27 Nisan , 2024, 15:32:40

Haberler:

www.herseyibilen.co Durma! Merak ettiğin her konuda her soruyu sen de sor!


Saldırganlık

Başlatan мiŁenα., 06 Eylül , 2010, 10:02:15

« önceki - sonraki »

мiŁenα.

Saldırgan çocuk, ruhsal sorunları nedeniyle, yaşıtları ve genel olarak çevresiyle uyumlu ilişkiler kuramayan çocuktur. Aşırı geçimsizdir. İlişkileri gergin ve sürtüşmelidir. Parlamaya hazırdır, kavgacıdır Durmadan kuralları çiğner, sık sık ceza görür. Ana-baba-öğretmen ve genellikle büyüklere karşı gelmeye eğilimlidir. Olağan anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışır. Öfkesini yenemez ve hep kendisini haklı çıkarma eğilimindedir. Davranışından utansa bile tekrarlamaktan kendini alamaz. Cezalardan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünür. Bu tanıma giren çocuklar, ruhsal sorunlarını davranışlarına aktarırlar. Evde, çevrede ve okulda durmadan sorun yaratırlar. Yetişkinlerle sürekli çatışma halindedir.

Saldırganlık, doğuştan beraberimizde getirdiğimiz bir içgüdümüzdür. Çocuk, içgüdüsel olarak saldırganlığa sahiptir. Hayvanlık dürtüsü aslında bireyin yaşaması için gereklidir. Hayvan davranışlarının gözlenmesi saldırganlığın belli amaçlar için kullanıldığını gösterir. Hayvanlar düşmanlarına karşı savunmak, avlanmak, yavrularını ve eşlerini korumak gerektiğinde saldırgan olurlar. İnsanlarda da saldırganlık temelde benzer amaçlar için kullanılır. Ancak insanların davranışı daha karmaşık olduğu için, bu amaçlar gözden kaçar. Çünkü saldırganlık insanda çok değişik kılıklara bürünür. İnsan hayvanlardan ayrı olarak söz ve tutumuyla da saldırgan olabilir. Saldırganlığı erteleyebilir, gizleyebilir. Saldırganlık insanda, en acımasız hayvanın yırtıcılığından daha korkunç biçimlere dönüşebilir.

Kişinin eğitilmesi, bir bakıma yapısında varolan bu saldırganlığın yumuşatılması ve olumlu yollara aktarılması demektir. Aslında, insanda varolan saldırganlık yok olmaz veya tümüyle bastırılamaz, ancak biçim değiştirir. Taşkın sellerin su yollarına akıtılıp, sulama ve elektrik üretme işlerinde kullanılması gibi olumlu ve verimli alanlara yöneltilir. Beden gücünün, kavgada değil spor alanında yarışmaya araç olarak kullanılması, bu yararlı dönüşüme bir örnektir. Uygar insan, saldırganlık dürtüsünü kaba üstünlük sağlamak için kullanmaz. Onun yerine becerisi, yetenekleri ve zekasıyla toplumsal amaçlara yönelir. Ortaya koyduğu işle, başarısıyla, yöneticiliğiyle, yaratıcılığı ile üstün gelme duygusuna doyum sağlar. Başka bir deyişle, içindeki saldırganlık eğilimini yüceltir. Beğenilme, başarı kazanma, yönetme, ortaya bir yapıt koyma, topluma yararlı olma gibi çabalar hep bu saldırgan gücün toplumsal kılığa bürünmüş görüntüleri olarak yorumlanabilir.

Çocuklarda saldırganlık, bir takım duygusal ve ruhsal huzursuzluk ya da eksikliklerin belirtisidir. Acizlik kompleksi ve çevresindeki insanların dikkatini çekmek için veya yeni bir kardeşin dünyaya gelmesiyle veyahut da bedensel bazı arızalarla ilgili olarak bireyde saldırganlık görülebilir. Saldırganlık genel olarak çok ihmal edilmiş çocuklara özgüdür. Bebeklikten itibaren her istekleri yerine getirilmiş çocuklar en küçük bir ret sözcüğünde öfke nöbetlerine tutulur. Şımartılan bu bireyler huzursuz ve kaprislidirler. ilgisizliğe asla tahammülleri yoktur. Duygularını kontrol etmesi öğretilmemiştir. Bu çocuklar sürekli olarak karşılarındaki bireyleri sömürme eğilimindedirler. Dış çevredeki insanlar bu kişilere, aile bireylerinin gösterdiği tahammülü gösteremez. Gerekli ilgiyi görmeyen bu bireyler kabuklarına çekilirler. Başarısızlığa mahkum olup, yalnızlığa itilirler. Aile bireylerinden ve toplumdan intikam alma eğilimine kapılabilirler.

Kimsesiz çocuklarda veya ana-baba olup da ilgi ve sevgiden yoksun kişilerde de saldırganlık görülebilir. İlgi çekmek, kendisini topluma bir şekilde kabul ettirmek isteyen bu bireyler, en ucuz yolu "kabadayı"lığı seçerler. Başarılı bireylere ayak uydurmakta güçlük çekmekte ve kendilerinin asla onlar gibi olamayacağını düşünmektedirler. Kendisini saydırmak için yıldırma, ürkütme yoluna giderler.

Yeni doğan kardeşinin tüm ilgiyi üzerine toplaması, bir kısım çocukları saldırganlığa itebilir. Anne-babanın çocuklar arasında adil davranmaması, ihmal edilen çocuğun böyle bir yola sapmasına neden olabilir.

Bedensel bazı arızalarda saldırganlık dürtüsünü harekete geçirir. Zeka geriliklerinde veya epilepsi (sara) hastalığında ya da uykusuzluk, açlık gibi hallerde öfke nöbetleri görülebilir. Bünyedeki "Tiroid" bezinin fazla çalışması bireylerde saldırgan davranışlara sebep olabilir.

Çocuğun saldırgan davranışlarda bulunmasının nedenleri arasında, anne-babanın "Hatalı" tutumları çok önemlidir. Yapılan araştırmalar, yanlış ve hatalı tutumlara sahip anne-babaların çocuklarında, saldırgan davranışların çok fazla olduğunu bize gösteriyor.

Anne babaların hangi hatalı davranışları çocukta saldırganlığı oluşturur?

• Çocuğun davranışını gereksiz yere engellemek

• Çocuğun davranış ve isteklerini eleştirmek ve alay etmek

• Çocuğu sık sık cezalandırmak

Çocuğun Davranışlarını Gereksiz Yere Engellemek: Bütün çocuklar davranışlarında özgür olmak isterler. Kısıtlanmak ve engellenmek, çocuğun hoşuna giden davranışlar değildir. Çocuk eğer oyun döneminde ise ve çocuğun oyun oynaması çoğu kez engelleniyor ise, çocuğun saldırganlık dürtüleri yavaş yavaş beslenmeye başlar. Evde gürültü yapmadığı için oyun oynaması engellenen ya da ev dağılacak diye oyuncaklarıyla oynamasına izin verilmeyen çocuklar zamanla saldırgan davranışlara yönelebilirler. Bu yüzden çocuğun davranışları, olur olmaz bir şekilde engellenmemelidir. Çocuk acıktığında ve bir bisküvi istediğinde, yemek saati gelmediği için, ona bisküvi vermemek, ilk seferinde olmasa bile, daha sonraki seferlerde onun saldırgan davranmasına sebep olacaktır.

Burada, disiplin ile çocuğu gereksiz yere hırpalamayı birbirine karıştırmayalım. Çocuk, yeni doğan kardeşini kucağına almak ister. Her seferinde de bu isteği engellenir. Sonuçta çocuk, saldırganlaşmaya başlar Anne-baba hemen "Kardeşi doğdu, nasıl da değişti!" diye veya Kardeşini o kadar çok kıskanıyor ki, ne yapacağını şaşırdı artık" diye karar verir. Oysa, işin özünde kıskançlık değil, engellenmekten dolayı oluşan bir saldırganlık vardır.

Çocuğun Davranış ve İsteklerini Eleştirmek ve Alay Etmek: Bazı anne-babalar ya da çocuğa bakan diğer insanlar, çocukla "söz yarışına girerler. Kendi dediklerinin doğru olduğunu göstermek, çocuğu eleştirirler ve hatta bazen alay ederler. Çocukla kurulmaya çalışılan iletişimde, sözel eleştiriler ve aşağılamalar daima iletişimi engelleyen faktörlerdir. Kendisi giyinen bir çocuğa, "Ne biçim giyinmişsin, hiç birbirine uymuş mu giydiklerin. Çabuk çıkar!" ya da "Bana bak küçük ukala, sen her şeyi bilemezsin!" tarzındaki konuşmalar, çocukla iletişimi zayıflatan diyaloglardır. Devamlı olarak davranış ve istekleri eleştirilen ve alay edilen çocuklarda "Saldırganlık" bir davranış bozukluğu olarak karşımıza çıkar.

Çocuğu Sık Sık Cezalandırmak: Çocuğu cezalandırmak konusu iki aşamalı değerlendirilir:

Gerekli Cezalar Ve Gereksiz Cezalar

Burada "gereksiz" kavramını biraz incelemekte fayda var. Çocuk "ceza" görmeli mi ki, "gereksiz" olduğunda cezalandırılmasın. Bazı uzmanlara göre ceza, istenmeyen davranışı caydırmada etkin bir yöntem olarak kabul görse de, çocuğun kişiliğini örseleyici bir hal alabilir. Çocuğun istenmeyen davranmışı, çocukla konuşarak, iletişim ve empati kurarak, ona örnekler göstererek ve o davranışın yanlışlığını onun görmesini ve fark etmesini sağlayarak, önlenebilir. Cezalandırarak değil. Çocuğu cezalandırarak, istenmeyen davranışının engellendiği gerçeğini kabul etmek gerekir. Ama, ya çocuk üzerindeki etkisi ne oluyor? Çocuk yaramazlık yapıyor diye, onu odasına kilitleyebilirsiniz, böylece tabi ki yaptığı yaramazlığı engellemiş olursunuz. Ancak ya çocuğunuzun ruhsal durumu?...

Cezayı tanımlayacak olursak, en genel anlamıyla, çocuğun; yaptığı istenmeyen davranışından dolayı,sevdiği bir şeyden mahrum etmek olarak görüyoruz. Ama cezanın da bir çok türü var. Dövme, kapalı yerlere kilitleme, babaya ya da öğretmene şikayet etme vs. Ödül ise, çocuğu taktir eden davranışlarımız. Sadece sözel olarak da kalmıyor, çoğu zaman psikolojik bir rüşvete dönüşebiliyor.

Toplum olarak, cezalandırılmaya ve ceza vermeye alışık ve disiplin ile cezayı karıştırıyor olduğumuzdan olsa gerek, ceza vererek, kendine ve çevresine saldıran, zarar veren çocuklar ve gençler yaratıyoruz. Bunun cezasını da daima çekiyoruz.

Bu üç davranış şekli çocukta uyumsuz davranışlardan "Saldırganlık" davranışını ortaya çıkarıyor.

Engellenen, eleştirilen, alay edilen ve cezalandırılan çocuklar, çevrelerine ve kendilerine karşı saldırgan olabiliyor.



Çocuk, saldırganlığını kendisine yönelttiğinde ise, şöylesi davranışlar içine girer:

• Öfke nöbetleri geçirir.

• Kendisine vurur.

• Başını duvarlara vurur.

• Kendi saçlarını çeker, kopartır.

• Yanaklarını çekiştirir, aynı zamanda da bağırır.

• Üstünü-başını yırtar.

• Kendini ısırır. (Kolunu-bacağını)

• Bunlara benzer davranışlarla, kendi kendine fiziksel olarak saldırır ve zarar verir.

Çocuk, eğer saldırganlık davranışını çevresine yöneltir ise;

• Yanındaki insanı ısırır.

• Elindeki her şeyi atar.

• Yemekleri döker, bardakları kırar.

• Kendinden küçükleri döver.

• Oyuncaklarını kırar.

• Evdeki eşyaları kırar.

• Gazeteleri, kağıtları yırtar.

• Küfür eder.

• Tepinir.

• Ağlar ve bağırır.

• Buna benzer davranışlar gösterir.

Çocuğun saldırganlığı gerek kendine, gerekse çevresine yönelik olsun, yaşamında derin izler yaratan bir davranış bozukluğudur. Çocuğun saldırgan davranışları, onun içsel enerjisinin patlaması ve dışarı vurmasıdır. Örneğin; "Tırnak yeme" davranışında, çocuk öfke ve kızgınlığını ifade edememekten, açığa vuramamaktan dolayı bu davranışa yöneliyordu. Burada da tam tersi, çocuk öfke ve kızgınlığını saldırgan davranışlarla ortaya döküyor.

Çocukta saldırgan davranışların önlenmesi, onun bu enerjisini başka bir alana kanalize ederek sağlanabilir. Bu ilk adımdır. Çocuk tenis oynayarak, yüzerek ya da basket oynayarak, bisiklete binerek içindeki öfke ve kızgınlığını bir ölçüde boşaltacaktır. Daha sonra atılacak ikinci adım ise, çocuğun bir ölçüde enerji boşalımından yararlanarak, onunla yeniden yapılandırılmış bir iletişim şekli kurmaktır. Anne-babalar bu yöntemleri bilmeyebilirler. Ancak bir uzmandan yardım alarak, bu sorunu çözme yoluna gidebilirler.

Böylece çocuk, uyumlu davranışlara yönelecektir. Aksi halde, çocuk ergenlik çağına geldiğinde ve daha sonra da yetişkinliğe adım attığında, yaşamında büyük zorluklar çekecektir. Sosyal olamayacak, anki sosyal davranışlarda bulunacak, "Suçlu" olarak çok küçük yaşlarda damgalanacak ve yaşamda en ufak bir sıkıntı karşısında hemen bu davranış bozukluğunu gösterecektir. Bu yüzden, anne-babaların ve eğitimcilerin, yani çocuklarla beraber olan herkesin, çocuklara olan yaklaşımlarında çok titiz ve duyarlı olmaları gerekmektedir.

Saldırganlığı Önleme ve Düzeltme Konusunda Nelere Dikkat Edilmelidir ?

• Anne-baba ve eğitimciler, çocukta "Saldırgan davranışlara" model olmamalıdırlar. Sürekli bağıran, vuran, küfür eden bir baba, korkutan ve engelleyen bir anne ve cezalandıran öğretmen çocuk için olası olumsuz modellerdir.

• Çocuğun saldırgan davranışlarına duyarsız kalmak bir çare değildir Vurdumduymazlık ve duyarsızlık çocuğa iyilik değil kötülük yapar.

• Çocuk saldırganlaşıyor diye, her isteği yapılmamalıdır. Yeter ki sussun ya da sakinleşsin mantığı ile hareket etmek asla çözüm değildir. Bunlar geçici ve anlık çözümlerdir ve hiçbir iyileştirici yanları yoktur.

• Çocuklar saldırgan davranışlarından dolayı "Dövülerek" asla cezalandırılmamalıdırlar. Dayak da o an için sizin bulduğunuz geçici bir çözümdür. Ama beraberinde çocuğun daha yoğun düşmanlık ve öfke duyguları yaşamasına neden olur. Çocuğun bir sonraki saldırganlık nöbeti daha da şiddetli olur.

• Çocuk saldırgan davranışlarına başladığı zaman ona mantıklı bir şey anlatılmaya çalışılmamalıdır. Çünkü çocuk o an büyük bir öfke boşalımı yaşamaktadır. Anne ya da babanın, mantıklı önerilerini dinlemez bile, ancak çocuk sakinleştikten sonra, anlatılmak istenen her ne ise anlatılmalı, açıklanmalıdır.

• Ev ve okul şartları çocukların saldırganlık davranışını destekleyici zeminler olmamalıdır.

• Anne-babalar çocuklarına saldırgan davranışları sonuçlarını onların anlayabileceği bir dille sohbet şeklinde anlatmalıdır.

• Anne-babalar gün içinde çocuklarına belirli sorumluluklar vermelidir. Çocuk başı boş bırakılmamalıdır.

• Anne-baba saldırgan davranışlara sahip olan çocuklarını mutlaka grup etkinliklerine sokmalıdır. Bu çocuklara grup içinde "Liderlik" rolünün verilmesi daima iyileştirici bir etken olmuştur.

• Çocuk başka çocuklarla kıyaslanmamalı ve yarıştırılmamalıdır.

• Anne-babalar çocukları kaç yaşında olursa olsun onun temel ihtiyaçlarını mutlaka zamanında ve duyarlılıkla karşılamalıdır.

• Anne-babalar ve eğitimciler çocukların arzu, istek, merak ve girişimciliklerine saygı duymalıdır. Onları engellememeli aksine desteklemelidir.

• Şu büyük hata asla yapılmamalı; saldırgan davranışlarından dolayı çocuğa saldırmamalı ve çocuk hırpalanmamalı. Çocuğu dövmek en büyük yanlışlıktır.


:love9: :love7: :love9: