Bebegimonline - Anne ve Bebekleri

BEBEKLERİMİZ VE ÇOCUKLARIMIZ => Bebek Sağlığı ve Eğitimi => Konuyu başlatan: SiRiNe - 02 Ekim , 2010, 21:29:58

Başlık: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: SiRiNe - 02 Ekim , 2010, 21:29:58
Merhaba bebegim online anneleri kizlarima netten masallar ararken cok guzel masallar buldum ve sizinle paylasmak istedim...

Ben burada pek fazla turkce kitap bulamadigim icin netten okuyorum kizlarima... bir kac tane unlu masallari burada paylasacagim zaman zaman yeni masallar eklerim size ekleyebilirsiniz :D




KİBRİTÇİ KIZ

Bir yılbaşı gecesiydi. Dondurucu, kavurucu bir soğuk vardı. Yoldan geçenler paltolarının yakasını kaldırmışlar, atkılarına bürünmüşler, hızlı hızlı yürüyorlardı. Kimi evine geç kalmış, acele ediyor, kimi bir eğlence yerine gidiyordu.
Çocuklar koşuyorlar, birbirlerine kartopu atıyorlardı. Gecenin zevkini en çok onlar çıkarıyorlardı. Kahkahalarla gülüyorlar, sevinçle haykırıyorlardı.
Yalnız bir çocuk vardı ki gelip geçenler onun farkında değillerdi. Ufak bir kız çoçuğu. Başı açık, elbisesi yama içinde, yoksul bir kızcağız. Bir kapının önüne büzülmüş, çıplak ayaklarını altına almıştı. Soğuktan morarmış tir tir titriyordu. Üzerinde oturduğu taş basamakta buz gibiydi.

Yavrucağız da sanki donmuş, bir buz parçası kesilmişti.
Geniş bir mukavva kutunun içine sıralanmış kibrit kutularına bakarken gözleri yaşarıyordu.
Evet, bu bir kibritçi kızdı. O gün bir tek kutu kibrit bile satamamıştı. Satsa, bir kaç kuruş para kazansa, kalkıp evine gider, annesiyle birlikte hiç olmazsa bir kase sıcak çorba içerdi. Gidemiyordu, çünkü o gün hiç kibrit satamadığını annesine söylemekten çekiniyordu. Soğuktan, üzüntüsünden titreyen kısık,incecik sesiyle "Kibrit var, kibrit"diye bağırıyordu. Sokaktan geçenlerin hiçbiri başını çevirip bakmıyordu...
Ah hiç olmazsa ayaklarında terlikleri olsaydı! Biraz önce, sokak sokak dolaşırken, hızla geçen bir arabanın önünden kaçmış, kaçarken terlikleri ayağından fırlamıştı.
Karşı kaldırıma geçtikten sonra, dönüp bakmış hınzır bir çocuğun terlikleri kapıp kaçtığını görmüştü. Arkasından seslenmişti ama, çocuk alaylı alaylı seslenerek koşa koşa uzaklaşmıştı.

Kibritçi kız bunun üzerine bir kapının girintisine sığınmış, oracığa kıvrılıp oturmuştu.
Parmakları donmuş, sızlamaya başlamıştı. Kızcağız bu acıya dayanamadı, kutulardan birini açıp bir kibrit çıkardı. Parmakları uyuşmuştu, kibrit çöpünü elinde güçlükle tutuyordu. Eli titreye titreye çöpü duvara sürttü. Kibrit birden alev aldı; tatlı, yumuşacık, turuncu bir alev.

Zavallı kız, kibriti bir elinden öbür eline geçirerek, parmaklarını ısıttı. İçi de ısınmıştı. Sanki gürül gürül yanan bir ocağın karşısındaydı. Gözleri aleve dikilmiş, düşlere dalmıştı: Güzel bir odada, büyük bir ocağın karşısında oturuyordu. Arkasında kalın bir yünlü hırka, ayaklarında kürklü terlikler vardı.

Isınmış, terlemeye bile başlamıştı... Derken kibrit sönüverdi. Kibritin sönmesiyle, o tatlı düşlerde sona ermişti. Kızcağızın parmakları yeniden donmaya, sızlamaya başlamıştı.
Bir kibrit daha yaktı. Bu sırada soğuk bir rüzgar esti. Kız kibrit sönmesin diye, duvardan yana döndü. Öbür elini aleve siper etti. Aleve bakarken, karşısındaki duvar sanki eridi, birden açıldı, içerisi göründü. İçeride geniş bir oda vardı. Kar gibi bembeyaz örtü yayılmış bir masanın üzerine tabak tabak yiyecekler dizilmişti. Sofrada gümüş şamdanlar yanıyor, odayı gündüz gibi aydınlatıyordu. Kızcağız'ın gözleri sofranın ortasında, büyük bir tabağa konulmuş, nar gibi kıpkırmızı kaz kızartmasına dikilmişti. Ağzı sulandı. Elini oraya doğru uzattı. Kibrit yana yana sonuna gelmişti, parmağını yakıyordu. Kızcağız çöpü yere atıverdi. Atmasıyla birlikte, yılbaşı sofrası siliniverdi, gözlerinin önüne taş duvar yeniden dikildi.

Üçüncü kibrit daha fazla düşler yarattı:Bir yaz gecesi...Kibritçi Kız kırda bir ağacın altına oturmuş, yıldızlara bakıyor. Gece olduğu halde hava sıcak. Altındaki toprak, gündüz güneşten ısınmış, fırın gibi yanıyor... Küçük kız gözlerini yıldızlardan ayıramıyordu. Uzaktan uzağa gece kuşları ötüyor, kurbağalar bağrışıyordu.

Derken bir yıldız kaydı, gökyüzüne geniş bir yay çizerek uzaklaştı, söndü. Kızcağız: 'işte, biri daha öldü' diye mırıldandı. Bir gün, ninesi söylemişti: Her yıldız düştükçe yeryüzünden biri ölürmüş... Ninesini bir daha görebilmek için bir kibrit daha çaktı. Soğuktan kaskatı kesilmiş, beyni durmuştu. O şimdi sokak ortasında olduğunu unutmuş, düşler dünyasına dalmıştı. Kibritin alevinde yine ninesini görüyor, onun sesini işitir gibi oluyordu. İşte ninesi geliyordu. Lapa lapa yağan karların arasından bir melek gibi iniyordu... Geldi, geldi...Kollarını açtı, torununu kucakladı, aldı göklere doğru götürdü...
Ertesi sabah, yoldan geçenler, bir evin basamağında donmuş kalmış kızcağızın ölüsünü buldular. Yanı başında bir sürü boş kibrit kutusu vardı.

-Zavallı kız ısınmak için bütün kibritlerini yakmış dediler... Bu kibritlerin alevinde onun ne düşler gördüğünü bilemezlerdi ki.
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: SiRiNe - 02 Ekim , 2010, 21:30:50
KÜL KEDİSİ

Charles Perrault
Bir zamanlar güzeller güzeli bir kız varmış. Annesi ölünce babası yeniden evlenmiş. Üvey annesi de ilk evliliğinden olan iki kızıyla birlikte gelip eve yerleşmiş.
Bu iki kız, yeni kız kardeşlerinden hiç hoşlanmamış. Odasında ne var ne yoksa tavan arasına fırlatıp atmışlar. Ona bir kardeş gibi davranmak şöyle dursun, bütün ev işlerini üzerine yıkmışlar.
Ev işleri bittikten sonra bile kızın onlarla oturmasına izin verilmiyormuş. Akşamları, mutfakta, sönmekte olan ocağın önünde duruyormuş tek başına, ellerini küllere doğru tutup ısınmaya çalışarak. Bu yüzden üvey kız kardeşleri ona "Külkedisi" adını takmışla.
Bir gün iki kız kardeşe sarayda verilecek bir balo için davetiye gelmiş. İkisi de heyecandan deliye dönmüşler. Herkes Prens'in evlenmek istediğini biliyormuş. 'Bakarsın ikimizden birini seçer, belli mi olur?' diye düşünmüşler.
İki kız kardeş de kendilerini mümkün olduğunca güzelleştirmek için hemen kolları sıvamışlar. Fakat maalesef bu biraz zormuş, çünkü Külkedisi'nin aksine bayağı çirkinmiş her ikisi de!
Balo akşamı, üvey kardeşleri gittikten sonra Külkedisi mutfakta oturmuş ve için için ağlamaya başlamış. "Neyin var, neden ağlıyorsun Külkedisi?" diye sormuş bir kadın sesi.
"Ben de baloya gitmek istiyordum," demiş hıçkırarak Külkedisi.
"Gideceksin öyleyse," demiş ses. Külkedisi duyduğu sese doğru dönüp bakmış, şaşkınlıktan donakalmış.
Güzel bir kadın duruyormuş yanı başında.
"Ben senin peri annenim," demiş kadın. "Şimdi kaybedecek zamanımız yok! Bana bir balkabağı getir hemen!"
Külkedisi bir balkabağı getirmiş. Peri annesi sihirli değneğiyle dokununca, balkabağı birdenbire altından bir fayton oluvermiş.
"Şimdi de altı fare..." Külkedisi altı fare bulup getirmiş, peri annesi onları hemen ata dönüştürmüş.
"Bir sıçan..." Onu da arabacı yapmış.
"Ve altı kertenkele..." Onları da faytonun arkasında koşacak altı uşağa çevirivermiş.
Nihayet Külkedisi'ne gelmiş sıra. Peri değneğiyle bir dokununca Külkedisi'nin yırtık, pırtık giysileri nefesleri kesecek harika bir elbiseye dönmüşmüş. Ayaklarında bir çift camdan ayakkabı pırıl pırıl parlıyormuş.
"Bir şey var yalnız," demiş Peri. "Gece yarısına kadar eve dönmelisin. Saat on ikide elbisen tekrar eski giysilerine, faytonun balkabağına, atların fareye dönüşecek. Prens'in bunu görmesini istemezsin herhalde? Şimdi git, dilediğince eğlen."
O gece Külkedisi balonun yıldızı olmuş. Baloya katılan hanımlar (özellikle de iki üvey kız kardeşi) onun elbisesini çok beğenmişler ve terzisinin adını öğrenmek için ona yalvarmışlar. Beyefendilerin hepsi onunla dans etmek için birbirleriyle yarışmışlar.
Prens ise götür görmez ona âşık olmuş! Ve o andan sonra hiç kimseye bu kızla dans etmek için izin verilmemiş.
Saatler saatleri, dakikalar dakikaları kovalamış ve Külkedisi saat tam on ikiyi vuracağı sırada evde olması gerektiğini hatırlamış.
"Gitme!" diye seslenmiş Prens arkasından, ama Külkedisi bir an bile durmadan koşup oradan uzaklaşmış. Sokağa çaktığında elbisesi tekrar eski elbiselerine dönüşmüş. Geriye kala kala camdan ayakkabıların bir teki kalmış. Diğer tekini nerede kaybettiğini bilmiyormuş.
O gece Külkedisi uyuyana kadar ağlamış. Hayatının bir daha asla o geceki kadar harika olamayacağını düşünüyormuş.
Ama bu doğru değilmiş. Ayakkabının diğer tekini sarayın merdivenlerinde bulmuşlar. Ertesi sabah Prens ev ev dolaşıp ayakkabıyı tek tek bütün genç kızlara denetmiş. "Bu ayakkabının dün gece karşılaştığım güzel sahibini bulamazsam yaşayamam," demiş.
Derken Külkedisi'nin evine gelmiş. Üvey kardeşleri ayakkabıyı denemişler. Olmamış. Ayaklarına girmemiş bile.
Prens çok üzgünmüş, çünkü uğramadığı sadece birkaç ev kalmış. Tam oradan ayrılacakken evin hizmetçisi dikkatini çekmiş.
"Hanımefendi," demiş Prens Külkedisi'ne, "bir de siz deneseniz?"
"O mu deneyecek? Ne münasebet!" diye haykırmış üvey kardeşler.
Fakat Prens ısrar etmiş. Külkedisi'nin ne kadar güzel bir kız olduğu gözünden kaçmamış. Tabii ayakkabı Külkedisi'nin ayağına kalıp gibi oturmuş. Prens diz çöküp Külkedisi'ne evlenme teklif ederken iki üvey kardeşe de öfke ve kıskançlıkla olanları seyretmek kalmış. Külkedisi Prens'in teklifini tabii
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: SiRiNe - 02 Ekim , 2010, 21:31:24
UYUYAN GÜZEL

Grimm Kardeşler
Bir zamanlar bir Kral ile Kraliçe bir kız çocukları olunca bu mutlu günün şerefine bir ziyafet vermişler. Ziyafetten sonra Kral çevresindeki insanlara baba olmanın kendisini nasıl mutlu ettiğini anlatmış, zira yıllar yılı karısıyla birlikte hep bir çocuk sahibi olmayı beklemiş durmuş. Sonra bebeğin altını değiştirmeyi yeni öğrendiği sıralarda başına gelenleri anlatırken konukların hepsini güldürmüş. Derken konukların bebek Prenses'e hediyelerini verme zamanı gelmiş.
Herkes hediyelerini verdikten sonra sıra on iki periye gelmiş. "Benim Prenses'e hediyem Mutluluk," demiş birinci peri. Konuklar sevinçle alkışlamışlar, Kral'ın ağzı kulaklarına varmış.
"Benim hediyem Güzellik," demiş ikinci peki. "Benim hediyem Akıl," demiş üçüncüsü. Böylece on bir peri hediyelerini tek tek vermişler.
On ikinci peri tam hediyesini vermek üzereymiş ki, bir gök gürültüsüyle sarsılmış bütün saray. Kapılar ardına kadar açılmış, içeriye yaşlı bir kadın girmiş ayaklarını sürüye sürüye. Onu gören herkes korkudan gözlerini kapatmış.
"On üçüncü peri!" diye bağırmışlar hep bir ağızdan.
"Bana davetiye yok mu Kral?" demiş on üçüncü peri korkun sesiyle kapı ağzından.
"Sana davetiye yollamayı unutmuş olmalılar," demiş Kral kem küm ederek. "Hizmetkârlar! Sofrada hemen bir yer daha açın! Çabuk!" Aslında Kral onu bile bile davet etmemiş, çünkü sarayda periler için sadece on iki altın tabak varmış. O da düşünmüş taşınmış, çareyi birini davet etmemekte bulmuş.
On üçüncü peri minik Prenses'in kundağının yanına gitmiş. Bebek agu deyip minik elini ona doğru uzatmış. Derken peri birden, "Benim de prensese hediyem, on beşinci yaş gününde parmağına iğ batar batmaz ölmesi," demiş iğrenç bir kahkaha atarak.
Yine bir gök gürültüsüyle, kötü peri kaybolup gitmiş. Sarayın kapıları gürültüyle kapanmış ardından. Korkunç bir sessizlik kalmış geriye. Sonra Kraliçe ağlamaya başlamış.
On ikinci peri öne atılmış. "Ben hediyemi vermedim daha," demiş yumuşak bir sesle. "Kötü büyüyü bozamam belki, ama onu değiştirebilirim. Benim hediyem de büyüyü, Prenses'in parmağına iğ battığında ölmesi yerine, yüz yıl uyuması şeklinde değiştirmek olsun o zaman."
Yıllar geçmiş aradan. Bebek büyümüş, sağlıklı, güzel, mutlu ve akıllı bir genç kız olmuş. Kral'la Kraliçe kötü büyüyü çoktan unutmuşlar. Zaten ülke içinde ne kadar iğ varsa, daha Prenses bebekken yok edilmiş. Prenses uzun yıllar güvendeymiş.
Fakat tam da on beşinci yaşına bastığı gün Prenses daha önce hiç fark etmediği bir kapı keşfetmiş. Kapıyı açmış, kıvrıla kıvrıla yukarı çıkan bir merdivenle karşılaşmış. Merdiveni çıkınca üzerinde altın bir anahtar bulunan bir kapıya varmış. Kapıyı açınca, içerdeki küçük odada tekerlekli bir şeyi çalıştıran yaşlı bir kadın görmüş. "Ne yapıyorsunuz öyle?" diye sormuş prenses. Yaşlı kadın gülümsemiş. "İplik eğiriyorum!" demiş. "Orada öyle bakıp durma. Gel, bir de sen dene, hadi." İği Prenses'e doğru uzatmış.
O anda olanlar olmuş. İğin sivri ucu Prenses'in parmağına batmış, Prenses hemen yere yığılıp kalmış. Dışarıda, avluda tavuklar gıdaklamayı kesmiş. Prenses'in köpeği, aşçının kedisini kovalamaz olmuş. Çalışma odasında kızının doğum günü davetiyesini yazmakta olan Kral'ın elinden kalem düşmüş. Mutfaktaki ocaklar yanmaz olmuş. Tüm saray uykuya dalmış.
Yıllar yavaş yavaş akıp geçmiş. Saray unutulmuş. Ama olaydan yüz yıl kadar sonra bir gün yakışıklı bir Prens o civardan geçiyormuş. Uzaklarda dikenli çalılarla kaplı bir yer gözüne ilişmiş. Adamları gülerek bu büyülenmiş sarayla içindeki uyuyan güzel hakkında duydukları bir hikâyeyi aktarmışlar ona. 'Ya doğruysa,' diye düşünmüş prens ve atını dikenli çalılarla kaplı yola sürmüş.
Önce çalılardan geçilecek hiç yol bulamamış. Çalılar hem çok sıkmış ve hem de üstüne tırmanılamayacak kadar dikenliymiş. Bakmış olacak gibi değil, çekmiş kılıcını ve yolunu açmak için çalıları kesmeye başlamış. Çalılıkları aşan Prens gördüklerine inanamamış. Her yer bir heykel gibi kıpırdamadan duran hayvanlar ve insanlarla doluymuş. Sarayın içinde dolaşmış. Güneşle aydınlanan pencerelerde tek bir sinek bile vızıldamıyormuş. Hiç kimse kımıldamıyor, hiç kimse cevap vermiyormuş sorularına.
Derken kapısı yarı açık bir kuleye varmış. İçeri girmiş, kıvrıla kıvrıla yukarı doğru uzanan bir merdivenle karşılaşmış. Prens, merdivenlerin bittiği yerde, tepede altına benzer bir şeyin parladığını görür gibi olmuş. Merdivenleri çıkmış ve kendini Prenses'in önünde bulmuş. "Uyuyan Güzel," demiş fısıltılı bir sesle. Kızın güzelliğine dayanamamış, eğilip dudaklarından öpmüş.
Prens onu öper öpmez Prenses gözlerini açmış. Onun uyanmasıyla birlikte sarayın mutfağında ocak tekrar yanmaya başlamış. Çalışma odasında Kral elinden düşürdüğü kalemi almış ve kızının doğum günü davetiyesini yazmaya devam etmiş. Tavuklar yerdeki buğday tanelerini gagalamaya başlamış.
Kulenin en üst katındaki odada Prenses karşısında Prensi görmüş. Yüz yıldan sonra ilk defa dudaklarında bir tebessüm belirmiş. "Benimle evlenir misin?" diye sormuş Prens fısıltıyla. "Evet!" demiş Prenses ve Prensi öpmüş. Kral bu güzel haberi alınca muazzam bir ziyafet hazırlatmış. Prens ile Prenses evlenmişler ve ömür boyu mutluluk içinde yaşamışlar.

http://www.ilkokuma.com (http://www.ilkokuma.com) sitesinden alınmıştır.
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: SiRiNe - 02 Ekim , 2010, 21:32:19
SİHİRLİ FASULYE

Halk Masalı
Bir zamanlar yoksul ve dul bir kadın varmış. Oğlu çok tembel bir delikanlı olduğu için paraları yok denecek kadar azmış. Bir gün o kadar zor bir duruma düşmüşler ki, kadıncağız ellerinde kalan tek mal varlığını, Süt Beyazı isimli ineklerini satmaya karar vermiş. Oğluna ineği pazara götürüp satabileceği en iyi fiyata satmasını söylemiş.
Delikanlı pazara giderken yolda tuhaf bir yaşlı adama rastlamış. Yaşlı adam ineğe bir göz atmış ve delikanlıya, "Bak çocuğum, bana bu ineği verirsen karşılığında sana çok değerli şeyler veririm," demiş. Sonra cebinden beş fasulye tanesi çıkarmış.
"Fasulye tanesi mi?" demiş delikanlı tereddütle."
"Ama bunlar sihirli," demiş yaşlı adam. Adam öyle deyince bu iş delikanlının aklına yatmış ve fasulyeler karşılığında Süt Beyazı'nı yaşlı adama vererek yaptığı değiş tokuştan memnun, eve dönmüş.
"Anne! Bak elimde ne var!" diye seslenip olanları anlatmış delikanlı eve dönünce. Ama annesi ona çok kızmış. Fasulye tanelerini dışarı, eline geçirdiği tavayı da delikanlıya fırlatmış. Sonra da ceza olsun diye onu odasına yollamış ve ona yemek vermemiş.
Sabah olunca delikanlı gözlerine inanamamış. Yatak odasının penceresinden, dışarıda bir bitkinin hızla büyüdüğünü görmüş. Bu ne bir ağaç, ne de dev bir ayçiçeğiymiş; göğe doğru büyümüş sihirli bir sırık fasulyesiymiş. Delikanlı hemen pencereden sarkıp sihirli fasulyeye tutunmuş ve tırmanmaya başlamış.
Yarım saat sonra kendini, her şeyin normalden daha büyük olduğu garip bir ülkede bulmuş. Tarlaların ötesinde çok büyük bir ev varmış. Delikanlı evin yanına gidip kapıyı çalmış. Kapıyı bir kadın açmış.
"Yiyecek bir şeyiniz var mı?" diye sormuş delikanlı.
"Var," demiş kadın. "Ama dev kocam gelince ortadan kaybolman gerek. Çünkü çocuklara hiç dayanamaz, onları hemen yer."
Delikanlı tam bir şeyler yemek üzere sofraya otururken dışarıdan birinin gür bir sesle şunları söylediğini duymuş:
"Fee-fi-fo-fum,
işte bir çocuk kokusu duydum.
Ölü de olsa, diri de olsa güzeldir onları yemek.
Kemiklerini öğütür, yaparım kendime ekmek."
"Fırına saklan. Hemen!" demiş kadın delikanlıya. Sonra da kocasına, "Ne çocuğu hayatım, dün kediye verdiğim et parçalarının kokusunu aldın herhalde," diye seslenmiş.
Yemekten sonra dev kese kese altınlarını saymaya başlamış. Kısa bir süre sonra altın saymaktan yorulup uykuya dalmış. Delikanlı saklandığı yerden çıkıp bir kese altın almış. Keseyi sihirli fasulyesinden aşağıya atmış, ardından fasulyenin sırığına tutuna tutuna aşağıya inmiş. Annesi artık şanslarının döndüğüne bir türlü inanamamış.
Ama birkaç ay sonra ellerindeki tüm altınlar bitmiş. Delikanlı tekrar sihirli fasulyesine tırmanarak devin yaşadığı ülkeye gitmiş. Devin karısı bu kez ona kuşkucu bir şekilde davranıyormuş.
"Geçen gelişinde bir kese altınımız kayboldu," diye iğnelemiş onu. Ama yine de delikanlıyı içeri almış.
Çok geçmeden dev çıkagelmiş. "Fee-fi-fo-fum," diye bir şarkı söylüyormuş. Bunu duyan delikanlı hemen yine fırına saklanmış.
"Ne çocuğu, hayatım," demiş devin karısı. "Dün yediğin piliç haşlamanın kokusunu duydun herhalde. Sen etli böreğini yemene bak!"
Yemeğini bitirdikten sonra dev, karısına, "Kadın, bana tavuğumu getir," demiş. Karısı hemen tavuğu getirmiş. "Yumurtla!" diye emretmiş dev ve delikanlının hayret dolu bakışları altında tavuk altın bir yumurta yumurtlamış. Tabii delikanlı tavuğu da alıp evine götürmüş.
Delikanlı ile annesi böylece zengin olmuşlar. Ama bir yıl sonra çocuk şansını bir kez daha denemeye karar vermiş ve tekrar sihirli fasulyesine tırmanmış. Bu sefer eve, devin karısına görünmeden girip, bir bakır tencerenin içine saklanmış.
Dev girmiş içeri. "Fee-fi-fo-fum," diye başlamış yine tekerlemesine.
"Eğer bu yine o lanet olası çocuksa, fırına bak hayatım, kesin oradadır," demiş karısı.
Delikanlı orada değilmiş tabii ki.
"Buralarda bir yerde, eminim," diye gürlemiş dev, ama karısıyla birlikte evin altını üstüne getirmelerine rağmen onu bulamamışlar.
Bu sefer dev yemekten sonra altın bir harp çıkarmış ortaya. "Söyle!" diye emretmiş ve harp ninniler söyleyip onu uyutmuş. O an delikanlı bu harpı her şeyden çok istediğini anlamış. Horlamakta olan devin dizine tırmanmış, masaya atlamış ve harpı kapmış.
"İmdat!" diye bağırmış harp. Delikanlı, sırtında harp, masadan aşağıya atlamış. Dev peşine takılmış. Delikanlı sihirli fasulyesini yarıladığında harp, "İmdat!" diye bağırmış yine. Dev delikanlının peşinden sırık fasulyesine atlamış.
Delikanlı aşağıya ulaşınca, "Anne! Çabuk bir balta getir," diye bağırmış. İkisi birlikte sihirli fasulyeyi baltayla kesmeye başlamışlar. Bir süre sonra sihirli fasulyeyle birlikte dev de yere düşmüş ve anında ölmüş.
"Üf!" demiş çocuk. "Az kalsın gidiyorduk!"
O günden sora delikanlıyla annesi zenginler gibi yaşamışlar. Onlar söyledikçe tavuk altın yumurta yumurtluyormuş. İnsanlar altın harpı dinlemek için onlara para ödüyorlarmış. Delikanlının güzel bir prensesle evlendiği de söyleniyor. Kim bilir belki de gerçekten evlenmiştir.
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: SiRiNe - 02 Ekim , 2010, 21:33:19
Tembel kiz



Bir zamanlar, ülkenin birinde çok tembel bir kız varmış, özellikle iplik eğirmesini ve halı dokumasını hiç sevmezmiş ve bilmezmiş. Sonunda annesi o kadar kızmış ki, kızı bir güzel pataklamış, kız da bağıra bağıra ağlamaya başlamış, tam o sırada ülkenin kraliçesi güzel atlı arabasıyla oradan geçiyormuş, kızın sesini duyunca merak etmiş ve arabasını durdurmuş, sesler evden geldiğinden, eve gitmiş ve kapıyı çalmış, tembel kızın annesi kapıyı açıp da, karşısında kraliçeyi görünce çok şaşırmış.

"Ne oluyor burada? Bu güzel kızı niçin ağlatıyorsunuz? "

Kızın annesi, evladının tembelliğini söylemeye utanmış ve bir yalan uydurmuş:

"Sayın kraliçem, şeyy...kızım halı dokumasını ve çıkrıkla iplik eğirmesini çok sever, bir günde bir halı dokur ama biz gördüğünüz gibi pek yoksuluz, halı dokuyacak fazla ipimiz yok, ona ağlıyor"

"A, demek öyle, madem kızın hem bu kadar güzel, hem de bu kadar yetenekli ve hamarat benimle sarayıma gelsin, ona bol bol yetecek kadar ipliğim var"

Kızın annesi bu teklife çok sevinmiş ve böylece kraliçe kızı alıp, arabaya binmiş ve saraya gitmişler.

Saraya gelince kraliçe kıza demiş ki:

"Seni sevdim, gerçekten söylendiği kadar yetenekli ve hamaratsan, fakir olmana rağmen seni küçük oğlumla evlendireceğim, çünkü böyle bir altın bileziğinin olması senin için en güzel çeyiz sayılır. Ama seni deneyeceğim, sana bir halı tezgahı, çıkrık ve bir oda dolusu iplik vereceğim, bunlarla yarına kadar bir halı dokumanı isteyeceğim."

Böyle diyerek kraliçe kızı odanın içinde iplik yığınları, çıkrık ve halı tezgahıyla başbaşa bırakıp, gitmiş. Kızcağız üzüntüsünden ağlamaya başlamış. Akşam kraliçe gelmiş.

"A, ne halı dokumuşsun, ne de iplik eğirmişsin!"

"Şeyy, affedin kraliçem, annemden ayrıldığım için çok üzüldüm, elim çıkrığa gitmedi"

"Pekala, seni anlıyorum, sana bir gün daha veriyorum, tamam mı?" demiş ve gitmiş.

Tembel kız, ne yapacağını şaşırmış, üzüntü içinde pencereden dışarıya bakıyormuş ki, o tarafa doğru gelen, üç tane çok tuhaf kadın görmüş. Birinin sağ ayağı kocamanmış, ikincinin baş parmağı dev kadarmış, üçüncünün de dudağı çenesinden aşağı sarkıyormuş! Kadınlar kızın penceresinin önünde durmuş ve niye üzgün olduğunu sormuşlar. Kız da her şeyi anlatmış. O zaman kadınlar demiş ki

"Biz sana yardım ederiz ama bir şartımız var, düğüne bizi de davet edeceksin, bizim halaların olduğunu söyleyeceksin, bizden utanmayıp, masanda oturtacaksın"

"Tamam söz" demiş tembel kız.

O zaman üç kadını pencereden içeri almış, kadınlardan biri ayağıyla çarkı çeviriyor, diğeri ipleri bükmek için yalıyor, üçüncüsü de halıya düğüm atıyormuş

ve sonunda harika bir halı dokumuşlar, dünyanın en güzel halısıymış bu. Rengarenk, kuşlar, güller, ırmak desenleriyle süslüymüş. Ertesi sabah kraliçe bu halıyı görünce bayılmış. Ve hemen düğün hazırlıkları başlamış. Kız, prense üç halasının olduğunu ve onları da düğüne davet etmek istediğini söyleyince, prens "tabii olur" demiş.

Düğün günü, üç tuhaf görünümlü kadın içeri girmişler. Prens

"Bunlar da ne böyle! Siz üçünüz nasıl bu hale geldiniz? "

Birinci kadın " Çıkrık çevirerek"

İkinci kadın "İplik yalayarak"

Üçüncü de "Düğüm atarak" deyince, Prens, güzel eşine iplik eğirme ve halı dokumasını yasaklamış!

"Bir daha çıkrığın ve halı tezgahının yanına bile gitmeyeceksin!" demiş.

Tembel kız ve prens çok mutlu olmuşlar. Kızın annesi ise hala, saraya serilen o güzel halıyı, tembel kızının nasıl dokuduğunu düşünüp duruyormuş!
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: °♥°k@rd€L€ñ¬@zr@°♥° - 02 Ekim , 2010, 21:43:32
DUYGUCUM NE GUZEL KONU ACMISSIN BAYILDIM  :love9:  :opucuk: COK TESEKURLER CANIM  :k06:
YA BENDE COK SEVERIM MASALLARI KESKE BIRI BANADA ANLATSA BENDE UYUSAM MISIL MISIL  :love9:  :love9:   :ehi:
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: SiRiNe - 02 Ekim , 2010, 21:51:15
Alıntı yapılan: kardelen@ AZRA - 02 Ekim , 2010, 21:43:32
DUYGUCUM NE GUZEL KONU ACMISSIN BAYILDIM  :love9:  :opucuk: COK TESEKURLER CANIM  :k06:
YA BENDE COK SEVERIM MASALLARI KESKE BIRI BANADA ANLATSA BENDE UYUSAM MISIL MISIL  :love9:  :love9:   :ehi:
Tskler canim :opucuk: rica ederim biliyorsun biz yurt disinda bulamiyoruz turkce masal cocuk kitaplari bende netten okuyorum ne yapayim bir kac tane var sadece evde :sad1:
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: βαlκιz - 03 Ekim , 2010, 12:51:20
sağol duygucum ama benimkiler dinlemez beni  :ehi: :ehi:
biraz daha büyüsünler ozaman okurum hikaye okuyan kitap alcaktık geçen gün vazgeçtim
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: SiRiNe - 03 Ekim , 2010, 12:54:01
Rica ederim canim eee seninkiler buyuduler koccaman adam oldular ama onlara kitap hediye edersen  sayfalarina bakarlar meraklanirlr anne oku sen bize derler belki

Benimkilerde pek bisi anlamiyorlar ama :toothy10:
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: Lă_Tăhzen! - 03 Ekim , 2010, 12:57:39
TESEKKURLER CANIM PRİNT EDİP BENDE KIZIMA OKUYAYIM  :D

Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: SiRiNe - 03 Ekim , 2010, 12:59:47
Alıntı yapılan: ASEL&NUR - 03 Ekim , 2010, 12:57:39
TESEKKURLER CANIM PRİNT EDİP BENDE KIZIMA OKUYAYIM  :D


Rica ederim canim . evet bu yuzden buraya yapistiriyorum print yapip dosyada yapabilirsiniz evde eger turkce kitap  bulamazssaniz özellikle gurbette olan arkadaslar icin
Cocuklar rutini severler her gece uyumadan önce kitap masal veya banyo yaptirip mamalarini yiyip yatirmak gerekiyormsu bu sekilde ayni saatte uyumayi ögrenirlermis uyku sorunlari olmazmis ilerde
Bende yeni ögrendim

Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: βαlκιz - 03 Ekim , 2010, 13:02:06
KİTAPLAR VAR EVDE mesela anne bebek dergileri bebekle ilgili kitaplar
onları ellerine alıp bakıyolar resimlerine  :k06:

bende önceden hergün aynı saatte yıkıyodum bebek yagı sürüp masaj yapıyodum ama uyumuyolardı daha çok uykuları kaçıyodu :ehi: :ehi: :ehi:
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: Lă_Tăhzen! - 03 Ekim , 2010, 13:03:41
BENIM KIZDA RUTIN CANIM HERGUN SAAT 12.00 1.00 ARASI EMEREK UYUR SAOLSUN BU SAATTEN ŞAŞMAZ NE İLERİ NE GERİ  :k06:
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: SiRiNe - 03 Ekim , 2010, 13:07:43
oo masaaallah aselimize gercektyen duzensiz uyku anne ve babayida yoruyor

dunurumm pasalarim tam pasa bahh kendileri karar veriyrlar ne zaman uyumak istediklerine :k06: simdi duzeldi uykulari sende rahatladin sukurler olsun  :love9:
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: βαlκιz - 03 Ekim , 2010, 17:09:46
kitap okumak isterim aslında filmlerde görüyorum kadın çocuguga masal okurken çocuk uyuya kalıyo ya çok hoşuma gidiyo 3 yasına gelsinler okurum  :ehi: :ehi: :ehi:
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: мiŁenα. - 06 Ekim , 2010, 21:27:23
Şimdilik netten açıyorum okunuyor eymen dinlemior ama duyuyor alışsın kulağı ::)


::) ::) ::)


Daha sonra anlayınca ben okicam ::)
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: SiRiNe - 06 Ekim , 2010, 22:12:07
:k06: :k06: benimkilerde bisi anlamiyorlar ben ögle uykusundan uyandiklarinda okuyorum  cunki gece rutini genellikle muhallebilerini yedikten sonra pijamalarini giyip yatiyorlar

ama hic bisi anlamiyrlar tabiki tv bakiyorlar bagiriyorlar :toothy10:

Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: βαlκιz - 08 Kasım , 2010, 04:15:48
kızlar bişey ögrendim söylim sizede
3-5 yaş arası yanılmıyosam böyle masallar okunması doğru değilmiş
daha çok bol resimli kitaplar okunmalıymış
okudugum yazıyı bulim sizle paylaşırım
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: SiRiNe - 08 Kasım , 2010, 10:56:06
Benim evdeki kitaplar cocunlukla resimli

yazi bir kac satir

valla gulsahcim canim artik ne dogru ne yanlis bilinmiyor

cocuk konusmaz diyoruz cok kitap okuyun cok konusturun cocugunuzla cok konusun diyorlar

ardindanda masal okumayin diyorlar  :ehi:

burda herkez masal okuyor bebeklerine resimli olarak minik kitaplardan

hatta uykudan önce rutin oluyor bazi  bebekler icin derin uykuya daliyorlar

ben sakincasi oldugunu dusunmuyorum
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: Lă_Tăhzen! - 08 Kasım , 2010, 12:51:01
yeni tasındıgım yerde ev sahıplerının çocukları var kıtaplıkta masal kıtaplarını bırakmışlar okuyorum valla bizim kıza Aselde tepki veriyor guluyor çırpınıyor  :D bi de ses tonunu degıstırerek okudugum zaman onun içinde zevklı hale geliyodur  :D
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: SiRiNe - 08 Kasım , 2010, 12:53:19
nur ne guzel demek kitap  birakmislar  :k06: :k06:

Burda her evde her bebegin kitaplari var ya, nasilda cok hoslarina gidiyor resimli renkli kitaplar

burda 8 yasindaki bir cocuk eminimki benden dahada cok kitap okumus bitirmistir, tum unlu masallari vs

Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: tubali - 08 Kasım , 2010, 15:32:20
konu muhtesem bir fikirr...
saol duygucumm tesekkur ederiz oglum ve ben...
benim oglumda dinlemior amaa olsun arada okuyoruzz... :k06: :k06:
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: SiRiNe - 08 Kasım , 2010, 15:34:55
Alıntı yapılan: tubali - 08 Kasım , 2010, 15:32:20
konu muhtesem bir fikirr...
saol duygucumm tesekkur ederiz oglum ve ben...
benim oglumda dinlemior amaa olsun arada okuyoruzz... :k06: :k06:
Rica ederim canim

bol resimli masal  kitaplarin varsa daha iyi

aslinda ben yurt disinda bulamadigim icin bu masallari okuyorum bulabilseydim resimli guzel kitaplar alirdim ama malesef yok  :dontknow:

Isvecce kitaplar var ama ben ana dillerini ögrenmeleri icin Elimde olan bir kac turkce masal kitaplarini okuyorum
:k06:  siz iyisiniz yani orda bulursunuz guzel kitaplar

Birde canim oglunun okumayi sevmesini istiyorsan kitaplari sevimli göster ona, mesela oyuncak alirken ona yaninda resimli kitapta al ilk önce belkide resimlere bakar sonrada buyudugunde okuyacak caga geldiginde okur



Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: tubali - 08 Kasım , 2010, 17:24:55
ewet kitaplarla arası cook ii oglumunn...
ama maalesef aldıgım resimli hikaye kıtaplarını yırtıyorr resimlerine bakarken...
resimleri incelemesini sewiyor amaa maalesef yırtıyorrr...
bndee simdilik eline wermiorum kitapları yazık degilmi agaçlaraa...
kitaptan okudugum zamndaa istiyor vermemii
nysee birsure sonraa denerim tekrarr
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: SiRiNe - 08 Kasım , 2010, 17:26:20
Alıntı yapılan: tubali - 08 Kasım , 2010, 17:24:55
ewet kitaplarla arası cook ii oglumunn...
ama maalesef aldıgım resimli hikaye kıtaplarını yırtıyorr resimlerine bakarken...
resimleri incelemesini sewiyor amaa maalesef yırtıyorrr...
bak senn yaramaza   :k06: :k06: :k06:
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: tubali - 08 Kasım , 2010, 17:31:16
yaramaz kii ne yaramazz

ama olsun MİNİK YARAMAZ PRENSİM O BENİM...

duygucumm :opucuk:
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: βαlκιz - 08 Kasım , 2010, 18:14:07
duygucum tabi kitap okuncak ama böyle uzun masallar okumayın daha çok
kısaa kısaa hikayeler bol resimli olanlardan okuyun diyolar
bende bilmiyorum
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: இܓiڪے†∂ηßﺙuℓ இܓ - 20 Kasım , 2010, 02:42:00
Kendini Beğenmiş İstiridye


Bir varmış, bir yokmuş... Beyaz dantelli, masmavi dalgalarıyla uçsuz bucaksız kumsalı okşayan denizlerden birinde bir istiridye ailesi varmış. Hani yazın deniz kenarında oynarken bulduğumuz, istiridye kabukları var ya, işte o elbiseleri sırtında taşıyan bir aileden söz ediyoruz. Evet ne demiştik bu istiridye ailesi pek kalabalıkmış... Kiminin elbiseleri rengarenk, kiminin ki bembeyazmış. Hepsi birbirlerini pek sever, deniz gibi dünyalarında sevgi içinde yaşarlarmış. Komşuları yengeçlerle, minarelerle, deniz yıldızlarıyla da çok iyi geçinirlermiş. Bazen de yosun ormanlarında piknik yaparlarmış.

Günlerden bir gün, oldukça iri, pembe ışıltılı elbisesiyle gerçekten de çok güzel olan Pembeli'nin etekleri arasına kum tanesi sıkışıvermiş. Pembe istiridye, önce bu minicik kum tanesinden pek rahatsız olmuş. Silkelenmiş, eteklerini açıp kapamış, ama boşuna! Minik kum tanesini bir türlü içinden atamamış. Zaman geçtikçe de acısı azalmış, rahatsızlık duymaz olmuş. Hatta o kum tanesini unutuvermiş bile.

Komşuları Yandanbacak Yengeç Hanımın evine misafirliğe gittiği bir gün, şöyle bir eteklerini savurup, deniz kestanelerinden birinin yanına oturmuş.Oturmuş oturmasına ya, oturmasıyla Yandanbacak Hanımın çığlığı basması bir olmuş.

- AAA! Eteklerinin arasında pırıl pırıl parlayan şey de ne öyle?

Pembelinin yüreği HOP oturmuş HOP kalkmış! Eteklerini açmış, kapamış. Açmış, kapamış. Derken bir de ne görsün? Kıvrımların arasında pırıl pırıl minicik bir nokta çapkın çapkın göz kırpmıyor mu?

- Ay, Ay, Ay! Sen nerden çıktın böyle? Diye bağırma sırası ona gelmiş bu kez...

Onların bu şamatasına, az ilerde oturan Midye Nine koşmuş.

- Hey... Neler oluyor öyle? Niçin bağrışıp duruyorsunuz?
Yandanbacak Yengeç Hanımla, Pembeli hemen olanları anlatıp, pırıltılı noktayı ona da göstermişler. Ah bir görseniz, Midye Nine ne gülmüş, ne gülmüş.bir yandan da "Sizi gidi cahil çocuklar sizi," diyormuş. "Bunda korkacak, telaşlanacak ne var? O gördüğünüz şeye İNCİ derler. Pek de kıymetlidir haberiniz olsun. Sakın onu herkese göstereyim deme Pembeli... Hatta saklamaya çalış, yoksa senin için iyi olmaz."

Sen misin bunu söyleyen? Pembeli zaten kendini beğenmiş ya, bu defa da kibirli olmuş. Çıkmış bir kayanın tepesine kurulmuş. Artık ne kimseyle bir oyun oynuyor, ne de ailesine ev işlerinde yardımcı oluyormuş.

Anlayacağınız, "İNCİLERİM DÖKÜLÜR"diye ödü kopuyormuş. Önce arkadaşları bu işe kızmışlar.onu yeniden aralarına çekmeye çalışmışlar, ama sonunda herkes günlük işlerine dalıp onu unutmuş.

Bu arada Pembeli'nin incisi de her geçen gün biraz daha büyümüş, biraz daha ışıltılar saçar olmuş. Pembeli, incisiyle övünüyormuş ki Midye Nine'nin öğüdünü bile unutmuş. Gelene geçene incisini gösterip duruyormuş. Koca okyanusta, onun incisinin güzelliğini duymayan kalmamış.

Günler günleri kovalamış. Derken bir gün, Pembeli'nin gözleri kuvvetli bir ışıkla kamaşıvermiş. Bir de bakmış ki, o güne kadar hiç görmediği iki yaratık çevresinde yüzüyor. Ellerindeki ışıklı bir cihazı da etrafa tutup duruyor. Pembeli bu, incisini göstermeden durur mu? Hemen elbisesini şöyle bir savurmuş. İnci, kuvvetli ışık altında öyle bir parlamış, öyle bir parlamış ki, nerdeyse etrafını apaydınlık yapmış. Ve pembeli ne olduğunu anlayamadan, bir el uzanıp, onu kayadan koparmış. Kendisi gibi pek çok istiridyenin daha bulunduğu bir torbaya atıvermiş.

Pembeli başına gelenleri anlamış anlamasına ya, artık kurtuluş olmayacağının da farkındaymış. Kendi kendine, "Ah keşke Midye Nine'nin öğüdünü tutsaydım," diye ağlamaya başlamış. "Çevremdeki dostlarımı kırmasaydım hepsi beni inci avcılarından korurdu."

Ya işte böyle arkadaşlar... Pembeli incisiyle övündüğüne, dostlarını kırdığına pek pişman olmuş, ama ne demişler, "SON PİŞMANLIK FAYDA VERMEZ".
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: இܓiڪے†∂ηßﺙuℓ இܓ - 20 Kasım , 2010, 02:44:15
Benim Bir Ağacım Var

O gün çok güzel bir gündü. Gökyüzünde kuşlar sevinçle uçuşuyorlardı. Ağaç dallarının arasında birbirleriyle şakalaşıyorlardı. Bazen de kavga ediyor olmalıydılar ki, çok fazla gürültüleri yükseliyordu havaya. Bir taraftan da hoş bir melodi gibi arı vızıltıları geliyordu kulağa. Her şey uyanmış, işinin başına geçmişti anlaşılan. Rengarenk benekli kelebekler de boş durmuyorlardı. Onlar da çiçekten çiçeğe konmak için yarış ediyorlardı sanki birbirleriyle. Bir yandan da evin yan tarafından akan dereden güzel bir su sesi geliyordu.



Serpil güzel ve rahat bir uykudan uyanmıştı. Evin avlusundaki çeşmeden ellerini ve yüzünü yıkadı. Sonra da annesinin hazırladığı kahvaltıdan yedi afiyetle. Her şey çok güzeldi. Güneş onun için gülümsüyordu sanki. Kuşlar onun için cıvıldaşıyorlardı. Kelebekler en güzel renklerini ona göstermek için yarışıyorlardı. Ya şu dereden gelen su sesine ne demeli? Çok güzel bir gündü.



İşte bu güzel gün, Serpil'in içini coşturmuştu. Oyun oynamak için sabırsızlanıyordu. Ama arkadaşlarının hiçbirine ulaşamazdı bu saatte. Bu duyguyu yaşayınca içinde garip bir acı duydu. Çünkü Arkadaşlarının çoğu şimdi tarlada ya da bahçede ailelerine yardım ediyorlardı. İçinden, "Şu tatilleri de sevmiyorum. Bütün arkadaşlarımın işleri var. Onlarla şu güzel günde bir araya gelip oynayamıyoruz bile. Oysa okulda hep birlikteyiz. Hiç olmazsa teneffüslerde dilediğimiz gibi oynayabiliyoruz." dedi.



Bir müddet, "Acaba ne yapsam?" diye düşündü. "Biraz kırlarda dolaşıp, çiçek toplayayım. Topladığım güzel çiçekleri vazoya koyarım." İçinden muzip muzip güldü. "Acaba ninemi ikna edip, halatları ondan nasıl alabilirim? Eğer onu ikna edip, halatları alırsam güzel bir salıncak kurdururum dedeme. Oh ne güzel bir düşünce" diye geçirdi içinden. Ama önce kırlarda biraz dolaşsam iyi olur" dedi. Sonra da, içinden şarkılar söyleyerek zıplaya zıplaya kırlara doğru koşmaya başladı. Şimdi kendini çok daha mutlu hissediyordu.



Topladığı bir demet kır çiçeğiyle eve döndü. Dedesi avluda bir şeylerle uğraşıyordu. Dedesini görünce çok sevinmişti. Dedesini çok seviyordu
Serpil. Çünkü dedesi onun en iyi dostuydu. Masal arkadaşıydı. Dedesinin elinde bir tutam uzun uzun çubuklar vardı. Yanına yaklaştı. Sevinçle, "Nasılsın Dedeciğim? Bak çiçeklerime? Ne kadar güzel. Dede ninemden halatları istesek acaba verir mi? Çok güzel bir gün. Ben de çok mutluyum, ama benimle oynayacak hiç arkadaşım yok. Çok yalnızım ve sıkılıyorum. Eğer ninem halatı verirse, bana salıncak kurar mısın? Dedeciğim elindeki çubuklar da ne acaba?"



"Ohhh!! Hele şükür elimdekileri fark edip sordun. Kızım bir soru sorulduğunda ya da konuşulduğunda, karşılığını almadan başka bir soru sorulmaz. Ya da farklı bir konudan bahsedilmez. Ben şimdi senin sorduğun soruların hangisine cevap vereyim bilemiyorum?"



"Oh, evet haklısın dedeciğim. Özür dilerim. Kendimi çok yalnız hissediyordum. Ne yapacağımı bilemiyordum. Bu yüzden de kendi kendime oynayacağım oyunlar düşünmüştüm kafamda. Seni de görünce hepsini birden sıralayıverdim. Kusura bakma. Şey, en son sorduğumdan başlayabilirsin. Elindeki çubukların ne olduğunu sormuştum."



"Peki tamam. Yalnızken insanların kendini nasıl hissettiklerini çok iyi bilirim. Bu yüzden içindeki sıkıntılı duyguyu anlıyorum. Elimdekiler birer çubuk değil. Bunlar birer fidan."



"Fidan mı?"



"Evet, bunlar; erik, kayısı ve badem fidanları. Bunları bugün bahçemizin kenarlarına dikeceğim. Büyüyünce, hepsi birer meyveli ağaç olacaklar."



"Ama dede, madem meyveli ağaç olacaklar. O halde bahçenin iç kısımlarına dikmen daha doğru olmaz mı? Hem gelen geçen çocukların ve hayvanların meyvelerine uzanmasından korunmuş olmazlar mı?"



"Hah ha ha.. İlahi kızım. Hiç senin gibi düşünmemiştim. Senin söylediğin gibi de düşünülebilir, ama ben öldükten sonra da arkamdan dua edilmesini istiyorum. O yüzden bu fidanları bahçe kenarına dikiyorum."



"Bahçe kenarında olduğu için neden sana dua etsinler ki dede? Doğrusu hiçbir şey anlamadım."



"Bak şimdi. Ben bu fidanları bahçenin kenarına ektiğimde büyüyüp, meyveli birer ağaç olacaklar değil mi?"



"Evet."



"Bunlar büyüdüğünde, çocuklar geçerken yiyecekler. Bahçenin kenarından geçen yolcular yiyecek. Sonra, yoldan geçen hayvanlar, ağacın dibine düşen meyvelerini yiyecekler. Böylece benim dikmiş olduğum bu ağaçtan, bir çok şey faydalanacak. Mutlu olacak. Bu yüzden de, ben ölsem bile, Allah bana sevap yazacak. Böylece ben sürekli sevap almış olacağım. Hem belki de yoldan geçen ve aç olan bir yolcu yiyecek bu ağaçların meyvesinden. O yolcunun, açken bir meyve yemesi ve şükür etmesi ne kadar güzel değil mi? Arkasından da, "Bu ağacı eken her kimse Allah ondan razı olsun. Allah onun ruhunu şad etsin" diye dua etmesi bana yeter kızım. Ben bu ağaçları bunlar için dikeceğim zaten."



"Anladım dede. Sen hem ahirette, hem de dünyada meyvelerinden yiyeceksin diktiğin ağaçların."



"Ah benim akıllı kızım. Ne de çabuk anladın. Şimdi sen de, her iki yerde de meyve verecek olan bu ağaçlardan dikmek ister misin?"



"Tabiî isterim dede."



"Öyleyse hadi gel bakalım. Şu fidanları daha fazla sıcağın altında bekletmeden toprağa gömelim."
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: இܓiڪے†∂ηßﺙuℓ இܓ - 20 Kasım , 2010, 02:46:31
Pembe Yün Yumağı

Bir varmış, bir yokmuş... Küçük bir kentte, her çeşit eşyayı satan bir dükkan ve bu dükkanda yıllarca alıcı bekleyen bir yün yumağı varmış.

Yün yumağı deyip de geçmeyin sakın... Tüylü mü tüylü, pembe mi pembe, yumuşak mı yumuşak bir yumacıkmış bu. Önceleri kocaman bir naylon torbada, tıpkı kendisine benzeyen pek çok yumakla bir arada yaşıyormuş. Diğer kardeşleri birer, ikişer satılmış. Sonunda bu yumak tek başına kalıvermiş. Dükkanın sahibi de onu, vitrini süslesin diye camın arkasında bir yere yerleştirmiş. Yıllar geçmiş, yün yumağı aynı yerde durmaya devam etmiş. Nedense kendisini almak isteyen kimse çıkmamış.

Aslında o, üzerine düşen görevi çok iyi yapıyormuş. Rengarenk kumaşlar, allı güllü bluzlar, okul önlükleri, perdelikler ve havlular arasında, başını uzatıp uzatıp çevresine gülücükler dağıtıyormuş. Ama gelin görün ki, bu karışıklık içinde kimse onu fark edemiyormuş.

Yün yumağı bu işe öylesine üzülüyormuş ki, gün geçtikçe içine kapanmaya başlamış. Ne çevresindeki şık giysilerin yüzüne bakıyor, ne de kendisiyle arkadaş olmaya çalışan şişlerle konuşuyormuş. Eski parlaklığını kaybetmiş, tüylerinin kabarıklığı solmuş. Vitrini seyredenlere gözünün ucuyla bile bakmaz olmuş. Tabii çok geçmeden dükkan sahibi de ondaki bu değişikliği fark etmiş. Çırağını çağırıp, "şu eski yumağı vitrinden alıp, depoya atıver," demiş. "bu soluk haliyle vitrinin görünüşünü bozuyor."

İşte bizim pembe yün yumağının serüveni de böylece başlamış. Küçük çırak, yumuşacık yumağın eski kumaş toplarının, kirli kağıtların durduğu depoya atılmasına kıyamamış. Çünkü daha sonra oradan da çöpe gönderileceğini biliyormuş. Patronuna dönüp, "onu ben alabilir miyim?" diye sormuş. Dükkan sahibi,"hiçbir işe yaramaz, ama madem ki istiyorsun al o halde," demiş. Çocuk akşam dükkanı kapatmaya hazırlanırken, yün yumağını da cebine atmış. " hiçbir işe yaramasa bile, Tekire oyuncak olur," diye düşünüyormuş. Dükkan kapandıktan sonra küçük çırak sa evin yolunu tutmuş.

Pembe yumacık, yıllardan beri ilk kez sokağa çıkıyormuş. Çevresindeki gürültüden bunalmış, otobüstde buram buram ter dökmüş. Küçük çırağın cebinde saatler süren bir yolculuktan sonra evine varmış. Küçük çırağın annesi, oğlunun cebindeki şişkinliği görünce, "yoksa yine eve sokakta bulduğun bir kedi yavrusunu mu getirdin?" diye çıkışmış. İşte o zaman çocuk da cebindeki yumağı hatırlamış.

- Hayır anneciğim, bu kez sana bir şey getirdim.

Demiş ve cebindeki yumağı çıkarmış.

Annesi,"iyi de yavrum şuncacık yünle ne yapılır? Birkaç tane olsaydı sana kaşkol örerdim hiç değilse,"demiş.

Yumacık evdekilere güzel görünmek için şööyle bir silkelenmiş. Tozlarından arınmış. Tüylerini kabartmış, için için, "belki beni beğenirler de birşeyler örerler..." diye ümitleniyormuş. Ama boşuna... Küçük çırak,"madem öyle ben de bunu Tekir'e veririm, oynar" demiş.

Aman, zaman demeye kalmadan, yumacık kendini sobanın arkasında uyuklayan kedinin pençeleri arasında buluvermiş. Tekir, yeni oyuncağını görünce pek sevinmiş. Bir pençe, bir pençe daha derken, zavallı yün yumağı iyice eski bir görünüm almaya başlamış.

İşte tam o sırada küçük çırağın ablası, yün yumağının imdadına yetişmiş. "Aaa... Yazık değil mi bu yumağa?" diye bağırmış. "Ne güzel... Pespembe... Hem de yepyeni... Hiç kediye oyuncak yapılır mı?"

Yün yumağı yıllardır özlemini çektiği dosta kavuştuğunu anlamış o an... Sevinçle gülümsemiş genç kıza. Kız da onu dostça okşayıp,"Ne güzel, yumuşacık," demiş. " Ben ondan öyle güzel bir şey yapacağım ki, bayılacaksınız."

Gerçekten de birkeç dakika içinde pembe yün yumağı, genç kızın marifetli parmakları arasında pembe bir bebeğe dönüşüvermiş. Kara boncuktan gözleri mutlulukla parlıyor, kırmızı sutaşından yapılmış ağzı tatlı tatlı gülümsüyormuş çevresindekilere.

Genç kız yaptığı bebeği öylesine sevmiş ki, hemen kitaplığın üzerinde bir rafa yerleştirmiş. Gelen, giden konuklar bebeği her görüşlerinde "Aferin doğrusu," diyorlarmış. "Önemli olan çevremizdekilere değer vermek. Bakın, azıcık sevgi ve özenle, çöpe atmaya kalktığımız yumak evin en değerli köşesini süsledi... "

Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: βαlκιz - 31 Ocak , 2011, 01:31:47
buldum buldum :ehi:
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: இܓiڪے†∂ηßﺙuℓ இܓ - 31 Ocak , 2011, 01:32:17
KIZLAR BULDUM SANIRIM BURADA MASALLAR  :k06:
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: βαlκιz - 31 Ocak , 2011, 01:32:43
önce ben buldum  :toothy10:
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: இܓiڪے†∂ηßﺙuℓ இܓ - 31 Ocak , 2011, 01:33:07
GULSAH 1 DAK ONCE BULMUŞSUN  :k06:
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: இܓiڪے†∂ηßﺙuℓ இܓ - 31 Ocak , 2011, 01:33:36
KIZ TAM YAZIYORUM YINE BENDEN ONCE YAZDIN BU NE HIZ  :ehi:
Başlık: Ynt: Bebeklerinize okuyabileceginiz masallar
Gönderen: βαlκιz - 31 Ocak , 2011, 01:34:26
 :ehi: :toothy10: :ehi: :ehi: