Show posts

This section allows you to view all posts made by this member. Note that you can only see posts made in areas you currently have access to.

Messages - sevda

181
Öyküler / SORULAR SUÇLULUK DUYUYOR...
13 Eylül , 2008, 15:42:04
...sorular ; suçluluk duyuyor cevapsızlıkta , cevapsızlığımda !..




siz hiç ateş böceği gördünüz mü bakınca gözlerinin içine sevdiğinizin???

siz hiç kor olup yandınız mı yok yere aldandınız mı sevdalara???

siz hiç severken kazanmanın ve kaybetmenin coşku ve ızdırabına aynı anda tanık oldunuz mu???

siz hiç sevgi nedir tattınız mı???



peki ya siz hiç böyle yandınız mı????

doğum gününde verecekken pembe karanfilleri ellerine mezarına bıraktınız mı usulca???

siz hiç özlediniz mi umarsızca ve beklediniz mi gecelerce rüyalarınızda???

ve o gelipte hiç size;

'üzülme ben hep yanındayım' deyip,yanağınıza sıcak bir buse kondurup,ellerinizin
arasından parmaklarını kaydırıp gitti mi gecede???

siz her gece kazanıp her sabah oluşunda kaybettiniz mi sevginizi SEVDİĞİNİZ i???

'O'nsuz yapamadığınızı farkettiniz mi her saatte her nefeste???

'İYİ BAK KENDİNE,MUTLU KAL,BENİ UNUTMA' dediniz mi,

sessizce,usulca içinizden sadece kendinizin duyacağı bir sesle???

ve ulaştırdınız mı iyi dileklerinizi kendisine???



daha soracak,söyleyecek çok şey var hayatta,geçmiş ve gelecekte...

hep sustunuz mu korkakça???



182
Öyküler / ANA OLABİLMEK.....
13 Eylül , 2008, 15:41:12
Ormanda bir kuş varmış.
Yumurtasını kırıp çıkan minik yavrusunu çok seviyor, onun için deli oluyormuş.
Diğer kuşlar ondaki bu yavru sevgisini hayran hayran seyrederlermiş.

Anne kuş yavrusu için çırpınır ona çeşit çeşit yiyecekler getirirmiş.
Ormandaki diğer kuş yavruları 3 öğün yemek yerken bizim yavru 9 öğün yermiş.
Günler geçtikçe yavrunun tüyleri pırıl pırıl oluyor ve <<anne uçayım mı >> diye sevinçle kanat çırparmış.

Anne <<aman yavrum sakın uçmaya kalkma>> der ve yavrusunu günde 12 öğün beslemeye çalışırmış.
Yavru irileşiyor şişmanlıyor ve her uçma isteğinde annesinin engellemesiyle karşılaşıyormuş.
Annelik işte yavrusunu öyle bir sahiplenmiş ki, bir türlü bırakamıyor.

Diğer yavrular daldan dala yavaş yavaş uçmaya bile başlamışlar.
Ama bizim yavru kocaman bir tavuk misali yuvaya zor sığıyor fakat hiç uçamıyormuş.
Annesi hala onu besleme derdinde çırpınıyor duruyormuş.

Gel zaman git zaman haftalar geçmiş.
Ormandaki diğer kuş yavruları kendileri uçmaya ve kendi karınlarını kendileri doyurmaya başlamışlar.
Ama bizim tombik yavru annesinden daha iri olduğu halde yuvada oturup duruyormuş.
Uçamıyor ve annesinin getireceği 24 öğünden birini hasretle bekliyormuş.
Sonbahar gelmiş çatmış.
Yapraklar yavaş yavaş ağaçlardan dökülmeye ve rüzgarlar biraz daha sert esmeye başlamış.
Tombik yavru geceleri üşümeye başlamış.
Yapraklar eskisi gibi korunak değilmiş artık.
Yağmurlarda yağmaya başladığında kışın sesi duyulmaya başlamış.

Anne kuş hala tombik yavrusunu beslemek derdinde uçuyor fakat eskisi gibi bol yiyecek yavrusuna bulamıyormuş.
Tombik yavru da uçamıyor annesini hüzünlü hüzünlü bekliyor açlıktan inliyormuş.

