30 Nisan , 2024, 19:06:30

Haberler:

www.herseyibilen.co Durma! Merak ettiğin her konuda her soruyu sen de sor!


Show posts

This section allows you to view all posts made by this member. Note that you can only see posts made in areas you currently have access to.

Topics - мiŁenα.

161
Karikatürler / Resimler / sende öl:DDDD
06 Eylül , 2010, 15:41:29


Uploaded with ImageShack.us
162
1. Yemeğinle oynama 

Çok erken yaşlardan itibaren, yemeklerle olan yaratıcılığımız bastırılmıştır. Bize elimizi yüzümüzü batırmamamız, giysilerimize yemek bulaştırmamamız, yemekle oyun oynamamamız söylenmiştir. Bu mesajlar ileriki yaşlarda, yani yetişkin hayatımızda bize nasıl geri döner; artık eğlenmeyi bırakırız! Yemek yemeği eğlenceden çok ciddi bir iş olarak görebiliriz. Yemeğe olan ortak bakış açısıyla, yemek sadece hemen bitirilmesi gereken ve bizi işimizden alıkoyan bir şey olarak görülürmeye başlanır. Bu mesajı küçük yaşlarda tam tersine çevirmek mümkün. Çocuğunuzu yemek yemekten haz alır hale getirmeniz gerekiyor. Yemeklerle oyun oynayın! Bunu çocukça bir şekilde, ortalığı kirleterek değil de, tabaktaki yiyecekleri renklerine ve şekillerine göre dizerek, onları belli bir kompozisyona getirip fotoğraflarını çekerek, değişik yiyecek gruplarıyla hayvan şekilleri yaparak, suratlar çizerek vs. gibi oyunlarla yapabilirsiniz.


2- "Yemeğini bitirinceye kadar tatlı yok!"

Hemen hemen herkeste "eğer bir işi başarmazsak, ödüllendirilemeyiz" mantığı vardır. Toplumlar sonuç odaklıdır ve herkesin bizden beklentileri vardır. Kısaca; elde edemezsen, başarılı olamazsın deniyor bize. Bu ruhsal olarak bize ileride mükemmeliyetçilik, rekabetçilik ve aşırı hırs, ve en sonunda ise ülser, depresyon ve hayal kırıklığı olarak geri döner.
Bu düşünce biçimi yemek yemeğe de yansıyınca, yemek yemek artık içgüdüsel olmaktan çıkıp yapılacaklar listesinde "başarılması gereken" maddelerden biri olur. Bu durumdan ancak kalori saymayı ve "acaba yeterli protein aldı mı?" düşüncesini bir kenara bırakarak kurtulabiliriz. Kendinizi ve çocuğunuzu kısıtlamadan, özgür bırakarak yemek yemesine izin vermelisiniz. Çocuğunuzun psikolojik ihtiyaçlarını göz ardı etmeden, ortak bir noktada buluşmalısınız.


3- "Tabağındakileri bitir!"

Sizce kaç kişi bir restoranda ya da evinde, sırf parasını ödedi diye tabağındakileri bitirme zorunluluğu hissediyordur? Çocuklar ebeveynlerinden sık sık bu lafı işitirler. Böylece kendimizi gerçek ihtiyaçlarımıza rağmen aşırı yemeğe programlarız. Tabağımızdakilerin hepsini bitirmenin tek amacımız olduğu hissine kapılırız yemek yerken ve gerçek sınırlarımız silinmeye başlar. Bu yapay sınırlardan ancak "tamamlama" hissimize engel olabilirsek kurtulabiliriz. Çocuğunuzun yemek yerkenki amacı tabağındaki yemekleri bitirmek değil, yediklerinin tadını çıkarabilmek, yeni tadlar öğrenmek ve yemeklerle arasını bozmadan onlarla sağlıklı bir ilişki kurabilmek olmalıdır.

4– "Sofrada gülmek yok!"

Çoğu ebeveynler, çocuğunun yemek yerken masada uslu durmasını, yüksek sesle gülmemesini ve sessizce yemeğini yemesini ister. Yemek masasında sürekli "Sus!", "Sessiz ol!", "Gülme, yemeğini ye!" cümlelerine maruz kalan çocuğun bir süre sonra içindeki gülme isteğini bastırmasına ve yetişkin hayatında insanlara karşı daha sert ve ciddi bir tavır takınmasına neden olabilir. İçimizdeki eğlenme ve oyun oynama isteğini kaybetmiş olmak demek, iyi vakit geçiremiyor olmakla eş değerdir. Yemek sürelerini uzun tutmaya çalışın ve bunu mümkün olduğunca eğlenceli ve kahkaha kısıtlamalarının olmadığı bir hale dönüştürün. Unutmayın; aynı masada yemek yemek, zevkle ve paylaşımlarla yapılan bir ritüeldir ve aile arasındaki bağları güçlendirmede önemli bir yeri vardır.


5- "Kötü mü hissediyorsun? Hadi sana dondurma alayım!"

Evcil hayvanınız ölür, aileniz size hemen yenisini alır. En iyi arkadaşınız size ihanet eder, yeni bir arkadaş bulursunuz. Erkek arkadaşınız sizden ayrılır, bir hafta sonra yeni birini aramaya başlarsınız... Acı verici bir olayla karşılaştığımızda, genelde bu acıyla yüzleşmek ve onları içimizde yaşamak yerine, hemen o boşlukları doldurmak ve o kötü deneyimi unutmaya çalışırız. Yemek de tıpkı bir yara bandı işlevi görür ve yüzleşmek istemediğimiz sorunların üzerini örtmek için kullanırız. Aşırı yemek yiyenlerdeki sorunun %75'inin duygusal kaynaklı olduğuna şaşmamak gerekir. Çocuğunuzun duygularıyla yüzleşmesini sağlayın, onunla konuşun ve yiyeceği asla teselli olarak önüne sunmayın. Bu yetişkin hayatında onun duygusal olarak yemeğe bağlı olmasına neden olabilir.


6- "Eğer uslu durursan, sana çikolata alacağım!"

Küçükken size, eğer kötü hissediyorsanız, tatlı bir şeyler yemenin sizi daha iyi hissettireceğini öğretmişlerdir. İyi hissettiğinizde de tatlı yeme isteğinizi bastıramıyorsunuz. Bu tam bir kısır döngüdür! Genelde bol şekerli, kremalı ve kalorisi yüksek yiyeceklere yönelirsiniz. Çikolata ve dondurma, hem çocukların hem de yetişkinlerin iyi ya da kötü hissettiklerinde yöneldikleri yiyeceklerden en yaygınıdır. Ama unutmamak gerekir ki, iyilik dışarıdan değil içeriden gelir! Yiyeceklerle ödüllendirme fikri uzun vadede çok yanlış sonuçlara yol açar. Her "uslu çocuk" oluşunda bu yiyeceklerle ödüllendirilmeyi bekleyen çocuk, bir süre sonra bu isteği yerine getirilmediği için daha huysuz olur ve daha fazla tatlı yeme isteği duyar. Bu çok sağlıksız bir kısır döngüdür. Çocuğunuzu ödüllendirmek için yiyecekleri kullanmayın.


7– "Afrika'daki çocuklar bunu da bulamıyor!"

Ah şu suçluluk duygusu... Çok fazla "doğru" yiyecekleri yediğiniz için ya da "yanlış" yiyecekleri yediğiniz için her zaman sizi suçlu hissettirmeye çalışmışlardır, öyle değil mi? Ne zaman bunu yapmaktan vazgeçeceğiz? Çocuklar, o yiyecekleri yiyebildikleri için ne kadar şanslı oldukları duydukları zaman, suçluluk duygusuyla erken yaşlarda tanışırlar ve o andan itibaren yemek yemenin bütün eğlencesi kaçar! Eğlence hissinin yerini güvenlik ve hayatta kalma duygusu alır. Bunun yerine dünyanın size sunduğu kaynaklar için şükretmeyi öğrenmesine yardımcı olun. Suçluluk duygusunu masadan kaldırın!

163
Küçük çocuklara egzotik hayvan almayın'

Amerikan Pediatri Akademisi için hazırlanan raporda, evde egzotik hayvan beslemenin yaygınlaştığına dikkat çekildi, ancak bu hayvanların 5 yaşın altındaki çocuklar ya da bağışıklık sistemi sorunları olan diğer aile üyelerinin sağlığı açısından risk taşıdığı belirtildi.

Çocukların göz muayenesi, ihmal edilmemeli
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cumhur Şener, kırmızı göz, korneanın büyük veya bulanık olması, şaşılık, kapak düşüklüğü, çapaklanma ve sulanmanın çocuklarda uygun gözlem teknikleriyle hemen dikkati çekebilen göz sorunları olduğunu belirterek, çocuklarla yakın ilişki içindeki ekimlerin basit inceleme teknikleriyle bunları kolayca saptayabileceklerini belirtti.

Demir almayan çocuğun zekası gelişemiyor
Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Kılınç, çocuklarda özellikle 6 ay ve 1.5 yaş arasında demir eksikliğine rastlandığını ve demir eksikliğinin genellikle ek gıdalara başlanma döneminde görüldüğünü belirtti.

Çocuğunuza spor yaptırmadan önce dikkat!
VKV Amerikan Hastanesi Kardiyoloji Bölümü'nden Dr. Genco Yücel, özellikle yarışmalı sporlara hazırlanan ve ailevi risk faktörleri taşıyan çocukların sağlıklı şekilde spor aktivitelerine katılabilmeleri için bazı testlerden geçmesi gerektiğini belirtiyor. Yücel şunları söylüyor: Fiziksel olarak aktif kişilerin kalp-damar hastalıkları riski düşüktür. Bu nedenle çocukların çeşitli sportif aktivitelere haftada en az 3 kez, 30-60 dakikalık süreyi kapsayacak şekilde katılmaları gerekir.
Özellikle yarışmalı sporlara hazırlanan ve ailevi risk faktörleri taşıyan çocukların sağlıklı şekilde spor aktivitelerine katılabilmeleri için bazı testlerden geçmesi gerekir:
* EKG
* Kardiyolojik Muayene
* Efor Testi
* Ekokardiyografik Tetkikler
Bebekler güçlü bir ritm duygusuyla doğuyor (ne muhteşem varlıklar)
Macar bilim adamlarının 1-2 günlük 100'ün üzerinde bebek üzerinde yaptıkları araştırmada, uyurken bebeklere müzik dinletildi ve bu esnada beyin faaliyetleri incelendi. Araştırmacılar, bebeklerin beyinlerinin tempo, ton ve melodideki değişimleri hesapladıkları belirlendi. Örneğin, bir ritimdeki bir vuruş eksik çalınırsa bebeğin beyni bu değişimi algılıyor. Bunun yanı sıra kadın ve erkek sesleri arasındakine benzer bir perde değişimi de bebeğin beyninde reaksiyona yol açıyor.

Paracetamol kullanımı astım riskini artıyor
Düzenli olarak paracetamol içeren ilaç kullananlarda astım riskinin üç kat arttığı belirlendi.
Avrupa Küresel Alerji ve Astım Ağının yaptığı araştırmada, diğer ağrı kesicilerin ise böyle bir olumsuz etkisinin görülmediği belirtildi.

Ibuprofen parasetamolden daha iyi
İngiltere'deki araştırmacılara göre, ibuprofen etken maddesi, çocuklardaki ateşi dindirmede parasetamolden daha etkili ve bu vakalarda seçilen ilk ilaç olması gerekiyor.Bristol merkezli araştırmaya altı ay ve altı yaş arası 156 çocuk katıldı. Araştırmada, ibuprofen etken maddesinin ateşi parasetamolden daha hızlı düşürdüğü saptandı.

Görme bozuklukları okul başarısını etkiliyor
Farkına varılmayan görme bozukluklarının, çocukların okul başarısını olumsuz yönde etkilediğini hatırlatan Yrd. Doç. Dr. Şule Ziylan, yeni eğitim öğretim yılı öncesinde çocukların göz kontrolünden geçirilmesinde fayda olduğunu söyledi.

Okul ile başlayan rahatsızlıklar
Okul fobisi yaşayan çocukların, baş ve karın ağrıları, bulantı, iştahsızlık, keyifsizlik, uyku düzeninde bozukluk alt ıslatma gibi sorunlar yaşayabilecekleri hatırlatıldı.Çukurova Üniversitesi İlköğretim Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Songül Tümkaya, çocukların okula adapte olmaları ve okul korkularını yenmeleri için ebeveynler ile öğretmenlere önemli görevler düştüğünü söyledi.

Çocuklarda sırt ve bel ağrısına dikkat
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Kas İskelet Hastalıkları Birimi Sorumlusu Prof. Dr. Emel Özcan, sırt çantasının, okul çağında bel ağrısının en sık nedenleri arasında olduğunu söyledi.

Çocukların bağışıklık sistemi nasıl güçlenir?
Çocuklardaki güçlü bağışıklık sistemi, virüs ve bakteri gibi enfeksiyonlara neden olabilecek mikroorganizmaların hastalık oluşturmasına engel oluyor. Uzmanlara göre bağışıklık sisteminin güçlenmesi için aşıların önemi büyük.VKV Amerikan Hastanesi Pediatri Bölümü'nden Dr. Ayla Kamburoğlu Yüksel, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi konusunda aşıların düzenli yapılması, beslenme ve spor gibi birçok etkenin çok önemli olduğunu vurguluyor. Düzenli spor yapan çocuk, hem ruh hem de beden sağlığı açısından ve özellikle de bağışıklık sistemi açısından çok daha güçlü olur.
Çocuklarda da reflü olur
Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Çocuk Gastroenteroloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mahir Gülcan, "Pek çok hastalıkla karıştırılarak farklı tedavi uygulanan çocukların sonradan reflü olduğu ortaya çıkıyor" diyor.Mide içeriğinin istemsiz olarak geri kaçması sonucu ortaya çıkan reflü sanıldığı gibi sadece yetişkinlerde görülen bir hastalık değil. Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Çocuk Gastroenteroloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mahir Gülcan, reflünün çocuklarda çok sık görüldüğünü belirterek "Çocuklarda doğuştan ve sonradan olmak üzere iki çeşit reflü gelişebilir" diyor.

Sevgisiz kalan çocuğun boyu kısa olabiliyor
Türkiye'de görülme sıklığı yüzde 3-15 arasında değişen boy kısalığı, anne karnından başlayıp final boya kadar uzanan yaşamda birçok etkene bağlı olarak gelişebiliyor. Beslenme bozukluğu ve sevgisizlik de bu etkenler arasında gösteriliyor.

Bebeklere yönelik eğitim DVD'leri zararlı
Yapılan araştırmaların, popüler video ve DVD'lerin bebeklerin dil gelişimini geciktirebileceğini, okuma yeteneklerini, kelime haznesiyle hafızalarını zayıflatabileceğini gösterdiği belirtildi.Daily Mail'in haberine göre, konuyla ilgili yapılan 80 araştırmanın değerlendirilmesi sonucunda, küçükken çok fazla televizyon seyretmenin ileri yaşlarda hiperaktivite ihtimalini artırdığı da ortaya çıktı.Araştırmayı kaleme alan Prof. Dimitri Hristakis,ailelerin bebeklerinin IQ seviyelerini yükseltmek amacıyla kullandıkları "Baby Einstein" ve "Brainy Baby" gibi eğitim videolarının etkili olduğu yolunda bilimsel kanıt bulunmadığını, tam tersi bunların zararlı bile olabileceğini bildirdi.
Parıltı mı karanlığa atılan ilk adım mı?
Çocukların gözlerindeki parıltı ve kaymalar her zaman masum olmayabilir. Çünkü bu belirtiler, her iki gözün de kaybedilmesine neden olan 'Retinoblastom' yani göz kanserinin habercisi olabilir.Göz tümörleri nadir görülüyor, fazla önemsenmiyor. Ancak ortaya çıktığında yıkıcı sonuçlar doğuruyor. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halit Pazarlı, özellikle çocuklarda daha riskli olduğunu vurguluyor. Hastalık küçük çocuklarda görülüyor, retina tabakasını tutuyor. Çocuk şikayetlerini dile getiremediği için tümör gelişme fırsatı buluyor, aileler ve doktorlar hastalığı fark edemiyor.Onun için ailenin çok uyanık olması, göz kaymaları ve göz bebeğindeki parıldamaları dikkate alıp, hazırola geçmesi lazım" diyor.

