25 Nisan , 2024, 23:10:49

Haberler:

www.herseyibilen.co Durma! Merak ettiğin her konuda her soruyu sen de sor!


Show posts

This section allows you to view all posts made by this member. Note that you can only see posts made in areas you currently have access to.

Messages - sevda

166
Dolmalar - Sarmalar / MERCİMEK DOLMASI...
13 Eylül , 2008, 16:17:36
 Malzemeler
Asma yaprağı - 150 gram
Su 3 su bardağı - 600 gram
Kırmızı mercimek 1 su bardağı - 180 gram
Soğan 2 orta boy - 120 gram
Zeytinyağı 1/2 su bardağı - 100 gram
Bulgur (köftelik) 1/2 su bardağı - 75 gram
Tuz 2 tatlı kaşığı - 12 gram
Şeker 1 yemek kaşığı - 8 gram
Nane 1 yemek kaşığı - 1.3 gram
Kara biber 1/2 tatlı kaşığı - 1 gram
Kırmızı biber 1/2 tatlı kaşığı - 1 gram
Limon 1 orta boy - 50 gram


Yemeğin Tarifi
Yaprakları yıka, saplarını ayır. Tencereye suyu koy, kaynayınca yaprakların yarısını ekle, bir kez alt üst ederek 4-5 dakika pişir, diğer yarısını da aynı şekilde haşla. Haşlama suyunu ölç, 3 su bardağına tamamla ve beklet.
Mercimeği yıka, süz. Soğanı soy, yıka, ince ince doğra, yağla birlikte tencereye koy, kısık ateşte, ara sıra karıştırarak 7-8 dakika öldür. Mercimek ve bulguru ekle. Haşlama suyundan 1 su bardağı koy, karıştır, 15 dakika dinlendir. Tuz, şeker, nane ve baharatı kat, tekrar karıştır.
Yaprakların damarlı yüzü, sarıldığında içe gelecek şekilde yerleştir, birer kenarına hazırlanan içten koy, bohça gibi sarıp, yassı ve beşgen şekilli dolmalar yap. Yayvan bir tencerenin dibine asma yapraklarından döşe. Dolmaları katlanan yüzü alta gelecek şekilde diz, en üste ısıya dayanıklı düz bir tabak kapat.
Kalan haşlama suyunu ısıt, dolmaların kenarından yavaş yavaş boşalt, 1 saat kadar pişir. Soğuyunca servis tabağına al. Dilimlenmiş limonla servis yap.
Notlar Tekirdağ ilinde yapılır. Oğünlerde et yemeğinden sonra servis edilir.
167
Dolmalar - Sarmalar / KIŞ KABAĞI DOLMASI....
13 Eylül , 2008, 16:16:00
 Malzemeler
1 Kg Kabuğu Soyulmuş Balkabağı
3 Çorba Kaşığı Pirinç
1/2 Kg Kuzu Kıyması
1 Tutam İnce Kıyılmış Taze Nane
4 Çay Kaşığı Kırmızıbiber
1 Çorba Kaşığı Salça
2 Çorba Kaşığı Tereyağı
1 Tutam İnce Kıyılmış Maydanoz
Tuz


Yemeğin Tarifi
Balkabağını dilim dilim kesin. Çekirdeklerini temizleyin. Ortadan ikiye ayırın. Üzerindeki etli kısmın yarısını zarar vermeden kabaktan sıyırın. Dilimin içini bir kaşık yardımıyle oyun.
Pirinci yıkayın. Yağlı kuzu kıyması, ince kıyılmış nane, rendelenmiş soğan ile tuzu, biber ve salçanın yarısını karıştırıp kabakların içine doldurun. Üzerine kabaklardan ayırdığınız parçaları kapatın.
Tereyağı, salça, tuz ve biberi bir tencereye alın. 2 dakika karıştırarak koyu bir sos elde edin. 1 su bardağı su ilave edin. Bir taşım kaynatın. Kabakları bir tencereye koyun. Hazırladığınız sosu üzerine dökün. Yumuşayana dek pişirin. Tencereden aldıktan sonra maydanozla süsleyip servis yapın.

168
Dolmalar - Sarmalar / İKİ RENKLİ SARMA...
13 Eylül , 2008, 16:12:07
Malzemeler
4 adet tavuk göğsü (dövülmüş)
4 adet közlenmiş biber
250 gr ıspanak yaprağı
3-4 diş sarımsak
2 yemek kaşığı yoğurt
2 yemek kaşığı sıvı yağ
1 çay kaşığı zerdeçal
Yeteri kadar tuz, karabiber, kırmızı biber


Yemeğin Tarifi
lspanak yapraklarını kaynar suya batırıp çıkarın. Tavuk göğüslerini tuzlayıp karabiber serpin. Üzerine kırmızı biber serpin. Yeteri kadar ıspanak yapraklarını biberlerin üzerine yerleştirin. Dövülmüş sarımsakları üzerine sürün.
Yanlarını malzemenin üzerine katladıktan sonra rulo şeklinde sarın. Sardığınız taraf alta gelecek şekilde fırın kabına yerleştirin. Bütün malzemeyi bitirdikten sonra yoğurt, sıvı yağ ve zerdeçalı karıştırıp, sarmaların üzerine sürün.
200 derece ısıtılmış fırında üzerleri kızarana kadar yaklaşık olarak 20 dakika pişirin. Servis tabağına alarak sıcak olarak servise sunun.



169
Dolmalar - Sarmalar / ETLİ ŞALGAM DOLMASI....
13 Eylül , 2008, 16:11:17
Malzemeler
Soğan 2 orta boy 150 gram
Maydanoz 1/2 demet 30 gram
Pirinç 1/3 su bardağı 60 gram
Kıyma (orta yağlı) 1 1/2 su bardağı 250 gram
Salça 1 yemek kaşığı 10 gram
Tuz 2 tatlı kaşığı 12 gram
Kara biber 1/2 tatlı kaşığı 1 gram
Kırmızı biber 1/2 tatlı kaşığı 1 gram
Nane 2 yemek kaşığı 2.6 gram
Su 2 su bardağı 400 gram
Margarin 1 yemek kaşığı 10 gram
Şalgam 6 orta boy 1 kg


Yemeğin Tarifi
Sebzeleri yıka. Soğanı soy, yıka, ince ince doğra. Maydanozu yıka, ayıkla, ince ince kıy. Pirinci yıka, süz. Soğan, maydanoz, pirinç, kıyma, salça, 1 tatlı kaşığı tuz, baharat, nane, 1/4 su bardağı su ve yağ ile iyice karıştır.
Şalgamların kabuğunu soy, içlerini kenar kalınlığı 3-4 milimetre kalacak şekilde oy ve hazırlanan içle doldur. Tencereye, açık kısımları üste gelecek şekilde diz.
Kalan suyu ve tuzu koy. Şalgam ve pirinçler yumuşayıncaya değin, yaklaşık 50 dakika pişir.
Notlar Şalgam yetişen yörelerde yapılır. Kış yemeklerindendir. Pirinç yerine bulgur veya pirinç-bulgur karışık olarak da kullanılır. Kıyma yerine bazen kavurma konur. Kıyma veya kavurma yerine haşlanmış mercimekle de yapılır. Bu durumda yemeğin yağ içeriği azalacağından biraz yağ eklenir. Sarmısaklı yoğurtla yenir. 1 Porsiyonun Besin Değerleri
Enerji 201 cal
Sodyum 865 mg Protein 9.1 g
A Vitamini 421 iu Yağ 10.6 g
Tiamin 0.11 mg Karbonhidrat 17.4 g
Riboflavin 0.16 mg Kalsiyum 64 mg
Niasin 2.44 mg Demir 1.92 mg
C Vitamini 22 mg Fosfor 113 mg
Çinko 2 mg
Kolesterol 29mg


170
Dolmalar - Sarmalar / ELMA DOLMASI....
13 Eylül , 2008, 16:10:18
 Malzemeler
6 elma
250 gr yağlı kıyma (iki kere çekilmiş)
1 yemek kaşığı kişniş
1 fincan Amerikan pirinci
1 yemek kaşğı tereyağı
2 fincan su
1 bardak şeker veya pekmez
tuz


Yemeğin Tarifi
Elmaların sap taraflarına gelen yerden bıçak yardımıyla kapak biçiminde kesin. Oyacakla çekirdek yuvasını ve etinden bir parçasını çıkartın.
Diğer tarafta pirinci haşlayın. Kıymayı suyunu salıncaya kadar kavurup kişniş ve pirinci kıymaya ilave edin. Daha sonra içerisine tuz ekleyerek kavurun. Bu karışımı, elmalara sıkışık olmayacak şekilde doldurun. Elmaları fırın tepsisine dizin.
Üzerine biraz tereyağı ilave edip yarıya kadar su dökerek fırına sürün. İki taşım kaynayınca şeker veya pekmezi idave edin. Hafif ısıda, elmalar yumuşayıncaya kadar pişirin. Sıcak olarak ikram edin.



171
Dolmalar - Sarmalar / AYVA DOLMASI...
13 Eylül , 2008, 16:09:32
 Malzemeler
3 Orta Boy Ayva
500 gr Kuzu Kuşbaşı
2 Soğan
2 Sivri Biber
2 Çorba Kaşığı Kuşüzümü
1 Tatlı Kaşığı Köri
2 Çorba Kaşığı Un
1 Çorba Kaşığı Tozşeker
1.5 Tatlı Kaşığı Zeytinyağı
1 Limon
Tuz


Yemeğin Tarifi
Ayvaları soyup ikiye bölün ve çekirdekli kısımlarını çıkarın. Kararmamaları için limon suyu ile ovun.
Soğanları küçük küpler halinde doğrayıp zeytinyağında pembeleştirin. Eti ekleyip tahta kaşıkla karıştırın. Suyunu salıp tekrar çekinceye kadar kavurun. Sivri biberleri doğrayıp ilave edin. Kuşüzümü, kimyon, köri ve tuz ekleyin. 10 dakika daha pişirip ateşten alın.
Ayvaların çekirdek yataklarına, hazırladığınız etli karışımdan ikişer kaşık doldurun ve bir tencereye yerleştirin.
Un, tozşeker, zeytinyağı ve tuzu küçük bir kasede karıştırıp sos halini alıncaya kadar azar azar su ekleyerek çırpın. Ayvaların üzerine gezdirip karabiber serpin ve tencerenin kapağını kapatıp orta ateşte kaynamaya bırakın. Arasıra yemeğin suyundan kaşık kaşık ayvaların Üzerine gezdirerek yarımsaat kadar kısık ateşte pişirin. Sıcak olarak servis yapın.
Dikkat! Etlerin kurumaması için gerekirse kaynar su ekleyin.

172
Öyküler / BİR KÜLLÜĞÜN HİKAYESİ...
13 Eylül , 2008, 15:56:28
BİR KÜLLÜĞÜN HİKÂYESİ

Ben ki ne olacağımı bilemeden atıldım kuytuluklara. Ne olamayacağımı yokladım ne olabileceğimi sordum lal olmuş taş duvarlara. Döndüm dolaştım kendimi yitirircesine, sağlam bir kovuk bulup da dinlenen bir filozof olamadım. Ben kendimi bir şeylere kaptırmaktan yoksunum, tek suçum bu. Deliler gibi bir şeyi sevemedim. Sevgiliye döndüm benden eksik göründü. Anneye en başta görünmüştüm o benim bütün kötülüklerimi ta başından kabul etmişti. Ben kendime gelmeden babam zaten gitmişti. Neyse sizlere çelişkiler içinde önemsiz bir nesneye bürüneceğim. Nasıl olacak onu da bilmiyorum ama her halde kimse onu yazmamıştır ben onun sancısını gördüm rüyamda. Bana seslendi ve beni kalemine ekle dedi. Sesine kulak verdim.

Rengim siyahtı çoğu zaman çünkü siyah bütün kirleri saklayandı. Başka bir renk barındıramazdım kendimde, benimle beraber çok şey kirlenirdi. Her renk kirlenirdi. Ben plastik bir maddeden imal edildim çoğu zaman. Bazen camdan da üretildim, bazen kristallerden. Bazen de tahtadan, daha kim bilir nelerden imal edilmişimdir. Camdan üretildiğim zamanlar çok kırılgandım kim bir şey dese hemen kırılıyordum gözlerimi alarak avuçlarıma suluyordum ellerimin nasırlarını. Plastikten üretildiğim zamanlar sorun olmuyordu. Beni oradan oraya savuruyorlardı bana mısın demiyordum ama maliyetim ucuzdu diye en çok plastik olduğumda alınıyordum ve genelde en kötü yerlerde plastik olarak bulunuyordum. Diğer türlüde çok lüks yerlerde kullanışıma aldanmadan gösterişimle satılıyordum misafirlerin bakışlarına. Her neyse ben kendi içimde bir can barındırırken kimse benim ne düşündüğümü bilmiyordu. Oysa ben neler görüyordum. Ben neler yaşıyordum. Bazen benimde ihtiyacım oluyordu, bazen benimde gönlümden kopan istekler ama kimse beni düşünecek halde değildi. Kendi dertlerine düşmüş bir şekilde nerde bu acıyı dindire bilirim matemini kullanarak, benim ta gönlümün merkezinde ateşlerini söndürüyorlardı.

Çok uzatmaya gerek yok ben bir küllüğüm. Evet, yanlış duymadınız. Ben içi boş gibi görünen aslında bütün hayatların, bütün vakaların temelindeki yerim. Benden kurtulan olmamıştır daha. Her kadını tanırım her erkeği de. Ne düşündüklerini de. Kimsecikler bana yalan atamaz. Kimse beni kandıramaz. Ben gerçeğin tadından geliyorum. Ve yalanın yüzünden. Ben ne anne babalar ne çocuklar gördüm. Kaç aileye denk geldim. Kaç toplantıda başköşede ben vardım. Bir cinayet mi işlenecek en önce ben bilirim planını ama hiçbir polis gelip benden sormaz bunu bende söylemem kimseye. Kaç kalleşlik döndü gözlerimin önünde. Kaç maktulün ölüm emri dönerken dudaklarda ben sanki bir mührün mürekkebi gibi damgayı her vurduklarında onay verdim. Benim dinlediğim müzikleri hiç biriniz dinlememiştir. Kaç yatak odasında bulundum. Kaç prezervatif atıldı yüzüme. Kaç sevişmeye tanık oldum biliyor musunuz? Kaç tane aldatma sahnesine. Hem de nasıl hınçlar nasıl intikamlar alınıyordu benim önümde. Ha birde birçok film karesinde gözünüze çarpmıştır kimliğim. Ama en çok orda zaten hayranlığımı aldım koynuma. Bunun yanında güzel şeylerde ilişti gözüme. Ve kaç yazının temelinde dönen imgeydim bunu ben bile sayamıyorum. Kaç şiir yazıldı benimle kaç gecenin karanlığı şafağa söktüm. Bir gün günlerden bir gün ve çoğu günler yaşadım bunları ama şiir daha derindi benim için birçok intihar sebebi oldu. Yüzümde söndürülen sigaraların daha tadına varmadan karşımdaki daha ben neyim kimim diye sormadan küfürler savurdu bana. İzmarit ambarı olduğumu bir sille gibi vurdu yüzüme. İçim hep bir çöp ambarı olarak kullanıldı. Kimseler ama kimseler bunun farkında değil. Beni imal edenler bile ne olduğumu ne işe yaradığımı bilmiyorlar.

Geçenlerde bir adam sesiz yüzü hayata karşı yenik bitik duran bir adam. Derdi çok, belli gözlerinde. Bu kaçıncı geceydi benimle sabahladığı bilmiyorum. Kendi kendine yumruklarını sıkarak sinirleniyordu. Bazen ellerinin arsına mengeneye düşmüş gibi başını alıyordu. Ve sıkmaya başlıyordu var gücüyle, çekmeye çalışıyordu saçlarını. Aklı sıra iyi geleceğini düşünüyordu. Kaç gece düşündü, aklı almıyordu artık. Git gide düşünme yetisini de kaybettiğini gördüm. Bilinçsizce ağzından birkaç kelime sürüklüyordu dumanla beraber dışarıya. '' olmaz olmamalıydı, bana nasıl yapılır, ben ki ona o kadar iyiydim.'' Anladım hemen, kaç gündür ağzında gevelediği şeyi. Kimin onu bu hale koyduğunu. Ve bir türlü aklının alamadığı şeyi anladım. Ve sonra kendi kendine bir şeyler daha geveledi yüzüme bakarak. İlk kez bir insan yüzümü bakarak benimle konuşuyordu. Konuşmaya çalışıyordu. Beni duymuştu. Sessizliğimi anlamıştı. Beni artık duyan ve anlayan biri vardı karşımda. Sevinmeli miydim yoksa üzülmeli miydim? Bu insan tam sınırını yıkıp hastalığa geçme vizesini mi alıyordu eline. Yüzüme baktı ve bir çığlıkla '' anlıyorum seni küllük, ey çaresiz küllük senden ne farkım var benim bende senin gibiyim artık. Artık çöpleri ben içime alacam senin dinlenme zamanın.'' Son nefesi de tükenerek elindeki sigaranın külünü üzerine attı ve sigarsını bağırarak kanlar içinde ta gözlerinin içine bastırdı.


173
Şiirler / BİR ÖYKÜM VAR....
13 Eylül , 2008, 15:55:32
BİR ÖYKÜM VAR ! (ÇOK FARKLI...)


BİR ÖYKÜM VAR !
Destanlaşan bir öyküm var dinlerseniz!
Kimselere açamadım sırlarım var!
Hayat su gibi akıyor yakalayamadığım geleceğim var!

Acaba yarın ne olacak diye düşündüğüm anlarım var!
Kahinlere,falcılara,astronomiye de inanmam ki geleceğimle
ilgili tahminde bulunayım.

Elimde sadece alın terimle kazandığım param var!
Sürprizlerle dolu günlerim var!
Rabbimin gariplere bahşettiği ikramları var!

Geçmişle ilgili keşkelerim var!
Kafamı duvarlara vurduğum günlerim var!
Vah vah yazık oldu dediğim anlarım var!

Kaderin bana çizmiş olduğu bir yol var!
Dün deredeydin bugün neredeyim deyip kendi kendime hesap
verdiğim gecelerim var!

Sahip olduğu değerlerin kıymetini bilenler var bilmeyenler
var!Hayatın bazen ne kadar kısa bazen de ne kadar uzun
olduğunu düşündüğüm anlar var!

Dünyada hayatta var yaşamda var birde o herkesin tadacağı
ölüm var!
Yaşamanın hem çok tatlı olduğu zamanlar var hem de çok acımasız olduğu zamanlar var!

Herkesi sevdiğimiz çevremizdekilerle tek yürek olduğumuz
günler var! Birde herkesten ve hayattan nefret ettiğimiz günler var!

Bayrağımız ,dilimiz , dinimiz var!
Atamız , ülkemiz , ordumuz var! Karada ve havada her zaman ve her yerde muzaffer olan Mehmetçiklerimiz var!

Arkamızdan ağlayan annelerimiz var!
Hayırlı hayırsız kardeşlerimiz var!
Nerde zora düşsek elimizden tutan babalarımız var!
Vefalı mı vefalı cefalı mı cefalı dostlarımız arkadaşlarımız var!
Zor günlerimiz de yanımızda olanlarımız var olmayanlarımız
var!Doktor,mühendis ,öğretmen olsun diyenlerimiz var!

Etiket önemli değil kuru ekmeğimiz olsa bölüşürüm
diyenlerimiz var!Yalan konuşanlarımız,hırsızlık yapanlarımız,gözü dönmüş katillerimiz var!

Bir de dürüst mü dürüst saygılı mı saygılı karakterli
insanlarımız var!Şehitlerimizin kanlarıyla sulanan topraklarımız var!

Birde ülkemizin nimetlerini hunharca harcayan ülkemizi
büyük zararlara uğratan hortumcularımız var!
Atamızın bu ülkeyi emanet ettiği gençlerimiz var!

Çanakkale de ,Galiçya da,Sarıkamış ta ve diğer cephelerde
kanlarının son damlasına kadar savaşan gazilerimiz
şehitlerimiz var! 3 dakika sonra öleceğini bile bile düşmanın üstüne giden kurşunu bitse süngüsüyle savaşan yiğitlerimiz şehitlerimiz var!

Hiç korkmadan yaralı düşmanı cephenin ortasından alıp
bölüğüne teslim eden cesur , vefakar askerlerimiz var!
Canlarımız ,ciğerlerimiz var!
Kiminle ve ne uğruna savaştığını bilmeyen düşmanlarımız var!

Her şeyden önce tarihimiz ,şiirimiz ,şerefimiz
Onurumuz ,gururumuz haysiyetimiz var!

174
Öyküler / KİŞİLİKÇİ KİŞİ....
13 Eylül , 2008, 15:54:05
kişilikçi kişi

bir warmış bir yokmuş..günün birinde bir kişi warmış...bu kişi kişilik ararken kişinin işi kişilikçilik olmuş..kimin kişiliğe ihtiyacı olsa ona gelirmiş..kişi işini iyi yapanlardanmış..fakat bir kötü huyu warmış kişinin.... ona soru soranlara cewap wermezmişş.sdece kndisi soru sorrmış bunun için kişiler brz rhtsız olmya başlamşlr gttikçe kişileri azalmışş we nedenini hiç anlammş..nedenini düşünürken aklına..... nedenini bilmediği bir soru gelmiş..soru şuymuş: sorun kimde? bunu düşünmüş..suçu önce diğer insanlarda aramış..fakat geçerli bir cevaba ulaşamamış..kendisinde ise hiç aramamış...yine günlerden bir gün düşünürken bir insan gelmiş..bu diğer insanlardan biraz farklıymış .... cünkü soru sormuş we cewbını alabilmişti bunu dierleryle paylştıgında ise cok sasrmışlardı tekrr ona gelenler artmya başlayınca bu seferde nedn arttıgını düşünmüş ama yine bulmmş.
çünkü sorunun kendiden kaynaklandığını hala anlayamamıştıda ondan..fakat artık müşterileriyle arasındaki diyalogları gelişmiş,ve müşterilerin sorularını cevaplamaya başlamış..bir gün bir müşterisi gelmiş ve şu soruyu beyaan etmiş: mutluluk satılıkmıdır?..adam ise şu cevabı wermiş...

hyr mutllk insann içinderdir we içindeki mutlulgu kendisi bulması gerkr demiş.bu cewptn etklnn kimse peki siz bulabldinizmi die sorar.kişilikçi ise bu kimsenn sorusuna şöle yanıt wermiş birçok kez buldum..kimi zaman hayat aldı elimden..kimi zaman ben verdim hayata mutluluğumu...mutluluğun içimde olduğunu biliyorum..ve gerektiğinde gerektiğince kullanıyorum demiş...müşteri ise çk memnun kalmış bu konuşmadan..hızla kasabaya giderek sorusunu ve aldığı cevabı anlatmış..dilden dile yayılmış...ve merak etmeye başlamışlar satıcıyı..ziyaretleri çoğalmış, işleri çığ gibi büyüyerek çoğalmış...mutluluğu tekrar yakalamış satıcı..bu sefer hayat ,ondan aldığı mutluluğu geri vermişti..derken günlerden bir gün ...
eski hatıralrını canlandıraack biri gelmişti karşısınaa birden o günlerini htrladı kişiligini aramya cıktıgı gün ona yolculuk eden arkdaşıydı karşısında duran..onunla okdr ii wkt gecrrken birden nası olmuştuda arları bozulmuştu cok üzgündü onunla bir daha karşılaşacagını hiç ummazdı ama tm karşısında oturuyordu hiç bir şey demden..kendisinnde ne diicegini bilemiyordukii..ne desemki die düşünrken..arkdşı konnuşmya başladı neden bni yarı yolda bırkp gttin seni bulmk zor oldu we bunu için geçerli sebebnn oldugunu düşünüorum bni bırkp neden gttin ewt bu sorunn cewbı için cok bekledim we şimdi seni dinliorum.. satıcı o an çok kötü olmuştu..bütün mutluluğunu hayat yeniden almıştı elinden..çok farklı hisler içerisindeydi...arkadaşı 'cewap wer' diye haykırıyordu..fakat satıcının konuşmaya yüzü yoktu..ve herşeyini orada bırakarak hızla koşmaya başlamıştı..nereye gittiğini oda bilmiyordu...hayatı paramparça olmuştu...haykırışlar kulaklarında çınlıyor, o an gözlerinin önunde çığ gibi buyuyerek yapbozun kalan son parçalarınıda yıkıyordu...bir yerde dinlenmeye karar verdi..bir ağacın gölgesine oturur oturmaz bayıldı..ayıldığında tanımadığı bir ewde,tanımadığı bir yatakta yatıyordu..ve baş ucundaki teyze: evladım sakin ol..seni uyuyosun zannettim..sesime karşılık vermeyince baygın olduğunu anladım ve seni evime getirdim..demiş...adam hala olayın şokundaydı..konuşamadı...ve küçük bir çocuk nefes nefese kapıda belirdi..babanne babanne...... yıllardır bbsının gelmesini bekleyen küçük cocuk bi hewesle bbanesine bbnecigim bu adam yoksa bnm babmmı ? bbnesinin cewbınnı bekleyemeyerek baba bbcgm die satıcnn kucagına atladı! kişilkçi noldugunu anlamaadan tekrr kendisini hızla koşarken buldu..we karşısında ne görsün yol arkadasıı ! durmuştu konuşmaya taakatii yoktu oturdu aykta durn arkdşna baktı we artık sordugu sorunn cewbnı wermeye hazır oldugunu hissederk : bn ewliydim we karımı aldtmzdım bu yüzden senden uzak durmm gerekiodu o gece sna hiç farketmedn yola koyuldumm we kişiligimi buldum belkide sennle dewm etsydm kişiligimi bulamıyacgıma inanıorum kişiligimi arrken we bu kişilikçilik hytım boyunca tek bir şeyi örendim aslında bbnm kişiligimi bulma yoluna cıkmm baştan hatydı tıpkı insanların bna gelip soru srnları cewplamdgmda nedn gelnlern azldıgını tkrr birgün bir kmsenn sorusunu frketmdn cewpldıgımı bu yüzdn de insnlrın cok gelmesini anlaymadıgım gibi cünkü bnm bir kişiliğim zaten warmış oda kişilik yolunn başında duruyor we bu benim AİLEM mişş şimdi seni bir rüya olrk htrlıcam we bn ailemn yanına gidiorum..sanırım senn gercktn kişilk yoluna cıkmn gerekiyor der we yola koyulur ailesnn yannda cok mutlu olrk yaşamlarına dewm edrler we tabiki nesilleri...
----THE END----


175
Oğlum

Tan yeli ağarırken,
Süsleyip yola gönderdim seni.
Dönecektin akşam bana
Hiç endişem yoktu çünkü.

İş yerinde çalan telefon
Karşıda eşimin sesi
Şaşkınlık sarmış tüm benliğimi
Cepten değil işten arıyor beni
" Nasılsın" diye sormadan
"Kaza yaptık ama iyiyiz, korkma"
" oğlum" diyorum
"Oğlum nerede, duyur bana sesini"

"İçeride" diyor
" içeride, muayene ediyorlar şimdi"
"İçerisi neresi"
" Ver" diyorum
"Ver oğlumu, duymalıyım sesini"
" İnanmıyorum sana, oğlum nerede şimdi"

Kaplıyor yüreğimi, büyük bir acı
"Yaşasaydı duyururdu sesini",
Aklımı yitiriyorum sanki.
Yok oldu düşüncelerim,
Titriyor bak bedenim,
Kan damlıyor yüreğimden
Sancı içinde solum.
"Yaşasaydı Anne derdi"
Tutmuyor
Tutmuyor artık kolum

Kaybolmuş caddeler
Ayaklarımın altında
Koşuyorum ama nereye?
"Oğlum" diyorum " oğlum"
Yetişmeliyim ona
Koklamalıyım doya doya
Duymalıyım nefesini
Canımdan can vermeliyim
"Benden önce giremezsin toprağa"

Uzadı yollar can parem
Gelemiyorum sana
Tutuldu adeta ayaklarım
Koşamıyor, ulaşamıyorum sana
Kapkaranlık oldu dünyam
Göremiyorum yolumu
Yaşıyorsun değil mi?
Tadacaksın yeniden
Anne sevgisini

Yaşayamam can parem,
Yaşayamam sensiz,
Sen,
Boğazımda ki nefes
Damarlarımda dolaşan kan,
Sen,
Umudum, yaşam direğim,
Canımda can,
Tutunduğum dalımsın
Bırakıp beni gidemezsin
Gidemezsin oğul.

Anayım ben,
Dayanabilir miyim sensizliğe
Ölmez miyim senin yerine,
Yok olup gitmez miyim?
Senden önce,
Sakın beni sensiz bırakıp
Gitme oğul.


29 Mart 2002 sabahı, sabahın ilk ışıkları ile kalkıp, kahvaltılarını hazırlayıp, güzelce giyindirip, Saat :07.30 sularında oğlumu ve babasını, Sinop'tan Samsun'a tedavisi için, 19 Mayıs Tıp Fakültesine , arkalarından el sallayarak yolcu etmiştim.

Onları yolcu eder iken içime nedenini bilmediğim bir sıkıntı gelip yerleşmiş, nefes alamaz duruma gelmiş idim. Küçük kızımı alıp hemen evden çıktım ve kızımı Anneme bırakıp, oradan işyerine gittim.İş yerine saat 08:20 de gelmiş idim. Masam geçip oturdum , Çantamı yerleştirip, telefonu kaldırıp çaycıyı aradım ve bir bardak çay söyledim . Ama içimdeki sıkıntı hiç gitmiyor, her dakika biraz daha artarak nefes alamayacak duruma sürüklüyordu beni. Çayım geldi, bir yudum aldım ama ikinci yudumu içememiştim. Çay boğazıma tıkanıp kalıyordu adeta. Arkadaşlarım yüzme bakıyor " Ne oluyor Türkan sana" diye soruyorlardı. Ben de " Bilmediğim bir sıkıntı var içimde, boğuluyorum sanki " diye cevap veriyordum. Onlar " Lavaboya git elini yüzünü yıka, biraz kendine gel. Ya da çık dışarı hava al biraz" diyorlardı ama yerimden kalkamıyordum., adeta sandalyeye mıhlanmıştım. O arada vatandaşlar gelmeye başlamışlardı odaya ve arkadaşlarım ilgileniyorlardı aboneler ile. Hepsi odadan çıkmışlar, abonenin şikayetlerini dinliyorlardı. Benim sıkıntı içinde olduğumu gördükleri için odada gürültü yapmak itemiyorlardı sanki. O arada telefon çaldı. Önce kolumdaki saate baktım Saat 09'a 10 vardı. Telefonun ahizesini kaldırdım " efendim" der demez, karşıdan eşimin sesini duydum. Sesi o kadar değişikti ki bir an tanımakta zorlanmıştım. Karşımdaki ses acı ve endişe dolu idi.

Daha ona, "nerdesiniz" diye sormadan.

"Hayatım, biz kaza yaptık Kaymakam kayasında, bir otobüsün altına girdik, ama ikimizde iyiyiz merak etme oldu mu" Diyordu.

Damarlarımda dolaşan kanın, vücudumdan çekildiğini hissediyor, dehşet içinde eşimi dinliyor tek kelime konuşamıyor, yalnızca " Nasıl, nasıl olur" diyorum.

"Oğlum" diyordum " oğlum nerede, telefonu ona ver, sesini duymak istiyorum , ne olur oğlumun sesini duyur bana"

Diye bağırıyor, onun sesini duymak ve yaşadığını anlamak istiyordum ama eşim bana oğlumu vermiyor, sesini duyurmuyordu. Akli dengemin gittiğini ve düşünme yeteneğimi kaybettiğimi hissediyordum. Telefon elimde tek yaptığım şey " oğlumu ver telefona, onun sesini duymak istiyorum" diyor başka bir kelime kullanamıyordum. Onun sesini duysam belki kendime gelecek, toparlanacak ve yola koyulacaktım ama yoktu sesi ve eşim duyurmuyordu bana. O da benim gibi aynı kelimeleri söylüyordu. " oğlumuz içeride, doktorlar var başında tedavisini yapıyorlar ama korkma canım ne olur. Çocuğumuz iyi" diyordu.

İnanmıyordum eşime, bana yalan söylediğini düşünüyor " iyi olsa idi mutlaka sesini duyururdun" diyordum. Ama yoktu işte. " anne ben iyiyim merak etme " demiyordu çocuğum

Eşim" görüşürüz" demiş telefonu kapatmış, ama ahize hala elimde ben öylece kala kalmıştım.
Nasıl oldu bilmiyorum, birden kendimi toparladım. Usulca çantamı aldım çekmecemden ve hemen odadan dışarı çıktım. Dış kapıya doğru gider iken mesai arkadaşlarım görmüşler " nereye gidiyorsun Türkan abla" diye soruyorlar, bende onlara " Eşim kaza yapmış, Gerze'ye gidiyorum" deyip koşar adım işyerinden çıkmıştım.

Cadde de adeta koşuyordum. Nereye gidiyor, ne yapıyordum bilmiyordum. Ama bildiğim bir şey vardı hemen oğluma ulaşmam gerekiyordu. Kapkara düşünceler sarmış idi beynimi. Ne kadar yol aldığımı bilmiyorum, yanımdan geçen biri bana " abla cep telefonunuz çalıyor" demese ben telefonun çaldığını bile duymuyordum. Çalan telefonu açtım, karşımda işyerinden bir arkadaşım " Türkan neredesin? " diyordu. Nerede idim tam olarak bilmiyordum ama oto gara yaklaşmış olduğumun fark etmiştim.. Telefondaki sese " Ben gerze' ye gidiyorum. Eşim kaza yapmış, onlara ulaşmaya çalışıyorum" dedim. Bana " olduğun yerde kal, ben hemen geliyorum" dedi. Ve telefonu kapattı.

Bir kaç dakika sonra yanımda bir araba durdu ve ben olduğum yerde hiç kımıldamadan kala kalmıştım. Hemen arabaya bindim. Yola koyulduk. Otuz dakikalık yol bitmek bilmiyordu. Arkadaşıma " ne kadar yavaş gidiyorsunuz, lütfen hızlı gidelim" diye ikaz ediyor, onlar da bana " az kaldı merak etme diyorlardı.

Sonunda hastaneye ulaşmış idim. Hastanenin önü ana baba günü gibi idi. Sinop'tan mesai arkadaşlarım benden önce haber alıp bana duyurmadan Gerze'ye ulaşmışlardı. Gerze'de ki aynı işyerinde çalıştığımız arkadaşlarımız da oradalar idi. Eşim de yanlarında ayakta idi. Ama oğlum yoktu yanlarında. Eşime baktım o iyi. " Oğlum" dedim " Oğlum nerde" diye bir ses çıktı ağzımdan ama bu ses tam bir feryat sesi idi. Gözyaşlarım yere değmiyordu artık, Eşim beni tuttu " Canım, oğlumuz içeride," dedi. Ama ben onu duymuyordum" oğluma bir şey mi oldu, neden sen buradasın da o içeride, oğlumu görmek istiyorum" diye bağırıyordum. Hemen hastane kapısına yöneldim ve içeri girdim. Odayı gösterdiler bana. Odanın kapısı aralıktı ve hemen içeri daldım. Bir köşede üç hemşire ve bir doktor, hasta yatağında yatan yaralı ile ilgileniyorlar idi. Beni görünce geri çekildiler. Oğlum idi yatak da yatan ama yüzü gözü kan içinde görünmüyordu. Ama nefes alıyor ve korku dolu gizleri ile bana bakıyordu.

" oğlum" dedim ve hemen sarıldım ona, Kan içindeki yüzünü dakikalarca öptüm, kokladım, nefesini dinledim, yaşıyordu ve nefes alıyordu oğlum. " artık içimdeki kaybetme korkusu " ya bir şey olur ise" endişesine dönüşmüş ve hıçkırıklar boğazımdan dışarı çıkmış idi. Beni dışarı çıkartmadılar. Bir kaç dakika daha bekledikten sonra doktor " biz ilk tedavileri yaptık. Oğlunuz çok şükür iyi ama hemen Sinop Devlet Hastanesine götürmeniz gerekiyor, film falan çekilmeli, iç kanama olabilir, siz beklemeyin " dedi.

Ben hemen yerimden kalktım ve beni Gerze'ye götüren arkadaşım ile oğlumu alıp Sinop Devlet Hastanesine götürdüm. Eşim orada kalmış idi. Onu hemen salmamışlardı.

Oğlum dizlerimde yatıyor, yüzüme bakıyor ve için için ağlıyordu. Ben de ağlıyordum ama ona göstermemek için çabalıyordum. Hemen hastaneye geldik. Filimler ve tedavi derken. İyi olduğunu söyleyip akşam eve saldılar. Başında, kulağında kesikler var idi. Yüzü, elleri, kolları cam kırıkları içinde idi. Onları teker teker temizlemişler ve eve göndermişlerdi. O akşam evde kaldık ertesi günü de, ama bir gece sonra oğlum kırk derece ateş içinde idi. Hemen hastaneye kaldırdık ve ateşi düşmek bilmiyordu. Kan değerleri sıfırın altına inmiş. " bu değerler ile hiç bir insan yaşayamaz" diyordu doktorlar. Artık oğlum kimse ile konuşamıyor hatta etrafındakileri bile görmüyordu. Korku tüm benliğimizi ikinci defa sarmıştı. Neler oluyordu bilmiyorduk ama ateş git gide yükseliyor ve önlemi alınamıyordu. Üç gün kendinden geçercesine yattı hastanede bizlerde başında. Ve üç gün sonra normale döndü hastaneden çıktık eve geldik

Oğlum ve eşim arabanın hurda olduğu kazadan kurtulmuşlardı ve benim için de önemli olan onların yaşıyor olması idi.

O güne kadar oğluma hep okuması için baskı yapar idim. " Ders çalış, üniversiteyi kazan ve git" derdim. Ama o talihsiz olaydan sonra oğluma hiç bir zaman bu kelimeyi kullanmadım. O okumasa da nefes alması bile yetiyordu benim için. Yeter ki yaşasın ve yeter ki yanımda olsun. Başka hiçbir şey önemli değil idi artık.


(Kazanın oluşu)
"Eşim özel oto ile sabahın çok erken bir saatinde ile yola çıkmıştı. Karadeniz yolları , arazi yapımız nedeniyle dönemeçlidir. Yollardaki karlar yeni, yeni erimeye başlamıştı. Güneşin vurduğu yerlerdeki karlar erimiş ama gölgede kalan yerler buz tutmuş ve hala erimemişti., Eşim buzlu yere geldiği anda araba buzun üstünde kaymaya başlamış sağa gitse aşağısı uçurum, tek parçaları bile kalmaz, sola gitse karşı yönden araba gelebilir diye düşünürken, direksiyon hâkimiyetini kaybediyor ve o anda karşıdan gelmekte olan otobüs, kaçacak hiç bir yer bulamadığı için arabayı altına alıyor. Sağ tarafta oğlum oturduğu için arabanın altında kalan da oğlum oluyor.

Sevgili anne ve babalar. Hepimizin tek isteği evladının iyi bir gelecek kurması ve hayatına devam etmesi. Ama bundan daha da önemlisi onların yaşıyor olması. Bizler ile birlikte. Sakın onlara baskı yapmayın. Bizler onlara yol gösterelim seçecekleri meslek ve yaşam için. Ama baskı yapmadan.

Hiçbir anne ve baba evlat acısı yaşamasın. Çünkü gerçekten çok zor bir acı. Şimdi dört kişilik bir aile olarak yaşamımıza devam ediyoruz. Ya oğlumu kaybetse idim bu günkü kadar mutlu olabilir mi idim? Bunun imkânsız olduğunu biliyorum.

Oğlum iyileşti eşim de tabi ki. O yıl sınavlara giremedi ikinci yıl sınavlara girip, tek ideali olan okula yerleşti. Şimdi 4. sınıfta. Bu yıl okulu bitiriyor ve artık sağ salim geleceğini kuracak.

Tüm anne, baba ve çocukların bu tür acılardan uzak kalmasını diliyor, mutlu ve sağlıklı bir gelecek temenni ediyorum,

176
Öyküler / BÜYÜK SÖZÜ DİNLEMEK....
13 Eylül , 2008, 15:48:58
BÜYÜK SÖZÜ DİNLEMEK



Hatırlıyorum bundan yıllar önce ortaokul yıllarımdı.Okullar yeni açılmış yeni kayıt yaptırmış ve yeni arkadaşlar ve yeni bir ortama girecektim çok sevinçliydim.O yıl babam bana bir bisiklet almıştı vitesli falan degil şimdilerin tabiriyle çift kadro koca adam bisikleti ama olsun taş gibi bisikletti,okula onunla gidip geliyorum.Günlerden cuma ögle arası eve geldim yemek yiyip cuma namazı kılmaya oradan okula gidecegim, babam o gün çok kaliteli bildigim ve çok şık bir saati vardı evde bırakmış ee ben de aldım okulda arkadaşlarıma göstereyim dedim,fakat annem oğlum ne yapacaksın düşer kalkarsın çaldırırsın bırak babanın saatini dedi.Bende birşey olmaz dedim atladım bisiklete gittim.Akşam eve dönerken benden yaşça büyük bir bisiklet sürücüsü bana öyle bir çarptıkı bisikletle ben bir tarafa çantam bir tarafa gitti,dizlerim kanamaya başladı ama ben onları kaale almadım hemen saate baktım birşey olmuşmu diye,heyhat o güzelim saatin camı parçalanmış içi dagılmış haşat olmuş ben kendimi degilde annemin sözünü dinlemeyip saatin başına iş açtım diye ne cevap verecegimi düşünerek eve vardım.Annem hem canına birşey olmamış çok şükür cana gelen mala gelsin derken anne sözü dinlememenin başıma neler açabilecegini anlatmaya çalışıyordu ki benim anlayacagım dille ...Masum HATTATOĞLU

177
Öyküler / BİR SEVDA DAVASIIII....
13 Eylül , 2008, 15:47:38
SEVDA DAVASI

Güneş efkarlı bir yalnızlıkla çekti üzerine karanlığı dağların. Gece saklıydı dağlarda, onlar dağda bir mağarada açtılar. Uçan bir kuşu ayırıpta gökyüzünden doymayı öğretmemişlerdi kendilerine bir yavrunun umursamadan gözyaşlarını.

Elleriyle tuttu yüzünü Dilan'ın adam...

- Dilan bu geceler ki doğurur günü üzerimize. Dilan bu yol ki varır şehirlere. Daha dokunmamışken tenin tenime, gözlerin neden böylesi bir sağnağa gebe...

Göğsünde ağlarken Dilan bir dağ mağarasında, iki kaçağı gizleyen karanlığa lanet ediyorlardı adamlar.

- Düşün Dilan. Düşünde bir mavi kaplasın göğü, düşün ki her yeri masmavi bir vatan, düşün ki heyecanlansın yüreğin, düşün ki artık cahil değil benim milletim...
- Ey adam, bu toprağın bereketini neden beraber sürdürmediler. Neden ellerinde iken pahalı taş binaları, neden kırmızı aç gözlerini, neden üzerimize diktiler. Oysa paylaşsaydık başağında buğdayı, oysa paylaşsaydık okullarda aynı sırayı, oysa verselerdi ellerimize ellerini, bir kara cehalet sarmazdı da bizi şimdi babam katilim olmaya etmezdi yemin.

Güneş saklayıp yüzünü utancından, yağmurlu bir sabaha uyandırdı onları. Havada ağırdı kurşun kokusu. Bir mevzide çekerken tenini tenine, hasretlere gebe kalıyordu onsuzluk korkusu...

Yürüdüler hızlı adımlarla şehirlere giden yola. Zulada ikili ölüm korkusu karışmıştı aşklarına.

- Artık bırakamam seni hasretlerine Dilan. Sözümdür ki sana doğacak çocuklarımız güzel bir günün üzerine. Onlara her yeni günde yeniden, yeniden öğreteceğiz sevmeyi...
- Üzerimize bırakılan bu kara sisi dağıtacaksa gözlerin gerçekten, bana verdiğin umuttur ki bu umuda ölmeye değer... Ey adam, bu kara sis ancak gözlerindeki umutla dağılırmış meğer...

Kuş sesleri susmuş, rüzgar dindirmişti esintisini. Uzak bir denizin kıyısında üşüyen tenlerini ısıtmak isterken elleri, durdular oldukları yerde. Bir ayrılık kesmişti önlerini...

Derin kederlerdeydi güneş. Bulutlar ağlarken üzerlerine, bir yasak mermi girmişti Dilan'ın sol göğsünün içine... Kızının sol göğsünden sızan kana baktı babası, acımadan, kanamadan öyle dosdoğru baktı oda indirirken tabancasını.

Yere düştü Dilan. Birdenbire gök düştü yere. Bir damla kan sızdı bacaklarından, derin kederler düştü yüzüne. Yeryüzü alabildiğine rezil bir cehennemdi ve cennete giderken Dilan ardına bırakmıştı bu kez adamını.

Velhasıl adam Dilan'ı vuranı vurdu. Dilan'ın karnındaki bebesini vuranı vurdu. Kara bir cehaleti tutup orta yerinden hesap sordu o dengesizliğe. Otuz iki yıla hüküm giydi yakınsız uzaksız bilmem hangi şehrin hangi cezaevinde...

Solan umutlardı
Güneş karalara boyamıştı yüzünü
Güneş ancak duvarlardı...


Ahmet YILMAZ


178
Öyküler / VEZİRLE..REZİL....
13 Eylül , 2008, 15:45:24
Vezirle Rezil

Bir şehirde yaşayan bir gari-bi fani varmış.İşlerini takip eder çoluğunun cocoğunun rızkını kazanmak için yaşarmış.Tek gayesi nağmerde muhtac olmadan yaşamakmış.Dört kızı olan Ali bey çocuklarının mutluluğu için namusu için yaşarmış.

Hoş bir sedayla okunan sabah namazının sesiyle gözünü açtı.Kalktı Abdest alıp camiye gitmek için usulca evden çıktı. Ortalık karanlıktı hoş bir hava vardı. Serin bir meltem eşlik ediyordu, Ali efendiye. Namazını kıldı cemaatle hoş beş selamlaştı. dükkanı caminin az ilerisinde idi. Dükkanının kapısını besmeleyle açtı. Duasını okudu, masasının başına oturdu.Bir çay söyledi kendine.Kitabını açtı, her güne, bir konu okurdu. Kur-an'ın oku emrini de bu şekilde yerine getirirdi.

Ali efendi, kendinden biri bir iyilik istendiğinde uygunsa asla ret etmezdi. Hanelerinde misafirleri olur.Komşularıyla iyi geçinirlerdi. Komşullardan hiç bir zarar gelmediği gibi çok faydalarıda dokunurdu. Sevgi insanı olmayı emreder, kötülüktende nehyederdi komşularını.

Huşu içinde yaşar kızlarına gereken ilgiyi gösterirdi.Resulun sünneti dustur edinmişti onları okutup evlendirip ecrini almayı hedeflemişti. Küçük kızı bu sene birinci sınıfa başlayacaktı. Gereken alış veriş yapıldı.İffet hanim Ali beyin eşi
Kızları için her fedakarlığı yaptı. Dünya sıkıntılarını Ali beyle birlikte gögüslediler.

Hasta ziyaretleri Ali beyi rahatlatıyordu.Hastanede yatan arkadaşını ziyyarete gitmişti.Arkadaşı amaliyat olmuştu.Her adımı Atarken niyetini sağlam tutardı.

Bazan sorunlar yaşasada hayır ve şerri biz bilemeyiz der teselli ederdi kendini.Fırsat buldukça Hat/la meşgul olan Ali efendi Kuran Harlerindeki o eşsiz huzuru yakalayınca düşünmeye başladı. Tasavvuf üzerine eğilmeye başladı arayış içinde idi. Mesnevi dersleri almaya başladı.Hayat dengesini daha iyi kuruyor etrafına huzur veriyordu.

Ney dinletisinde bir lezzet alıyordu. Bunu n ruha üflenen huzur olduğunu anlamıştı.
Küçük mahallelerinde herkesin bir birini tanıdığı bir yerde yaşamak çok güzeldi.

Bir denge, hayatı olan islam huzur vermek için insanlara hep sebebler bahşetmişti.Yeşillikler içinde güzel insanların yaşadığı bu beldede Ali bey, 'sen hak ben hak 'derdi. Ali efendiden bunu duyanlar şaşırmaya başladılar.

Ali efendi kızdığında karşısındaki kişinin hak tecellisi olduğunu düşünürdü ve hep susardı.
Kızdığı zaman kızdığı insanın sahibi Allah olduğu için sarf ettiği cümlelerin Allaha sarf edildiğini düşünürdü.

Mesnevi Ali beyi bir yerlere taşımıştı huzur kapısı sonuna kadar açılmıştı.İffet hanım Ali beyle biraz kızarak biraz severek her aile gibi sayar severdi.

Televizyondan gönlünü sakınırdı.Bir kalbe yerleşince kötülük , kedi gibi, büyür Arslan olur derdi. Ruhunu güzel gıdalarla besledikçe ruhunun saadeti tarif edilemezdi.

Beni huzuruna çağıran yüce yaradan bana ne kadar değer veriyorki benimle günde beş defa görüşmek istiyor diye düşünürdü. Allah bana başka neler diyor benden ne istiyor diyerek kur-an maliyle Allahı anlamaya çalışıyordu. Aslında ulaştığı, iyi bir insan modeliydi.

Ali Beyi etrafındaki arkadaşları çok severdi.Vezir gönüllü derlerdi.

Mahellede bir figan koptu.Polisler geldi yiğitçe bir adamdı Cavit beyi aldı götürdüler.Ali bey hemen komşusuna ne zarar gelmiş bir anlayım dedi.Cavit bey komşusunun mahremine göz koymuş ve haneye tecavüzden polisler gelip götürmüşlerdi.

Cavit bey ailesiyle ilgilenmez akşam sabah gezer sorumluluk almazdı.Parayı kolay kazanmayı severdi. Mahallenin Mahrem kesicisiydi gelen bayanları gözüyle gezdirirdi.

Göz kaydımı gönül dururmu arkasından peşine düşerdi iflah olmaz bir hali vardı.Eşi dayak yemekten insan içine çıkamazdı.Disiplin hiç yoktu saygı sevgi dersen hiç nasiplenmemişti.

Cavit bey haneye tecavüzden on yıl yedi.İçerde pişman olmamış, yatyaramaz işlere ordada devam etmişti.

Olan karısına ve çocuklarına olmuştu. Kurtulduk diye sevinemiyorlardı çünkü yokluta daha kötüydü.

Sınırları olmayan Cavitbeyin sınırlarını şeytan çizmişti. Sonu kimbilir ne olurdu.Çocukları ve eşi bulunduğu çıkmazda aklı selim düşünemiyorlardı. Zincirleme halkalar tek tek kırılıyordu önce çocukları sonra karısı heba olup gitmişlerdi.

Cavit Beyin Karısı Hapishaneye gelerek Cavit beyin yüzüne 'Rezil 'diyerek tükürdü..



179
Öyküler / SEVGİNİN GÜCÜ....
13 Eylül , 2008, 15:44:16
SEVİNİN GÜCÜ

İnsanın kendisince inandığı mefkuresi, kişinin dünyasını ve hayat akışını tamamiyle değiştirebilir.
Akılcı büyük mefkureler insanı güçlü kılar ve idealist yapar.
Mefkureler bir Milleti peşinden asırlarca sürükleyebilir.
Yolunda nice engeller olsada; ulaşmak için o büyük mefkureye,kalabalığın içinde dönen dönekler, kadir kıymet bilmez hainler daima çıkabilir.
Milli mefkuresini kaybetmiş kalabalık yığın, bu tür zaafları bünyesinde daima barındırır.
Bir insanı bile dürüstce sevmekden, sevebilmekden uzak hayatı yaşayanlar,en basit gönül ilişkilerini bile düzenlemekden uzaksa, böylesi kitlelere ulaşması zaman alacak olan büyük mefkureleri anlatmak haliyle zor olacaktır.
Sevginin gücünü anlamakdan uzak insanlar gayesiz bir hayatı elbetde yaşamak zorunda kalacaklardır.

Birini sevmek,aşık olmak,sevginin gücünü hissetmek,korkulmasın ki o kişiye mefkurelerinden ve kişilğinden hiç bir şey kaybettirmeyecektir.
Sevmekden ar ve haya edenlerin kaybettiği çok kazandıkları hiç bir şey yoktur.
Bu Millete kanaatim o ki önce delice sevmesini öğretmek gerekir.
Delice sevginin ardından acı bir ayrılığı yaşamasını, yaşadıkca ayrılığı efendice sinesine çekmesinide ögretmek gerekir.

Acılar insanı daima pekiştirir ve zamanla daha saglıklı düşünmesini sağlar.
Çünkü acılar tercübenin ta kendisidir. Adı Ayşe olmuş veya Fatma ne farkeder.
Bir kara kaşın,bir sürme gözün peşinden koşmasını bilmeyenlerin veya yaşandığında en acı günün acısını içine atamayanların peşinden koşacagı ne büyük bir davası nede güdecegi bir fikri olur.

Bir zaman hayatını mutlu edenin nasıl koşulduysa peşinden,en onmaz acıları sineye çekerek pişmek, insanı bir başka olgunlaştırır.
Basit bir gönül ilişkisini bile düzenlemekden, sevginin gücünü hissemekden bile acizlerin ve velhasıl kısacası sevebilmekden yoksun zümrelerin yarınlarında atacakları sağlıklı bir adımları söz konusu olamaz.

Mefkureler sevginin şefkatini, kaybettiğinde en değerli varlığını sineye çekmesini ve bicümle bütün sabır çiçeklerinin yolundan gelmesini emreder.
Sabır ise metanet ister, acı ister, şefkat ister.
Yüreksizler sevginin ne gücünden nede tılsımından anlamazlar.Kaldı ki onlar sabır şerbetini yudumlamamış zavallılardır.

Uzun ve bir o kadar müşakkat isteyen yolların yolcuları, her sıkıntıyı yok etmiş, nice tadılmamış sevgileri tatmış ve nice ayrılıkların acılarını yüreklerinde saklamış çetin insanlardır. Sevginin gücünü hayat prensibi haline getirenler,çetindirler.
Derse ki biri, yani çok bilmişin teki, sevgiyle mefkurenin ne alakası var?
oysa ki sevgisiz bir hayat, ruhsuz bir beden,kokmayan bir çiçek ve besmelesiz başlanan bir iş gibidir.

Yar koynunda oynaşanlar,toylaşanlar, meydanlarda vuruşanlardır. sevginin gücü güzelliğe sürükler,nice hayal görünenleri gerçeğe dönüştürür ve ince bir fikrin içine daldırıp derin derin düşündürür. Ağlamak ise gülmenin değerini öğretir.
Ve her sevinç içinde biraz keder besler,sırf ağına aldıklarını eğitmek için.
Hayatı koşanlar,nihayetinde kuru bir toprağı kucaklar.
şairinde dediği gibi
( Hiç güzel olmasaydı ölürmüydü Peygamber? )

Gerçek olan ölüm ise, baki kalan insanların yaşadıkca içinde yaşattığı büyük mefkurelerdir.
İşde o ulvi mefkureye koşabilmek ve tez elden kucaklayabilmek için, sevginin gücünü arkasına alanlar,birer boş kalabalık yığını degil,töreleri namusları,acıları,mutlulukları olan koca bir tarihe sahip Milletin ta kendisidir.
Bir kara kaşın ardından koşmasını bilen Millet, sevginin gücünü idrak eden Millet, sanatın her alanında yücelir ki sımsıkı kenetlenmiş ve yıkılması zor bir kale oluverir.Ruhsuz,sevgiden anlamayan topluluklar ise,insanlık adına,sevginin gücüne ermiş Milletlere kul köle olur,töresini bozar,namusunu satar,özünü kaybeder, başka Milletlerin ezikliği altında can çekişir.

Evet kanaatim o ve bütün kanaat sahiplerininde bilmesi gereken sevginin gücünü hissetmekdir.
Ağlamalıdır ki gülmenin kıymetini bilsin.
Yokluğu tatmalıdır ki, bolluğun ne büyük nimet olduğunu anlasın. Ayrılık acısını iliklerine kadar hissetmelidir ki bulduğunda sevgisinin kıymetini bilsin.
Gör ki bugün kıymet bilmezlerin halini,sevgiden nasibini almamış,hoyratca bir yaşamı ilke edinmiş zavallıların içler acısı durumunu.
Sevgisizlik onları dağlara kaçırır,ne yar kucağında, nede törelerin otağında nasiplenmemiş birer yürüyen kemik yığını olurlar.
Oldukları gibide kan döker,yuva bozar, can alır,kan alırlar.
Dedikya adı, Ayşe olmuş yada Fatma ne yazar.
Ayrılık yaşasanda sev.
Sev ki yücelesin. Sev ki güçlenesin. Bağrına taş bassanda sev. Çünkü sen aşkın karşısında alçaldıkca büyüyeceksin.
Nice gerçek sevgilere ve büyük mefkurelere...
Selam ve dua ile......

180
Şiirler / ELLERE.....
13 Eylül , 2008, 15:43:13
Ellere...

Sabah olduğunda,
İlk baktığı şeydi telefonu.
Geceden kalma bir kelime
Nakış nakış yüreğini işleyecekti
Umuttu her sabah,
Güzellikti...

Yıl dolmuş,
Anılarda saklanacak resimler çizmişti hayat.
Ama,
Heyhat...

Yetmiyordu bir şeyler
Aranmak kader gibi yapışığında büyüyordu.

Kovulduğu kucaklarda kendini bulacağına inanmış bir kişilik,
Hakaret değil bu gerçeğiydi.

Gözüne girdiği insanları atlayıp,
Girmek için yeni gözler arandıkça
Enkazı çoğalmış depremlerde büyümüş yetim kızı oynuyordu...

Ve
İşin garibi o hep sızlanıyordu anlaşılmamaktan.

Anlaşılmak ne kadar kıymetliydi bilirdi.
Ama anlamaya yanaşmazdı nedense.

Demekki hayat,
Yeniden görülmesi gereken rüyaydı.
Uyumaya devam ediyo gözlerin.

Yoksa
Yoksa...

Hataları affetmek kolaycılığındanmı esinleniyordu yaptıkların.

Oysa bir yürek,
Geri dönüşlerinde depremdir bilmeliydin.

Her geri dönüşünde bir harabede kalmışsa yerinde
Sallar bitirir
Yerle bir eder...

Ta ki...

Tüketinceye kadar...

Hayatta ilk galibiyetin değil biliyorum,
Bitirilişim...

Yinede kutluyorum,
Bitirmeyi başardığın için...