28 Nisan , 2024, 02:19:45

Haberler:

www.herseyibilen.co Durma! Merak ettiğin her konuda her soruyu sen de sor!


A'dan Z'ye Çocuk Sağlığı

Başlatan мiŁenα., 02 Ağustos , 2010, 12:28:49

« önceki - sonraki »

мiŁenα.

02 Ağustos , 2010, 12:28:49 Son düzenlenme: 02 Ağustos , 2010, 12:39:06 Aყşҽ_*







-A-
Ağız Enfeksiyonları..

Ağızda oluşan enfeksiyon pamukçuk diye adlandırılan mantardır. Bu hastalık vücuttaki mantarı kontrol altında tutan bazı bakterilerin aşırı çoğalarak ağızda enfeksiyon oluşturmasıyla meydana gelir. Ağızda acı veren tahrişe neden olacağı için çocuğunuza kolay yenilebilir ve sıcak olmayan yiyecekler vermeye çalışın. Pamukçuk beyaz renklidir ve ağız içi ve çevresinde oluşur. Tedavisi için doktorunuza danışmanız yararlı olur.


Ağız Kokusu

Hiçbir anne baba çocuğunun ağzının kokmasını istemez, bunun hoş olmayan bir durum olduğunu bilir. Ama doktor açısından ağız kokusu başka anlam taşır. Belki de koku herhangi bir hastalığın belirtisidir. Örneğin difteride tipik ve adeta tatlımsı bir ağız kokusu duyulur. Şeker hastalığı ve kusmanın bazı belirli çeşitlerinde çocuğun nefesi meyve kokusunu andırır. Ayrıca karaciğer hastalıklarında, böbrek rahatsızlıklarında da yine ağız kokusu vardır.

Stomatit (diş etleri iltihabı), ağız mukozası ve dudak iltihaplanmaları da ağızda koku meydana getiren rahatsızlıklardır. Ama ağız kokusunun nedeni sadece yetersiz ağız diş bakımı ise, çaresi de kolay sayılır: Diş fırçası ve diş macununu hiç ihmal etmemek.


Aft

Ağız içinde ve dilde oldukça ağrılı, beyaz mukoza lezyonlarıdır. Ekşi besinler ağrıyı arttırır, bebekler yemeği reddetme ve ağlama ile tepki verirler. Ekşi – acı – sıcak besinlerden kaçınmak ve bazı ilaçlar kullanarak 4 – 5 günde iyileşmeyi beklemek gerekir.

Ağlama

Ağlama, en çok aileyi rahatsız eden ve çeşitli nedenleri olan bir yakınmadır. Ağlamayan bebek yoktur. Her sağlıklı bebek ağlar. Bebeğin beslenmesi tamamlanmış, temizliği yapılmış, gazı çıkarılmışsa hala ağlıyor olması her zaman bir hastalığın olduğunu göstermez. Vücut ısısı da normalse, bir enfeksiyon hastalığı oranı düşüktür. Bazı bebeklerde "gaz sancısı" veya "colicum infentum" denilen karın ağrısı 3 – 4 aya kadar sürebilir. Eğer bebek idrarını ve dışkısını düzgün yapıyor ve kusmuyorsa, basit ağlamalar bütün bebeklerde korku nedeni olmamalı, ancak bunlara rağmen sürekli ağlıyorsa hekime danışmakta yarar görülmektedir.

Akut Romatizmal Ateş

A grubu beta streptokok mikrobu ile enfeksiyon (boğaz ağrısı, ateş) geçiren çocuklarda, hastalıktan bir süre sonra ateş, eklemlerde şişlik, kızarıklık, ağrı, sıcaklık ile beliren ve gezici karakterdeki bir eklem hastalığıdır. Bazen deride döküntüler, maksatlı hareketleri yapmada güçlük gibi belirtiler de eşlik edebilir. Eğer olaydan kalp de etkilenmiş ise, değişik oranda semptomlar ortaya çıkabilir. Bir üst solunum yolu enfeksiyonunu izleyen dönemde bu tip gezici eklem bulgularının ortaya çıkması önemlidir ve doktora danışılmalıdır.


Altıncı Hastalık

Egzantem subitum da denilen altıncı hastalık, hemen bütün bebeklerin ve çocukların geçirmesi mümkün olan, sekim seyirli döküntülü bir virüs hastalığıdır. 3 – 4 gün yüz, boyun ve gövdede topluiğne başı gibi kırmızı döküntülerle seyreder. Kol ve bacakları genellikle tutmaz. Döküntü ateş düştükten sonra belirir. Daha çok süt çocuğu ve oyun çocuğu döneminde görülür. 2 – 3 günde döküntüler kaybolur.

Anlama

Genel kanı bebeklerin, hatta çocukların çevresindeki olayları veya yapılan uyarıları anlamadığı şeklindedir. Oysaki bebek çok küçükken dahi annesinin yumuşak sesle söylediği ninniden başlayarak, 6. Ayda verilen küçük komutları, annesinin işe gitmesi ile fark ettiği yoksunluğu anlama özelliğine ve bunu kendine göre bazı mesajlarla ifade edebilme yeteneğine sahiptir. Bu nedenle bebeğin yanında "yoğurt sevmez", "sebze yemiyor" gibi konuşmalardan çekinmeli ve ona olumsuz sıfatlar yakıştırmamalıyız

Apandisit

Appendiksin ağzında bir daralma ya da kapanma oluşursa, ucundaki çıkıntı iltihaplanır. İltihaplanmış appendiks zamanında ameliyat edilmezse, iltihap karın boşluğuna kadar ulaşabilir. Böyle bir durum hayati tehlike demektir. Özellikle küçük çocuklarda apandisit hastalığının anlaşılması kolay değildir. Dört yaşın altındaki çocuklarda pek sık görülmese de şiddetli karın ağrılarında apandisitten şüphelenilmelidir. Şiddetli ve giderek artan karın ağrıları alarm demektir. Böyle bir durumda hemen doktora başvurulmalıdır.

Arpacık

Gözkapağı bezinin iltihaplanmasıyla oluşur. Çoğu zaman arpacık alt göz kapağının kenarındadır. Pek sık rastlanmasa da göz kapağının iç kısmında oluşan arpacıklar tehlikelidir. Bu tür arpacıklar göz boşluğunda iltihaplanmaya neden olabilir. Arpacık olan göz ağrır ve kenarında kızarıklık oluşur. Arpacığın ailenin diğer fertlerine bulaşmaması için, çocuğun tedaviden önce ve sonra ellerini yıkaması ve kendisine ait bir havluyu kullanması sağlanmalıdır.

Arpacık Belirtileri

Arpacık evde tedavi edebileceğiniz kirpik kökünde oluşan bir enfeksiyondur. Bir hafta içinde kendi kendine iyileşebilir. Günde 4 kez 20 dakikalık ılık kompres uygulanabilir. Genel temizlik kurallarına uyulması ile bu sorundan uzak kalmak mümkündür.

Belirtileri
Göz kapaklarında kırmızılık ve içi dolu, ağrı veren, küçük başlı bir şişlik gözlenir. Eğer bir hafta içinde iyileşmezse ve göz çevresi tamamen kızarmışsa doktorunuza danışmalısınız.

Astım

Hekimler tarafından alerjik astım ve alerjik olmayan astım olarak ikiye ayrılır. Çocuklar genellikle bunların karışımı olan türden şikayetçidirler. Alerjik astımda bronş mukozası çiçek tozu, evlerdeki tozda bulunan akarlara ya da hayvan tüylerine karşı tepki gösteriri. Alerjik olmayan astım ise enfeksiyonlar, soğuk, kuru hava, egzos, yorgunluk yada ruhsal sorunlardan dolayı ortaya çıkabilir. Astım kalıtsaldır. Astım hastası çocuklarda saman nezlesi ve egzama gibi belirtiler genellikle bir arada görülür. Astım normalde şiddetli öksürük ve zorlukla çıkan uzun süreli hırıltılı nefes verme gibi belirtilerle kendini gösterir. Bronşlar balgamla doludur. Bronşların kendilerini kasmalarından dolayı çocuğun balgamdan öksürerek kurtulması mümkün değildir. Gerçek bir astım krizi ürkütücüdür. Çocuk zorlukla soluk alır, nefes almaya çabalar, oksijen yetersizliğinden dolayı dudakları morarabilir. Burada önemli olan krizi engellemektir. Bu da çocuğun üzerindeki ailevi problemleri azaltarak ve krize neden olabilecek sebeplerden kaçınarak gerçekleşebilir. Bir kriz anında çocuğa gerekli ilaçlar verilmeli ve doktora ya da hastaneye götürülmelidir
Astımlı Çocuk İçin Öneriler

Havayollarının daralmasıyla solunumu güçleştiren nöbetlerle gelen kronik akciğer hastalığıdır. Nedenleri alerjiye ya da ailede olup olmadığına bağlı olabilir. Nöbetler şeklinde gelebilir ve özellikle geceleri öksürük artar eğer soğuk algınlığı da varsa ciddi soluma güçlüğü ve hırıltı oluşur. Çocuğunuzun ilk astım nöbeti ise doktorunuza mutlaka danışın.

Tozlar, kuştüyü yastıklar, polenler, sigara dumanı ve hayvan kılları, astım nöbetlerini şiddetlendirebilir. Bu ortamlardan çocuğunuzu uzak tutun.

Aşılar

Bebek doğduğunda onu bulaşıcı ve tehlikeli hastalıklara karşı koruyacak aşılara başlanır. Aşı zayıflatılmış veya öldürülmüş hastalık üreten mikrobun zararsız halidir. Çok özel durumlar hariç, geçirmekte olduğu basit gribal enfeksiyonlar ve 38 C'nin altında ateşle seyreden hastalıklar aşı programının aksamasına neden olmaz. Yapılan aşının cinsine göre ateş yükselmesi, aşı yapılan yerde şişlik ve vücutta döküntü olabilir.

Aşıya Karşı Reaksiyon

Çeşitli aşı maddeleri ve aşı çeşitlerine (iğne veya ağızdan alınan aşılar) karşı her çocuğun reaksiyonu farklıdır. Hafif bir reaksiyon çoğu zaman zararsızdır. Bazı durumlarda aşının tuttuğuna işarettir, çünkü beden virüs veya bakterilere karşı başarılı bir şekilde savaşmaktadır. Aşının başarılı olabilmesi ve herhangi bir komplikasyonu engellemek için, çocuğun, aşı yapılırken sağlıklı olması gerekir. Hafif enfeksiyonların üzerinden iki, daha ağır hastalıkların üzerinden en az altı hafta geçmiş olmalıdır. Aşı zamanında, çocuğun gittiği ana okulunda herhangi bir hastalık varsa, aşı tarihi ertelenmelidir. Çünkü çocuğa hastalık bulaşmış olabilir. Alerjisi veya kronik bir hastalığı olan çocuklarda önce hekime danışılmalıdır. İğneyle yapılan aşılarda (aşının türüne bağlı değil), iğne yapılan yerde şişme ve kızarma olur. Bu zararsızdır ve kızarma olur. Bu zararsızdır ve çocuğun canı yanmaz. Genel olarak aşılardan sonraki reaksiyonlar şöyledir:

Boğmaca aşısında 6 – 72 saat sonra ateş ve bulantı olur. Ender olarak huzursuzluk ve kasılma nöbeti olabilir.

Tetanoz: En sık görülen reaksiyon, aşı yapılan bölgede şişmedir. Ender olarak ateş görülebilir.

Dizanteri: Hafif ateş.

Çocuk felci: Hafif ateş, ishal, baş ağrısı, yorgunluk.

Tüberküloz: Aşı yapılan yerde (sol kalçanın dış kısmı) altı hafta sonra morluk, bezelye büyüklüğünde bir beze oluşur. İyileştiğinde yara izi kalır. Kasıkta küçük bir lenf boğumu da oluşur.

Kızamık, kabakulak, kızamıkçık: Hafif ateş, kızamıktaki gibi deri döküntüsü, kabakulaktaki gibi tükürük bezi şişmesi görülür. Aşı yeri ellenmemeli, hekime danışılmadan yıkanmamalıdır. Eğer aşıya karşı reaksiyon iki gün içerisinde geçmezse çocuk hekime götürülmelidir. Boğmaca aşısından sonra kasılma nöbeti olursa hemen doktora gidilmelidir. Kasılma nöbeti bir defaya mahsus olabilir. Önlem olarak karma aşı yerine sadece dizanteri ve tetanoz aşısı yapılır. Dizanteri, menenjit, boğmaca, tetanoz, çocuk felci aşılarından üç gün sonra reaksiyonlar ortaya çıkabilir. Kızamık aşısında reaksiyonlar on gün sonra bile ortaya çıkabilir. Normalde bir veya iki gün sonra bu reaksiyonlar ortadan kalkar.


Aşıların Etkileri, Yapılması Gereken ve Gerekmeyen Durumlar

Aşının zararı var mı?
Aşı uygulandıktan sonra çok nadir olarak vücutta ve aşı yerinde bir takım yan etkiler oluşabilir. Bu yan etkiler çok nadir olmakla birlikte genellikle çok yüksek ateş, aşı yerinde ağrı ve kızarıklık şeklindedir. Bu yan etkiler genelde kısa süreli olup doktor tedavisi gerektirmezler ve annelerin basit önlemler almasıyla kolaylıkla ortadan kaldırılabilir. Aşı uygulaması sonrasında çok nadir olmakla birlikte aşı bileşiminde bulunan maddelere karşı oluşan alerjik ve sistemik reaksiyonlar görülebilmektedir. Ancak bu reaksiyonlar, hastalığın oluşması ile ortaya çıkabilecek ağır sonuçların yanında mukayese edilemeyecek derecede önemsiz kalmakta ve çok daha hafif olmaktadır.

Aşı ile korunabilir çocukluk çağı hastalıkları
Difteri, boğmaca, tetanoz
Çocuk felci
Hemofilus Influenza Tip B (HİB)
Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak
Hepatit B
Hepatit A
Su Çiçeği
Pnömoni (Zatürre)
Grip
Verem

Aşı yapılmaması gereken durumlar
Dünya sağlık teşkilatının yayınladığı bilgilere göre çocuğa aşı yapılması sırasında gözden geçirilmesi gereken durumlar şöyle...
- Lösemi, lenfoma gibi kötü huylu hastalığı olan ve diğer kanserli çocuklar,
- Aktif verem hastaları,
- Ağır derecede zatürree, böbrek yetmezliği, metabolizma hastalıkları gibi hastane tedavisi gerektirecek durumda olanlar,
- Kortizon tedavisi görenler,
- Işın (radyoterapi) tedavisi görenler.
Yukarıda belirtilen hastalığı olan kişilere aşı uygulanıp uygulanmaması ve hangi aşıların uygulanması gerektiği konusunda kararın hastayı izleyen hekim tarafından verilmesi gerekmektedir. Yukarıda belirtilen hastalıklar dışında hastalığı olan ya da sağlam olan tüm bebek ve çocukların aşı takvimine uygun olarak mevsim ayıt edilmeden gerekli tüm aşıları yapılmalıdır.

Ateş

Alışkın olmayan genç anne – babanın fark etmekte geç kalabileceği ve bebek için son derece önemli olan bir semptomdur. Yeni doğan döneminde ateşin yükselmesi kadar düşmesi de enfeksiyon açısından büyük önem taşır. Ateş koltuk altı kasık, rektumdan veya kulaktan ölçülebilir. Rehtal yoldan termometre ile algının 38 derecenin üzerinde, deriden ölçülen ısı da 37.5 dereceden yüksek olması ateş anlamınadır. Ateşi yüksek olan bir bebek veya çocuk titremelerle üşüyor gibi davransa bile, üzeri mutlaka soyulmalı ve eklem yerlerinin iç yüzüne boyuna, kasıklarına ılık su ile kompres yapılmalıdır. Ateşi düşüren ilaçlara başlanıp, ateşi düşmüyor ise doktora danışılmalıdır.


:love9: :love7: :love9:


мiŁenα.

-B-
Bademcik İltihabı

Boğazda aşırı ağrı ve bademciklerde enfeksiyon oluşur. Mikrop kapan bademcikler kızarır, büyür ve üzerinde beyaz renkte noktalar oluşur. Ateş yükselir ve bezelerde şişmeler meydana gelir. Çocuğunuza soğuk ve sulu içecekler verin. Doktorunuz enfeksiyonun antibiyotikle tedavisini uygun görebilir ya da bu enfeksiyon sık oluşuyorsa ve çocuğun genel sağlığını etkiliyorsa bademciklerin alınmasını uygun görebilir.

Baş Ağrıları

Her beş çocuktan biri, düzensiz aralıklarla baş ağrısı çeker. Baş ağrıları, tek bir hastalık olarak ya da başka bir hastalığın belirtisi olarak ortaya çıkabilir. Baş ağrılarının sebepleri çok çeşitlidir. Bir çok enfeksiyon hastalıklarında örneğin göz, diş, boyun, burun ya da kulak gibi baş ağrıları görülür. Baş ağrılarının diğer sebepleri ise, boyun omurgasındaki hasarlar, kafadaki iltihaplanmalar ya da tümörler, yüksek tansiyon, beyin sıvısının akışkanlık sorunu ve de ruhsal sorunlardır. Baş ağrısının özel bir türü ise, migrendir. Dikkatli bir gözlemle baş ağrısının nedeni ve onu arttıran faktörler bulunabilir. Çocuk doktoruna teşhisi kolaylaştırmak için, baş ağrılarının başlama şartlarını gözlemlemek gerekir, yani : Ağrılar ani ve şiddetli mi, yoksa hafif başlayıp şiddetleniyor mu? Ağrı tek mi çift taraflı mıdır? Günün belli saatlerinde mi yoksa belirli hava şartlarında mı baş ağrıyor? Belli yemeklerden sonra baş ağrıyor mu? Çocuğun baş ağrısından başka şikayetleri ya da ateşi var mıdır? Baş ağrısı ne kadar sürüyor? Çocuk baş ağrısından kısa bir süre önce başını bir yere vurdu mu? Baş ağrıları; kusma, boyun tutukluğu, 38 dereceden yüksek ateş ile birlikte ortaya çıkarsa, çocuk derhal doktora götürülmelidir. Sebebi anlaşılamayan baş ağrılarından çoğu kez karartılmış bir odada istirahat ya da temiz havada bir yürüyüş iyi gelecektir

Beslenme

Yaş gruplarına göre kalori alımı değişkenlik göstermekle birlikte, sağlıklı bir beslenmede enerjinin % 50 – 60' ı karbonhidratta, % 15' i yağdan, % 20 – 25 kadarı proteinden alınmalıdır. Yeni doğan bebek 4 – 6 aylık oluncaya dek ideal besin olan anne sütü, daha sonra sebze çorbaları, meyve püreleri gibi katı besinlerin eklenmesi ile beslenerek gerekli mineral ve vitaminlerin alımı sağlanır.

Beslenmede dikkat edilmesi gereken, alerji yapabilecek besinlerin (domates, çilek, bamya, muz, portakal, mandalina, kivi, üzüm, yumurta, balık gibi) diyete teker teker eklenerek başlanması ve bebek bir yaşından sonra denenmesidir. Unutulmamalıdır ki, çikolata, şeker, şekerleme gibi besinler iştah kesici olmakla birlikte aynı zamanda alerji yapabilen zararlı ve çocukların diş sağlığını da olumsuz etkileyen gıdalardır.

Okul çocuklarının fast-food denilen karbonhidrat ağırlıklı besinlerle beslenmeleri, meyve, sebze ve salatadan yoksun kalmaları doğru bir beslenme türü değildir. Özellikle okul çağı çocuklarının dengeli beslenmeye alıştırılmaları ailelerin vereceği eğitime bağlıdır.

Bazı oyun çocukları süte dayalı bir diyeti benimserler veya gece uykuda süt içme alışkanlığını edinip, gündüz normal beslenmeyi reddederler. Burada yapılan hata, süt alımını 600 cc' de sınırlamayıp, gece beslenmesine de izin verilmesidir. Sütün fazla miktarda alınması demir emiliminin azalmasına, dolayısıyla demir eksikliği yani kansızlığa neden olabilecektir.

Çocuklara 4 ana öğün: Kahvaltı, öğle yemeği, ikindi kahvaltısı, akşam yemeği şeklinde bir beslenme şemasının 6. Aydan itibaren başlayarak alışkanlık haline getirilmesi sonraki yaşamındaki beslenme alışkanlığını da yerleştirmiş olacaktır.

Sağlıklı beslenme açısından çocuklarda kızartmalar, salam – sosis, konserveler gibi şarküteri ürünlerinden, çikolata, pasta, şekerleme türü pastane besinlerinden hem iştah kesici olması, hem de katkı maddelerini içermeleri nedeni ile kaçınılmalıdır.


Beşinci Hastalık

Kelebek hastalığı da denilen, selim seyirli viral bir hastalıktır. Hafif ateş ile birlikte yüzde, yanaklarda, gövdede, kol ve bacaklarda toplu iğne başından daha büyük kırmızı döküntüler oluşur. Yüzdeki görünüm; burun, yanaklar kanatlarına benzetilerek "kelebek hastalığı" denmesine neden olmuştur. Gebelerde düşüğe yol açacağından dikkat edilmesi gerekir.

Bitlenme

Çocuklar vücut ya da kısık bitinden çok saç bitine yakalanır. İki üç milimetrelik, açık gri renkli saç bitleri kafada yaşar, çocuklarda ise çoğu kez kirpiklerde de görülür. Bit, ya insandan insana geçer (bir dokunuş bile yeterlidir) ya da tarak, fırça veya şapkalardan bulaşır. Isırık yerlerinde şiddetli şekilde kaşırsa, o yerler kabuklanıp iltihaplanır.

Bitlerin yerleşmek için öncelikle tercih ettikleri yerler şakaklar, kulakların arka kısmı ve ensedir. Çoğu kez bitler edğil, yumurtaları görülür. Eczanelerde özel bit şampuanı ve jelleri satılmaktadır. Bu ilaçlar bir süre saçlarda kalır ve sonra çalkalanır.

Tedaviden sonra ince tarakla bitler çıkartılır. Güvenlik açısından bütün aile fertleri kontrol edilmeli, gerekirse onlar da tedavi görmelidir.

Ayrıca taraklar, fırçalar ve şapkalar dezenfekte edilmelidir. Sekiz ila on gün sonra saçlar tekrar kontrol edilmelidir.

Tedavi olumsuz sonuç verirse doktora başvurulmalıdır. Tedaviden sonra çoğu kez bütün bitler ölür fakat kimi zaman yumurtalar canlı kalır. Bu yüzden yeni bir tedavi gerekebilir.


Boğaz Ağrısı

Soğuk algınlığı ya da grip ile birlikte başlayabilir. Çocukta yutkunma güçlüğü ve kulak ağrısı yapabilir. Ayrıca boğazda kızarıklık, bezelerde şişme ve ateşte hafif yükselme gözlenir. Çocuğunuza kolayca yutkunabilmesi için soğuk ve sulu yiyececekler vermeniz doğru olur. Boğaz ağrıları bakteriye bağlı ise doktorunuz antibiyotik tedavisini uygun görebilir

Boğmaca

Üst üste gelen öksürük atakları, boğulur gibi seyreden krizlerle karakterize, bazen haftalar süren öksürük nedeni ise, çocuğu rahatsız eden bir bakteriyel hastalıktır. Başlangıç döneminde nezle, ateş ve öksürük görülür. Tedavi edilmediğinde komplikasyonlarla seyredebilir. Bebeğin aşılama programında boğmaca aşısı yapılmakta ve böylece bu hastalıktan korunma sağlamaktadır.

Boğmaca Bulaşıcıdır

Ciddi ve tehlikeli bir hastalıktır. Çok bulaşıcıdır ve aşılanmamış çocuklarda çok ağır geçebilir. Şiddetli öksürüğe sebep olur. Eğer çocuğunuzun boğmaca hastalığına yakalandığını düşünüyorsanız en kısa sürede doktorunuza danışmalısınız. Bu hastalık yaklaşık 10 hafta sürebilir; fakat ilk 3 haftası ciddi ve tehlikelidir.

Belirtileri
1.haftada öksürük, boğazda yanma ve acıma,hafif ateş gözlenir.
2.haftada öksürük nöbetleri ve kusma ayrıca solunum güçlüğü görülür. Öksürükten sonra kusmaya sık rastlanır. Nöbetler arasında hasta iyidir. Şiddetli öksürüklerden sonra bebeklerde solunum sıkıntısı görülebilir.
3.haftadan itibaren düzelmeye başlayan hastalık soğuk alınırsa tekrar kötüleşebilir. Bu yüzden bu süre içerisinde dikkat etmek gerekir. İyileşme döneminde nöbetlerin sıklığı yavaş yavaş azalır, buna karşılık öksürük 100 gün kadar sürer.


Boğmaca

Bordetella pertussis isimli bakterinin neden olduğu, haftalarca, hatta aylarca süren çok şiddetli öksürük nöbetleriyle karakterize akut bir solunum yolları enfeksiyonudur. Diğer bakteri ve virüslerin yaptıkları bronşitlerle ve astımla karıştırılabilmektedir.

Boğmaca bulaşıcı bir hastalıktır. Zaman zaman salgınlara da yol açar. Hasta kişinin öksürmesi, aksırması konuşması sırasında havaya saçılan tanecikler içindeki mikropların solunmasıyla bulaşır. En çok 2-6 yaş arasındaki çocuklarda görülür. Erkeklere göre kız çocuklarda daha sıktır. Çocuk ne kadar küçükse etkilenmesi de o kadar fazladır ve özellikle süt çocukları için çok tehlikelidir. Erişkinlerde ender olarak rastlanır. Boğmaca, ömür boyu bağışıklık bırakan bir hastalıktır.

Belirtileri: Boğmacanın 7-10 günlük kuluçka döneminden sonra ortaya çıkan üç dönemi vardır:

Nezle Dönemi: 1-2 hafta süren nezle, hafif öksürük, halsizlik, hafif ateş gibi belirtiler vardır. Olağan bir soğuk algınlığından farklı bir durum görülmez.

Öksürük nöbetleri dönemi: En tipik dönemidir. Haftalarca sürdüğünden Çinliler tarafından 100 gün öksürüğü olarak isimlendirilmiştir. Günde 10-30 kez, birdenbire başlayan çok şiddetli öksürük nöbetleri vardır. Öksürük hastayı nefessiz bırakır ve bu nöbetlerin sonunda derin bir nefes alarak ötme tarzında bir ses çıkar. Bu ötme sesi boğmaca için çok tipiktir ve tanı koydurucu bir bulgudur. Öksürükler sırasında çok yapışkan bir balgam da çıkabilir. Hastalar öksürürlerken yüzleri kızarır, boyum damarları genişler, dilleri dışarı çıkar, gözlerinden yaşlar akar ve terlerler. Öksürük nöbetleri çoğu kez hastanın kusması ile sonlanır. Çocukların nöbetler arası dönemde tamamen normal bir görünümleri vardır. Öksürüğün şiddeti ve gece uykusuzluğu nedeni ile çocuklar sinirli ve huysuz olurlar.

İyileşme döneme: Öksürük yavaş yavaş azalmaya başlar, ama tamamen geçmesi için aylar gerekir. Bazen, araya giren viral veya bakteriyel enfeksiyonlar öksürüğün yeniden alevlenmesine neden olabilirler.

Tedavi: Tedavi genellikle evde yapılabilirse de bebeklerin ve yaşlıların hastaneye yatırılmaları gerekebilir. Öksürük nöbetlerinin kesilmesinden iki hafta sonra çocuk okuluna devam edebilir. Boğmacalı çocuk sorunlu bir çocuktur. Öksürük nöbetlerinin yarattığı gerginlik, okul ve arkadaşlardan ayrılmak, kusmalara bağlı beslenme bozukluğu ve iştahsızlık, uykusuzluk gibi nedenlerle bir çok çocuk sinirli, huysuz ve aksidir. Tüm bunlara karşı açık ve güneşli havada yürüyüşün çok yararlı olduğu bilinir. Hatta, uçak yolculuğunun bir tür şok etkisi yaparak öksürüğe çok iyi geldiği de gözlemlenmiştir.

Kusmalar nedeniyle ciddi beslenme bozuklukları olabilir. Çocuk sık sık, az miktarda, hazmı kolay sulu yiyecek ve içeceklerle beslenmelidir. Hastanın odası iyi havalandırılmalıdır. Toz, keskin koku, sigara dumanı, kuru hava ve ani ısı değişikliklerinin öksürük nöbetlerini uyarabileceği bilinmelidir. Kortizon ve nefes açıcı ilaçların bazı hastalıklarda yararı olabilir, ama öksürük kesici ilaçlar genelde hiçbir işe yaramaz.

Antibiyotik tedavisi: Eritromisin isimli antibiyotik 2 hafta süreyle kullanılmalıdır. Daha nezle döneminde verilmeye başlanabilirse, öksürük nöbetleri döneminin hafif geçmesini sağlayabilir. Boğmaca aşısı: Boğmacaya karşı en etkili korunma boğmaca aşısı ile sağlanır. Her çocuğa yapılmalıdır.


Bronşiolit

Bronşiolit solunum yollarının en küçük dalları olan bronşiollerin enfeksiyonudur. Bu dallar havayı büyük bronşlardan akciğerlerdeki mikroskopik hava keselerine taşırlar. Bu hava keseleri oksijeni kana verir. Bronşiolit genellikle altı yaşın altında görülür ve her iki cinsi de etkiler.

Belirti ve bulgular:
Ani başlayan solunum zorluğu genellikle soğuk algınlığını ve öksürüğü izleyerek ortaya çıkar ve şunlar görülür,

·Hırlama
·Hızlı soluk alıp-verme
·Soluk alıp verme sırasında göğüs ve karında görülen çekilmeler
·Ateş
·Tırnak ve dudaklarda morarma. (şiddetli vakalarda)

Sebepler:
Viral veya bakteriyel enfeksiyon. Bazı çocuklar her soğuk algınlığının arkasından bunu yaşarlar. Bronşiolit bulaşıcıdır ve salgın yapabilir.

Risk Faktörleri:
·Vücut direncini düşüren enfeksiyonlar, özellikle solunum yolu enfeksiyonları
·Ailede alerji öyküsü

Komplikasyonların veya tekrarlamaların önlenmesi:
·Çocuğun odasında soğuk buhar veren bir alet kullanılabilir.
·Soğuk algınlığını önlemek için çocuğa kalabalık gruplardan ve hastalardan uzak tutmak.

Hastalığın gidişatı ve sonuç:
Genellikle bir haftada iyileşir. Bazı çalışmalar iki yaşın altında iki ya da daha fazla bronşiolit geçiren çocuklarda alerji ve astım görülebileceğini göstermiştir.

Tedavi:
Ev Bakımı; Çocuğun odasındaki hava, tercihen soğuk buhar veren aletlerle nemlendirilmelidir. Böyle bir nemlendiricinin olmadığı durumlarda duş yardımıyla ortam hazırlanabilir. Çocuk günde birkaç kez ve gece yatarken yirmişer dakika bu ortamda tutulur. Eğer gece hırıltı ve öksürükle uyanırsa bu işlem tekrarlanır.

İlaç:
Doktorunuz bakteriyel enfeksiyon düşünüyorsa antibiyotik verebilir veya duruma göre bronşları genişleten ilaçlar önerebilir.

Aktivite:
Bulgular gerileyene dek 48 saatlik istirahat sağlanmalıdır. Daha sonra normal aktivitelere yavaş yavaş geçilir.

Diyet:
Çocuğa sık sık sıvı verilmelidir. Süt, solunum yolu salgılarını koyulaştırabileceği için edilmemelidir.

Yuvaya, Okula gidiş:
bulgular gerilediğinde, iştah açılmaya başladığında çocuk rahat hissediyorsa gidebilir.

Doktorunuzu Ne Zaman Aramalısınız?
·Bulgular 24 saat içinde gerilemezse
·Ateş makattan 38,5°C'yi aştığında
·Balgamlı öksürük
·Deri, tırnak ve dudaklarda morarma olduğunda
·Çocukta çevreye ilgisizlik ve uyuşukluk ortaya çıkmışsa,
Derhal doktorunuzu arayınız.


Bronşit

Akciğerlerde oluşan bir enfeksiyondur. Soğuk algınlığının ya da gribin arkasından oluşabilir. Hırıltılı solunum ateş yükselmesi burun akıntısı öksürük ile birlikte gelen balgam belirtileridir. Balgam çıkarmasına yardımcı olun ve yatarken başını yükseltmek için ek bir yastık kullanın. Çocuğunuz iki gün içinde düzelmiyorsa doktorunuza danışın.

Burun Tıkanıklığı

Kuru havanın yarattığı, özellikle bebeklerde sorun yaratan bir semptomdur. Kaloriferlerin üzerine nemli havlu koymak, yetersiz kalırsa buruna serum fizyolojik damlatmakla çocukların rahat soluk alıp vermesi sağlanmalıdır


:love9: :love7: :love9:


мiŁenα.

-C-
Cilt Bakımı

Özellikle yeni doğan bebeklerin derileri çok hassastır. Bebeklerin her gün yıkanmaları ve ardından zeytinyağı ile bütün vücutlarının yağlanması iyi bir bakım sağlar. PH' sı nötr olan sabun veya şampuanlar yıkama için uygundur. Başın haftada iki kez sabunlanması yeterlidir. Her bez değişiminde bebeğin altının mutlaka yıkanması, veya ıslak pamukla temizlenmesi bebeği pişikten korur. Pudra kullanımı hem mikropların barınması için besin yeri oluşturacağından, hem de kaza ile bebek tarafından oynanması halinde solunum borusuna kaçarak zatürreeye neden olacağından önerilmez.

Colicum Infantum

Ağlama, ayakları karına doğru çekme rahatlama ve bu tablonun tekrarı, özellikle yaşam saatlerinde oluşu, bebekte "gaz sancıları" denilen tanıyı düşündürür. Nedeni belli olmayan bu dönem yaklaşık 3 – 4 ay sürebilir. Çeşitli ilaçlar önerilmesine karşın, etkin bir tedavi yöntemi yoktur. Bebeğin bu dönemde sakinleştirilmesi, karnına ılık havlu konması rahatlatıcı olabilir

Çapak

Hemen her yeni doğanda göz kapaklarında çapaklar görülebilir, bu iltihabi bir akıntı halini almadıkça önemli değildir. Antibiyotikli damla veya pomatlar normal florayı bozabileceğinden, yalnızca kaynamış – ılınmış su ile gazlı bezle temizlenmesi yeterlidir.

Çocuk Felci

Polio virüsünün sinir sistemini etkileyerek değişik oranda yaptığı felçlerle seyreden bir hastalıktır. Aşılama ile önlenebilir hastalıklardandır.

Aşılanmamış bireylerde ateş, gözlerde kızarıklık, nezle gibi belirtilerle başlayıp, daha sonra felç dönemi gelişir.

Dünyadan mikrobun temizlenebilmesi için bütün çocukların aşılanması hedeflenmektedir.


Çocuk Horlaması

İnsanlar genelde horlamanın yetişkinlerde olduğunu düşünselerde horlama ile çocuklarda da karşılaşılmaktadır.

Çocukları horlayan aileler geceleri bundan oldukça rahatsız oluyor olabilirler. Horlayan bir çocuğa sahipseniz, nasıl horladığına ve nasıl davranışlar sergilediğine dikkat edin. Horlama açık ağızdan giren havanın, yumuşak damak, bademciklerin çevresindeki alan ve dilin arkasında titreşime yol açmasından kaynaklanır. Çocuklarda horlamaya nadir olarak rastlanmaktadır ve çocukların büyük kısmı horlamaz. Bir kısmı ara sıra horlarken diğer bir kısmı da devamlı horlar (Habituel yada kronik horlama). Elbette ki çocuğunuzun horlamasının bir nedeni vardır. Bu herhangi bir solunum rahatsızlığından, ren uykusundan hatta normal uyumasından ve çocuğunuzun yatış şekillerinden kaynaklanıyor olabilir. Çocuğunuzun bu tip sorunları varsa horlaması bir süre sonra geçecektir.

Çocuğunuzun horlaması bir alışkanlık haline de gelmiş olabilir. Aynı zamanda kronik bir sorun da olabilir, bademciklerinin büyümesi, adenoidlerin (geniz eti) havayolunun tıkanmasına sebep olması bunun nedenidir. Çocuğunuz böyle bir durumla karşı karşıya ise hapşırma, burun tıkanıklığı, genizden konuşma, ağızdan soluk alma ve burun akması gibi sorunları da yaşaması beklenir. Uzmanların görüşlerine göre çocuklarının soluk alma zorluğu çektiğini,gürültülü soluk ya da ağızdan soluk aldığını ve fiziksel aktivitelere karşı zayıf olduğunu gören ailelerin doktora başvurması gerekmektedir. Bu sorunun kaynağı bademcikler ya da adenoidler ise ameliyatla bunlar alınır. En sık kullanılan yöntem budur. Bu sorunun kesin kaynağı bademcikler ve adenoidler de olmayabilir ama yine de kontrolden geçmelidir.

Çocuğunuzun horlamasının nedeni bademcik ve adenoid büyümesi değilde kronikse ailenin çocuğuna olan gözlemlerini yoğunlaştırması gerekir. Bu vakalarda sorun kendini pek göstermeyebilir ama ciddi durumlarla da karşılaşabilinir. Horlamanın nedeni uykuda tıkanmayı sağlayan uyku apnesi olabilir bu durumla birlikte uykuda bozukluklar da görülür. Uyku apnesi soluk almanın kısa bir süre durması, hava yolu hareketinin yetersiz olmasıdır.

Çocuğunuzun beslenme güçlüğü çekmesi, ağızdan soluk alma, gündüz uyuklamaları ve altını ıslatma bu sorunun belirtileri olabilir. Bu konu hakkındaki en doğru yorumu doktorunuz yapacaktır.

Çocukta Tansiyon

Çocukta tansiyon nasıl ölçülür?
Çocukların kan basıncı, tedirginlikleri (beyaz gömlek yüksek tansiyonu) giderilerek, basit sfigmomanometre veya otomatik cihazlarla ölçülebilir. Çocuk oturur veya sırt üstü yatar konumda olur, daha küçük çocuklar da anne-babalarının kucaklarında iken ölçüm yapılabilir. Ölçme işlemi sağ koldan yapılırsa, olağan değerleri içeren tablolardaki ölçümlere daha fazla uyum sağlanmış olur. Ölçme sırasında manşon boyutuna dikkat etmek gerekmektedir. Manşon kolun çevresini tamamen sarmalı, her yönden eşit basınç uygulamalıdır. Şişirilen manşon kolun uzunluğunun en az 2/3' ünü örtmeli ve kol çevresinin %75' i kadar olmalıdır. Kısa ve dar manşonlarla kan basıncı gerçek değerinden yüksek çıkmaktadır.

Ölçüm sırasında manşunun kola oranı kadar, çocuklarda tansiyona nasıl bakılması gerektiği de çok önemlidir.

Çocukta hipertansiyonun nedenleri
Hipertansiyonun nedenleri çocuğun yaşına göre değişmektedir. Sıklık sırasına göre yenidoğanlarda böbrek atardamarı tıkanıklığı, böbrek toplardamarı tıkanıklığı, doğuştan böbrek anomalileri; ilk yıl ve 1-6 yaş arasında aort damarındaki yapısal anomaliler ve böbrek hastalıkları hipertansiyondan sorumlu olmaktadır. 6-12 Yaş arasında renal parankimal, renovasküler hastalıklardan sonra esansiyel hipertansiyon sıklık sırasına göre nedenler arasına girmektedir. 12-18 Yaşları arasında ise hipertansiyon nedenleri erişkinlerinkilerden farklı değildir.

Tedavi
İlaç ve diyet

Çocukta ve ergende hipertansiyon tedavisinde amaç, kan basıncını 95 persantilin altına indirmek ve süregen hipertansiyonun uzun süreli etkilerini önlemektir. İlaçsız ve ilaçlı olarak iki grupta toplanabilir. İlaçsız tedavi, şişmanlığın giderilmesi, tuz alımının kısıtlanması ve fizik egzersiz yapma alışkanlığının kazanılması , potasyum ve kalsiyumdan zengin besinlerle beslenme şeklinde sıralanabilir. İlaçsız tedavi 90 persantilin üstünde kan basıcına sahip çocuklarda ilk uygulanacak tedavi tipidir. Sekonder hipertansiyonlu olguların çoğunda ilaç ile tedavi gerekmektedir. Bunlarda tedavi öncelikle sebebe yönelik olmalıdır. Tuz kısıtlamasından faydalanan çocuk ve ergenlere diyet ve idrar söktürücü tedavi önerilebilir. Böbrek hastalıklarından kaynaklanan hipertansiyon olgularında ACE inhibitörleri, kalsiyum kanal blokerleri tek olarak veya değişen kombinasyonlar halinde kullanılmaktadır.

Spor zararsız

Hipertansiyonu bulunan çocuk ve ergenlerin spor yapmaları tamamen kısıtlanmamalıdır. Kontrollu olarak yarışmalara katılmalarına izin verilmelidir. Hipertansiyonlu çocuklar egzersizle yaşamayı öğrenmeli ve benimsemelidir.


:love9: :love7: :love9:


мiŁenα.

-D-
Difteri

Yüksek ateş, boğaz ağrısı ve boğazda kaldırmakla kanamaya neden olan zarlarla karakterize bir bakteriyel hastalıktır.

Yaşamı tehdit eden, kalp kasını etkileyerek veya solunum yolunu tıkayarak ölüme sebep olabilen komplikasyonlarla seyreden ağır bir hastalıktır. Hastaneye yatarak tedavi gerektirir. Çocukluk döneminde mutlaka yapılması gereken aşılar arasındadır.


Diş Sağlığı

Süt dişlerin ve kalıcı dişlerin çıkma yaşları
Süt Dişleri
Alt orta kesiciler 5-10 ay
Üst orta ve yan kesiciler 8-12 ay
Alt yan kesiciler 12-14 ay
Alt-üst 1. premolerler 12-14 ay
Alt ve üst köpek dişleri 16-22 ay
Alt ve üst 2. premolerler 24-30 ay
Kalıcı Dişler
1. molerler 5-7 yaş
Orta kesiciler 6-1/2-8 yaş
Yan kesiciler 7-9 yaş
1. promelerler 9-11 yaş
2. promelerler 10-12 yaş
Köpek dişleri 10-12 yaş
2. molerler 11-13 yaş
3. molerler 16-21 yaş (veya daha geç)

Diş Bakımı

Diş bakımına diş çürümelerini önlemek ve dişlerin zamanında çıkmasına yardımcı olmak için bebek en az altı aylıkken başlanmalıdır. Düzenli fırçalamayla diş ve dişetlerinin sağlıklı kalmasına yardımcı olunur.

Bir yaşına kadar dişlerin temiz bir bez ile silinmesi ve bebeğe su içirilmesi, 1-3 yaş arası dişlerin ıslak fırçayla fıçalanması, 3-6 yaş arasında macun ile fırçalanması ve 6 yaş sonrasında ise fırçalamayla birlikte diş ipi kullanılmasıyla diş bakımı sağlanabilir. Dişlerinizi fırçalarken fırçanın kuru olması dikkat edilecek hususlardandır. Karbonhidratlı besin maddeleri ve asitli içecekler diş çürümelerine sebep olur. Bu sebepten her yemekten sonra çocuğunuzun en azından ağzını çalkalamasını ve günde iki kez dişlerini fırçalamasını alışkanlık haline getirmesine yardımcı olun.


Diş Sağlığı Anne Karnında Başlar

Dişler damak içinde anne karnındayken teşekkül eder. Anne, gebelikte yeterli kalsiyum ve D vitamini alıyorsa, bebeğin dişleri sağlıklı olur ve vaktinde çıkar.

Anne adayı beslenirken süt ve süt ürünleri (süt, yoğurt, peynir) almalıdır. En az günde iki su bardağı süt, 100 gr. peynir, bir su bardağı yoğurt tüketmelidir. Bunun yanında besinsel kaynaklardan D vitaminini de almalıdır. Ayrıca yazın bol güneşlenerek deri altındaki yağ tabakasında aktif D vitamini birikmesini kolaylaştırmak gerekir. D vitamini ve kalsiyum ancak birlikte görev yaparlar.

Çocuk doğduktan sonra 0 - 6 yaş beslenmesi diş sağlığı için temel sayılır. Bebeğe, kalsiyum ve D vitamini yeterli miktarda verilmelidir. Bebek ayına uygun süt ve süt ürünleri almalıdır. Anne sütü yeterli olan bebeklerde ayrıca D vitamini gerekmeyebilir. Bebek yazın günde en az 10 - 15 dakika güneşlenmelidir. Küçük bebeklerin günlük D vitamini ihtiyacı 400 ünitedir.