'Nasıl olsa süt dişidir' demeyin
Ebeveynlerin nasıl olsa dökülür düşüncesiyle önemsemediği süt dişi çürükleri kalıcı diş sorunlarına yol açıyor. Doç. Dr. Behiye Bolgül, "Nasıl olsa süt dişidir dökülür anlayışı yanlış" dedi.Dicle Üniversitesi (DÜ) Diş Hekimliği Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Behiye Bolgül, çocukların altıncı aydan itibaren diş çıkarmaya başladığını belirterek, diş çıkarma döneminde ve sonrasında çocukların diş hekimi kontrolü altında olması gerektiğini söyledi.

Kolesterol çocukları da tehdit ediyor
Uzmanlar, son yıllarda obez çocukların sayısındaki artış da göz önüne alındığında, özellikle ailede kolesterol yüksekliği de varsa çocuğun da bu yönden değerlendirilmesi gerektiği görüşünde.Sağlıksız yaşam koşullarının sonucu olan kolesterol sorununun artık çocukları da vurduğu ve çok küçük yaşlardan itibaren ortaya çıkabildiği belirtildi.

Diş estetiği çocuklukta başlamalı
Türkiye'de her 10 çocuktan 7'sinde ortodontik düzensizlik bulunuyor. Görünüş ve gülüşleri iyileştirmek amacıyla hekime başvurulduğunu söyleyen uzmanlar, aileleri tedaviyi en uygun zamanda yapmaları konusunda uyarıyor.Ortodonti, ağızdaki kapanış bozuklukları ve dişlerin çenelerdeki konumlarının nasıl oluştuğunu inceleyen, teşhis eden, bu bozuklukları önleyen ve tedavi eden bir diş hekimliği dalı.

ABD, astım ilaçlarını araştırıyor
Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi'nin (FDA), astım ilaçlarının güvenilirliğiyle ilgili incelemesini sürdürdüğü belirtildi.Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi'nden (FDA) yapılan açıklamada, Amerikan ilaç firması Merck'in çok satan ürünü Singulair ilacını alan hastalarda ruh durumunun değişmesi, intihar davranışları ve intiharların görüldüğü yönündeki raporlardan sonra başlatılan gözden geçirme sürecinin sürdüğü belirtildi
164
Sadece üstün zekalı çocukların değil, tüm çocukların eğitimine özen gösterilmesi gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Ümit Davaslıgil, doğru yaklaşım gösterildiğinde ve doğru eğitim verildiğinde zekanın geliştirilebileceğini savunuyor.


Doymak bilmeyen meraklarıyla sürekli yeni şeyler soran üstün zekalı çocuklar, çoğu zaman 'Biraz sessiz olur musun?', 'Şu anda gazete okuyorum, sonra konuşuruz' gibi cümlelerle karşılaşıyor. Biraz daha şanslı olanlar ise soruyu geçiştiren kısa cevaplar alıyor. İstanbul Üniversitesi Üstün Zekalılar Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ümit Davaslıgil, bu tavrın çok yanlış olduğunu dile getiriyor.



Merakını Giderin



Üstün zekalı çocukların en önemli özelliğinin merak olduğunu ifade eden Davaslıgil, şunları söylüyor; 'Bazen soruların yanıtlanmasında zorluk çekilebilir. Böyle durumlarda çocuğa karşı tepkisiz kalmak yerine, örneğin; kitaplardan veya uzman kişilerden yararlanılabilir. Böylece çocuklarda 'niçin' sorusu yerleşir ve yaşam boyunca daha iyiyi bulma çabası devam eder.'



Konuşma İhtiyacı



Üstün zekalı çocuklar, öğrendikleri bilgileri arkadaşlarından çok yetişkinlere anlatma ihtiyacı duyuyor. Anne-babalara iyi bir dinleyici olmalarını tavsiye eden Davaslıgil, 'Bu sayede onların tüm gün toparladıkları bilgileri analiz etmelerine de yardım etmiş olursunuz' diyor. Bu yaklaşımın sadece üstün zekalı çocuklara değil, tüm çocuklara karşı gösterilmesi gerektiğini dile getiren Davaslıgil, doğru eğitim verildiğinde zekanın geliştirilebileceğini ifade ediyor.



Ona da seçme hakkı tanıyın



Üstün zekalı çocukların dünyasını genişletmek için kültürel etkinliklere ya da gezilere götürebilirsiniz. Astronomi, bilgisayar, enerji kaynakları gibi farklı konularda kitaplar edinmesini sağlayabilirsiniz. Bu sayede çocuklar, üzerinde yoğunlaşabilecekleri alanları tanımak ve seçim yapabilmek imkanına kavuşurlar. Ancak bu seçim sürecinde ailenin destek ve saygısına ihtiyaç duyarlar. Anne-babaların kendi düşüncelerine, ümit ve hayallerine ters düşse bile, çocuklarının kararlarına saygı göstermesi gerekir.

Küçük yaşlardan itibaren çocuğa seçme hakkı tanınması gerektiğini ifade eden Ümit Davaslıgil, şunları söylüyor;



'Seçme hakkı tanımak gerekir, ama eğer seçimini uygulamaya geçireceksiniz. Örneğin dolaptaki pantolonlardan birini seçmesini söyledikten sonra, seçtiği kıyafete 'Hayır, ne biçim kıyafet seçtin, onu değil şunu giy' deyip kendi istediğinizi uygulayacaksanız, seçme hakkını hiç tanımayın daha iyi.'



Süper çocuklar için mini kılavuz



Davaslıgil, üstün zekalı çocukların ailelerine şunları tavsiye ediyor;


•  Yeni denemeler için cesaretlendirin: Üstün çocuklar mükemmeli arar, yapamayınca da başarısızlığı kolay kolay hazmedemez. Bu durumda anne-babaların, sevgilerinin onların başarılarına bağlı olmadığını söylemeleri gerekir. Ayrıca 'Bu kez yapamamış olabilirsin, ama yine denemelisin' gibi cümlelerle çocuk yüreklendirilmelidir. Kendileri aynı durumda kaldıklarında bu durumla nasıl başa çıktıklarını çocukla paylaşmalıdırlar.


•  Arkadaş ortamları sağlayın: Üstün zekalı çocuklar genellikle yalnız kalırlar. Oysa onların da diğer çocuklar gibi spor, dans, müzik, izcilik gibi etkinlikleri yaşamaya ihtiyaçları vardır. Onlar hem sosyal yönlerini geliştirebilecekleri arkadaş ortamlarına girmesi için teşvik edilmeli, hem de zihinsel yönden aynı düzeyde olan kişilerle görüşmeleri sağlanmalıdır.


•  Çalışma alışkanlığı kazandırın: Üstün çocuklar ödevlerini çok kısa zamanda yapabilir. Bu nedenle de zamanın çoğunu boşa harcayıp, son anda bir şey üretme çabasına girebilirler. Bu da kendi potansiyelleri oranında bir başarıyı tatma şansını kaybetmesine yol açabilir.


•  Tutarlı disiplin uygulayın: Üstün çocuklar üstünlüklerinden dolayı özel imtiyazlara sahip olmamalıdır ve kabul görmeyen davranışlarına hoşgörü gösterilmemelidir. Anne-baba, kurallara bağlı kaldıklarını yaşamlarından örnek vererek göstermelidir.


 

165
Çocuğun oyun oynaması aile ve çevresi tarafından tercih edilmeli ve bunun için gerekli ortamsal şartların hazırlanması gerektiği ifade edildi.Çocukların zekalarını en üst seviyede kullanmaları ve yeteneklerini geliştirmeleri için yaş gruplarına göre oyuncak tercihi yapılması gerekiyor.

Doğu Anadolu Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi Müdürü Eğitim Uzmanı Durmuş Kılıç, çocuk gelişiminde oyuncak materyallerinin önemine değinerek, oyuncakların çocukların yaş ve zeka seviyelerine göre uygun olanının seçilmesi gerektiğini, aksi takdirde oyuncakların fayda yerine zararlı olabileceğini belirtti. Zihinsel ve fiziksel engelli çocukların haricindeki diğer çocukların zeka seviyelerinin birbirine yakın olduğunu ifade eden Kılıç, çevredeki maddi ve manevi fırsatların zeka kullanım oranını artırdığını, bu tür faktörlerin çocuğun zekasını en üst seviyede kullanmasını sağladığını kaydetti.

"Oyuncak zararlı da olabilir"

Oyuncak türü materyallerin çocukların eğitimine büyük katkı sağladığına değinen Kılıç, çocukların yaşlarına uygun olarak oyuncak tercihi yapılması gerektiğini, aksi takdirde faydalı olan oyuncakların zararlı hale gelebileceğini belirtti.

Çocuklara verilecek oyuncakların basit düzeyden başlayıp, zora doğru tercih edilmesi gerektiğini ifade eden Kılıç, "Çocuklar, oynadıkları oyuncaklarda başarılı olduklarını anlamalıdırlar. Çocuk, zeka ve yaşına göre zor bir oyuncakla oynarsa bunu başaramadığında kendine olan özgüvenini kaybeder. Başarısızlık duygusuna kapılır. Bu tür oyuncaklar, çocuklar için zararlı olur" dedi.

Çocuğun oyun oynaması aile ve çevresi tarafından tercih edilmeli ve bunun için gerekli ortamsal şartların hazırlanması gerektiğini de anlatan Kılıç, oyuncağın yapılabilir ve değiştirilebilir olmasının, çocuğun zihinsel ve yeteneksel gelişimi açısından çok önemli etken olduğunu kaydetti.

Enerji boşalımında su

Çocukların su ile oynamalarının önemine de eğinen Kılıç, "Çocuğun suyla oynaması çocuk için enerji boşalımı sağlayan en iyi yollardan biridir. Suyun alışkanlığı ve istenilen şekilde yön verebilmesi çocuğun farklı açılardan farklı şeyler yapabilmesine izin verilmesi onun düşünce yapısının gelişmesine ve yeteneklerini keşfetmesine sebep olur" diye konuştu.

Kılıç, saldırganlığı ön plana çıkaran silah ve tank gibi oyuncakların mümkün olduğunca çocuktan uzak tutulması gerektiğini belirterek, bu tip oyuncakların erken yaşlarda saldırganlık duygusunu uyandığını bildirdi
166
Pozitif Disiplin Tekniği ve Çocuklarda Öz Denetimi Sağlama Yolları

Doç.Dr. Çağlayan DİNÇER (*)

Bir yetişkin ya da bir eğitimci olarak çocukların yanlış davranışlarıyla karşılaştığınız zaman nasıl tepki verirsiniz? Onları cezalandırır mısınız, yoksa onları disiplin etmeye mi çalışırsınız?

Çocuklar toplum içinde farklı durumlarda kabul edilebilir davranışları yetişkinlerin rehberliğine ihtiyaç duyarak öğreneceklerdir. Yetişkinler tarafından yapılan bu rehberlik, eğer çocukların kendi kendilerine karar verebilme becerilerine ve bağımsızlıklarına olanak veren bir çevrede yapılırsa çok daha iyi sonuç verecektir.

Pozitif disiplin nedir?

Pozitif disiplin,Nelson, Lott ve Glenn'in verdiği tanıma göre, çocukların kendi hareketlerini kontrol edebilmelerine ve problemlerini çözmelerine yardımcı olan bir yönetim tekniğidir(1). Aynı zamanda pozitif disiplin, çocuklar toplumsal kuralları öğrenirken kendileri hakkında iyi şeyler hissetmelerine de olanak sağlamaktadır(2).

Pozitif disiplin için oldukça önemli bir kaç unsur bulunmaktadır. Çocuklara seçenekler sunma, öğrenme için doğal ve mantıklı sonuçlar kullanma, pozitif yaşam becerileri için gerekli olanları bir araya getirme ve problem çözme becerilerini çocuklara öğretmektir(3). Çocuklara seçim hakkı verilmesi, sorumluluk alma ve özgürlüklerini artırma duygularını cesaretlendirecektir (4). İyi düzenlenmiş okul-öncesi sınıfları, çocukların özgürce karar vermelerini sağlamaktadır(5). Sınıf ortamında malzemelerin kolayca ulaşabilecekleri açık raflara yerleştirilmesi çocukların seçim yapmalarını sağlayacak ve onları bağımsız olmaya cesaretlendirmiş olacaktır(6). Doğal sonuçlar, pozitif disiplinin önemli elementleridir. Yemeğini reddeden çocuğa aç kalacağını, sütü bardağına koyarken döken çocuğa temizlemesi gerektiğini söyleme oldukça basit fakat etkili davranışlardır. Ayrıca sonuçları öğrenme, çocuklarla sonuçlar hakkında konuşma ve onlara önceden tahmin etme fırsatı vermeyi de sağlayacaktır. Çocuklar hata yapmadan öğrenebilecekleri gibi hata yaparak da doğruları görebileceklerdir ki bu da oldukça yararlı bir stratejidir. Sonuçları tahmin etme, problem oluşmadan önce durumları değerlendirme fırsatı da vermektedir. Mantıklı sonuçlar, karmaşık olmakla beraber oldukça etkilidir. Örneğin; soğuk bir havada paltosunu giymekte direnen bir çocuğa dışarı çıkamayacağını söyleme. Mantıksal sonuçların kullanımı, çocuklara seçim yapma olanağı verir. Örneğin; "Alican hikâyemizi bölüyorsun. Ya sessizce otur ya da masana git .Seçimini sen yap".Burada önemli olan onun davranışını değiştirmeye çalışmaktır. Yetişkin davranışlarıyla çocuğun kendi davranışları arasında bir bütünlük sağlamak, pozitif disiplin için çok önemlidir. Pozitif disiplin kuralları uygulanırken, yetişkinin konuşurken çocuğun seviyesine inerek, ismini kullanarak yardımcı olacağı, dikkatinin üzerinde olduğu vurgulanarak ve konuşurken çocuk üzerinde odaklanarak uygun davranış modeli olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca pozitif yaşam için gerekli olan tamamlayıcı unsurları kullanan yetişkin, çocuğun yaptığı seçimden sorumlu olmasını da çocuğa öğretecektir(7). Problem çözücü olmalarında birinci adım, çocuklara problem ortaya çıktığında sakin olmalarını öğretmek ve problem üzerinde odaklanmalarını sağlamaktır. İkinci adım herkesin anlatmak istediklerini anlatma fırsatı vermektir. Daha sonra yetişkinler, çocukların açıklamalarından problemi tanımlayarak çocukların birbirleriyle uzlaşmalarını sağlamalıdır. Çocuklara kendi problemlerini çözmeyi öğreten yetişkinler, aynı zamanda çocuklara davranışlarına dikkat etmeleri ve kendi kontrollerini pozitif değerlerde geliştirmeleri için onlara fırsat vermelidirler. Problem çözme teknikleri yoluyla, çocuklar kendi duygularına ve diğerlerinin duygularına değer vermeyi ve ifade etmeyi öğreneceklerdir. Şiddet olmadan çatışmaları çözümlemeyi de bu yolla kazanacaklardır(.

Disiplin, ilişki içindeki tüm kişileri eşit olarak bağlayan, herkes için açık ve net olan kurallar olarak tanımlanmaktadır(9). Diğer bir deyişle disiplin, istenen ve düzenli olan davranışların kazandırılmasını amaçlayan bir yetiştirme anlayışıdır. Disiplinde amaç, kişinin öz denetimini sağlayabilmek yani kendi kendini denetleyebilme yeteneğini geliştirmektir. Aynı zamanda da disiplinden anlaşılması gereken, çocuğun toplum tarafından kabul gören bir ahlâk anlayışı ve sağlıklı tutumlar geliştirmesine yardımcı olmaktır(10).

Çocuklarda öz denetimi sağlama yolları

Çocukların öz denetimlerini sağlamaları için üç tip kaynağa ihtiyaçları vardır; kendileri ve diğerleri hakkında iyi duygular, doğru ve yanlışı anlama ve problemleri çözmek için alternatiflerin olması. Aşağıdaki stratejiler, çocukların bu önemli kaynaklarını geliştirmelerine yardımcı olabilir. Bazı stratejiler problem davranışları önleyici, bazıları iyileştirici ve değişim için bir plân geliştirici olmakla beraber hepsi ebeveynlere pozitif ve etkili bir disiplin yaklaşımını sunmaktadır (11). Ayrıca bu temel stratejiler sadece ebeveyn-çocuk ilişkisini geliştirmemekte aynı zamanda da çocuklara ebeveynlerinin desteği olmadan pozitif ve yapıcı bir yaklaşımla kendilerini disipline etmelerini de öğretmektedir(12).

Sevgiyi ifade etme ve koşulsuz sevme; sıcak bir ses tonuyla çocuğa yaklaşma ve onu kucaklama bir sevgi ifadesidir ve çocukların istenmeyen davranışları göstermesini önler. Eğer bir çocuk sevildiğini hissederse, ebeveynini memnun etmek için istendik yönde davranacaktır(13). Çocukla iletişim içindeyken çocuğa sevgi koşullu sunulmamalı, sevginin öze ait bir duygu olduğu ve koşulsuz olduğu hissettirilmelidir. Unutulmamalıdır ki, koşullu sevgi istenmeyen davranışları uzun zaman sürecinde pekiştirmektedir(14).

Tutarlı olmak; çocuklar tutarlı bir çevrede iyi gelişecektir. Görüş birliğinde olan tutarlı ebeveynlerin açık bir şekilde belirlenmiş süreklilik gösteren kuralları ve sınırları vardır. Bir gün izin verilen bir davranışa diğer bir gün izin vermemek, çocuğu şaşırtacak ve konulan sınırlara tepkide bulunarak olumsuz davranışlar göstermelerini sağlayacaktır(15).

İletişimde açık olmak; kullanılan kelimelerin ve hareketlerin çocuğa da aynı mesajı verdiğinden emin olunmalıdır. Paylaşma gibi soyut kavramları çocuğa öğretirken bu davranışların bir çok örneğini çocuğa sunmanız ve göstermeniz gerekmektedir(16). Ayrıca yanlış davranışa onun dikkatini çekerek, göz kontağı kurarak sert fakat sinirli olmayan bir ses tonuyla "Kardeşini rahatsız etmemeni istiyorum. Görüyorsun ki, çok üzülüyor" diye açıklamak da yerinde bir davranış olacaktır(17).

Problem davranışı anlamak; yapılan iyi bir gözlemle ebeveynler, çocuklarının problem davranışlarının neyi ifade ettiğini anlayabilirler. Yapılan bir kaç günlük gözlemde, davranış ortaya çıkmadan önce ne olduğu, ne zaman, nerede ve kiminle gerçekleştiği gibi bilgiler yardımıyla olumsuz davranışlar hakkında ipucu alınabilir. Ayrıca olumsuz davranışın arkasında açlık, yorgunluk, uykusuzluk gibi fiziksel etkenlerin olup olmadığı, ya da çocuğun olumlu davranışlarının dikkate alınmadığını, önemsenmediğini veya umursanmadığını düşünüp düşünmediği araştırılmalıdır. Unutulmamalıdır ki problemin kaynağını bulmak problemi çözmekten çok daha zordur(18).

Çocukların kendilerini iyi hissetmelerini sağlamak; doğru olan davranışı kabul etmek kolaydır. Ebeveynler genellikle çocuklarının iyi davranışlarından dolayı onları övmeyi, değer verdiklerini hissettirmeyi ihmal ederler. Bu da çocukların dikkat çekmek için olumsuz davranışlara yönelmelerine neden olmaktadır. Çocuklar olumlu ya da olumsuz olmasına dikkat etmeksizin genellikle dikkati çeken davranışı tekrar ettiklerinden, yanlış bir denge oluşmaktadır(19). Olumlu davranışlar karşısında teşekkür etmek, gülümsemek, ne kadar iyi bir iş yaptığını anlatarak ona zaman ayırmak olumlu davranışın tekrar edilmesini ve çocuğun kendini iyi hissetmesini sağlayacaktır (20). Ayrıca, olumsuz davranışlar ortaya çıktığında görmemezlikten gelmek ve sabırlı olmak, çocuğun bu davranışının ona bir şey kazandırmadığını anlamasına yardımcı olacaktır(21).

Güvenilir bir çevre hazırlamak; doğasında hareket olan çocuğun araştırmaya, karıştırmaya, eşyaların yerlerini değiştirmeye çalışması hiç de şaşırtıcı değildir. Çocukların eşyaların nasıl hareket ettikleri, nasıl ses çıkardıkları hakkındaki meraklarını tatmin etmek için fırsatlara ihtiyaçları vardır. Ebeveynlere düşen görev ise çocukların çevrelerini tehlikeli materyalleri kaldırarak düzenlemek olmalıdır. Çocuklar keşfettikce daha az istenmeyen davranışları sergilemeye başlayacaklardır (22). Ayrıca ortamda çocuğu kışkırtan, sınırların dışına iten faktörler olup olmadığı araştırılmalıdır (23). Zaman zaman oynanan oyuncakları kısa süreli olarak ortadan kaldırmak, tekrar sunulduğunda sanki yeniymiş gibi ilgi çekmesine neden olacaktır. Okulöncesi dönem çocuklarının farklı oyun tiplerine ihtiyaçları olduğu göz önüne alınarak yerleşim yerini ve oyun tipini değiştirerek, gerginliği ve sıkılganlığı en önemlisi de zarar verici davranışları engellemek mümkün olmaktadır.

Sınırlar koymak; ne ebeveynler ne de çocuklar polis gözetimindeymiş gibi karşı konulması zor bir çok kuralın bulunduğu bir atmosferde yaşamak isterler. Kurallar bir kaç kelimeyle ifade edilebilecek kadar basit olmalı, çocuğa yapılmasını istemediği şeyleri belirtmekle beraber yapılması istenenleri de açıklamalıdır. Çocukların, fiziksel olarak zarar verici davranışlarında hareketleri değil kelimeleri kullanmaları yönünde bir rehberliğe ihtiyaçları vardır(24). Ayrıca farklı yaşlardaki çocuklardan beklediğimiz davranışlar konusunda da gerçekçi olmamız gerekir (25). Tutarlı ve uygun sınırlamalar, çocukların kendi davranışlarını kontrol etmelerine yardımcı olacaktır. Yetişkinler, koydukları sınırlamaların uygun olup olmadığını, çocukların ihtiyaçlarını yansıtıp yansıtmadığını, gerçekten gerekli olup olmadığını bir kez daha düşünüp karar vermelidirler.Çünkü çoğu kurallar, çocukların kolaylıkla unutacakları kadar gereksiz ve şaşırtıcı olabilir(26).

Olayları önceden kontrol etmek; büyükler, olayları daha başlamadan önlemek ve kötü sonuçlar doğurmasına fırsat vermemek için aktif birer denetleyici olmalıdırlar. Çocuklarda öz denetimin kazanılması ve belirli bir olgunluk seviyesine ulaşabilmeleri için ebeveynlerinin uygun çözümler önermelerine ve onların rehberliğine ihtiyaçları vardır(27).

Problem çözme becerisi kazandırmak; problemlerin iyi çözümleri ve kötü çözümleri vardır. Fakat bu farklılığı çocuklar nasıl ayırt edecekler?Eğer bir çocuk kabul edilemez bir çözüm önerirse ona açıkça davranışın kabul edilemezliği açıklanmalı ve nedenleri anlatılmalıdır. O çözüm uygulandığında sonucun ne olacağı tartışılmalıdır. Ayrıca her durum için birden çok çözüm olduğu ve her çözümün de sonucu olduğu açıklanmalıdır. Daha sonra denemesi için olumlu çözümler önerilmelidir (28).

Fazla müdahale etmemek; çocukların yanlış ve zarar verici bir davranışı gözlendiğinde, en iyisi aşırı tepki vermemektir. Azarlamak veya cezalandırmak yerine, olumsuz davranışından dolayı onu oyun alanından uzaklaştırmak ya da kısa bir ara verip onu oyundan alıp sessizce oturup bekleyeceği bir yere koymak daha etkili olabilmektedir(29). Eğitimciler ve ebeveynler tarafından sıklıkla kullanılan ve bazı otoriteler tarafından sık kullanımının az etkili olacağı düşünülen"istenilmeyen davranışa bir süre için ara verme" yaklaşımı, diğer yaklaşımlara göre daha davranışsal olmakla beraber çok basit olarak"senin davranışın kabul edilmeyen bir davranış ve bunu değiştirmedikçe bu etkinliğe katılmana izin verilmeyecek" mesajını vermektedir(30). Etkinliklerden uzakta bir yerde oturtmak, iki ve iki buçuk yaş grubu çocuklar için kavramları anlamakta zorlanacakları için uygun çözümler değildir. Okulöncesi ve ilkokul çocukları için yanlış davranışların uygun olmadığını anlamaları ve sakince oturmaları için bir zaman olarak düşünülebilir. Öncelikle neden böyle bir davranışla karşılaştığı ve aynı durumla gelecek sefer karşılaştığında farklı olarak ne yapabileceği de çocuğa sorulmalıdır(31).

Gerektiğinde uzman yardımı almak; bir çok çocuk, okulöncesi yıllarında davranış problemleri göstermekte ve sabırlı ebeveynleri sayesinde problemlerini çözmektedirler. Az bir kısmı bu davranış problemlerinin şiddetine ve süresine bağlı olarak uzman yardımına ihtiyaç duymaktadır. Ebeveyn yaşamında ayrılık veya boşanma gibi stresli dönemlerde alınan uzman yardımı ile yaşamın bundan sonraki yıllarında olabilecek sorunlar önlenebilmektedir(32).

Çocuğa ve kendinize karşı sabırlı olmak; tüm bunları uyguladıktan sonra yapılması gereken bir şey daha vardır; o da yeni iletişim yolları denerken kendinize ve çocuğunuza karşı sabırlı olmak.

Unutulmamalıdır ki hâlâ bazı yanlış davranışlar ortaya çıkabilir. Ebeveynler ve çocuklar için disiplin, pozitif, etkili ve doğru temeller yaratarak devam edip giden bir öğrenme sürecidir. Bu öğrenme sürecinde eğer ebeveynler sürekli olarak çocuklarına yapmaları ve yapmamaları gerekenleri söylediklerinde hem çocuklarının öz denetimlerini kazanmalarını engelleyecek hem de onların gerçek yaşama hazırlanmalarını zorlaştırmış olacaklardır. Davranışlarının sonuçlarını gördüklerinde, alternatif davranışlar önerildiğinde çocuklar disiplin edilmiş ve aynı zamanda da kendilerini kontrol etmeyi de öğrenmiş olacaklardır. Böylece çocuklar diğer insanlarla uyumlu ilişkiler kuran, ihtiyaçlarını dengeleyen, kendileri hakkında iyi düşünen bağımsız bireyler hâline geleceklerdir. Çocuklarımıza olan sevgimiz, saygımız, güvenimiz ve hoşgörümüz onların zamanla öz denetimli bir kişi olmalarını sağlayarak yaşama kolay uyum yapmalarını ve yaşamdan zevk almalarını kolaylaştıracaktır.
---
167
Bebek Sağlığı ve Eğitimi / Saldırganlık
06 Eylül , 2010, 10:02:15
Saldırgan çocuk, ruhsal sorunları nedeniyle, yaşıtları ve genel olarak çevresiyle uyumlu ilişkiler kuramayan çocuktur. Aşırı geçimsizdir. İlişkileri gergin ve sürtüşmelidir. Parlamaya hazırdır, kavgacıdır Durmadan kuralları çiğner, sık sık ceza görür. Ana-baba-öğretmen ve genellikle büyüklere karşı gelmeye eğilimlidir. Olağan anlaşmazlıkları bilek gücüyle çözmeye çalışır. Öfkesini yenemez ve hep kendisini haklı çıkarma eğilimindedir. Davranışından utansa bile tekrarlamaktan kendini alamaz. Cezalardan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünür. Bu tanıma giren çocuklar, ruhsal sorunlarını davranışlarına aktarırlar. Evde, çevrede ve okulda durmadan sorun yaratırlar. Yetişkinlerle sürekli çatışma halindedir.

Saldırganlık, doğuştan beraberimizde getirdiğimiz bir içgüdümüzdür. Çocuk, içgüdüsel olarak saldırganlığa sahiptir. Hayvanlık dürtüsü aslında bireyin yaşaması için gereklidir. Hayvan davranışlarının gözlenmesi saldırganlığın belli amaçlar için kullanıldığını gösterir. Hayvanlar düşmanlarına karşı savunmak, avlanmak, yavrularını ve eşlerini korumak gerektiğinde saldırgan olurlar. İnsanlarda da saldırganlık temelde benzer amaçlar için kullanılır. Ancak insanların davranışı daha karmaşık olduğu için, bu amaçlar gözden kaçar. Çünkü saldırganlık insanda çok değişik kılıklara bürünür. İnsan hayvanlardan ayrı olarak söz ve tutumuyla da saldırgan olabilir. Saldırganlığı erteleyebilir, gizleyebilir. Saldırganlık insanda, en acımasız hayvanın yırtıcılığından daha korkunç biçimlere dönüşebilir.

Kişinin eğitilmesi, bir bakıma yapısında varolan bu saldırganlığın yumuşatılması ve olumlu yollara aktarılması demektir. Aslında, insanda varolan saldırganlık yok olmaz veya tümüyle bastırılamaz, ancak biçim değiştirir. Taşkın sellerin su yollarına akıtılıp, sulama ve elektrik üretme işlerinde kullanılması gibi olumlu ve verimli alanlara yöneltilir. Beden gücünün, kavgada değil spor alanında yarışmaya araç olarak kullanılması, bu yararlı dönüşüme bir örnektir. Uygar insan, saldırganlık dürtüsünü kaba üstünlük sağlamak için kullanmaz. Onun yerine becerisi, yetenekleri ve zekasıyla toplumsal amaçlara yönelir. Ortaya koyduğu işle, başarısıyla, yöneticiliğiyle, yaratıcılığı ile üstün gelme duygusuna doyum sağlar. Başka bir deyişle, içindeki saldırganlık eğilimini yüceltir. Beğenilme, başarı kazanma, yönetme, ortaya bir yapıt koyma, topluma yararlı olma gibi çabalar hep bu saldırgan gücün toplumsal kılığa bürünmüş görüntüleri olarak yorumlanabilir.

Çocuklarda saldırganlık, bir takım duygusal ve ruhsal huzursuzluk ya da eksikliklerin belirtisidir. Acizlik kompleksi ve çevresindeki insanların dikkatini çekmek için veya yeni bir kardeşin dünyaya gelmesiyle veyahut da bedensel bazı arızalarla ilgili olarak bireyde saldırganlık görülebilir. Saldırganlık genel olarak çok ihmal edilmiş çocuklara özgüdür. Bebeklikten itibaren her istekleri yerine getirilmiş çocuklar en küçük bir ret sözcüğünde öfke nöbetlerine tutulur. Şımartılan bu bireyler huzursuz ve kaprislidirler. ilgisizliğe asla tahammülleri yoktur. Duygularını kontrol etmesi öğretilmemiştir. Bu çocuklar sürekli olarak karşılarındaki bireyleri sömürme eğilimindedirler. Dış çevredeki insanlar bu kişilere, aile bireylerinin gösterdiği tahammülü gösteremez. Gerekli ilgiyi görmeyen bu bireyler kabuklarına çekilirler. Başarısızlığa mahkum olup, yalnızlığa itilirler. Aile bireylerinden ve toplumdan intikam alma eğilimine kapılabilirler.

Kimsesiz çocuklarda veya ana-baba olup da ilgi ve sevgiden yoksun kişilerde de saldırganlık görülebilir. İlgi çekmek, kendisini topluma bir şekilde kabul ettirmek isteyen bu bireyler, en ucuz yolu "kabadayı"lığı seçerler. Başarılı bireylere ayak uydurmakta güçlük çekmekte ve kendilerinin asla onlar gibi olamayacağını düşünmektedirler. Kendisini saydırmak için yıldırma, ürkütme yoluna giderler.

Yeni doğan kardeşinin tüm ilgiyi üzerine toplaması, bir kısım çocukları saldırganlığa itebilir. Anne-babanın çocuklar arasında adil davranmaması, ihmal edilen çocuğun böyle bir yola sapmasına neden olabilir.

Bedensel bazı arızalarda saldırganlık dürtüsünü harekete geçirir. Zeka geriliklerinde veya epilepsi (sara) hastalığında ya da uykusuzluk, açlık gibi hallerde öfke nöbetleri görülebilir. Bünyedeki "Tiroid" bezinin fazla çalışması bireylerde saldırgan davranışlara sebep olabilir.

Çocuğun saldırgan davranışlarda bulunmasının nedenleri arasında, anne-babanın "Hatalı" tutumları çok önemlidir. Yapılan araştırmalar, yanlış ve hatalı tutumlara sahip anne-babaların çocuklarında, saldırgan davranışların çok fazla olduğunu bize gösteriyor.

Anne babaların hangi hatalı davranışları çocukta saldırganlığı oluşturur?

• Çocuğun davranışını gereksiz yere engellemek

• Çocuğun davranış ve isteklerini eleştirmek ve alay etmek

• Çocuğu sık sık cezalandırmak

Çocuğun Davranışlarını Gereksiz Yere Engellemek: Bütün çocuklar davranışlarında özgür olmak isterler. Kısıtlanmak ve engellenmek, çocuğun hoşuna giden davranışlar değildir. Çocuk eğer oyun döneminde ise ve çocuğun oyun oynaması çoğu kez engelleniyor ise, çocuğun saldırganlık dürtüleri yavaş yavaş beslenmeye başlar. Evde gürültü yapmadığı için oyun oynaması engellenen ya da ev dağılacak diye oyuncaklarıyla oynamasına izin verilmeyen çocuklar zamanla saldırgan davranışlara yönelebilirler. Bu yüzden çocuğun davranışları, olur olmaz bir şekilde engellenmemelidir. Çocuk acıktığında ve bir bisküvi istediğinde, yemek saati gelmediği için, ona bisküvi vermemek, ilk seferinde olmasa bile, daha sonraki seferlerde onun saldırgan davranmasına sebep olacaktır.

Burada, disiplin ile çocuğu gereksiz yere hırpalamayı birbirine karıştırmayalım. Çocuk, yeni doğan kardeşini kucağına almak ister. Her seferinde de bu isteği engellenir. Sonuçta çocuk, saldırganlaşmaya başlar Anne-baba hemen "Kardeşi doğdu, nasıl da değişti!" diye veya Kardeşini o kadar çok kıskanıyor ki, ne yapacağını şaşırdı artık" diye karar verir. Oysa, işin özünde kıskançlık değil, engellenmekten dolayı oluşan bir saldırganlık vardır.

Çocuğun Davranış ve İsteklerini Eleştirmek ve Alay Etmek: Bazı anne-babalar ya da çocuğa bakan diğer insanlar, çocukla "söz yarışına girerler. Kendi dediklerinin doğru olduğunu göstermek, çocuğu eleştirirler ve hatta bazen alay ederler. Çocukla kurulmaya çalışılan iletişimde, sözel eleştiriler ve aşağılamalar daima iletişimi engelleyen faktörlerdir. Kendisi giyinen bir çocuğa, "Ne biçim giyinmişsin, hiç birbirine uymuş mu giydiklerin. Çabuk çıkar!" ya da "Bana bak küçük ukala, sen her şeyi bilemezsin!" tarzındaki konuşmalar, çocukla iletişimi zayıflatan diyaloglardır. Devamlı olarak davranış ve istekleri eleştirilen ve alay edilen çocuklarda "Saldırganlık" bir davranış bozukluğu olarak karşımıza çıkar.

Çocuğu Sık Sık Cezalandırmak: Çocuğu cezalandırmak konusu iki aşamalı değerlendirilir:

Gerekli Cezalar Ve Gereksiz Cezalar

Burada "gereksiz" kavramını biraz incelemekte fayda var. Çocuk "ceza" görmeli mi ki, "gereksiz" olduğunda cezalandırılmasın. Bazı uzmanlara göre ceza, istenmeyen davranışı caydırmada etkin bir yöntem olarak kabul görse de, çocuğun kişiliğini örseleyici bir hal alabilir. Çocuğun istenmeyen davranmışı, çocukla konuşarak, iletişim ve empati kurarak, ona örnekler göstererek ve o davranışın yanlışlığını onun görmesini ve fark etmesini sağlayarak, önlenebilir. Cezalandırarak değil. Çocuğu cezalandırarak, istenmeyen davranışının engellendiği gerçeğini kabul etmek gerekir. Ama, ya çocuk üzerindeki etkisi ne oluyor? Çocuk yaramazlık yapıyor diye, onu odasına kilitleyebilirsiniz, böylece tabi ki yaptığı yaramazlığı engellemiş olursunuz. Ancak ya çocuğunuzun ruhsal durumu?...

Cezayı tanımlayacak olursak, en genel anlamıyla, çocuğun; yaptığı istenmeyen davranışından dolayı,sevdiği bir şeyden mahrum etmek olarak görüyoruz. Ama cezanın da bir çok türü var. Dövme, kapalı yerlere kilitleme, babaya ya da öğretmene şikayet etme vs. Ödül ise, çocuğu taktir eden davranışlarımız. Sadece sözel olarak da kalmıyor, çoğu zaman psikolojik bir rüşvete dönüşebiliyor.

Toplum olarak, cezalandırılmaya ve ceza vermeye alışık ve disiplin ile cezayı karıştırıyor olduğumuzdan olsa gerek, ceza vererek, kendine ve çevresine saldıran, zarar veren çocuklar ve gençler yaratıyoruz. Bunun cezasını da daima çekiyoruz.

Bu üç davranış şekli çocukta uyumsuz davranışlardan "Saldırganlık" davranışını ortaya çıkarıyor.

Engellenen, eleştirilen, alay edilen ve cezalandırılan çocuklar, çevrelerine ve kendilerine karşı saldırgan olabiliyor.



Çocuk, saldırganlığını kendisine yönelttiğinde ise, şöylesi davranışlar içine girer:

• Öfke nöbetleri geçirir.

• Kendisine vurur.

• Başını duvarlara vurur.

• Kendi saçlarını çeker, kopartır.

• Yanaklarını çekiştirir, aynı zamanda da bağırır.

• Üstünü-başını yırtar.

• Kendini ısırır. (Kolunu-bacağını)

• Bunlara benzer davranışlarla, kendi kendine fiziksel olarak saldırır ve zarar verir.

Çocuk, eğer saldırganlık davranışını çevresine yöneltir ise;

• Yanındaki insanı ısırır.

• Elindeki her şeyi atar.

• Yemekleri döker, bardakları kırar.

• Kendinden küçükleri döver.

• Oyuncaklarını kırar.

• Evdeki eşyaları kırar.

• Gazeteleri, kağıtları yırtar.

• Küfür eder.

• Tepinir.

• Ağlar ve bağırır.

• Buna benzer davranışlar gösterir.

Çocuğun saldırganlığı gerek kendine, gerekse çevresine yönelik olsun, yaşamında derin izler yaratan bir davranış bozukluğudur. Çocuğun saldırgan davranışları, onun içsel enerjisinin patlaması ve dışarı vurmasıdır. Örneğin; "Tırnak yeme" davranışında, çocuk öfke ve kızgınlığını ifade edememekten, açığa vuramamaktan dolayı bu davranışa yöneliyordu. Burada da tam tersi, çocuk öfke ve kızgınlığını saldırgan davranışlarla ortaya döküyor.

Çocukta saldırgan davranışların önlenmesi, onun bu enerjisini başka bir alana kanalize ederek sağlanabilir. Bu ilk adımdır. Çocuk tenis oynayarak, yüzerek ya da basket oynayarak, bisiklete binerek içindeki öfke ve kızgınlığını bir ölçüde boşaltacaktır. Daha sonra atılacak ikinci adım ise, çocuğun bir ölçüde enerji boşalımından yararlanarak, onunla yeniden yapılandırılmış bir iletişim şekli kurmaktır. Anne-babalar bu yöntemleri bilmeyebilirler. Ancak bir uzmandan yardım alarak, bu sorunu çözme yoluna gidebilirler.

Böylece çocuk, uyumlu davranışlara yönelecektir. Aksi halde, çocuk ergenlik çağına geldiğinde ve daha sonra da yetişkinliğe adım attığında, yaşamında büyük zorluklar çekecektir. Sosyal olamayacak, anki sosyal davranışlarda bulunacak, "Suçlu" olarak çok küçük yaşlarda damgalanacak ve yaşamda en ufak bir sıkıntı karşısında hemen bu davranış bozukluğunu gösterecektir. Bu yüzden, anne-babaların ve eğitimcilerin, yani çocuklarla beraber olan herkesin, çocuklara olan yaklaşımlarında çok titiz ve duyarlı olmaları gerekmektedir.

Saldırganlığı Önleme ve Düzeltme Konusunda Nelere Dikkat Edilmelidir ?

• Anne-baba ve eğitimciler, çocukta "Saldırgan davranışlara" model olmamalıdırlar. Sürekli bağıran, vuran, küfür eden bir baba, korkutan ve engelleyen bir anne ve cezalandıran öğretmen çocuk için olası olumsuz modellerdir.

• Çocuğun saldırgan davranışlarına duyarsız kalmak bir çare değildir Vurdumduymazlık ve duyarsızlık çocuğa iyilik değil kötülük yapar.

• Çocuk saldırganlaşıyor diye, her isteği yapılmamalıdır. Yeter ki sussun ya da sakinleşsin mantığı ile hareket etmek asla çözüm değildir. Bunlar geçici ve anlık çözümlerdir ve hiçbir iyileştirici yanları yoktur.

• Çocuklar saldırgan davranışlarından dolayı "Dövülerek" asla cezalandırılmamalıdırlar. Dayak da o an için sizin bulduğunuz geçici bir çözümdür. Ama beraberinde çocuğun daha yoğun düşmanlık ve öfke duyguları yaşamasına neden olur. Çocuğun bir sonraki saldırganlık nöbeti daha da şiddetli olur.

• Çocuk saldırgan davranışlarına başladığı zaman ona mantıklı bir şey anlatılmaya çalışılmamalıdır. Çünkü çocuk o an büyük bir öfke boşalımı yaşamaktadır. Anne ya da babanın, mantıklı önerilerini dinlemez bile, ancak çocuk sakinleştikten sonra, anlatılmak istenen her ne ise anlatılmalı, açıklanmalıdır.

• Ev ve okul şartları çocukların saldırganlık davranışını destekleyici zeminler olmamalıdır.

• Anne-babalar çocuklarına saldırgan davranışları sonuçlarını onların anlayabileceği bir dille sohbet şeklinde anlatmalıdır.

• Anne-babalar gün içinde çocuklarına belirli sorumluluklar vermelidir. Çocuk başı boş bırakılmamalıdır.

• Anne-baba saldırgan davranışlara sahip olan çocuklarını mutlaka grup etkinliklerine sokmalıdır. Bu çocuklara grup içinde "Liderlik" rolünün verilmesi daima iyileştirici bir etken olmuştur.

• Çocuk başka çocuklarla kıyaslanmamalı ve yarıştırılmamalıdır.

• Anne-babalar çocukları kaç yaşında olursa olsun onun temel ihtiyaçlarını mutlaka zamanında ve duyarlılıkla karşılamalıdır.

• Anne-babalar ve eğitimciler çocukların arzu, istek, merak ve girişimciliklerine saygı duymalıdır. Onları engellememeli aksine desteklemelidir.

• Şu büyük hata asla yapılmamalı; saldırgan davranışlarından dolayı çocuğa saldırmamalı ve çocuk hırpalanmamalı. Çocuğu dövmek en büyük yanlışlıktır.
168
Özet
Okul öncesi egitimin ne kadar önemli oldugu egitimciler tarafindan kabul edilen bir gerçektir. Gelismis ve egitimli bir toplum için temelin saglam atilmasi gerektigi, yani çocugun degerinin anlasilarak uygun egitim verilmesi gerektigi anlasilmistir.
Bu makalede çocuk gelisimi ve egitimi, dolayisiyla okul öncesinin önemi hakkindaki düsüncelerden sonra uygulanmasi gerektigine inanilan ögrenme ilkelerinden, çoklu zeka teorisinden ve egitim anlayisindan da kisaca bahsedilecektir. Daha sonra bahsedilen alternatif modele ait bir uygulama örnegi aktarilacaktir.

OKUL ÖNCESI EGITIM'DE ALTERNATIF ÖGRETIM ILKELERI VE ÇOKLU ZEKA TEORISI
Okul öncesi dönemde çocugun ömür boyu sürdürecegi temel kisiligi olusur. Bu temel kisilik, çocugun okul ve okul sonrasi hayatinda ne ölçüde basarili olacagini, baska insanlarla iliskilerinin nasil gelisecegini, cinsel tavrinin ne olacagini, ne tür bir yetiskinlik dönemi geçirecegini, ne tip
biriyle evlenecegini ve bu evliligin hangi ölçüde basarili olacagini
belirler (Dodson,1995,s.20;Dodson,1997,s.20). Gelisen ve ilerleyen teknoloji ve bilimin isiginda elde edilen bilgiler günden güne artmaktadir. Bu bilgilerden hareketle çocuk gelisimi iyi bilinerek çocuk egitimi çalismalarina olumlu katkilar saglanmalidir. Çocugun anne karninda iken bile bazi ses isaretlerine tepkide bulundugu arastirmalarla gösterilmistir (Özcan,1995,s.20). Yani ögrenme çok erken baslamaktadir ve sürekli devam etmektedir. Ögrenmelerin çogu bilinçli ve amaçli olsa da farkina varmadan ve
bilinçsiz olarak ögrenilenler de vardir. Ögrenme sadece okulda konularin ögrenilmesi süreci degildir. Bütün hayati kapsayan bu süreç ancak davranislarda degisiklikler oldugu zaman gözlenebilmektedir.

Çocuk kisiliginin bütünlügü içinde iç ve dis çevreden algiladiklarini
isleme tabi tutar (Özcan,1995,s.27). Dis çevreden aldigi uyaricilara anlam verebiliyorsa bu bilgiler artik çocugun olur. Anlam verilemeyen bilgiler ise kolaylikla unutulur.
Ögrenme islemini kisaca inceleyecek olursak; duyu organlarindan gelen duyumlar yorumlanarak davranis deposunda tecrübe olarak biriktirilir. Çevreyle olan etkilesim içinde ise bir çok aliskanliklar kazanilir. Ayrica sezgi ve kavrama da ögrenme yoluyla artar. Tecrübe kazanildikça davranislardaki hatalar ayirt edilebilir. Tecrübe kazanilmasi ve hatalarin azalmasi ögrenme yoluyla olur. Bunun yaninda ögrenmeyle birlikte çocugun tavir ve beklentilerinde de degismeler olur.
Çocuk nasil ve hangi sartlar altinda ögrenir, seklinde yöneltilecek
sorularin cevaplari ise aynidir. Çocuk; herhangi bir konuda görünce, isitince, söyleyince, yazinca, okuyunca, düsününce, hissedince, tasavvur edince, çizince, tadinca, koklayinca, bir seyler yapinca, faal olunca; kisaca yaparak, yasayarak, ögrenme olayina katilarak ögrenir diyebiliriz (Özcan,1995,s.32). Ayrica çocuk için iyi bir ögrenmenin gerçeklesebilmesi için iyi bir ögrenme çevresi gereklidir. Bunlarin yaninda çocugun
ögrenmesinin gerçeklesebilmesi için ögretilecek konulara ihtiyacinin olmasi gerekir. Çünkü ihtiyaçlar, ögrenme esnasinda motivasyon vazifesi görür. Çocuk,herkesin kendisi için ögrendigi, kendi gelecegi için ögrendigi noktasinda çok erken yaslarda bilinçlendirilmelidir. Ilk egitimine ailede baslayan çocuk, çevresiyle etkilesimde bulunarak ögrenir ve egitilir. Okul öncesi dönem itibariyle bu egitim sürecine okul da katilir. Egitim, bireyin davranislarinda, kendi yasantisi yoluyla ve kasitli olarak istenilen yönde (egitim amaçlarina,hedef ve davranislarina uygun)
degisme meydana getirme sürecidir. Ögrenme ise, bireyin olgunlasma düzeyine göre, çevresiyle etkilesimi sonucunda davranislarda olusan kalici degismelerdir. Ögretim de ögretmeler ve ögrenmeye yönelik faaliyetler toplami ya da kurumsallasmis ögretmeler toplamidir. Yapilan etkinligin ögretme olarak kabul edilmesi için bir ögretmen tarafindan gerçeklestirilmesi gerekir. Ayrica egitim ve ögretim isi programli olarak yapilmasi gereken önemli bir istir. Çünkü toplumlarin ideal olarak benimsedikleri egitim hedeflerine ulasabilmeleri, bu alandaki çalismalari belli programlara uygun olarak sürdürmelerine baglidir (Büyükkaragöz,1997,s.1). Okul öncesi program gelistirme çalismalarinin istenen düzeyde olmamasi ve kaynak yetersizligi egitimcileri, egitim planlarini hazirlarken zor durumda birakmaktadir (Korkmaz,2000,s.5). Fakat bu alanda yetismis olan egitimciler okul öncesinin "kritik dönem" oldugunun bilinciyle kendilerini gelistirmeli ve gelisen egitim yöntem ve stratejilerini kullanarak uygun metotlar gelistirebilmelidir. Çocugun gelisimsel ihtiyaçlarina uygun egitsel deneyimler kazandirmanin üzerinde
dikkatle çalisilmalidir. Bir çocugun kafasinda yaklasik on milyar beyin hücresi yer almaktadir (Dodson, 1997,s.10). Bu ise düsünebilinecek en karmasik bilgisayardaki parçalardan bile daha karisik bir sistemdir. Çocuk yetistirmek, hem zor, hem
de sade; ama beceri, yetenek isteyen bir istir ve çocuklar elestirmenden ziyade bir modele ihtiyaç duyarlar. Çocuk için hayattaki her sey nasil yeni ise yetiskinler için de çocuk öyledir. Bilgi çagi insani, çocugu anladigi ölçüde aslini kesfedecektir. Gelismis ve egitimli bir toplum için temelin saglam atilmasi gerektigi, yani çocugun degerinin anlasilarak uygun egitim
verilmesi gerektigi anlasilmistir. Çocuk egitiminde aileden hemen sonra hatta aileyle beraber çalismasi gereken kisiler okul öncesi ögretmenleridir. Okul öncesi ögretmenleri, çocuk gelisiminin ve egitiminin önemini kavrayarak, kendisi uygun metotlari
kullandigi gibi ailelere de bu konuda bilgi vermeli ve destek olabilmelidir. Hemen herkes tarafindan elestirilen ögrenme ve ögretme süreci, bilgilerin ögrencilere aktarilmasi ve onlar tarafindan ezberlenmesi seklinde devam edegelen ezberci süreçtir. Ezberci egitim sürecinde ögrencilerin kendilerini, düsünme sistemlerini ve problem çözme yeteneklerini
gelistirmeleri beklenemez. Demokrasi düsünebilen insanlarin rejimidir (Özden,1999,s.90). Yani demokratik bir dünyada yasamak isteniyorsa, düsünen insanlar ile çepeçevre bir hayata ihtiyaç var demektir. Egitimciler olarak düsünen insanlarin çogalmasi için gayret göstermeli ve çalismalar en büyük
birimlerden en küçük birimlere kadar bu yönde arttirilmalidir. Bilinmektedir ki, ancak düsünme ile parça parça olan bilgiler bütün haline getirilebilir ve uygun ortamlara uyarlanabilirler. Düsünme "mevcut bilgilerden baska bir seye ulasma" ve "eldeki bilgilerin ötesine gitme" seklinde de tanimlanmaktadir (Özden, 1999,s.89). Diger bir deyisle, düsünme, bireylerin kisisel gözlem, deneyim ve duyularla ulastiklari bilgileri kavramasallastirmalari, analiz etmeleri, degerlendirmeleri ve farkli durumlara uygulamalari için gerçeklestirdikleri zihinsel bir etkinliktir
(Saban,2000,s.117).
Düsünme esas alindiginda ögrencinin ögrendiklerine göre yorum yapabilmesi,
konulari ve olaylari açiklayabilmesi, ders konulari çerçevesinde problemi kesfedebilme ve problemi çözebilme yeteneklerinin gelistirilebilmesi dersin (ve okulun) odak noktasi olmalidir. Konunun yüzeysel aktarilmasi yerine konularin özünün aktarilmasi gerçeklestirilmelidir. Yani ögrenmede derin
bilgi kazandirimi esas alinmalidir. Konularin islenmesi sonucunda ögrenci aldigi bilgilerle ayrintilari yakalayabiliyor, konuya tartisma
getirebiliyor, problemleri çözebiliyor, olay ve olgulara açiklama
getirebiliyor ise kazandirilan bilgi "derin bilgi"dir.
Egitimin istenilen düzeyde gerçeklesebilmesi için sinif (ve okul) ortaminda saglikli bir etkilesim saglanmalidir. Siniftaki ortam ögrencilere kendi aralarinda ve ögretmenleriyle fikir alis verisi sagliyorsa, ortak anlamlar olusturuluyorsa, bir konu hakkindaki ögrenmeyi zenginlestirmek ya da derinlestirmek için karsilikli diyalog olusuyorsa sinifta saglikli bir etkilesim var denilebilir.
Ögrenilenlerin kalici olabilmesi ve düsünmeyi gelistirmesi isteniyorsa, ayrica, ögrenilen konularin hayata yansitilmasi gerçeklestirilmelidir. Ögretilenlerin hayatla iliskisi kurulmali ve ögrencinin ögrendiklerinin degerini görmesi saglanmalidir. Bütün bunlarin gerçeklesebilmesi için en önemli sart ise, ögretmenin ögrencilerine dair yüksek ve pozitif beklentilere sahip olmasidir. Ögretmen bu beklentilere sahip ise; tesvik edici, ögrencilerinin hepsinin korkmadan ve çekinmeden, en uç fikirleri dahi
ifade edebildikleri bir ortam saglayabilir.Ögrenmenin herkes için doyurucu ve anlamli olmasini savunan yeni ögrenme anlayisina göre temel ögretim ilkeleri su sekilde özetlenebilir:
*Yüksek düzeyde düsünme
* Konunun özünün aktarilmasi
* Konunun derinligine islenmesi
* Ögrenilenlerin gerçek hayatla iliskilendirilmesi
* Ögrenmenin karsilikli etkilesim ortaminda gerçeklestirilmesi.
Egitimde devrim niteliginde bir etki yapan "çoklu zeka tanimlamasi" ile
Gardner (1985,1993) aslinda birer yetenek olarak kabul edilen dil zekasi, matematiksel zeka, uzamsal zeka, bedensel zeka, müzik zekasi, sosyal zeka, benlik zekasi, doga zekasi ve duygusal zeka gibi alanlari zeka türü olarak ifade eder. Böylece sayisal ve sözel zeka gelisimine odaklanmis olan egitim anlayisi degismis olur. Kisaca bu zeka türlerinden bahsetmek gerekirse, söyle özetlenebilir:
* Dil Zekasi: Bireyin anadilini veya baska bir dili kullanma kapasitesi ve
düsüncelerini anlasilabilir bir sekilde ifade edebilme yetenegidir.

Dil zekasi güçlü olan birey, kavram ve kelimelerle düsünür. Okumayi, yazmayi,hikaye anlatmayi, kelime oyunlarini ve dinlemeyi sever. Kitap, kagit, kalem, ses kasetleri, hikayeler, konusma, tartisma-müzakere bu bireyler için önemli
egitim araçlaridir.
* Matematiksel Zeka: Neden-sonuç iliskisi kurabilme, bir seyin çalisma ilkelerini ortaya koyabilme ve sayilarla oynama yetenegidir. Bu bireyler, muhakeme ederek, sorgulayarak ve neden-sonuç iliskisi kurarak düsünürler. Soru sormayi, hesap yapmayi, mantik bilmeceleri çözmeyi, varsayimlari,
sorgulamayi ve tecrübe edinmeyi severler. Materyaller, bilimsel müze gezileri, bulmacalar ve zihin oyunlari matematik zekasi için önemlidir.
* Uzamsal (Sekil-Uzay) Zeka: Boslugu zihinde canlandirabilme yetenegidir
(Özden,1999, s.45). En önemli özellikleri üç boyutlu düsünebilmeleridir. Bu
bireyler imgeler, simgeler, resimler ve sekillerle düsünürler. Resim
çizmeyi, harita, grafik ve desen olusturmayi, tasarimlamayi severler. Uzamsal zeka için videolar, slaytlar, filmler, sanat eserleri, resimli kitap
ve dergiler, sanatsal müze gezileri önemlidir.
* Bedensel Zeka: Bedeni bir bütün olarak son derece duyarli ve etkili kullanabilme yetenegidir. Zihin ve beden baglantisi çok basarilidir. Bu bireyler dokunarak, duyularla ve hareket ederek düsünürler. Dans etmeyi, kosmayi, ziplamayi, dokunmayi, hareket etmeyi, insa etmeyi, jest ve mimikleri kullanmayi severler. Egitimde rol oynamaya, drama ile ilgili
çalismalara, hareket etmeye, sportif etkinliklere, fiziksel beceri
gerektiren oyunlara ve el becerilerini kullanmaya ihtiyaç duyarlar.
* Müzik Zekasi: Ritimleri algilama ve tekrar yeni seyler ortaya koyma yetenegidir. Ritimlerle, melodilerle ve seslerle düsünürler. Sarki söylemeyi ve dinlemeyi, ayak ve elleriyle vb. tempo tutmayi, mirildanmayi severler. Egitimde sarki söylemeye, konserlere gitmeye, enstrümanlara ve müzikle ugrasmaya ihtiyaçlari vardir.
* Sosyal Zeka: Kendisi disindaki insanlari algilayabilme yetenegidir. Baskalarinin düsünce ve duygularini bagdastirarak düsünürler. Liderlik etmeyi, organize etmeyi, iliskilendirmeyi, uzlastirmayi, kontrol etmeyi ve sosyallesmeyi severler. Egitimde arkadaslara, gruplara, sosyal etkinliklere, iletisim ve etkilesime, danismanlara ve kulüplere ihtiyaç duyarlar.
* Benlik Zekasi: Bireyin kendi duygu ve düsüncelerini fark etmesidir. Kim oldugu ne yapabilecegi, neyi yapamayacagi ve sinirliliklarinin farkindadir (Özden,1999,s.46). Kendi ilgileri, ihtiyaçlari ve amaçlariyla iliski kurarak düsünürler. Amaç belirlemeyi, hayal kurmayi, plan yapmayi, iyice düsünüp
tartmayi ve uzlastirmayi severler. Egitimde gizli yerler, yalniz kalmak, bireysel projeler, seçenekler ve önemsenmek benlik zekasi için önemlidir.
* Doga Zekasi: Dogayi taniyabilme, anlayabilme ve bu noktada üretkenliktir. Ekolojik çevre, doga ve doga formlariyla düsünürler. Evcil hayvanlarla oynamayi ve beslemeyi, toprakla ugrasmayi, bitki büyütmeyi, çiçek bakmayi, doga ve doga olaylarini arastirmayi, ekolojik çevre ve dünyayi önemsemeyi
severler. Egitimde doga gezileri, arkeolojik kazilar, toprakla ugrasma, bitki yetistirme, hayvan besleme, kamplar önemli ve etkilidir.
* Duygusal Zeka: Özdenetim, azim, sebat ve kendi kendini harekete
geçirebilme gibi yetenekleri ifade etmek için kullanilmaktadir
(Özden,1999,s.46). Duygusal zeka bes ana baslik altinda toplanabilir:
1. Özbilinç
2. Duygulari Idare Etmek
3. Kendini Harekete Geçirmek
4. Empati
5. Iliskileri Yürütebilmek
Çoklu zeka teorisinin kabulü egitim alaninda insanlari sadece iki temel alanda siniflandirmaktan kurtararak, bireylerin sahip olduklari yetenekleri kesfedebilme gibi önemli bir katki saglamistir. Bu zeka türlerinin hepsi birlikte insani hayatta basarili yapan yetenekler olarak kabul edilmektedir. Katkilari göz önüne alinarak ögrenme etkinliklerinin yeniden düzenlenmesine
çalisilmalidir. Yapilan çalismalarda bu nokta baz alinirsa daha iyi nesiller yetistirilebilecektir.Çoklu zeka teorisinin uygulanmaya konmasi için olusturulmus standart bir ögretim modelinden, standart bir tarzdan ve yaklasimdan bahsetmek mümkün
degildir. Aslinda çoklu zeka teorisi, ögretmenlere fazlasiyla seçenek sunarak farkli ögretim modellerinin bir arada uygulanabilmesini saglayan çoklu ögretim yaklasimi için zorlamaktadir. Bu açidan bakildiginda, çoklu zeka teorisi, çok kapsamli bir ögretim modeli ortaya koyarak ögretmenlerin
sinifta daha fazla sayida ögrencilere ulasabilmek için egitimde
kullandiklari ögretim yöntemlerini gözden geçirmelerini zorlamakta ve ögretimde yöntem zenginligine gitmeleri hususunda onlara yardimci olmaktadir (Saban,2001,s.64).

ALTERNATIF BIR UYGULAMA ÖRNEGI
DÖNEM: Okul Öncesi
KONU: Renkler
AMAÇLAR: 1. Ana renkleri kavrama
2. Ara renkleri kavrama
ETKINLIKLER:
Sinif ortami ve köseler, ögretmen tarafindan, çocuklara kazandirilmak istenen kavrama uygun olarak düzenlenir. Kullanilacak materyaller ve yapilacak faaliyetler önceden planlanir. Çoklu zeka teorisi temel alindigi için gün içindeki uygulamalarin bütün alanlari kapsamasina dikkat edilmelidir.
* Serbest Zaman Faaliyetleri: Okul öncesinde "serbest zaman faaliyetleri" çoklu zeka alanlarinin hepsine hitap edebilen bir etkinlikler toplulugudur. Bu zaman zarfinda; yogurma maddeleri, kagit isleri, artik materyal, masa oyuncaklari ile istenilen kavramlar rahatlikla verilebilir. Yogurma maddelerinde ögretmen, mesleki bilgisini de kullanarak, üç ana renkten hamur yapar (mavi-sari-kirmizi hamurlar). Bir masaya bu üç büyük hamur parçasini ayri ayri koyar. Hamur ile oynamak isteyen çocuklari bu masaya yöneltir. Bu masa genellikle yogun talep alan bir masa olmaktadir. Bundan istifade ederek ögretmen, üç ana renkten hazirladigi hamur parçasindan diger çocuklara su sekilde vererek ana renkleri de göstermis olur; bir çocuga biraz kirmizi ve
biraz sari hamur, bir digerine biraz mavi ve biraz sari hamur, digerine biraz mavi ve biraz kirmizi hamur. Ayrica bu masaya çesitli kalip ve sekiller de ekleyebilir, daha zevkli ve egitici bir ögrenme için. Boya islerinde ögretmen üç ana renkte sulu boya hazirlar. Boyalari cam ya da plastik ama seffaf kaplara koyar, daha sonra bunlari da çocuklarin gözü önünde hamur islerinde oldugu gibi ara renkleri de olusturacak sekilde altiya böler. Çocuklarin boyalar ile serbest resim yapmasini ister. Kagit
islerinde de üç ana renkten doküman hazirlar. Bunlarin mat kagit degil de seffaf olmasina özen gösterir. Ayni sekilde bu masada da ögretmen, diger masada oldugu gibi ara renkleri de ifade edebilecek sekilde bir dagitim yapar. Artik materyalde ise önceden kalmis olan ve yine planli olarak masaya getirdigi renkli kartonlardan (ana ve ara renklerin hepsi) bir rüzgargülü yapabilirler. Masa oyuncaklarinda ana ve ara renklerden olusan renkli tahtalar ve yine bu renklerle boyanmis nesnelerin bulundugu tahta oyuncaklar masaya konur. Fakat bu oyuncaklardan çifter sekilde hazirlanir. Su sekilde
bir oyun kurulur; çocuklarin diyelim ki mavi tahta ile mavi top bulunan tahtayi eslestirmeleri beklenir. Oyun bu sekilde devam eder. Ayrica ilgi köselerine de dikkat çekecek sekilde ana ve ara renklerde esyalar yerlestirilir.
* Hikaye Saati: Hikaye öncesinde ögretmen içinde renklerin geçtigi tekerleme ya da siir ("Boyalar"-Fazil Hüsnü Daglarca) ile dikkat çekerek hikayesini anlatmaya baslar. Hikaye saatinde sinifin sessiz olmasina ve çocuklarindinlemeye uygun bir oturus tarzi almalarina özen gösterir. Anlatacagi hikayenin konusunu ve içerigini de kazandirmak istedigi konuya uygun olarak
düzenler; "Renkli Hediyeler". Hatta bu uygulamali bir hikaye olursa daha akilda kalici ve ilgi çekici olur. Hikayenin anlatimindan sonra kisa bir özetleme ile birlikte dramatizasyon çalismalari yapilir.
* Oyun: Oyun saati içerisinde de ögretmen, isindirici oyunlari, hareketli ve dinlendirici oyunlari hep kazandiracagi kavramlara yönelik ayarlar. Isindirici oyunlar ile çocuklarin oyun saatine hazirlanmasi saglanir. Hareketli oyunlara geçis ile çocukta aktif halde bulunan beden enerjisinin harcanmasi saglanir. Dinlendirici oyunlarla ise oyun saatinden sonraki diger
etkinlige geçis gerçeklestirilir. Hava durumu da dikkate alinarak özelikle hareketli oyunlarin bahçede oynanmasina özen gösterilir. Isindirici oyun olarak "esini bul" oyunu oynanir. Ögretmen alti renkten de renkli karti-onlardan çifter tane keser ve çocuklarin boynuna iple asar. Müzik esliginde çocuklar dans eder, müzik sustugunda ögretmen bir renk adi söyler ve eslerin el ele tutusmasini ister, bu sekilde her renk eslesmis olur.
Hareketli oyunlarda bahçede, çocuklarin her birisine bir renk adi verilerek "bezirganbasi" oynanir. Bu oyunun ardindan üzerinde ana renkler olanlar bir grup, ara renkler bir grup olusturur ve bu sekilde "halat çekme" oyunu oynanir. Dinlendirici oyunlarda ise "rengini bul" oyunu oynanir. Bir meyve veya sebze adi söylenerek hangi renk olmasi gerektiginin bilinmesi istenir.* Deney: Uygun ortam ve materyaller hazirlanarak "prizma deneyi" yapilir. Deney üzerinde konusularak degerlendirme yapilir. Hangi renklerin ortaya çiktiginin bulunmasi istenir.
* Müzik: Ögretmen,ritim aletlerini ve küçük enstrümanlari çocuklarin kullanmalarini saglar. Küçük bir düzenleme ile ritim aletleri esliginde önceden ögrenilmis birkaç sarki tekrari yapilir. Daha sonra yeni ögretecegi sarkiyi ögretmen kasetten dinletir. Bu sarkinin da konuyla ilgili olmasi gereklidir. Eger bu sekilde uygun sarki yok ise ögretmen uygun bir parça ortaya çikarir. Önce kendisi bu sarkiyi (elbiselerim) çocuklara söyler. Sonra hep birlikte tekrar etmelerini ister. Çocuklarla birlikte bu yeni
parçayi tekrar ederler. Diger bir etkinlik olarak yeni ögrenilen parçayi söylemek isteyen çocuklardan bir mini koro olusturulabilir ve söylemek isteyenlerin hepsinin söylemesi saglanmis olur.
* Bilissel Etkinlik: "Uygun renklere boyayin." yönergesi uygulanir. Ana ve ara renklerin hepsinin kullanilacagi sekilde bir yönerge hazirlanir. Bu yönerge çocuklarin ebatlarina uygun bir sekilde büyütülür. Yönerge,sinif içinde musambali bir zemin yanindaki duvara veya bahçenin iç cephe duvarina monte edilir. Eger çocuklara bir tanesi yeterli degilse çogaltilarak,çocuklarin hepsinin katilimi saglanir. Sonra çocuklara yapmasi istenen anlatilir. Sagliga ve kullanima uygun boyalar ile yönergenin ve
faaliyetin gerçeklesmesi saglanir. Bu etkinlik ayni zamanda gün içinde yapilan çalismalarin da özeti seklinde bir çalismadir. Etkinlik esnasinda yeni ögrenilen sarkinin da dinlenmesi ya da hep birlikte mirildanmasi gerçeklestirilebilinir.Bütün bu etkinlikler esnasinda ögretmen, sinif ortamindaki çocuklarin hepsinin faaliyetlere katilimina dikkat etmelidir. Özellikle uygun zeka türü
ile uygun etkinliklerin birlesmesine özen göstermelidir; sarki söyleme, dinleme ve ritim aletleri ile müzik zekasi, boyama ve serbest zaman etkinlikleri ile uzamsal zeka, deney ile matematiksel zeka, yogurma maddeleri ile bedensel zeka, hikaye ile dil zekasi, dramatizasyon ile bedensel zeka ve sosyal zeka, oyun ile bedensel zeka, kagit isleri ve artik materyal ile benlik zekasi, bahçe etkinlikleri ile doga zekasi, etkinliklerin tümüyle duygusal zeka gibi. Yukaridaki siniflama sadece küçük bir örnektir. Yapilan pek çok etkinlikte zeka türlerinin hemen hepsine uygun
olanlar bulunmaktadir.Yeni ögretim ilkeleri ve çoklu zeka teorisi egitimin özellikle okul öncesi asamasina her yönüyle uygundur. Programin ve ögretmenin esnekligi de dikkate alinirsa çok farkli ve verimli pek çok uygulamanin ortaya çikmasi muhtemeldir. Önemli olan uygun ortam düzenlemesi ve ögretmenin uygulamaya istekli olmasidir.

BILGI YAPRAGI
SIIR: BOYALAR
Yesil çaliskan
Kirmizi yaramaz.
Sari uykucu
Beyaz yikanmis
Kara korkak
Ben erkenden
Anaokuluna gelirken
Yesil gibiyim.
Fazil Hüsnü Daglarca

SARKI: ELBISELERIM

Hep mavidir elbiselerim
Ben bu rengi pek çok severim
Ben denizi cicim çok sevdigim için
Hep mavidir elbiselerim.
Hep saridir elbiselerim
Ben bu rengi pek çok severim
Sari gülleri cicim çok sevdigim için
Hep saridir elbiselerim
Hep kirmizidir elbiselerim
Ben bu rengi pek çok severim
Karanfilleri cicim çok sevdigim için
Hep kirmizidir elbiselerim
Hep yesildir elbiselerim
Ben bu rengi pek çok severim
Ilkbahari cicim çok sevdigim için
Hep yesildir elbiselerim
Hep mordur elbiselerim
Ben bu rengi pek çok severim
Patlicani cicim çok sevdigim için
Hep mordur elbiselerim
Hep turuncudur elbiselerim
Ben bu rengi pek çok severim
Portakali cicim çok sevdigim için
Hep turuncudur elbiselerim
Hep rengarenktir elbiselerim
Ben renkleri pek çok severim
Gökkusagini cicim çok sevdigim için
Hep rengarenktir elbiselerim
Uyarlayan: Elif Konar


HIKAYE: RENKLI HEDIYELER (UYGULAMALI)
Renkli Ailesi anne, baba ve çocuklardan olusan sekiz
kisilik bir ailedir. Anneler gününde çocuklar annelerine ilginç bir hediye vermek isterler. Alti kardes düsünürler ve "kendimizin yaptigi bir seyler verelim" diye anlasirlar. Resim yapmayi çok seven en büyük abla der ki;" Buldum! Annemizin dikislerinden arta kalan alti tane düzgün kumas parçasi bulalim ve isteyelim. Sorarsa lazim deriz. Sonra bende mavi, sari ve kirmizi
kumas boyalari var. Onlarla boyayalim." Hemen plani uygulamaya baslarlar. Abla kendi kumasini maviye boyar. Ikinci kardes sariya boyar. Üçüncü kardes ise kirmiziya boyar. Bir de bakarlar üç kumas parçasi boyanmis ve üçü boyanmamistir. "Bunlari ne renge boyayacagiz?" der diger kardesler. Abla bir düsünür;"Tamam, telaslanmayin. Simdi bir kapta maviyle sariyi karistiralim
yesil olsun. Diger kapta sariyla kirmiziyi karistiralim, turuncu olsun. Son olarak da maviyle kirmiziyi karistiralim, mor olsun." der ve hepsi bir bunu da yaparlar. Artik bütün kumaslar boyanmistir. Kumaslar kurudugunda alti tane renkli kumas parçasi vardir ellerinde ve bunlari kendileri yaptigi için kardesler çok mutludurlar. Küçük paketlere sararlar ve annelerine hep
birlikte verirler. Bir yandan da nasil yaptiklarini anlatirlar. Anne bu ise çok sevinir ve aklina söyle bir fikir gelir; "Çocuklar! Bakin simdi ne yapalim, bunlari ben birbirine dikeyim ve sirin bir örtü yapalim. Masamizin üstüne serelim. Aksama babaniz geldiginde sürpriz yapalim. Ona da yeni masa örtümüzü nasil yaptigimizi anlatiriz. Tamam mi?" Çocuklar da annelerinin bu fikrini çok begenir. Hepsi annesine yardim eder. Birlikte masa örtüsünü bitirip, sererler. Karsisina geçip, gülümseyerek seyrederlerken kapi çalar.
Babalari bu aksam eve erken gelmistir ve elinde rengarenk bir buket vardir. Bu buketi annelerine verir. Renkli Ailesi hep birlikte aksam yemegine oturur. Masada babalarina "renkli hediyeler"in hikayesini anlatirlar.

*Bu ödevi hem bilgi paylaşımı açısından, hem de evde de (anne, baba vd. tarafından) uygulanabilecek olan kısımları için paylaşıyorum.

169
Mutlu bir çocuk yetiştirmek için 12 öneri

Uzmanlar, mutlu çocuk yetiştirmenin oyuncaklarla değil, hayatı boyunca ruhunu besleyeceği "pozitif bakışı açısını" aşılamakla mümkün olacağını bildiriyor.


Anne babanın, çocuğun hayatı boyunca ruhunu besleyeceği pozitif bakış açısını yakalamalarına katkıda bulunabilmeleri için uygulamaları gereken yöntemlerin çok basit olduğunu söyledi. Pozitif bakış açısını yakalayan çocukların kendinden emin, optimist ve başarılı olduklarının kanıtlandığını ifade eden uzmanlar, çocuğun hayatı boyunca ruhunu besleyeceği 12 basit yolu şöyle sıralıyor


1) Değer yargılarını geliştirin. Ona sorumlulukları olan değerli bir vatandaş olduğunu aşılayın. Etrafındaki insanların hayatında fark yaratacak kapasitede olduğunu gösterin. Mesela kullanmadığı oyuncakları beraber biriktirip, bir derneğe bağışlayın. Eski gazeteleri biriktirmeyi, geri dönüşümü ona onun dilinde anlatın.

2) Derslere, kurslara ara verip çocuğunuzla bire bir vakit geçirin. Onunla beraber yerde oturup yap boz yapın, mutfakta beraber omlet yapın, banyo yapmadan önce beraber yüzünüzü boyayın, parkta beraber kaydıraktan kayın.

3) Aktivitelerde ona katılın, beraber bisiklete binin, beraber yüzmeye gidin, hem onu teşvik edersiniz hem de bol bol spor yapmış olursunuz.

4) Espri yapın, fıkralar anlatın, arada bir birbirinize takılın, bol bol gülün, gülmek daha fazla oksijen solumanızı sağlar.

5) Çocuğunuzu iyi bir iş yaptığında tebrik edin, ona hangi konularda başarılı olduğunu açıkça anlatın. Mesela ödevini bitirdiğinde "resminde kullandığın renkleri çok beğendim" gibi detay verin. Yaptığı proje hakkında konusun. Çocuğunuzu hediye ile değil övgülerle ödüllendirin.

6) Çocuğunuzun iyi yemek yemesine özen gösterin. Yemek aralarında yoğurt, meyve ve bol su verin. Yemek yemez diye öğün araları çocuğunuzu aç bırakmayın, hem psikolojisini etkiler hem de kilo kaybına neden olur.

7) Çocuğunuza hayal gücünü kullanabileceği oyunlar yaratın. Resim yapmak hem hayal gücünü geliştirecektir hem de yaptığı resimden dolayı tatmin hissi doğacaktır.

Günde 5 kere çocuğunuzu kucaklayın, 10 kere öpün, 15 kere ona gülümseyin. Tüm bunlar size kat kat geri dönecektir.

9) Çocuğunuzu dinlemesini öğrenin, lafını yarıda kesmeyin, başka bir işle ilgileniyorsaniz, bırakın ve ona konsantre olun. Söylediği şeylerin önemli olduğunu onu dinleyerek gösterebilirsiniz. Bırakın aynı şeyleri tekrar etsin, siz hep aynı dikkatle dinleyin.

10) Mükemmeliyetçiliği bırakın. Çocuğunuzun yarıda bıraktığı bir işi bitirmeye veya düzeltmeye çalışmanız onun kendine güvenini sarsar. Masayı silerken atladığı köşeyi tekrar silmeniz veya beraber diktiğiniz saksıyı düzeltmeniz ona yaptığı işin iyi olmadığı hissini verecektir. Bir daha çocuğunuzun yaptığı işi düzeltmek için elinizi uzattığınızda düşünün. Eğer yaptığı iş tehlike yaratmıyorsa, sağlığa zararlı değilse elinizi geri çekin.

11) Karşılaştığı güçlükleri kendi başına aşmasını öğretin. Ayakkabı bağlarını yavaş da olsa bekleyin kendi bağlasın, çamaşırları asmanızda yardım etmek istiyor, beraber asın. Merdivenlerden kendi inmek istiyor, önünde yürümek şartıyla bırakın insin. Üstünden gelemeyeceği bir problemle karşılaştığında size problemi anlatmasını söyleyin ve çözümüne beraber karar verin.

12) Sevdiği seyleri yapmasına izin verin, gereksiz kısıtlama enerjisini ve heyecanını dışa atmasını engeller, bu da ona sıkıntı verir. Unutmayın; oyuncaklarını toplamayı öğrenmesi için önce dağıtabilmesi lazım...

170

Bebeğinizi doğumundan itibaren anne sütü ya da hazır biberon mamasıyla besliyorsunuz fakat gün geçtikçe kafanızda soru işaretleri beliriyor: "Acaba bebeğim yeteri kadar besleniyor mu?", "Ek gıdalara başlamamın vakti geldi mi?", "Önce hangisinden başlamalıyım?", "Nasıl sunmalıyım?"... Bu sorulara ek olarak etraftan yapılan yorumlarla kafanız daha çok karışabilir.

Öncelikle, ek gıdaya başlamak için acele etmeyin. Yavrunuzun buna hazır olup olmadığı ve sizin de ona neler sunacağınız önemli sorulardan biri.

Yavrunuzun hazır olup olmadığını nasıl anlarsınız?

Bebeğinizin yeme yaşına geldiğinin en belirgin göstergelerinden biri, siz yemek yerken ağız hareketlerinize bakması ve taklit etmeye çalışmasıdır. Ayrıca kaşığınızın tabak ile ağzınız arasında gidip gelmesini takip eder, yutkunma hareketleri yapmaya başlar ve ağzına aldığı şeyleri emmekten ziyade ısırmaya çalışır.

Ne zaman başlamalısınız?

Doktorlar ek gıdaya başlama yaşı için 4-6 ay arasında herhangi bir zaman diyebilirler. Benim tavsiyem bebeğinizin 6 aylık olmasını beklemeniz olacaktır. Bebeğiniz 3-4 aylık olmasına rağmen artık anne sütüyle ya da biberon mamasıyla doymadığını düşünüyorsanız, bu bebeğinizin ek gıdaya başlaması için hazır olduğunu göstermez. Bu dönem bebeğinizin hızla büyüdüğü bir dönemdir ve tavsiyemiz bebeğiniz acıktıkça, anne sütü ya da bibieron maması ile beslemenizdir. Bebeğiniz 6 aylık olana kadar anne sütü ya da biberon mamasından başka hiç bir ek gıda vermemelisiniz. Onun ilk yılında en çok ihtiyacı olan anne sütü ya da biberon mamasıdır. Düğer gıdalar anne sütüne "ek" olmalıdır. Ek gıdaya 6. aydan önce başlatılan bebeklerin daha çok büyüdükleri ya da daha çok beslendikleri doğru değildir. Tam tersine ek gıdalara erken başlamak bir çok açıdan zararlıdır. Bebeğiniz 6 aylık olana kadar beklemeniz şu açılardan faydalıdır;

Bebeğinizin sindirim sistemi bu dönemde olgunlaşır.

Bebeğinizin gıdalara karşı alerji olma ihtimali azalır.

İhtiyacı olan demir anne sütünde ve biberon mamasında vardır.

Bebeğinizin ileride obez olma ihtimalini azaltır.

...bunlar sadece bir kaç noktadan biri.

Önce hangi yiyecekten başlamalı?

Bebeğinizin en kolay sindirebileceği ve ilk olarak sunmanızı tavsiye ettiğimiz: pirinçli kaşık maması. Bebekler için hazırlanan bu mamalar yavrunuzun ihtiyacı olan, başta demir olmak üzere, çeşitli ek maddeleri de içerdiği için ideal bir başlangıç olacaktır. Diğer tahıllı kaşık mamalarına da bir kaç gün sonra başlayabilir ve dönüşümlü olarak bebeğinize verebilirsiniz.

Altıncı aydan itibaren sebze ve meyveleri de vermeye başlayabilirsiniz. Bu noktada önemli olan 4 gün kuralını uygulamak. Bebeğinizin henüz meyve veya sebzeye alerjisi olup olmadığını bilmediğinizden yeni bir sebze, meyve sunduktan sonra 4 gün boyunca başka yeni bir sebze veya meyve vermemenizdir. Önceden yediklerini vermenizde ise bir sakınca yok.

İlk olarak verilmesi tavsiye edilenler;

Pirinç, yulaf, arpa unundan yapılmış mamalar.

Elma, muz, armut ve avokado.

Tatlı patates, balkabağı, havuç, yeşil fasülye, bezelye.

Ne kadar ve günde kaç defa verilmeli?

Başlangıç için günde 1 defa pirinçli kaşık maması ve sebze ya da meyve verebilirsiniz. Kaşık mamasını hazırlarken 1 çorba kaşığı tahıldan yapmanız yeterlidir. Bebeğinizi anne sütü ile besliyorsanız mamayı su ile karıştırmak yerine sütünüzü sağıp mamaya katın. Eğer hazır biberon maması ile besliyorsanız ondan eklemelisiniz. Bebeğinizin gelişimi için ilk yıl ihtiyacını duyacağı herşey anne sütü ya da hazır biberon mamalarında bulunmaktadır. Onun en iyi şekilde beslenmesini istiyorsanız her fırsatta anne sütünüzden veya biberon mamanızdan eklemeyi ihmal etmeyin.

Bebeğimin mamasını evde hazırlayabilir miyim?

Ek gıdalara yeni geçmiş bir anne olarak bebeğinizi mümkün olduğunca doğal ürünlerle beslemek isteyeceğinizi tahmin edebiliyorum. Organik ürünler seçilse de bir süre sonra çeşit azlığı ve yüksek maliyeti sizi alternatifler aramaya itebilir. Bebeğinizin yemeğini evde hazırlamanız size bir çok açıdan yarar sağlar. Öncelikle sizin hazırladıklarınız daha yüksek besin değerine sahiptir. Hiçbir katkı maddesi bulundurmaz. Elinizle, özenle seçip aldığınız, taze sebze-meyvelerden yapılmıştır. Çok daha fazla çeşitlidir ve maliyeti çok daha düşüktür. Size başta pirinç ve yulaf maması olmak üzere bebeğinize kendi mutfağınızda nasıl daha sağlıklı mamalar hazırlayabileceğinizi yazacağım.

Tahıl Mamaları,

Yulaflı: ¼ ölçü yulaf unu, ¾ ölçü su.

Arpalı: ¼ ölçü arpa unu, 1 ölçü su.

Pirinçli: ¼ ölçü pirinç unu, 1 ölçü su.

Üç mama da aynı şekilde hazırlanır: Suyu kaynatın ve seçtiğiniz tahıl ununu ekleyip karıştırın. 10 dakika kaynayınca altını kapatabilirsiniz. İsteğinize göre meyve, anne sütü ya da biberon maması ekleyerek bebeğinize yedirebilirsiniz. Annelerimizin daha hazır mamalar olmadığı dönemlerde yaptığı bu tahıllı mamaları, başlangıçta günde 1 ya da 2 defa verebilirsiniz. Unutmayın, tahıllar hem bebeğinizin en kolay sindirebildiği  besinlerdendir hem de onun en çok ihtiyacı olan maddeleri içermektedir.

Sebze ve meyvelerin hazırlanması:

Bebeğinize sebze ve meyve hazırlamak çok kolay ve zevkli. Şu kuralları unutmayın: Haşlama, ezme ve saklama.

1. Sebzeleri yıkayın.

2. Bıçakla bir kaç parçaya ayırıp suda haşlayın ya da buharda pişirin. Buharda pişirmeniz daha sağlıklı olacaktır.

3. Püre haline getirin. Rondo ya da rende kullanabilirsiniz. Cam rende kullanmanız en sağlıklısı olacaktır (bebeğinizin ilk yılında besinleri hazırlarken ve sunarken mümkün olduğu kadar metallerle temasından kaçının). Ancak hazır satılan mamalarda bunu dikkate aldıklarını sanmıyorum.

Püre haline getirirken su eklemeyi unutmayın. Eğer haşladıysanız, haşlama suyunu ekleyin. Yedi aydan küçük bir bebeğe bu şekilde havuç hazırlıyorsanız, haşlama suyunu sakın eklemeyin.  Nitrat oranı yüksek olacağı için sakıncalıdır. Kıvamı koyu geldiyse ayrıca su ekleyebilirsiniz.

4. Daha uzun süre dayanması için, içine bir kaç damla limon damlatın.

5. Buzdolabında 3 gün saklayabilir ya da buz kalıplarına koyup dondurduktan sonra buzdolabı poşetlerine koyarak buzlukta 1 ay saklayabilirsiniz. Böylece kullanacağınız zaman istediğiniz kadarını alıp, ısıtıp bebeğinize sunabilirsiniz. Kalıplar halinde sakladığınız için bebeğinizin ne kadar yediğini takip edebilirsiniz.

Meyvelerin hazırlanması da sebzelerle aynı. Ancak muz ve avokadoyu çiğ olarak ezip bebeğinize vermelisiniz.

Bebeğinize Yedirirken Nelere Dikkat Edilmeli?

Bebeğinize ilk kullanacağınız kaşık parmağınız olsun. Bunun bir çok faydasını ve kolaylığını göreceksiniz. Yemeği böylece çok sıcak olmayacak, çok az bir miktarı tatmakla başlayacak, yutması ve sizin için de yedirmesi kolay olacaktır.

Bebeğinize yedirdiğiniz kaşığın plastik olmasına dikkat edin. Tuz, şeker ya da yağ kullanmayın. Unutmayın bebeğiniz sebzelerin doğal tadına bakıyor, ekstra maddeler katarak bu doğallığı bozmayın.

 
171
Sizin Seçtikleriniz / Zile Dikkat:DDD
05 Eylül , 2010, 22:10:02


Laz işte :ehi: :ehi:
172

hepsi çok hoş;Patik modelleri.. :k06:


























173
Doğum Günün Kutlu OLsun CAnım Nice Mutlu Yılllara... :-*

                      Oğlunla,Eşinle,Ailenle VE Sevdiklerinle...... :love9:
                                        Yeni Yaşın Sana Sağlık Mutluluk Huzur Ve Bol Bol para Getirsin... :hieyt: :hieyt: :hieyt: :hieyt:


                                                 



                                                             

                                                             
174
Teknik Yardımlaşma / Fotoğraf Koyamıyoruz..!
01 Eylül , 2010, 14:43:40
foruma fotoğraf koyamıyorum..

sorun mu var acaba :icon_scratch:
175
EK GIDAYA GEÇİŞ

BEBEKLERİN BESLENMESİNDE KAÇ DÖNEM VARDIR?

Bebeklerin beslenmesinde üç dönem vardır:
Anne sütü ile beslenme dönemi
Ek gıdalara başlama dönemi
Modifiye erişkin tipi beslenme dönemi

ANNE SÜTÜNÜN ÖNEMİ VE EK GIDALARA NE ZAMAN GEÇİLMELİDİR?
Bebek yaşamın ilk altı ayında sadece anne sütü ile beslenmelidir. Ek gıdalara geçildiği dönemde de anne sütüne devam edilmelidir.

Ek gıdalara geçme zamanını bebeğin gastrointestinal, metabolik işlevlerinin gelişim derecesi ve nörolojik gelişimi belirler. Sindirimle ilgili bazı enzimlerin gelişimi doğumda yeterli iken, mide sekresyonları üçüncü – dördüncü ayda erişkin düzeyine erişir. Pankreasın işlevleri de doğumda yetersizdir.

Bebeğin nörolojik gelişimi de ek gıdalara başlama yaşının belirlenmesinde rol oynar. İlk 4 - 6 ay bebeğin emerek beslenme dönemidir. Bu süre içinde yutma refleksi zayıftır, kaşıkla verilenleri ağızdan çıkarma eğilimindedir. Bebekteki metabolik ve nörolojik gelişme 4-6 ay civarında ek gıdalara başlanmasına olanak verir. Zaten anne sütü de ilk 4-6 ay D vitamini yönünden desteklendiği takdirde bebeğin tüm gereksinimlerini karşılamaktadır. Bu nedenle ek gıdalara başlama dönemi 4-6 ay civarıdır. Ek besinlere başlamada gecikme enerji ve özellikle demir sağlamada yetersizliğe neden olur.

EK GIDALARA ERKEN BAŞLAMANIN SAKINCALARI NELERDİR?

Ek gıdalara önerilenden erken başlanması süt alımını kısıtlar ve proteinlerin günlük toplam enerjiye olan katkısını azaltır, bu da büyüme hızını etkiler. Ek besinlere erken başlanması alerjik hastalıkların ve özellikle besin alerjilerinin görülme sıklığını da artırmaktadır. Hayatın ilk 4-6 ayında barsaklar büyük moleküllere geçirgendir. Bu nedenle besin alerjilerinin gelişme olasılığı daha fazladır. Bunun dışında katı besinlere erken başlanmasının aşırı böbrek solüt yüklenmesi ve şişmanlık riskleri vardır.

EK GIDALARA NASIL GEÇİLİR?

Bebeklerin bu yaşta mide kapasiteleri, dolayısıyla öğünde alınan miktarlar azdır. Az miktardaki besin ile verilmek istenen enerjiye ulaşma gereği vardır. Bu nedenle ek besinler enerjisi yoğun gıdalardan seçilmelidir. Sütlü unlu mamalar ve yoğurt anne sütü yanında bebeğe ilk verilecek besinlerdir. Sütlü unlu mamamlar hazırlanırken buğday unu dışındaki alerjik özellikleri az diğer tahıl unları tercih edilmelidir. Pirinç unu bu özelliği nedeniyle önerilmektedir.

Bu aylarda başlanan meyve suyu ve püreleri kalori, mineral ve vitamin yönünden bebeği destekler. Sebze çorbalarını altıncı ayda bebeğin diyetine eklenir.

Diyete eklenecek yağ bitkisel kaynaklı olmalıdır. Hayvansal yağlar önerilmez.

Katı pişirilmiş yumurta sarısına bu aylarda başlanabilir. Bir çay kaşığı başlanarak, verilen miktar giderek artırılır, 8-10 günde bir tam yumurta sarısına erişilir. Haftada üç yumurta sarısından fazla verilmemelidir. Yumurtanın beyazı bir yaşına kadar verilmemelidir.

Ayrıca tuz ve bal da bir yaşına kadar bebeğe verilmemelidir.

Balık eti, tavuk eti yedinci ayda diyete eklenmelidir. Et başlangıçta sebze çorbaları ve püreleri içinde kolayca tüketilebilecek kıyma şeklinde, daha sonraki aylarda çiğnemeyi öğrenen bebek tarafından tek başına köfte şeklinde tüketilebilir.

7-8'inci ayda nişastalı besinler pilav, makarna verilebilir.

9-12 aylar bebeğin aile sofrası için hazırlanmış yiyeceklerden uygun olanın seçilerek beslenebileceği aylardır. Anne evdeki yiyeceklerden uygun karışımlar hazırlayarak bebeğini ekonomik ve ideal bir şekilde besleyebilir. Çocuk aile sofrasına oturtulmalı, kendini beslemesi için ona fırsat verilmelidir.

EK GIDALARA GEÇERKEN DİKKAT EDİLECEK KONULAR NELERDİR?

İlk kez verilecek besinler haftada bir çeşit olacak şekilde verilmelidir. Böylece bebeğin yeni besine alışması için zaman tanınmış olur, istenmeyen bir reaksiyon geliştiğinde hangi yiyecekten olduğu kolayca saptanabilmektedir.

Ek besinler tek öğün ve çok az miktarlarda verilmeye başlanmalıdır. Bebeğin alımına uygun olarak verilen miktar ve öğün sayısı artırılmalıdır.

İlk verilecek besinler bebek açken denenmelidir. Bebek almadığı besinler için zorlanmamalı, bir süre sonra tekrar denenmelidir.

Tüm besinler kaşık ile verilmelidir. Bebeğe verilecek yiyecekler doğal ve taze ürünler kullanılarak hazırlanmalıdır. Konserve ve dondurulmuş yiyecekler, katkı maddeli hazır besinler bebeğe verilmemelidir.

Bebeğe verilecek besinlerin gıda hijyenine uygun olarak hazırlanması gerekir. Kullanılan su ve gereçler temiz olmalı, kaynatılarak temizlenecek türden seçilmelidir.

Besinler hazırlanmadan ve bebek beslenmeden önce eller mutlaka yıkanmalıdır. 
176
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Anayasa Paketi'ni onayladı. Peki referanduma hangi düzenlemeler gidecek?


Karar Resmi Gazete'de yayımlandıktan sonra Yüksek Seçim Kurulu referandum tarihini belirleyecek. Peki siyasetin son bir ayına damga vuran Anayasa Değişiklik Paketi'nde referanduma sunulacak düzenlemeler neler?

Cumhurbaşkanı Gül'ün halkoyuna sunulmak üzere yayımlanması için Başbakanlığa gönderdiği, "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" şu düzenlemeleri içeriyor:

iŞTE O DÜZENLEMELER
Kanun Önünde Eşitlik

Madde 10 / Eski Hali
Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

Madde 10 / Yeni Hali
Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. "Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz."
"Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz."
( EKLENEN PARAGRAF )Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.


ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ
Madde 20 / Eski Hali
Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.

Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.

Madde 20 / Yeni Hali
Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.

Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir( EKLENEN PARAGRAF )

YERLEŞME VE SEYEHAT HÜRRİYETİ
MADDE 23 / Eski Hali
Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.
Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;
Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;
Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.
Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, vatandaşlık ödevi ya da ceza soruşturması veya kovuşturması sebebiyle sınırlanabilir.
Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz.

MADDE 23 / Yeni Hali
Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.
Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;
Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;
Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.
vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir( EKLENEN PARAGRAF )

AİLENİN KORUNMASI
Madde 41 / Eski Hali
Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.
Madde 41 / Yeni Hali
Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.
Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.

Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.
( EKLENEN PARAGRAF )


SENDİKA KURMA HAKKI
Madde 51 / Eski Hali
Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.

Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.

Sendika kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.

Aynı zamanda ve aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olunamaz.

İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak kanunla düzenlenir.

Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri, yönetim ve işleyişleri, Cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasi esaslarına aykırı olamaz.

Madde 51 / Yeni Hali
Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.

Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.

Sendika kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.
Aynı zamanda ve aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olunamaz. (BU CÜMLE ÇIKARILMIŞTIR )[/color]
İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin niteliğine uygun olarak kanunla düzenlenir.

Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri, yönetim ve işleyişleri, Cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasi esaslarına aykırı olamaz.


TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ VE TOPLU SÖZLEŞME HAKKI
Madde 53 / Eski Hali
İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler.

Toplu iş sözleşmesinin nasıl yapılacağı kanunla düzenlenir.

128 inci maddenin ilk fıkrası kapsamına giren kamu görevlilerinin kanunla kendi aralarında kurmalarına cevaz verilecek olan ve bu maddenin birinci ve ikinci fıkraları ile 54 üncü madde hükümlerine tabi olmayan sendikalar ve üst kuruluşları, üyeleri adına yargı mercilerine başvurabilir ve İdareyle amaçları doğrultusunda toplu görüşme yapabilirler. Toplu görüşme sonunda anlaşmaya varılırsa düzenlenecek mutabakat metni taraflarca imzalanır. Bu mutabakat metni, uygun idarî veya kanunî düzenlemenin yapılabilmesi için Bakanlar Kurulunun takdirine sunulur. Toplu görüşme sonunda mutabakat metni imzalanmamışsa anlaşma ve anlaşmazlık noktaları da taraflarca imzalanacak bir tutanakla Bakanlar Kurulunun takdirine sunulur. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usuller kanunla düzenlenir.

Aynı işyerinde, aynı dönem için, birden fazla toplu iş sözleşmesi yapılamaz ve uygulanamaz.

Madde 53 / Yeni Hali
İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler.

Toplu iş sözleşmesinin nasıl yapılacağı kanunla düzenlenir.
128 inci maddenin ilk fıkrası kapsamına giren kamu görevlilerinin kanunla kendi aralarında kurmalarına cevaz verilecek olan ve bu maddenin birinci ve ikinci fıkraları ile 54 üncü madde hükümlerine tabi olmayan sendikalar ve üst kuruluşları, üyeleri adına yargı mercilerine başvurabilir ve İdareyle amaçları doğrultusunda toplu görüşme yapabilirler. Toplu görüşme sonunda anlaşmaya varılırsa düzenlenecek mutabakat metni taraflarca imzalanır. Bu mutabakat metni, uygun idarî veya kanunî düzenlemenin yapılabilmesi için Bakanlar Kurulunun takdirine sunulur. Toplu görüşme sonunda mutabakat metni imzalanmamışsa anlaşma ve anlaşmazlık noktaları da taraflarca imzalanacak bir tutanakla Bakanlar Kurulunun takdirine sunulur. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usuller kanunla düzenlenir.

Aynı işyerinde, aynı dönem için, birden fazla toplu iş sözleşmesi yapılamaz ve uygulanamaz. (bu paragraf cıkarılmıstır.)

Memurlar ve diğer kamu görevlileri, toplu sözleşme yapma hakkına sahiptirler.

Toplu sözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde taraflar Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna başvurabilir. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları kesindir ve toplu sözleşme hükmündedir.

Toplu sözleşme hakkının kapsamı, istisnaları, toplu sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin yapılma şekli, usulü ve yürürlüğü, toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılması, Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun teşkili, çalışma usul ve esasları ile diğer hususlar kanunla düzenlenir( EKLENEN PARAGRAF )



GREV VE LOKAVT HAKKI
Madde 54 / Eski Hali

Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler. Bu hakkın kullanılmasının ve işverenin lokavta başvurmasının usul ve şartları ile kapsam ve istisnaları kanunla düzenlenir.

Grev hakkı ve lokavt iyi niyet kurallarına aykırı tarzda, toplum zararına ve millî serveti tahrip edecek şekilde kullanılamaz.

Grev esnasında greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu, grev uygulanan işyerinde sebep oldukları maddî zarardan sendika sorumludur.

Grev ve lokavtın yasaklanabileceği veya ertelenebileceği haller ve işyerleri kanunla düzenlenir.

Grev ve lokavtın yasaklandığı hallerde veya ertelendiği durumlarda ertelemenin sonunda, uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulunca çözülür. Uyuşmazlığın her safhasında taraflar da anlaşarak Yüksek Hakem Kuruluna başvurabilir. Yüksek Hakem Kurulunun kararları kesindir ve toplu iş sözleşmesi hükmündedir.

Yüksek Hakem Kurulunun kuruluş ve görevleri kanunla düzenlenir.

Siyasî amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler yapılamaz.

Greve katılmayanların işyerinde çalışmaları, greve katılanlar tarafından hiçbir şekilde engellenemez.

Madde 54 / Yeni Hali
Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler. Bu hakkın kullanılmasının ve işverenin lokavta başvurmasının usul ve şartları ile kapsam ve istisnaları kanunla düzenlenir.

Grev hakkı ve lokavt iyi niyet kurallarına aykırı tarzda, toplum zararına ve millî serveti tahrip edecek şekilde kullanılamaz.
Grev esnasında greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu, grev uygulanan işyerinde sebep oldukları maddî zarardan sendika sorumludur. ( Çıkarılan Cümle )
Greve katılmayanların işyerinde çalışmaları, greve katılanlar tarafından hiçbir şekilde engellenemez.
177
2012'de beklenen güneş fırtınasının 100 milyon hidrojen bombasının gücüne eşdeğer bir kuvvetle Dünya'yı vuracağı tahmin ediliyor. Büyük güç sorunları, iletyişim elektronik sistemlerde kaos yaşanabilir.

Astronomlar, bu ayın başlarında Dünya'da ilginç ışık gösterilerine sebep olan güneş fırtınasının çok daha büyüğünün gelmekte olduğu uyarısında bulundular.

2012 yılında meydana geleceği tahmin edilen bu büyük fırtınanın 100 milyon hidrojen bombasının gücüne eşdeğer bir kuvvetle Dünya'yı vuracağı tahmin ediliyor.

Amerikan medyasının verdiği haberlere göre, NASA bu ay yaşananların sadece Güneş'te hazırlanmakta olan devasa fırtınanın öncüsü olduğu uyarısında bulunuyor.

2006 yılından beri bu felaketi gözlemleyen NASA'nın uyarısına göre, fırtına 2012'de Dünya'yı vurduğunda, gezegenimizin tamamında büyük güç sorunları yaşanabilir.

1859 ve 1921 yıllarında yaşanan benzer büyüklükteki fırtınaların ardından dünya genelinde bir kaos yaşanmış, telgraf hatları işlemez hale gelmişti.

Araştırmacılar, içinde bulunduğumuz teknoloji çağında sözkonusu fırtınanın çok daha büyük çapta hasara sebebiyet verebileceğini söylüyorlar.

Astronomi dalında öğretim görevlisi ve yazar Dave Reneke: "Astronomların genel kanısı 2012 yılında yaşanacak fırtına son 100 yılın en şiddetlisi olacağı yönünde" diyor.

"Böylesi bir felaket, ondan en çok etkilenecekler tarafından ciddiye alınmalı, havacılık şirketleri, iletişim şirketleri ve GPS sistemiyle çalışan herkes."

NASA'nın hazırladığı bir rapora göre, böylesi bir felaket eğer bugün yaşanırsa 1 ila 2 trilyon dolar arası zarara sebep olacak ve zarar gören sistemlerin tam onarımı için 4 ila 10 yıl arası bir süre gerekecek.
178
Birleşik Arap Emirlikleri'nin ticari merkezi Dubai'de düzenlenen bir konferansın ardından 125 Filipinli'nin aynı anda İslamiyet'i seçtiği bildirildi.

Filipinli müslüman hatip ve vaiz Ömer Penalbar tarafından verilen 'İslam dininde tolerans ve Peygamber Efendimiz (SAV)'in mesajı' temalı konferans sonrasında 122 bayan ve 3 erkek müslüman oldu.

Yerel medyada yer alan haberlere göre Penalbar, daha önce Filipinler'de kendisinin de bulunduğu bir programda aynı gecede en çok 99 kişinin müslüman olduğunu söyledi. Vaiz, Dubai'deki 125 rakamıyla yeni bir rekora ulaşılmış olduğunu kaydetti.

Programın Dubai Turizm ve Pazarlama Departmanı tarafından El Tvar adlı bölgede düzenlendiği öğrenildi. Forumdan sorumlu Muhammed El Haşimi, Ramazan boyunca düzenlenen bu aktivitede Filipinli vatandaşların programa katılmasını sağlayan ve onlara eşlik eden Emirlikli ailelerin de katkısının olduğunu ifade etti.
179




Avustralya'da 7 aylıkken doğan 1 kilo ağırlığındaki Jamie Ogg doktorlar tarafından ölü ilan edildikten iki saat sonra hayata döndü.

Doktorların doğumdan sonra 20 dakika boyunca uğraşmasına rağmen hiçbir hayat belirtisi göstermeyen bebek ölüm saati not edildikten sonra annesine verildi. Anne Kate Ogg bebeği 2 saat boyunca koynunda tutup okşadı. Bu uzun veda bir mucizeyle sonuçlandı. Bebek bir lokma anne sütü verildiğinde de yaşama döndü.
180
Ben bir alevi genciyim, sünni bir kızla evlenebilir miyim?

soru?

Ben bir alevi genciyim. Sitenizi tesadüfen buldum. Benim size sorum ben bir sünni kızla evlenebilirmiyim. Bir de sünniler gerçekten bize düşman mı içden yoksa baştakilermi bizle oynuyor. Hepimiz insanız Ne olursa olsun.
Kullanıcı: umut | Tarih: 29-Haziran-2006, Saat: 22:34:27

cevap

Değerli Kardeşimiz;
Müslüman bir hanım ancak müslüman bir kimse ile evlenebileceğinden önce müslümanı tanıtmamız lazımdır. Müslüman, İslâm dininin bütün kesin hükümlerini kabul edip hiç birisini reddetmeyen kimsedir. Yani namaz, oruç, zekât, hac, abdest, gusül ve benzeri emirleriyle; zina, içki, faiz ve benzeri nehiyleri kabul edip onlara inanan kimsedir. Ama zikredilen şeylerin tümünü veya bir kısmını kabul etmeyen kimse müslüman sayılmadığı gibi onunla evlenmek de caiz değildir. Evlenme vaki olduğu takdirde evlilik hayatı gayri meşrudur. Bunun adı ister Sünni olsun, ister Şii olsun fark etmez.

Demek ki evlenmenin ölçüsü İslâm'dır. Maalesef bugün yurt içinde veya dışında birçok müslüman hanım, durumu sormadan ve İslâm'ın hükmünü öğrenmeden müslüman olmayan kimse ile evlenir ve kendini kıyamete kadar Allah'ın lanetine müstahak eder. (Halil GÜNENÇ, Günümüz Meselelerine Fetvalar II. 119)

Bu konuda bir süreden beri sualler sorulmakta, cevaplar beklenmektedir. Önce bir hususa işarette bulunmak istiyorum.

Biz Alevî-Sünnî ihtilafını körükleyip ayrılık gayrılık meydana getirmeye taraftar değiliz. Birlik ve beraberlikten yanayız. İhtilâfları körüklemekten, farklı anlayışları alevlendirip birliğimizi bozmaktan hiç kimseye fayda gelmez, ancak hepimize zarar gelir. Bunu böyle biliyor, böyle de inanıyoruz.

Aslında bir Müslüman'ın veya bir tarikatın Hz. Ali muhabbetini meslek ve meşrebine esas almasının dinen hiçbir mahzuru yoktur. Diğer sahabelere tecâvüz etmemek, Kur'an ve Sünnet'in ışığında namazını kılmak, orucunu tutmak ve diğer sorumluluklarını yerine getirmek kaydı ile, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt muhabbetini rehber edinmenin hiçbir mahzuru yoktur. Gerçek şu ki, Kitap ve Sünnet'i bilen ve gereği gibi yaşayan hakikî bir Alevî, ancak Allah-ü Teâlâ'yı ma'bûd olarak tanır. Kendisini, İslâmîyet'in bir ferdi olarak bilir, Peygamberimizi, en son Peygamber, Kur'ân-ı Kerîm'i de son semavî kitap kabul eder.

Bu sun'î ayrılığın ortadan kalkmasının tek yolu, Kur'an'ın ışığı altına girmek ve O'nu yegâne ölçü kabul etmektir. Nitekim Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı Kerim'de, "Hepiniz Allah'ın ipine sımsıkı sarılınız ve ayrılmayınız." buyurmakla, bütün Müslümanların Kur'an etrafında toplanmasını emretmektedir.

Bu anlayış içinde sualin cevabını vermeye çalışacalım.

Önce Alevîliğin ne olduğunu belirlememiz gerekir ki, hüküm vermekte isabet edelim. Gerçekten de Alevîlik nedir? Evet, cevabını aradığımız soru budur. Alevîliğin ne olduğunu belirleyebilsek mesele biter, "Evlenmek uygundur, yahut da değildir" diye cevap verebiliriz. Ne var ki, ülkemizdeki Alevîlik anlayışı tek ve net değildir. Bazı Alevî temsilcilerinin Alevîlik anlayışlarını dinledim Samanyolu Televizyonu'nda...

Şayet Alevîlik böyleyse dinen evlenmek de isabetli, akraba olmakla da fayda vardır. Tanışırız, anlaşırız. Bu dedeler diyorlar ki:

- Alevilik Kur'ân'ın dışında olamaz. Sünnetin zıddına anlaşılamaz. Peygamber Efendimiz'in yaşayışına ters şekilde yorumlanamaz, Alevîlik'te namaz, oruç, hac, zekât gibi dinî emirlerin hepsi de vardır ve mevcuttur. Aksini iddia edenler Alevîliği kendi maksatlarına âlet etmek isteyenlerdir. Onların oyununa gelinmemeli, Aleviliği İslâm'ın dışında göstermek isteyenlere itibar edilmemelidir...

Alevîlik böyleyse bir diyeceğimiz olmaz. Din kardeşi anlayışı içinde bakarız kendilerine, hatta bir kısım kusur ve noksanlarını da görmezlikten geliriz. Çünkü hepimizde vardır kusur ve amel eksikleri...

Ancak böyle değil de, alevîlik bazılarının iddia ettikleri gibi ise... Yani:

- Namaz, oruç, zekât yoksa; ibadetlerini sadece bir kalb, gönül meselesi telâkki ediyor, beş vakit namazı inkarda bulunuyorlarsa: Resulüllah 'ın raşid halifelerine hürmetsizliği esas alıyor, bazı tarihî olayları günümüze taşıyarak düşmanlığı canlı tutmayı düşünüyorlarsa; bilhassa farz olan guslü kabul etmiyor, cünüblükten sonra yıkanmayı uygun bulmuyorlarsa... bunları kabul etmeyenle edenin bir arada huzurlu bir yuva kurmaları, sevgi içinde mutlu ve bahtiyar olmaları aklen mümkün olmadığı gibi naklen de uygun olmaz. Aynı kültürü paylaşanların bile huzur içinde geçinmelerinde zorluk çıktığı günümüzde ayrı kültürde olanların huzur içinde mutlu bir aile hayatı sürdüreceklerini sanmak, ne derece gerçekçi olur, düşünülsün. Bunun için diyorum ki: "Alevîliği taraflar nasıl anlıyorlar, önce bunu tesbite ihtiyaç vardır!"

Kur'ân'ı kutsal kitabımız olarak esas alıyorlarsa, Kur'ân'ın mânâsının sünnette açıklandığını kabul ediyorlarsa, Resulüllah'ın ve Ehli Beytin yaşayışını Örnek biliyorlarsa aramızda temelde ayrılık yok demektir. Diğer farklılıkları hoşgörmek mümkün olabilir.

Farzları kabul eden kimse mü'mindir. Kabul etmeyen ise inkarcı konumundadır. Bunu tesbit ise, görüşüp konuşmakla mümkün olur. Görüşüp konuşmadan kestirip atmak peşin hükümlülük olur.

Bir mühim noktaya daha işaret etmek gerekir:

Alevîliği İslâm'ın içinde yorumlayan din (kardeşimiz), dışında anlayan da (vatandaşımız)dır. Biz vatandaşımızla da karşılıklı saygı içinde yaşamak isteriz. Bu, bizim Müslümanlığımızın da gereğidir.

Alevîlik Kur'ân'm dışında olamaz. Sünnetin zıddına anlaşılamaz. Peygamber Efendimiz'in yaşayışına ters şekilde yorumlanamaz. Alevîlik'te namaz, oruç, hac, zekât gibi dinî emirlerin hepsi de vardır ve mevcuttur. Aksini iddia edenler Alevîliği kendi maksatlarına âlet etmek isteyenlerdir. Onların oyununa gelinmemeli, Alevîliği İslâm'ın dışında göstermek isteyenlere itibar edilmemelidir... Resûlüllah'ın damat ve kayınpederliğe lâyık bulduklarını sevmek ve saymak bizim görevimizdir.

Ahmet Şahin