Bir kasım gününde soğuk kendini iyice hissettirdiğinde anne kuş yine yiyecek derdinde uçarken yuvasına gelmiş.
Yavrusunu sessiz ve buz gibi kaskatı kesilmiş bir şekilde bulmuş.
Anne kuşun feryadı ormanın taa derinliklerinden duyulmuş.
Kanatlarını çırpıyor yavrusunu uyandırmaya çalışıyormuş ama nafile.
Tombik yavrusu ölmüş.

Annelik bu feryatlar figanlar art arda.
Ağaca kızıp lanetler yağdırıyormuş neden yapraklarını döktün, yavrumu üşüttün diye.
Rüzgara lanetler okuyormuş neden bu kadar soğuk estin diye.


Onlar da dile gelmişler.
<<Yavruna uçmayı öğretmeyen sen değil misin ?
Yavrun her uçmak istediğinde onu korkutup sindiren sen değil misin ?
Etraftaki diğer ANAlardan ibret almayan sen değil misin ?
Sonbaharı da kışın geleceğini de bilip tedbir almayan sen değil misin ?
Anne olup da ANA olamayan sen değil misin ?>>
183
Öyküler / GİTMELERİM...
13 Eylül , 2008, 15:40:30
Dönüp dolaşırken sahillerimde kıyı şeridi tek kalıyor benim ellerimde. Ötesini geçemiyorum yüreğim el vermiyor, korkuyorum ve tekrardan o soğuk yatağımdan uyanırken bocalayıp yerlere düşeceğimden korkuyorum. Daha bugün tekrardan yollara düşmüşken bedenim sınırları belleyemiyordu. Durup durup çıldırmış şairler gibi şiirler dönüp dolaşıyordu kafamda bölük pörçük, çaresiz cümleler. Ben şimdi bu bedeni neye vurup infilak ettirmeliyim, ey çaresiz bedenim neden sonunu getirecek son darbeyi vurmuyorsun bu güzelim gecenin koyu karanlığında. Yap diyorum sana ama sen hep korkak hep çaresiz.
Tarlama girmiştim bu sabah bir ırgat gibi. Yabani otlarını daha bu sabah temizlemiştim. Gülmüştü bana ekinim, yüzümde parıldayan toprağın kokusunu duyabiliyordum genzimde. Kendimi, bende bırakmıştım o vakit soğuk suların serinliğine. Güneş tüm güzelliğiyle daha bir esmerleştiriyordu bir türlü doyamadığı tenimi. Elim o olamaması gereken ellerim. Daldım gidiyorum. Daldan dala atlıyorum konular beynimde uçuşuyor. Bende aklıma ne gelirse anlamını yitirmiş cümleler nerde saklıysa onları yazıyorum bir küfür gibi. Hem ne olacak hem ne kadar pis kokacak ki ille bir sistematize, ille bir düzen. Olacaksa hayatta bir kaos işte sizlere yazıda da bir kaos anlatabiliyor muyum?
Yar ey yar sen, sen nasıl bir bağımlılıksın nasıl yaratıksın. Korktuğum taptığım sabahları gözlerinin ta merkezinde uyandığımsın. İşçiler geçen gün ölmüşler yine bir şair çıkıp da yazdı mı onları yok yazmadı kimin umurunda işçiler. Acaba hiçbir şair elleri çamur içinde, pas içinde, toz içinde yemek yemiş midir, su içmiş midir? Zannetmiyorum. Neyse bana ne şairlerden. Ben döneyim karmaşama. Al işte dağıldı gene konu diyorum ya sevmiyorum düzeni. Sevmiyorum yerinde giden her şeyi. Geçen ellerimi ısırıyorum nedendir bilmem dayanamıyorum. Sabah oldu kalktım yatağımdan. Yatağım kan içinde. Durdum düşündüm. Baktım ki bir sigara iyi gelecek düşünmeme. Yaktım bir tane ta içimin derinlerine çekerek hüznümü. Bir türlü bulamadım neden kan revan ellerim neden o kadar ısırmışım. Yatağım neden kan içinde. Hiç mi acı hissetmemişim. Hiç mi uykumdan kaldıracak kadar rahatsız etmemiş beni. Bir dostuma sordum. Neden kan revan yatağım neden etimi ısırmışım. Ve neden en çok sabahları kalkınca nikotin eksikliği yaşıyorum. Hayalleri taşırmış insan sabahlara ve bunu sigaranın dumanı altında izlemek istermiş ve dedi bu hayallere ulaşamayınca insan etini ısırırmış. Oda her zaman yapıyormuş bunu ondan bu kadar emin konuştu bana. Atlattım ama kaç gece daha kanattım bedenimi hatırlayamadım.
Geçende haber okuyayım dedim. Belki hüznüne isyan eden birileri vardır, üçüncü sayfada. Bu işkenceden belki kurtulan vardır. Ya da kendini kurtarmış kişiler. Baktım üçte değil de ikinci sayfada buldum öyle bir haber: ''bir hafta içinde Dühok'ta 5 kadın kendini yakarak intihar etti.'' Sustum konuşamadım. Hemen çevirdim sayfaları. Bu haber ilk defa okunmuyordu beynimde. İlk defa görmüyordum bunları yani. Kim bilir kaç tane oldu. Bilmiyorum. Hemen diğer sayfalara geçtim biraz siyaset biraz ekonomi-şirketler=kılçıklar vardı. Kaçıncı geceydi bilmiyorum ellerim yâre uzanmamış. Kimseye kaç gecedir küfür atmamıştım. Uslanmıştım aklımca. Hiçbir polise karışmıyordum onlarda bundan memnun bir şekilde bana karışmıyordu.
Yitik hayallerim oldu her zaman bu bilinçsiz yazılar gibi. Hep oradan oraya atladım. Gönlümde o kadar olay yarattım ki bir an bunların hepsini atmak istedim. Ya da bir bohçaya koyup birde ağırcana bir taş bağlayıp nehrin dibine fırlatmayı. Aklımı bırakıp sadece bedenimi hatta aklımı da alıp bedenimle beraber kaçmak istedim. Ne eş ne dost ne aile. Hiç kimse ama hiç kimse olmayacaktı. Ve gittiğimde bırakacaktım savaşı. Vazgeçecektim. Her şeyden ve her şeylerden. Ama kaç gece sürdü bu kaç kadeh daha tokalaştırdım sevgiliyle. Kaç kez daha sanki bu artık sonmuş gibi sarıldım, seviştim. Gözleri doluyordu onunda. Sanki hissediyordu oda gideceğimi. Hemen olayı değiştiriyordum gözlerimde oda buna kanıyordu bir bebek gibi. Sarılıyordu bana ve ben sıkıca sarılıyordum sanki hiçbir zaman bırakmayacakmış gibi. Hemen arkasından bir iki şiir okuyordum kulaklarına. Diniyordu içindeki fırtınalar. Hemen yelkenlerini suya indiriyordu. Ve gözleri hemen kapanarak bırakıveriyordu kendini kollarıma. Uyuyordu saatlerce koynumda. Ben sadece ona bakıp şiirler besteliyordum. Bazen orda da aklım karışıyordu şiirlerin cümlelerini bir birine karıştırıyordum. Artık nasıl gideceğimi aklımı nereme alacağımı bedenimi nasıl taşıyacağımı unutmuştum onun yüzünden. Ondan nasıl gidecektim bunu düşünüyordum. Çok zordu artık çok zorlanıyordum, çok zorlanacaktım biliyorum. Bazen gidemememin sancısıyla şiirler yazıyordum ona, bazen de kızıyordum cümlelerde. Alıştırıyordum aklım sıra ama o git gide bana daha çok sokuluyordu. Daha çok bağlanıyordu. Ve ben daha çok düşünüyordum bu olayı daha çok senaryolaştırıyordum kafamda. Kaç defa tek başıma oynadığımı hatırlamıyorum bu gitmeleri barındıran skeci.
Kalktım anneme gittim en azından bu da bir gitmeydi. Sarıldım ona dağ gibi bir kadındı. Yılların ağırlığını gözlerinin torbalarında saklıyordu. Biraz konuştu benimle hala onun son çocuğuydum. Hala bedenime bakıp bakıp kızıyordu bana,'' bakmıyorsun kendine neden söyle bana'' bir şey diyemiyordum susuyordum. Sabah kalktığım gibi süt içiriyordu, akşam yatarken yine süt. Ama o bilmiyordu ben o sütleri zehir niyetine mideme damlattığımı. Üzülüyordu hep söylüyordu ''sen küçükken süt içmedin sana sütüm yetmedi al bari bunları iç'' diye. Ama bedenimin istemediğini o zamandan ta biliyordum iyi olanı.
Çıkıyordum dolaşıyordum doğduğum şehri yürüyordum kara taşlarının arsında. Serin serin havalar yüzüme yapışıyordu. Durup dinliyordum onları. İçlerinde kanlar vardı, içlerinde ölümler. Biraz hüzün biraz aşk vardı. O serin esen rüzgârların dilinde. Uyumuşum sessizce taşların dibinde o marifetli rüzgârın dinginliğinde. Uykumda rüyalar dalmışım. Hep ilginç rüyalar görürdüm bu sefer kıyımlar vardı, bu sefer yalnızlıklar, işkenceler. Parçalanmış yılan ölüleri savruluyordu sokaklara ben üzerlerine basamıyordum duvarları delip, kaçmışlardı inlerinden. Yavruları da vardı yanlarında. Sonra bir baba bir oğul çıkıyordu işkence altında karşıma. Oğuldan bir şey öğrenmek istiyorlardı ama öğrenemiyordu cellâtlar. Babanın bir kolunu koparıp var güçleriyle oğluna vuruyorlardı. Daha bir sille vurmamış oğluna şimdi kendi elleriyle parçalayıp dağıtıp kanatıyordu baba. Ama oğul çözülmüyordu, çözemiyorlardı bir türlü. Ayak tabanın derisini yüzüyorlardı oğlanın yürütüyorlardı tuzlu odalarda saatlerce, halden düşüp bayılıyordu. Tekrar uyandırıyorlardı ve tekrar yürütüyorlardı tuzlu yollarda. Git git bitmiyordu yollar. Belki hiç ömründe bu kadar uzun ve zorlu yolları yürümemişti oğul. Sonra iki arkadaş kavgaya düşüyorlardı ona vurarak o onu kanatarak. Sonra biri diğerinin beynini döküyordu yerlere, eline alıp bakınca daha yeni anlıyordu arkadaşının beynini döktüğünü. Ağlıyordu sonra ve yanına arkadaşının annesi gelerek ağlaşıyordu beraber, yas tutuyorlardı. Bu olayı ne kadar ağlayıp, ne kadar bağırırlarsa anca o zaman içlerinden atacaklarını biliyorlardı.
Uykudan uyandığımda geceye yoğruluyordu gün. Anneme haber etmeden kaçtım memleketten, biliyordum annem kızacaktı bana. Döndüm yaşadığım yere aradım onu yanıma koşa koşa vardı. Sarıldı bana nerdeydin diye sordu. Hiç annemin yanındaydım dedim. O akşam ondan kaldım bana yemek yapmıştı her akşam yaptığı gibi ben gelmediğim günlerde de çöpe atıp ağlıyordu başında. Yemek yedikten sonra bir şişe şarap açtım en koyusundan içmeliydim kendimi kaybedercesine. Artık dayanamıyordum. Bu insanı da kandırmamalıydım bunu çok iyi biliyorum. Çok içtim o akşam deli gibi. Kuşkulandı benden ''neden bu kadar içiyorsun söyle bana neyin var. Bir şey mi oldu evde''. '' Yok bir şey'' dedim biraz bekledim. Tekrar sokuldu öptü beni bu defa içimden onu öpmek gelmiyordu. Sıkıca sarıldım ona hiç dokunmadan. Ve yüzüme bakarak ''neden dokunmuyorsun bana ne oldu sıkıldın mı benden.'' Hayır diyerek ve geri ittim onu. ''Ben gidiyorum dedim''. Önce yüzüme baktı ''nereye gideceksin yine moralin bozuk ne zaman peki dönersin''. ''Ben artık! hiçbir zaman...'' diyemeden çılgına döndü. Çıldırdı kendini parçaladı. Beni dövmeye çalıştı. Ellerinden tuttum ağladı hüngür hüngür. Gitme dedi ne olursun ben ne yaparım sensiz. Kimseye bu kadar bağlanmadım bu dünyada. Gidersen kimsesiz bir ev olur tozlar konar yanaklarıma. Artık öpemezsin, yumuşak ve sessizce. Şimdi sen gidersen neler olur bana senin ağzından şiirler okunmazsa bana kururum, bir gecekonduya döner bedenim sarhoşlar ayyaşların uğrak mekânı haline dönerim gitme ne olursun koma beni bir başıma.
Onu hayatımda öle görmemiştim elinden alınan sanki canıydı, çırpınıyordu, soluyamıyordu havayı. Birden ağlaması kesildi ve kendine güvenir bir şekilde tamam git. Ama bir şartım var dedi. Bana bir çocuk vereceksin. Üstünü usulca çıkardı. Bunu bir ayin gibi yapıyordu. Bir iki kadeh şarap içti öncelikle ve yatağa uzandı. Benden ilk defa bir şey istiyordu. Ben zaten ona gereken her şeyi veriyordum hayatta oda istemeğe ihtiyaç duymuyordu bir şeyi. O gece çok huzursuz bir şekilde uyudu, yorulmuştu ve artık başka bir çaresinin kalmadığını biliyordu. Sabah erkenden kalktım yataktan bana sıkı sıkı sarılmıştı her zamanki gibi. Ellerini onu uyandırmadan çözdüm kendimden. Sabahın o güneş ışığında valizime kitaplarımı alarak çıktım sokağa. Nereye gidecektim bilmiyordum ve bilmem de gerekmiyordu zaten. Kuşlar nereye doğru gidiyorsa onları takip ettim...



184
Öyküler / MELEK.....
13 Eylül , 2008, 15:38:42
M E L E K
Odama göz gezdiriyorum.Çok sevdiğim keman konçertolarından biri kulaklarımdan ruhuma doluyor.VİVALDİ Dört mevsimi anlatıyor notalarla.Ben,neyi görüyor?duyuyor?ve anlatmak istiyorum?Aklımda Melek var.Haftalardır,günlerdir onu düşünüyorum.Ülkemiz emekçi kadınlarından biri Melek.Ufak-tefek,zayıf ve zamanından çok önce yıpranmış,bozulmuş yüzüyle.Yitirmiş güzelliğini.Sadece,saçları güzel.Uzun ve sarıya boyamış.Esmer teniyle uyuşmuyor ama güzel saçları.
Adı gibi,melek yürekli.Çalıştığı bakım ve rehabilitasyon merkezindeki çocuklara,gençlere bir annenin bile çok ötesinde,sabır-hoşgörü-özveri gösteriyor.Sonsuz sevgi veriyor.Tüm çocuklar da onu seviyor.
Melek evli.Kocasına büyük bir aşkla bağlı.Bu yüzden de,çok acı çekiyor.Çünkü,aldatılıyor.Önce hiç istemedim onunla evlenmeyi.Kapımda yattı aylarca.Neler,neler yaptı?Ne yazık,anladım ki,önemli olan zoru başarmakmış onun için.Elde ettikten sonra,beni küçük görmeye,gözü dışarıda olmaya başladı.Onu işe soktum,hiç kendimi düşünmedim,her şey onun olsun istedim diyordu Melek ağlayarak.Bir sitede,güvenlik görevlisiymiş eşi.Sitenin verdiği,küçük bir evde oturuyorlarmış.Yani aslında,yine Meleğin sayesinde kira,yakıt ve tüm faturalar olmadan barınıyorlar o evde.Sürekli güvencede olmadığını biliyor Melek ve tüm düşüncesi,amacı,ne yapıp edip,bir ev sahibi olmaya çalışmak.Yemiyor,giymiyor,gezmiyor,dinlenmiyor.Küçücük maaşını biriktirmeye çalışıyor.Kadınlarla,kızlarla gezmekten.Ona buna para yedirmekten,bir sürü kredi kartı borcunu ödedim.Şimdi onları toplasaydım,ev için baş vuruda bulunabilirdim.Ama artık yeter,bir kuruşumu vermeyeceğim ona diye anlatmayı sürdürüyor.Birkaç ay önce,bana sarılıp,keşke onu bu kadar sevmeseydim der ağlardı.Ne diyeceğimi?ve ne yapacağımı bilemezdim.Aşk-sevgi-tutku öyle bir şey ki...İnsanı köle de yapar,rezil de eder.Bir süre de olsa,kişiliğini de yitirirsin.Sanırım Melek yolun sonuna geliyor.Beni öyle kırdı ki,hiçbir şey yerine gelmiyor.Bitiyor içimdekiler demeye başladı.Onbir yaşımdan beri,pamuk tarlalarında,çapa salladım,ırgatlık yaptım.Bileklerim kopardı ağrımaktan.Tümcelerini sıkıştırırdı,kısacık konuşmalarımızın arasına.Oturup,uzun uzun söyleşmeye zamanımız olmadı hiç.Haftada bir günlük izninde de,ev temizliğine gidiyor Melek.Sırtı,doğru dürüst yatak görmeyen,milyonlarca kadından biri.Ellerinde,bileklerinde şişlikler,kemikler oluşmuş fazla çalışmaktan.İki-ikibuçuk yaşında,dünya tatlısı bir oğlu var.Melek işteyken,çocuğa bile bakmaya üşeniyormuş kocası.Dinlenmek,gezip-eğlenmek istiyormuş.Oysa vardiyalarını,çocuğa bakacak biçimde ayarlamışlar.Çok çaresiz kaldığı zamanlar oldu bu yüzden Meleğin.Uzaktaki annesini getirtti.Bu kez de,yaşlı kadını evde istemiyormuş kocası.Kadının kendi maaşı var,çocuğa da bakacak.Ama huysuzmuş,çok konuşuyormuş.İnsanın geçinmeye niyeti yoksa,bahane çok.Kendi annesi de olabilirdi.Birkaç hafta önce, bir sabah.Sapsarı yüzüyle ayakta sallanarak geldi yanıma melek.Kocası onu dövmüş,boğazını sıkmış.Her yeri,mosmordu.Sel gibi akıyordu gözyaşları.Hemen git rapor al ve onu şikayet et.Çeksin cezasını.Bir kez başladı mı?sürer bu dayaklar.Bırak şu adamı.Baksana,bitmiş her şey artık dedim.Evet diye yanıtladı öfkeyle.Raporu almış ama manevi annem dediği bir öğretmen bayan,onu karakola gitmekten de,ayrılmaktan da vazgeçirmiş.Sahipsiz,genç Melek.Son bir kez denemeye karar vermiş.Olmayacağını,yürümeyeceğini o da biliyor.Belki,içindeki sevgi kırıntılarıyla ve elimden geleni yaptım diyebilmek için.Çevrenin ve de toplumun da baskısıyla,kalıyor aynı evde.Yatağını ayırmış.Güzel yürekli Melek,tüm bu sorunlarının yanı sıra,genç yeğenlerine de sahip çıktı.Erkek yeğenini üniversiteye hazırlık için,dersaneye gönderiyor.Kursa gitmediği zamanlarında da,harçlığını çıkarsın,birikim yapsın diye,işe de soktu.Kız yeğenine de iş arıyor.Onlara ev de tuttu.Başlarına da,kocasının istemediği anacığını koydu.Eşyalar buldu oradan buradan.Birkaç gün önce,sudan bir sebep yüzünden,amirlerinden biriyle tartışmış.Psikopat kadın,seni görmek istemiyorum diyerek,onu başka bölüme gönderdi.Baktığı tüm çocuklar ağladı.Şimdi,tatlı Meleğimi,çalışma saatlerinde,her an göremiyorum.Ne yapıyor?Nasıl?bilemiyorum.Anlamadılar ve anlayamazlar. Meleğimin sorunlarını.Dahası:Umurlarında bile olmaz.O bir anlık hırçınlığının,yaşamındaki sayısız gerilimden kaynaklandığını,bilemezler,bilmek istemezler.Meleğimi,çok özlüyorum.Tek tesellim,onu tümüyle işten atmamaları.Geçenlerde,iş çıkış saatlerimiz çakıştı.Ağlayarak,sımsıkı sarıldı bana.Konuşamadım,öylece kaldım ve fırlayıp kaçtım yanından.
Tekrar odama göz gezdiriyorum.Gördüğüm şeyler,baktıklarım değil.Kulaklarımdan ruhuma dolan da,VİVALDİ'nin neşeli kemanları hiç değil.Feministliği aşırı savunmadım hiç.Düzenin-sistemin.İnsanın-insanlığın sorunları vardı ve var benim için.Ama bu arada,en çok kadınlar eziliyor.Meleği,tüm Melekleri düşünüyorum.Rengini bilemediğim,tanımsız bir hüzün duyumsuyorum,görüyorum ve yaşıyorum.İSYAN EDİYORUM.
186
UMARIM VARDIR VE SENİ RAHATLATICAK CEVABI VERİRLER... :amin:
187
bir dostluk şiiri

bana bir şarkı söyle dostum
içinde sen ol
gözyüzündeki en parlak yıldiza benzet kendini
sicacık havada içimi güldüren,
hoş bir esintiye.

gün geldi,
hiç düşünmeden kırdın.
ruhumu çirkin gösteren
o adaletsiz aynaları.

gün geldi
hayat seni sevdi
gördü beni sevdiğini
ve hayat beni de sevdi
mecburiyetten

sen iste yeter
paylaşırım seninle mutluluğumu
sen iste yeter
paylaşırım seninle üzüntünü

gün geldi
gülümsedim
sana baktım
ve daha çok gülümsedim
seni mutlu görerekten.

gün geldi.
özledik birbirimizi
daha tatlı olamazdı bu özlem
kavuşacağımızı düşünerekten.

bana bir şarkı söyle dostum.
içinde gülümsemen olsun.
şarkı hiç bitmesin dostum.
en sevdiğimiz şarkı olsun.
188
Bilmece / Bulmaca / Ynt: 3 HARFLİ KELİMELER
13 Eylül , 2008, 15:30:28
MAT.....
189
Köhne bir limanım ben fazla dikkat çekmeyen
fırtınaya ve yağmura yakalanıpta bana sığınacağın günü bekliyorum
Fazla kalmayacaksın biliyorum
Güneş açınca tekrar döneceksin o uçzuz okyanusa
işte ben o fırtınalı ve yağmurlu günlerin için varım
seni dalgalardan ve şimşeklerden korumak için
üstelik senden hiç bir karşılıkta beklemiyorum
her fırtına ve yağmurda yaslanabilirsin bu köhne limana
çünkü ben senin DOSTUNUM
hiçbirşeyin ve herşeyinim.
190
Bilmece / Bulmaca / Ynt: BİR HARF DEĞİŞTİR!
13 Eylül , 2008, 15:26:36
SELİM....
191
Hepinizin dostu var biliyorum,
Her saniye aklınızda olan.
Tamam birşey demiyorum,
Ama benim dostum başka.

Hepinizin dostu var biliyorum,
Her gün özlediğiniz.
Aynı bizim özlemimiz gibi,
Ama bizimkisi başka.

Hepinizin dostu var biliyorum,
Her yıl sevginizin arttığı,
Her sene daha da iyi tanıdığınız,
Ama bizim dostluğumuz başka.

Hepinizin dostu var biliyorum,
Bir ömür seveceğiniz.
Birşey demiyorum,
Benim CAN DOSTUM başka......
192
ZAMBAK...
193
NUSRET...
194
TANIMIYORUM...



ASYA..
195
Öyle dost.. Öylesi dost

dost
uzakta
gurbet ellerinde
dost
mızrabı
gönül tellerinde


dost
sevgi de
paylaşım da
dost
ekmeğimde
zehir de olsa aşım da


dost
yaşanılan anların hazzı
dost
katlanılan çilenin avazı


dost
en uzun soluk
yaşam nefesi
dost
en uzun çığlık
mutluluk sesi


dost
rafine rafine imbik imbik
dost
sevda da yumak sevgi de ilmik


dost
yokluğunda sızlar yare
dost
yoksunluğunda yürek pare pare


dost
Veysel de kara toprak
dost
Pir Sultanın gülün de yaprak




dost
Mevlâ'na da gönül aynası
dost
Yunus da açan vuslat sayfası


dost
idealim yıldız yıldız
dost
eksikliği kaygılarımız


dost
eksiği acım
dost
varlığı ilacım

öyle dost
öylesine dost