Çocuğa verilen şekerli gıdalardan sonra dişler, ağız mutlaka yıkanmalıdır. Özellikle şekerli maddeler çürükler için zemin hazırlar. Bu nedenle yeni doğan bebeklerin emziklerini bal ya da şekerli suya batırıp vermemeliyiz. Biberonlara konulan süte bal karıştırmamalıyız. Eğer karıştırılıyorsa beslenme bittikten sonra dişler mutlaka temizlenmelidir.

Çocuklar iki yaşından itibaren diş fırçalamaya alıştırılmalıdır. Bunun için aile çocuğa örnek olmalıdır. Diş çürükleri bekletilmeden tedavi ettirilmelidir.


Diyabet

Çocukluk yaşlarında da görülen diyabet çok su içme, çok idrar çıkarma, kilo alamama gibi belirtilerle ortaya çıkabilir. Şüpheli olgularda mutlaka doktor kontrolü yapılarak, tedavi edilmelidir.

Diyabetli Anne Bebeği

Diyabetli olan anneler gebelikleri boyunca kan şekerlerini kontrol altında tutmak durumundadır. Bu annelerin bebekleri iri doğarlar ve doğumdan hemen sonra bebeklerin kan şekerleri düşme eğiliminde olduğundan izlenmeleri gerekir.

Gebelikte diyabetin kontrolü bebekte gelişecek solunum güçlüğü, kalp anormallikleri gibi bazı sorunların gelişmesini önler.

Doğumsal Kalça Çıkığı

Kız bebeklerde erkeklere oranla daha sık görülen, genellikle tek taraflı doğumsal bir anomalidir. Doğumu izleyen ilk muayeneden itibaren her muayenede doktor tarafından yapılan kalça kontrolünde tanı konabileceği gibi, kalça ultrasonografisi de yapılabilir. Grafi çekilmesine gerek yoktur. Şüpheli olgularda çift bezin kullanılması bacakları belirli pozisyonda tutacağından bir tedavi yöntemi olarak kullanılır.

Doğuştan Kalça Çıkığı

Doğuştan kalça çıkığının olması pek çok faktörün etkileşim göstermesinden kaynaklanıyor olabilir. Bunların arasında kalıtımsal problemleri, dış etkileri, uterusda bebeğin yanlış şekilde bulunmasını, ilk kez gebelik durumlarını, bebeğin uterusdan değilde makattan gelmesini ve de sıkı bağ olmamasını söylemek mümkündür. Doğuştan kalça çıkığına en çok sol kalça da rastlanır ve kızlarda erkeklere oranla daha çok görülür.

Doğuştan kalça çıkığının gelişmeden tedavi edilmesi halinde sorun kökünden çözümlenir. Fakat pek çok hastalarda bunun geç fark edildiğini ve bu nedenle sorunun büyüdüğünü görebiliyoruz. İlerleme göstermiş olan durumlarda yapılan tedaviler pek etki göstermeyebilir ve hatta ciddi sonuçlar ortaya çıkabilir. Bu nedenle doğuştan kalça çıkığına diğer kemik rahatsızlıklarına oranla daha fazla duyarlı olmak gerekir. Bazı annelerin bebeklerini kundaklamaları da bu olayın oluşumunda ilerleme göstermesine olumlu yönde etki yapar.

Doğumun hemen ardından bebekte çıkık olup olmadığı anlaşılabilir. Bazı bebeklerde kalça tam çıkık olmayabilir ya da her an çıkabilecek olan bir eklem bulunabilir. Bu durumlarda da kalça çıkık kabul edilir. Bunların araştırılması için doğum sonrası dikkatli kalça eklemi tetkiki yapılmalıdır. Bu işlem bebeğin gelecekteki sağlığı için oldukça önem taşir.

Yenidoğanlara teşhis konulduğunda basit tedavi
yöntemleri ile uygulama yapılabilir. Fakat durumu ilerlemiş olan hastalara yapılan tedaviler daha ciddi boyutlarda olacaktır. Doğum sonrası yapılan uzman doktor muayenesi sonucu çıkık olup olmadığı netleşmediğinde ultrason uygulaması ile daha net yanıtlar alınabilir. Bütün bunlar düşünüldüğünde doktor gözetiminde olmadan doğum yapmanın ne gibi olumsuz sonuçlar doğurabileceği fark edilmektedir.

Herşeye rağmen doğum sonrası anlaşılamayan doğuştan kalça çıkığı rahatsızlığı en geç bebek onikinci ayını doldurana kadar fark edilmediğinde, bu dönemden sonra iyi yanıt alabilmek için operasyon gerçekleştirilir. Operasyon sonrası uzun bir süre kalçaya alçı uygulanır ve bu da uzun süre kalçada kalmalıdır, bunun yanı sıra alçı alınmasının ardından rehabilitasyonla tedaviye devam edilir. Bebek onikinci ayını doldurduğunda bir operasyon harici yapılan uygulamalarda olumlu yanıt alınması ihtimalı hiç yok denecek kadar azdır. Bebek üçüncü ayını doldurana kadar geçen sürede ise bandajlama ile tedavi daha rahat ve etkin yapılabilir. 3.-12. aylar arasında ise bir operasyonla çıkık giderilebilir, traksiyon ve de alçı işlemleri de gerçekleştirilebilir.

Bebeğinizde yeni doğduğu zamanlarda bir kalça çıkığı olmasının fark edebilmeniz için her iki bacağı arasında bir değişiklik gözlenebiliyormu diye dikkat etmeniz gereklidir. Bebek yenidoğan döneminden çıkıp da geliştiğinde bacaklarının açılıp açılamadığına dikkat edilmeli ve de yürüme dönemine girmesi gereken zamanda hala bunu başaramadığını ya da yürümesinde sorunlar olduğunu görüyorsanız vakit kaybetmeden doktora başvurmalısınız. Bu oluşumlar çocuğunuzda doğuştan olan bir kalça çıkığı olduğunu gösterebilir. Unutmamak gereklidir ki ne kadar erken teşhis yapılırsa sorunun giderilmesi de o kadar rahat ve etkin olur.

Doğuştan Omurilik Bozukluğu

Omuriliğinde doğuştan bozukluk olan bebeklere eskiden tedavi uygulanmıyordu fakat günümüzde bu durum değişikliğe uğradı ve rehabilitasyon teknikleri uygulanmaya başladı. Bebeklik döneminden yetişkinliğe kadar rehabilitasyonun sürdürülmesi gerektiği savunulmaktadır. Bir çok bebekte bu hastalığa rastlandığını düşünürsek bu konuda daha fazla araştırma yapmak gereklidir ve tedavi çeşitleri artırılmalıdır. Bu hastalığa sahip olan bebekler hastanelerin rehabilitasyon ve fizik tedavi bölümlerinde tedavi görmelidirler. Bu tür bebeklere sahip olan ebeveynlerde uzman doktorlardan fazlasıyla bilgi almalı vu bu şekilde hareket etmelidirler.

Bebek uterusta gelişmeye başladığında omuriliklerden bir kısmının veya sadece birinin oluşamaması sürecinde ortaya doğuştan omurilik bozukluğu çıkar. Omuriliğin belli bir bölgesinde değilde olası her yerinde omurilik bozukluğu ortaya çıkabiliyor. Bu durum sinir sistemlerinde zarara neden oluyor ve bir takım felçler ortaya çıkabiliyor. Omurilikte oluşan bozukluğun bölgesi felç oluşumunun da etkisini belirliyor. Bu hastalığa sahip olan çocukların zeka düzeylerinin oldukça iyi olduğu da saptanmıştır. Fakat bazı durumlarda beyin su toplayarak bebeklerin zihinlerine zarar verebilir. Yapılan araştırmalarda bu çocuklara iyi uygulama yapılması halinde bununda düzeldiği belirlenmiştir.

Bebekte omurilik bozukluğu tanısı bebek anne rahminde oluşmaya başladığı andan itibaren bir ay sonra koyulabiliyor. Bir aydan sonrasında hastalık kendisini rahatlıkla gösterebiliyor, ultrasanografi cihazlarıyla dikkatli bakıldığında fark edilebiliyor. Bebeğin oluşumuyla başlayan omurilik bozukluğunun bebek anne rahminde büyümeden fark edilmesi halide kürtaj yapılması bir seçenek olarak gösterilebiliyor. Anne bunu kabul etmediği taktirde anne gebelik süresince doktor kontrolünde olur ve doğum sezeryanla yaptırılır. Bir çok gebelikte bebekte omurilik bozukluğu olduğu saptanamamış ve bebeğin bu şekilde gerekli koşulların olmadığı yerlerde doğumu sağlanmıştır. Bu olaya engel olmak için hekimlerin ultrason sırasında bebeğin yapısına çok dikkat etmeleri gerekli ve oluşan bir sorunu erkenden teşhis etmeleri gerekmektedir. Bebeğin anne rahminde bu şekilde eksik gelişmesinin bazı nedenleri olabilmektedir. Özellikle gebelik süresince gerekli folik asitin alınmaması bu sorunun doğmasına neden olurken, yetersiz gıda alımı ve eşlerin aynı aileden olmaları halinde de bebeklerde bu oluşumla karşılanıyor. Gebelik sırasında doktor gözetiminde alınmayan bazı ilaçlarda neden olurken, valproik adlı ilacın bebekte omurilik bozukluğu olmasında etkisinin fazlalığı da biliniyor.

Gebelik sırasında ilaç kullanmamaya çalışılmalıdır, bu mecburi bir durum olduğunda ise kesinlikle bünyesinde valporik asit bulunduran ilaçlar kullanılmamalıdır.

Gebe kadınlar mutlak suretle folik asit almalıdırlar. Folik asit bebeğin beyninin ve sinir sistemlerinin gelişiminde oldukça etki göstermektedir. Bu nedenle doktorunuzdan ne kadar folik asit almanız gerektiğini öğrenmelisiniz.

Gebelik sürecinde mutlaka sürekli kontrol edilmelidir ve özellikle bebeğin oluşmaya başladığı ilk dönemlerinde bebekte bir sorun olup almadığı araştırılmalıdır. Doğumdan sonra bebeğin yaşamının ne kadar süreceği doktor kontrolünde ne süreyle durduğuyla ilgilidir.

Alt konuları

Teratojen

Doğumun ardından bebeklerin bir kısmında sebebi bilinen bazen de bilinmeyen sakatlıklar bulunur. Bu oluşumlar bebeğin doğumunun hemen ardından ortaya çıktığı gibi bazen çocuk büyüdükten sonra da ortaya çıkabilir. Bebeğin vücudunda bulunan fiziksel sakatlıklar doğduğu anda anlaşılabilirken, zihinsel hastalıklar ancak çocuk büyüdükten sonra belli olur. Bu duruma bebeklerde oldukça az rastlanmaktadır. Özellikle zamanından önce doğan bebeklerde değişik sakatlıklarla karşılaşmak mümkündür. Doğumdan önce yaşamını yitiren bebeklerde de farklı sakatlıklar görülmektedir. Fiziksel ya da zihinsel olarak sakatlıkların olduğu bebeklerin çoğu bu nedenle doğumdan sonraki oniki ay içinde yaşamlarını yitirebilirler.

Gebe olanlarda sürekli seyreden bazı rahatsızlıklar da bebeğin sakat doğmasının nedenleri arasındadır. Özellikle sara ya da şeker hastası olan kadınların bebeklerinin sakat olma olasılığı daha fazladır. Gebe kadının vücuduna bir takım mikropların girmesiyle bebek bundan etkilenebilir ve bu da sakat doğmasına neden olabilir. Özellikle sitomegalovirüs ile toksoplazma, sifiliz, rubella bebeklerin sakat doğmasına neden olabilir. Gebe kadınların radyasyonlu ortamlarda bulunması, uyuşturucu, alkol ve ilaç bağımlılığı da sakat bebek doğumlarında etken rol oynar.

Zihinsel ya da fiziksel olarak sakat doğan bebeklerin bu şekilde doğmalarının nedeni genetik olabilir. Genlerin herhangi birinin yapısında sorunların olmasından dolayı da sakatlıklara rastlanılabilir. Ayrıca kromozomların yapısındaki birtakım sorunlar sakatlıklara yol açar. Bu gibi durumlarda çoğunlukla bebeğin sakatlığının açık nedeni tespit edilemeyebilir. Sebebi belli olmayan sakatlıklar bu oluşumlar içerisinde bulunmaktadır.


Doğumsal Kusurlar

Kulak Kepçesinin Doğumsal Kusurları

Kepçe kulak: Kulak kıvrımlarının yetersiz olmasına bağlı yelken biçiminde öne doğru açılanmasıdır.

Birçok toplumda farklı yorum ve alay konusu yapılarak çocuğun psikolojik gelişiminin etkilenmesine yol açar. Değişik toplumlarda farklı yorumlara konu olmuştur. Örneğin Japonya'da bubebekler için "şanlılık, iyi bir gelecek ve refah kehaneti" olarak kabul edilirken, uzun yıllar Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde bir antisosyallik işareti olarak değerlendirilip özellikle cinayet eğilimli kişiliği belirlediği düşünülmüştür. Bu nedenle de çok çeşit sıfatlarla anılmasına neden olmuştur. Bunlardan bazıları; yarasa kulak, fincan kulak, yelken kulak, kepçe kulak, vs.

Kulak kepçesinin anne rahmindeki gelişimi hamileliğin 4-8 haftaları arasında gerçekleşir. Bu haftalar arasında gelişmeyi durduracak herhangi bir faktör, çeşitli derecelerde kulak kepçesi kusurlarına neden olur. Nedenler arasında kromozom kusurlarına bağlı genetik geçiş, annenin hamileliğinde geçirmiş olduğu kızamıkçık veya hamilelikte kullanılan ilaçlar sayılabilmektedir.

Kulak kepçesi kusurları, sarkık kulak (lopear), fincan şeklinde (cup ear), çıkıntılı kulak (kepçe kulak) ve kulak kepçesinin çok küçük veya hiç olmamasıdır (anotia-microtia).

Yaklaşık 20 kişiden 1'inde kulak kepçesi kusuru bulunmaktadır.

Operasyon için en önemli neden kulak kusuruna bağlı olarak gelişen psikolojik etkinin giderilmesidir. Kız çocukları bu kusuru bir dereceye kadar saçları ile gizleyebilirlerse de erkeklerde ve okul çağı çocuklarında bu hemen hemen imkansızdır. Okul öncesi genellikle göze fazlaca batmayan ve dolayısıyla psikolojik önemli bir etkisi olmayan bu kusur, okul çağında değişen çevre ve ilgi nedeniyle ön plana çıkar ve arkadaşları arasında ruhsal problemler yaratabilir. Bu nedenle düzeltme yaşı olarak okul öncesi 5-6 yaşları en uygun yaş olarak belirlenmiştir.

Ameliyat, hastanın yaşına göre genel veya bölgesel anestezi ile yapılır. Bir saatlik bir operasyon olup, hastanede yatmayı gerektirmez. Sargı ve dikişler 1 hafta içinde alınır. Düzeltme işlemi kulak arkası katlantısından yapıldığı için herhangi görünür bir iz bırakmaz.


Doğumsal Göz Kapağı Düşüklüğü: Pitozis

Pitozis, göz kaslarındaki bir bozukluk sonucu üst göz kapağının sırkmasıdır. Doğuştan gelen pitozis sıklıkla kalıtsaldır. Göz kapağını yukarı kaldıran kas yoktur, ya da gelişim bozukluğu vardır.

Sonradan oluşan pitozis, yaralanma ya da kaldırıcı kasın hareketlerini denetleyen sinirdeki bozukluklardan kaynakların.

Göz kapağının düşük olmasında kriter, üst kapağın göz bebeği üst sınırından 2 mm veya daha fazla aşağıda olmasıdır.

Pitozis'te normal üst göz kapağı katlantısı görülmez. Çocuk, göz kapakları göz bebeğini kapattığı için bunu kaşını ve kafasını yukarı kaldırarak dengelemeye çalışır. Ancak ne var ki, yorgunluk ve dalgınlık anlarında kapak düşüküğü belirginleşir ve denetimi güçleşir. Teşhis konulduğunda hemen erken dönemde tedavisi gerekir.

Hastanın yaşına göre genel veya bölgesel anestezi uygulanır. Hafif düşüklüklerde kaldırıcı kasın boyu kısaltılarak, daha ağır düşük kapaklarda alın kasına süspansiyon işlemi uygulanır. 1 saatlik bir operasyon olup, hasta aynı gün evine dönebilir. Dikişler 3-4 gün sonra alınır.


Doğumsal Boyun Eğriliği: Tortikolis

Nadir olarak rastlanır. Kızlarda daha sıktır. Kulak arkası kemik çıkıntısından göğüs kafesi kemiğine uzanan boyun kasının kısalmasına bağlıdır. Tek taraflı kas kısaldığı için boyunda bir tarafa eğrilik oluşur. Bu tür rahatsızlığı olan çocuğa bakar bakmaz duruş bozukluğu hemen dikkat çeker. Baş yan yattığı için o taraf kulak omuza yaklaşmış, yüzü ise karşı tarafa doğru dönmüştür. Bu belirtiler kas kısalmasının şiddetine göre değişik derecelerdedir. Hastanı başı elle kavranıp bu bozuk durum düzeltilmek istenirse bunun mümkün olmadığı görülür.

İstirahat halinde boyunda köprücük kemiğinin üstünde sert iki kordonun mevcudiyeti gözle görülebildiği gibi, elle de hissedilebilir.

Başın bu şekilde anormal pozisyonu zamanla boyun omurgalarında kalıcı eğrilmelere neden olur. Yine bu kötü pozisyon nedeni ile hasta taraf omuz yükselmiş, sağlam taraf omuz düşmüş ve düzleşmiş bir haldedir. Ayrıca yüz bölgesinde de asimetrik değişiklikler ortaay çıkar. Rahatsızlığın bulunduğu taraftaki yüzün yarısında gelişme yavaşladığından düzleşme olur ve küçük kalır.

Tortikolis'in sebepleri arasında birçok teori eleri sürülmüştür. Neden olarak, anne rahmindeki bebeğin başının bir tarafa doğru kasılması ile veya doğum sırasında kas içinde travmaya bağlı bir kanama sonucu oluştuğu ileri sürülmektedir. Diğer bir neden ise kalıtsal olarak kromozomlarla geçiştir.


Doğumsal Kalp Hastalıklarında Başarılı Uygulamalar

Her yıl 12 bin doğumsal kalp hastası bebek doğuyor. Günümüzde girişimsel kardiyolojik yöntemler ve ameliyatlarla artık en ağır doğumsal kalp hastalıkları bile başarıyla tedavi edilebiliyor. Doğumsal kalp hastalığının oluşumunda akraba evliliği, radyasyon, hamileliğin erken dönemlerinde geçirilen enfeksiyonlar, kromozom anomalileri, annenin diyabet hastası olması ve hamilelik sırasında alkol kullanımı gibi faktörlerin etkili olduğu belirtiliyor.
1000 bebekten 8'i kalp hastası
İstatistiklere göre her 1000 bebekten 8'i kalp hastalıklarıyla dünyaya geliyor. Her yıl doğan 12 bin bebeğin kalbindeki anormallikler çok ağır da olsa ameliyatla düzeltilebiliyor. Kalpte delik, kapaklarda darlık, kapak ve odacıkların tam gelişmemesi gibi doğumsal kalp hastalıklarının yüzde 90'ının nedeni tam olarak belli değil. Ancak akraba evliliği, radyasyon, hamileliğin erken dönemlerinde geçirilen enfeksiyonlar, kromozom anomalileri, annenin diyabet hastası olması ve hamilelik sırasında alkol kullanımı gibi faktörlerin bebeğin kalp sağlığı üzerinde etkili olduğu düşünülüyor.
Erken müdahale önemli
Acıbadem Hastanesi Kadıköy Kalp Damar Cerrahisi Bölümü'nden Prof. Dr. Tayyar Sarıoğlu, çocuklardaki kalp hastalıklarının tedavisinde erken müdahalenin büyük önem taşıdığını, gelişen cerrahi yöntemler, anestezi teknikleri ve yoğun bakım hizmetleri sayesinde artık 1 günlük, 2 kilo ağırlığındaki bebeklerin bile başarıyla ameliyat edilebildiğini belirtiyor:
"Doğumsal kalp hastalığı, kalbin ve kalpten çıkan veya kalbe gelen kan damarlarının anne karnındaki gelişim bozukluğuna bağlı olarak oluşur. Günümüzde bu tür problemlerin başarı ile tedavi edilebilme oranı yüksek olup, bu çocukların ileride sağlıklı birer erişkin olarak hayatlarını sürdürme şansları giderek artmaktadır. Teşhis yöntemleri ve kalp cerrahisinde sağlanan gelişmelerin sonucunda önceleri umutsuz olarak nitelenen hastalıklar bile artık iyileştirilebilmektedir.
Nedeni bilinmiyor
Doğumsal kalp hastalığı nadir görülen hastalıklardandır ve çoğunda hastalığın nedeni bilinmemektedir. Çocuğun kalp anomalisi ile doğmasında ailenin bir kabahatinin olduğunu düşünmesi yersizdir. Bazı viral hastalıklar nadiren kalp kusuruna neden olabilir. Örneğin hamilelik döneminde geçirilen kızamıkçık hastalığı anne karnındaki bebeğin kalp gelişimini engelleyebilir ve bazı gelişim kusurlarına da neden olabilir. Bazı vakalarda doğumsal kalp hastalığının gelişiminden kalıtım sorumlu tutulabilmektedir. Aynı ailede birden fazla çocukta doğumsal kalp hastalığına çok ender olarak rastlanılmaktadır. Down sendromu gibi bazı hastalıklarda kalp dahil birçok organda çeşitli anormaliler görülebilir.Hamilelik döneminde kullanılan bazı ilaçlar, alkol, uyuşturucu, röntgen ışınına maruz kalma, akraba evliliği, annenin diabetik olması bebekte kalp kusuru oluşma riskini artırabilir. "
47 80




:love9: :love7: :love9:


мiŁenα.

Tanı konulması
Çocuk kalp hastalıklarıyla pediyatrik kardiyoloji uzmanları ilgileniyor. Pediatrik kardiyoloji uzmanının ilk olarak hasta öyküsünü alıp fizik muayeneden sonra gerekli testleri yaptıracağını belirten Acıbadem Hastanesi Bakırköy Çocuk Kardiyolojisi uzmanı Prof. Dr. Ayşe Sarıoğlu, testler hakkında şu bilgileri verdi.
Ekokardiyografi: Muayeneden sonra röntgen tetkiki, elektrokardiyografi (EKG), ekokardiyografi veya bazı kan testleri istenebilir. EKG çocuğa acı vermeyen bir tetkiktir. Çünkü EKG cihazı çocuğa herhangi bir elektrik akımı vermez sadece çocuğunuzun kalbinde oluşan zayıf elektrik akımlarını algılayıp EKG kağıdına zikzak şeklinde bir kayıt alır. Kalbin kaydedilen bu atımı elektrokardiyografi(EKG) olarak adlandırılır. Ekokardiyografi tetkiki de iğne kullanılmaksızın yapılan bir incelemedir. Bu tetkikte göğüsün dışında ses dalgaları kullanılarak kalbin hareketli imajları gözlenmektedir. Bu esnada doppler tekniği ile ses dalgalarından yararlanılarak kalp ve damarlardaki kan akımı ölçülmektedir. Kardiyolog bu iki tekniği kullanarak kalbin yapısı ve işlevi hakkında bilgi edinmektedir. Bu tetkik ile kalp anomalilerinin çok büyük bir bölümü teşhisi edilebilir.
Fetal ekokardiyografi: Hamileliğin 16. haftasından itibaren uygulanabilen, bebeğe ve anneye zararı olmayan, anne karnındaki bebeğin kalbinin ve kalpten çıkan damarlarının yapısını ve fonksiyonlarını incelemeye yarayan bir tetkiktir. Bu tetkik sayesinde doğum öncesi bebeğinizde kalp anomalisi olup olmadığı belirlenebilir
Göğüs röntgeni: Pediyatrik kardiyolog çocuğun kalp ve akciğerinin büyüklüğü ve şekli hakkında bilgi sahibi olmaktadır. Göğüs filmi ile alanın radyasyon oldukça düşüktür ve herhangi bir yan etkisi bulunmamaktadır
Kalp kateterizasyonu ve anjiyokardiyografi: Çok gelişmiş bir röntgen cihazı yardımı ile yapılan ileri bir tetkiktir. Genellikle kasık bölgesinden atar veya toplar damarlar içerisine yerleştirilip, kalbe kadar ilerletilen ince bir tüp ( kateter) vasıtası ile gerçekleştirilir. Anjiyo esnasında kateterden damarlara ve kalbin odacıklarına x-ışınları ile görülebilen özel bir boya verilir. Boyanın verilmesinden sonra röntgen filmi kaydedilir. Kalp kusurunu teşhis etmek için yapılan bu tetkike anjiyokardiyografi denir
Kardiyak elektrofizyoloji: Çocuklarda görülen kalp ritmindeki bozukluklar bazen doğumsal nedenli, bazen ise kalp ameliyatlarından sonra ortaya çıkmaktadır. Kalp ritmindeki bozuklukların nedeni ve tipi kalp kateterizasyonu benzeri özel bir tetkik ile belirlenebilmektedir. Kardiyak elektrofizyoloji adı verilen bu çalışma sırasında gerekirse ritm düzensizliğine neden olan odağın ve anormal ileti yollarının ablasyon (radyofrekans dalgaları ile yakma ) denilen bir yöntem ile tedavisi yapılabilmektedir.
Kardiyak MR Bazı vakalarda tüm bu tetkikler yapılmasına rağmen kalp hastalığı tam olarak teşhis edilemeyebilir. Bu çocuklarda sorunun tam olarak ne olduğunu tespit etmek için MR (manyetik rezonans) veya MR anjiyografi gibi bazı ileri incelemelerin yapılması gerekli olabilir. Bu tetkikler özellikle kalpten çıkan ve kalbe dönen büyük damarlar ve akciğer damar yapısı hakkında çok iyi bilgi vermektedir.
Tedavi yöntemleri
Kalp anomalisi bulunan çocukların bazılarında ilaçlarla tedavi yeterli. Ayrıca ameliyat olacak çocuğun operasyon öncesi ve sonrasında tıbbi tedaviye ihtiyacı olabiliyor. İlaç tedavileriyle kalbin çalışmasına yardımcı olunuyor.
Prof. Dr. Ayşe Sarıoğlu, tıbbi tedaviye ihtiyaç duyan çocuk kalp hastalıklarıyla ilgili olarak bilgi verdi.
Doğumsal Kalp Yetersizliği: Birçok kalp anomalisinde karşılaşılan bir durumdur. Kalp pompası yeterince kuvvetli çalışamadığından dolayı akciğerlerde ve diğer organlarda sıvı birikmeye başlar ve ödeme (şişliğe) neden olur. Doğumsal kalp yetersizliği bulunan çocuklar çabuk yorulurlar, hızlı ve sıkıntılı bir solunumları vardır. Diüretik olarak adlandırılan idrar söktürücü ilaçlar biriken fazla sıvının atılmasına yardımcı olurken beraberinde az tuzlu bir diyetin uygulanması gerekli olabilir. . Digoksin ve diğer bazı ilaçlar kalbin kasılmasını kuvvetlendirilebilir. Konjestif kalp yetersizliği olan bebeklerin beslenmeleri sıklıkla sorunlu olmaktadır.
Kalp Ritm Problemleri: Çocuğun yaşına bağlı olmak üzere kalp dakikada 60-150 kez atmaktadır. Bazen kalp atışı çok hızlı (taşikardi) olabilir. Bu durum her zaman doğumsal kalp hastalığına bağlı olarak gelişmeyebilir. Kalp atış hızını normal seviyeye düşürmek için ilaç kullanmak gerekli olabilir. Çocuğun kalp atışı çok yavaş (bradikardi) olabilir. Bu durum kalbin kanı pompalama fonksiyonunda azalmaya neden olabilir. Bradikardi genellikle doğumsal olarak ortaya çıkmaktadır fakat nadiren ameliyattan sonra da ortaya çıkabilir. Bazı çocuklarda kalbe uyarı vererek kalbin normal hızda çalışmasını sağlayan bir cihaz (kalp pili - pacemaker) takılmasına gereksinim olabilir. Doğumsal kalp hastalığına bağlı olarak kalp atışında düzensizlikler (aritmi) olabilir. Bu durum ameliyattan sonra da ortaya çıkabilir ve düzensiz kalp ritminin tipine bağlı olarak tedavi edilmesi gerekebilir.
Kateterizasyonla Yapılan Tedaviler: Bazı kalp anomalilerinde kirli ve temiz kanın karışması bebeğin yaşaması için gerekli oluyor. Bu durumda özellikle yenidoğan bebeklerde ucunda balon olan kateterle kalbe girilir ve kalbin üst odacıkları arasında delik açılıyor. Dar olan bazı kalp kapakları da kateterizasyon esnasında balonla açılarak ameliyatsız tedavi ediliyor.
Prof. Dr. Ayşe Sarıoğlu, "Bazı kalp delikleri ve kapanmayan damar açıklıkları kateterizasyon esnasında kapatılabiliyor. Bazı ritm problemleri olan çocuklarda kalp kateterizasyonu ile bu probleme neden olan odaklar bulunarak kateterizasyon esnasında "ablasyon" denilen yöntemle bu odaklar yakılarak ritm problemi tedavi edilebilir" dedi.
Ameliyatla tedavi
Doğumsal kalp hastalığı gerekli incelemeler sonucu tespit edildikten sonra ameliyata karar veriliyor. Ameliyata karar veren ekipte çocuk kalp hastalıkları uzmanları ve kalp damar cerrahları yer alıyor. Doktorlar tetkikleri beraberce değerlendirerek çocuğun ameliyattan fayda görüp görmeyeceğine karar veriyorlar. Prof. Dr. Tayyar Sarıoğlu, "Çocuğunuz genellikle ameliyattan kısa bir zaman önce hastaneye yatırılır. Hastanede kalma süresi ortalama 5 ila 10 gündür. Bu süre bazı koşullarda uzayabilmektedir. Hastanede kaldığınız sürece özellikle küçük çocuklar için sevdikleri oyuncaklar ve çocuklara özel olarak hazırlanmış giysiler temin edilecektir. Çocuğun mümkün olduğu kadar kendini ev ortamında hissetmesi sağlanmaya çalışılmaktadır. Kalp ameliyatları bu alanda uzmanlaşmış doktorlar, teknisyenler ve hemşirelerden oluşan bir ekip tarafından yürütülmektedir. Cerrah ameliyata konsantre olurken diğerleri hastanın kan dolaşımı, solunum ve diğer hayati fonksiyonlarını sağlayan cihazlarla ilgilenmektedir. " diye konuştu.

Ameliyatta kullanılan cihaz ve teknikler
Kalp-akciğer makinası: Açık kalp ameliyatlarında kalp-akciğer makinası kullanılmaktadır. Bu cihaz akciğerler ve kalbi devre dışı bırakarak kanın oksijenlenmesini ve vücuda kan pompalanmasını sağlar. Böylece kalbin güvenle açılıp tamir edilmesi mümkün olabilir. Bu yöntemle cerrah kalbin içerisini ve kalp kusurunu rahatlıkla görür ve düzeltir. Ameliyat sonunda pompadan çıkılarak kalp ve akciğerler normal pompalama ve oksijenlendirme görevlerine geri dönerler. Bazı operasyonlar kalp-akciğer pompası kullanılmadan yapılabilir ve bu ameliyatlara da "kapalı kalp ameliyatı denir. Bazı açık kalp ameliyatlarında hipotermi olarak adlandırılan bir teknikle ameliyat yapılması gerekebilir.
Hipotermi: Bu teknikte çocuğun vücut ısısı düşürülerek kan akımı yavaşlatılır hatta durdurulur ve güven içerisinde kalbin tamiri yapılır.
Yoğun Bakım Dönemi : Ameliyattan sonra çocuk yoğun bakım ünitesine alınır. Burada özel eğitimli doktor, hemşire ve teknisyenler 24 saat hizmet vermektedirler. Çocuğunuz yoğun bakımda tüm hayati fonksiyonlar bakımından bilgisayarlı elektronik cihazlarla takip edilmektedir. Yoğun bakımdaki cihazlar ve çocuğa takılı olan tüplerden dolayı endişe etmeyin. Bunların hepsi gerekli ve rutin olarak kullanılan ekipmanlardır. İhtiyaç kalmadığı zaman yavaş yavaş bu ekipmanların hepsi çocuğunuzdan çekilir.
Uzun süreli takip ve kontrol: Çocuğun tedavisinde düzenli kontrol muayenelerinin yapılması son derece önemlidir. Doğumsal kalp hastalığı tanısı konulmasından ve kalp ameliyatından sonra günler, haftalar, aylarla ifade edilen kontrol randevuları verilmekte, sonra verilen bu randevuların sıklığı giderek azalmaktadır. Çocuğun sorununa bağlı olarak düzenli muayene ve incelemeler gerekli olabilmektedir.
Gerekli incelemeler
· kan testleri
· elektrokardiyografi (EKG)
· 24 saat EKG takibinin yapıldığı holter tetkiki
· göğüs filmi
· Ekokardiyografi
· egzersiz testi
· Bazı çocukların takibinde anjiyo (kalp kateterizasyonu) gerekli olmaktadır.
· diş eti veya ağızda kanamaya neden olabilecek dişlerle ilgili girişimler
· bazı mide-barsak, üreme ve idrar yolu ameliyatları ve girişimler
Fiziksel aktivite ve spor
Doğumsal kalp hastalığı olan çocukların çoğu fiziksel olarak tamamen aktif bir yaşam sürebiliyor. Bu çocukların günlük aktivitelerine herhangi bir kısıtlama getirmeye gerek olmadığını belirten Prof. Dr. Tayyar Sarıoğlu ve Prof. Dr. Ayşe Sarıoğlu, şu bilgileri verdi.
"Ancak ebeveynler çocuklarının fiziksel aktivitelerine gereksiz olarak bazı kısıtlamalar getirebilirler. Bu durum akranlarıyla birarada bulunmasını engelleyerek çocuğunuzun fizik kondisyon ve yaşam kalitesinde düşmeye neden olur. Bu nedenlerle pediyatrik kardiyologlar çocuğunuzun fiziksel olarak aktif bir yaşam sürmesini teşvik ederler. Bu sayede çocuğunuzun kalp ve akciğer kondisyonu artar ve daha kaliteli bir yaşam sürer."
Doğumsal kalp hastalıklı anne adayı
Kalbinde hafif bir kusur bulunup başarılı bir ameliyat geçiren hastaların çoğu doğal bir gebelik dönemi sonrası normal doğum yapabiliyor. Bazı doğumsal kalp hastalıklarında (ağır kalp hastalığı veya morarma ile seyreden hastalıklar) hamilelik, sağlık açısından tehlikeli olabiliyor ve doğum kontrol yöntemlerinin kullanılması gerekiyor. Prof. Dr. Tayyar Sarıoğlu ve Prof. Dr. Ayşe Sarıoğlu, doğumsal kalp hastalıklı anne adaylarına şunları önerdi; "Doğum kontrolünün nasıl sağlanacağı hususunda, her hasta ayrı olarak değerlendirilmelidir. Bazı hastalar doğum kontrol hapı yerine diğer yöntemleri kullanmayı tercih etmektedir. Kardiyoloğunuz hangi doğum kontrol yöntemini seçeceğiniz hususunda size tavsiyede bulunabilir. Genel olarak toplumda doğumsal kalp hastalığı olan çocuk doğurma ihtimali yaklaşık olarak 100 doğumda 1 olarak gerçekleşmektedir. Bu oran kardeşlerde ve kardeş çocuklarında (kız veya erkek) doğumsal kalp hastalığı bulunması, anne veya babanın doğumsal kalp hastası olması durumunda biraz daha yüksektir. Kalp problemi ile doğan çocukların yarısında problem annedeki kalp hastalığına benzemektedir. Doğumsal kalp hastalıkları bebek anne karnında iken ekokardiyografi ile teşhis edilebilmektedir. Anne adayı hamilelik döneminde iyi beslemelidir ve sigara veya alkol kullanmamalıdır. Yine bu dönemde sadece doktorunun onayladığı ilaçları kullanmalıdır."


:love9: :love7: :love9:


мiŁenα.

-E-

Epilepsi

İnsan beyninde meydana gelen elektriksel aktivitenin olağan dışı bir hal almasıdır. Beyinde, görevlerinin başında elektriksel akımları taşımak olan nöronlar bulunmaktadır. Bunlardan beyinde oldukça fazla sayılarda vardır ve hepsi oldukça iyi bir düzen içersinde olmakla birlikte, fazla kontrol alanları da bulunmaktadır. Fiziksel hareketler, algılama ve hafıza kontrol alanları içerisindedir. Bu bölgelerde meydana gelebilecek olan kısa süreli ya da uzun süreli kopukluklar insanda kriz oluşumuna neden olmaktadır. Krizler sırasında kişide kasılmalar, halsizlik ve hafıza kaybı meydana gelebilir.

Kriz sırasında kişiye hiç bir fiziksel müdahale yapılmamalıdır. Sadece onun zarar görmesine engel olmak amacıyla çevresini koruma altına almak gerekmektedir. Kriz sırasında bilinci yerinde olmadığından kişi kendini kaybeder yüksek sesle bağırarak, çırpınabilir. Kasılma sonucu dudaklarını ve ağzını, dilini ısırabilir aynı zamanda ağzından köpüklü suların geldiği de görülür.

Krizlerde oldukça ciddi sorunlar yaşanabilmektedir. Özellikle nefes alıp vermekte zorlanma sonucunda bazı hastaların hayatını yitirdiği görülmektedir. Bu zorlanma sırasında göz bebeklerinde büyüme, şiddetli ter dökme ve ten renginin koyu bir hal aldığı gözlenir. Sara'ya bağlı ölüm oranları oldukça azdır. Ölüm nedenleri sıklıkla kriz sırasında meydana gelen çırpınmalardan oluşur.

Kriz sırasında kişiyi yalnız bırakmak uygun değildir. Kriz sona erene kadar yanında beklenmelidir. Kriz süresince oldukça zor anlar yaşayan kişinin kriz sona erdikten sonra rahatlatılması gerekmektedir.

Bütün bu oluşumlar uzun süreli krizler için geçerlidir. Oldukça kısa süren nöbetlerde bulunmaktadır. Bunlar küçük yaşlardaki çocuklarda görülür ve şiddetli olmaz. Hafif, kısa süreli ama sık tekrarlayan krizlerdir. Bu nöbetler kendini vücudun belli bölümlerinde titreme, kirpiklerde kriz süresince oynama, gözlerde kayma ve baş dönmesi olarak gösterir. Bu krizlerin ardından kişi hiç bir şey olmamış gibi hayatına devam eder.

Yaygın bir halk sağlığı olan epilepsinin tedavisinde de cerrahi, iyi seçilmiş hastalarda başarılı sonuçlar veriyor. Hastalığın öncelikli tedavisi ilaç tedavisi olarak kabul ediliyor. Hastalar nöroloji uzmanları tarafından izleniyor. Ancak tedaviye rağmen bu hastaların yüzde 30'u ilaca direnç gösteriyor.

Hastalara ameliyat için bir takım tetkikler uygulanır. BT, MR gibi tetkikler ve EEG, uyku EEG'si, video EEG'si çekilerek uygun adaylar seçildiğinde 3 tip farklı ameliyat yöntemi uygulanabilir.

1- Rezektif cerrahi: Ameliyat öncesinde hastanın nöbet geçirmesine yol açtığı saptanan beyin alanının beyne zarar vermeden çıkarılmasıdır.

2-Diskonneksiyon: Bu yöntemin uygulandığı hastaların beyninde krize yol açan birden fazla elektrik odağı vardır. Hepsinin çıkarılması mümkün olmadığı için anormal elektrik boşalımının yayıldığı yollar kesilir.

3- Vagal sinir stimülasyonu: Diğer iki yöntemden yararlanamayan hastalara uygulanır. Vagal sinir stimülatörü adı verilen bir pil vücuda yerleştirilir. Bu pilden çıkan kablolar vagus sinirine bağlanır. Pil bilgisayarla ayarlanır ve beyine düzenli sinyaller gönderilir. Hastanın beyninde anormal elektrik boşalması olacağı zaman gönderilen sinyaller krizi engeller.


Egzema

Süt çocuğu döneminde bez bağlanan bölgede, nemli iken hemen bezin sarılması veya bezlerin kaşıntı yapması ile sıkça görülen bir sorundur. Daha büyük çocuklarda deterjan, oyun, giysilerle teması gibi etkenlerle görülebilir. Uygun tedavi doktor tarafından önerilmelidir.

Fıtık

Kasıkta veya göbekte görülebilir. Kasıkta genellikle tek taraflıdır. Erkeklerde kızlara oranla kasık fıtığı daha sıktır ve bazen inmemiş testis de buna eşlik edebilir. Bu tür bebeklerin mutlak doktor kontrolünde olması gereklidir. Fıtığın karın duvarındaki delikten içeri itilmemesi ve bebekte kusmaların olması, fıtığın boğulduğuna işaret eden tehlikeli bir durumdur.

Göbek fıtıkları daha selim seyretmekte, karın duvarı kasları bebek büyüdükçe güçlendiğinde normale dönmektedir


:love9: :love7: :love9:


мiŁenα.

-G-

Gastroenterit

Tanım:Sindirim yolunun enfeksiyonu veya irritasyonudur. Bazı durumlarda bulaşıcıdır. Mide, incebarsaklar ve kalınbarsaklar etkilenir. Her yaşta çocuğu etkileyebilir.

Bulgu ve Belirtiler:Kusma, ishal, huzursuzluk, iştahsızlık, ateş.

Sebepler:Virüs, bakteriyel enfeksiyonlar, barsak parazitleri.

Risk Faktörleri:Yetersiz beslenme, çocuğun direncini düşüren hastalıklar, kalabalık ve sağlık açısından uygunsuz ortamlarda yaşama.

Komplikasyoları ve Tekrarları Önlemek:Çocuk beslenmesinden ve bakımından once eller ılık su ve sabunla yıkanmalıdır.

Tıbbi Testler:Belirtiler hakkında kendi gözlemleriniz önemlidir. Doktorunuzun alacağı tıbbi öykü ve fizik muayene labaratuvarda yapılacak kan ve dışkı testleri.

Komplikaasyonlar:Bir günde 10 ya da üzeri sayıda bol sulu dışkılama su kaybına neden olabilir. Çocuğun durgunlaşması, gözlerin çökmesi, ağız kkuruluğu, bıngıldakta çökme, derinin buruşması, idrar yapmanın azalması su kaybı işaretleridir.

Sonuç:Genelde 48 saat içinde şikayetler azalır. Eğer ishal veya kusma çok şiddetli deavm dederse ciddi sıvı kaybına neden olabilir.

Tedavi

Ev Bakımı: Günde bir veya iki kez makattan ateşi ölçün. Çocukta sıvı kaybı belirtilerini gözleyin. Çocuğunuzun bakımından sonra veya yiyecek hazırlanmadan once ellerinizi yıkayın.

İlaçlar:Doktorunuza danışmadan hiçbir ilaç kullanmayın.

Aktivite:İyileşene kadar çocuğunuzun aktivitelerini kısıtlayın. Kusmanın durmasını izleyen yirmidört saatten sonra çocuk normal aktivitesini genellikle yeniden kazanacaktır.

Diyet:
•Sıvı alımı çok önemlidir, fakat bağırsakların da dinlenmeye ihtiyacı vardır.
•Biberonla veya anne sütü ile beslenen bebeklerde doktorunuz ile bebeğin diyetini konuşun.
•Daha büyük çocuklarda su, meyva suları, ayran bitkisel çaylar verin.
•Doktorunuz size eczanelerden temin edebileceğiniz toz halinde hazırlanmış tuz ve şeker karışımını önerebilir. Bu karışım tarife göre sulandırılarak kullanılabilir.
•Bir yaşın altında her yirmi dakikada bir çocuğunuz istedikçe bir kez bu karışımdan diğer kezde sade suyu yaklaşık 15 ml. kadar verin. Bir yaşın üzerinde 30 dakikada bir vermeyi deneyebilirsiniz. Bu arada inek sütü vermeyin ve katı gıda için zorlamayın.
•İshal sayısı azaldığında şu gıdalardan herhangi biri verilebilir; elma püresi, muz, ekmek, havuç püresi, haşlanmış patates, yağsız et, pirinç, makarna, şeftali.
•Katı gıda verilmesini izleyen iki saat içinde ishal tekrarlanmıyorsa yirmidört saat daha bu gıdalara devam edin. Daha sonra normal diyete kademeli bir şekilde geçin.

Okula, Yuvaya Dönüş:
Şikayetler tam olarak geçtikten sonra dönülebilir. Bazı gastroenteritler diğer çocuklara kolayca bulaşabilir.

Doktorunuzu Ne Zaman Aramalısınız?
•Rektal derecede 39.4C'I aşarsa.
•Komplikasyonlar kısmında değinilen sıvı kaybı belirtileri ortaya çıkarsa.
•Çocuğun şikayetlerinde 48 saatte bir düzelme görülmezse.
•Çocuğunuz iki ayın altında ise.


Göbek Bakımı

Doğumda kordon kesilip, bakım bir antiseptikle yapılmaktadır. Ev koşullarında, göbeği temiz ve kuru tutmak gerekir, alkol ile veya bir antiseptikle bakım yapmak yeterlidir. Kordon yaklaşık 5 – 7. Günlerde kuruyarak düşer. Göbekten kanama, kötü kokulu sıvı gelmesi hallerinde veya kordon düştükten sonra sızıntı olmasında mutlaka doktora danışılmalıdır


Göz Hastalıkları

Çocuklarda Şaşılık

Göz kaymalarının pek çok nedeni ve şekli vardır. Gözlerin içe dönmesine esotropi, dışa dönmesine ekzotropi denir. Bi ışık kaynağının kornea'dan yansıması ile (Hirschberg testi uygulanarak) şaşılık olup olmadığı kontrol edilebilir. Pek çok bebekte geniş ve basık burunları yüzünden yalancı içe dönme görülür. Ayrıca altı aya kadar küçük dışa dönme ve iki aya kadar küçük içe dönme de normal olabilir. Bunlar dışında şaşılık kendiliğinden geçmez. Doğuştan içe dönmelerde ameliyat altı ay civarında yapılmalıdır (hatta daha erken müdahale tartışılmaktadır).

Tümör, makula ve göz sinri lezyonları da şaşılık olarak ortaya çıkabilir. Gözlükle düzelen şaşılıklarda da gözlüğün ilk bir iki ay içinde verilmesi lazımdır. Bu yüzden şaşı olduğu düşünülen çocukların kısa sürede muayene edilmeleri gerekir. Çocuklarda tedaviden amaç, ambliopiye mani olmak ve beynin her iki gözü birlikte kullanmasını sağlamaktır. Ayrıca şaşılığa neden olan bir hastalık varsa onu da ortaya çıkarmaktır, ileri yaşlarda da çocukluk tipi şaşılık tedavi edilebilir.

Bu müdahale hem kozmetik hem de fonksiyonal düzelme sağlayabilir.Erişkin tipi şaşılık ise felç, kaza, tiroid oftalmopatisi gibi nedenlerle oluşur. Erişkinlerde çift görme önemli bir problem teşkil eder. Şaşılık tedavisinde gözlük, göz kası cerrahisi, prizme ve botulinum enjeksiyonu gibi teknikler kullanılır. Şaşılık ameliyatları gözün dışında yer alan kaslara uygulanır. Bu kasların geriletilmesi, kısaltılması, yerinin değiştirilmesi gibi çeşitli teknikler mevcuttur. Komplikasyon olma ihtimali çok küçüktür. Ancak belli oranlarda (% 10-20) şaşılığın tam olarak düzelmesi mümkündür. Bu durumda kinci bir müdahale yapılabilir. Zira cerrahi gözleri ne kadar düzeltse de onları yerinde tutan beyindir.


Çocuklarda Ambliopi

Halk arasında göz tembelliği olarak bilinir. Aslında şaşılık, katarakt gibi nedenlerle görüntünün net bir şekilde oluşmaması sonucu, beynin o gözden gelenbağlantıları azaltmasıdır. Sıklığı % 3 civarındadır. Ambliopiyi oluşturan nedenin ortadan kaldırılması, mesela şayılık ya da katarakt ameliyatı ambliopiyi düzeltmez. Tedavi için beynin tercih ettiği gözün örtülmesi (patching) ensık kullanılan yöntemdir. Atropine göz damlası da bazen denenebilir. Göz egzersizlerinin faydası ispat edilememiştir.

Tedaviye ne kadar küçük yaşta başlanırsa o kadar çabuk cevap alınır. Ambliopi tercihen üç dört yaşına kadar teşhis edilmelidir çünkü altı yaşından sonra tedavisi güçleşir. On yaşından sonra ambliopinin tedavisi mümkün değildir. Patching'e genellikle tam gün başlanmalı ve alınan cevaba göre bu süre azaltılmalıdır. Takiplerin sıklığı yaşa bağlıdır. Tedavi bşarılı olduktan sonra günde 3-4 saat koruyucu (maintanence) patching yapılması lazımdır.


Çocuklarda Katarakt

Göz lensinin saydamlığını kaybetmesidir. Ailevi olarak sık rastlanıldığı gibi bazı sendromların parçası olarak, metabolik hastalıklar yüzenden ya da radyoterapi, steroid kullanımı, kaza gibi dış etkenlerle de oluşabilir. Vakaların % 30'unda belirli bir sebep bulunamaz. Direkt oftalmoskopla kırmızı röflenin takibi kataraktın erken safhada yakalanmasını sağlar. Görmeyi önemli ölçüde azaltan kataraktlar ameliyat edilmelidir. Yeni doğan bebeklerde total katarakt teşhis edildiğinde hiç beklemeden ameliyat edilmelidir. Bebeklerde katarakt ameliyatından sonra kontakt lens ya da gözlük kullanılması gerekir. Göz içi lensler yeni teknikle iki yaşından büyük çocuklarda başarıyla uygulanmaktadır. Uygun vakalarda göz içi lens sonradan da takılabilir. Ambliopinin tedavisi de cerrahi teknik kadar önemlidirl Yara iyileşmesinin fazla olamsı, arka kapsülün sıklıkla kesifleşmesi, ameliyattan yıllar sonra glokom gelişmesi ihtimali çocukların ameliyat sonrası sıklı bir şekilde takibini gerektirir. Yeterli çaba ve teknoloji sayesinde iyi düzeyde görme sağlanır.

Çocuklarda Nazolakrimal Kanal Tıkanıklığı

Pek çok bebekte nazolakrimal kanalın alt ucu doğumda kapalıdır. Genellikle kendiliğinden açılır. Kanal açılmazsa o gözün yaşardığı dikkat çeker. Ayrıca tanıda konjnital glokom, entropiyon gibi göz yaşı salgısını artıran faktörleri düşünmek lazımdır. Tedavide öncelikle masaj denenmelidir.

Nazolakrimal keseye yukarıdan aşağı doğru günde 3-4 defa masaj, her defasında 3-4 kez uygulamalıdır. Antibiyotikli göz damlaları ancak enfeksiyon varsa kullanılır. Bu tedaviye cevap alınamazsa kanal sonda geçirilerek açılır (probing). Sekiz aydan küçük bebeklere muayenehanede probing yapılabilir. Vakaların % 90-95'i bir seferde açılır. Ancak bir yaşından sonra bu yöntemin başarı şansı azalır. Probing'e cevap vermeyen vakalarda silikon tüplerle genel anestezi altında intübasyon yapaılır.


Görme Bozuklukları

Bebekler yaklaşık 2 aylıkken görmeye başlarlar, 5 – 6 aylarda gösterilen bir oyuncağı izleyebilirler. Şaşılık bazı bebeklerde rastlanabilen bir sorundur. Ailede görme bozuklukları varsa, göz muayenesi yaptırılmalıdır.

Çocuklarda Glokom

Konjenital glokom göz içi sıvısının dışarı çıkarken geçtiği kanalların iyi gelişmemesi yüzünden göz içi basıncının artmasıdır. Bu basınç göz sinirini tahrip ederek görmeye azaltır. Çocuklarda gözü dış tabakasını oluşturan sklera esnek olduğu için göz büyür ve daha güzel gözükebilir. Daha sonra gözün ön tabakası olan kornea bu sıvı ile şişer. Fotofobi ve göz yaşarması gibi semptomlar ortaya çıkar. Kornea'nın saydamlığını kaybetmesi geç bir bulgudur. Konjenital glokomun tedavisi cerrahidir. Çocuklarda kullanılan teknikler erişkinlerden farklıdır. Öncelikle trabekülün yarılarak fonksiyon kazanmasına yönelik girişimlere başvurulur.


:love9: :love7: :love9:


мiŁenα.

-H- -İ-

Havale

Bebek ve çocuklarda, ateşli veya ateşsiz, istemsiz hareketler ve şuur kaybı ile seyreden bir tablodur. Ateşli havale sağlıklı çocukların % 3 – 5 kadarında görülebilir, acilen ateşin düşürülmesi, oksijen verilmesi ve doktora götürülmesi gerekir.

Havale geçiren çocukta acil tedaviyi izleyerek nedene yönelik araştırmalar yapılmalı, tekrarlayan havalelerin çocukta ileride nörolojik hasar yaratma olasılığı göz önünde bulundurularak tedavileri ve izlemleri ihmal edilmemelidir.


Ateşli Havale

Çocukların bir kısmı ateşlendiğinde vücudu sertleşir, kolları ve bacakları istek dışı hareket eder, kasılır ve gözleri geriye döner, bu durum havale olarak adlandırılır. Bu konunun uzmanları burda fazla telaşlanacak bir sorun olmadığını savunurken aileler bunun tam tersi davranışlar sergileyebilir. Araştırmalara göre havale çocuklarda çok az da olsa sarılık riskini çoğaltabilmekte fakat çocukların beyninde bir hasara yol açmamakta. Havale oluşmasındaki nedenin bir bölümünün çocuğun beyninin tam olarak gelişememesinden kaynaklandığı ve beyin gelişmesini tamamladığında bu sorununda ortadan kalkacağı ayrıca diğer bir nedenin de kalıtsal olabileceği hekimler tarafından belirtilmektedir.

Çocuklar bir kez havale geçirdiklerinde bir daha geçirme riskleri hiç geçirmeyenlere oranla daha fazladır bununla birlikte bir kez havale geçiren çocukların bir kez daha havale geçirmesi çok sık görülmez. Ateş nöbetine giren çocukların bir çoğunda ateşlenmeyi getiren başka bir problem olduğu görülmektedir. Bu tip ateşlenmelerde nöbetler uzun sürer.

Ateşli havale genelde bir hastalığın başlangıcında ortaya çıkar ve ateşi önlemek için alınan önlemler havalenin ortaya çıkmasına etki göstermez.

Havale sırasında dikkat edilmesi gereken durumlar;

•Çocuğunuzun fiziksel davranışlarını rahat uygulayabileceği bir yerde olmasını sağlayın.
•Çocuğunuzu yatırdığınız zaman başının vücudundan biraz daha yüksekte olmasını sağlayın.
•Nöbetlerinin süresine dikkat edin.
•Kısa süreli nöbetlerde çocuğunuz şuurunu kaybedebilir ama bu çok kısa bir süre sonra düzelir.
•Üzerinde onun rahat olmasını sağlayacak giysiler olmasını sağlayın.
•Nöbet sırasında ona herhangi bir yiyecek vermeyin, daha önceden ağzında bir gıda varsa da bunu nazikçe çıkarmasını sağlayın.
•Çocuğunuzun ateş nöbeti sona erdikten sonra uyumak isterse buna izın verin ama onu yan çevirerek yatırın ve yastık kullanmasını sağlayın.
•Islak bir bez ile çocuğunuzun vücudunu silin ama nöbet halindeyken asla su dolu bir kaba sokmayın. Çocuğunuz suyun içinde iken su yutabilir ve başka bir sorun ile karşılaşabilirsiniz.
•Çocuğunuza bir ateş düşürücü fitil vermeniz uygun olabilir. Hap vermeniz halinde bunu yutamayabilir.
•Çocuğunuzun geçirdiği nöbet kısa süreli ise nöbetin ardından hekiminizle temas kurun ve görüşlerine uyun.
•Nöbetlerin süresi uzamaya başladığı zaman çocuğunuzun soluk alıp almadığına da dikkat edin ve derhal ilk yardım çağırın.


Hemofili

Ailesinde hemofili hastalığı olan kişilerin, çocuk sahibi olmak istediklerinde doğum öncesi tanı yöntemlerine başvurmaları gerekiyor. Eğer bebeğin hemofili olduğu saptanırsa koruyucu faktör kullanılarak oluşacak sakatlıklar önlenebiliyor.Her 10 bin erkekten birinde görülen doğuştan bir kanama hastalığı olan hemofili genetik olarak geçiyor. Bu yüzden hemofili görülen ailelerin çocuk sahibi olmak istediklerinde doğum öncesi tanı yöntemlerine başvurmaları öneriliyor. Bu yöntemlerle doğacak bebekte hemofili olup olmadığı önceden belirlenebiliyor.
Acıbadem Sağlık Grubu Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü Sorumlu Konsültanı Prof. Dr. A. Murat Tuncer, doğumdan itibaren hastaların cilt, eklem gibi değişik bölgelerinde kanamaya ve sakatlığa neden olan hemofili hastalığı hakkında ailelerin bilgi sahibi olmasının son derece önemli olduğunu belirtiyor. Prof. Dr. Murat Tuncer, "Ailelere düşen en önemli olay bu konuda bilgi sahibi olup aile bireylerinde bu tip bulgular varsa doğum öncesinden tanı konabilmesinin sağlanmasıdır. Eğer hemofilili bir çocuk sahibi iseler kanama olmadan koruyucu faktör kullanımı söz konusudur. Böylelikle sakatlıkların önüne geçilmiş olacaktır" diyor.
Genetik olarak geçiyor
Hemofili doğuştan bir kanama hastalığı. Yani aile bireylerinden çocuğa taşınıyor. Doğumdan itibaren hemofilili hasta cilt, eklem gibi değişik bölgelerine kanıyor. Kanamanın şeklinin yaşa bağlı olarak değiştiğine dikkat çeken Prof. Dr. Murat Tuncer şöyle devam ediyor:
"Örneğin yürümeye başlayan çocuğun çarptığı bacak ve kollarında morluklar gelişir. Diş çıkaran bir hemofilili çocukta durmayan kanamalar oluşabilir. Sünnet olan bir çocuk ölümcül kanamalarla karşılaşabilir. Daha ergen yaşta bir kız çocuğunda (kızlarda görülebilen farklı bir şeklinde) ciddi adet kanamaları görülebilir. Kanama plazmada normalde bulunan kanamayı durdurmaya yarayan protein yapısındaki bazı Faktörlerin yapılamamasından kaynaklanmaktadır."
Hemofili tipleri
Hemofilinin değişik tipleri bulunuyor. En sık karşılaşılan hemofili Hemofili A denilen ve Faktör VIII eksikliği ile seyreden hemofilidir. Faktör IX eksikliği ise Hemofili B olarak adlandırılıyor.
Bunların X kromozomuna bağlı olarak geçen hastalıklar olduğuna işaret eden Prof. Dr. Murat Tuncer şöyle konuşuyor:
"X kromozomundaki pıhtılaşma yapan faktörlerin üretimi ile ilgili gen bölgelerindeki hata hastalığa yol açmaktadır. Kadınlarda iki X kromozomu olması nedeni ile kadınlarda eğer hastalık tek X kromozomunda ise bu hale taşıyıcılık denir ki taşıyıcı kadın kendi hasta olmadığı halde erkek çocuğuna hastalığı taşır. Ancak hemofili bir baba ile hemofili taşıyıcısı olan bir kadının evlenmesi durumunda kız çocukların yüzde 50 si taşıyıcı yüzde 50 si ise her iki X kromozomunda da hastalığı taşıyacağı için gerçekten hasta olur ki bu kız çocukları çok ağır kanama ile çok erken yaşta hatta doğmadan kaybedilmektedirler. Kız çocuklarında görülebilen ve hemofili ile karıştırılan bir diğer kanama bozukluğu von Willebrand hastalığı olup bu hastalıkta Faktör VIII ile ilgili von Willebrand faktör eksikliği vardır. Bu hastalık yine genetik geçişlidir.Ancak genetik geçişi farklı olduğu için kızlarda da taşıyıcılık değil hastalık söz konusudur. Kanama özellikleri hemofili ile aynıdır. Tedavi prensipleri de oldukça benzerdir."
Hemofili tedavisi
Hemofili tedavisinde eksik olan faktör verilerek gerçekleştiriliyor. Gerekli olan faktör damar içi yolla hastaya veriliyor. Böylece hastada faktör düzeyi artıyor ve pıhtılaşma gerçekleşiyor. Son yılların en gözde tedavisinin gen tedavisi olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Murat Tuncer "Gen tedavisi henüz yeni uygulanıyor" diyor

Hıçkırık

Bebeklerde diyaframa iyi gelişmediğinden ufak uyarılar onun titreşimine ve sonucunda da hıçkırığa neden olur. Hıçkırık bir hastalık değildir, bebeğin pozisyonunun değiştirilmesi veya yutkunmasının sağlanması yeterli bir önlem olacaktır.



İdrar Yolu Enfeksiyonları

Büyük çocuklarda zor ve ağrılı idrar yapma, miktarında azalma veya gece işemeleri gibi bulgular ile idrar yolu enfeksiyonu düşünülürse de süt çocuklarında bu tanı kolay konamaz. Süt çocuklarında iştahsızlık, tartı akımında duraklama, bezin kuru kalması, ateş şüpheli bulgulardandır.

Tanıyı doğrulamak için idrar kültürü yapılarak gerekli antibiyotik tedavisi, gerekirse ultrasonografi veya diğer radyolojik tetkiklerin yapılması gerekir. Kız çocuklarında idrar yolu enfeksiyonu daha sıktır, önlemek için bebeğin altını önden arkaya doğru temizlemelidir.

İdrar yolu enfeksiyonlarında yineleme olasılığı yüksek olduğundan, uygun aralıklarla idrar kültürleri alınarak bebeğin veya çocuğun izlenmesi uygundur.


İshal

Yeni doğanda, anne sütü ile beslendiğinde her beslenmeden sonra altın sarısı renginde, hafif sulu dışkı çıkması normaldir. Ancak daha büyük çocuklarda çok sayıda, günde 8 – 10 kez, sulu, yeşil ve bazen kötü kokulu dışkı yapılması ishal olarak tanımlanır. Özellikle süt çocuklarında sıvı kaybı olacağından, ishalde az ve sık beslenme, kaybedilen sıvının yerine konması hedeflenir. İshali olan çocuk aç bırakılmamalı, uygun diyet ile beslenmelidir. Dilde kuruluk, bıngıldakta çökme, bebekte sıvı kaybının belirtileridir ve doktora başvuru gerektirir. Ateş ve ishal varlığında ateş düşürücü fitillerin uygulaması ishali daha da arttıracağından kullanılmamalıdır. Anne sütü ile beslenen bebeklerde anne sütü asla kesilmez, aksine tedavi edici özelliği vardır.

İshale çok çeşitli etkenler yol açabilen bakteriler, virüsler, gıda zehirlenmesi, parazitler gibi, ateş, ishal, kusma, dışkıda kan görülmesi araştırmaları gerektirir ve doktora danışılmalıdır.


:love9: :love7: :love9:


мiŁenα.

-K-

Kabakulak

Bütün yaş gruplarını etkileyen, kulağın altında, çene kemiğinin hemen yanını kaplayan ağrılı ve ateş ile beliren bir virüs hastalığıdır. Bazen karın ağrıları ve kusma da eşlik eder, ateş ve kusmanın şiddetlenmesi hastanın beslenmesini engelleyebilir. Hatta hastaneye yatırılması bile gerekebilir. Çocukların hastalığı geçirip, aktif olarak bağışık hale gelmeleri arzu edilir, zira ileri yaşlarda görüldüğünde, erkeklerde testislerin iltihaplanması olasılığı yüksektir ve kısırlık nedeni olabilir. Aşı ile korunulabilir hastalıklardandır.

Kabakulak Bulaşıcıdır

Kabakulak bulaşıcı bir hastalıktır ve tükürük bezlerinin şişmesine neden olur. Taşıyıcılık şişmenin bir gün öncesinden 3 gün sonrasına dek sürer. Bu hastalık genellikle 2 hafta sürer ve geçirildikten sonra yaşam boyu bağışıklık bırakır. Hasta kişi ile temasdan 12-25 gün sonra belirtiler ortaya çıkabilir. Bu gibi belirtilerde doktorunuza başvurmanız hastalığın tanısının konması açısından gereklidir. Fakat hastalık için özel bir tedavi şekli yoktur; yalnız hastalığın yan etkileri tedavi edilebilir.

Belirtileri
Ateş, baş ağrısı, kas ağrısı ve kulak önündeki tükürük bezlerinin 3 ile 7 gün sonra şişmesi görülür. Çiğneme ve yutkunma sırasında ağrılar hissedilir. Ayrıca yüzde de şişme görülür. Bu şişme 1. haftanın sonuna doğru azalır. Çocuk 2. haftanın sonuna doğru taşıyıcı olmaz.


Kabızlık

Süt çocuklarında dışkılama sayısı beslenme şekline ve ailevi özelliklere göre değişkenlik gösterir. Anne sütü ile beslenen bebekler genellikle 6 – 8 kez, altın sarısı, gevşekçe kaka yaparken, bazen de 5- 6 günde bir sert kaka yaparlar. Hazır mamalar ile beslenen bebeklerin kaka sayısı daha azdır, kıvamı koyudur, rengi koyudur. Bu bebekler de bazen 5 – 6 günde bir dışkılama alışkanlığındadır. Bebeklere dışarıdan uyarılarla, fitil uygulaması ile dışkı yaptırılması önerilmez, bu bebekleri tembelliğe yönlendirir.

Daha büyük çocuklarda, tuvalet alışkanlığının verilmemiş olması, tuvaletten korkma, anusta çatlakların varlığı, diyette yeşil sebzelerin ve lifli besinlerin azlığı kabızlık nedeni olabilir.

Bazı hastalıklarda da bu basit nedenler dışında kabızlık olabilir. (bağırsak daralması gibi) inatçı kabızlıklarda doktora danışılmalıdır.


Kızamık

Ateş, nezle, gözlerde kızarıklık, çapak gibi belirtilerle başlayan, ardından sıra ile yüz, vücut ve kol – bacaklarda kırmızı, birbiri ile birleşme eğiliminde döküntülerle seyreden bir viral hastalıktır.

Zatürree, kulak iltihabı gibi komplikasyonlar sıktır ve dikkatli tedaviyi gerektirir.

Aşı ile önlenebilir bir hastalıktır, düzgün aşılar yapılan çocuklarda görülme olasılığı düşüktür.


Kızamık Bulaşıcıdır

Kızamık çok bulaşıcı bir hastalıktır. Kızamık virüsü hastaların kan, idrar ve tükürüklerinde bulunur. Döküntünün başlangıcından 1-2 gün öncesinden 5 gün sonrasına kadar bulaşıcılığı vardır. Ateşe döküntüye ve öksürüğe neden olur. Genellikle çocuklar ateşten dolayı keyifsizdir ve yatakta dinlenmeleri doğru olur. Bu gibi belirtilerde doktorunuza başvurmanız hastalığın tanısının konması açısından gereklidir. Fakat hastalık için özel bir tedavi şekli yoktur.

Belirtileri
Genellikle ilk birkaç gün gözlerde kızarma, öksürük, burun akıntısı ve ateş gözlenir. Daha sonraki gün ateş hafifleyebilir ve ağızda beyaz lekeler oluşur, arkasından ateşte aşırı yükselme ve kırmızı döküntülerin vücüda yayıldığı görülür. Döküntü baştan başlayarak 24 saatte inen tarzda vücudun büyük kısmına yayılır. Geçmeside aynı şekilde olur. Soyulma ve kahverengi renk değişimi görülür. Hastalığın 7. ve 8. günlerinde çocuğun yavaş yavaş hastalık belirtilerinden kurtulduğu gözlenir ve bugünlerden sonra çocuk bulaştırıcı değildir; fakat çocuğun düzelmeye başladıktan sonra tekrar kötüleşmesi halinde doktorunuza danışmalısınız.


Kızamıkçık

Kızamığa benzeyen döküntüleri olan, ancak selim seyreden, kulak arkası ve boyunda lenf bezlerinde büyüme ve ağrı olan, bir virüs hastalığıdır. Gebeler için bebekte konjeniral anomali (kalpte dnomoli, gaz bozukluğu, zeka geriliği) yapma olasılığı yüksektir. Bu nedenle gebe kalmadan önce annenin hastalığı geçirmiş olması veya aşılanması tercih edilir.

Kızamıkçık Bulaşıcıdır

Genelde hafif geçirilen bir hastalıktır. Kuluçka evresi genelde 16-18 gündür ve ilkbaharda görülür. Çocuğunuzun ıstırahat etmesi gereklidir fakat yatakta olması gerekmeyebilir. Çocuğunuzun ateşini sürekli kontrol edin. Eğer ateşi yüksekse düşürmeye çalışın ve bol bol sıvı almasını sağlayın. Kızamıkçık aşısı hastalığı önler. 15-18 aylık bebeklere, tüm puberte öncesi çocuklara, bağışıklığı olmayan ve 3 ay içinde gebe kalmayı düşünmeyen tüm gebelik sonrası kadınlara aşılama yapılmalıdır. Hamilelere aşı uygulanmamalıdır.

Belirtileri
Hafif soğuk algınlığı gibi başlayan ve boğaz ağrısı ayrıca kulak arkasındaki bezelerde şişmeyle devam eden bir hastalıktır. Takip eden günlerde ateş yükselmesi ve renkli lekeli döküntüler görülür. Beşinci günden itibaren çocuğun genel durumunda bir iyileşme başlar.

Bu gibi belirtilerde doktorunuza başvurmanız hastalığın tanısının konması açısından gereklidir. Fakat hastalık için özel bir tedavi şekli yoktur.


Kızıl

A grubu Beta hemalitik streptokoklar boğazda yerleşip tonsilit (bademcik iltihabı) ile birlikte ciltte yaygın kırmızı döküntülere neden olmaktadır. Mutlaka tedavi edilmesi gereklidir, tedavi edilmeyen olgularda tehlikeli komplikasyonlar gelişebilir. Birkaç kez geçirilebilir.

Konak

Süt çocuklarında, saçlı deride, bazen kaşlar üzerinde sarı, yağlımsı bir tabaka belirir. Seborik dermotit-konak adı verilen bu tabaka, saçlı derinin yıkandıktan sonra fırçalanması, yeterli olmazsa uygun pomatların kullanımı ile kısa sürede tedavi edilir. Tekrarlayıcı olabilir.

Konjuntivit

Özellikle yeni doğan bebeklerde çapaktan öte, gözlerde iltihaplı akıntı + kızarıklık ile seyreder, bulaşıcıdır. Gözlerin kaynamış ılınmış su ile gazlı bezle temizlenip, antibiyotikli damla veya pomatların kullanılmasını gerektirir. Tekrarlayıcı olduğunda göz kanallarının tıkanması düşünülebilir, göz pınarına masaj yapılması ve doktora danışılması uygundur

Krup

Bir çeşit gırtlak enfeksiyonudur. Krup nöbet şeklinde ve genelde geceleri olur, ortalama 2 ya da 3 saat kadar sürer. Krup sırasında solunumda güçlük ve akciğerlerden ses gelmesi gözlenir.

Bu durumda çocuğunuzun solunumunu kolaylaştırmak için odasına kaynayan su koyarak nemlendirin ve doktorunuzu arayın.

Kulak Sorunları

Kulak enfeksiyonları zamanında ve iyi tedavi edilmezse ileride daha büyük problemlere sebep olabilir. Kulağın anatomisinin içinde dış kulak orta kulak, iç kulak, kulak zarı ve işitme siniri yer alır. Ayrıca östaki borusu boğazın arkasında kulağa açılır.

ALT KONULAR
Dış Kulak İltihabı

Dış kulağın derisinde klorlu suda çok kalmakla ya da dış kulak derisinin yabancı bir cisim tarafından çizilmesiyle dış kulak iltihabı meydana gelir.

Belirtileri
Kulak içi kaşıntısı ve kanalda kızarıklık olabilir. Ayrıca kulaktan akıntı gelebilir. Bu gibi belirtilerde doktorunuzu arayın. Dikkat edilmesi gereken bir durumda çocuğu yıkarken kulağına su kaçırılmamasına dikkat edilmesidir.

Orta Kulak İltihabı

Orta kulak iltihabını geçiren hastaların büyük çoğunluğunu çocuklar oluşturmakta erişkinlerde daha az görülmektedir. Özellikle kulak ağrısının oluşmasındaki en büyük faktörü oluşturmaktadır. Orta kulaktan bir bölüm üst solunum yollarıyla birleşmektedir ve bu nedenle de üst solunum yollarında bir rahatsızlık olması durumunda orta kulakta da sorun oluşabilmektedir. Orta kulak iltihabı yaşayan çocuklara tedavi amaçlı antibiyotikler verilmekte ve hastalık bu şekilde tedavi edilmeye çalışılmaktadır. Kulak zarının zarar görmesi, duyma duyusunun kaybolması, sinir felci ya da menenjit gibi hastalıklar kulak kenarındaki kemikte oluşan iltihabın iyileşmemesi durumunda ortaya çıkabilmektedir. Bu hastalığa yetişkinlerde oldukça az rastlanmaktadır. Bu nedenle risk faktörü çocuklardır.

Kulağa yabancı bir madde girmesi nedeniyle orta kulaktan kulağa salgı iletilmektedir. Bu salgıda boğaza inmektedir. Orta kulaktan boğaza salgının inmesini sağlayan kanal bir üst solunum enfeksiyonu nedeniyle kapandığında salgı boğaza akamamaktadır. Bu durumda da orta kulakta iltihap oluşur. Bu nedenle gripal enfeksiyonla birlikte orta kulak iltihabına rastlamak mümkündür. Kulak kenarındaki kemiğin büyümesi, orta kulaktan kulağa salgının akmasını sağlayan kanalın şişmesi alerjik durumlarda ortaya çıkabilir. Ayrıca kulak kenarındaki kemikte iltihabın oluşmasının bir nedenide bakteriler olabilir.

Tedavi amaçlı kulak zarı temizlikleri, antibiyogram ve kültür yapılabilir. Ancak antibiyogram ve kültür tedavisi kulaktan bir akıntı gelmesi halinde yapılmaktadır. Tedaviye başlarken öncelikle yapılması gereken kulak kenarındaki kemiğin iltihaplanmasına engel olmaktır. Şiddetli ağrı ve ateşlerde ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçlar alınabilir. Ciddi durumlarda, örneğin kulak zarının delinmesi halinde pansuman yapılabilir. Kulak zarı delindiğinde kulaktan bir sıvı geldiğide görülür. Antibiyotik alınmasını gerektiren durumda iltihaba neden olan bakterilerdir. İlaç tedavisiyle orta kulaktaki salgının boğaza akmasını sağlayan kanalın şişkinliği de biraz giderilebilir.

Belirtileri
Çocuklarda,
• Yüksek ateş olması
• Burun akması
• Uyku halinde ağlama
• Elini sürekli kulağında tutma
• Yeme problemleri
• Uyuma problemleri ve beraberinde gelen huzursuzluk

Erişkinlerde,
• Mide bulantıları ve kusma
• Titremeyle birlikte ateş yükselmesi
• İşitme güçlüğü
• Sürekli devam eden kulak ağrıları
• Kulağın şişmiş olduğunu hissetme
• Burunda kanama olma

Yukarıdaki belirtilerin görülmesi durumunda orta kulak iltihabı oluşmuş olabilir. Siz ya da çocuğunuz kulağınızdaki ağrıyla birlikte duymakta zorlukta çekiyorsanız, ayrıca yüksek ateş de oluşuyorsa doktora başvurmalısınız. Kulak kenarındaki kemiğin iltihaplanması ve tedavi edilmemesi halinde önemli derecede işitme problemleriyle karşı karşıya gelinebilir.


Çocuğunuzun İşitme Kaybı Olup Olmadığını Belirleyin

Eğer çocuğunuzun işitme kaybı olduğuna inanıyorsanız bu doğru olabilir. Aşağıdaki sorular bunu belirlemenizde size yardımcı olacaktır. Lütfen hepsini dikkatli bir şekilde okuyun, size, ailenize ve çocuğunuza uyan faktörleri belirleyin.

İşitme kaybının belirtileri:
Gebelik sırasında
·Anne kızıl, soğuk algınlığı veya viral bir enfeksiyon geçirmiş,
·Anne alkollü içecekler kullanmış,
·Ailede bir ya da birden fazla kişiden hayatın erken dönemlerinde ortaya çıkan kalıcı işitme kaybının olması.

Yeni doğan (doğumdan ilk 28'inci güne kadar)
·1500 gramın altında doğum tartısı,
·Yüzde normal olmayan görünüm,
·Doğuştan sarılığının olması ve kan değişimi uygulanması,
·Beş günden fazla çocuk yoğun bakım ünitesinde kaldı mı?
·Damardan verilen bir antibiyotik aldı mı?
·Menenjit oldu mu?

Bebek (9 günlükten 2 yaşına kadar)
·Damardan verilen bir antibiyotik aldı mı?
·Menenjit geçirdi mi?
·Nöroljik bozuklukları oldu mu?
·Kulağından kan geldiği veya gelmediği ağır bir kafatası kırığı geçirdi mi?
·Kulağından sıvı gelen, üç aydan fazla süren ve tekrar eden kulak enfeksiyonları geçirdi mi?

Çevreye olan yanıt (konuşma ve dil gelişimi)
Yeni doğan (doğumdan 6 aylığa kadar)
·Beklenmedik yüksek bir sese karşı hareket ederek, ağlayarak vey aherhangi bir şekilde yanıt verdi mi?
·Gürültüde uyanıyor mu?
·Sesleri serbeste olarak taklit eder mi?
·Sadece ses ile teskin edilebiliyor mu?
·Kafasını sizin sesinizin geldiği yöne çeviriyor mu?

Genç bebek (6-12 aylık)
·Sorulduğu zaman tanıdık bir kimseyi veya nesneyi gösteremez.
·Saçma sapan sesleri hiç çıkarmadı.
·12 aylıkken el salla veya ellerini çırp gibi basit ifadeleri anlamıyor.

Bebeğin (18 aylık-2 yaş)
·Yumuşak bir sesin geldiği yöne ilk çağırışta bakmaz,
·Çevredeki seslere karşı tepki göstermez,
·Ilk çağrıya cevap vermez,
·Sese cevap vermez veya sesin nereden geldiğiniz bulamaz,
·Tanıdık kişiler veya nesneler için basit kelimeler kullanmaya başlamaz,
·Kendi yaşlarının kullandığı sesleri veya dili kullanmaz,
·Televizyonu anormal sesle dinlemez,
·Anlamada ve kelime kullanmada sürekli bir gelişim göstermez.

Tüm bu durumlarda dikkatli olunuz! Siz ne yapmalısınız?
Eğer yukarıda belirtilenlerden birini veya daha fazlasını çocuğunuzda buldunuzsa, normalden daha fazla olarak işitme kaybı gözükme şansı vardır.

Eğer çocuğnuzda bunlardan biri varsa muhakkak bir kulak muayenesini ve işitme testi yaptırmalısınız. Bu her yaşta yahıbalir. Doğumdan hemen sonra bile mümkündür.

Eğer bunların hiçbirini bulamamanıza rağmen hala şüpheleniyorsanız o zaman bir odyologa işitme testi ve bir konuşma uzmanına da konuşmayı ve dil gelişimini inceletebilirsiniz. Eğer işitme kaybı yoksa test yaptırmakla bir şey kaybedilmeyecektir. Ancak eğer çocuğunuzun işitme kaybı varsa teşhisin gecikmesi konuşma ve dil gelişimini etkileyecektir.

Bu broşür sadece çocuklarıyla ilgilenenler için hazırlanmışıtr. Hiçbir zaman kulak muayenesinin veya işitme testinin yerini tutamaz. Yukarıdakilerden hiçbir olmadan da çocuklarda işitme kaybı olabilir.
Siz ve aileniz genelde ilk olarak bunu fark edersiniz. Eğer herhangi bir an çocuğunuzun işitmesinden şüphe ederseniz bunu doktorunuzla tartışın.

Bebeğinizin işitmesi her yaşta profesyonel olarak ölçülebilir.
İşitme testleri yeni doğanlara da test yapma imkanı sağlamaktadır. Bazı bebeklerin işitme kaybına uğrama şansları diğerlerinden daha fazladır. Eğer çocuğunuzda yukarıdakilerden herhangi birini veya daha fazlasını bulursanız muhakkak bir işitme testi yaptırmalısınız.

Bütün çocuklar okula başlamadan önce işitme testinden geçirilmelidir. Bu aile veya çocuk tarafından fark edilmeyen küçük kayıpları ortaya koyar. Bir kulakta meydana gelen işitme kaybı da bu yolla tespit edilebilir. Böyle bir kayıp aşikar olmamasına rağmen konuşma ve dil gelişimini etkiler.

İşitme kaybı kulak kiri veya kulakta sıvı varsa da oluşabilir. Bu tip çocuklar tıbbi veya cerrahi tedaviden sonra işitmelerini kazanırlar.

Geçici işitme kayıplarının aksine bazı çocuklarda sinirlerdeki problemden dolayı kalıcı işitme kayıpları oluşur. Bu çocukların büyük çoğunluğunda kullanılabilir işitme vardır. Çok azı tamamen sağırdır. Erken teşhis, erken işitme yardımı ve özel eğitime erken başlanması çocuğun var olan işitmesinden maksimum olarak yararlanmasını sağlar.


Bebeğiniz Sizi Duyuyor mu?

Akraba evlilikleri doğum öncesinde ve doğum sonrasında yaşanan sorunlar çocuklarda işitme kaybına neden oluyor. Acıbadem Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Ali Demir, "Aileler doğumsal işitme bozukluğunu bebeklerini iyi izleyerek yakalayabilirler," diyor.
Türkiye'de akraba evliliklerinin ve enfeksiyon hastalıklarının görülme sıklığının yüksek olduğu, bunun da doğumsal işitme kayıplarını artırdığı belirtiliyor.

Op. Dr. Ali Demir, yenidoğanlardaki doğumsal işitme kaybının ABD ve İngiltere'de yapılan araştırmalara göre binde 2-4 olduğunu belirtiyor. Türkiye'deki oranın bundan daha fazla olduğunun tahmin edildiğini söyleyen Op. Dr. Ali Demir, nedenlerin doğumsal ve edinsel olarak ikiye ayrıldığını vurguluyor.

Doğumsal işitme kaybına neden olan çok sayıda genetik hastalık var. Genetik hastalıklar dışında annenin gebelik sırasında geçirdiği, kızamıkçık, toksoplazma, herpes simpleks gibi enfeksiyonlar, gebelikte ototoksik ilaç ve alkol kullanımının önemli rol oynadığına dikkat çeken Op. Dr. Ali Demir, şöyle konuşuyor:
"Doğum sırasında ve hemen sonrasındaki sorunlar işitme kaybına neden olabiliyor. (Örneğin erken doğum, düşük doğum tartısı). Çocuğun geçirdiği menenjit, kabakulak, kızıl, kızamık ve kulak iltihapları gibi enfeksiyon hastalıkları, edinsel işitme kaybının önde gelen nedenleridir."

İşitme kaybı nasıl anlaşılır?
0-1 yaş arası bebeklerde işitme işlevinin aile tarafından değerlendirilebileceğini belirten Op. Dr. Ali Demir, şu bilgiyi veriyor:
Doğumdan hemen sonraki dönem: Bebeğiniz, el çırpması, kapı çarpması gibi seslerle irkilmeli ve bu seslere yanıt olarak gözlerini kırpmalı veya açmalıdır.
1 aylıkken: Bebeğiniz, elektrik süpürgesi sesi gibi ani ve uzayan sesleri fark etmeli ve bu sesler başladığında bir an durup dinlemelidir.
4 aylıkken: Sizi görmediğinde bile sesinize tepki göstermelidir. Bu tepki sakinleşme ya da gülümseme şeklinde olabilir. Arkasına yaklaşıp yandan onunla konuştuğunuzda başını veya gözlerini size doğru çevirebilir.
7 aylıkken: Başka şeylerle çok meşgul değilse, odanın öbür ucundan gelen sesinize veya her iki yanından gelen çok alçak sesli uyaranlara doğru hemen dönmelidir.
9 aylıkken: Günlük olağan sesleri dikkatle dinlenmeli, görüş alanı dışındaki alçak sesleri araştırmalıdır. Yüksek sesle mırıldanmaktan, hecelemekten hoşlanmalıdır.
1 yaşında: İsmine ve anne, baba, dede, mama gibi tanıdık isimlere az çok yanıt verebilir. "Hayır", "cıs", "bay bay" gibi sözcüklere eşlik eden jesti görmese bile tepki gösterebilir."
Bir yaşından sonra da ailenin gözleminin sürmesi büyük önem taşıyor. Konuşma 3-4 yaşına kadar gecikebilirse de bu tür konuşması geciken çocukların kulak burun boğaz muayenesinden ve tam bir odyolojik incelemeden geçirilmesi gerekiyor. Op. Dr. Demir, daha ileri yaşlarda televizyon sesinin fazla açılmasının ve okul başarısızlığı gibi gözlemlerin aileleri uyarması gerektiğini hatırlatıyor.

Tedaviye ne zaman başlanmalı?
Çocukların konuşabilmesi için işitiyor olması gerekiyor. Doğumdan sonra kulağın tam olarak geliştiğini belirten Op. Dr. Demir, "İşitmenin beyindeki bağlantı yolları ve merkezleri 2-3 yaşına kadar tamamlanır. Bu nedenle tedaviye ne kadar erken başlanırsa sonuç da o ölçüde iyi olur" diye konuşuyor.

Teşhisi nasıl yapılıyor?
İşitme bozukluğu ile ilgili olarak kulak burun boğaz muayenesi ve odyolojik testlerle teşhis konulabiliyor. Yenidoğan döneminde en uygun yöntemin otoakustik emisyon testi olduğunu söyleyen Op. Dr. Demir, "Her yeni doğanın bu yöntemle taranması gerekiyor. Bunların yanısıra elektrokokleografi, ABR; saf ses odyometri ve impedans odyometri de teşhiste kullanılır. Çocuğun yaşı ve işitme kaybının türüne göre bu testlerin biri veya birkaçı birarada uygulanır" diye ekliyor.

Tedavisinden hangi yol izleniyor?
İşitme kaybının derecesine göre tedavide izlenen yol değişiyor. İç kulak tipi işitme kayıplarında, çocuk kaybın derecesine göre işitme cihazı veya koklear implant (biyonik kulak) uygulaması yapılıp yoğun bir işitme ve konuşma eğitimine tabi tutuluyor.
iletim kaybı denilen dış ve orta kulak kaynaklı işitme kayıplarının cerrahi yöntemlerle tama yakın düzeltilebiliyor.

Bebeğim Normal Duyuyor mu?

Çocuğunuzun işitme kaybı olup olmadığını belirleyin
Eğer çocuğunuzun işitme kaybı olduğuna inanıyorsanız, bu doğru olabilir. Aşağıdaki sorular bunu belirlemenizde size yardımcı olacaktır. Lütfen hepsini dikkatli bir şekilde okuyun. Size, ailenize ve çocuğunuza uyan faktörleri belirleyin.

İşitme kaybının belirtileri
Gebelik sırasında
· Anne, kızıl, soğuk algınlığı veya viral bir enfeksiyon geçirmişse,
· Anne, alkollü içecekler kullanmışsa,
· Ailede bir ya da birden fazla kişide hayatın erken dönemlerinde ortaya çıkan kalıcı işitme kaybı varsa.

Yeni doğan
(Doğumdan ilk 28'inci güne kadar)
· 1500 gramın altında doğum tartısı,
· Yüzde, normal olmayan görüntü,
· Doğuştan sarılığın olması ve kan değişimi uygulanması,
· Beş günden fazla çocuk yoğun bakım ünitesinde kalması.
· Damardan verilen bir antibiyotik almış olması.
· Menenjit geçirmiş olması.

Bebek (9 günlükten 2 yaşına kadar)
· Damardan verilen bir antibiyotik almış olması.
· Menenjit geçirmiş olması.
· Kulağından kan gelsin veya gelmesin ağır bir kafatası kırığı geçirmiş olması.
· Kulağından sıvı gelen, üç aydan fazla süren, tekrar eden kulak enfeksiyonları geçirmiş olması.
· Nörolojik bozuklukları olması.

Çevreye olan yanıt (Konuşma ve Dil Gelişimi)
Yenidoğan (Doğumdan 6 aylığına kadar)
· Beklenmedik yüksek bir sese karşı hareket ederek, ağlayarak veya herhangi bir şekilde yanıt verdi mi?
· Gürültüde uyanıyor mu?
· Sesleri serbest olarak taklit eder mi?
· Sadece ses ile teskin edilebiliyor mu?
· Kafasını sizin sesinizin geldiği yöne çeviriyor mu?

Genç Bebek (6-12 aylık)
· Sorulduğu zaman tanıdık bir kimseyi veya nesneyi gösteremez.
· Saçmasapan sesleri hiç çıkarmadı.
· 12 aylıkken el salla veya ellerini çırp gibi basit ifadeleri anlamıyor.

Bebeğim (13 aylık-2 yaş)
· Yumuşak bir sesin geldiği yöne ilk çağırışta bakmaz.
· Çevredeki seslere karşı tepki göstermez.
· İlk çağrıya cevap vermez.
· Sese cevap vermez veya sesin nereden geldiğini bulamaz.
· Tanıdık kişiler veya nesneler için basit kelimeler kullanmaya başlamaz.
· Kendi yaşıtlarının kullandığı sesleri veya dili kullanmaz.
· Televizyonu normal sesle dinlemez.
· Anlamada ve kelime kullanmada sürekli bir gelişim göstermez.
Tüm bu durumlarda dikkatli olunuz.


Kulak İltihabı (OTİT)

Özellikle süt çocuklarında ortakulak ile nezoforinks arasındaki öztaki borunun düz olmasından kaynaklanan, yatarak beslenme şeklinin de olumsuz etken olduğu ortakulak iltihapları sıkça görülür.

Çift taraflı da olabilir. Bakteriler veya virüsler gelişiminden sorumludur. Ortakulak iltihabı, süt çocuğunda ateş, kusma, ağlama gibi belirtilerle büyük çocukta ise ek olarak, kulak ağrısı ile birlikte seyreder.

Otoskop adı verilen aygıt ile kulağa bakıldıktan sonra tanı konup, uygun ilaç tedavisi yapılmalıdır.

Kulağın üzerinde baı yapıldığında bebeğin ağlaması kulak iltihabı varlığını göstermez.

Dış kulak yolu iltihapları daha çok büyük çocuklarda görülür.

Kusma

Anne sütü ile beslenen bebeklerde bazen gaz çıkarmalar sırasında küçük kusmalar olur. Bebeğin tartı akımı normal ise, sorun yoktur. Ama, bazen de kusma bir hastalığın belirtisi olabilir, apandisitte, ishaller, idrar yolu enfeksiyonu, menenjit, travmalar, kulak iltihabı, tonsillit, sarılık (hepatit) gibi hastalıklar ve bazı metabolizma hastalıkları kusma ile seyreder. Süt çocuklarında tartışlasında duraklama ve fışkırır tarzda, gittikçe ilerleyen sıklıkta kusmalarda pilav stenozu denilen, mide çıkıntısında daralma ile seyreden bir hastalık düşünülür, kusma, altta yatan neden belirlenirken tedavi edilmelidir. Ağız kenarından sızıntı tarzında kusan süt çocuklarında telaşa kapılmamalı, ancak safralı kusan, dışkı yapmayan veya gaz çıkarmayan bebekler için doktora başvurulmalıdır.


:love9: :love7: :love9:


мiŁenα.

-M- -N-

Menenjit

Beyin zarlarının iltihabı, (bakteri, virüs gibi) kusma, yüksek ateş, başağrısı vücutta döküntüler gibi belirtilerle doktora başvuruyu gerektirir. Günümüzde uygun antibiyotiklerle çok iyi sonuçlar alınmaktadır.

Süt çocuklarında bıngıldağın kabarık ve hareketli oluşu şüphe çeken bir bulgudur. Tedavi ve omurilik sıvısındaki laboratuvar bulguları ve tekene göre planlanır. Hastane tedavisi gereklidir. Tedavi edilmeyen olguların seyri iyi değerdir.


Menenjite Neden Olan HİB Hastalığı
(Haemophilus İnfluenzae Tip B)

Haemophilus İnfluenzae Tip B adını taşıyan bir hastalığı hiç işitmemiş olabilirsiniz. Bu hastalık bazı nedenlerden dolayı hiçbir zaman, çocukluk çağının diğer hastalıkları kadar tanınmamıştır ama, diğer hastalıklar kadar tehlikelidir. Haemophilus influenzae enfeksiyonu sonucunda menenjit (beyni saran zarların iltihaplanması) gelişmektedir. Aslında bu enfeksiyon, 5 yaşından küçük çocuklardaki bakterilere bağlı menenjitlerinin önde gelen nedenidir. Menenjitli her 4 çocuktan birinde kalıcı beyin hasarı gelişebilir ve her 20 çocuktan biri, menenjit nedeniyle hayatını kaybedebilir. Ayrıca Hib bakterisine bağlı zatürre (pnömoni) gibi, diğer ciddi komplikasyonlarda gelişmektedir.

Haemophilus İnfluenzae Tip B hastalığının nedeni, bakterilerdir. Bu bakteriler öksürükle, hapşırmayla ve hatta soluk alıp vermeyle havaya karışarak diğer insanlara kolayca bulaşır. Bakteri çocuğun vücuduna, burun veya boğaz yoluyla girer ama buralarda kaldığı sürece çocuk, büyük olasılıkla hastalanmaz. Çocuklarda ve bazı erişkinlerde Hib bakterisi boğazda taşınabilmektedir. Ancak bakteri bazen akciğerlere veya kan dolaşımına ulaşır ve 'invazif' (istila eden') Haemophilus influenzae tip b hastalığına neden olarak ciddi komplikasyonlara yol açabilir. İnvazif hastalık menenjite ilave olarak aşağıdaki sağlık sorunlarına da neden olabilmektedir:

• Pnömoni (zatürre),

• Epiglottit (boğazda gelişerek çocuğun solunum yolunun tıkanmasına yol açan iltihaplanma ve şişmeartrit (eklem iltihabı) ve diğer sorunlar

• İnvazif Haemophilus İnfluenzae Tip B hastalığı hemen her zaman 5 yaşından küçük çocuklarda görülür; yüzde 60'a varan bölümü 1 yaşından küçük çocuklarda görülen bu hastalık, daha büyük çocuklarda ve erişkinlerde seyrektir. İnvazif Haemophilus İnfluenzae Tip B hastalığı bugün hemen daima, aşılanmamış olan bebeklerde karşımıza çıkmaktadır.

Bakterinin bulaşmasından hastalığın gelişmesine kadar geçen süre, olasılıkla 2-4 gündür. Bu bakteriyle enfekte bir insan hastalığı diğer insanlara, bakteri vücutta kaldığı sürece bulaştırabilir. Antibiyotik tedavisi, bulaşmayı 2-4 gün içerisinde durdurur.

HİB Aşısı

HİB aşısı, Haemophilus İnfluenzae Tip B üzerinde son derece etkilidir. HİB bakterisi çocukluk çağı menenjitlerinin en sık görülen etkenlerinden olduğu için halk arasında HİB aşısı çok doğru olmayan bir şekilde menenjit aşısı olarak tanınmaktadır. HİB aşısı, bu bakterinin sebep olduğu menenjite karşı korur, ayrıca HİB'in sebep olduğu zatürre gibi ciddi ve ölümcül olabildiği diğer hastalıklara karşı da korumaktadır. Hib bakterisinin sebep olduğu hastalık, aşının ilk kullanıldığı 1985 yılından itibaren kaybolmaya başlamıştır.

Haemophilus İnfluenzae Tip B aşısı, inaktif (ölü bakteri içeren) bir aşıdır ve bakterinin yalnızca bir bölümünü içerir.

Haemophilus İnfluenzae Tip B aşısı, farklı birçok firma tarafından imal edilmektedir. Aşı, çocuğunuzun yaşına ve kullandığınız aşıya bağlı olarak 3 ya da 4 doz uygulanmalıdır. Aşı bütün çocuklarda 2., 4. ve 6. aylarda (2., 3., ve 4. aylarda da olabilir) üç doz olarak uygulanmalı ve 12.-15. aylar arasında bir rapel yapılmalıdır. Eğer çocuğunuz 6. ayını tamamlayana kadar HİB aşısı yaptırmadıysanız, bir ya da iki ay ara ile iki doz aşı ve 18. ayda rapel (tekrar) doz uygulanmalıdır. Bir yaşından büyük çocuklarda ise Hib aşısı tek doz olarak önerilmektedir. 5. doğum gününü kutlayan çocukların, Haemophilus İnfluenzae Tip B aşısına ihtiyacı kalmaz.

Haemophilus İnfluenzae Tip B aşısı, DTB veya DTaB aşısıyla veya hepatit B aşısıyla birlikte uygulanabilir. Doktorunuz veya hemşireniz aşıyı size bu kombinasyonlar şeklinde uygulayabilir. Bu kombinasyonlar, içerdikleri aşıların tek başına kullanılması kadar güvenli ve iyidir.

Haemophilus İnfluenzae Tip B İmmünizasyonunun Yan Etkileri

HİB aşısı, son derece güvenlidir. Haemophilus İnfluenzae Tip B hastalığına ya da menenjite neden olmayan bu aşının, diğer herhangi bir ciddi reaksiyona yol açtığı bilinmemektedir. Aşılanan her 200 çocuktan yaklaşık 1'inde, 38.5 dereceyi aşan ateş ya da aşı yerinde bir miktar kızarıklık, şişlik veya sıcaklık görülebilir. Genellikle aşıdan 24 saat sonra başlayan bu reaksiyonlar, en fazla 2-3 gün devam eder ve herhangi bir kalıcı zarar vermez.

Bütün aşılar veya ilaçlar gibi Haemophilus İnfluenzae Tip B aşısı da, içerisindekilere karşı allerjisi olan insanlarda ciddi reaksiyonlara teorik olarak yol açabilir. Ancak, çocuklarda uygulanan aşılara karşı şiddetli allerjik reaksiyon gelişmesi, ileri derecede ender (her 1 milyon dozda yaklaşık 1) görülür.

Önlemler

Doktorun bir çocukta Haemophilus İnfluenzae Tip B aşısını geciktirmesine veya hiç uygulamamasına yol açabilecek çeşitli nedenler vardır:

• Bir doz Haemophilus İnfluenzae Tip B aşısı sonrasında şiddetli (yaşamı tehlikeye sokan) allerjik reaksiyon gelişen bir çocukta, daha başka bir doz uygulanmamalıdır.

• Haemophilus İnfluenzae Tip B aşısının ya diğer herhangi bir aşının yapılması planlanan günde orta veya ileri derecede şiddetli herhangi bir hastalığı olan bir çocukta aşı uygulanması, iyileşinceye kadar olasılıkla ertelenmelidir.

• Haemophilus İnfluenzae Tip B aşısı, 4 haftalıktan küçük çocuklara yapılmamalıdır. Bunun nedeni aşının güvenli olmaması değil, ilk doz bu kadar erken verildiğinde iyi korunma sağlayamama olasılığının söz konusu olmasıdır.

Haemophilus İnfluenzae Tip B (HİB) Aşısından Sonra...

Haemophilus İnfluenzae Tip B aşısından (veya herhangi bir aşıdan) sonra çocuğunuzda herhangi bir ciddi ya da alışılmadık reaksiyon gelişirse, çocuğunuzu doktora götürünüz.


Menenjit

Beyinde ve omurilikte bulunan zarların iltihaplanması menenjit olarak tanımlanmaktadır. Hastaların büyük çoğunluğunda, menenjit vücudun diğer bölümlerinde ortaya çıkan enfeksiyonlar nedeni ile kendini göstermektedir. Virüslerden ortaya çıkan menenjit hastalarda ciddi sağlık sorunları yaratmazken bakterilerden ortaya çıkan menenjit daha ciddi sorunların yaşanmasına neden olur.

Menenjit toplu halde yaşanılan ortamlarda bulaşıcı olabilmektedir. Genel olarak henüz ikinci yaşını doldurmamış çocuklarda ortaya çıkmaktadır.

Menenjit bebeklerde en nelirgin şekilde kendini uzun süreli ağlamalarla ve bıngıldaklarda şişmeyle göstermektedir. Bebeklik dönemini geçmiş olan çocuklarda ise ışığa bakamama, nöbet, zaman zaman bilinç kaybı, başağrısı, sırt, ense ve omuz bölgelerinde gerilme, bazı bölgelerde kırmızı döküntü, ateş, mide bulantısı, kusma ve ayrıca hastanın öne eğik durması halinde sırtta ağrı hissedilmesi şeklinde kendini gösterebilmektedir.

Belirtilen şikayetleri çocuğunuzda gözlemliyorsanız vakit kaybetmeden doktora gitmeniz gerekmektedir. Hastanın belinden alınan su ile hücre sayımının yapılmasının ardından, protein, glikoz ve basınç miktarı ölçülür. Bu işlemin ardından kan ve idrar tahlilleri yapılır. Kulak ve burundan alınan sıvılar ile hastalığa neden olan bakteri tespit edilir.

Hastalık tespit edilen kişiler derhal müşayede altına alınır ve tedavi bu şekilde tamamlanır. Menenjit bulaşıcı bir hastalık olduğu için hasta yakınları incelenmelidir.


Mongol Lekeleri

Özellikle esmer bebeklerde yaklaşık bir yaşlarında kaybolan, lekeler, sırt, bazen de bacaklarda morarma doğumsal lekeler olur. Nedeni belli değildir, kendiliğinden geçer ve bir hastalık belirtisi değildir.

Nefrit

Böbreklerin iltihabı hastalığıdır. Çocukta et çalkantı suyu gibi idrarı, göz kapaklarında ödem görülmesi gibi bulgular nefriti düşündürdüğünden bu tür yakınmalarda mutlaka doktora danışılmalıdır. Nefritler çok çeşitlidir, bazen tansiyon yüksekliği de eşlik eder, ileri araştırmalar yapılması nedene yönelik tedaviye olanak verecektir.


:love9: :love7: :love9:


мiŁenα.

-O- -Ö-
-P- -R-

-O-

Omurga Eğriliği

Adım adım Skolyoz cerrahisi
Skolyoz, gelişme çağında omurganın yana doğru eğilmesiyle oluşan bir sağlık problemi. Okullarda yapılacak taramalarla erkenden saptanması mümkün olan skolyoz, her 100 kişiden 1 ya da 3'ünde görülebiliyor. İlerlemiş skolyoz vakalarının %80'inin nedeni bilinmiyor. Diğer %20'lik grupta ise ilerleyici kas ve sinir hastalıkları, kemikteki enfeksiyonlar skolyoz oluşumuna neden oluyor. Tedavi edilmediğinde ciddi sırt ağrılarına yol açan skolyoz, erişkinlik döneminde kalp ve akciğer hastalıklarına neden oluyor. Acıbadem Hastanesi Ortopedi ve travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Osman Güven skolyozun ameliyatla tedavisi hakkında merak edilen soruları yanıtladı:

Skolyozun tedavisinde ameliyatın rolü nedir?
Skolyoz erken teşhis edilirse egzersiz ve korse kullanımı ile bilinçli bir takip yapıldığı takdirde ameliyat gerektiren vaka sayısı %9-20 arasındadır. Ancak erken teşhis yapılmaz ve gereken konservatif tedavi ve yakın takip yapılmazsa ameliyat gerektiren vaka sayısı %40-50'lere ulaşır.

Hastalığın seyri açısından kız-erkek farklılığı var mı?
Erken teşhis edilmesi halinde eğriliğin derecesi 6-10 derece arasında ise kız erkek oranı eşittir. Eğrilik 11-20 dereceler arasında ise kız erkek oranı 1,5/1' dir. Derece arttıkça kız oranı yükselir. 20 derecenin üzerinde 5/1 oranında kızlarda daha fazla, ameliyat olan hastalarda ise kızlar erkeklerden 7 kat daha fazladır.

Ne zaman ameliyat kararı alınıyor?
Teşhis yapıldıktan sonra hastalar 3-6 aylık aralarla izlenir. Hızlı ilerleme gösteren vakalar sık aralıkla diğer vakalar 6 aylık aralarla izlenir. Her kontrolde röntgen çekilerek eğriliğin derecesi ölçülür. İlerleme olup olmadığı tespit edilir. İzleme sırasında eğriliğin derecesi hızla artar, 40 dereceye ulaşırsa ve hastanın büyüme indeksi (Risser belirtisi) 1-2 ise ameliyat edilmesi gerekir. Hızlı ilerlemeyen dengeli eğriliklerde 40-45 derecelerde izlemeye devam edilebilir. Diğer önemli bir faktör gövde dengesinin bozulmasıdır. Denge bozulmuşsa hızlı ilerleme olmasa da 40 derecelerde ameliyat kararı alınabilir. Diğer önemli bir faktör eğriliğin yeridir. Özellikle aşağı bel bölgesini olumsuz etkileyen eğriliklerde ameliyat gerekebilir. Bunun dışında büyümesi durmasına rağmen erişkinlerde 50 derecenin üzerinde eğrilik, denge bozukluğu ve ağrı varsa yine ameliyat gerekir.

Ameliyatın riskleri var mı?
Ameliyat kararı, hasta ve ailesi ile birlikte alınır. Karar verildikten sonra ameliyatın, riskleri ve faydaları aileye izah edilir. Büyüme çağında veya genç hastalarda özellikle omurga esnekse tek seanslı arkadan yapılacak olan skolyoz ameliyatının riski oldukça düşüktür. Ancak ameliyatın bu konuda uzmanlaşmış kişilerce yapılması halinde risk düşüktür. Bugün artık skolyoz ameliyatları bu konularda uzmanlaşmış kişiler dışında yapılmamaktadır.

Ameliyatta nasıl bir teknik kullanılıyor?
Ameliyatın amacı özel geliştirilmiş metal implantlar kullanılarak eğriliğin düzeltilmesi ve bu düzeltilmiş pozisyonda omurga kemiklerinin birbirine kaynamasıdır. Son yıllarda titanyum çubuk ve vidalar kullanmaktayız. Bu kaynama süreci 6 ay 1 senedir. Hastaların çoğunluğu okul çağındadır. Genelde ameliyattan 1 ay sonra çocuğun okula gitmesine izin verilir.

Ameliyat ne kadar sürer, hasta ne zaman iyileşir?
Ameliyat ortalama 3,5-4 saat süren ortopedik cerrahinin en uzun ameliyatlarından biridir. Ameliyattan sonra hasta 3. gün ayağa kaldırılır, oturma ve ve tuvalete gitmesine izin verilir. 7 veya 8'inci günlerde dikişler alınır. 1 ay süre ile ev içinde harekete izin verilir. Ameliyat sonrası cerrahın kararına göre bazı hastalarda 1-2 ay korse kullanılabilir. Küçük çocuklarda korse kullanmıyoruz. Hasta 1,5 ay sonrasında 3. ay, 6.ay, 1 sene ve 2 sene sonunda kontrollere çağrılarak röntgen çekilir. 2 senesi dolan hastalar takipten çıkarılır. 6 aydan sonra hasta şiddetli egzersizler dışında normal sosyal yaşama girmiş olur. Yüzme ameliyat sonrası faydalıdır. 6 hafta sonrasında yüzmeye izin verilir. Sert eğriliklerde ve erişkin hastalarda genellikle birincisi önden ve ikinci basamağı arkadan olmak üzere iki kademeli ve ortalama 8 saat süren bir ameliyat gereklidir. Önden yapılan ameliyatta omurga gevşetmesi yapılır. İkinci seansta metal çubuklarla düzeltme yapılır. Büyümesi durmamış olan çocuklarda ameliyat yapılacaksa erken yapılması gerekir. Doğuştan olan skolyozlarda ilk 5 yaş içindeki bazı düzeltici veya büyümeyi düzenleyici, implant kullanılmayan ameliyatlar yapılır. Bu çocuklarda dışardan alçı tespiti yapılır. Bu yaşlarda iyileşme çok daha hızlıdır.

Normal vücut görünümü
· Kafa kalçaların orta hizasında
· Omuzlar ve kürek kemikleri simetrik
· Kalça seviyeleri simetrik
· Kollar ve vücut arasında eşit mesafe
· Üst ve alt sırtın her iki tarafı simetrik

Muhtelif skolyoz
· Kafa, kalçaların ortasından bir tarafa doğru yerleşmiş
· Bir omuz daha yüksek
· Bir kürek kemiği daha yüksekte durarak tümsek yaratmış
· Bir kalça daha belirgin
· Kollar ve vücut arasındaki mesafede eşitsizlik
· Göğüs kafesi ve/veya alt sırtın bir tarafı asimetrik


ALT KONULAR
Skolyoz

Omurganın üç boyutlu eğimidir. Normal omurga önden veya arkadan bakıldığında düzdür. Yine normal olarak yanlardan bakıldığında omurga göğüs bölgesinde, arkaya "kifoz" bel bölgesinde öne "lordoz" doğru eğilimlidir. Skolyozda yukarıdan aşağıya bakıldığında tüm vertebralar sırt veya bel bölgesinde bir yöne doğru eğilmişlerdir. Omurganın merkezinde üstten aşağıya bakıldığında omurgaların bir kısmı bükülmüşlerdir. Bu da "genelde sağ" kaburgaların çıkıntılı olması sonucunu doğurur. Skolyoz ailenin birden fazla üyesinde aynı vaya farklı kuşaklarda ortaya çıkabilir. "skolyoz, çocuğun veya ailesinin yaptığı veya yapamadığı bir şey nedeni ile gelişemez". ötü vücut postürü veya ağır çanta taşımak skolyoza neden olmaz. Skolyoz genelde buluğ çağında ortaya çıkan bir omurga deformitesidir.

Skolyozun en çok görülen bulgularından birisi sağ tarafta belirginleşen kürek kemiği çıkıntısıdır. Bir omuz diğerinden daha yüksek olabilir ve çocuk bir tarafa eğilmeye eğilimdir. Kalça kemikleri simetrik olmayabilir ve biri diğerinden daha yüksekmiş gibi görünür. Skolyozu bozuk duruş ile karıştırmamak gerekir. Sıklıkla skolyozun ilk belirtilerinden biri daha önce giyilebilen giysilerin vücuda tam oturmamasıdır. Bu kızlarda eteğin veya giysinin çizgilerin asimetrik olması ile belirginleşir. En çarpcı bulgulardan birisi skolyozlu bir çocuğun öne eğilmesi ile ortaya çıkan kaburga çıkıntısının ortaya çıkmasıdır.

Skolyoz araştırma topluluğuna göre her 10 buluğ çağındaki insandan 1 tanesi, hehangi bir derecede skloyoza sahiptir. Bunun anlamı sadece ABD 'de 1 milyon skolyozlu çocuk var demektir. Bu çocukların aşağı yukarı dörtte biri (veya %2-%3) tıbbi tedaviye ihtiyaç duyar. Bu tedavi çocuğun yaşı, eğikliğin derecesine göre korse ve egzersizlerle takipten ameliyat olma yoluna gider. Bazı skolyoz vakalarında eğikliğin derecesi o kadar hafif olabilir ki, tedavi hiç bir zaman gerekli olmayabilir. Hafif skolyozun erkeklerdeki sıklığı neredeyse kızlardaki kadardır. Ancak ciddi eğriklikler kızlarda erkeklerdekinden 5-8 kat daha fazladır. Tüm dünyada yürütülen çalışmalar oluşumunda gerçekten ırksal veya etnik durumdan bir fark olmadığı ortaya konmuştur.

Şu anda ne skolyoz başlangıcını önleyecek ne de skolyozu cerrahi olmayan yöntemlerle tedavi edilebilecek bir yöntem mevcut değil. Skolyoz tespit edilebildiğinde doktor hastayı değerlendirme ve tedavi için ortopedik spinal cerrah göndermelidir. Böylelikle hasta ayakta çekilen omurga röntgeni ve periodik kontrol muayeneleri şeklinde takibe alınır. Eğer skolyoz erken teşhis edilirse büyük eğilimler bile Breyslerle önelenebilir. Ciddi eğilimler cerrahi gerektirebilir.

Yetişkinde, skolyoz hafif ise bu durum değişemeden kalabilir veya yıllar içinde çok yavaş ilerleyerek ciddi problemlere yol açmaz. Buna rağmen bazı kişilerde belirgin değişiklikler oluşabilir. Çok ciddi vakalarda solunumda bir problem olabilir. Eğimin büyüklüğü artarak ağrı yapabilir. Ve fonksiyonları engelleyebilir. Osteoporoz (kemiklerin zayıflaması) ilerleyen yaşla beraber hafif bir eğimin belirginleşmesine yol açabilir. Skolyozlu hastalarda osteoporozun tedavi edilmesi özellikle önemlidir. Yetişkinlerdeki skolyoz bluğ çağında tdavi edilmemiş bir eğimin devamı olacağı gibi, yaşla beraber gelişen dejenerasyon sonucunda olabilir.

Skolyozun pek çok nedeni vardır. Hastaların %80-85'inde idiopatik tip skolyoz mevcuttur. Idiopatik kelimesinin anlamı belirli bilinen bir nedeni olmayışıdır. İdiopatik skolyoz sıklıkla aileseldir. Ve genetik faktörlere bağlı gibi gözükmektedir. Asıl anlamadığımız, eğimin gelişmesini tetikleyen faktörlerdir. Diğer bir deyişle neden bazı eğimler hızla ilerler de bazıları yavaş ilerler. Skolyoz tam anlamıyla sağlıklı çocuklarda gelişebileceği gibi beyin felçli, kas hastalıklı, çocuk felçli, çocuklarda da oluşabilir. Doğumsal omurga anormallikleri ve bağ dokusu hastalıkları da sebepler arasındadır. Skolyozun nedenini erken teşhis, uygun tedaviye yardımcı olabilir.

Buluğ çağında skolyoz ağrı yapmaz ve tespit edilmesi zordur. Skolyozun fark edilmesinden bir kaç yıl önce başlamış olabilir. Skolyozun tespitindeki en kolay yollardan biri öne eğilme muayenesidir. Çocuğun omurgasını büyüme tamamlanıncaya kadar düzenli olarak kontrol etmelidir çünkü skolyoz buluğ çağ içindeki hehangi bir zaman diliminde ortaya çıkabilir.


Öksürük

Bazen üst solunum, bazen alt solunum yolu enfeksiyonunun belirtisi öksürük, yabancı cisimlerin soluk borusuna kaçması ile de belirebilir. Öksürük ve ateş varlığında enfeksiyonu düşündürür. Alerjik hastalıklarda öksürük ve nefes darlığı birlikte olabilir.

Öksürüğe balgam da eşlik edebilir, bazen öksürükle birlikte balgam çıkaramadığı için çocuk kusabilir. Uzayan öksürüklerde, ateş veya nefes darlığı birlikteliğinde doktora başvurulmalıdır.

-P-
Pamukçuk

Özellikle yeni doğanlar ve süt çocuklarında ağızda asit ortamda mantarların üremesiyle gelişir. Karbonatlı su ile ağızdaki tabakanın temizlenmesi ve uygun ilaç kullanımı ile tedavi edilir.

-R-

Raşitizm

Diyetten alınan kalsiyum ancak D vitamini aracılığı ile kemiklere yerleşir. Eğer bebek güneşsiz ortamda kalır, annesi de gebeliği boyunca güneşten az yararlanırsa veya ağız yolu ile beslenmeye ek olarak D vitamini almaz ise, kemiklerindeki kireçlenmenin az olmasına bağlı bir takım semptomları sergiler. Zira güneş ışınları deride D vitamininin sentezine yardımcı olur, ancak bu yeterli değildir, dışardan da verilmesi gerekir. Raşitizm, büyüyen çocukta kemiklere yeterli mineral çökmesi olmadığı için kemikte eğrilikler, baş kemiklerinde yassılıklar, göğüs kafesi kemiklerinde kıkırdak birleşme yerinde ve el bileklerinde sızılar ile seyreder. Bıngıldak kapanması gecikir. Anne bebeğin fazla terlediğinden yakınır. Bebek büyümeye başladığında yeterli kireçlenme olmadığından bacaklarda eğrilikler görülür.

Ancak yeterli D vitamini (günde 400 – 800 U) alan ve anne sütü veya yaşına uygun bir diyette beslenen bebeklerde terleme, her zaman raşitizme işaret etmez. Tedavide doktora danışılmadan ilaç verilmesi (D vitamini ampulleri!) tehlikeli olabilir ve eğer bebeğe bu tür ilaçlar daha önceden verilmişse bunun doktora mutlaka bildirilmesi gerekir. "Süt iğnesi", "kemik iğnesi" adı altında bilinçsizce kullanılan bu ilaçlar, böbrekler için toksittir ve doktor kontrolünde olmadan kullanılmamalıdır.


:love9: :love7: :love9:


мiŁenα.

-S-

Sarılık

Yeni doğan döneminde görülen sarılık ya fizyolojiktir veya kan uyuşmazlığına bağlıdır, kırmız kan hücrelerinin yıkımına bağlı olarak deride sarılık oluşur, yüksek değerlere varır ise, ışık tedavisi veya kan değişimi yapılarak bebeğe zarar verilmesi önlenir, mikrobik değildir, bulaşmaz.

Çocukluk çağında görülen sarılıkların etkeni hepatit virüsleridir, hepatitler, A, B, C, D, E, F, G... şeklinde isimlendirilirler. Hepatit A (enfeksiyon hepatit) daha çok dışkı, idrar, sular, tuvaletlerden bulaşır. Kuluçka dönemi kısadır, gribe benzer halsizlik, bulantı, hafifi ateş, gibi belirtilerle başlar, genellikle selim seyreder, sık görülür. Aşı ile koruma önerilir. Hepatit B kan, kan virüsleri, yakın temas ile geçer, klinik belirtileri A hepatit gibidir. Yalnız kronikleşme ve taşıyıcı olma oranı yüksektir. Ülkemizde taşıyıcılık % 4 – 10 arasında değişmektedir. Karaciğer kanserine yol açtığından, tehlikelidir ve aşı ile korunulması mümkün olan bir hastalıktır. Diğer hepatitler için henüz aşı yoktur ve onlar A ve B' ye oranla daha az görülmektedir.

Annesi hepatit B taşıyıcısı olan yeni doğana bulaşmayı önlemek için doğumdan hemen sonra hepatit B aşısı ve hiperimmum globilini yapılmalıdır. Bütün gebelerin hepatit B için taranması önerilmektedir.


SIDS / Ani Bebek Ölümü

SIDS olarak adlandırılan bu problem bebeklerde görülmektedir. Hiç bir neden olmaksızın ani bir şekilde bebeğin yaşamının sona ermesi olarak bilinir. Bebek ölümlerinde çokca rastlanan SIDS, bebek 12. ayını doldurana kadar ortaya çıkabilir. En çok ikinci ve dördüncü aylar arasında görülür. Dördüncü ayla onikinci ay arasında SIDS'e daha az rastlanır. Bir çok bebekte bu şekilde nedeni bilinmeyen ölümlerle karşılaşmak mümkündür. Özellikle erkek bebeklerde olduğu bilinmektedir ve kış aylarında daha çok rastlandığı da gözlenmiştir. Bu durumla karşılaşan bebeklerin büyük kısmınında uyuduğu sırada yaşamını yitirdiği bilinmektedir.

Erken yaşlarda gebe kalan kadınların bebeklerinde SIDS'le karşılaşma olasılığı daha fazladır. Ayrıca alkol, ilaç ve sigara bağımlısı olan annelerin bebekleri de risk altındadır. Gebelik döneminde iyi beslenmeyen annelerde ve de ekonomik nedenler yüzünden geçim zorluğu çeken ailelerin bebeklerinde SIDS daha fazladır. Olması gerekenden çok daha kiloya sahip olan bebekler ile premature bebeklerde SIDS görülmesi de beklenebilir.

Bebeklerde SIDS ile karşılaşmamak için uzmanlar tarafından bir takım öneriler verilmektedir. Bu tavsiyelere uyulduğu taktirde bebeklerde ki ölüm riskinin azaldığı gözlenmiştir. Oldukça önemli olan bu olay üzerinde fazlasıyla durulmalı ve duyarlı olunmalıdır. Ebeveynlerin bu uyarıları dikkate almaları yararlı olacaktır.

•Gebelik dönemlerinde alınan gıdalara dikkat edilerek, sürekli olarak hekim kontrolünde olmak gerekir.
•Önemli bir sorun olmadığı taktirde mutlaka bebeği emzirmelidir
•Bebek doğduktan sonra sürekli hekim gözetiminde olmalı ve anlaşılamayan bir durum görüldüğünde de derhal hekimle irtibat kurulmalıdır.
•Isı bebek için önemlidir. Bu nedenle bebek odasını sürekli orta derecede bir ısıda olmasına dikkat edilmelidir.
•Bebek odasında sürekli temiz hava olmasını sağlamak gerekir.
•Bebeğin odasında ya da bebeğin yer aldığı hiçbir yerde sigara içilmesine müsade etmeyin. Sigara içilen bölümlerde bebeğinizi bulundurmayın.
•Bebeğin yatağının çok yumuşak olmasını izin vermeyin, bunun yerine sert bir yatak seçin.
•Bebek çarşafını yatağın alt kenarına sıkıştırın ve büzüşmesini engelleyin.
•Bebeğin yatağının sürekli temiz olmasını sağlayın.
•Uyuma esnasında bebeğin yüzünü kapatmayın.
•Bebeğin mutlaka sırt üstü yatması gereklidir, bu şekilde yatan bebeklerde SIDS olma oranı oldukça azalmıştır.
•Bebeğin yatağında fazlalık hiç bir şey bulundurmayın.
•Bebeği yatağın alt bölümüne değilde, üst bölümüne yatırın.
•Bebek yatağının altına hiç bir şey sermeyin

Soğuk Algınlığı ve Ateş

Normal vücut sıcaklığı 36 ile 37,5 derece arasındadır ve gün içerisinde değişim gösterebilir. 38 derece ve üstü ateş hastalık işareti olabilir. Fakat çocuk hareketli bir gün geçirmişse vücut ısısında kısa süreli bir artış görülebilir. Çocuklarda görülen soğuk algınlığı yetişkinlere göre çok daha ciddiye alınmalıdır ve doktora başvurulmalıdır. Çocuğunuzun yüksek ateşini biraz olsun düşürebileceğini düşünerek üzerini fazla örtmeyin, bol miktarda sıvı içirin ve ılık duş uygulayın.

Çocuklarda Gribin Belirtileri

•Hapşırma
•Burunda tıkanma ve akıntı
•Öksürük ve boğazda kırmızılık
•Yüksek ve hafif ateş
•Tüm vücutta ağrı
•Üşüme
•Halsizlik
•Boğaz ağrısı


Suçiçeği

Ateş, içi sıvı dolu kaşıntılı döküntülerle seyreden bir virüs hastalığıdır. Yaraların temiz tutulması sekonder enfeksiyonları önler. Nadiren zatürree, denge kusuru gibi komplikasyonları olabilir. Suçiçeği aşısı yeni uygulanmaya başlanmıştır, ancak belirli risk grupları için önerilmekte, bütün çocuklara yapılmamaktadır.


ALT KONULAR

Suçiçeği Bulaşıcıdır

Su Çiçeği Nedir?
Varisella adıyla da bilinen Su Çiçeği hastalığı, çocuklukta hemen hepimizin tanıştığı, son derece bulaşıcı ve yaygın olarak görülen viral bir enfeksiyondur. Varicella zoster adlı virüsün neden olduğu su çiçeği, temastan 14-16 gün sonra, ateş, başağrısı, karın ağrısı, halsizlik gibi genel belirtilerle ortaya çıkar ve hemen ardından ciltte içi sıvı dolu döküntülerle kendini gösterir. Döküntüler, yüz ve gövdede başlar, kol ve bacaklara yayılır. Virüs, vücut dışında 1-2 saat canlı kalabilir. İnsandan insana havadan, soluma, öksürme, hapşırma yoluyla, ayrıca döküntülere doğrudan temas ile kolaylıkla bulaşır.Çocukların toplu bulundukları ortamlarda, yuva, kreş, okullarda bulaşma çok hızlı ve yaygındır. Su çiçeği geçiren bir çocuğun ev halkına bulaştırma oranı %90'dır. Döküntülerin ortaya çıkışından 2 gün öncesi ve 4-5 gün sonrasına kadar hastalık bulaşıcı durumdadır.Su çiçeği döküntülerinin şiddeti, ateş ile doğru orantılıdır. 10-20 döküntü görülebildiği gibi, tüm vücudu sarmış 300-500 döküntü de sık görülebilmektedir. Son derece kaşıntılı olan bu döküntüler, hasta çocuğa büyük rahatsızlık, huzursuzluk vermekte ve kaşıması halinde yaşam boyu kalacak ve özellikle yüzde estetiği bozacak izlere neden olabilmektedir. Bazen döküntüler ağız ve burun içinde de ortaya çıkabilir ki gözde çıkanlar önemli sorunlar doğurabilir.

Ne Sıklıkla Görülür?
Vakaların yaklaşık %82'si 6 yaşın altında, %10'u 1 yaşın altındadır. %16 ile 3 yaşında en üst değere ulaşmaktadır. Türkiye gibi korunmayan bir toplumda yıllık su çiçeği görülme sıklığı doğum sayısına yakındır. Her yıl karşılaşılan vakaların ortalama %95'i 15 yaş altı (1,145,000), %5'i 15 yaş üzeri (60,000)' dir. Su çiçeğinin salgın halinde daha sık görüldüğü dönem, yıl içinde Ocak-Mart ayları arasıdır.

Tek korunma yolu: AŞILANMA
Su çiçeği geçiren bir kişi, yaşam boyu bağışıklık kazanır ve aynı hastalığa bir daha maruz kalmaz. Ancak hastalığın bu denli kolay bulaşabilmesi ve toplumda yaygın görülmesi, komplikasyonlu vakaların hatta ölümlerin sayısının yüksek çıkmasına neden olmaktadır. Riske girmeden su çiçeğinden korunmanın tek yolu, aşı olmaktır. Bir yaşından büyük ve daha önce su çiçeği geçirmemiş tüm çocuklar bir doz aşı ile su çiçeğinden ve olası komplikasyonlarından korunabilirler. Yine daha önce su çiçeği geçirmemiş erişkin yaştaki bireyler, çocuklardan daha yüksek riskte bulunmaları nedeniyle zaman geçirmeden aşılanarak korunabilirler.

Aşı ne zaman, kaç doz yapılmalı?
1 yaşını dolduran sağlıklı çocuklara su çiçeği aşısı uygulanabilir. 1 yaşına kadar olan bebeklerde, anne karnındayken kan yoluyla ve doğumdan sonra anne sütü yoluyla aldıkları koruyucu antikorlar bulunur. Etkili aşı yanıtı için bu antikorların azaldığının kabul edildiği 1 yaş beklenmelidir. Su çiçeği aşısı, sadece 1 doz olarak uygulanır. Hastalığı hiç geçirmemiş çocuklar, gençler ve hatta erişkinler de aynı aşı ile korunabilirler.

Aşının koruyuculuk süresi nedir?
Aşı, bulunduğu 1974 yılından bugüne çok sayıda kişide uygulanmış ve yapılan klinik çalışmalarda aşının koruyucu etkisinin 25 yılı aşkın bu süre dahilinde devam ettiği saptanmıştır. İleriye dönük çalışmalar, aşı koruyuculuğunun yaşam boyu sürebileceğine işaret etmektedir.


:love9: :love7: :love9:


мiŁenα.

-T- -Y- -Z-

Terleme

Yetersiz D vitamini alımı ile meydana gelen raşitizmde terleme sıktır., ancak başlıca belirtiler de olmalıdır. Büyük çocuklarda tüberkülozda terleme görülebilir. Bazen ailevi olarak da terleme görülebilir


Tetanoz

Toprak, havalanması az olan yerlerde yaşayan tetanoz basili, batan bir çivi ile veya açık yaralardan düşme sonucu toprakla, tozla bulaşma sonucu vücuda girerek kanda bir toksin üretir. Bu toksin sinir ve kas sistemini etkileyerek kasılmalara neden olur. Merkezi sinir sistemi ve kalp kanının etkenleri ile hasta kaybedilir. Çocukluk çağında mutlaka olunması gereken aşılardan biri tetanozdur. Erişkinlerde ise 5 yılda bir tekrarı gerekmektedir.

Tüberküloz

Çocuklarda akciğer tüberkülozunun yanı sıra, lenf bezi tüberkülozu, menenjit ve miyer tüberküloz (yaygın) sık görülür.

Genellikle aileden yakın temas sonucunda açık yarası olan büyüklerden basil alınması ile gelişir. Akciğer tüberkülozunun belirtileri hafif ateş, öksürük, iştahsızlık iken, tüberküloz menenjitte belirtiler sinsi olur. Halsizlik, ilgisizlik, bazen havale geçirme gibi.

Detaylı araştırmalar ve uzun süren uygun tedaviyi gerektirdiğinden şüpheli olgularda doktora başvurulmalıdır. Aile bireylerindeki öksürük genellikle sigara içimi veya hava kirliliğine bağlanarak ihmal edilir, buna dikkat çekilmesi gerekir.

Çocuktan çocuğa tüberküloz bulaşmaz. BCG aşısı tüberküloza koruma sağlar.


Yalancı Kuşpalazı

Ses tellerinin ve bu bölgeye komşu nefes borusu bölgelerinin enfekte olması, iltihaplanması ve şişmesi durumudur. Bu hastalık her yaşta görülebilmekle birlikte, sıklıkla 6 yaştan ufak çocuklarda görülür. Nefes borusu tıkanırsa acil girişimde bulunmak gerekebilir. Böyle bir tıkanma, zorlu nefes almaya ve bu hastalığın en tipik özelliği olan havlama sesine benzer öksürüğe neden olur.

Belirti ve bulgular:
·Ateş (bazen)
·Sesde boğuklaşma (kısılma)
·Havlar gibi öksürük ve zor nefes alma (özellikle geceleri artar)

Nedenleri:
Bulaşıcı viral veya bakteriyel enfeksiyonlar.

Risk Faktörü: Çeşitli alerjiler

Olası Komplikasyonlar:
·Hava yolu tıkanması
·Çok nadiren ciddi tıkanmaya bağlı ölüm.

Tedavi: Evde bakım;
·Çocuk sakinleştirilmeli. Gerginlik solunum sıkıntısını artırır.
·Banyoda buhar oluşturulur, banyo havası tümü ile buharla dolduktan sonra banyo kapısı açılarak içeri soğuk hava girişi sağlanır. Çocuk 10 dakika bu havayı soluduğu halde solunum sıkıntısı sürerse hastaneye götürülür.

İlaç Tedavisi:
Croup bakteriyel enfeksiyon sonucu gelişti ise doktorunuz antibiyotik verir. Ancak çoğu vakada etken virüsler olduğu için antibiyotik tedavisi sıklıkla gereksizdir.

Aktivite:
Croup atakları sırasında çocuk dinlendirilmeli, soğuk havada dışarıda oynamasına izin verilmemelidir.

Diyet:
İştah azalabileceği ve öksürüğe bağlı kusmalar olabileceği için sık fakat az miktarlarda sıvı gıdalar verilmelidir.

Okula veya Anaokuluna dönüş:
Ateşin düşmesi, iştahın artması ve günlük aktivitelerin normale dönmesinden sonra; bu yaklaşık bir hafta zaman alır.

Hangi durumlarda hastaneye acilen gitmeli?
Çocuğunuz soluk almada zorlanıyor ve suyu veya tükürüğünü yutamıyorsa,
Bir dakikada solunum sayısı 80'in üzerinde ise,
Solunum zorlu ise, boyunda ve göğüs kafesinde çekilmeler oluyorsa,
Tırnaklar ve dudaklarda morarma gelişirse,
Evde banyoda soğuk buhar tedavisi ile belirtiler 30-60 dakika içinde düzelmiyorsa,
En yakın Çocuk Acil Poliklinik Bölümüne başvurulmalıdır.


Yanık

Ev kazaları sıktır. Sıcak su veya sobadan doğan yanıklarda, yanığın üzerine buz konması ve hemen hastaneye başvurulması önerilir. Diş macunu, yoğurt gibi maddeler önerilmez


Zatürre

Akciğerlerin iltahaplanmasıyla oluşur ve solunum güçlüğüne yol açar. Enfeksiyonların üst solunum yollarından akciğerlere yayılmasına bağlıdır. Genellikle virüslerden kaynaklanır. Çocuğun genel durumu kötüdür. Solunumu güç ve hırıltılıdır ayrıca hızlı soluk alıp verir. Eğer çocuğunuzun zatürre olduğunu düşünüyorsanız doktorunuza başvurmanız doğru olur.

Zehirlenmeler

Aile bireylerinin çok dikkat etmesi gereken konulardan biridir. Çocuklar elektrik prizlerinden, kablolardan, kolaylıkla ulaşılabilir yerlerdeki ilaçlar, deterjanlar, boyalar, çamaşır suları, gibi maddelerden uzak tutulmalıdır. Oyuncaklardaki yutulabilir boyuttaki parçacıklar, kaynayan çaydanlıklar çocuklar için tehlike kaynağıdır.

Bazı ilaçların alımından sonra kusturma etkin olurken, yemek borusunda yanıklara neden olan deterjan, çamaşır suyu gibi maddelerin alımında kusturma son derece zararlıdır.

Yine gaz yağı içen çocuklar kusturulduklarında akciğere kaçma tehlikesi olduğundan, kusturulmamalıdır.

Zehirlenmenin tipine bağlı olarak tedavi yöntemi farklı olacağından, en yakın sağlık merkezine başvurulmalıdır. En doğru hareket, çevrede çocuklara zarar verebilecek maddeleri bulundurmamak ve çocukları gözetimden uzak tutmamalıdır.


:love9: :love7: :love9: