çocukların anne babalarına uyguladığı terör

Başlatan Tebessüm :), 17 Şubat , 2007, 22:19:09

« önceki - sonraki »

Tebessüm :)

Dr. Murat Kınıkoğlu:
Modern yaşamın başımıza sardığı en büyük dertlerden birisinin
'çocukların anne babalarına uyguladığı terör' olduğuna
inanıyorum. Etrafımda (kendim dâhil) bu terörden mustarip pek çok
anne baba var. Hele anneler çocukları tarafından öyle bir
sıkıştırılıyorlar ki çoğu farkında bile olmadan depresyona
giriyor.
Geçenlerde uyku bozukluğu, sabah yorgunluğu, endişe hali ve kolay
ağlama şikâyetleri ile gördüğüm hastama 'Sizi üzen, sıkan önemli bir
sorununuz mu var?' diye sorduğumda 'İki küçük çocuğum var...'
diye cevap verdi... Öyle acınacak bir halleri vardı ki anlatamam...
Yanındaki kocası da başını salladı, iki
küçük çocukları var ya 'Depresyona girmek için daha ne olsun
doktor bey....' der gibiydiler.
Şurası bir gerçek ki bizim ülkemizde doğumla birlikte ailenin
yaşamı baştan aşağı değişerek 'bebeğin rahatını sağlama'
üzerine kurulu yeni bir dönem başlıyor. Bebeklik dönemi boyunca,
anne babanın kendileri için vakit ayırmaları en büyük yasak, en
büyük vicdan azabı... Çoğu annede muazzam bir sahiplenme duygusu;
televizyonda izlediğimiz Amazon belgesellerindeki yavruları
boyunlarına asılı maymunlar gibi nerdeyse çocuklarını hiç
kucaklarından indirmeyecekler.
Bir de işin ekonomi boyutu var. Doğumla birlikte, çocuğun
ihtiyaçları bir daha hiç geriye düşmemek üzere aile bütçesinin
en önüne yerleşiyor; çeşit çeşit biberonlar, bebek arabaları,
pusetler, kucaklıklar, sırtlıklar, arabaya konan ayrı, arka
koltuğa ayrı... Ya çocuk bezlerine ne demeli... Bantlısı
bantsızı, sızdıranı sızdırmazı, yumuşağı ipek gibisi...
Bizim popomuz popo değil miydi, altımızda zımpara gibi Amerikan
bezleriyle büyüdük, hangimizin popo estetiğinde bir zayıflık var?
İşin garip tarafı bu 'çocuk terörü' belası daha çok bizim
ülkeye has bir sorun gibi görülüyor. Amerikalı bir annenin
çocuğunun peşinden elinde mama tabağı ile saatlerce gezdiğini
duydunuz mu? Yakınımızda oturan Fransız bir aile var, sabah
küçük kızlarının okul servisine binme saatinde evlerinin
önünden geçiyorum, daha bir gün bile annelerinin pencereye çıkıp
arkalarından baktığını görmedim. Bizim paşaların, prenseslerin
okul servis törenini ise hepiniz görmüşsünüzdür; kapıdan
elinden tutarak çıkarmalar, birlikte karşıya geçirmeler, servise
bindirmeler, arkasından gözler yaşlı el sallamalar, öpücük
atmalar...
Sanki çocuklarını okula değil de hacca ya da cihada yolluyorlar...
Bebeklik, çocukluk derken, aileler arası en büyük mücadele
'çocuğu en iyi okulda okutma' engelli yarışları ile devam ediyor.
Şu kurs iyi, bu daha iyi, şundan özel ders, o dershane, bu
dershane...
Kemerleri sıkıp, uğraşıyoruz ki sonunda çocuğumuz gene paralı
bir okula girsin ve biz de çileye devam edelim... Hâlbuki rahmetli
babam, benim daha iyi bir okula gitmem gerektiğini söyleyen anneme
'Oğlum akıllı malı nede, oğlum deli malı nede?' şeklinde bir
vecize söyleyip kenara çekilmişti.
(Günümüz Türkçesiyle: Eğer çocuk akıllı ise zaten başarılı
olur, yok akıllı değilse boşuna uğraşma en iyi okula da gitse
adam olmaz) Doğrusu zaman zaman çocukların bu rahatını ve
saltanatlarını kıskanmıyorum dersem yalan olur. Oğlumun cep
telefonu benimkinden yeni model, kızımın çizmesi annesininkinden
daha pahalı ve çoğumuz şöyle veya böyle çocuklarımıza
imkânlarımızı aşan bir yaşam tarzı sunmaya çalışıyoruz.
Sabah işe giderken yakınımızdaki devlet okuluna giden çocuklarla
karşılaşıyorum. Çoğunun ayağında (nedense bağcıkları

çözük) tek tip, kocaman, marka bir bot var ve çoğunun anne
babasının o botu almak için çok daha lüzumlu bir harcamayı
ertelediklerinden eminim... Üstelik sağlanan o kadar imkâna rağmen
hala halinden memnun olmayan ve daha fazlasını, yetmedi daha
fazlasını isteyen mutsuz çocuklarımız var. (Bundan 40 yıl önce
ilk depresyonun görülme yaşı ortalaması 29 yaş iken şimdi 14)
Bilmem sizde benim gibi çocuklarınıza sağladığınız imkânları
kendi çocukluğunuzdaki imkânlarınızla kıyaslıyor ve sinirleniyor
musunuz? İlkokulu bitirene kadar tek servetim beş-on bilye, bir
lastik veya metal çember ve bir sapandı (O da herkesin eline
geçmezdi özellikle çember). Bütün gün çemberin peşinde
tabanlarım sızlayana kadar sokak sokak dolaşmaktan ne anladığımı
hatırlamıyorum ama hava kararıp da yorgunluktan bitap eve
geldiğimde son derece mutlu olduğumu çok iyi hatırlıyorum...
Unutmayalım ki çocuklarımıza vereceğimiz en güzel şey, neşeli
ve mutlu bir aile ortamıdır. Gecelerini uykusuz geçiren, çocuğu
için özel zevklerinden ve tüm hobilerinden vazgeçmiş anne
babalarla mutlu bir aile ortamı sağlayabilirmiyiz? Yapılacak şey
belli... Tüm dünyanın ezilen anne babaları, çocuk terörüne
karşı eyleme geçmenin zamanı geldi geçiyor...
Birleşelim...
Yarından tezi yok önlem alalım...
Yaşamak bizim de hakkımız...

Lily Wonka

Harika bir yazı.. Her kelimesine tüm kalbimle katılıyorum....



Filiz

fransız olayına katılmıyorum çocuğumun arkasından tabi bakarım yaaaaa bindimi binmedimi burası türkiye hırlısı var hırsızı gerekirse belli bir yaşa gelene kadar elinden tutuppppppppp bindiririmde..

ama diğerlerine katılıyorum özellikle çocuğun peşindenyemek koşuştarmacasına ..

Tebessüm :)

evet filizcim ben de fransız olayına katılmıyorum, bi damlacık çocuğu kapıdan yollayıp arkasından bakmadan duramaz hiçbir anne. :icon_thumright:

mia

Siz de çocuk teröründen muzdarip misiniz arkadaşlar  :binkybaby: :D

Lily Wonka

Şahsen ben -muzdarip- değilim, en azından henüz.. Şu ana kadar benim cadı deneyip deneyip yanıldı çünkü.. Kızımın lüzumsuz şımarıklık ağlamalarını yani diğer bir deyişle kaprislerini, ihtiyaç yakarışlarından ayırd edip ona göre tedbirler alıyorum şimdiden.. Bu noktada işin en mühim kısmı "tutarlılık" ki benim içim de en çok bu açıdan rahat.. (Çocukların da ebeveynde en sevdiği niteliktir bu aslında..)

Fransız ailenin tavrı konusunda size katılıyorum arkadaşlar.. Ancak çocuğun yaşını bilmediğimizi de hatırlatmak isterim. Yazar "küçük kızlarının.." demiş.. Eğer bu küçük kız 11-12 yaşlarındaysa tabii ki olması gereken budur.. Çocuklarımızı her an burnumuzun dibinde tutamayız, ha yada tutmaya çalışırız ve böylelikle özgüveni olmayan, bağımlı bireyler yetiştireceğimiz gerçeğini de bağrımıza basmış oluruz.. ("Allah'a emanet olmaya" ne kadar inanırsınız bilmiyorum ama eğer buna olan inancınız gerçekten tamsa çocuk büyütmek sandığınız gibi bir ömür törpüsü olmayacaktır zaten..) Diğer yandan eğer bu küçük kız 5-6 yaşlarında anaokulu çağında bir minikse, ailenin gizlice perdenin arkasından dahi gözetlemiyor olması tipik Avrupalı ilgisizliğinden başka birşey değildir ve bu küçük kızın 18 yaşına gelince evi terk edip müstakil bir hayat yaşamaya başlamasına hiç şaşırmamak gerekir..

Hayatımız endişe etmekle geçecek orası kesin..  Ama önemli olan kişilikli, bağımsız, toplumda "var" olabilen bireyler yetiştirebilmek adına kendimizle her daim savaş halinde olabilmek.. Yani şu çılgın ana yüreğine söz geçirebilmek.. Dramatik söylemleri bir kenara koyacak olursak annelik üstesinden gelinmesi gereken başlı başlına bir "ego"dur.. Öyle ki, ortada anne babaya yaşatılan bir terör olduğunu düşünmüyorum ben; tam tersi anne babaların yetiştirdikleri teröristler olduğunu düşünüyorum....





desree (Özlem)

Gözde Türkiye de 11-12 yaşlarında hele de kız çocuğuysa arkasından bakmak gerekir ülkemizdeki çocuk istismarı olaylarını düşünürsek, Mia ben muzdaribim minicik oğlum bana kök söktürüyor büyüyünce Allah kerim artık



Allahım;değiştirebileceklerim için güç,değiştiremeyeceklerim için sabır, her ikisi arasındaki farkı anlamam için akıl ver

Almiş'inAnniş'i

 :wav: kesinlikle katılıyorum!



Alıntı yapılan: muallime (Gözde) - 22 Şubat , 2007, 05:32:23
Şahsen ben -muzdarip- değilim, en azından henüz.. Şu ana kadar benim cadı deneyip deneyip yanıldı çünkü.. Kızımın lüzumsuz şımarıklık ağlamalarını yani diğer bir deyişle kaprislerini, ihtiyaç yakarışlarından ayırd edip ona göre tedbirler alıyorum şimdiden.. Bu noktada işin en mühim kısmı "tutarlılık" ki benim içim de en çok bu açıdan rahat.. (Çocukların da ebeveynde en sevdiği niteliktir bu aslında..)

Fransız ailenin tavrı konusunda size katılıyorum arkadaşlar.. Ancak çocuğun yaşını bilmediğimizi de hatırlatmak isterim. Yazar "küçük kızlarının.." demiş.. Eğer bu küçük kız 11-12 yaşlarındaysa tabii ki olması gereken budur.. Çocuklarımızı her an burnumuzun dibinde tutamayız, ha yada tutmaya çalışırız ve böylelikle özgüveni olmayan, bağımlı bireyler yetiştireceğimiz gerçeğini de bağrımıza basmış oluruz.. ("Allah'a emanet olmaya" ne kadar inanırsınız bilmiyorum ama eğer buna olan inancınız gerçekten tamsa çocuk büyütmek sandığınız gibi bir ömür törpüsü olmayacaktır zaten..) Diğer yandan eğer bu küçük kız 5-6 yaşlarında anaokulu çağında bir minikse, ailenin gizlice perdenin arkasından dahi gözetlemiyor olması tipik Avrupalı ilgisizliğinden başka birşey değildir ve bu küçük kızın 18 yaşına gelince evi terk edip müstakil bir hayat yaşamaya başlamasına hiç şaşırmamak gerekir..

Hayatımız endişe etmekle geçecek orası kesin..  Ama önemli olan kişilikli, bağımsız, toplumda "var" olabilen bireyler yetiştirebilmek adına kendimizle her daim savaş halinde olabilmek.. Yani şu çılgın ana yüreğine söz geçirebilmek.. Dramatik söylemleri bir kenara koyacak olursak annelik üstesinden gelinmesi gereken başlı başlına bir "ego"dur.. Öyle ki, ortada anne babaya yaşatılan bir terör olduğunu düşünmüyorum ben; tam tersi anne babaların yetiştirdikleri teröristler olduğunu düşünüyorum....




Almiş'inAnniş'i

çocuk okula başladığı tarihten itibaren onunla geçiremeyeceğimiz saatler başlıyor demektir arkadaşlar. bu yüzden kendini korumayı ve öz güveni ona aşılamamız lazım. 11-12 yaşında ancak tülün arkasından çocuğu kontrol etmeliyiz bence de. emin lun gittiği okul da zannettiğiniz kadar güvenli olmayabilir! orada arkasından bakabilkeceğiniz bir tül mevcut bile değil!
allah hepimizin yardımcısı olsun. çocuk doğurmaktan korkmuyorum ama onu doğru yetiştirebilmek hele de türkiye de ooooooooooofffffffffffffffffffffffffffff  :sad1: