05 Mayıs , 2024, 18:00:28

Haberler:

www.herseyibilen.co Durma! Merak ettiğin her konuda her soruyu sen de sor!


Show posts

This section allows you to view all posts made by this member. Note that you can only see posts made in areas you currently have access to.

Topics - мiŁenα.

101
Din Bilgisi / Hoşgeldin direnişe.!
27 Ekim , 2010, 10:51:40
Hoşgeldin demek isterdim üniversiteye.. Art arda içilen kahvelerle ayakta kalıp , sınava hazırlık testlerini tükettiğin gecelerden geldiğini biliyorum elbet bu kapıya.Kapının yüzüne kapanacağını belki hiç tahmin etmedin. Eğitim eşitliği çığırtkanlığının yapıldığı bu ülkede belki sen maddi imkanlarının elvermediği içibn gidemediğin dersane ile anladın bunun kocaman bir yalan olduğunu.

  Sana üniversitede kimliğimizin nasıl tavırlar gerektirdiğini , hakkı ve sabrı tavsiye edenler olmanın gereğiyle anlatacaktım oysa. Üniversitenin mücadele içinde nasıl bir yere oturtulacağını. Sana onu bildiren başörtümüze uygulanan yasak olacağını bilmiyorduk hiçbirimiz .

  Birileri bir yerlerde toplantılar yaptı , kararlar çıkardı. Annen baban çantana azık olarak dua koymuştu değil mi ? Şimdi duayı yaşıyoruz . Müslüman olarak üniversitede okuyabilmek için hakkımızı ararken duanı al gel yanımıza...

  Nasıl-ne zaman müslüman oldun, ailenle nasıl , ne türden süreçler yaşadığını anlatacaktın ders arası çay sohbetlerinde . Kur'an ' la tanışmalarımızı aktaracaktık. Bazen kafamızı karıştıran meselelerimizi alıp kur'an'a götürecektik . Bulunduğumuz her ortamda şahitliğini üstlendiğimiz dinin anlamlı birlikteliğini kurmaya çalışacaktık.

  Ders fotokopilerimi sana verecektim. Üniversiteye ilk geldiğimde yaşadığım heyecanların aynısını yaşadığını izleyerek tekrar dirilecektim.Ben senin kaygılarını hafifletecek , sen benim tecrübelerimi dinleyecektin.

  Hoşgeldin üniversiteye diyecektik. Sana örneklik oluşturacak tavırlar için yarışacaktık. Bizden bir adım öteye gidebil diye sunacaktık bilgilerimizi.

  Oysa sen henüz yollara düşmüşken , zulüm emri ulaşmıştı bile. 28 şubat olmuş , karar çoktan çıkmıştı.Birileri birilerine siyasi jest yapmak için başörtünü yasaklamışlardı bile...
Biz gene örnek olmak istiyoruz sana . Tedirgin yüreğine tek çarenin , zulme direniş olduğunu , onurunu çiğnetmememizin yegane yolunun hakkı haykırmak olduğunu söylüyoruz. Kur'an'da , İslam ' da sebat etmenin tek yol olduğunu.

  Biraz daha erken göreceksin zalimin çirkin yüzünü . Ananın, babanın ''kızım bir defacık aç '' diye başlayan sözlerine ''anacığım,susarsam yarın daha kötü olacak'' diye anlatmayı, biraz daha erken... Yasaklanan örtümüz değil, yasaklanan İslam.

  Ve sen müslüman hoşgeldin!
102
Din Bilgisi / Çeyrek tesettür..!
27 Ekim , 2010, 10:50:55
En büyük Dertlerimizden Birtanesi

Başörtüsü, mü'min hanımlara sadece üniversitede farz olmamakta, bülûğa erdiği andan itibaren farz olmaktadır. Ayrıca üniversite gibi resmî kurumlarda ve erkeklerle kızların karma eğitim yaptıkları ya da içli dışlı oldukları yerde sadece başörtüsü değildir farz olan; onu tamamlayan diğer giysiler ve cinsî özellik ve câzibelerin tümünden arınmış, fitne ortamına hiç yer vermeyecek davranışlar da şarttır.

Müslüman bayan, erkeklerin de bulunduğu sosyal hareketlere katılır veya yabancı erkeklerle meşrû ölçüler içinde konuşurken, her şeyden önce dişiliğiyle değil; kişiliğiyle bulunmalıdır. Bir kadın için, sosyal hayatta tesettür her şey değil; bir şeydir. Onsuz olmaz ama onunla da her şey tamamlanmış değildir. Kahkaha gibi aşırı ve sesli gülme, yabancı erkeklerle şakalaşma, gereksiz samimi tavırlar, kadınsı işveler, yapmacık edâ ve sesin güzelleştirilmesi için doğal olmayan çabalar vb. iffetli Müslüman bir hanıma yakışmayacak ve Müslümanlarca yadırganacak ya da farklı gözle değerlendirilecek her türlü tavırdan kaçınılması gerekir. Müslüman hanımın bu ölçülere riayet etmeden sosyal hayatta yer alması ya da erkeklerle konuşması, hem kendine, hem davasına, hem tesettürlü hanımlara, hem İslâm'a ve hem de Müslüman kadınların toplumda Müslüman'ca yer etmesi için gereken ortamın ve örfün oluşması önündeki zincirlerin kırılma çabalarına çok büyük zararlar verecektir.

Bugün çarşıda, pazarda, tezgâhta, masa ve kasa başında, başörtülü bayanların "örtülü çıplak" diye tanımlanabilecek başörtülü yozlaşmanın görüntülerini de şöyle özetleyelim: Çarşaf ya da bol ve uzun pardösü benzeri bir dış giysinin tamamlamadığı bir kıyafet. Dış giysi cinsinden bir şey olmaksızın sadece başörtü, altına etek veya pantolon, üstüne bluz, elbise cinsinden bir şey giyerek çarşı pazarda dolaşma veya işyerlerinde ya da okullarda bu kıyafetle yabancı erkeklere (iş arkadaşlarına, sınıf arkadaşlarına, müşterilere...) gözükmek.
Yasak savma cinsinden bile kabul edilemeyecek tarzda, çok ince veya çok kısa ya da çok dar pardösümsü bir dış giysi.

Başörtünün altından sırıtan çirkinlik: Yüzde makyaj, dudaklarda ruj, yanaklarda allık, gözlerde boya ve hatta başörtüsünün rengine uygun özel lens, kaşlarda inceltme ve vücutta ağır parfüm kokusu gibi acayiplikler.
Yani, başörtülü sekreter ve başörtülü tezgâhtar bayanların büyük çoğunluğu başta olmak üzere ev hanımı veya ev kızı olmadıkları imajını her haliyle yansıtmaya çalışarak entel takılan genç bayanların da önemli bir kesiminin çarşıda, okulda, işte... Başörtülü mankenlere benzeme gayreti. Üstü kapalı altı havalı, uygunsuz etek üstü başörtü, altta dar kot pantolon üstte başörtüsü, bacakları açık ama başı kapalı tipler; Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu dedirtecek şekilde, altı kaval üstü şişhane görüntüsü...

Süslü kubbesi olan bir caminin alt katının tapınak olarak kullanıma açılması gibi bir şey. Başında sarık, ayağında mayo olan imam kıyafeti ne ise onun gibi. Ne var bunda demeyin, sarıklı imamın giydiği mayonun HaŞeMa yani, Hakiki Şeriat Mayosu değil; Batılıların giydiği cinsten iki parmaklık mayo olduğunu düşünün. Sakallı ve başında sarığı olan genç bir imamın sosyete plajında bakınarak gezinmesi ne ise, aynı ve belki daha ağır değil midir, çarşı ve pazarda (hal diliyle "şişşt, baksana bana!" diye konuşan giysi içinde) kendine baktırarak gezinen başörtülü kız.

İkişer kelimelik kısa tanımlarla özetlersek: "Başörtülü açıklık"; "örtülü çıplaklık"; "tesettürsüz örtü." Şunlar da üçer kelimelik: "Cilâlı baş devri"; "cennetle cehennem koalisyonu"; "sulandırılmış İslâm'ın görüntüsü"; "zakkum aşılanmış çiçek"; "zehir karıştırılmış bal."

Konserlerde alkış ve ıslıkla da yetinmeyip dans eder gibi hareketlerle tempo tutup sanatçının ezgisine/şarkısına koro elemanı gibi katılan başörtülü kızlar kimse tarafından yadırganmıyor artık. Çarşılarda özgürce gezmekle tatmin olmayan başörtülü bayanların bir kısmı, deniz kenarlarında, park ve pastanelerde özgür takılıyorlar, herkesin içinde şuh kahkahalar atabiliyor, çarşıda (şimdilik) kız arkadaşlarıyla öpüşebiliyor, çok rahat tavır ve cıvık cinsellik kokan davranışlardan, bazen kol kola bir yabancı erkekle fingirdeşmekten bile çekinmiyorlar.

Peygamberimiz (s.a.s.)'in "giyinik olduğu halde çıplak gibi görünen kadınları, Cehennem ehlinden" saymasının (Müslim, Libâs 125, hadis no: 2128) sebebi üzerinde düşünülüyor mu dersiniz? Hz. Peygamber, bunların Cennete giremeyeceği gibi, Cennetin kokusunu dahi alamayacağını belirtmiştir. Kimdir bu örtülü çıplaklar? Bunlar şeriatın koyduğu ölçülere uymayan, yani ince, dar ve uzuvları gösteren elbiseler giyen ya da vücudunda örtmesi gereken yerleri örtmeyen kadınlardır. Kadınların bu şekilde giyinmesi, küçük günahlardan olsaydı, Hz. Peygamber, onları Cehennem ehlinden saymaz, Cennetin kokusunu dahi alamayacaklarını söylemezdi. Farz edelim ki, söz konusu şekilde giyinmek, küçük günahlardandır. Bu durumda küçük günahlarda ısrar etmenin, günahı büyüteceğini bilmiyorlar mı? Bilinmelidir ki, "sürekli yapılan hiçbir günah, küçük; Tevbe edilen hiçbir günah da büyük değildir.".
bu konuda dikkatli olmamızı önemle rica ediyorumm
103
Sobalı Evde Büyüyen Çocuk



Sobanın borusunda bulunan çamaşır kurutma tellerine asılı olan okul önlüğünün kurumasını beklemiş çocuktur...



Sobalı Evde Büyüyen Çocuk



Kış sabahları bazen üşümekten yataktan çıkmayı istemeyensoba kokusunuseven üstünde kaynayan çaydanlığın sesini sevenüstündeki kestaneninmandalina elma kabuklarının kokusunu tanıyan seven bahçede kardaoynadıktan sonra üstüne ellerini tutup ısıtmayıseven sobalı odadanöteki odaların soğukluğu nedeniyle çıkmakistemeyen kömür kokusu odunkokusu çalı çırpı çıtırtısı ateş gürlemesi nedir bilen çocuktur...



Yıllar sonra büyüdükten sonra kaloriferli veya kombili bir evde bilehalen "oturma odası"nın kapısını kapayan rahatsız bir insandır...



İlerleyen yıllarda kestaneye bayılan ama çocukluğundan hatırladığı tadı bulamayan bir büyük insan olacaktır...



Sobanın üzerine kolonya dökerek alev denemesi yapmış çocuktur...



Elbiselerinin bir köşesi kurutulurken yanmıştır...



Büyüdüğünde yazın bile yorgan kullanmadan uyuyamama alışkanlığına veher mevsim açık kapıları kapama hastalığına sahip olacak çocuk...



Gizli gizli sobanın arkasına pastel boya değdirip boyanın eriyereksoyutsanat eserlerine dönüşmesini izleyen koku farkedilip kendisinemüdahaleedilene kadar bunu değişik renklerle yapmaya devam edençocuktur...



Nohutun leblebiye dönüşünü soba üstünde görmüş cocuktur...



Yün coraplarini sobaya dayayarak ayaklarini isitmistir bu cocuk....



Geceleyin atesin kırmızı ve sarı renklerinin dansını evin tavanında seyreden çocuktur...



Elinin kolunun bir kenarında muhtemelen nasıl olduğunu hatırlayamadığı yanık izleri olan çocuktur...



Sobanın kenarına pısıp dakikalrca ısınansonra kosarak aynaya bakanvekıpkırmızı yanakları görünce kendini begenen bundan zevk alancocuktur...



Annesi evde yokken soba sönmesin diye sobaya tahta kömür taşımayı görev bilmiş çocuktur...



Gece lambasinin isigi yerine sobanin alevlerine bakarak uyuyan cocuktur...



Soba tütünce tırsmış çocuktur...



Sobanın üstüne mantar koyup tuzlayıp sonra afiyetle yiyen çocuktur...



Sobanin onunde mavi legen icinde banyo yapmis cocuktur...



Muhakkak bir kere evi havaya ucurma macerasini yasamis cocuktur...



Sobanın sıcaklığını ne kaloriferle ne de doğalgazla ısınan evde bulabilmiş çocuktur...



Önlük yakalığını kumaş mendilini bilumum ufak tefek malzemeyi soba borusuna yapıştırmak suretiyle ütülemiş olan çocuktur...





Sıcacık odada radyo dinlemeyi...



Sevdikleriyle zaman geçirmeyi...



Annesinin ördüğü kazağı o sıcaklıkta yinede giymeyi...



Özelliklede hasta olmayı çok iyi bilen çocuktur...
104
Sizin Seçtikleriniz / Dilek Ağacı
26 Ekim , 2010, 16:27:37


Kızlar hepimiz dileklerde bulunalım.Rabbim isteklerimizi dileklerimizi kabul etsin..

Dileklerimizin gerçekleşmesi için dua edelim.

Allah'ım bu sayfada dilek dileyen tümm arkadaşların dilekleri kabul olsun :amin:

105
Protesto / Allah ıslah etsin..!
26 Ekim , 2010, 13:39:14
Akrabaları, Havva'ya tecavüz etti, duyulmasın diye intihara zorladı, daha sonra ahırda asıp öldürdü.
Zülfü Livaneli'nin kitabından sinemaya uyarlanan "Mutluluk" filmi, Diyarbakır'da gerçek oldu. 15 yaşındaki Havva E.'nin, babasının amcasının çocukları tarafından tecavüz edildikten sonra 'olay ortaya çıkmasın' diye öldürüldüğü öne sürüldü.

Gazete Habertürk'te İlyas Akengin imzası ile yeralan haber şöyle;

Zülfü Livaneli'nin kitabından sinemaya uyarlanan, Özgü Namal, Talat Bulut ve Murat Han'ın başrollerini paylaştığı "Mutluluk" filmi, bir farkla Diyarbakır'da yaşandı, filmin sonunda tecavüz mağduru "Meryem" kurtulurken, gerçekte ise Havva öldü. Kocaköy İlçesi'ne bağlı Sergen Köyü'nde, 15 yaşındaki Havva ahırda asılı halde ölü bulundu. Yapılan otopside genç kızın bakire olmadığı, kızlık zarının 1-5 gün önce yırtıldığı belirlendi.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, "töre cinayeti" ihtimaline karşı çok yönlü soruşturma sürdürürken, talihsiz kızın ailesi ve yakınlarının da ifadelerine başvurdu. Abla M.E. savcılıktaki ifadesinde "Kardeşim bir hafta boyunca durgun bir şekilde dolaştı. 'Neyin var?' diye sorduğumda 'Hayvan otlatırken amca çocuklarımız Hüseyin ve V.E.'nin tecavüzüne uğradım. Kimseye söylememem için tehdit ettiler' dedi.

Kardeşimin ölü bulunduğu gün de Hüseyin'i ahırımızdan çıkarken gördüm. 'Beni bırak, bir daha buralara gelmeyeceğim' dedi. Bir süre sonra kardeşim ahıra gittiğinde bağırarak 'Havva kendisini asmış' diye bağırdı" diye konuştu. Bunun üzerine savcılık talimatıyla ailenin yanı sıra kızın babasının amca çocuklarının da kan örnekleri alınarak, genç kızın tırnakları arasında bulunan doku örneğiyle karşılaştırılması için İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderildi.

Dokudan elde edilen DNA örneğinin, ölen kızın babasının amcasının oğlu olan Mehmet E.'ye ait olduğu belirlendi. Bunun üzerine Mehmet E. ile olaya karıştığı öne sürülen Hüseyin E. ve Abdurrahman E. ile 16 yaşındaki V.E. tutuklanarak cezaevine konuldu.
106
Köy sakinleri yağmur duasına çıkmışlardı. Bütün köy ahalisi toplandı.
İçlerinden sadece birinde şemsiye vardı.
Bu İNANÇtır.....

Babalar bebeklerini havaya hoplatır, çocuklar gülmekten bayılır. Yere düşeceklerini akıllarına bile getirmezler. Çünkü babaları onu tutacaktır.
......Bu GÜVENdir.....

Yatağımıza girerken yarın uyanıp yaşamaya devam edeceğimize dair teminatımız yoktur.
Ama yine de ertesi güne dair planlar yaparız.
Bu ÜMİTtir.....

Ve bu üçü varsa hayatınız güzeldir ..
İNANCINIZI,GÜVENİNİZİ VE ÜMİDİNİZİ HİÇ YİTİRMEYİN...!
107
Sizin Seçtikleriniz / Gönül isterdiki..!
25 Ekim , 2010, 17:46:09
Gönül iterdiki...

__gönül isterdiki...tarlada çalışan kadın bir günlüğüne dahi olsa çalışmasın.....

__gönül isterdiki...sinemaya gitti diye bir kadın kardeşi tarafından öldürülmesin...

__gönül isterdiki....kocası ölünce sorgusuz sualsiz,kocasının kardeşiyle evlendirilmesin....

__gönül isterdiki....ensest kurbanı olmasın....

__gönül isterdiki.....en yakınları tarafından eşya gibi pazarlanmasın...

__gönül isterdiki....aile içi eğitime öncelikli kız çocuklarından başlansın....

__gönül isterdiki....8 mart çiçekleri..sadece dr.kadın..mühendis kadın..öğretmen kadına gitmesin....

__gönül isterdiki.....bankacı,öğretmen,avukat kadınlar şiddete uğradığında sessiz kalmasın...

__gönül isterdiki....70 kiloluk kadın,40 kiloluk çırpı kadar kocasından dayak yemeyi kendine hak görmesin....

__gönül isterdiki....kendimiz çalıp ,kendimiz söyleyip ,kendimiz dinlemek zorunda kalmayalım...
108
Sizin Seçtikleriniz / Kadın olmak:(
25 Ekim , 2010, 17:45:06
Türkiye'de kadın olmak...

Türkiye de kadın olmak ne kadar endişelendiriyor şöyle bakınca duruma.

Türkiye de kadın olursanız yıllardan beri süregelen birçok sıkıntıyı defalarca yaşarsınız ister Avrupa ister Amerika, isterseniz de Avrasya birliğine giriniz.

Sevgili Mustafa Kemal Atatürk'ün kadın hakları üzerindeki düşünceleri dünyada bir çok bilim adamına tez olup geliştirme fırsatı vermiştir; Kadının hakları ve özgürlükleri.

Özellikle Kurtuluş savaşında ki Annelerin ablaların sırtındaki o kilolarca mermi taşıdıkları silinmez bir gerçek tarihimizde. Kadın olmak savaşlarda bile eşinin kardeşinin babasının yanında olmak bütün cefayı çekmek onlarla ve zaferin en büyük parçası olmak benim ülkemde..

Lakin Türkiye de kadın olmak... Değeri bilinmeyen bir elmas parçası olmaktır çoğu zamanda... Her çileyi çektirmek, sonrasında ise defalarca aşağılanıp sokaklara atılmak, yakılmak sokak ortasında...

Türkiye de kadın olmak özgürlük için mücadele etmeyi gerektirir. Özgürlük için mutlaka savaşmalıdırlar. Kimse savaşmadan bir şey vermez onlara. Mutlaka çile çekmeleri gerekir.

Türkiye de kadın olmak denilince, ülkenin en önemli konusu olmuşken son zamanlarda özellikle, söylenebilecek çok şey çıkar aslında insanın karşısına. Anlatamazsın birçoğuna ne sen ne de birçok mücadele veren insanların derdini. İllaki dedikleri olacaktır gözlerinde değeri o kadardır kadınların..Meydanlarda haykırırlar defalarca "kadınların önemini" vurgular dururlar.

Ama işin başına gelince de en büyük zulmü kadınlara yaparlar atarlar başlarından "sus be kadın git eve çamaşırları yıka" diye. Ellerinden gelse bir kaşık su da boğarlar hepsini.

Kadın okumaya kalkar bin bir bahane bulurlar defalarca.

-Bacım sen anlat bakayım derdini.

-Sizin aşağıladığınız kısıtladığınız kadınlardan sadece biriyi...diye söze başlarken kadın;

-Yok, yok şimdi olmadı bak. Siz bu kafayla ooo...

Mesela bahanelerden en önemlisi özellikle de son zamanlarda bazılarının tek derdi kadının kılık kıyafetidir... Kadından o kadar korkarlar ki o kadar vahşi bir insan olarak bilinç altına yerleşmiştir ki kadınlar bazılarının... Açık ya da kapalı olması fark etmez bulurlar kendilerine bir yöntem...

En ufak şeyleri dahi bahane ederken en büyük silahlarıyla da bu yöne siper alırlar..

...Siz KADINSINIZ!

Ülkenin en büyük yarası erkek için kadınların yüzde 80'inin kendine hitap ediyor olması...

Bir mal olarak bakılmıştır yıllarca af edersiniz... Hiçbir zaman kız istemeye gittiklerinde fikirleriniz nelerdir bu ülke hakkında neler düşünüyorsunuz diye sormamışlardır ya da gelecekte ne hedefleriniz var diye müstakbel geline.

Güzel olması, yemek yapabiliyor olması en önemli kriterdir beğenmekte..

-Bana ne canım nasılsa biz başarılı erkeklerin arkasında başarılı kadınlar vardır diyoruz ya yeter işte...

E hal böyle olunca şimdi şaşmamak gerekli duruma.

Erkeklerin asıl derdi koltuklarındaki dantel işlemenin artık olmayacak olması, ev yapımı pasta börek baklavadan mahrum kalmaktır...
109
Fıkralar / Şeytan Ve KADIN..=DD
25 Ekim , 2010, 17:42:52
şeytan & kadın

İnsanlığın ilk var olduğu dönemde adamın biri şeytani yakalamaya karar vermiş
fakat bunun için 40 yıl boyunca Tanrı ya ibadet etmesi gerekiyormuş.
Karısıyla,dostlarıyla ve bütün dünya ile ilişkisini kesmiş ve 40 boyunca Tanrıya ibadet etmiş.
40 yıl sonunda Tanrı ibadetinin karşılığı olarak ona şeytanı ağzı kapalı bir şişenin içinde sunmuş.
Adam da karısına o şişeye sahip çıkmasını dünyada neler olup bittiğini artık öğrenmek istediğini söyleyerek dışarı çıkmış.
Kadıncağız şeytanı merak ediyormuş.
Merakına bir türlü engel olamayıp şişenin ağzını açıvermiş.
Açmasıyla şeytan dışarı çıkmış ve gülmeye başlamış.
Merakına engel olamadın ve kocanın 40 yıllık emeğini boşa çıkardın.
Kadın da şeytan a ;
Sen o şişenin içinde hiç değildin ki
Şeytan ;
Nasıl olur? şişeden çıktım sende gördün
Kadın;
O şişenin içinde hiç değildin.Nasıl o şişenin içine girebilirsin ki
Şeytan;
Gireyim de gör (der ve şişenin içine giriverir)


YANI ; ADAMIN ŞEYTANI HAPSETMESİ 40 YILINI,KADININ İSE 5 DAKİKASINI ALMIŞ. ŞEYTANDA TANRIYA İSYAN ETMİŞ VEEEEEEEEEE.
TANRIM MADEMKİ KADINLARI YARATACAKTIN O ZAMAN BENİ NEDEN YARATTIN!!!!!!!!!!!!!!!!
110
Din Bilgisi / Affedermisin ALLAH'ım
25 Ekim , 2010, 14:37:35
Affeder misin ALLAH'ım?

Yüklesem günahlarımı sırtıma,

Tüm hamcubiyetimi alsam yanıma,

Biraz da utanç duyarak kapına gelsem,

Affeder misin ALLAH'ım?



Gözlerim dolu yaşlarla,

Günahlarımın verdiği pişmanlıkla

Ama beni affedeceğin umuduyla,

Gelsem beni Affeder misin ALLAH'ım?



Vereceğim hesabın korkusuyla,

Benden geriye kalmış günahların tortusuyla,

Ama Rabbim sana duyduğum büyük aşkla,

Gelsem beni Affeder misin ALLAH'ım?



Hatalarımı bilsem de baş koydum yoluna,

Sen çok affedicisin bağışlayıcısın ama,

Benim günahlarım çok fazla

Böyle iken gelsem kapına affeder misin ALLAH'ım ?



Belki yüzüm yok gelmeye

Ama başka yerim yok gitmeye

Kalbimdeki sonsuz sevgimle,

Gelsem beni affeder misin ALLAH'ım ?
111
Arkadaşlar artık bu konuyu okuduktan sonra ALLAH ile tanrı kelimes arasındaki farkı çok daha iyi anlıycanızdan eminim.....



Allah kelimesi ile tanrı kelimesi arasında ne fark vardır :


bizim eski atalarımız müsliman olmadan önce yaratıcı bir zata inanıyorlardı.belki kendilerine göre de işik tanrılarıda vardı.ama onlar daha çok kendi lehçeleri ile ''tengri'' dedikleri zaman zat-ı uluhiyeti kasdediyorlardı.bu kelime sonra biraz daha incelik kazandı tanrı şeklini aldıki aslında mabud demektir ve arapcadaki 'ilah'ın fransızcadaki 'diyo'nun farscadaki 'huda'nın karşılı ı olan bir kelimedir.


Ama hiç bir zaman Cenab-ı Hakkın bütün Esma-i Hüsnasını cami,ism-i zat olan Allah kelimesinin karşılı ı de ildir.


Allah dendi i an,bütün kainatta tecelli eden isimleriylebir zat-ı ecell-i A-la akla gelir Allah kelimesiyle anlaşılan budur.yani o Mabudu mutlak,Halıkı mutlak,Maksud-u mutlak,Rezzak-ı mutlak,Bari-i mutlak,Cemil-i mutlak'tır.


İlhesma-i Hüsnayı cami Allah kelimesinde böyle umumi bir mana anlaşılır,ve bu itibarladaAllah'ın(c.c)ism-i hass dır Allah dendi i anbu ma-budu mutlak anlaşılır,ve vacib-ül vücud akla gelir.ama tanrı dendi i zamanyunanlıların aklına zeus,mısırlının apis bo ası,ve hintlinin aklınada kendi inakleri gelir.tanrı kelimesiyle yerli yersiz ma-bud kelimesinin akla gelmesine karşılık,Lafz-i celale olan Allah kelimesi vacib-ül vucut un ism-i hassı olarak sadece o Esma i Hüsna sahibi Za tı Zülcelali akla getirir .onun için bir insan tanrı demekle Allah yerinde kullanırsa maksatını anlatamaz ve hata etmiş olur.


tanrı ilah kelimesi yerinde,huda,diyo ve god yerinde kullanılabilir.fakat Allah yerinde de il....
Allah cenab-ı Hakk ın Zatının has ismidir.Onun için LÂ İLAHE İLLALLAH diyoruz.fakat la Allaha illallah demiyoruz.Evvela ilahlar tanrılar ne varsa hepsi nefyediliyor,sonrada isbatta mabudu mutlak getiriliyor ve sadece ALLAH vardır deniliyor.


Mevlid yazarı Süleyman çelebi,bu hususu çok güzel tefrik ederek ''Birdir ALLAH ondan artık tanrı yok'' deyip,her iki kelimenin yerinide tayin ve tesbit etmiştir.


Buna bina en bir insanın a zından tanrı kelimesi çıktı ında hemen reaksiyon göstermemeli o adamın maksadına bakmalı ALLAH yerine o manayı kullanmışsa tatlıca ikaz etmeli aksine tevehhür gösterilmemeli.hele günümüzde asla.
112
Din Bilgisi / Ya fettah.!!
25 Ekim , 2010, 14:36:18
"Fettâh 'açmak' ise bu kapalı olan her şey için bir umuttur..


görmeyen göze

konuşamayan dile



gülemeyen yüze



öyleki; bazen senin kapattığını açmak içindir..



bazen de karşındakinin senin kapattığını açması içindir..



kapanan bir kapının ardında açılmasını bekleyen küçük bir nidadır 'fettâh'



umut üzere bir niyaz!..



bittim diyen isen bir çağrıdır 'fettâh'



sustum diyor isen dildedir 'fettâh'



son ânını yaşayan yüreği dirilten en özel kelâmdır



ki kelamdan öte varlığı kuşatan bir vârdır



. . .



'fettâh' bittim diyen yüreğe umut ışığı..



sessizliği sessizce yaran bir umut ışığı.. "

113
Din Bilgisi / Rabbimm! senden başka kimim var.
25 Ekim , 2010, 14:35:34
HER YENİ başlangıç beni müthiş heyecanlandırır. Bu bazen elime aldığım yeni bir kitabın ilk sayfası olur. Bazen de bir ağacın dallarındaki tomurcukların uyanışı. Bazen bir bebeğin ilk adımlarını atışını seyretmek de olabilir.

Eğer şuurunuz açık ve duygularınız uyanık ise, hemen söyleyeyim hayatta karşılaşacağınız sürprizler hiç de az değildirler. O gün ne yapacağınız ne yakalayacağınız, biraz da sizin duruş ve bakışınıza bağlıdır.

Tecrübeli bir balıkçının dediği gibi:

"Yakalayacağınız balığın cinsini belirleyen, elinizdeki yemin kalitesidir."

Hayat tıpkı bir ayna gibidir. İçinizde ne taşıyorsanız, dışınızda onu buluyorsunuz. Yaşamak, hayatı başıboş bir şekilde tüketip bitirmek demek değildir. Yaşamak, o hayatın iman ile hakkını vermektir. Hayatın hayatı iman iledir, inanç iledir. Hayatın kemâli ise, her daim devam iledir. Yüce Yaratıcı ile bağını koparan bir hayat, zindandan farksızdır, karanlıktır. Sürekli nur, bitmeyen ışık Ondandır. Hayatın sahibindendir, onu yaratandan gelir.

Yoksa birçok insanın yaptığı gibi hayat, yaşamak zorunda kaldığı ve asla kıymetini bilemediği bir şey olup çıkar elimizden. Elbette hayatın gayesi bu değildir. Aksi halde hayat en büyük bir nimet iken, en büyük bir azap olur. Gençliğinde ya da hayatının bir döneminde böyle yaşayan, sonra da bu yanlışı fark edip hidayete eren ve dosdoğru bir hayata yönelen nice insanlar var.

Hayatın kıymetini belirleyen hayatın kendisi değil, hayatı bize kim verdiyse o olabilir. ALLAH (c.c.) nasıl bir hayat yaşamamızı istiyorsa, biz an
cak ona uygun yaşamakla bu hayatın kıymetini anlayabiliriz. İdeal ve gerçek hayat budur. Gerisi boştur.

Böyle bir gün, hayata yeniden doğduğumuz, merhaba dediğimiz o gündür. İşte böyle günlerden bir gün, baharla beraber ruhumun da uyandığı bir sabah, parkta bir bebeğin ilk adım atışlarını seyrettim. Genç bir baba, iki elinden tuttuğu yavrucuğunu yürütmeye çalışıyordu. Bebek çok heyecanlıydı. Adımlarını dizden kırıp atıyor, dilini ısırıyordu. Bir yandan da böcük böcük gözlerle bakınıp hedefine ilerliyordu. Parkın bir köşesinde durup, baba ile çocuğun macerasını ve birbirlerini kucaklayıp sarılışlarını seyrettim.

İNSAN, beynine hangi alanda zevk almayı öğretirse beyni de ona göre çalışıyormuş. İnsan beynine yüksek ideallerden zevk almayı öğretirse, aklına, iradesine ve duygularına hâkim olmayı biliyor. Rabbim senden başka kimim var benim? Hedefinden, idealinden, yolundan, izinden ayırma, saptırma beni.

Kim senden daha fazla verebilir; kim senden daha fazla sevebilir; kim senden daha fazla gözetebilir ki bizi? Kim, kim, kim ey Rabbim?

Kim senden başka çağırmadan gelebilir; kim senden başka istemeden verebilir; kim senden başka sesimizi duyabilir?.. Kim, kim, kim ey Rabbim?

Kim senden daha fazla bilebilir; kim senden daha fazla affedebilir; kim senden daha fazla kördüğüm olmuş şeyleri çözebilir; kim senden daha fazla bizi önemseyebilir ki?..

Rabbim, senden başka kimim var benim? Kimsem yok benim senden başka ey Rabbim!..
114
Din Bilgisi / Bu yürek senin için;
25 Ekim , 2010, 14:34:47
Bu Yürek Sen'in İçin..

Ya İlahi, bu yürek Sen'in için Sana yanmak ister..
Öyle yanayım ki..
Ya İlahi..
Sevdan geceleri uykumu bölsün, günün aydınlığında gafleti silsin..
Her hâl'de Sen'i arayım, her hâl'imle Sen'i bulayım..
Her kapının anahtarı Sen'de Ya İlahi..

Sana gelen tüm kapıları arala, sessizce süzülüp geleyim yanına..
Sana gelen yollarda beni nefs eline bırakma,
Dostlarını yoldaş eyle yolculuğumda!
Sen tut ki.. yüreğimin elinden, ayağıma çakıl ve taş deydiğinde, düşmeyim sendelemeyim..
Sana çıkacak yollarda, Sen tut yüreğimin ellerinden!

Emanetini sağlam ulaştırmayı nasip eyle..
Doğduğum gün verdiğin o tertemiz kalbi, aynı temizlikte emanet etmeyi nasip eyle..
Kirlerden pak eyle bu kalbimi, parçalamaya meyl eden faniliklerden uzak eyle!
Sen'in verdiğin gönül de, Sen'in ile geleyim Ya İlahi..
Yalan tutsaklıklara esir etme bedenimi,
Üzerimde yalan ve yanlış hiç bir sevdanın izini bırakma,
Gönlüme her gireni, bana Sen'i getirdiği için seveyim,
Sana gelebilmek için sevileyim!

Gözeten Sen'sin her halimi.. Sen koru benliğimi..
Sana emanet ettim yüreğimi.. her halimi!
Dünya kuyusunda Yusuf(AS)'ın teslimiyetini ihsan eyle bu bedene,
Yakup(AS)'ın, Yusuf(AS)'a hasreti gözyaşı oldu ömrüne, gözlerinden etti hasreti..
Sabır ile duâsı ile kavuşturdun hem Yusuf'una hem gören gözlerine..
Sen'in için akan gözyaşına talibim Ya İlahi..

Öyle yanayım ki..
Yüreğimi aşkına kurban eyle!
Gözümün yaşı ile sabredenler gibi kavuşmak nasip eyle!
Sana kavuşmanın adı ise ölüm.. ölümü sevdir bana,
Soğuk deymesin şu dilime, en sıcak kelime olsun.. vuslatın adı..

Öyle yanayım ki.. Ya İlahi..
Ölümü özleyen bir beden de ben olayım!
Ölümlerin en güzeline talibim,
Faniliğe rağbet ettirme,
Ömrüme ömür bereketi ver ki..
Ellerim boş gelmeyim o en güzel kavuşma anına..
Ömrümü tükettiğim yerlerin adını, malımı harcadığım yerlerin adını güzel eyle..
Bedenimi yıprattığım yolları hayır eyle,
Hesabımı kolay, amelimi bol ve güzel eyle..

Öyle Yanayım ki.. Ya İlahi..
Sen'in için yaşayıp.. Sen'in için öleyim..
Öyle bir iman ver ki Ya İlahi..
Yalnızca Sen'in için yanayım..
115
Din Bilgisi / Allah'ımm
25 Ekim , 2010, 14:34:07
ALLAH'IM

Kapına geldim Ey Yüceler Yücesi Rabbim desem,
Sana açtım ellerimi ne kadar kirli olsalar da desem,
Diz çöküp yalvarıyorum, herşeye rağmen desem,
Utanıyorum ama biliyorum Senden başka sığınacak kapı yok desem,
Sen Merhametlilerin en Merhametlisisin desem,
Çok çok affedicisin Rahmetin sonsuz desem,
Beni de Rabbim, beni affedermisinALLAH IM.
*******
Senin dergahın ümitsizlik dergahı değil desem,
Biliyorum haddimi aştı günahlarım desem,
Ben de binbir ümitle geldim bu dergaha desem,
Acaba bu günahlara bulaşmışa yer var mı desem,
Bu dergahta bana bir ışık yakarmısın ALLAHIM.
*******
Ey kimsesizlerin sahibi olan ım desem,
Ey mazlumların yardımcısı ım desem,
Ey her derde deva olan ım desem,
Ben de kimsesizim ben de hastayım desem,
Ve hala kapının önündeyim gözyaşlarımla desem,
Bu günahkar kuluna kapıyı açarmısın ALLAHIM.


Ben Sensiz bir hiçim desem,
Ve bana Seni gerek Ya Rab Seni gerek desem,
Sen gülümsün ben de bülbülünüm desem,
Sen Leylamsın ben Mecnunum desem,
Seni seviyorum Sana aşık oldum desem,
Bu aciz bu biçarenin aşkına karşılık verirmisin ALLAHIM.
********
Ben bir dost istiyorum eşi ve benzeri olmasın desem,
Her şeyi paylaşacağım güvenilir bir dost desem,
Gecenin yarısı bile olsa bana kapısı açık olan bir dost desem,
Derdimi anlattığım zaman hiç bıkmadan dinleyen bir dost desem,
Her zaman her yerde beni yalnız bırakmayan bir dost desem,
Ve bunların hepsini de Sende buldum desem,
Bu kimsesiz bu zayıfın dostu olurmusunALLAH IM.
*******
Sen Vedudsun, Sen Velisin, Sen Samedsin desem,
Sen Raufsun, Sen Berrsin, Sen Kadirsin desem,
Sen Rahmansın, Sen Kerimsin, Sen Vehhabsın desem,
Bu güzel isimlerinle Sana yalvarıyorum desem,
El Hadi ismin hürmetine hidayete erenlerden olmak istiyorum desem,
Hidayete erdiklerinin arasına beni de katarmısınALLAH IM

Alıntı
116


Bilindiği gibi Nur sûresi'nin 31. ve Ahzab suresi'nin 33, 35 ve 59'uncu ayetlerinde kadınların örtünmeleri, vücutlarının zinet yerlerini yabancılara göstermemeleri emredilmektedir. Bu konuda birçok hadis de vardır. Ama bu hadisleri burada nakletmeye lüzum görmüyoruz.

Kadının bütün vücudunun avret olup olmadığı hususu da mezhepler arasında ihtilaflıdır. Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre kadının istisnasız tüm vücudu avret kabul edildiği halde Hanefî ve Malikîmezheplerinde eller ve yüzün fitne korkusu olmadığı takdirde avretolmadığı belirtilmiştir (1).

Tedavi gibi bazı zaruret hallerinde yabancı birisi bir kadının avret kabul edilen bir uzvuna zaruret miktarıca ve tedavinin gerekdiği mahalli geçmemek şartıyla bakabilir(2). Allah, Kurân-ı Kerîm'de kadınların vücutlarını örtmelerini emredip başkalarına göstermelerini yasakladığına göre onların avret mahallerini yabancıların görebileceği şekilde açmaları haramdır. Zaruret olmadıkça avret sayılan bir uzvun tamamını ya da bir kısmını açamazlar.

Zaruret, yasak bir şeyi yapmadığı takdirde helaki veya helake yaklaşmayı gerekli kılan şeydir (3). Ali Haydar Mecelle Şerhi'nde zarureti aynen şu şekilde tarif etmiştir: "Zaruret; memnu tenavületmediği takdirde helaki müstelzim olan haldir" (4).

Buna göre İslâm'a hizmet etmek gayesiyle de olsa İslâm'a taban tabana zıt düşen, kadının namahrem yerlerini ve avretini açmaya zorlayan okullarda okumanın zaruret kabul edilmesi mümkün değildir.

Ayrıca kadınların mutlaka bilmesi gereken şeyleri, avretlerini açmayı gerektirmeyen okul ve kurslardan öğrenmeleri pekala mümkündür. İslâm hizmeti böyle bir yol ile ifa edilemez.

Ayrıca İslâm tarihi hiçbir resmî tahsili olmadığı halde kendisini özel olarak yetiştirip İslâm'a ve ilme hizmet eden kadınlarla doludur. Şüphesiz kadınların avret açma ve ihtilat gibi İslâm'ın yasakladığı şeyler olmazsa okutulmaları gerekli ve okumaları zaruridir, bunda büyük faydalar da vardır. Ama bu haramı işlemeyi tecviz edemez.

Bilindiği gibi "Zararları gidermek, maslahatları celb etmekten evladır." diye meşhur bir fıkıh kaidesi vardır. İslâm'ın yasaklara gösterdiği itina, emirlere gösterdiği itinadan daha büyüktür. Hz. Peygamber bir hadîsinde: "Ben size bir şey emrettiğim zaman ondan gücünüzün yettiği kadarını yapınız. Bir şeyden nehyettiğim zaman da ondan kaçınınız" buyurur.

Bundan dolayı meşakkati defetmek için vacibi terk etmek caizdir, ama günahları, özellikle büyük günahları işlemekte müsamaha yoktur. Bezzazî'nin ifadesine göre avret yerini örtecek bir şey bulamayan kimse, nehir kenarında da olsa istincayı terk eder. Çünkü yasak, emre tercih edilir. Kadına gusül gerekse ve erkeklerden gizlenecek bir yer bulamazsa guslü terkeder.. (5).

Demek oluyor ki, bir haramı işlememek için farz bile terkedilir. O halde sadece umulan bir maslahat için nassların haram kıldığı bir şeyin işlenmesi tecviz edilemez. Bize göre bu her okul için aynıdır. Müslümanların, kadınların başlarını açabilmeleri için İslâm'ın hükümlerini zorlayacakları yerde, kadınların İslâmî kıyafetler içerisinde okuyabilmelerinin çarelerini araştırıp bu yolda gayret sarfetmeleri gerekir.

1-Kitabu'1-Fıkh âlâ Mezâbili'l Erbaa 1/192. Sâbûnî, Tefsirû Ayât'il-Ahkâm c. 2. s. 381
2-el-Merginânî, el-Hidâye, c. 4, s. 84
3-Suyûtî, el-Eşbah ven-Nezâir, s. 94
4-Ali Haydar, Dürerü'l-Hakkâm Şerhu Mecelletü'l-Ahkâm, Muk. 22. Mdd. nin şerhi
5-İbnu Nüceym el-Eşbâh ve'n-Nezâir, s. 90-91

Halil GÜNENÇ, Günümüz Meselelerine Fetvalar II.180
117
:director: Yeni evlenmiş bir Çifte Nasihatiniz Ne Olurdu?
118
Din Bilgisi / Peeygamberlerin isimleri..(313)
24 Ekim , 2010, 16:44:03
313 RESUL



Peygamber isimlerinin faziletini peygamber efendimiz MUHAMMED MUSTAFA s.a.v.

Şöyle buyuruyor.

MUHAMMED ibni İshak Ameş den Enes radıyALLAHu anh rasulullah a.s şöyle buyurdu;



ALLAH ü teala hak üzere 313 rasul müjdeleyici ve uyarıcı göndermiştir.Kim onların isimlerini yazar koruyucu muska olarak taşırsa o peygamberlerin şefaatleri vacip olur yazıp taşıyanlara,yerde ve gökte olanların hepsi düşmanlık etsede düşmanları gali gelemez onlara.

Muhakkakki ALLAH müminleri dünya ve ahrette kurtuluş yoluna çağırıyor.

Kim ki o peygamberlerin isimlerini yazar evin de asar ve onların büyüklüklerinini bilip

Onlara ikramda bulunursa ; yani selatu selam okuyup onların peygamberlik nimetlerini yüceliklerini tasdik eder yardım ve şefaatlerini ervahlarından isterse, Cenabı ALLAH c.c.

Ona dünya ve ahiret işlerini kolaylaştırır,hayır kapılarını açar,şer ve afatları ondan def eder





Menzeil halaik- Menbeil hakaik kitaplarında bu hadisi şerif vardır.

313 isim aşağıdadır(isimlerdeki fazlalık rivayet farklılıklarından kaynaklanabilyor olabilir,.



PEYGAMBERLERİN İSİMLERİ

1-Hz. Adem aleyhisselam
2-Hz. Şit aleyhisselam
3-Hz. Enuş aleyhisselam
4-Hz.Geynan aleyhisselam
5-Hz Mehlail aleyhisselam
6-Hz. İdris aleyhisselam
7-Hz. Müteveşelah aleyhisselam
8-Hz. Nuh aleyhisselam
9-Hz. Yuneş aleyhisselam
10-Hz Danyal aleyhisselam
11-Hz Hud aleyhisselam
12-Hz Ayhağ aleyhisselam
13-HZ Merdaim aleyhisselam
14-Hz Şarih aleyhisselam
15-Hz Efrehşed aleyhisselam
16-Hz Salih aleyhisselam
17-Hz.Hıdır aleyhisselam
18-Hz Yunus aleyhisselam
19-Hz İlyas aleyhisselam
20-Hz Davud aleyhisselam
21-Hz Süleyman aleyhisselam
22-Hz Eyyub aleyhisselam
23-Hz Danii aleyhisselam
24-Hz Elmeya aleyhisselam
25-Hz Sabit aleyhisselam
26-Hz Gabir aleyhisselam
27-Hz Hemilan aleyhisselam
28-Hz Zelkifl aleyhisselam
29-Hz Üzeyir aleyhisselam
30-Hz lokman aleyhisselam
31-Hz Lut aleyhisselam
32-Hz Hanzal aleyhisselam
33-Hz Seğvan aleyhisselam
34-Hz İsan aleyhisselam
35-Hz İbrahim aleyhisselam
36-Hz İsmail aleyhisselam
37-Hz İshak aleyhisselam
38-Hz Yakub aleyhisselam
39-Hz Yusuf aleyhisselam
40-Hz Şuayb aleyhisselam
41-Hz Lâtan aleyhisselam
42-Hz Musa aleyhisselam
43-Hz Harun aleyhisselam
44-Hz Yâva aleyhisselam
45-Hz Yuşa aleyhisselam
46-Hz Kelil aleyhisselam
47-Hz Ermiya aleyhisselam
48-Hz Eşmuyel aleyhisselam
49-Hz E lvan aleyhisselam
50-Hz Azan aleyhisselam
51-Hz Azim aleyhisselam
52-Hz Zebin aleyhisselam
53-Hz Sazan aleyhisselam
54-Hz Henid aleyhisselam
55-Hz Sefleye aleyhisselam
56-Hz Galib aleyhisselam
57-Hz Şimaz aleyhisselam
58-Hz Şem'un aleyhisselam
59-Hz Fedar aleyhisselam
60-Hz Geyad aleyhisselam
61-Hz Aynad aleyhisselam
62-Hz Sarim aleyhisselam
63-Hz Ardun aleyhisselam
64-Hz Saim aleyhisselam
65-Hz Keruk aleyhisselam
66-Hz Yasil aleyhisselam
67-Hz Yasan aleyhisselam
68-Hz Lahin aleyhisselam
69-Hz Gelsan aleyhisselam
70-Hz Afan aleyhisselam
71- Hz Reşfin aleyhisselam
72-Hz latiyan aleyhisselam
73-Hz El mun aleyhisselam
74-Hz bersava aleyhisselam
75-Hz Reşad aleyhisselam
76-Hz Şerbib aleyhisselam
77-Hz Heybil aleyhisselam
78-Hz Milan aleyhisselam
79-Hz Ümran aleyhisselam
80-Hz Herbib aleyhisselam
81-Hz Şemanih aleyhisselam
82-Hz Gerib aleyhisselam
83-Hz Sefan aleyhisselam
84-Hz Serih aleyhisselam
85-Hz Safa aleyhisselam
86-HZ Gıyl aleyhisselam
87-Hz Ayfun aleyhisselam
88-Hz Aysef aleyhisselam
89-Hz Sedif aleyhisselam
90-Hz Berva aleyhisselam
91-Hz Vea aleyhisselam
92-Hz Heyan aleyhisselam
93-Hz Aris aleyhisselam
94-Hz Adim aleyhisselam
96-Hz Misdaa aleyhisselam
96-Hz Misdaa aleyhisselam
97-Hz Derbil aleyhisselam
98-Hz Luğ aleyhisselam
99-Hz Eşmun aleyhisselam
100-Hz Gimsan aleyhisselam
101-Hz Gimsan aleyhisselam
102-Hz Lehev aleyhisselam
103-Hz İyad aleyhisselam
104-Hz Reyhan aleyhisselam
105-Hz Şeyh aleyhisselam
106-Hz Mergan aleyhisselam
107-Hz Amedan aleyhisselam
108-Hz Nuha aleyhisselam
109-Hz Seyan aleyhisselam
110-Hz Velam aleyhisselam
111-Hz Bayun aleyhisselam
112-Hz Besas aleyhisselam
113-Hz Heban aleyhisselam
114-Hz Egliğ aleyhisselam
115-Hz Gadim aleyhisselam
116-Hz Evris aleyhisselam
117-Hz. Nesir aleyhisselam
118-Hz Şerhil aleyhisselam
119-Hz Hergil aleyhisselam
120-Hz Megâs aleyhisselam
121-Hz Seftail aleyhisselam
122-Hz Şervhil aleyhisselam
123-Hz Medrek aleyhisselam
124-Hz Darim aleyhisselam
125-Hz Bariî aleyhisselam
126-Hz Hezmil aleyhisselam
127-Hz Cayid aleyhisselam
128-Hz Zergan aleyhisselam
129-Hz Yercac aleyhisselam
130-Hz Esgun aleyhisselam
131-Hz Hezrayin aleyhisselam
132-Hz Navi aleyhisselam
133-Hz Adaf aleyhisselam
134-Hz Hezeyme aleyhisselam
135-Hz Eşhil aleyhisselam
136-Hz Mehyil aleyhisselam
137-Hz Rencil aleyhisselam
138-Hz Şiman aleyhisselam
139-Hz Elgum aleyhisselam
140-Hz Huveylid aleyhisselam
141-Hz Sanuh aleyhisselam
142-Hz Zamil aleyhisselam
143-Hz ramil aleyhisselam
144-Hz Yunil aleyhisselam
145-Hz Gasim aleyhisselam
146-Hz Geylan aleyhisselam
147-Hz Hadiğ aleyhisselam
148-Hz Bazik aleyhisselam
149-Hz Banim aleyhisselam
150-Hz Hacim aleyhisselam
151-Hz Camir aleyhisselam
152-Hz Hadir aleyhisselam
153-Hz Rasil aleyhisselam
154-Hz Vasim aleyhisselam
155-Hz Radim aleyhisselam
156-Hz Sadim aleyhisselam
157-Hz Sevna aleyhisselam
158-Hz Hazan aleyhisselam
159-Hz Mahid aleyhisselam
160-Hz Seyhan aleyhisselam
161-Hz Kelvan aleyhisselam
162-Hz Sâdem aleyhisselam
163-Hz Ufran aleyhisselam
164-Hz Gayir aleyhisselam
165-Hz Lasun aleyhisselam
166-Hz Beldah aleyhisselam
167-Hz Heydan aleyhisselam
168-Hz Laviî aleyhisselam
169-Hz Heyra aleyhisselam
170-Hz Nasi aleyhisselam
171-Hz Hanik aleyhisselam
172-Hz Hafiğ aleyhisselam
173-Hz Kaşığ aleyhisselam
174-Hz Lafes aleyhisselam
175-Hz Banir aleyhisselam
176-Hz Haşem aleyhisselam
177-Hz Hemyam aleyhisselam
178-Hz Hizal aleyhisselam
179-Hz İşmam aleyhisselam
180-Hz Remila aleyhisselam
181-Hz Latif aleyhisselam
182-Hz Berdufun aleyhisselam
183-Hz Asan aleyhisselam
184-Hz Evraid aleyhisselam
185-Hz Mehtere aleyhisselam
186-Hz Sabigat aleyhisselam
187-Hz Ercil aleyhisselam
188-Hz Yebğin aleyhisselam
189-Hz Münfeh aleyhisselam
190-Hz Recin aleyhisselam
191-Hz Mihras aleyhisselam
192-Hz Şayin aleyhisselam
193-Hz Mergan aleyhisselam
194-Hz Meyhemun aleyhisselam
195-Hz Hevdan aleyhisselam
196-Hz Elbentun aleyhisselam
197-Hz Vaad aleyhisselam
198-Hz Radyun aleyhisselam
199-Hz Berhan aleyhisselam
200-Hz Hevdeyan aleyhisselam
201-Hz Yehur aleyhisselam
202-Hz Kamil aleyhisselam
203-Hz Şemail aleyhisselam
204-Hz Saad aleyhisselam
205-Hz Beyures aleyhisselam
206-Hz Lezul aleyhisselam
207-Hz Ludan aleyhisselam
208-Hz Us aleyhisselam
209-Hz Şemmas aleyhisselam
210-Hz Meânil aleyhisselam
211-Hz fernuş aleyhisselam
212-Hz Medven aleyhisselam
213-Hz Meczem aleyhisselam
214-Hz Badun aleyhisselam
215-Hz Revvan aleyhisselam
216-Hz Meyned aleyhisselam
217-Hz Mayên aleyhisselam
218-Hz Mezahim aleyhisselam
219-Hz Banid aleyhisselam
220-Hz Ferdan aleyhisselam
221-Hz Lami aleyhisselam
222-Hz Ferdan aleyhisselam
223-Hz Salum aleyhisselam
224-Hz Ayden aleyhisselam
225-Hz Serban aleyhisselam
226-Hz Bemil aleyhisselam
227-Hz Midînan aleyhisselam
228-Hz Hecrem aleyhisselam
229-Hz Luhanne aleyhisselam
230-Hz Mehmem aleyhisselam
231-Hz Dabiğ aleyhisselam
232-Hz Caluk aleyhisselam
233-Hz Gabuğ aleyhisselam
234-Hz Meynan aleyhisselam
235-Hz Ganuğ aleyhisselam
236-Hz Dezyan aleyhisselam
237-Hz Sage aleyhisselam
238-Hz Cerrad aleyhisselam
239-Hz Herfiya aleyhisselam
240-Hz Naman aleyhisselam
241-Hz Enesil aleyhisselam
242-Hz Mezhem aleyhisselam
243-Hz Midas aleyhisselam
244-Hz Mibsel aleyhisselam
245-Hz Gabin aleyhisselam
246-Hz Kaşığ aleyhisselam
247-Hz Zülkarneyn aleyhisselam
248-Hz Benuğ aleyhisselam
249-Hz Sasan aleyhisselam
250-Hz Sernim aleyhisselam
251-Hz Feryuş aleyhisselam
252-Hz Suheyb aleyhisselam
253-Hz Dalan aleyhisselam
254-Hz Kamir aleyhisselam
255-Hz Seceg aleyhisselam
256-Hz Sadun aleyhisselam
257-Hz Ceynim aleyhisselam
258-Hz İbab aleyhisselam
259-Hz Seyah aleyhisselam
260-Hz Arfun aleyhisselam
261-Hz Mihilan aleyhisselam
262-Hz Mersem aleyhisselam
263-Hz Galib aleyhisselam
264-Hz Elyasa aleyhisselam
265-Hz Eba aleyhisselam
266-Hz Edrizbin aleyhisselam
267-Hz Advan aleyhisselam
268-Hz Zehran aleyhisselam
269-Hz Yayağ aleyhisselam
270-Hz Tetir aleyhisselam
271-Hz Hevdin aleyhisselam
272-Hz Kubudet aleyhisselam
273-Hz Eşrin aleyhisselam
274-Hz Fetvan aleyhisselam
275-Hz Sanid aleyhisselam
276-Hz Abun aleyhisselam
277-Hz Reyağ aleyhisselam
278-Hz Seyaliğ aleyhisselam
279-Hz Selva aleyhisselam
280-Hz Sican aleyhisselam
281-Hz Vadun aleyhisselam
282-Hz Ravyan aleyhisselam
283-Hz Mabela aleyhisselam
284-Hz Geysan aleyhisselam
285-Hz Zehram aleyhisselam
286-Hz Seh aleyhisselam
287-Hz Yedbua aleyhisselam
288-Hz Cariğ aleyhisselam
289-Hz Suheyb aleyhisselam
290-Hz Seyhan aleyhisselam
291-Hz Keyleman aleyhisselam
292-Hz Yuğa aleyhisselam
293-Hz Semva aleyhisselam
294-Hz Urdün aleyhisselam
295-Hz Cevher aleyhisselam
296-Hz Yelbeg aleyhisselam
297-Hz Bazig aleyhisselam
298-Hz Gabil aleyhisselam
299-Hz Gefzun aleyhisselam
300-Hz Ken an aleyhisselam
301-Hz Hatman aleyhisselam
302-Hz Yemsea aleyhisselam
303-Hz Ardun aleyhisselam
304-Hz Arfan aleyhisselam
305-Hz Yağhin aleyhisselam
306-Hz Nes ibni Ga aleyhisselam
307-Hz Şem un aleyhisselam
308-Hz Ressas aleyhisselam
309-Hz Hail aleyhisselam
310-Hz Ehleyan aleyhisselam
311-Hz Şahim aleyhisselam
312-Hz Hebac aleyhisselam
313-Hz Zekeriyya aleyhisselam
314-Hz Yahya aleyhisselam
315-Hz Ehbal aleyhisselam
316-Hz Cercis aleyhisselam
317-Hz İsa aleyhisselam
318-Hz MUHAMMED MUSTAFA salllahu aleyhi vessellem :amin:
119
Din Bilgisi / Kıymetli genç insan..!
24 Ekim , 2010, 16:42:17
Eğlen ama gâfil olma, dinlen ama âtıl olma,
Bir velîye esîr ol gel! Sen sen ol, sende hapsolma!

Sen, büluğ çağına girmekle, çocukluğu da sona ermiş bulunan; Allah katında, yapmaması gerekirken yaptıklarından ve yapması gerekirken yapmadıklarından mes'ûl bulunan bir yetişkinsin. O hâlde öncelikle, sana "daha çocuksun" diyenlere aldırma!.. Zira onların birçoğu seni, ''daha çocuksun, namaz kılmana ne gerek var?" diyerek oyalamaya, "ayol daha küçüksün, baş örtmek de nereden çıktı?" diyerek kandırmaya durur. Kimileri de "sen sadece ödevlerini yap, başka bir işe karışma!" diyerek seni, tek taraflı bir eğitimin kurbanı etmeye, tek kanatla uçurmaya kalkışacaktır.

Üzücü olan şu ki; belki de bu kişiler arasında öğretmenlerin, annen ya da baban da bulunacaktır. Hâsılı sana zarar, düşman bildiklerinden değil, bazen en yakınlarından gelebilir. Gözlerini iyi aç ve dikkat et.

Etiket sevdâsının kol gezdiği şu devirde, makam, mevkî ve isim yapmak yolunda, Allah rızâsından tâviz vermende bir mahzur olmadığını söyleyenler, iyi bil ki, Allâh'ın "celâl" sıfatını ciddiye almayanlardır. Onlar, "Evladım, günahı onların boynuna!.." demek sûretiyle seni, kulluğunun bir gereği olan "fedâkârlık ve sabır" gibi iki mühim mes'ûliyetinden muaf göstermeye çalışırlar.

Sana "tâvizin, fedâkârlık olduğunu söyleyenlere karşı" da dikkatli ol! Zira tâviz ile fedâkârlık arasında dağlar kadar fark vardır. Yine de bu koca farkı göremez ve ayırt etmekte zorlanırsan, sana yardımcı olacak bir söz söyleyeyim:

Tâviz; dünyevî bazı kazançlara kavuşmana yol açsa da, vicdanında sızıya, rûhunda huzursuzluğa sebep olur.

Fedâkârlık ise, dünyevî bazı kazançlardan mahrum kalmana sebep olsa bile, mânevî bakımdan nice hayra erdiğini hissetmeni sağlar. Vicdanın rahat, rûhun sükûn içinde olur.

Henüz pek gençsin. Hiç unutma ki, Hak katında ibâdetlerin en sevimlisi, işte, nefsinin bütün kuvvetine rağmen, sabrederek, azmederek devam ettiğin ve edeceğin namazlarındır. Buna bağlı olarak, yapacağın her türlü hayır, ihlâsla olduktan sonra, şüphesiz, nice ecirler kazanmana vesîle olacaktır. O hâlde, hazır gücün-kuvvetin de yerindeyken, davran, durma da hayırlar için koştur.

Her baharın sonrasında, elbet bir kış gelir, unutma. Bir karıncayı dikkatle seyret de, onun kış için yaptığı "hırslı" hazırlıktan ders al. Şu farkla ki: Senin hırsın ve gayretin, hakikî azığı biriktirmek yolunda olsun. Yani sen, "rûhuna gıda olacak dânenin peşine düş". Böylece kış geldiği, yani bedenine yaşlılık çöktüğü, ölüm iyice yaklaştığı vakit, gönlün Rabbine yakınlaşmış olmanın sevinciyle dolsun da, gurbetten sılaya gidişin, sürûr olsun.

Bilirsin ki, ölmenin yaşı yok. O hâlde, ölümün her ân, senin için de gelebileceğini hatırından çıkarma da, programını ona göre yap. Hani, yarın nereye gideceğini, kimlerle görüşeceğini, hangi arkadaşlarınla buluşacağını iyi düşün. Sen, sana cennet yolu olacak kişiye yakın dur. Eğlencen cehenneme değil, cennete yaklaştırsın seni. Eğlen; ama gâfil olma! Dinlen; ama âtıl kalma!..

Bebekliğinden bu yana gitmediğin doktor, belki de kalmadı. Dâhiliye, hâriciye, diş doktoru, göz doktoru, ortopedi uzmanı... Ne vakit bir yerinden şikâyet etsen, annen ve baban merhametle kucaklayıp, âcile yetiştirdiler seni. Peki, gönlün ağrıdığında, duyguların, düşüncelerin hastalandığında neler oldu? Eğer böyle zamanlarında herkesi bir âcizlik kapladı da, dertli ve garip bir hâlde ortada kaldıysan, sözümü iyi dinle: Bil ki, böyle durumlarda kapısını çalman gereken kişi "gönül doktoru"dur.

Şimdi, önemine binâen açıklamak istiyorum: Gönül doktorlarına "mürşid-i kâmil" de derler. Onları "gönül câsusları" diye ananlar da vardır. Gönlün dibini-bucağını öyle güzel bilirler, Allâh'ın izniyle, hastalarının hâllerine öyle isâbetle vâkıf olurlar ki, şaşar kalırsın. Sana tavsiyem, eğer hâlâ tutunmadıysan, bir gönül doktorunun eteğine sımsıkı tutunmandır. Kim ki, bir mürşîde esir olur, biiznillâh, hakikî özgürlüğe kavuşur. Zira o gönül mütehassısları, Hak'tan gayrı söylemezler ve onlara tâbî olmak demek, mânen vârisi oldukları Hazret-i Peygamber'e, Hazret-i Peygamber'e tâbî olmak da Hakk'a tâbî olmak demektir.

Şimdi, bu söylediklerimi, bir cümlede toplayalım: "O'nun nazlısına tâbi ol!.."

"O" kim? Allah -azze ve celle-...

"O'nun nazlısı" kim? İşte az önce anlattığım gönül doktoru. Neden nazlı? Allâh'a pek yakın, samimi kuldur ki, ne vakit elini açıp yalvaracak olsa, Allah onun duâsını kabul buyurur. O mübârekler, Hak ile öyle güzel bir yakınlık içindedirler ki, el açtıklarında geri çevrilmez. Yakardıklarında kabul görür. Allah onları sever, onlar Allâh'ı severler. İşte bu cihetten, nazlı kuldur onlar...

"Tâbî olmak" ne demek? Yap dediklerini yapmak, kaç dediklerinden kaçmak. İşine gelse de, gelmese de, sana "doğru" görünse de, görünmese de, tâbî olursun. Zira onların, kendi hevâlarından konuşmadığına îmân edersin. Tâbiiyet mühimdir, zira onlar peygamber vârisleridir. Vazifeleri, irşaddır.

O hâlde sakın, "ben daha bir mürşide talebe olacak kıvamda değilim, daha namazlarım eksik, daha tesettürüm yarım, aman canım, daha yaşım kaç, başım kaç!.." deme. Zaten sen, her eksiğini tamamlamış kâmil bir insan olsan, mürşide ihtiyacın kalmazdı. Eksiklerinden ötürü muhtaçsın. Hastalıklarından ötürü kapısında ve eteğinde olmalısın. Sana, daha erken, diyerek vesvese verecek olan şeytana kanma. Zararın neresinden ki dönersin, oradan itibaren kârdasın.

Zaaflarını ve kusurlarını peşin peşin kabul et. Bunlardan ötürü ümitsizliğe düşme de, emân dile. Yakarışında samimiysen, eteğine tutunacağın mürşid-i kâmile teslim ol. Hiç şüphe yok ki, her işinde olduğu gibi, teslimiyetinde de zaafa düşeceksin. Olsun. Doktora, hastasıyla meşguliyet, hastaya da doktorun kapısında "medet medeeet!" diye inlemek yakışır. Bir de şu yakışır ki, doktorun verdiği reçeteye harfiyen uyar, söz tutar. Kafasına göre davranmayıp, ne denildiyse onu yapar. Âh işte, öyle hastaya doktor, canı gibi bakar. Öyle hastanın canına doktor, biiznillâh, gün be gün can katar.

Mürşidine yakın ol. Yakınlık, her dakika peşinde dolanmakla, yanında oturmakla değildir. "Asıl yakınlık, söz tutmak ve hizmet etmek iledir." Hâlini içtenlikle arz et. Hataların için her dem tevbe et ki, en güzel tevbe, dönmemek üzere bir günaha veda etmekle olur. Pişmanlık duya duya, yine aynı hatayı işlemeye devam ediyorsan bile vazgeçme, tevbeye devam et. Böyle olursan, "sevilen, nazı çekilen" olma nîmetine kavuşursun. Nîmet himmettir. Himmet oldukça da nimet bereketlenir. Naz, niyaz ve tevbe, düsturun olsun. Bu dediklerimi sadece yaşarsan anlayabilirsin. O hâlde durma, yaşa!

Tüm bunları, af ve merhamete kavuşmak ümidiyle yaşamak, ne de büyük bir nasiptir. Karşına çeşitli imtihanlar çıktığında; yılmadan, nefsine esir olmadan, en güzel tavrı takınmayı başka türlü öğrenmen çok zor. Olgunlaşman, kâmil bir mümin olma yolunda adımlar atman, elini eteğini tuttuğun "kâmil rehber" ile kolaylaşır. Af ve merhamete kavuşman iki şekildedir: Birincisi, af ve merhametle muâmele etmeyi öğrenmen; ikincisi, nice günah ve kusur ile Hakk'ın huzuruna çıktığın vakit, af ve merhametle karşılanman açısından...

Şimdi, son kez tekrarlayalım: Af ve merhamete kavuşmak istersen, naz, niyaz ve tevbe ile, O'nun nazlısına tâbî ol.

Bu bir duâdır. Bu duâyı dilersen, hemen şimdi ezberle. Gönlüne geldikçe söyle. Allah kabul buyursun. Ki, sen sende hapsolmadan, özgürlüğü bulursun.

Bu yazının muhâtabı olup olmadığını nasıl anlayacaksın, onu da söyleyeyim:

Öncelikle, eğer kırk yaşında ya da daha küçük yaşta isen, bu yazı sanadır. Zira gençlik genel olarak, on iki-on üç yaşlarında başlar, kırk yaşına kadar sürer. Biraz hamlık, dalgaların çokluğu, arayışlar, yanışlar, yakışlar vardır gençlikte. Seyretme, anlamaya çalışma vardır. Kırk-altmış yaş aralığı "orta yaşlılık" dönemidir ve aktif hizmet yaşıdır. Altmış yaştan sonrası ise yaşlılığın başladığı zamandır ve gençlere, tecrübeleriyle rehber ve danışman olmanın tam sırasıdır.

Şimdi bu gruplandırmaya ek olarak şunu da ifade etmemiz gerekir: Taze, heyecanlı, duru insan gençtir. İdealleri, projeleri ve bunları gerçekleştirebileceğine inancı bulunan insan gençtir. Coşkusu, aşkı, umûdu olan insan, gençtir. Gençlik deyince, bizim aklımıza, dinçlik gelir. Gençlik denilince, bizim aklımıza, yirmi bir yaşında İstanbul'u fetheden Fâtih Sultan Mehmed Han gelir. Seksen küsur yaşında surlara dayanan Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri gelir. Demek ki, yaşın kaç olursa olsun, şu bahsi geçen genç ruh sende ise, elbet bu yazı sanadır da...

Dünya imtihanının şifrelerini çözebilen, mezara kadar genç kalır. Zira öylesi, neden doğduğunu, nereye gitmekte olduğunu çok iyi bilir de, uyuşmaya, gevşemeye, durmaya hâli kalmaz. Biz diyeceğimizi dedik. Hadi şimdi yolun açık olsun. Allah Teâlâ, kem gözlerin nazarından, bil cümle gençlerle beraber, seni de korusun. Âmin...

şebnem dergisi
120
Cehennemi tadacak başörtülü kadınlar
Saçlarını deve hörgücü gibi yapan kadınlar hadîsi konusunda size bir kaynak gösteriyorum;
Sahih-i Buharî'den sonra en muteber ikinci hadîs külliyatı olan Sahih-i Müslim'in Cennet 53
bölümünde şöyle bir hadîs rivayet edilmektedir:

"Ateş (cehennem) ehlinden iki sınıf vardır, henüz onları görmedim. (Birinci sınıf) Yanlarında sığır
kuyruğu gibi bir şeyler taşıyıp onlarla insanlara vuran kimseler... (İkincisi) Giyinmiş çıplak kadınlar ki,
bunlar ALLAH'a taatten (itaatten) dışarı çıkmışlardır. Bunlar (hem kendileri baştan çıkmıştır), hem de
başkalarını baştan çıkartırlar. Başları deve hörgücü gibidir. Bu gibi kadınlar, Cennet'e girmek şöyle
dursun, onun kokusunu bile alamazlar. Halbuki Cennet'in kokusu şu şu kadar uzak mesafeden
hissedilir." (Hadîsin ravisi Ebu Hureyre hazretleridir.)

Gelelim saçları deve hörgücü gibi olan sözde tesettürlü kadın ve kızlara. Onları çok yumuşak, çok
saygılı bir şekilde uyarmak istiyorum.

Önce geçen gün İstanbul'un tarihî bir semtinde gördüğüm genç bir tesettürlü hanımdan bahs edeyim.
Başında çok cırtlak ve parlak renkli yemyeşil bir eşarp vardı. Ayaklarında dizlerine kadar uzanan
püsküllü siyah rugan bir çizme... Dar bir pantolon... Omuzlarında atkı gibi siyah küçük bir örtü...

Başını örttü diye bu hanım kıza tesettürlü mü diyeceğiz?

Yukarıda mealini verdiğim hadîs-i şerifte "Giyinmiş çıplak kadınlar..." ibaresi yer alıyor. Evet, böyleleri
tesettürlü çıplaklardır. Böyle çarpıcı, göze batıcı, tahrik edici kıyafet, çıplak kadınlarınkinden daha
fazla dikkat çeker.[/size]
(M. Şevket Eygi)