11 Mayıs , 2024, 13:59:43

Haberler:

www.herseyibilen.co Durma! Merak ettiğin her konuda her soruyu sen de sor!


Show posts

This section allows you to view all posts made by this member. Note that you can only see posts made in areas you currently have access to.

Topics - Lă_Tăhzen!

181
Dyt. Yeşim Çelik, "21 Mayıs Dünya Süt Günü" öncesinde sütün beslenmemizdeki önemi hakkında bilgi verdi.

   

Uz. Dr. Gökhan Mamur, çocuklara sütü sevdirmenin yolları hakkında önerilerde bulundu.

1.Hamileyken süt için: Çocuğunuzun tat duyusu ilk aşamada sizin karnınızdayken gelişmeye başlar. Siz hamileyken yediğiniz yemeklerin tadı amniyotik sıvınıza geçer.  Çocuğunuz doğup büyüdükçe bu vereceğiniz gıdalar süt de dahil olmak üzere bu şekilde ona hiç de yabancı gelmeyecektir.

2.Yaşamın altıncı ayından itibaren süt verebilirsiniz: Yıllardır çocuk hekimleri olarak "ilk bir yıl inek sütü vermeyin" diyoruz ancak artık biliyoruz ki ek gıdalara altıncı aydan sonra geçildiğinde dengeli beslenme ile inek sütü de verilebilir. Bu şekilde çocuğunuz erkenden sütün tadına alışacaktır. Ancak günlük süt ürün miktarının 500 ml. 'yi geçmemesi demir eksikliği ve kansızlık riski için önemlidir.

3.Kendiniz süt için ve ona örnek olun:  Çocuklar sözlerle değil çevresinde gördüğü hareketlerle öğrenir. Onlar sizleri birer idol gibi görür ve sizin yaptıklarınız "asla yanlış olamaz" onlar için. Bu nedenle çocuğunuzun yanında sütü bardağınıza doldurun ve kana kana için.

4.Kardeşler arası yarış iyi bir yöntemdir:  Kardeşi veya akranları arasında süt içme yarışı yapabilirsiniz.  Bilirsiniz aralarında rekabet olunca hemen hemen her şey yaptırabilirsiniz.

5.Pipet içimi kolaylaştırır:  Çocuklar pipete bayılırlar. Yalnızca süt içerken kullanabileceği renkli, şekilli pipetler kullanmasına izin verin.

6.Renkli ve eğlenceli bardaklar her zaman işe yarar: Eğlenceli bardak kullanmak da  pipet gibi çocukların süt içmesine yardımcı olacaktır. Hatta bırakın "özel süt bardağını" alışverişe gittiğinizde o seçsin.

7.Süt takvimi yapın: Süt hergün içilmelidir. Çocuğunuz süt içtikten hemen sonra da en çok sevdiği çıkartmayı (sticker) belirlediğiniz "özel süt içme takvimine" kendisi yapıştırırsa bu durumdan daha çok keyif alacaktır.

8.Meyveli süt besleyicidir: Bazı çocuklar ne yaparsanız yapın sütün tadına pek alışamazlar.  Bu tür durumlar için çocuğunuzun en sevdiği meyveyi püre haline getirip süt ile karıştırabilirsiniz.

9.Dondurmalı ile sütün muhteşem birleşimi: Dondurma da harika bir kalsiyum kaynağıdır, neticede sütten yapılmaktadır. Bir bardak sütün içine bir top dondurma harika bir çözüm olabilir. Unutmayın, dondurmalı karışımı çocuğunuz mutlaka görsün, hatta bırakın kendi içeceğini kendisi hazırlasın.

10.Kakaolu süt: Son çare olsa da kakaolu süt de geçerlidir. Çocuğunuzun hiç süt içmemesindense kakaolu süt tercih etmesi de daha iyidir.
182
Din Bilgisi / NAMAZA DURMADAN ÖNCE :
30 Mayıs , 2011, 21:27:43
NAMAZA DURMADAN ÖNCE :

Rafi´nin annesinden (Selma´dan RadıyAllahu Anha) rivayet edildi­ğine göre, şöyle demiştir:

"Ya Resûlallah! Bana bir iş göster ki, Azîz ve Yüce ALLAH ondan dolayı bana sevab versin. Peygamber(sav) buyurdu:

- Ey Ümmü Rafi´ (Selma), namaza kalktığın zaman, ALLAH TEÂL´yı 10 defa tesbîh et "SübhânAllâhi" (ALLAH noksanlıklardan münezzehtir) de, O´nu 10 defa tehlîl et "Lâ ilahe illAllah´* (ALLAH´dan başka ilâh yoktur) söyle, 10 defa O'na hamd et "Elhamdülillâh" (Hamd ALLAH´a mahsustur) söyle, 10 defa O'na tekbir getir "ALLAHÛ EKBER" (ALLAH her şeyden büyüktür) söyle, 10 defa da O'na istiğfar et "Estağfirullâh" (ALLAH´dan mağfiret di­lerim) de. Sen ALLAH´ı tesbîh edince, (ALLAH) bu BEN'im (hakkım), der. Tehlîl getirdiğin zaman, bu BEN'im için, der. Hamd ettiğin zaman, bu BEN'im için, der. Tekbîr getirdiğin zaman, bu BEN'im için, der. İstiğfar getirdiğin zaman, mağfiret ettim (seni bağışladım), der."
[20] ( İBNİ SUNNİ)
184
"Peygamber müjdesi" olarak da nitelendirilen İstanbul'un fethinin 558. yıl dönümü kutlanıyor.

Sultan 2. Mehmet'in 21. yaşında iken "Fatih" unvanını alarak Fatih Sultan Mehmet olarak anılmaya başlamasına, Osmanlı devletinin imparatorluk olmasına, Bizans İmparatorluğu'nun yıkılmasına ve Orta Çağ'ın kapanıp Yeni Çağ'ın başlamasına neden olan, "Peygamber müjdesi" olarak da nitelendirilen İstanbul'un fethinin 558. yıl dönümü kutlanıyor.

İstanbul'un Fethinin 558. yıl dönümü 29 Mayıs Pazar günü Fatih Sultan Mehmet'in Fatih Camisi avlusundaki türbesini saat 10. 00'daki ziyaretle başlayacak. Ardından Fatih İtfaiye Meydanı'ndaki Fatih Anıtı, Bayrampaşa'daki Fatih Anıtı ve Beşiktaş'taki Fatih Anıtı'nda tören düzenlenecek.

Fetih kutlamaları kapsamında Belgratkapı'daki tören ise 10. 30'da gerçekleştirilecek. Yedikule-Topkapı arasındaki 10. Yıl Caddesi'nde yapılacak törende, tarihi birliğin surlara hücumu ve sancakların surlara dikilmesi de canlandırılacak.

-İstanbul'UN FETHİ-

O zamanki adıyla Konstantinopolis, Müslümanlar tarafından ilk olarak, Hazreti Muhammed'i Hicret döneminde evinde misafir eden sahabe Eyub El-Ensari tarafından 668-669 yıllarında kuşatıldı. Daha sonra birçok farklı kuşatmaya sahne olan İstanbul, Osmanlılar tarafından ilk olarak Yıldırım Bayezid döneminde kuşatıldı ve başarısız olundu.

Sultan 2. Mehmet tahta geçtiği dönemde, İstanbul'un fethi için öncelikle deniz yardımının kesilmesi gerektiği düşüncesiyle Yıldırım Bayezid'in yaptırmış olduğu Anadolu Hisarı'nın karşısında Rumeli Hisarı'nı yaptırdı. Bu hisar, Tuna Nehri ile Karadeniz'den gelecek yardımı önlemeyi amaçlıyordu. İstanbul'un yüksek ve kalın surlarını yıkmak amacı ile Edirne'de, devrin önemli mühendisleri Musluhiddin, Saruca Sekban ile Osmanlılar'a sığınan Macar Urban'a iri toplar döktürüldü.

Sultan 2. Mehmet, 1452 yılında Bizans İmparatorluğu'na savaş ilan etti ve 28 Haziran 1452'de Rumeli Hisarı'ndan 50 bin kişilik ordu hareket etti. İstanbul surları karşısında çadırlar kuruldu. 31 Ağustos'a kadar ordu İstanbul'da kaldı. Ancak 31 Ağustos'ta Edirne'ye geri döndü.

Sultan 2. Mehmet, Şubat 1453'de dökülen iri topların İstanbul önlerine götürülmesini emretti. Karaca Paşa komutasındaki 10 bin kişilik ordu İstanbul yakınındaki Vize, Silivri ve Ayestefanos kalelerini kuşattı. Nisan ayına gelindiğinde ise 2. Mehmet, eyalet ve sancaklara orduya katılmaları için haber gönderdi ve 5 Nisan 1453'de Osmanlı ordusu, 2. Mehmet'in komutasında İstanbul'a hareket etti.

Osmanlı ordusunda önemli hocalardan Akşemseddin, Akbıyık ve Molla Gürani de bulunuyordu. 6 Nisan 1453'de 10 bin sipahi Maltepe civarını tuttu. Sultan 2. Mehmet de Anadolu ve Haliç'i tutmuştu. Zağanos Paşa da Beyoğlu'nu fethederek, Galata üzerine yürüdü. Aynı gün Sultan 2. Mehmet, Mahmut Paşa'yı elçi olarak Bizans İmparatoruna gönderdi. Ancak barış teklifi kabul edilmedi.

-6 NİSAN 1453'TE İstanbul KUŞATMASI BAŞLADI-

Sultan 2. Mehmet, 6 Nisan 1453 tarihinde İstanbul kuşatmasına başladı. Osmanlı ordusu kenti karadan ve denizden kuşatma altına alırken, ordu surlarda gedikler açtıkça Bizanslılar surları yeniliyor, Türklerin şehre girişine izin vermiyordu. Osmanlı donanmasının da Bizans'a yardıma gelen Ceneviz ve Venedik gemilerine engel olamaması savaşın seyrini değiştirmeye başladı. Haliç ile Karaköy arasına çekilen zincirden ötürü Osmanlı donanmasının Haliç'e girememesi savaşın seyrini Osmanlı aleyhine çeviriyordu. Bu gelişmeler üzerine Sultan 2. Mehmet, 21 Nisan'ı 22 Nisan'a bağlayan gece 72 parça kadırganın karadan yürütülerek Haliç'e indirilmesi emrini verdi. Dolmabahçe üzerinden Haliç'e indirilen gemilerle savaşın seyri değişmeye başladı.

Kaynaklara göre, Sultan 2. Mehmet, "Biz Peygamber müjdesini gerçekleştirmeye geldik. Biz Sultan Murad Han oğlu Mehmed Han'ız. Allah'ın izni ve yardımı ile imkansızı mümkün yaparız. Davranın, amele bulun, usta bulun. Dolmabahçe'den Beyoğlu sırtlarına doğru geniş bir yol açın. Yol boyunca kızakları döşeyin. Cenevizliler'den yağ alıp kızakları yağlayın. Amma çok gizli tutun. Bizans bu durumu fark etmemeli" dedi.

Bir gece içerisinde donanma Haliç'e indirildi. 22 Nisan'da donanma Haliç'ten ateşe başladı. Bizans Başkumandanı olan Giustiniani ise, donanmanın Haliç'e indirilmesine inanamıyordu.

Osmanlı Donanması'nın Haliç'e indirilmesi ile birlikte savaşın seyri Osmanlılar'a döndü. Sultan 2. Mehmet, 29 Mayıs'ta büyük taarruz için emir verdi. 29 Mayıs'ta günün ilk ışıkları ile başlayan taarruz sonucu, Ulubatlı Hasan'ın Bizans Surları'na çıkarak Osmanlı sancağını dikmesi ile Osmanlı ordusu moral kazandı.

Konstantinopolis, 29 Mayıs 1453'te Sultan 2. Mehmet'in önderliğindeki Osmanlı birliklerine teslim oldu. Konstantinopolis'in alınması ile birlikte topların deldiği surlardan içeri giren Sultan 2. Mehmet, halkın sevgi gösterisi ile karşılandı. Bu fetihten sonra Sultan 2. Mehmet, "Fatih" unvanını aldı ve Fatih Sultan Mehmet olarak anılmaya başladı.

İstanbul'un fethi ile Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) yıkıldı, Osmanlı devleti imparatorluk oldu, Orta Çağ kapanarak, 1789 Fransız İhtilali'ne kadar sürecek olan Yeni Çağ başladı.
185
Sizin Seçtikleriniz / ALLAH YAR!!! :(((((
26 Mayıs , 2011, 14:16:54
İhtiyar adam tapu dairesinden çıkarken sevinçliydi. Kendi
kendine düşünüyordu; "-Oh. . be ferahladım. Ölümlü dünya".

Oturduğu evin tapusunu, çocuğunun üstüne kaydettirmişti. Tapu dairesinde
çıktıktan sonra bir küçük lokantada öğle yemeğini yedi, vakit geçirmek
için parkları dolaştı. Bir parkta Cem Karaca'nın şarkısı çalınıyordu;
"ALLAH Yar! ALLAH Yar!".

Akşama doğru eve gitmek için yola çıktı. Bir yandan düşünceler içindeydi;

-Biz öldükten sonra bir sürü işlemle uğraşması gerek. Ne diye
eziyet çeksin yavrum.

Oğlunun kendisini nerdeyse zorla doktora götürüşü aklına
geldi; "-Kerata amma ısrar etmişti. Sağlığıma verdiği önem
kadar, ziyarete gelmeye de önem verse ya. "

Bir an dalgınlaştı; "-Gerçi, gelin bizle geçinmeye çalışmıyor ama..."
derin bir nefes aldı "-Boş ver canım, ne de olsa torunlarımın annesi.
Eşine, çocuklarına iyi baksın da..." biraz da kendini teselli etmek için
söylendi ...biz bu gün varız, yarın yoğuz. "

Evine yaklaşınca yine durgunlaştı, "-Bakalım hanım ne diyecek?
Gelin gelip-gitmiyor diye biraz kırgın ama.... " Düşünceler
içinde zili çalarken, güleryüzlü olmaya çalıştı; "-Yook, iyi
oldu canım. Biz ölünce oğlan rahat edecek, kötü mü?"

Hanımı kapıyı açtı. Gülümsemesini bozmamaya çalışarak hanımına;

-Nasılsın hanım bu gün bakalım?

Hanımı elindeki çiçek suladığı kabı gösterdi;

-Ne yapayım, bir iki çiçekle uğraşıyorum yeşillik olsun diye.

Eve girerken devam etti;

-İnsan şehirde özlüyor çiçeği, yeşilliği.

-Eee. . köy gibi olmaz buralar tabii.

Kadının durgun yüzünde acı bir tebessüm dolaştı;

-Köy gibi olmaz dimi? Şimdi köyde olsak ne güzel olurdu.

İhtiyar adam bir an yüzüne baktı hanımının;

-Sen köyü pek sevmezdin! Geçen sene bir ay kalalım demiştim de "-Ben
torunları özlerim. " Diye tutturmuştun.

Kadın, yüzünü çiçeklere doğru döndü;

-Ne bileyim ben, düşündükçe bunalır oldum buralarda. İnsan çocukluğunun
geçtiği yerleri özlüyor. Ağaçların altında, bahçelerde yürümeyi özlüyor.

-ALLAH ALLAH ! Tamam hanım gideriz. Sen iste yeter ki. Hele havalar
ısınsın biraz gideriz

-Havalar kim bilir ne zaman ısınır. Beklemek şart mı?

-Yahu hanım, bunca yıllık eşimsin hala seni tam anladım diyemiyorum. Bir
gün köye gitmem diye tutturuyorsun, bir gün de hemen gidelim diye. Dur da
bu gün ne oldu anlatayım.

Kadın endişeyle baktı kocasına;

-Noldu, oğlanı mı gördün?

-Yok canım, nerden göreyim !

Koltuğuna oturdu, koynundaki tapu kağıdını çıkardı.

-Bu nedir biliyor musun?

-Hayırdır?

-Hanım, yarın ne olacağı belli olmaz, vademiz gelir de ölürsek, oğlumuz
kapı kapı uğraşmasın, diye evin tapusunu onun üstüne yaptım.

Hanımının tepkisini beklerken, onun yüzündeki acı gülüşü gülümseme sandı.
Hanımı fısıldar gibi söylendi;

-Oğlumuz da bu gün buraya gelmişti, öğleden önce.

-Öylemi, vay hayırsız. Demedin mi, 'uzun zamandır niye gelmiyon' diye.
Seni üzülmesin diye söylemiyordum ama 'bizi unuttu', diye kızmaya
başlamıştım. Torunları da getirdi mi?

-Murat'ı getirmiş. O da "-Sıkıldım, gidelim. " Deyip durdu.

-Vay kerata vay. Akşam gelse de ben de görseydim. Neyse, hayırdır, gündüz
vakti niye gelmiş ?

Hanımı elindeki kapta suyu bitmiş olduğu halde, çiçekleri sular gibi
durarak masadaki kağıdı gösterdi;

-Şu kağıdı getirmiş.

İhtiyar adam, hanımının sesinde bir titreme hissetti ama emin olamadı.
İçindeki sevinci kaybetmemeye çalışarak masadaki kağıda uzandı.

Bir mahkeme kararı olduğunu gördü. Yaşlı kadın kızaran gözlerini kocasının
görmemesine dikkat ederek, eşinin kolundan tuttu koltuğa oturmasını
sağladı, tekrar çiçeklere doğru uzaklaştı.

İhtiyar adam, yakın gözlüğünü çıkardı ve içinden yavaş yavaş okudu. " Yaşı
ilerlediği ve aklı muhakemesi yerinde olmadığına ve ekonomik varlığını
idare ve idame edemeyeceği, ekteki doktor raporuyla da tespit
edildiğinden, taşınır ve taşınmaz varlıklarının, resmi varisi oğlu
Süleyman tarafından idaresine karar verilmiştir. "

Resmi kağıt, yaşlı adamın elinden yavaşça yere kaydı. Başını yere eğdi,
kağıda boş boş bakmaya başladı. Hanımı, gözlerini sildikten sonra
çiçeklerin başından ayrılıp yanına geldi. Eşinin titreyen ellerini tuttu.
İhtiyar adam, oğlunun neden kendini doktora götürdüğünü anlamıştı.
Yüreğindeki sızıyı bastırmaya çalışarak;

-Üç senedir uğramadık, köydeki ev ne haldedir?

-Canım ne olacak, bir gün de temizlerim ben.

-O evde, dizlerin üşürdü senin.

İhtiyar kadın, daralan göğsünü hafifçe bastırdı, "Yüreğimin üşümesi daha
kötü diye düşündü".

-Merak etme, üşümem...üşümem...

-Yarın mı gidelim diyordun?

-Sen bilirsin bey.

-Eşyaları bir taksiye atarsak, Son otobüse yetişiriz.

-Olur. . Köyde zaten iyi kötü eşya var, ben hemen hazırlanırım.

-Hazırlan. Şu kağıdı da tapuyla beraber masaya koyuver, oğlan gelince
aramasın.

İhtiyar adam, içinden düşünüyordu, "-Dünya fani, ALLAH Yar"

İhtiyar kadın, birileri gelmeden gitmek ister gibi telaşla hazırlanıyordu.
Giysileri bir çantaya tıkıştırdı. Fotoğrafları duvardan toplarken
oğlununkine bir an baktı, aldı, bir an düşünüp çantaya koymaktan vazgeçti.
Masadaki kağıtların üstüne ters olarak bıraktı. En son duvardaki bir küçük
patiği aldı, öptü. Bu büyük torununa ördüğü ama küçük gelmeye başlayınca
hatıra olarak sakladığı mavi patiklerdi. Çantaya, fotoğrafların üstüne
yerleştirirken, mavi patiklerin üstüne düşen göz yaşlarını yavaşça
sildi.
186
Tık, tık, tık...

- Kim o?

- Hazırlan gidiyoruz.
............
- Sen kimsin? Nereye gidiyoruz?

- Sıran geldi. Gerçek evine gidiyoruz.

- Gerçek ev mi? Sen! Yoksa!

- Evet. Hadi gidelim.

– Dur bir dakika..bir sürü yarım işim var.

- İş yarım kalmaz. Birileri tamamlar. Oyalanma artık.

- Çocuklar, onlar daha çok küçük, bari vedalaşsaydım.

- Sen olmadan da büyürler, hadi bekliyorlar.

- Bekliyorlar mı? Onlar da kim?

- Gidince görürsün.

- Anladım. Anladım ama kalbini kırıp, gönlünü alamadıklarım, iyiliğini görüp, karşılık veremediklerim var. Anlayacağın borçlu gitmek istemiyorum.

- Bunu zamanında düşünseydin!

- Zamanında mı? İyi de ben daha zamanım var sanıyordum.

- Hepiniz aynısınız.. Zaman dediğin, içinde bulunduğun an.. Bunun ötesi yok.
- Keşke, keşke....
- Devam etme. Bugünü yaşarken hep yarın var gibi davrandın.
Üstündeki üniformanın sorumlulukları var.. Yerine getirmedin...
Bu sana bir uyarıydı. Şimdi gitmiyoruz... Ama her an gidebiliriz..
Bir daha geldiğimde önünde umut, arkanda pişmanlık olmasın!...
187
Evlenen Çiftlerin evliliklerinden en büyük beklentileri mutlu bir ortama kavuşmaktır.

   

Daha da önemli olan insanların mutluluğu birlikte aramasıdır. Birliktelikte mutluluk haricinde sosyal konum, koruma – korunma, destek sağlar. Unutmayalım ki, çok köklü psikiyatrik çalışma evliliğin psikiyatrik rahatsızlıkları için koruyucu bir yapı olduğunu göstermiştir. Bazı fiziksel rahatsızlıklarda da yine evlilik koruyu bir faktördür. Doğal olarak burada da bahsedilen iyi ya da ortalama evliliklerdir.

O zaman iyi bir evliliğin ölçütü nedir?

Çiftin birbirini sevdiği Tartışmaları sınırlayabildikleri ve etkisini unutabildikleri. Geleceğe ait ortak plan yapabilmeleri.

    Kendi ailelerinden ayrışıp ilişkiye önem verdikleri .
    Sıkıntıları beraberce aşabildikleri .
    Birbirilerinin duygularını anlayabildikleri .
    Kendilerine özel zaman ayırabildikleri .
    Bireysel çalışmalarını ilişkide çatışmaya dönüştürmedikleri zaman ortala iyi bir çift özelikleri oluşmuştur.

Mutluluk çalışma ile olur.

Mutluluğu yakalamak için çaba göstermek gerekir. Evet, sevginiz birinci basamaktır. Ama bağlanabilme özelliğin esastır. Bazı insanlarda güçlü bağlanabilme özelliği vardır. Bunu şuradan anlayabilirsiniz. Bu insanların uzun süreli iyi, kopmayan, ailelerin dışında ilişkileri vardır. Severler
dostları tarafından sevilirler. İşlerinden sık sık ayrılmazlar. Buradaki bağlılıkları bir bağımlılık değildir. Yani kopmaktan korktukları için balıklıkları devam ettirme yoluna gitmezler.Kopmalarını gerektiren iyi olan dostlarında da kopabilirler. Eşinizde bu özellik varsa sizin için iyi bir başlangıç diye düşünebilirsiniz.
188
Pedagoglar ve çocuk gelişimi uzmanları anne-babaları iyi örnek olmaları konusunda uyarıyor.

   
Birkaç basit noktaya dikkat ederek çocuğunuzun zekasını açmanız mümkün...

Onunla konuşun. Araştırmalara göre, bebeğinizle konuşma şekliniz farklıdır ve bebeğiniz de konuşmayı sizin sözlerinizden öğrenir.

Bebeğinize şarkılar söyler, şakalaşırsanız daha erken konuşur.

Nesneleri anlatın. Ona bazı nesneleri isimlendirip tarif edip, diğer nesnelerle karşılaştırın, ne işe yaradıklarını açıklayın. Arka plandan gelen sesleri kesin. Televizyon ya da radyonun sesini kısın sizi dinlemesini sağlayın.

Konuşurken bütün dikkatinizi ona verin. Sırtınızı dönmemeye çalışın, diz çöküp göz kontağı kurun.

Çocuğunuza bir şeyler okumak, dilini öğrenmesini sağlar, algılarını, dikkat genişliğini artırır. İlgisini çekmeye başladığında harflerin şekillerini göstererek okuyun, böylece bazı çocuklar okumayı 3 yaşından itibaren öğrenebilir.

Büyük küçük gibi niceliklerden bahsedin. "Masadaki tabakları sayabilir misin?" "Büyük olanı mı yoksa küçük olanı mı istersin?" gibi...

Aynaları kullanın. Bebeğinizin yansımasını izleyerek vücudunu ve hareket kabiliyetini fark ettirin.

Anne sütüyle besleyin. Bebeğiniz en az 6 aylık olana dek onu emzirin.

Bırakın boyasın. Çocuklarınızın boya kalemleri ve oyun hamurlarıyla vakit geçirmesine engel olmayın çünkü bunlar el becerilerini artırır ve sanatsal bir şekilde kendilerini ifade etmelerine yardımcı olur.

Matematiği erken öğretin

Beğenilerinizi sunun, iltifat edin.

Sanatsal faaliyetler için malzemeler bulundurun. Yumurta kutularını, alışveriş paketlerini saklayın, tuvalet kağıtlarındaki ruloları da kesmek ve yapıştırmak için kullanın.

Sayıları hayatınızın bir parçası haline getirin. Matematiği ne kadar erken öğrenirse, o kadar rahat eder ve kendine olan güveni artar. Merdiven basamaklarını saymakla başlayın.

Sayıları melodik öğretin. "Beşten sonra altı nerde kaldı kahvaltı, altıdan sonra yedi kedi ciğeri yedi" gibi.

Sevdiği müziği seçtirin

Müzik çalın, müzik onun zihinsel ve duygusal gelişimini zenginleştirecektir.

Uyuturken şarkı söyleyin. Hem çocuğunuz rahat uyur, hem tekrar ile kelime hazinesi gelişir.

Müzik eşliğinde diğer şeyleri de öğretin. " 1- 2 -3 işte yıkıyoruz ellerimizi 4- 5- 6 şimdi diş fırçalama zamanı..." gibi melodiler çocuğunuzun konsantre olmasına ve kelimeleri hatırlamasına yardımcı olur.

Sevdiği müziği seçmesine izin verin, davullar, ziller kullanarak gürültü patırtı çıkarmasına bir süre katlanın.
189
MAVİŞİM GÜZEL BEBEK İLK YAŞIN KUTLU OLSUNN TAM 1 YIL ÖNCE ANNE VE BABANIN HAYATINA BİR GÜNEŞ GİBİ DOGDUN  HAYAT SANA HEP ŞANS GETİRSİN ANNE VE BABANA LAİK EVLAT OLURSUN İNŞALLAH
SEVİL'CİM SENİNDE ANNELİĞİNDE İLK YILIN HAYIRLI OLSUN MUTLU SENELERE

:nazar: :nazar: :nazar: :nazar: :nazar: :nazar: :nazar: :nazar: :nazar: :nazar:


190
Çocuğa Din Eğitimi Nasıl Verilmeli?


Yemek yemekten sürümeye kadar hayatı,
ilk adımlarını anne babasından öğrenen çocuk,
küçükbaşlarda dinin uygulanmasını ebeveyninden görür
ve onları taklit ederek öğrenirse, ileriki vıllarda
alacağı eğitim daha sağlam ve sağlıklı olur.

Din eğitiminden önce ve din eğitimi süresince hiç ihmal edilmemesi gereken bir eğitim varsa, o da sevgi eğiti­midir.

Çocuğa öncelikle sevgi öğretilmeli. Dini, din olarak değil de, sevginin bir aracı olarak anlatmalı. Anlatılan din Allah'ı sevdirmeli, Peygamberi sevdirmeli, Kur'an'ı sevdirmeli. Bu değerleri sevdiremezseniz, din adına ne öğretirseniz öğretin süreklilik taşımaz, bir anlamı olmaz.

Bir yerde çocuk ancak Allah sevgisiyle yaşayabileceğine inanmalı,

Peygamber sevgisiyle nasıl yaşanacağını anlamalı,
Kur'ân sevgisiyle yaşamanın yolunu öğrenmeli; bunlar olmadan hiçbir şekilde hayatı tanımayacağını bilmelidir.

Sahabiler Peygamberimizle konuşmaya başlamadan önce çok zaman "Anam babam sana feda olsun yâ Resulllah!" der­ler, her şeyi onun uğrunda feda etmekten çekinmediğini dile getirirlerdi. Peygamberimiz bir işi yapmalarını, bir yere git­melerini emrettiği zaman da, bütün işlerini bırakırlar, önce Resulullahın emrini yerine getirirlerdi. Bu konuda en ufak bir tereddütleri ve ihmalleri görülmezdi. Bunun için dini an­latmada ve öğretmede, dini getiren ve anlatan Allah Re­sulünün çok iyi sevdirilmesi ve tanıtılması lazım.

O'nu Örnek Alıp Çocuğumuzu Öpüp, İltifat Etmeliyiz

Efendimizi çocuklarımıza sevdirebilmek için en başta ço­cukta bir istek uyandırmalı, iltifat etmeli, şefkat göstermeli, çocuğu öpmeli, sevmeli, gönlüne seslenmeli. Güzel örnekler vererek, önüne bir seçenek koymalı.

Peygamberimizin buyurduğu gibi, "Çocuğunuzu Öpün. Çünkü her öpüşünüzde cennette bir dereceniz yükselir." Kendisi de her karşılaşmasında hayatından bir parça olarak gördüğü Hz. Fâtıma'yı ve torunlarını öper, şefkat sinesine yaslardı.

"Çocuğu olan onunla çocuklaşsın" tavsiyesi de çocuk psi­kolojisini anlatan hayati bir cümle olarak yaşıyor. Efendimiz bu tavsiyesini özellikle torunlarıyla sürekli yaşamış. Onları omzuna almış, gezdirmiş, sırtına almış, iki eli yerde yü­rümüş, mübarek dilini çıkarmış, çocukları neşelendirmiş, ağ­zına su alarak yüzlerine püskürtmüş.

Çocuklarla o kadar içice olmuştu ki, bir defasında yarış yapan çocukları görmüştü de, onların neşesine katılmak için birlikte koşmuştu. Kız çocukları için de "Kız ne güzel evlattır. Şefkatli, yardımsever, munis, kutlu ve analık duyguları ile doludur" derdi.

Önce Peygamber'i Tanıtmak Lazım

Her halükârda canlı ve taze bir örnek olarak Peygambe­rimizi tanıtmalı. O'nun çocukluğunu, gençliğini, doğruluğu­nu, sevimliliğini, bizi çok sevdiğini, güler yüzlü, tatlı dilli, şefkat dolu bir baba, canlar canı bir dede, bizim sıkıntılarımı­za bizden daha çok yanan gerçek bir dost olduğunu anlatma­lı.

Peygamberimizin bize sevgiyi öğrettiğini, sevimli olmayı tavsiye ettiğini, O'na olan sevgimizi dile getirmek için de O'nu örnek almayı, hayatından, çocuklarla ilişkisinden söz etmeli.

Peygamberimizin bizi Allah ile tanıştırdığını, bize Al­lah'ı tanıttığını, bizi Allah ile buluşturduğunu, yanımızda Al­lah'ın elçisi olduğunu dile getirmeli.

Çünkü önce Allah'ı anlatmakta zorluk çekilebilir, Allah mefhumu soyut bir kavramdır. Ama
Peygamberimiz her yö­nüyle somut bir örnek, insan olması hasebiyle her haliyle ta­nıyabileceğimiz bir özelliğe sahiptir.
Peygamberimiz tanıtıldıktan ve sevdirildikten sonra bizim de onu sevmemiz için neler yapmamız gerektiği çok daha ko­lay ve rahat anlatılır.

Çocuğumuzu Allah Sevgisine Nasıl Hazırlarız?

Çocuk sevdiği insanı memnun etmek, onun sevgisini ka­zanmak için dediklerini de seve seve yapar ve yaptıklarından büyük zevk duyar.
Peygamberimize uymak, O'nu örnek alıp O'nun gibi ol­maya çalışmak çocuğu Allah sevgisine ulaştırır, Allah sevgisiyle buluşturur. Bu sefer çocuk Allah ile irtibat kurmak ister, Allah'a yaklaşmayı ve yakınlaşmayı arzu eder.

Peşinden de devreye ibadetler girer. Her varlığın Allah'ı tanıdığı ve tanıttığı, sevdiği ve sevdirdiği hususu öne çıkar. Çünkü ağacından çiçeğine, kelebeğinden böceğine, kurdun­dan kuşuna, denizinden gökyüzüne varıncaya kadar her şey Allah'ı teşbih eder, Allah'ın kendilerine verdiği görevi hiç ak­satmadan, usanıp bıkmadan yaparlar.

İbadetin bu şekilde anlatımı çocuğun saf ve temiz ruhun­da çok derin ve kalıcı izler bırakır. Kendisinin de bir şeyler yapması gerektiği isteği belirir. Böylece ruhu ve kalbi hazır hale gelir, Allah'ın bizden istediği şeyleri anlatmak iyice ko­laylaşır.

Allah'ı Tanıyan Çocuk Kur'an'ı Okumak İster

"Allah ile konuşmak ister misin, Allah'ın konuştuğu gibi aynen konuşmayı arzu eder misin?" gibi sorular sorularak Kur'an eğitimine olan ihtiyaç dile getirilir. Çünkü Kur'an okumak kulun Rabbiyle konuşması demektir, Rabbinin ke­lamını, sözlerini tekrar etmesi anlamına gelir.
Çocuk yavaş yavaş Kur'an okumaya başlayınca hediyeler, iltifatlar ve ikramlar sıraya girmeli. Teşvik edilmeli, alkışlan­malı. Kur'an'ı hatmeder ve okumasını iyice öğrenince de me­rasimler düzenlenmeli, törenler yapılmalı, Kur'an okumayı öğrendiği için çok önemli ve çok büyük bir iş yaptığı dile geti­rilmeli.

Peygamberimizin çok güzel Kur'an okuduğu örneklerle anlatılmalı, Peygamberimizin Kur'an okuyanları çok çok sev­diği söylenmeli. Bir de zaman içinde bazı âyet ve surelerin anlamı öğretilirse çocuk ne yaptığının, ne öğrendiğinin farkı­na varacaktır ki, bu sefer de işe akıl ve mantık boyutu ekle­nir. Böylece çocuk hem aklen, hem de kalben olgunlaşma yoluna girer. Kur'an'a sahip çıkar. O Kur'an'a sahip çıktıkça Kur'an da ona sahip çıkar, meleklerin himayesi ve koruması altına girer.

Çocuğa Kur'an'ı Nasıl Öğretmeli?

Bunun için çocuklarımıza din ve Kur'an eğitimi verme­den/verdirmeden önce ders verecek kurumu ve kişileri iyi­den iyiye gözden geçirmeli, sorup araştırmalı ve bu konuda titiz davranmalıdır.

Az da olsa bazen öyle anlayış sahipleriyle karşılaşılıyor ki, çocuk yanlış bir örnekle muhatap olunca dinden de, Kur'-an'dan, camiden ve cemaatten de iyice uzaklaşıyor. Bu es­nada bir de kaba davranışlar ve sert muameleyle muhatap olunca, bir daha ağzınızla kuş tutsanız dahi çocuğa Kur'an eğitiminden, hocadan söz edemez hale geliyorsunuz. Çünkü maalesef eski alışkanlıklar sonucu bazı öğreticiler, Kur'an'ı öğretirken, namaza alıştırırken, kaba kuvvete ve dayağa baş­vurmayı bu eğitimin vazgeçilmez bir yolu olarak görebiliyor­lar.

Çok yakın bir dostum var. İyi bir eğitim almış, belli bir makama gelmiş, çok kapsamlı bir iş kurmuş. Fakat sohbet esnasında bir vesile ile söz Kur'an eğitimine geldi. Kendisi üzülerek ve biraz pişmanlık duyarak Kur'an okumasını bil­mediğini söyledi. Oysa çocukken ailesi mahalle camiinin imamına göndermiş. Birgün yanındaki çocuk yaramazlık yapmış, hoca da yaramazlığı kendisinin yaptığını sanmış, ya­nına çağırmış ve şiddetli bir şekilde kulağını çekmiş. Ondan sonra bu dostum bir daha camiye ve hocaya uğramaz olmuş. Cami ve Kur'an denince aklına hep o kulak acısı geliyormuş. Şimdilerde Kur'an okumasını öğrendi ama 50 sene aradan sonra...


Camiye Göndermekle İş Bitmiyor

Bununla birlikte bazı ailelerde bir yanlış anlayış daha var. O da çocuğu mahalle camiine göndermekle bu konuda elin­den geleni yaptığını sanmasıdır.

İki aylık bir süre içinde 50-60 öğrenciye yeterli zamanı ayıramayan hoca efendi çocuğu Kur'an'ı okuyacak duruma getiremiyor. Okullar açılıyor. Çocuk bir daha eline Kur'an'ı alamıyor, anne baba da üzerinde durmuyor. Bir eğitim yılı bu şekilde geçmiş oluyor. Ertesi sene tekrar yaz tatili geliyor.

Çocuk yeniden camiye gönderiliyor, öğrendiklerini unuttuğu için de Kur'an eğitimine yeni baştan başlıyor. Böylece 3-4 se­ne üst üste gitmesine rağmen bir türlü Kur'an eğitimini ala­mıyor.
Kur'an eğitimini alamayınca da dine soğuk bakıyor. Dini bir ihtiyaç olarak görmüyor. "Olursa iyi olur, ama olmazsa da olur" tarzında bir kanaate varıyor. Oysa küçük yaşta iman dersini ve yeterli/gerekli dinî bilgiyi alamayan bir çocuk daha sonra gayr-i müslim bir kimsenin İslam'a ısınması kadar zor­luk çekiyor ve bocalıyor.

En İyi Din Eğitimini Ancak Aile Verebilir

Her ne kadar din eğitimi Kur'an kursunda verilse, özel olarak bir din adamından alınsa ve öğrenilse de, kalıcı, yerle­şik ve sağlam bir dinî hayatın temelinin ailede atıldığını da unutmamak gerekiyor.

Yemek yemekten yürümeye, konuşmaktan oturup kalk­maya varıncaya kadar hayatı, ilk adımlarını anne babasından öğrenen çocuk, küçük yaşlarda farkına varmadan, henüz aklı ermeden dinin uygulanmasını annesinden, babasından görür ve kendisi de onları taklit ederek öğrenirse, ileriki yıllarda alacağı eğitim daha sağlam ve sağlıklı olur.

Bediüzzaman'ın kendi hayatından örnek verdiği gibi, "Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat (telkinler) ve manevî derslerdir ki, o dersler fıtra­tımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yer­leşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum.

Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ru­huma merhum validemin ders ve telkinatını şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye (temel bir çekirdek olarak) müşahede ediyorum."( Lem'alar, 24. Lem'a)

Çocuğun Din Eğitimi Çantası

Nasıl çocuğumuza okul ihtiyacı için, kırtasiye kırtasiye ge­zip kitap, defter, kalem alıyorsak, din eğitimi için de aynı özenle bir çanta hazırlamalıyız. Din eğitimi için çocuğunuzun çantasına koyacağınız malzemeler, hem teşvik hem de kalite­li bir eğitim için son derece faydalı olacaktır.

Din eğitiminin en önemli malzemesi, hiçbir zaman özelli­ğini ve orijinalliğini kaybetmeyen kitaptır.

Bunun için kitap okuma alışkanlığı, ailenin olmazsa olmazları arasında gir­melidir.

Çocuk sürekli okumaya teşvik edilmeli, aile bütçesinden kitaba para ayrılmalı, aile içinde okumak için bir zaman di­limi tespit etmeli. Okunan konular yeri geldikçe tartışmaya açılmalı. Çocuklar okuduklarını anlatmaya teşvik edilmeli. Bu teşvikler iltifat ve hediyelerle ödüllendirilmeli. Dost soh­betleri ve akraba ziyaretleri gibi yerlerde çocuğun kitap oku­duğunu, okumayı sevdiğini, kitap yetiştirilemediği bir vesile ile dile getirilirse, hem önemli bir teşvik olur hem de çocuğun kişilik ve karakter gelişiminde çok güzel bir yol izlenmiş olur.


Her Çocuğun Kütüphanesi Olmalı

Dinî ve imanı bilgiler her ne kadar kitaptan öğrenilse de VCD ve DVD gibi sesli ve görüntülü malzemeler de büyük öl­çüde bu ihtiyaca cevap veriyor. Çünkü sözünü ettiğimiz bu dokümanlar çocuğu psikolojik ve pedagojik yönü düşünüle­rek hazırlandığı için özellikle küçük yaştaki çocuklar için çok büyük faydalar sağlıyor. Bu arada televizyondaki filmler ço­cuklara yasaklanırken bu tür çalışmalar bir alternatif olarak hazır duruyor.

Bu arada imkânların elverdiği ölçüde evde çocuğun ken­dine ait bir kütüphanesinin olması önem arz ediyor. Hikâye, masal, roman, şiir ve benzeri konulardaki kitapları alıp oku­yan çocuk kendine ait bir kütüphane edinirse, hem ilme olan hevesi artar, hem okumaya olan ilgisi gelişir, hem de yaşadığı olaylara daha yararlı yorumlar getirir. Çünkü eğitimli, kül­türlü, kafası çalışan, yaşıtlarına göre bir adım önde ve ileride olma gibi bir kişilik kazanan çocuğun cesareti, becerisi ve kendine güveni daha bir farklı olur.

Çocuğunuz için Ailecek Umre Yapın

Uygulamalı din eğitiminde gözden uzak tutulmaması ge­reken önemli bir yol da çocuğu tarihî ve dinî mekanlara götü­rerek oraların manevi ve ruhani havasından istifade etmesini sağlamaktır. Özellikle Selçuklu ve Osmanlı döneminden kalma dinî yapılar daha başka bir derinlik ve içerik taşıdıkla­rından, çocuğun ruhunda ve gönül dünyasında farklı açılım­lar ve bağlantılar oluşturmaktadır.

Mesela müsait olup da gidilebilse İstanbul, Bursa, Edirne ve Konya gibi şehirlerde bu anlamda o kadar mekanlar ve yapılar var ki, birer açık hava müzesini ve canlı bir tarih haz­zını veriyor. İstanbul'daki Topkapı Sarayı Müzesi, Minyatürk, Sultanahmet, Eyüp Sultan gibi mekanlar tarih ve din şuuruyla ecdat sevgisini birlikte işliyor.

Yine mümkünse ve bütçeniz de müsaitse ailecek umreye gitmek, çocukların ve gençlerin ruhlarında o kadar kalıcı iz­ler bırakıyor ki, sizin bir yılda anlatamadığınız, hatta bir ku­cak dolusu kitap okusa dahi elde edemeyeceği ve kavuşama­yacağı bazı derinlikleri ve şuurlanmayı çocuk orada bir hafta gibi kısa bir sürede rahatlıkla alabiliyor.

Dini Çocuğunuzla Birlikte Yaşayın

Fakat bütün bunlarla birlikte dinî hayat ortak bir payla­şımdır. Bunun için çocukları bir şekilde dinî sohbetlere alış­tırmak, yaşıtlarının ve akranlarının da hazır olduğu program­lara götürmek, onların sosyalleşmelerinde ve dinî hayatlarını geliştirmelerinde çok daha yerleşik bir mana kazandırıyor.

Hatta birkaç haftalık veya birkaç günlük de olsa aynı yaş grubuna hitap eden okuma kampları düzenlemek çocukların okuma alışkanlıklarında ve öğrendiklerini hayatlarına geçir­mekte kalıcı bir özellik taşıyor. Çünkü çocuklar arkadaşlarıy­la birlikte olurlarsa, birbirlerinden etkileniyorlar. Tertip edi­len çeşitli etkinlik ve yarışmalarla bir oyun/eğitim ortamı içinde daha rahat bir birikim elde ediyorlar.


Yazar: Mehmed Paksu
191
"İnanıp hayırlı işler yapanları altından ırmak­lar akan cennetlere sokacağız. Sonsuza kadar kalacaklardır orada. Allah'ın şaşmaz vaa­didir bu. Söz söyleme bakımından Allah'tan daha doğru ve tutarlı kim olabilir?" (Nisa Suresi, 122)

Bize imanın en üst düzeyini nasip et Al­lah'ım. Aklımız yanılmasın, dilimiz sürçmesin.

Bize hep hayırlı işler yapmayı nasip et...

Diktiğimiz ağacın gölgesinde oturanların da hayır duasını alalım.

Yetiştirdiğimiz meyveyi yiyenin de...

Yaptığımız yollardan geçen insanlar hayır duası ettikçe ha­yır defterimize yazılsın.

Ve yazılan bu güzellikler katından en güzel şekilde ödül alsın.

Bu ödül önce rızan olsun sevgili Allah'ım, sonra da cennetin.

Sudan kurtardığımız bir karınca,

Kanadını baldan temizleyip uçmasını sağladığımız bir kele­bek...

Kırılan ayağını tedavi ettirdiğimiz bir köpek merhametimi­zin delili olsun.

Sen merhametlilere merhamet edersin. İnanıp hayırlı işler yapanları cennetine koyacağına ve orada sonsuz kalacaklarına söz verdin.

Şüphesiz sözlerin en güveniliri Senindir.

Her söz sahibi vaadinden dönebilir ama Sen asla.'..

Senin vaadin asla şaşmaz. Senden daha doğru ve tutarlı kim olabilir ki?..

Kesin cevap; hiç kimse.

Bizi cehenneminle hiç tanıştırmadan, ona yaklaştırmadan cennetine koy ve orada sonsuz olarak kalmamızı nasip et...

Âmîn!..
192
Ünlü bir psikoloji sitesinin araştırmasına göre insanların klasik sözleri belirlenmiş.Bir kelime veya cümle olabilen bu söz;kişinin psikolojisi hakkında bilgi veriyormuş.
İşte en klasik sözler ve anlamları:

1-Bilemiyorum!(ilgisiz)

2-Sanmıyorum.(hoşgörülü)

3-Bence de...(toptancı,peşin fikirli)

4-Hayret bir şey.(aşırı hassas)

5-Öyle değil mi?(mantıksal)

6-Pardon(tembel)

7-Özür dilerim.(ukala)

8-Tamam.(unutkan,gamsız)

9-Peki efendim.(yağcı,dalkavuk)

10-Anlıyorum,anladım.(baştansavmacı)

11-Ne yani?(geçimsiz)

12-Çok ilginç.(felaket tellalı,kötümser)

13-Boşver!(havaleci)

14-Anlatabildim mi?(kibirli)

15-Yazıklar olsun.(kıskanç)

16-Sonra.(kararsız)

17-Belki.(cesaretsiz)

18-Yazık.(suçlu)

19-Bana ne.(narsist,bencil)

20-Öyle olsun.(çekingen)

YORUM SİZDEN...
193
Her evde çocuk odası olması şart mı? Çocuk kendi odası olunca mutlu olur mu? Ya hapishane parmaklıkları gibi duran beşikler?..

   
Uzman Pedagog Adem Güneş'in yazısı

Çocuk odaları kızsa pembe, erkekse mavi olmak zorunda mı? Ya da odanın her yanı oyuncaklarla doldurulmak durumunda mı?


Bebek sahibi olmak her ebeveyn için çok özeldir. Henüz dünyaya gelmeden hazırlanılan bebek odaları anne-babalar için çok özeldir. Bir yandan bebek beşiği, beşiğin üzerine tavandan sarkan tüller... Cam kenarına yerleştirilmiş pandalar, ayıcıklar... Beklenen bebek kız ise pembeye dönüşmüş duvar süsleri, erkek ise mavi tonlarda duvar kâğıtları. Bütün bu cıvıl cıvıl atmosfer anne-babaların çocuklarına duydukları özlemin de bir işaretidir, ki bu yüzden eve gelen misafirler "bir de çocuk odasına bakayım" diyerek çocuk odasının nasıl döşendiğini görmek ister. Peki bütün bu rengarenk ve dolu dolu odalar, çocuk ruh sağlığına ne kadar uygundur? Çocuk için süslendiği iddia edilen böylesi bir odaya gelen bir bebek ne kadar haberdardır?.. Ve eğer dili olsa böylesi bir oda içinde kendini mutlu hisseder mi? İşte bu sorulara cevap verebilmemiz için çocuk dünyasını yakından tanımamız ve bir bebeğin erken çocukluk dönemindeki ihtiyaçlarını iyi hissedebilmemiz gerekir.


Çocuk odası şart mı? Bir bebeğin ilk yıllarında ayrı bir oda ihtiyacı yoktur. Çocuk odaları genellikle anne-babaya keyif veriyor olsa da çocuk için bir yalnızlık alanıdır.


Beşik gerekir mi? Çocuğun ilk iki yılı anne yanında geçmelidir. Böylece çocuğun benliği güven duygusunu yaşar. Çocuğun uykuda her bir ürperti ile uyanışında annesinin yanında olduğunu bilmesi, ona güven duygusunu tattırır. Ayrıca anne ile yatan çocuk, annenin beden ısısından doğal olarak ısındığı için, yalnız yatırıldığında ihtiyaç olan örtü ve battaniyeler ile oluşturulmaya çalışılan suni ısıya ihtiyaç duymaz. Beşik ancak çocuk 2 yaşını geçtikten sonra ihtiyaçtır. Ancak çocuk beşikleri hapishane parmaklıkları gibi çocuğun özgürlüğünü daraltan, anneye ulaşmasına engel olan bir garip yapıda olmamalıdır. Çocuk arzu ettiği sırada beşiğinden inebilmeli ve yaşama katılabilmelidir.


Çocuk odaları renkleri ne olmalı? Çocuk odalarında tercih edilecek olan renk, pembe veya mavi olmamalıdır. Zira bu renkler insan psikolojisinde huzursuzluğa sebebiyet verir. Tercih edilecek olan renk, açık sarı olmalıdır. Sarı, huzur veren bir renktir.


Çocuk odası süslü olmalı mı? Çocuk odaları düzenlenirken, aşırılıklara kaçılmamalı, oda ne kadar sade olursa çocuklarda o kadar yüksek bir algı gücü oluşacağı unutulmamalıdır. Duvarlardaki resimler, süslemeler, çıkartmaların her biri çocuğun dikkat dağınıklığı sürecini başlatır. Ve çoğu defa bunlar yetişkin için anlamlı olsa da, çocuk tarafından anlamsızdır. Cam kenarına dizilmiş pandalar odayı şirin gösterse de, odada yatan çocuk için pandanın gözlerindeki cansız ve donuk bakışlar gece korkularına dönüşebilir, tavandan aşağı sarkan bir tül çocuk için anlam veremediği bir daraltılmış alan hissini oluşturabilir. Çocuk odası ne kadar sade olursa çocuk ruh sağlığı açısından o kadar iyi olur.


Çocuk odasının aydınlatılması nasıl olmalı? Çocuk odasındaki ışığın direkt çocuğun gözüne gelmemesi ve loş bir ışık olması sağlanmalıdır. Bunun için düşük "vat"lı ampuller kullanılmalıdır. Mümkün olduğunca ışık, yukarıdan aşağı doğru tavan lambası şeklinde değil, yerden yukarı yönelmiş ayaklı ışıklar, tavan arasında gizli ışıklandırma tercih edilmelidir.
194
Babalar aslında en çok kızlarını severler
Ama inanmaz kimse buna
"Yalan" derler"imkansız" derler.
Her nedense kimse çıkıp da "neden?" demez.
Nedendir bilir misiniz?
Çünkü kız babası olmak,
Farklıdır, özeldir bambaşka bir duygusallık verir babalara
Hayatında hiç ağlamayan babalar bile kızlarını ellerine aldıklarında
Tutamazlar göz yaşlarını...
Ama bir taraftan da zordur kız babası olmak.
Bir kız iki evlat demektir.
İki canı birden sırtına yüklenmek demektir.
Çünkü biri iki yapan da kadındır, ikiyi üç yapan da...

Bunu bildiklerinden babalar,
Onların üzerlerine daha da titrerler.
Onlara her baktıklarında annelerini,
Bazen kırdıkları ama her şeye rağmen onları yetiştiren
Annelerini anımsarlar...


Ama bir yandan da koruma iç güdülerine yenilirler
Kızlarına hiçbir şey olmasın
Onlar hiç üzülmesin,
Gözlerinden bir damla yaş gelmesin isterler
O bir damla yaş için koca dünyayı yıkacak olurlar...


Ama bu sevgilerini,
bu bağlılıklarını,
Asla gösteremezler, utanırlar.
Çünkü baba demek; güçlü, çatık kaşlı olmak olarak öğretilmiştir
Onlara...

Gülümsemek isterler o güzel kızlarına gülümsemek...
Ama rolünün dışına çıktıklarını düşünüp
Dönerler eski çatık kaşlı, gergin suratlarına...
Bazen ağlamak isterler
Ama "Erkekler ağlamaz" denmiştir onlara
Yapamazlar bu yüzden saklarlar gözyaşlarını...

İşte böylece her şeyi içlerine atarlar
Kız babaları
Yansıtmazlar asla duygularını...

Ama dayanamazlar gece yarılarına
Ve giderler o güzel kızlarının tatlı şirin odalarına
Uzun uzun bakarlar yüzlerine
Ve bir kez daha hayran olurlar
O muhteşem güzelliklerine
Gündüzleri dokunamadıkları gözlerine, ellerine
Hiç bırakmayacakmış gibi dokunurlar
İçlerindeki duygunun gözyaşlarını boşaltırlar
Ve yavaşça güzel kızlarını öpüp
"İyi geceler" derler
Derinden derinden...

Eğer siz de bir sabah uyandığınızda yanağınızda
Bir damla gözyaşı hissederseniz
Bilin ki babanız o gece de sizi izlemiş
Ve en sonun da "iyi geceler" deyip gitmiştir ( harikaaa yaa :(( canım BABACIM )
195
Din Bilgisi / Abdestsiz emzirilen süt
16 Mayıs , 2011, 22:26:38
Muhammediye kitabının yazarı Yazıcıoğlu Muhammed Efendi, Edirne ve Gelibolu civarında yaşamıştır.
Bu muhterem zatın bir de Ahmed-i Bîcan olarak bilinen kardeşi vardır.
Ahmed-i Bîcan hazretleri, aynı zamanda Envar-ül Aşıkın kitabını Farsça'dan tercüme eden zattır.

İki kardeşten biri olan Ahmed-i Bîcan, bir gün bir camide vaaz etmekte iken ağabeyi Muhammed Yazıcıoğlu camiden içeriye girer ve küçük kardeşinin sohbetini dinlemeye başlar. Kardeşi ağabeyinin camiye geldiğinin farkındadır. Fakat bir de bakar ki, ağabeyi biraz sonra camiyi gülerek terk eder.

Kürsüde nasihat etmekte olan Ahmed-i Bîcan hazretleri, ağabeyinin bu halinden bir şey anlayamaz ve akşam eve geldiği zaman olayı annesine anlatıp durumu öğrenmesini ister. Anne, büyük oğlu Muhammed eve geldiği zaman, (Oğlum, kardeşin camiden niçin gülerek çıktığını soruyor, bir hata mı işledim diyor. Kardeşinin dersinden niçin gülerek çıktın) diye sorduğunda şöyle cevap verir:

"Anneciğim, ben kardeşimin vaazına gülmedim. Ben bir insanoğlunun sohbetini dinlemeye ne kadar melek gelmiş, oturacak yer bulamıyorlar da birbirlerinin üzerine oturuyorlar, onların hâli çok hoşuma gitti de ona tebessüm ettim. Ben de meleklerden camide oturacak yer kalmadığı için çıkıp gittim."

Annesi, ağabeyinin bu sözlerini anlattığında Ahmed-i Bîcan çok müteessir olup dedi ki:
"Anneciğim, ağabeyim melekleri görebiliyor da, ben niye göremiyorum. Bunu ondan bir sorar mısın?"

O güzide anne büyük oğluna bunu sorduğunda aldığı cevap şöyle oldu:
"Anneciğim, bu noksanlığı sen kendinde araman lazım, sen benden daha iyi bilirsin."

O vakit düşünme sırası anneye geldi. Uzun müddet tefekküre daldıktan sonra bunun sebebini şöyle açıkladı:
"Oğlum sana hiç abdestsiz süt emzirmedim. Ahmed'e ise henüz kundakta iken, ben namaza durmuştum, Ahmed de şiddetle ağlamaya başlamıştı. Bu sırada evimizde bir komşu kadın vardı. O, çocuk ağlamasın diye Ahmed'i aldı emzirmeye başladı. Ben hemen namazı kılıp elinden aldım ama, biraz emmişti. Sonra o kadına abdestli olup olmadığını sordum, bana abdestinin olmadığını söylemişti. Onun melekleri görmemesine sebep olsa olsa bu olmalı."
196
ANNESİNİN HERKÜLÜ  YAKIŞIKLI ÇOCUK İLK DOGUM GUNUN KUTLU OLSUN  ANNENİN SANA OLAN  VE  DİLLE TARİF EDİLEMEYEN MUHTEŞEM  SEVGİSİNE ŞAHİDİZ O SENİ ÇOK SEVİYOR  ONA LAİK EVLAT OLURSUN İNSALLAH BUTUN GUZELLİKLER MUTLULUKLAR SİZİNLE OLSUN HAYAT SİZE HERZAMAN GÜLSÜN  HAYIRLI BİR EVLAT OL  BU İLK YAŞ GUNUN KUTLU VE MUTLU OLSUN GÖZDE'CİM  SENİNDE  ANNELİĞİNİN İLK SENESİ  KUTLU OLSUN BİRLİKTE NİCE NİCE UZUN SAGLIKLI VE HUZURLU SENELERE HERGUNUNUZ BÖYLE OLSUNN

1 YAŞA SELAM YARAMAZLIĞA DEVAM  ;D






:nazar: :nazar: :nazar: :nazar: :nazar: :nazar: :nazar:

197
Vücut Bakımı / HAMİLELİKTE ÇATLAK GİDERİCİ
11 Mayıs , 2011, 23:49:50
BUYRUN BURDA  ;)


Hamilelikte Karın Çatlaklarını Gideren Yağ



http://www.xprodoksit.com/bolum/ebru-salli
198
Diyet / HAFTADA 1,5 KİLO ZAYIFLATAN İKSİR
11 Mayıs , 2011, 23:37:18
HAFTADA 1,5 KİLO ZAYIFLATAN İKSİR

Ebru Şallı'nın sunduğu Ebruli programına konuk olan Dyt.Selahattin Dönmez, haftada 1,5 kg zayıflatan iksir tarifini paylaştı. Üstelik hamile ve emziren anneler de rahatlıkla kullanabilir.



Haftada 1,5 Kilo Zayıflatan İksir





Hazırlanışı ve detaylar video'da


http://www.xprodoksit.com/yazi/haftada--15-kilo-zayiflatan-iksir
199
Diyet / Göbek nasıl eritilir?
11 Mayıs , 2011, 10:51:14
Göbek nasıl eritilir?
İster kadın olsun, ister erkek olsun kilo almaya başladıkları zaman ilk şikâyet ettikleri bölge göbek bölgesidir. En kolay kilo alınan bölge göbek bölgesi iken, en zor kilo verilen bölge yine göbek bölgesidir.

Göbek yağlarını eritmek için size birkaç tavsiyemiz olacak.
Öncelikle her menünüze bir porsiyon yoğurt ekleyin. Evet, yanlış duymadınız bir porsiyon yoğurt. Çünkü yapılan araştırmalara göre yoğurt en iyi yağ eritici besinlerden biri. Diyet yapan belli sayıda kişilerin bir kısmına her öğünde bir porsiyon yoğurt verildiğinde, diğer yoğurt yemeyen kişilerden daha hızlı kilo verdikleri ve verilen kiloların göbek bölgesinden eridiği tespit edilmiş. Göbek yağlarını eritmek için her öğünde mutlaka bir porsiyon yoğurt tüketmelisiniz. Porsiyonunun büyüklüğünü bir su bardağı olarak ölçebilirsiniz. Bir gün içinde mutlaka en az 1,5 litre en fazla 2,5 litre su için ve sık sık idrara çıkmaya özen gösterin. Bol su içmek özellikle göbek bölgesindeki zararlı yağların idrar yoluyla atılmasını sağlar.

Şayet sakız çiğneme alışkanlığınız varsa, bu alışkanlığınızdan vazgeçin. Zira sakız çiğnerken sürekli yutkunma ihtiyacı hisseder ve doğal olarak da hava yutar hale gelirsiniz. Buda karnınızda yani göbeğinizde şişkinliğe sebep olabilir. Kesinlikle tuzu hayatınızdan çıkarın ya da günde bir çay kaşığından fazla tuz tüketmeyin. Çünkü tuz vücudunuzdaki fazla suyu tutarak atılmasını engeller. Böylece de başta göbek bölgeniz olmak üzere bütün vücudunuzda şişkinliğe ve ödeme sebep olur. Bol lifli besinler tüketin. Çünkü lifli besinler bağırsaklarınızın düzenli çalışmasını sağlayarak, yediklerinizin yağa dönüşmeden vücuttan atılmasını doğal olarak da kocaman bir göbekten kurtulmanızı sağlar.



Evde göbek eritici birkaç egzersize gün içinde mutlaka 10 dakikanızı ayırın. Örneğin uzun bir sopayı( ben viledanın sopasını çıkarıp kullanıyorum) omuzlarınızın üzerine koyun ve iki kolunuzu üzerinden geçirin. Hani tarlalarda korkuluklar olur ya, işte aynı öyle bir şekil alın. Ardından 150 defa sağa 150 defa sola olacak şekilde toplamda 300 defa sağa sola çevirin kollarınızı. Bu egzersiz gerçekten hem üst göbek bölgesini hamda belinizi resmen inceltiyor, zayıflatıyor. Bunun yanında günde sadece 5 şer 5 şer çekeceğiniz yarım mekik hareketleri de, göbeğinizi yok etmek için çok etkili olacaktır.

Bunun yanında günde sadece bir kez bir bardak suyun içine bir yemek kaşığı elma sirkesi ve yarım limonun suyunu sıkın ve bu suyu için. İnanın göbek yağlarınızın kısa zamanda erimeye başladığını göreceksiniz.Beyaz ekmek yerine göbek yağlarınız eriyene kadar çavdar ekmeği yemeğe çalışın. Zira beyaz ekmek hem göbek hamda bel çevrenizin yağlanmasına neden olur.
200
HAZELİN GUZEL ANNESİ DOGUM GUNUN KUTLU OLSUN
YUZUNDEN GULUCUKLER EKSİK OLMASIN GUZEL YUZLU INSAN
YENİ YAŞIN YENİ GÜZELLİKLERİ BERABERİ,NDE GETİRSİN
NİCE SENELERE HAYATIMM  EŞİNLE YAVRUNLA TUM SEVDİKLERİNLE...
:love9: :flowers: :love9: :flowers: :love9: