Show posts

This section allows you to view all posts made by this member. Note that you can only see posts made in areas you currently have access to.

Messages - halukgta

76
Yazılarımda geleneksel İslam inancının söylem ve inançlarına çok önem veririm ve onların adeta slogan yaptıkları sözler üzerinde makalelerimi yazarım ki, yaşanan İslam ile Allah'ın indirdiği İslam arasındaki çok büyük fark ve yanlışlar daha iyi anlaşılabilsin, ortaya çıksın. Bu makalemde de yine bu konu ile ilgili bir örnek paylaşmak istiyorum sizlerle. Lütfen hiçbir etki altında kalmadan, bu söylem ve düşünce üzerinde dikkatle düşünelim ve söylenenleri Kur'an süzgecinden geçirelim. Bakın bir arkadaşımız nasıl bir cevap vermiş yazıma.

"HER KİM SANA KUR'AN YETER DİYORSA, ŞEYTANIN TA KENDİSİDİR. PEYGAMBERİMİZ OLMADAN HİÇBİR İBADET TAM OLMAZ, OLAMAZ."

Bir Müslüman Kur'an'ı hiç okumamış olsa bile, aklı ve mantığıyla düşünmüş olsa, bu sözleri asla söylemez. ÇÜNKÜ BU İNANÇ HAŞA, ALLAH'IN KİTABINI YETERLİ GÖRMEYİP, EKSİKLİKLE YETERSİZLİKLE İTHAM ETMEKTİR. Çünkü şu anda Allah'ın Resulü aramızda yok. Bu durumda bizler, ibadetlerimizi tam olarak Allah'ın emrettiği gibi yapamayacak mıyız? Kur'an, ibadetlerimizi yerine getirmek için gerekli açıklamayı vermiyorsa, her şeyden önce Allah, bizleri bu ibadetlerden sorumluda tutmaz. Ama ayetleri detaylı verdiğini Kur'an'da açıkça söylüyor. Allah hükümlerini yerine getirebilmemiz için, detaylı bilgileri rivayetler yoluyla bizlere ulaşan kaynaklardan öğrenmemizi istemiş olabilir mi? Bu mümkün değil, ÇÜNKÜ ALLAH, BİZ KİTAPTA HİÇBİR EKSİK BIRAKMADIK, KUR'AN'IN İPİNE SARIN, EMİN OLMADIĞINIZ BİLGİNİN SAKIN ARDINA DÜŞMEYİN. KUR'AN'IN SINIRLARINI AŞMAYIN HESABINI SORARIM. SİZLERİ KUR'AN'DAN HESABA ÇEKECEĞİM, ÇÜNKÜ KUR'AN'I BEN KORUYORUM VE NİCE ÖRNEKLERLE KUR'AN'I BİZ AÇIKLADIK DİYOR. HATIRLATIRIM KUR'AN'IN BAHSETMEDİĞİ VE DİNE YAPILAN ONCE RİVAYETİ, ALLAH KORUMUYOR. BU DURUMDA BUNLARA NASIL GÜVENİRİZ VE BUNLAR OLMADAN, İBADETLERİMİZİ BİLE YERİNE, NASIL GETİREMEYİZ DERİZ?

Unutmayalım lütfen, Allah sözünde durandır. Bu sözleri söylemesi için bir Müslüman'ın aklını ve Kur'an'ı bir kenara bırakıp, sorgusuzca birisinin sözlerine tabi olması gerekir. Şunu lütfen düşünelim, Allah sizleri Kur'an'dan hesaba çekeceğim diyorsa, Kur'an'da emrettiği ibadetleri nasıl yerine getirmemiz gerektiğini, gerektiği kadar açıklamıştır. Lütfen rivayetlere değil, Allah'a güvenelim. Aslında geleneksel mezhep, tarikat ağırlıklı İslam'ı yaşayan kardeşlerimizin genel çoğunluğu, bu inancı kabul ediyor. Gerçekten bu söylenenler doğru olabilir mi? Sırf rivayet edilen ve Allah'ın Resulüne isnat edilen tüm hadisleri sorgulamadan kabul edip yaşayabilmek için, farkında olmadan, Allah'ın kitabına ve yüce Rabbimize öyle saygısızlık yapıyoruz ki, Allah'a şirk koştuğumuzun ve Allah'ın Resulüne iftira attığımızın farkında bile olamıyoruz. Bakın Allah Resulünü nasıl uyarıyor ve neye uymasını emrediyor.

"SONRA SENİ DE DİN KONUSUNDA BİR YASA/ŞERİAT SAHİBİ KILDIK, ONA UY. BİLMEYENLERİN HEVESLERİNE UYMA." (Casiye 18)

Bakın her şey ne kadar açık ve net. Hiçbir dine tabi olmayan ama gerçeklerin arayışında ÜMMİ olan Resulüne Allah, bakın nereye uyması konusunda açık uyarıda bulunuyor. Ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem, Kur'an'ı açıklamak bizim görevimiz diye uyardıktan sonra, Resulüne kesin bir tembihle, SANA DİN KONUSUNDA BİR YASA/ŞERİAT İNDİRDİK, ONA UY DİYOR. SANA ANLATILAN RİVAYETLERE SAKIN UYMA DİYEDE İKAZ EDİYOR. Ama bizler tüm bunlardan habersiz, kim Kur'an yeter diyorsa o şeytanın ta kendisidir diyebiliyoruz. Sakın şeytanın ta kendisi, bu rivayetlere inananlar olmasın? İşte şeytan insanları böyle aldatıyor ki, yanlışlarını göremesinler. Gelelim söylenen sözlere. Gerçekten de bir Müslüman bana Kur'an yeter diyorsa, şeytanın ta kendisi midir?  Yoksa bu düşünce sahiplerimi şeytanın ta kendisidir, ne dersiniz? Gelin bu sözlerin hangisinin doğru olup olmadığını Kur'an'a soralım, bakalım bize ne cevap verecek.

"BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ."  (Kehf 56)
"SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR." (Rad 40)
"BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM."(Ahkaf 9)

Bakın bu ayetlerden sizler, Allah Resulünü ne maksatla gönderdiğini anladınız? Allah'ın Resulünün hadisleri olmadan Yalnız Kur'an ile hiçbir ibadetimizi yapamayız ve Allah'ın emirlerini yerine getiremeyeceğimizi mi söylüyor? Başka hiçbir ayeti okumamış olsaydınız bile bu ayetlerde Allah, Resullerine/Elçilerine verdiği görev ve yetkinin, sadece Allah'ın vahyini tebliğ etmek olduğunu anlardınız. Allah yerine getirmemizi istediği ibadetleri açıklamadan hayata geçireceğimiz detayları vermeden, bizleri sorumlu tutacağına nasıl inanırız. BİZLERE MEZHEPLERİN ÖĞRETTİĞİ VE DİNE YAPTIĞI İLAVELERİ KUR'AN'DA GÖRMEDİĞİMİZDE, BU YANŞLARI NE YAZI Kİ BİZLER YAPIYORUZ. LÜTFEN KENDİMİZE GELELİM, BUNUN HESABINI VEREMEYİZ.

Ahkaf 9. Ayetinde Allah'ın Resulü, ben bana vah yedilene yani KUR'AN'A uyarım diyor ve üstüne basa basa da, Allah'ın Resulü konuya açıklık getirmek adına, ben sadece apaçık bir uyarıcıyım diyor. Bunu söylemesini Allah özellikle istiyor. BİZLER ISRARLA VE İNANTLA, ALLAH'IN RESULÜNÜ ALLAH'IN DİNDE HÜKÜM ORTAĞI YAPMAYA ÇABA HARCIYORUZ. Bu ayetleri apaçık gördüğümüz halde, rivayet ve sanı bilgileri Kur'an'ın önüne geçirmek isteyenler ise neler söylüyordu hatırlayalım. "NE YANİ ALLAH, RESULÜNÜ POSTACI DİYEMİ GÖNDERDİ. ALLAH'IN RESULÜNÜN RİVAYET HADİSLERİ VE FIKIH OLMASAYDI, KUR'AN ANLAŞILAMAZ KAPALI KALIRDI." Bu sözler Allah a şirk, ortak koşmak olduğu gibi, Resulüne de iftiradır. Hâlbuki Allah Nisa 174. Ayetinde ne diyordu? "EY İNSANLAR! ŞÜPHESİZ SİZE RABBİNİZDEN KESİN BİR DELİL GELDİ VE SİZE APAÇIK BİR NUR İNDİRDİK."   Demek ki kesin delil, kanıt, bilgi Allah katından gelenlermiş. Sizce Allah'ın katından eşi benzeri olmayan ayetler, açıklanmaya muhtaç detayız olabilir mi? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Günümüzde yaptığımız aynı yanlışları, Kitap Ehlide yapıyordu geçmişte. Kur'an'ı tebliğ eden Allah'ın Resulüne Kitap Ehlinin bir kısmı, tamam Kur'an ı kabul edelim ama bizlerin atalarından intikal eden inançlarımızda var, onları da yaşamak istiyoruz dediklerinde, Allah nasıl ayetler indirmişti hatırlayalım.

"KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BIR KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU?" (Ankebut 51)
"O HALDE KUR'ÂN'DAN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR?" (Araf 185)
"ALLAH'TAN VE O'NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR?" (Casiye 6)
"KİMDİR SÖZÜ ALLAH'IN KİNDEN DAHA DOĞRU OLAN?" (Nisa 87)

Ne dersiniz, Allah Kitap Ehline size indirdiğimiz Kur'an yetmiyor mu diye uyardığı halde, bizler bu uyarılardan ders almamışçasına, yalnız Kur'an ile İslam yaşanmaz, ibadetlerimizi yaşayamayız, Resulün rivayet hadisleri olmasaydı bizler yalnız Kur'an ile ibadetlerimizi yaşayamazdık nasıl deriz? Kur'an'dan bu kadar mı habersiz uzak yaşıyoruz. Allah Kur'an'dan, onun ayetlerinden sonra hangi söze inanacaklar, kimin sözü Allah'ın sözünden daha doğrudur diyor, bizler bu ayetlere iman ettiğimizi söylediğimiz halde, tam tersine inanıp Allah'a bu sözlerinin karşılığında; ALLAH'IM SENİN SÖZLERİN GİBİ DOĞRU, RESULÜN RİVAYET HADİSLERİDE VAR. ZATEN ONLAR OLMASAYDI SANA İBADET EDEMEZDİK DİYORUZ. BUNUN FARKINDA MIYIZ? HİÇ SANMIYORUM. Çok daha ilginci bu ayetleri delil gösterdiğimizde, bu ayetler bize değil Kitap Ehline indirildi, sen bu ayetin nüzul sebebini biliyor musun diyerek, bu ayetleri görmezden geliyorlar. Yani bunlar, Allah'ın uyardığı gibi, Kur'an'ın bir kısmına inanıp, bir kısmını adeta inkar ediyorlar. Unuttukları, Kur'an'ın tamamının onların yanlışları üzerine indirildiğini ve bizlerin bu yanlışları yapmamamız için uyarıldığımızı unutuyorlar. Allah Kalem suresinde, vahyin dışında dine hüküm koyup bunlarda dinin emridir diyenlere, bakın ne diyor. 

Kalem 36–37: SİZE NE OLUYOR, NASIL HÜKÜM VERİYORSUNUZ? YOKSA SİZE AİT BİR KİTABINIZ VAR DA (BU BATIL HÜKÜMLERİ) ONDAN MI OKUYORSUNUZ?
(Diyanet meali)

Kitap Ehli Allah'ın indirdiği kitabın dışına çıkıp, yalnız vahiy ile din yaşanmaz düşüncesine inandıklarından, bakın Allah onları nasıl uyarıyor. Sizce aynı yanlışı, bugün bizler yapmıyor muyuz? Bizlerde yalnız Kur'an ile İslam yaşanmaz, O özet bilgiler verir, yalnız Kur'an ile bizler ne namaz kılabilirdik, ne oruç tutabilirdik, zekât bile veremezdik diyorsak, bizler bu ayetin uyarısını günümüzde yaşıyoruz demektir. Cahiliye toplumu, tıpkı günümüzde bizlerin yaptığı gibi, Allah'ın kanunlarını yeterli görmeyip, kendi FIKIH inançlarını yaratarak, bunlarda dinin emri demişlerdi. Bakın bu yanlışlarından dolayı Allah, onları nasıl uyarmıştı Kur'an da. Sizce bu ayetler bizleri ilgilendirmiyor mu? Karar sizin.

Maide 50: YOKSA ONLAR, CAHİLİYE KANUNUNU MU İSTİYORLAR? İYİ ANLAYANLAR İÇİN ALLAH'TAN DAHA İYİ KANUN KOYUCU OLABİLİR Mİ?

Ne yazık ki bugün bizler cahiliye toplumunun hatalarını yaşadığımızın farkında bile değiliz. ÇÜNKÜ KUR'AN'I ANLAYARAK VE DÜŞÜNEREK TOPLUMA OKUTMUYORLAR. HATTA GERÇEKLERİN FARKINDA OLMASINLAR DİYE, KUR'AN'IN TERCÜMESİNDEN/MEALİNDEN OKUYAN, DİNDEN SAPAR DİYECEK HALE GELDİK. Günümüzde Kur'an'ın açık ve detaylı olmadığını söyleyenlere Allah, bakın ne diyor Kur'an ile ilgili. "ÖNCE SAĞLAM KILINMIŞ, SONRA DA DETAYLANDIRILIP AÇIKLANMIŞ BIR KITAPTIR." (Hud 1)  "SANA BU KİTABI; HER ŞEY İÇİN BİR AÇIKLAMA, DOĞRU YOLU GÖSTEREN BİR REHBER, BİR RAHMET VE MÜSLÜMANLAR İÇİN BİR MÜJDE OLARAK İNDİRDİK." (Nahl 89) "(DE Kİ): SİZE GERÇEKLER APAÇIK ORTAYA KONULMUŞ OLARAK KİTABI İNDİREN, ALLAH'TAN BAŞKA BİR HAKEM Mİ ARAYACAKMIŞIM!" (Enam 11)

Bu ve benzeri onlarca ayete iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, Kur'an detaylı değildir, her bilgi yoktur asla demez. Derse Allah'a iftira etmiş olacağı gibi, ALLAH DAN BAŞKA HAKEMLER EDİNMİŞ OLUR. Çünkü Bakara 147. Ayetinde Allah ne diyordu? "GERÇEK HAK OLAN, RABBİNDEN GELENDİR. O HALDE KUŞKULANANLARDAN OLMA!" Ne yazık ki bizler, bu ve benzeri ayetlerden habersiz, Allah'ın ayetleri hakkında toplumda adeta şüpheler yaratırcasına, Kur'an'ı herkes anlayamaz, Kur'an imanımızı ve ibadetlerimizi yaşayabilmek adına detaylı ve açık değildir diyerek, Kur'an dışı kaynaklara yöneliyoruz. Sonucunu da hep birlikte görüyoruz. Hâlbuki Allah şüphe duyulmayacak kadar açık Enbiya 10. Ayetinde ne diye uyarıyordu bizleri hatırlayalım.

"AND OLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ, BÜTÜN ŞAN VE ŞEREFİNİZ ONDADIR. HÂLÂ AKILLANMAYACAK MISINIZ?" (Enbiya 10)

Bunca açık ayetleri görmezden gelenlerin, Allah gözlerine perde çektiğini, kulaklarını gönüllerini mühürlediğini söylüyor. Hangimiz kör, sağır ve vicdansız olmak ister? Elbette hiç birimiz. Makalemin konusuna vesile olan düşünce ve inancın söylediğini, bu bilgiler ışığında lütfen değerlendirelim. Sizce Allah'ın tavsiyelerinde olduğu gibi, BANA KUR'AN YETER DİYEN MÜSLÜMAN'MI ŞEYTANIN TA KENDİSİDİR, YOKSA ALLAH'IN KELAMINI YETERLİ GÖRMEYİP, YALNIZ KUR'AN İLE İSLAM YAŞANMAZ, ALLAH'IN RESULÜNÜN RİVAYET HADİSLERİ OLMASAYDI NAMAZIMIZI BİLE KILAMAZ, İBADETLERİMİZİ YAPAMAZDIK DİYEN Mİ ŞEYTANIN TA KENDİSİDİR. NE DERİSNİZ? YORUMUNU SİZLERE BIRAKIYORUM VE ALLAH'IN BAZI AYETLERİ İLE MAKALEME SON VERİYORUM.

"İŞTE ONLAR, RABLERİNDEN GELEN BİR HİDAYET ÜZEREDİRLER ve KURTULUŞA ERENLER DE ANCAK ONLARDIR." (Bakara 5)

"ONLARIN ÇOĞU, ALLAH'A ANCAK ORTAK KOŞARAK İNANIRLAR." (Yusuf 106)

"ONLARIN ÇOĞU, ZANDAN BAŞKA BİR ŞEYE UYMAZ. ŞÜPHESİZ ZAN, HAKTAN HİÇBİR ŞEYİN YERİNİ TUTMAZ. ALLAH, ONLARIN YAPMAKTA OLDUKLARINI ÇOK İYİ BİLENDİR." (Yunus 36)

"DE Kİ: "EY KİTAP EHLİ! HAKSIZ OLARAK DİNİNİZDE AŞIRIYA KAÇMAYIN! DAHA ÖNCEDEN SAPMIŞ OLAN, BİRÇOĞUNU SAPTIRAN VE YOLUN DOĞRUSUNDAN UZAKLAŞAN BİR TOPLUMUN HEVESLERİNE UYMAYIN!"( Maide 77)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
77
Günümüzde bizlerin öyle bir İslam anlayışımız var ki, Kur'an'ı anladığı dilden dikkatle okuyan ve ayetler üzerinde düşünen, bunu kabul etmesi mümkün değil. İslam toplumunun genel çoğunluğu, İnancını yaşarken delili ve kanıtının KUR'AN+SÜNNET olarak bir denklem kurup, inancımızı Kur'an ve Allah'ın Resulünün hadisleri, yani sünneti ile ancak doğru yaşayabiliriz diye inanır. Peki, Allah Kur'an da böyle bir ortaklıktan bahsediyor ve İSLAM'I YAŞARKEN, SİZ YALNIZ KUR'AN'DAN DEĞİL, RESULÜMÜN KUR'AN DIŞINDAN VERDİĞİ HÜKÜMLERDEN, İBADET KONUSUNDA VERDİĞİ DETAYLARDAN DA İSTİFADE EDİP, BENİM İNDİRDİĞİM DİNİ YAŞAMALISINIZ MI DİYOR? YOKSA.....?  Yoksa'nın doğru cevabını, Allah'ın bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur'an'ı anlayarak ve tarafsız üzerinde dikkatle düşünerek okuyup almalıyız, yoksa kaybedenlerden oluruz.

Allah Kur'an'ın hiçbir ayetinde, İslam'ı Kur'an ve Resulün sünneti/hadisleri ile yaşayın demediği gibi, tam tersini söylüyor ve diyor ki Resulüne. SANA İNDİRDİĞİM KUR'AN İLE KULLARIMA HÜKMET. Kur'an'ı açıklamak bizim görevimizdir. Yemin olsun ki anlayasınız diye Kur'an'ı kolaylaştırdık. Biz Kur'an'ı nice örneklerle açıkladık ki anlayasınız, hiç kimseye muhtaç olmayasınız. Resulüm senin görevin sadece tebliğ etmektir. Resule düşen, apaçık tebliğden başka bir şey değildir. YALNIZ KUR'AN'IN İPİNE SARILIN. GERÇEK HAK OLAN RABBİNDEN GELENDİR. Buna benzer onlarca ayeti görmezden gelerek, ayetlerde geçen kelimelere Kur'an'ın onaylamayacağı anlamlar verip, Allah'ın emrettiği hükümlerin tam tersini yaşıyoruz, sırf atalarımızın inancını yaşayabilmek için.

Allah'ın Resulüme uyun, ona uymak bana uymak gibidir emirlerine, Kur'an'ın asla bahsetmediği, hatta tam tersi anlamlar yükleyip, bakın Allah Resulüme uyun diyor, demek ki Resulün hadislerine de Allah uymamızı emrediyor, şeklinde bir anlam yükleniyor ayetlere. Hâlbuki Allah birçok ayette Resulüne verdiği görevini açıklarken, Resulüm sizlere benim vahyim Kur'an'ı tebliğ edecek, onun sınırları dışına çıkmayacak, onun görevi yalnız tebliğdir, diye onlarca kez uyardığı halde, ne yazık ki batılı ayetlere monte etme çabaları ile günümüzde İslam, Allah'ın indirdiği şekliyle değil, atalarının batıl inançları yaşanmaktadır. Bu hurafe inançlara inananlara, Hakka suresinde Allah Resulünü nasıl uyardığını, Allah'ın emretmediği bir sözü/ayeti, Resulünün asla dine ilave edemeyeceğini, bakın nasıl bildiriyor bizlere. "EĞER ELÇİM BİZE ATFEN BAZI SÖZLER UYDURMAYA KALKIŞSAYDI, ELBETTE ONU BUNDAN DOLAYI KISKIVRAK YAKALARDIK; SONRA DA ONUN ŞAH DAMARINI KESER ATARDIK. HİÇBİRİNİZ BUNA ENGEL DE OLAMAZDINIZ."

Sizler Allah'ın bunca uyarı, ikaz ayetlerinden, sizlere indirdiğim İslam dinini, indirdiğim KUR'AN ve RESULÜN SÜNNETİ HADİSLERİ İLE Mİ YAŞAYIN emrini anladınız? Yoksa sizlere vah yettiğim Kur'an'a mı sarılın emrini anladınız. Aslında yüzlerce ayette Allah, bizlerin yalnız Kur'an'a sarılmamızı emrediyor ama batılı yaşamakta ısrar edenler, Allah'ın ayetlerini işte böyle görmezden gelip, anlamlarını tahrif ederek üstünü örtüyorlar. Allah bunu yapanlara kâfir oldular diyor, hatırlatırım. Aslında Zuhruf 44. Ayet tek başına, Kur'an'a iman eden bir Müslüman'ın bizlerin yalnız Kur'an'ı dinde delil kanıt kabul edip, Yalnız Kur'an'a uymamız gerektiğini bilir. Çünkü Allah nasıl hüküm vermişti bu ayette. "ŞÜPHESİZ Kİ O ZİKİR/ KUR'AN, SENİN VE KAVMİN İÇİN GERÇEĞİ HATIRLATAN ÖĞÜTTÜR. İLERDE ONDAN SORGULANACAKSINIZ." Haşa Allah'ın sözünden dönüp, bizleri Kur'an dışından bizlere rivayet yollarla ulaşmış, Resulün hadisleri dedikleri sözlerden, bilgilerden de hesap sorar mı? Kime güveneceğiniz size kalmış. Ama güvende olmak isteyen,  YALNIZ ALLAH'A GÜVENİR. Bu ve benzeri inançlar Kur'an'a aykırı olduğu gibi, bunların doğruluğuna inanmak Kur'an da çelişki yaratır. Hatırlayınız Allah bizlerin yalnız Kur'an'ın ipine sarılmamız emrini veriyor. Eğer bizler Allah'ın bu emirlerinin tam tersi, Kur'an'ın ipinin yanında bir başka ip koyar, buda Resulün ipidir, buna da sarılmalıyız dersek, ALLAH'A VE ONUN KİTABINA ŞİRK KOŞMUŞ OLURUZ. Onun için Allah kullarımın çoğu, Allah'a şirk koşmadan iman etmezler uyarısını yapıyor bizlere. İslam dininde, söylendiği gibi din adına başka bir kaynak olsaydı, Allah onu da elbette açıkça bizlere bildirirdi ve korumasına alırdı.

Gelelim günümüz İslam anlayışında çok kabul gören İSLAM= KUR'AN+SÜNNET İLE YAŞANIR SÖYLEMİNE. Tekrar hatırlatmak isterim, Kur'an bu inanca asla onay vermediği gibi, tam tersini söylüyor ve sakın emin olmadığınız sözlerin/hadislerin ardına düşmeyin, Kur'an'ın sınırlarını aşmayın, hesabını sorarım diye uyarıyor. Günümüzde Resulün Sünneti dedikleri bilgilerin tamamı, Resule ait olduğu iddia edilen RİVAYET HADİSLERDİR. Elbette bunların hepsi uydurmadır demek yanlış olabilir. Bizlere düşen hangilerinin doğru olup olmadığını anlamak, araştırmak için, Kur'an'ın onayını almamız gerekir. Kur'an onay veriyorsa, ancak bizler şunu söyleyebiliriz. EVET, BU HADİSİ/SÖZÜ ALLAH'IN RESULÜ SÖYLEMİŞ OLABİLİR. Çünkü söylediğini asla kanıtlayamayız. Bakın yine de dikkatli davranıp, söylemiş olabilir diyorum. Çünkü Allah'ın Resulü söylemediği halde, bu Resulün sözüdür dersem, Allah'ın Resulüne iftira atmış olurum. Mahşer günüde bunun hesabını veremem.

Bizler rivayet edilen Hadislere karşı çok dikkatli yaklaşmalıyız. Çünkü Allah'ın Resulüne karşı bizlerin coşkun sevgisini bilenler, Onun adını kullanılarak, bu yolla batılı, hurafeyi İslam dinine çok rahatlıkla sokmuşlardır. Tekrar etmek istiyorum. HADİS, ALLAH'IN RESULÜNÜN SÖYLEDİĞİ İDDİA EDİLEN SÖZLERİDİR. Ona ait olduğu konusunda kesinlik asla yoktur, nakledilen hadisin başında zaten bir rivayete göre diye başladığından, bunun zan içerdiğini lütfen unutmayalım.  Bu hadisleri eğer Allah'ın Resulü sağlığında yazdırmış olsaydı, hadisler bir rivayete göre başlamaz, direk Resul ümmetine hitap ederdi. Rivayet zan, sanı, söylenti anlamında olup doğruluğu kanıtlanmamış söz, bilgi demektir. İslam dini böyle bilgilerle yaşanmaz, Allah bunu yasaklamıştır. ALLAH KUR'AN'I BEN KORUYORUM DEDİĞİ İÇİN, BİZLERİN ONUN İPİNE SARILMAMIZI VE ONDAN HESABA ÇEKECEĞİNE HÜKMETMİŞTİR. Ama rivayet edilen Hadisler, Kur'an gibi Allah'ın korumasında olmadığından, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların, din düşmanlarının, hatta iyi niyetli insanların bile kendi nefislerinde iyi yapıyorum diye uydurmalarının, aslında ne kadar dine zarar vereceklerini fark etmeye bilirler. Onun için Allah, sakın emin olmadığınız sözlerin ardına düşmeyin, güvenilecek veliniz yalnız benim, güveneceğiniz kitapta yalnız Kur'an'dır, yalnız onun ipine sarılın emrini vermiştir.

Hadisleri nakledenlerde bir insandır ve hata yapma ihtimalleri her zaman vardı. Hadisleri nakledenlerin nakillerinde yaptığı hataları, hiç kimse düzeltmiyordu. Ama Allah, Resulüne vah yettiği ayetler kontrol altında ve gerektiğinde Resulü ikaz ediliyordu. MÜSLÜMANLAR DAHA RESULÜN SAĞLIĞINDA, ONUN BİR SÖZÜNÜ/HADİSİNİ BİRBİRLERİNE NAKLEDERKEN, ACABA ÖYLE MİYDİ, ŞÖYLE MİYDİ, ŞU ANLAMDA MI SÖYLEDİ DİYE İHTİLAFA DÜŞÜYORLARMIŞ. Günümüzde de buna benzer örneklerle, hayatımızda karşılaşmışızdır. Mezhepleri şöyle bir araştırınız, her mezhebin doğru kabul ettiği ya da tam tersi batıl, hurafe diye kabul etmediği Resulün hadisleri vardır. Hadis konusunu araştırdığınız da, toplumları istedikleri gibi yönetebilmek adına birçok hadis uydurulduğunu görürsünüz. Bunların Allah'ın Resulüne iftira olduğunu lütfen unutmayalım. Resule ait olduğu iddia edilen hadisleri nakledenlerin, anlamını değiştirmeden nakletme ihtimalleri, neredeyse mümkün değildir. Böyle bir yöntemle, yolla Allah Ve Resulü bizlerin İslam'ı yaşamasını ister mi? Elbette asla istemez. KİTAP EHLİ BU YOLLA ALLAH'IN DİNİNDEN UZAKLAŞTI. NE YAZIK Kİ BİZLER DERS ALMADIĞIMIZ İÇİN, AYNI YANLIŞI BİZLERDE YAPARAK, ALLAH'IN DİNİNDEN UZAKLAŞTIK.

Lütfen hadis konusunu düşünürken, şunu aklımızdan çıkarmayalım. Allah'ın Resulü dinde Allah'ın hüküm ortağı değildir. Çünkü Allah, HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM DİYOR KUR'AN'DA. Onun için bizlere hadis nakledenlere karşı tavrımız, nakledilen hadisin Kur'an'ın onay verip vermediğine bakmalıyız. Kur'an onay veriyorsa, bu hadisi Allah'ın Resulü söylemiş olabilir diyebiliriz. Eğer bizlere her bilgi Kur'an da yok, bu durumda Kur'an'dan nasıl onay alalım diyorlarsa, onları kendi inançları ile baş başa bırakıp, Allah'ın Resulünü siz Allah'ın hüküm/din ortağı mı yaptınız diyerek, Kafirun 6. Ayette örneği verildiği gibi, "SİZİN DİNİNİZ SİZE, BENİM DİNİM BANADIR" diyerek, Allah'ın önerdiği yöntemle onlara cevap vermeliyiz.

Lütfen unutmayalım, Allah sizleri Kur'an'dan, zikrimden sorumlu tutuyorum, hesaba çekeceğim onun için emin olmadığınız sözlerin değil, Kur'an'ın ipine sarılın emrini verdiyse bizlere, ALLAH SÖZÜNDE DURANDIR, NE EMRETTİYSE ONU HAYATIMIZA GEÇİRELİM. BİZLERİN YAPTIĞI EN BÜYÜK YANLIŞ, KUR'AN'I HERKESİN ANLAYAMAYACAĞINA, KUR'AN'IN BİZLERE YETERLİ OLMADIĞINA, ONUN ÖZET BİLGİLER VERDİĞİNE VE DETAYLI AÇIKLANMADIĞINA İNANDIK. Buna inandığınızda, Kur'an devre dışı kalıyor ve ataların, mezheplerin batıl FIKIH inancı, Kur'an'ın önüne geçiyor. Sizce Allah, kulunun anlamadığı detay sız bir kitap gönderip, daha sonra ondan hesaba çeker mi? Karar sizin. Bu yanlışa inanan Müslümanlar, demek ki yalnız Kur'an ile İslam yaşanmıyormuş, bakın şunlar ya da bunlar Kur'an da var mı? Yok. Demek ki yalnız Kur'an ile ne namaz kılınıyormuş ve ne de oruç tutuluyormuş deme gafletine düşüyoruz. ASIL YAPMAMIZ GEREKEN, KUR'AN'IN BAHSETMEDİĞİ BİR BİLGİYİ, DETAYI DİNİN EMRİ KABUL ETMEMEMİZ GEREKİRKEN, KUR'AN DIŞI BİLGİYİ KANIKSADIĞIMIZDAN, YAŞADIĞIMIZ BATILI KUR'AN DA GÖREMEDİĞİMİZDE, KUR'AN'I ADETA YETERSİZ GÖRÜYORUZ. Akıl ve mantık dışı ama akıl eden olmayınca, bunu anlatmak çok zor.

Tüm bunlara inandığımızda ise şöyle bir mantıksız inanç ortaya çıkıyor. Allah Kur'an'ı açıklamak bizim görevimiz, Kur'an'ı nice örneklerle açıkladık, kolaylaştırdık dediği halde, Allah gereken açıklamayı Kur'an'da yapmamış. Allah yalnız Kur'an'ın ipine sarılın, sizleri Kur'an'dan sorumlu tutacağım diye hüküm vermiş ama yalnız Kur'an'ın ipine sarılsak, namazın kaç rekât olduğunu bile öğrenemezdik, deme yanılgısına, gafletine düşmüşüz. Daha da kötüsü, Allah açıklamadığı halde bizleri Kur'an'dan hesaba çekeceğine hükmetmiş anlamını vererek, Allah'ın yolundan saptığımızın bile farkında olamamışız. Bu yanlış inancın sonunda, elbette şu hatayı da yapmaya devam ediyoruz. "İYİKİ ALLAH'IN RESULÜNÜN RİVAYET HADİSLERİ VAR. ONLAR OLMASAYDI KUR'AN KAPALI KALIR ANLAŞILAMAZDI. BİZLERDE İMANIMIZI DOĞRU YAŞAYAMAZDIK, İMTİHANIMIZI VEREMEZDİK", DEDİĞİMİZİN FARKINDA MISINIZ?

Farkında olanlara ne mutlu. Ama genel çoğunluğumuzun farkında olmadıklarını, üzülerek görüyorum. Dilerim farkında olmayan kardeşlerim, Yüce Rabbimize isnat ettiğimiz bu adaletsizliklerin farkında olur. UNUTMAYALIM ALLAH KUR'AN'DA NE EMRETİYSE, BİZLERDEN ONU İSTER. EMRETMEDİĞİ, AÇIKLAMADIĞI, DETAY VERMEDİĞİ BİR HÜKMÜ SİZCE İSTERMİ? Hatırlatırım Allah, Yemin olsun ki Kur'an'ı kolaylaştırdık diyor. Peki atalarının inancını yaşayanlar, Allah'ın bu sözüne ne diyorlar. KOLAYDA NE KADAR KOLAY KUR'AN'I HERKES ANLAYAMAZ İLİM SAHİBİ OLANLAR ANLAR. İşte bizler İslam'ı böyle yaşamaya devam ediyoruz. Karar sizlerin, ama lütfen bu adaletsizliği Allah'a nispet etmeyelim, inanın dualarımız karşılık bulmayacağı gibi, mahşer günü bunun hesabını da veremeyiz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
78
Bu makalemde sizlere, çok önemli bir ayeti hatırlatmak istiyorum. Eğer bizler Kur'an'da Allah'ın uyarılarını dikkate almayıp, Kur'an'ın onayını almayan, mezheplerin geleneksel fıkıh inancını yaşarsak, kaybedenlerin safında olacağımızı, lütfen unutmayalım.  Yunus sürtesi 69. Ayetinde Allah, çok önemli bir konuda bizlerin dikkatini çekiyor ve bakın ne diyor.

Yunus 69: De ki: "ALLAH HAKKINDA YALAN UYDURANLAR, ASLA KURTULUŞA ULAŞAMAZLAR." (Bayraktar Bayraklı)

Siz bu ayette geçen, Allah hakkında yalan uyduranlar sözünden ne anladınız? Demek ki Allah'ın bazı kulları, Allah'ın adını kullanarak, Allah söylemediği hüküm vermediği halde, bunlarda Allah'ın dininin emridir, ya da Allah'ın emridir diyenlere, ALLAH HAKKINDA YALAN SÖYLÜYORLAR DİYOR. Bizlerde aramızda, herhangi bir arkadaşımız bize, söylemediğimiz bir sözü bize isnat edip, söyledi dese sanırım onunla tüm arkadaşlığımızı keseriz.

İşte Allah da, ben hüküm vermediğim halde, kim bu Allah'ın emri ya da dinin emridir derse, Allah'a yalan uydurmuş, Allah'a iftira atmış demektir ki, Allah da böyle kullarım asla kurtuluşa eremez, onlara yardımcı olmam diyor. Hangimiz böyle bir durumda olmak ister? Elbette istemeyiz ama istemiyorsak, lütfen Allah'ın vahyi Kur'an'ı dikkatle anlayarak ve düşünerek okuyalım ki böyle bir duruma düşmeyelim.

Bizler günümüz İslam anlayışında, ne yazık ki Allah'ın bu uyarılarından uzak İslam'ı yaşıyoruz. Yetmiyor neredeyse Allah ne emrediyorsa, bizler tam tersini Allah'ın emdi, dinin emri diye yaşıyoruz. Bu yanlışı Allah'ın Resulünün adını kullanarak da çok fazla yapıyoruz. Öyle olunca da ibadetlerimizde yaptığımız dualarımız, karşılık bulmuyor. ÇÜNKÜ BİZLER FARKINDA OLMADAN, ALLAH HAKKINDA YALAN UYDURULAN SÖZLERE İNANIYOR VE BUNLAR ALLAH'IN VE DİNİN EMRİDİR DİYE YAŞIYORUZ. Bu ayeti daha iyi anlayabilmek için, bu ayetin bir öncesindeki ayete bakalım, acaba Allah kimlerden ne maksatla bu sözleri söylüyor.

Yunus 68: "Müşrikler," "ALLAH ÇOCUK EDİNDİ" DEDİLER. HÂŞÂ! O BUNDAN UZAKTIR. ONUN ÇOCUĞA İHTİYACI YOKTUR. GÖKLERDE VE YERDE NE VARSA O'NUNDUR. BU HUSUSTA YANINIZDA HERHANGİ BİR DELİL YOKTUR. ALLAH HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ BİR ŞEYİ Mİ SÖYLÜYORSUNUZ? (Bayraktar Bayraklı)

Ayetin başında müşrik ya da inkârcı ya işaret edilen O toplum, Kitap Ehli. Yani hiç birisi Allah'ı inkâr edenler değil. Hepsine Kitap indirilmiş ve yine hepsine tek ilah Allah benim, benden başka şefaatçi edinmeyin, kanun koyan hüküm veren yalnız benim diye ayetler indirilen toplumlar. Peki, bunlar ne yapmışlar ve Allah nasıl bir örnek veriyor da, bunlar Allah hakkında yalan uydurdular diyor, burası çok ama çok önemli. Çünkü bu konuyu doğru anlayamazsak, aynı hataları bizlerde yaparız ve ALLAH'A YALAN UYDURANLARIN SAFINDA OLURUZ. Bizler Kitap Ehlinin yaptığı yanlışlardan, ne yazık ki ders almadığımız için, aynı yanlışları tekrar ediyoruz ve Kur'an da her bilgi yoktur diye başlıyor ve Allah'ın Kur'an da hiç bahsetmediği onca rivayetlere inanıp, Allah'ın dinin emri diye Allah a iftira attığımızın farkında bile olmuyoruz.

Bakın Kitap Ehlinin yaptığı çok önemli bir yanlışa dikkat çekiyor Allah ve diyor ki, Allah çocuk edindi dediler. Aslında bu hatayı Kitap Ehli yapmış ve Allah'ın gönderdiği Elçisini ALLAH'IN OĞLU İLAN ETMİŞLERDİ. Allah da Kitap Ehlinin bu yanlışını yüzlerine vuruyor, ben böyle bir şey yapmadım, benim çocuğa ihtiyacım yoktur. Göklerde ve yerde ne varsa zaten benimdir diyor. Devamında ise çok önemli bir uyarıda bulunarak, BU HUSUSTA YANINIZDA HERHANGİ BİR DELİL YOKTUR, YANİ ONLARA BÖYLE BİR KANIT GÖNDERMEDİM diyerek, kendilerine KANIT, DELİL indirmediğim konularda kendi aranızda delil kanıt yaratmayın, benim indirdiğim vahye bakın. Orada olan kanıtların dışında, kendinize kanıtlar, deliller yaratmayın, BANA İFTİRA ATMIŞ OLURSUNUZ, BÖYLECE KURTULUŞA EREMEZSİNİZ DİYE UYARIYOR. En sonunda, Allah hakkında bilmediğiniz konuları sakın söylemeyin diye de uyarıyor. Bu konuyu daha net anlayabilmemiz için Allah, Araf 33. Ayetinde bakın neler söylüyor.

Araf 33: De ki: "RABBİM ANCAK AÇIK VE GİZLİ KÖTÜLÜKLERİ, GÜNAHI VE HAKSIZ YERE SINIRI AŞMAYI, HAKKINDA HİÇBİR DELİL İNDİRMEDİĞİ BİR ŞEYİ, ALLAH'A ORTAK KOŞMANIZI VE ALLAH HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ SÖYLEMENİZİ HARAM KILMIŞTIR." (Bayraktar bayraklı)

Bu ayette Allah neleri HARAM kıldığını açıklıyor ve diyor ki, açık ya da gizli kötülükleri yapmak haksız yere sınırı aşmak, Allah katında haramdır büyük günahtır. Devamında ise günümüzde bizlerin yaptığı O çok büyük yanlışımıza dikkat çekercesine,  HAKKINDA HİÇ BİR DELİL İNDİRMEDİĞİ BİR ŞEYİ VE ALLAH'A ORTAK KOŞMANIZIDA HARAM KILIYORUM DİYOR. Yunus 69. Ayeti adeta açıklarcasına Allah, hakkında hiçbir delil indirmediği bir konuda, Allah'a herhangi bir şeyi nispet ediyor ve bu Allah'ın dinin emridir diyorsak, Allah'a iftira atmış olacağımız uyarısını yapıyor. Peki, Allah'a ortak nasıl koşulur? Ayetin bahsettiği kişilerin hepsi Kitap Ehli ve hepsi de tek bir Allah olduğunu biliyor. Ayette bahsedilen Allah'a şirk koşma sözünden kastedilen, Allah'ın tek elinde bulundurduğu yetkileri, eğer bizler edindiğimiz VELİ, ÂLİM dediğimiz kişilere de verirsek, işte o zaman kendimize Allah'ın yanında adeta küçük ilahlar edinmiş ve Allah'a şirk koşmuş oluruz. Ayetin sonunda yine çok önemli bir konuya dikkatimizi çekerek, ALLAH HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ SÖYLEMENİZİ, HARAM KILMIŞTIR DİYOR. Ne yazık ki bizler Allah'ın Kur'an'da açıklamadığı kendi katı hakkında vermediği bilgileri de batıl ve rivayet yollarla öğrenme çabasında oluyoruz. ALLAH BUNLAR YAPANLAR, BÜYÜK GÜNAH İŞLEMİŞ OLURLAR DİYOR.

Sanırım bu iki ayet bile, bizlerin nasıl batılı, rivayeti dinleştirip, adeta Allah'a yalan uydurup, haramı tıka basa yediğimiz inançlarımız, aklınıza gelmiştir. Dilerim bu gerçeklerin farkında olan ve Allah'ın sınırlarını aşmadan, batıl ve rivayetlerden uzak,  YALNIZ ALLAH'IN İPİNE SARILAN, ALLAH'IN AZINLIK HALİS KULLARI ARASINDA OLURUZ. ALLAH SİZLERİ KUR'AN'DAN SORUMLU TUTUYORUM HÜKMÜNÜ VERDİYSE, ALLAH'IN KUR'AN'DA VERMEDİĞİ BİR HÜKMÜ DİNE SOKMAYA ÇALIŞANLAR, ALLAH'A İFTİRA ATTIĞINI ASLA UNUTMAMALIDIRLAR.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
79
Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayetler, Kehf suresi 103 ve devamındaki ayetler olacak. Bu ayetleri okuyan ve iman ettiğini söyleyen hiç kimse, nedense üzerine hiç alınmıyor. Bu ayetlerde bahsedilenler bizler değiliz, Allah iman etmeyen kâfirlerden bahsediyor diyerek, ayetlerin üstünde bile durmadıklarını, hatırlatmak isterim.  Önce ayetleri yazalım ve Kur'an bütünlüğünde, Allah bu ayetlerde kimlerden bahsediyor ve ne maksatla bu sözleri söylüyor onu anlamaya çalışalım.

Kehf 103-104: De ki: "YAPTIKLARI İŞLER BAKIMINDAN, EN ÇOK KAYBEDENLERİ SİZE BİLDİRELİM Mİ? (Bunlar) İYİ İŞLER YAPTIKLARINI SANDIKLARI HÂLDE, DÜNYA HAYATINDA ÇABALARI BOŞA GİDEN KİŞİLERDİR." (Mehmet Okuyan)

Allah Resulüne deki kullarıma diyerek, bakın nasıl çok önemli bir uyarıda bulunuyor. Ama bu insanların kendilerini iman eden, Allah'ın istediği en doğru yolda olduklarını zanneden, insanlar olduğunu anlıyoruz. Çünkü Allah, bu kullarım iyi işler yaptıklarını yani Allah'ın doğru yolunda olduklarını zannediyorlar diyor. DEMEK Kİ YAPTIKLARI İŞLER BAKIMINDAN EN ÇOK KAYBEDENLER, KENDİLERİNİ DOĞRU YOLDA OLDUKLARINI ZANNEDİP, BATILIN YOLCUSU OLANLAR. BU UYARIYLA ALLAH, İMAN EDENLERİN BİR KISMINDAN BAHSETTİĞİ ÇOK AÇIK ANLAŞILIYOR. Kendilerini doğru yolda olduğunu zanneden bu kullarım, bu dünyada yaptıkları çabaları boşa gidenlerdir diyor. Çok önemli ve bizlerinde çok dikkatli olmamız gereken bir konu. Bu ayette bahsedilenlerin kimler olduğunu doğru anlamak istiyorsak, Kur'an dan yazacağım bu ayet üzerinde, çok dikkatle düşünmeliyiz.

Yusuf 106-107: ONLARIN ÇOĞU ANCAK, ORTAK KOŞARAK ALLAH'A İMAN EDERLER. Allah tarafından kendilerine kuşatıcı bir azap gelmesinden veya farkında olmadan o (Son) Saat'in kendilerine ansızın gelmesinden güvende midir? (Mehmet Okuyan)

Ne yazık ki hiç kimse bu ve benzeri ayetleri üzerine alıp, acaba bende Allah'a ortak koşarak iman eden müşriklerden, kâfirlerden olmayayım, yaptıklarım boşa gitmesin diye imanını sorgulama gereği duymuyor. Hatırlatmak isterim Allah, kendisine ortak koşana kâfir oldular diyor ve çoğunluğun böyle olduğu uyarısını yapıyor. Bazı kişiler çoğunluk böyle inanıyor, diyerek kendi inançlarına kanıt yaratırlar. Demek ki çoğunluğun inanması, doğru olduğunu göstermiyor muş. Ayette kullanılan ortak koşma sözünden, hiç kimse ikinci bir Allah edinmiyor, çünkü tek bir Allah olduğunu biliyor. Allah'ın kendisinden başka, hiçbir kuluna vermediği yetkileri, eğer bizler veriyorsak, işte bu Allah'a şirk koşmaktır. Tabiri caizse kendimize, Allah'ın yanında küçük ilahlar edinmektir. Örneğin Allah, şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatin olmadığı O günden sakının diyor da, bizler Allah'ın Resulü ve Veli kişilerde şefaatçidir diyorsak, biz Allah'a şirk koşuyoruz demektir. Bakın Kehf suresi 103. Ayetin bir öncesinde Allah, bahsettiği kullarının nasıl büyük bir hata içinde olduklarını nasıl anlatıyor.

Kehf 102: KÂFİR OLANLAR, BENİM PEŞİM SIRA KULLARIMI DOSTLAR EDİNECEKLERİNİ Mİ SANDILAR! BİZ CEHENNEMİ KÂFİRLERE BİR KONAK OLARAK HAZIRLADIK. (Mehmet Okuyan)

Tekrar hatırlatmak isterim, ayette bahsedilenler ve Allah'ın Kâfir oldular dediği kişiler, aslında iman ettiğini zanneden Kitap Ehli. Allah bu insanlar ne yapıyorlardı da, sakın onlar gibi yapmayın, sizlerde kâfir olursunuz ve yaptığınız tüm ibadetler boşa gider ne maksatla diyor, burası çok önemli. Kehf 102. Ayette, Allah benim ile birlikte, kendilerine VELİLER, ŞEYHLER, EFENDİLER EDİNEREK GÜNAHLARINDAN KURTULACAKLARINIMI SANDILAR DİYOR. Bu ayette dostlar diye çevrilen kelime ayette, EVLİYALAR diye geçer Evliya VELİ kelimesinin çoğuludur. Demek ki Allah'ın katında tüm yaptıklarımızı boşa gitmesini sağlayacak en önemli yanlış, KENDİMİZE ALLAH IN YANINDA ŞEFAATÇİ VELİLER/EVLİYALAR EDİNMEMİZ, ALLAH TARAFINDAN AFFEDİLMEYECEK CEHENNEMLİK BİR SUÇ. Hala bunun farkında bile değiliz.

Peki, bizler böyle yanlışlar yapıyor muyuz, yoksa yapmıyor muyuz, ne dersiniz? Eğer Allah'ın yanında kendimize şefaatçiler ediyorsak lütfen unutmayalım, Allah böyle kullarım kâfir oldu ve YAPTIKLARI HER ŞEY BOŞA GİTTİ DİYE ŞİMDİDEN UYARIYOR. İlginç olan bu ayetlerde geçen uyarıları hiç kimse üstüne alınmıyor ve diyorlar ki, bu ayetler Kitap Ehline karşı söyleniyor, bizi ilgilendirmiyor. Çok doğru Kitap Ehline söyleniyor, onların yaptığı hataları da bildiriyor ki Allah, bizler aynı hatalara düşmeyelim. Allah boşuna, yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmıyor musunuz diye, boşuna ikaz etmiyor.

Yaptıkları iyi işlerin, hatta Allah'a karşı yaptıkları ibadetlerin, boşa gitmesine neden olanlar nelerdi tekrar hatırlayalım. Allah Kitap Ehline hitaben şunu söylüyordu, Maide 68. Ayetinde. "EY KİTAP EHLİ! SİZ TEVRAT'I, İNCİL'İ VE RABBİNİZDEN SİZE İNDİRİLENİ HAKKIYLA UYGULAMADIKÇA, BİR ŞEY ÜZERİNDE DEĞİLSİNİZDİR."  Çok açık bir uyarı. Hemen kendimize soralım. Bizler Allah'ın indirdiği Kur'an'ı hakkıyla hayatımıza geçirip, uyguluyor muyuz? Yoksa Kur'an'ı herkes anlayamaz, zaten Kur'an'da her bilgi detaylı yoktur, özet bilgi verir. Resulün rivayet hadisleri ve FIKIH olmasaydı, Kur'an anlaşılmaz kapalı kalırdı mı diyoruz? Eğer bunu söylüyorsak, Kitap Ehlinin düştüğü yanlışa bizlerde düşmüşüz demektir. Tekrar hatırlatırım, Allah bunu yapanların, tüm güzel işleri boşa gitmiş, kâfir olmuşlardır diyor.

Kitap Ehlinin yaptığı en büyük yanlış, atalarının rivayet inançlarını yaşayabilmek için, ALLAH'IN VAHYİNİN ÜSTÜNÜ ÖRTÜP, GÖRMEZDEN GELMELERİYDİ. Bunu yapan Kitap Ehline Allah, inkârcı kâfirler diyor. Çünkü iman ederken, vahyin dışına çıkmayacaklarına dair söz verdikleri halde, Allah'ın Kitabında gönderdiği emirlerinin tam tersini, atalarının rivayet ve sanı inancını din diye yaşıyorlardı. Böylece Allah'ın ayetlerini farkında olmadan, inkâr etmiş oluyorlardı. Yine Maide suresi 77. ayetinde Ehli kitaba seslenerek, çok önemli bir uyarıda bulunuyor Allah. "EY KİTAP EHLİ! HAKKIN DIŞINA ÇIKARAK, DİNİNİZDE AŞIRI GİTMEYİN. DAHA ÖNCE SAPMIŞ, BİRÇOKLARINI DA SAPTIRMIŞ VE DÜMDÜZ YOLDAN DA ŞAŞMIŞ BİR MİLLETİN ARZU VE KEYİFLERİNE UYMAYIN." Ne dersiniz Allah'ın bu uyarısı bizlerin dikkatini çekip, ders alıp Hak olan Kur'an'ın sınırlarını aşmadan, aşırıya gitmeden mi İslam'ı yaşıyoruz?

Zuhruf 5. ayetinde, yine Ehli kitaba hitaben, SİZ HADDİ AŞAN KİMSELER OLDUNUZ DİYE, SİZİ ZİKİR/KUR'AN İLE UYARMAKTAN VAZ MI GEÇELİM DİYOR. Acaba bizler bu uyarıyı dikkate alıp, imanımızı yalnız Kur'an merkezli mi yaşıyoruz, yoksa mezheplerin şekillendirdiği, Kur'an'ın asla onaylamadığı beşeri rivayet sözlerle mi yaşıyoruz, ne deşiniz? Örnek verecek o kadar çok şey var ki,  yazmaya utanıyorum. Bizler Kitap Ehlinin yaptığı yanlışlardan hiç ders almadık. ÇÜNKÜ ALLAH'IN KİTAP EHLİNE KARŞI YAPTIĞI İKAZ VE UYARILARI GÖRMEZDEN GELDİK, HİÇ ÜSTÜMÜZE ALINMADIK. ÖYLE OLUNCADA, AYNI HATALARI YAPMAYA DEVAM EDİYORUZ.

ÖMÜR BİR SU MİSALİ GEÇİYOR, HER AN İMTİHANIMIZI NOKTALAYABİLİRİZ, LÜTFEN BU GERÇEĞİ UNUTMAYALIM. ALLAH SİZLERİ KUR'AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM DİYE BİZLERE SÖZ VERDİYSE, UNUTMAYALIM ALLAH, SÖZÜNDE DURANDIR. Değerli dostlarım, Kur'an'ın özellikle Kitap Ehline hitaben yaptıkları uyarılarını dikkate alalım ve aynı hataları yapmayalım. İnanın hesap günü çok pişman oluruz. Unutmayalım, Kur'an'ın neredeyse tamamı zaten, Kitap Ehlinin özellikle yaşadığı yanlışları düzeltmek ve uyarmak için indirilmiştir. Dilerim aynı yanlışları yapamayan ve yapılan yanlışlardan ders alan, Allah'ın azınlık halis kullarından oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
80
İslam toplumunun geleneğinde, HELALLEŞME adı altında bir söylem çok kullanılır. Peki, bu kelimeyi hangi anlamda kullanırız? Kısaca şöyle diyebiliriz. Helalleşmek İNSANLARIN BİRBİRLERİ ÜZERİNDEKİ HAKLARINI, KARŞILIKLI OLARAK HELÂL ETMELERİ. Bu konuda Kur'an dan delil kanıt bulamayanlar, rivayet hadislerden örnek verirler. Lütfen unutmayalım, Allah'ın Resulü yürüyen Kur'an'dı, onun için Kur'an'ın onaylamadığı hiç bir sözü söylemeyeceğini de unutmayalım. Delimiz ve kanıtımız yalnız Kur'an olsun. Şunu önce söylemek isterim, bir insan hatasını görüp, karşısındakinden özür dilemesi, erdemliktir ama helalleşme konusu çok farklı. Peki, bizlerin Allah katında geçerli olacak, böyle bir yetkisi, hakkı var mı? BİR HARAMI, GÜNAHI BİZLER KENDİ ARAMIZDA HELAL YAPABİLİR MİYİZ, ALLAH'IN İZNİ OLMADAN. Eğer bu dünyada imtihan olduğumuzu söylüyor ve her yaptıklarımızdan sorgulanacağımıza inanıyorsak, kendi kendimizi yargılayıp, temize çıkarıp hüküm veremeyiz. Adaletle yargılayan yalnız Allah tır, lütfen unutmayalım.

Birisinin ya da birilerinin hakkını vermediğiniz ya da ihlal ettiğinizde, onlara yapmanız gerekenleri yapmadığınızda, bu hatanızdan dolayı kendinizi suçlu hissettiğinizde O kişiden ya da kişilerden, adeta özür ya da bağışlanmayı dilemek, ya da affını istemek amacıyla söylenen bir sözdür helalleşmek toplum arasında. Peki, Kur'an böyle bir helalleşmeden bahsediyor mu? Yani yaptığımız bir hata yanlışlık ve kötülüğün sonucunda, karşımızdaki kişilerin zarara uğraması durumunda onlardan sözlü olarak, özür anlamında helalleşerek haramdan, günahtan kurtulmaktan bahsediyor mu Kur'an? Burası çok önemli. Eğer bu dünyada işlediğimiz bir suçu, yani Haramı kendi aramızda helalleştirerek düzeltiyor ve helal yapıyorsak, hesap günü bu konulardan hiç mi, kendi aramızda geçenlerden hesaba çekilmeyeceğiz? Helalleşme günümüzde adeta şöyle uygulanıyor. Suçu, hatayı, günahı işliyorsun daha sonra, bu günahı aranızda uzlaşarak kaldırıyorsun. Sizce Kur'an'ın adalet ve yargılama anlayışına uyuyor mu?

Önce şunu söylemek isterim, eğer birisine siz görevinizi yapmadığınızdan dolayı zarar verdiyseniz, karşınızdaki insan ya da toplum bir zarara uğradıysa, ya da bunun sonucunda ölüme neden olduysa, bunu sözlü olarak özür dileyerek karşınızdaki O kişilerden helallik istemeniz, onlarla helalleşmeniz söz konusu olamaz. Kul hakkı dediğimiz çok önemli bir şey var. Eğer bir kişinin hakkını vermeyip, ona zarar verdiyseniz onunla bu dünyada kolay kolay helalleşemezsiniz, hatta hakkını yıllar sonra verseniz bile. ÇÜNKÜ ARTIK ARAYA ALLAH'IN YARGISI, ADALETİ GİRMİŞ, KONU İKİ KİŞİ ARASINDAN ÇIKMIŞ, ADALETİN TERAZİNE GİRMİŞTİR. ÖNCE BUNU UNUTMAYALIM. Bu adalet terazisine, bizim müdahale etme hakkımız yoktur. BİZLER ANCAK YAPTIKLARIMIZDAN DERS ALIR, ALLAH'A TÖVBE EDER, KENDİMİZİ DÜZELTİRSEK, ALLAH BİZLERİ AFFEDEBİLİR.

Allah Nisa suresi 10. Ayetinde, haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler, karınlarına ateş tıkamış olurlar diye örnek verir. Diyelim hakkını yediğimiz ister yetim olsun ister herhangi bir kişinin, aradan yıllar geçtikten sonra, bu hatanızı anlayıp, bu kişilerle helalleşmek istediğinizde, siz acaba hakkını yediğiniz O kişilere, geçmiş zamanın şartlarında, onlara tattırdığınız acının ve yaşattığınız duygunun karşılığını, maddi olarak karşılayabilir misiniz? Mümkün değil. HATIRLATIRIM ALLAH'IN ADALETİNDE, ŞAŞMAZ KISAS VAR. Belki maddi bir yardım yaparak, geçici olarak işlerini görebilir, yardımcı olabilirsiniz. Hatta karşınızdaki kişi size, ben geçmişte senin yaptıklarına karşılık, hakkımı helal ettim diyebilir. YA ALLAH BU HELALLEŞMEYE NE DİYOR, DİYE DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ? Yani bu helalleşme sizin suçunuzu, günahınızı kaldırmış olabilir mi? Kendimizi avutmak yerine, Allah'a verdiğimiz sözü tutan, takva sahibi kullarından olmanın yolunu seçmeliyiz.

HAKKINI YEDİĞİMİZ, ADALETSİZ DAVRANDIĞIMIZ BİRİSYLE HELALLEŞTİĞİNİZİ DÜŞÜNÜN, ALLAH'N AFFETİĞİNE NASIL EMİN OLACAĞIZ. ALLAH KUR'AN'DA YAPTIKLARINIZIN KARŞILIĞINI İYİ YA DA KÖTÜ BEN VERECEĞİM DİYOR. ALLAH HİÇ BİR AYETİNDE, BİRBİRİNİZİN GÜNAHINI HELALEŞEREK AFFETİREBİLİRSİNİZ DEMİYOR. BİR BAŞKA DEYİŞLE, HEPİMİZ İMTİHANDAN GEÇİYORUZ VE BU İMTİHANIN HÜKÜM VE KARAR VERİCİ YALNIZ ALLAH BENİM DİYOR.

Şöyle düşünelim, HELALLEŞMEYİ ne anlamda yapıyoruz? Bizler birbirimize karşı yasak ve günah olan bir davranışı, kendi aramızda helal yapma, bağışlama, affetme hakkımız ve yetkimiz var mı? Buna dair bir örnek yok Kur'an da. Çünkü bu davranış imtihan olmanın özüne de ters düşer. Öyle olsaydı zengin mal mülk sahibi insanlar adaletsiz ve haksızlık yaparlar, daha sonrada O kişileri karşılarına alır, BELİRLİ BİR PARA YA DA MAL VEREREK HELALLEŞİR, GÜNAHLARINDAN KURTULURLARDI. Ama Allah ne diyor ve uyarıyordu bizleri, incir çekirdeği kadar yaptıklarınızı mahşer günü karşınıza gelecek. Bu ne demek? En küçük yaptıklarınızın bile hesabı sizden sorulacaktır diyor.

Bakara suresi 177. Ayetinde Allah, Takva sahiplerinin yaptığı örnekleri anlatırken, bakın bunları nasıl tarif ediyor. "ONLAR SÖZ VERDİKLERİ ZAMAN SÖZLERİNDE DURURLAR, ŞİDDETLİ ZORLUK VE DARLIKLARA KARŞI GÖĞÜS GERERLER. İŞTE BUNLARDIR SÖZLERİNE SADIK KALANLAR... TAKVÂYA ERMİŞ OLANLAR DA BUNLARDIR." Demek ki takva sahibi olmak o kadar kolay değil. Yap yanlışı, hatayı, işle günahı ondan sonra gel hata yaptım helalleşelim de işin içinden sıyrıl. İslam böyle yap, boz, düzelt oyuncağı olan bir din değildir. Allah takva sahibi olmamız için bizleri uyarır ve sakın hiç kimsenin hakkını yemeyin, adaletli olun ve adaletle yönetin der. Bunun dışına çıktıysak, hiç kimse kusura bakmasın, bizler birbirimizden özür diler gibi helallik istesek te, bu işten kolay kurtulamayız. BU İŞ BU KADAR BASİT DEĞİL. Bakın Allah ayetinde ne diyor ve şimdiden bizleri uyarıyor.

Yunus 54: (O gün) ZULMETMİŞ OLAN HERKES, EĞER YERYÜZÜNDEKİ HER ŞEYE SAHİP OLSA, KENDİNİ KURTARMAK İÇİN ONU FİDYE VERİR. Azabı gördüklerinde, için için derin bir pişmanlık duyarlar. Onlara zulmedilmeksizin aralarında adaletle hükmedilir. (Diyanet meali)

Allah insanlara zulmeden, hakkını yiyen, adaletten uzak kişilerin, yeryüzünde tüm mal ve mülke sahip olsalar, hesap günü görecekleri cezanın karşısında, tüm mallarını kurtulmak için verirlerdi diyor. Sizce mahşer günü tarif edilen bu insanlar, yaşadığı dünyada günahlarını, yaptıkları azabı affettirmek için, helallik istediklerinde ve karşılığında affedilmeleri için, fidye olarak mal mülk verdiğinde, günahlarını Allah hemen bağışlar mı? Ayetin sonunda onlara adaletle hükmedilir diyor. EĞER İNSANLAR BU DÜNYADA HELALLEŞEREK YAPTIKLARINDAN KURTULSAYDI, ADALETLİ OLURMUYDU SİZCE? Ayrıca eğer hakkını ihlal ettiğimiz, verdiğimiz sözümüzde durmayarak zarara uğrattığımız, hatta canına mal olan bir kişiye karşı nasıl helalleşiriz. Bizim hatamızdan dolayı hayatını kaybetmişse, onun karşılığını mutlaka Allah, hem bu dünyada hem de mahşer günü hesabını soracaktır. HELALEŞME KONUSU, NE YAZIK Kİ BİZ İSLAM TOPLUMUNDA, YAPTIĞIMIZ YANLIŞLARDAN DOLAYI, SONRADAN PİŞMANLIĞIMIZIN ORTAYA ÇIKARDIĞI, KENDİMİZİ RAHATLATMA DÜŞÜNCESİ DİYEBİLİRİZ. 

Tekrar hatırlatmak istiyorum, hepimiz bu dünyada bir imtihandayız. Hiç birimiz karşımızdaki insanın yaptıklarının suçunu yani günahını affetme, bağışlama yetkisine sahip değiliz.  CEZAYIDA, MÜKAFATIDA VERECEK YALNIZ ALLAH' TIR. Onun için kendimizi avutup, işlediğimiz suçların affı ya da bağışlanması için, kendi aramızda günahlarımızdan kurtulma çabasında olmayalım. Bunu asla başaramayız. YAPTIĞIMIZ HER HATA, İŞLEDİĞİMİZ HER GÜNAH KAYDA ALINMIŞ, YAZILMIŞ VE HESAP GÜNÜ HEPSİ ÖNÜMÜZE GELECEK VE HAKCA HÜKÜM VERİLECEKTİR. HİÇ BİRİMİZİN MELEKLERİN KAYDA GEÇİRDİĞİ SUÇUMUZU, O KAYITTAN SİLDİRME YETKİSİ YOKTUR. İŞLEDİĞİMİZ SUÇ, HATA O ZAMANIN ACISININ TAM KARŞILIĞI ASLA OLAMAZ. Günahlarımızın bağışlanmasını istiyorsak, hatalarımızdan vaz geçtiğimizi Allah'a kanıtlamalıyız, karşımızdaki kişilere değil. ELBETTE VERDİĞİMİZ ZARARI KARŞILAMANIN ÇABASINDA OLMALIYIZ, yaptıklarımız karşısında özür dilemeliyiz burası çok önemli. Ama zarar verdiğimiz, günaha girdiğimiz kişilerle adeta pazarlık yaparcasına, HARAM BİR DAVRANIŞ HELAL YAPMAYA ÇALIŞMAYALIM, BOŞUNA UĞRAŞIRIZ. Helallik istememiz bizleri asla kurtarmaz. Af dileyeceğimiz makam, yalnız Allah'tır. Bunu da hareket ve davranışlarımızla, Allah'a kanıtlamalıyız. ÇÜNKÜ ALLAH ÇOK ADALETLİ VE ÇOK BAĞIŞLAYICIDIR. SÖZDE DEĞİL ÖZDE DAVRANIŞLARIMIZLA, ADALETLİ VE DOĞRU YOLDA OLDUĞUMUZU KANITLARSAK, ALLAH'IN AFFETMEYECEĞİ HİÇ BİR ŞEY YOKTUR.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
81
Allah Kur'an'ı bizlere bir rehber ve yol gösterici olsun diye indirdiğini söyler. Ayrıca son noktayı koyar ve SİZLERİ KUR'AN'DAN YANİ VAHYİMDEN İMTİHAN EDİP, SORUMLU TUTACAĞINI AÇIKÇA BİLDİRİR. Sizce Allah haşa bu sözlerinden vaz geçip, bizleri Kur'an'ın hiç bahsetmediği, detayları verilmemiş bilgilerden, hükümlerden de sorumlu tutar mı? Sanırım cevabınız elbette hayır olacaktır. Cevabımız hayır ise, lütfen bizlere yalnız Kur'an ile İslam yaşanmaz, Kur'an detay vermez özet bilgi verir, Allah'ın Resulünün de dinde hüküm koyma yetkisi vardır diyerek, Allah a iftira etmeyelim. ÇÜNKÜ ALLAH KATINDA EN BÜYÜK GÜNAH, ALLAH SÖYLEMEDİ, HÜKÜM VERMEDİĞİ HALDE, BU ALLAH'IN/DİNİN EMRİDİR DEMEK, ALLAH'A İFTİRA ATMAKTIR. Hangimiz Allah'a iftira atmak ister? Hiç birimiz elbette istemeyiz ama iftira atmamak içinde bizler, imanımızı bilinçli yaşamalıyız. Bilinçli olmak içinde Allah'ın birçok ayetinde uyardığı gibi, Kur'an'ı yani Allah'ın mesajlarını dikkatle düşünerek okumalıyız ve hayatımıza geçirmeliyiz. Bu konu ile ilgili, çok önemli bir ayeti sizlere hatırlatmak istiyorum.

Zümer 32: ALLAH'A YALAN UYDURAN VE KENDİSİNE GELEN GERÇEĞİ (KUR'AN'I) YALANLAYANDAN DAHA ZALİM KİM OLABİLİR Kİ!  Kâfirler için cehennemde yer mi yok! (Mehmet Okuyan)

Değerli arkadaşlarım, Allah ayetin ilk cümlesinde, ALLAH'A YALAN UYDURAN sözüyle, sizce kimlerden bahsediyor olabilir? Aslında bu uyarının devamında onu da açıklıyor ve diyor ki, kendisine gelen gerçeği yani, vahyi Kur'an'ı yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Bu cümleyi okuyup eğer ayet üzerinde dikkatle Kur'an bütünlüğünde düşünmezsek şöyle söyleriz. Allah Kur'an'a ya da Allah'ın vahyine iman etmeyenlerden bahsediyor, bizi bu ayet ilgilendirmez diyerek üstünüze alınmayabilirsiniz.

Sizce bu ayetin sonunda, bu hatayı yapanlara Allah kafirler diyerek, cehennemde onlar için bolca yer var uyarısıyla, Allah'a ve Kitaplarına hiç inanmayan kafirlerden mi bahsediyor, yoksa...? Evet, O yok sanın doğru cevabını bulamadığımız sürece, aynı yanlışları yapmaya devam ederiz. Ayetin ilk cümlesini eğer doğru anlarsak, devamında kimlerden bahsediyor ayet, onu da doğru anlarız.

Allah'a sizce yalan nasıl uydurulur? Çünkü Allah bu yapanları affetmeyeceği gibi, onlara kâfir oldular diyor. Bunu söylediği gibi, ONLARDAN DAHA ZALİM VAR MIDIR diye de soruyor ve onların yerinin cehennem olduğu uyarısını yapıyor. ALLAH'A YALAN UYDURABİLMEK İÇİN, ÖNCE ALLAH'A İNANMAK GEREKİR. İNANMADIKLARI BİR ŞEY İÇİN YALAN UYDURUP, ONA İSNAT EDİLMEZ. Demek ki bu yanlışı yapanlar Allah'ı bilen, hatta tek ilah olarak kabul eden insanlar. Yani bunlar çok açık anlaşılıyor ki, KİTAP EHLİ. Peki, bu insanlar neler söylüyor da Allah bunlara, BANA YALAN SÖZLERİ İSNAT EDİYORLAR DİYOR. Şöyle düşünün lütfen, bir arkadaşınız sizin isminizi vererek, siz bu sözleri söylemediğiniz halde, bu kişi sizin için şöyle sözler söyledi dese, siz ne dersiniz. Hemen itiraz eder ve bana iftira atıyor, yalan söylüyor ben böyle sözler söylemedim dersiniz ve O kişiyle tüm arkadaşlığınızı kesersiniz. Çünkü O sizin nazarınızda güvenilmez ve yalancı bir insandır. ALLAH DA BANA YALAN SÖZLERİ İSNAT EDEN ZALİMDİR VE ONUN YERİ CEHENNEMDİR DİYOR. LÜTFEN BU HATAYI YAPMAYALIM, ÇOK AMA ÇOK PİŞMAN OLURUZ.

Allah Zümer suresi 32. Ayetin ilk cümlesinde verdiği örnekte olduğu gibi, ALLAH SÖYLEMEDİĞİ HÜKÜM VERMEDİĞİ HALDE ALLAH'IN DİNİNE, ATALARININ RİVAYET İNANÇALRINI İLAVE EDEBİLMEK İÇİN, BUNLARDA ALLAH'IN EMRİDİR İSLAM'IN/DİNİN GEREKLERİ ARASINDADIR DİYEN, ALLAH'A İFTİRA ATIYOR, ALLAH'IN İSMİNİ KULLANARAK YALAN UYDURUYOR DEMEKTİR. İşte Allah bu kullarımı asla affetmeyeceğim diyor. NE YAZIK Kİ AYNI YANLIŞI BİZLER, RESULÜN ÜZERİNDENDEN DE YAPIYORUZ VE BÖYLECE ALLAH'IN RESULÜNE İFTİRA ATTIĞIMIZIN, FARKINDA BİLE OLMUYORUZ. SIRF BATIL HURAFE İNANÇLARI AKLAMAK VE YAŞAYABİLMEK İÇİN.

Ayetin devamında ise konuya açıklık getiriyor ve kendilerine gelen HAK OLAN GERÇEĞİ yalanlayanlardan bahsediyor. Sizce inandığını söyleyen bir insan, Allah katından gelen bir gerçeği nasıl inkâr edebilir? İnkâr sözüyle Allah neyi kast ediyor olabilir, çünkü Allah'ın ikaz ettiği bu insanlar, iman ettiğini söyleyen kitap Ehli. Allah gönderdiği tüm kitaplarında, benden başka veliler edinmeyin ardı sıra gitmeyin, yalnız gönderdiğim vahye sarılın batılın ve rivayetlerin ardına düşmeyin diyordu. Yardım ve şefaat istenecek ilah yalnız benim diyor. İman edenler bu hükümlerin tam tersini yaşayarak, Allah'ın yanında kendilerine Veliler, şeyhler, efendiler edinip onlardan şefaat dileyerek, Allah'ın hükmüne ortak ediyorsa, Allah'ın katından gelen gerçeklerin tam tersini yapıyor, ALLAH KATINDAN GELEN GERÇEĞİ, HAK OLANI yalanlıyor demektir. Yalnız Allah'ın vahyine, yani onun ipine sarılmamız gerektiği emrini verdiği halde Allah, iman edenler yalnız vahiyle/Kur'an ile din yaşanmaz diyorsa, rivayet ve sanı bilgileri de din diye yaşıyor ve bunlarda Allah'ın emridir diyorsa, İŞTE BUNU YAPANLARA ALLAH, KATIMDAN GELEN HAK OLAN GERÇEĞİ BİLDİKLERİ HALDE, VAHYİN TAM TERSİNİ YAŞAYARAK, HAK OLANI GİZLEMİŞ YALANLAMIŞ OLUYORLAR BÖYLECE, KÂFİR OLDULAR DİYOR. Atalarının rivayet ve sanı inançlarını din diye yaşayanlara Allah, bakın nasıl bir uyarıda bulunuyor ve onların acınacak durumları hakkında nasıl bir bilgi veriyor.

Bakara 171: KÂFİR OLANLARIN DURUMU, (ÇOBANIN) BAĞIRIP ÇAĞIRMASINDAN BAŞKA BİR ŞEY DUYMAYANIN DURUMUNA BENZER. ONLAR (GERÇEĞE KARŞI) SAĞIRDIR, DİLSİZDİR, KÖRDÜR ONLAR AKIL DA ETMEZLER. (Mehmet Okuyan)

Ayette kâfir diye bahsedilenler, bildiğiniz gibi aslında Kitap Ehli. Peki, Allah neden onlara kâfir diyor. Bir öncesindeki ayete baktığımızda onu da anlıyoruz. Bakın bunlar ne diyorlarmış Allah'ın Resulü Kur'an'ı tebliğ ederken. "AMA ONLARA "ALLAH'IN İNDİRDİĞİNE UYUN" DENİLDİĞİNDE, "HAYIR, BİZ YALNIZ ATALARIMIZDAN GÖRDÜĞÜMÜZ İNANÇ VE EYLEMLERE UYARIZ" DİYE CEVAP VERİRLER." Kitap Ehlinin büyük bir kısmı, Allah'ın vahyini bir kenara bırakmış, atalarının rivayet inançlarını yaşadıkları için, ALLAH'IN SİZE İNDİRDİĞİ VAHYE UYUN dediğinde Allah'ın Resulü, onlar vahiyle yetinmeyip atalarının rivayet inançlarıyla imanlarını yaşadıklarını anlıyoruz. Eğer onlara indirilen vahye uymuş olsalardı. Hz. Muhammed in Kur'an'ı tebliğ ettiğinde, daha önce onlara gelen kitaplarla aynı bilgilerin olduğunu göreceklerdi.

Sanırım sizler, Kitap Ehlinin yaptığı bu yanlışlardan ders almadığımız için, günümüzde de bizlerinde aynı hataları yaparak, eksiksiz tekrar edildiğini hatırladınız bu ayetle.  Eğer Kur'an'ın bu uyarılarından ders alamadıysak, aynı yanlışları yapamaya devam ediyor ve YALNIZ ALLAH'IN İNDİRDİĞİNE TABİ OLMUYORDA RİVAYET VE SANI İNANÇLARIN PEŞİNE TAKILIP İSLAM'I YAŞIYORSAK, GERÇEKLERE KARŞI AKLINI KULLANMAYAN SAĞIR, DİLSİZ VE KÖR OLMUŞUZ DEMEKTİR.

Allah boşuna düşün, aklını kullan ey kullarım demiyor. Eğer Allah'ın düşünmeye, akla yönelik bu uyarılarına rağmen, bir Müslüman AKILLA İSLAM YAŞANMAZ, KUR'AN ANLAŞILMAZ DİYORSA, O ALLAH'A İFTİRA ATIYOR, ALLAH'A YALAN SÖZ NİSPET EDİYOR DEMEKTİR. Allah cümlemizi bu yanlışları yapmaktan korusun ve Furkan'ın nuruyla aydınlanan, Allah'ın halis kulları arasına alsın inşallah bizleri.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
82
Sizlere şöyle bir soru sorsam, nasıl cevap verirdiniz. İSLAM'I YAŞARKEN, KUR'AN AYETLERİNE GÜVENDİĞİMİZ GİBİ, ALLAH'IN RESULÜNE AİT OLDUĞU İDDİA EDİLEN, RİVAYET HADİSLERE DE ŞÜPHE DUYMADAN GÜVENEBİLİR MİYİZ? Ne dersiniz? Eğer evet güvenebiliriz diyorsanız, sizlere tekrar bir soru daha sormak isterim. Allah, yalnız Kur'an'ın ipine sarılın, çünkü sizleri Kur'an'dan sorumlu tutuyorum, sakın emin olmadığınız bilgilerin/sözlerin/hadislerin peşine düşmeyin, hesabını sorarım dediği halde, aradan geçen 1400 sonra, günümüze rivayet yollarla ulaşan bilgilere, nasıl olurda hiç şüphe duymadan Kur'an gibi güveniriz. Eğer bunu yapıyorsak hatırlatırım, Rivayet hadisleri Kur'an ile eş değerde tutmuş oluruz ki, buda şirktir. Allah bu yanlışları yapanlara müşrik hatta kâfir diyor. Kâfir kelimesinin anlamı, Allah'a ve kitaplarına hiç inanmayanlara söylendiği gibi, iman ettikleri halde, imanlarının tam tersini yaşayanlara da Allah, kâfir oldular diyor. Kâfir kelimesi ÖRTEN, İNKÂR EDEN, GİZLEYEN ANLAMINDADIR. Allah'ın apaçık ayetlerini tebliğ alıp inandığını söylediği halde, batılı yaşayabilmek için Allah'ın ayetlerini görmezden geliyor ve gizliyorsan kâfirlerin safındasın demektir.

Kur'an'a iman ettiğini söyleyen gerçek Müslüman, emin olmadığı bilginin asla ardına düşmez, araştırmadan inanmaz. Kontrol edeceğimiz, süzgecinden geçireceğimiz ve güveneceğimiz tek kaynak Kur'an'dır. ÇÜNKÜ ALLAH'IN KORUMASINDADIR. Onun onayını alan, süzgecinden geçen her sözü Resulü söylemiştir diyebiliriz. Onayını almayan Kur'an'ın bahsetmediği hiçbir sözü de Allah'ın Resulü söylememiştir demeliyiz. Çünkü Allah Kur'an'ı ben koruyorum diyor, rivayet edilen sözler/hadisler hiçbir koruma altında olmadığından, mutlaka şüpheyle yaklaşmalıyız. Bu kontrolü yapmamızı istemeyenler, Kur'an da her bilgi detaylı yok ki Kur'an süzgecinden geçirelim diyorlar ve dine yapılan beşeri ilaveleri adeta ayetlerin önüne geçiriyorlar. Hâlbuki Allah, biz Kur'an da hiçbir eksik bırakmadık, nice örneklerle ayetleri açıkladık. Kur'an ı açıklamak bizim görevimiz diyordu. BATILIN YAŞANMASI İÇİN, TOPLUM KUR'AN'DAN BU MANTIKLA UZAKLAŞTIRILDI, KENDİLERİNE BÖYLECE KANITLAR YARATILDI VE KUR'AN'IN ÖNÜNE RİVAYET HADİSLER GEÇİRİLDİ.

Allah'ın Resulüne atfen söylenen rivayet hadisler, Kur'an gibi Allah'ın korumasında olmadığından, bu hadisleri şeytanın ve şeytanlaşmış insanların nefislerinin, İslam düşmanlarının, konuyu yanlış anlayıp yanlış nakledenlerin, hatta iyi niyetlerle uydurulmanın etkisine çok açıktır. İnsanlar bazen bir konuya dikkat çekmek adına iyi niyetle uydurdukları sözleri, Allah'ın Resulüne atfen söylenmesi nedeniyle, farklı konularla Kur'an da ayetler arasında çelişki yaratacağını fark edemeyebilir. Onun için bizlere nakledilen ve Allah'ın Resulüne ait olduğu söylenen hadisleri, dikkatle incelemeli ve araştırmalıyız ki, GEÇMİŞTE YAPILAN YANLIŞLARI BİZLERDE TEKRAR ETMEYELİM.

Hadislere baktığımızda, bu sözleri nakleden ve değerlendiren kişilerinde hata yapabileceklerini asla unutmamalıyız.  HATIRLAYINIZ ALLAH'IN AYETLERİ, RESULÜNE GELİRKEN VE TOPLUMA TEBLİĞ EDİLİRKEN, ALLAH TARAFINDAN İZLENİYOR VE TAKİP EDİLİYORDU. Hatta gerektiğinde Allah, Resulünü uyarıyordu. Ama bizlere anlatılan rivayet hadislerin, Allah tarafından kontrol edilip, gerektiğinde uyarılmadığını lütfen unutmayalım. Onun için Allah bizlerin, yalnız Kur'an'ın ipine sarılmamızı emretmiş ve bizleri yalnız Kur'an dan hesaba çekeceğine hükmetmiştir. Rivayet yolla dini istedikleri gibi yönetmeye çalışanlar, bu silahın ellerinden alınmasını istemeyenlerde kendileri hadis uydurup ALLAH, RESULÜNÜN HADİSLERİNİDE KUR'AN GİBİ KORUMAKTADIR, YALANINI TOPLUMA ANLATARAK, BATIL İNANÇLARINA KANIT YARATMA ÇABASINDADIRLAR.

Hadisleri rivayet eden kişilerin güvenilirliği konusunda hiçbir bilgimiz yok. Şöyle düşünün, çok sevdiğiniz güvenilir çok dindar kabul ettiğimiz kişilerin, zamanla nasıl ikiyüzlü ve yalancı olduğuna şahit olmuşsunuzdur. Güvenilir olduğunu düşünsek bile, onlarında hata yapabileceklerini, masum olmadıklarını, yanılabileceklerini, Resulden duyduğu herhangi bir bilgiyi, sözü yanlış anlayıp, kendi düşünceleri doğrultusunda yanlış nakledebilirler, lütfen bu gerçeği unutmayalım. Tarihi kayıtlara baktığımızda, iyi niyetle bir konuyu anlatabilmek ve topluma kabul ettirebilmek için, uydurma hadis naklettikleri örnekleri çok verilir.

Allah'ın Resulünün hadisini/sözlerini nakleden kişilerin, bu hadisi hangi ortamda söyledikleri zaman ve koşulları hakkında çok fazla bilgide yoktur. Çünkü herhangi bir konu nakledilirken eğer bağlamından, özünden, amacından ayrı anlaşılıp aktarılmışsa, bu bilgilerin hatalı ve yanlış nakledilmesi, yanlış anlaşılması kaçınılmaz olur. Araştırdığımızda Resule ait olduğu söylenen hadislerin, Resulün yaşadığı dönemde yazıya geçirilmediği için, hadisler ikinci, üçüncü şahısların sözlü nakilleriyle, Resulün vefatından en az 150 yıl sonra yazıya geçirildiği rivayet edilir. Onun için hadisler, BİR RİVAYETE GÖRE DİYE BAŞLAR VE NAKLEDEN KİŞİNİN İSMİ VERİLİR. Bu bilgilerin, sözlerin ilk önceleri kulaktan kulağa nakledildiğini düşündüğümüzde, bu sözlerin nasıl değişikliklere uğrayabileceğini, sanırım söylememe gerek yok. Allah İslam dininde gerçek Hak olanın bakın hangi bilgiler olduğunu söylüyor. "GERÇEK HAK OLAN, RABBİNDEN GELENDİR. O HALDE KUŞKULANANLARDAN OLMA!" (Bakara 147) Bu ayete iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, sizce İslam dininde gerçek HAK olan sözlerin/hadislerin yalnız Kur'an olmadığını, Resulünün de dinde Allah'ın ayetleri gibi HAK olan hükümler koyabileceğine, inanır mı? Karar sizin. Allah verdiğim hükme kuşkulu bakıp, batılı yaşamak adına sakın hükmümün tersini yapma diyor, ama bizler neler söylüyoruz.

Hadis naklinde en büyük tehlike ve risk, Resulden duyduğunu söyleyerek nakledenler, duyduklarını KENDİ KELİMELERİ VE ANLAYIŞ ŞEKİLLERİ İLE NAKLETTİKLERİNİ LÜTFEN UNUTMAYALIM. Bazen hayatımızda iki arkadaşın şahit olduğu bir konuyu, iki farklı şekilde naklettiğine şahit olursunuz. Aynı şeyi görmelerine ve duymalarına rağmen, HAYIR ÖYLE DEMEDİ, ŞÖYLE DEDİĞİ DİYEREK MÜNAKAŞA ETTİKLERİNE BİLE ŞAHİT OLMUŞSUNUZDUR. Lütfen unutmayalım din şakaya gelmez. Onun için kesin kanıtlarla yaşanır. Böyle bir naklin ne derece sağlıklı olup olmadığını, bilginin ne kadar doğru nakledilip edilmeyeceği konusunu söylememe sanırım gerek yok. Daha da İlginç olan, hadislerin insanların birbirine sözlü nakliyle geldiğini düşündüğümüzde ikinci, üçüncü, dördüncü kişilerin birbirine nakletmeleri ile nasıl değişikliklere uğrayabilme tehlikesinin olduğunu, hepimiz çok iyi biliyoruz.

Bizlere düşen, Kur'an da Allah'ın uyarısını dikkate alarak, Allah'ın korumasındaki Kur'an'ın sınırlarını aşmadan, onun ipine sarılarak, Allah'ın ayetlerini birbiriyle bağlantılı düşünerek önce anlamalıyız. Daha sonra Allah'ın Resulüne ait olduğu iddia edilen her sözü/hadisi, Allah'ın Rehberi Kur'an'ın süzgecinden geçirip onay alırsak, evet bu sözü/hadisi Allah'ın Resulü söylemiş olabilir diyebiliriz. BUNUN DIŞINDA BİZLERİN YAPACAĞI HİÇ BİR ŞEY YOKTUR. ÇÜNKÜ ALLAH, BEN HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM DİYE BİZLERİ UYARMIŞ VE RESULÜNE DE, SANA İNDİRDİĞİM KUR'AN İLE KULLARIMA HÜKMET EMRİNİ VERMİŞTİR. Kur'an'ın dışından onun onayından geçmeden, inanacağımız herhangi bir söz, Kur'an a şirk koşmak olduğu gibi, Allah'ın Resulüne de iftira atmak olabileceği gerçeğini, lütfen unutmayalım.

Dilerim, Allah'ın nuru Kur'an'ı rehber edinen, emin olmadığımız sözlerin/hadislerin ardına düşmeyen ve yalnız Allah'ın korumasındaki Kur'an'ın ipine sarılan, Allah'ın azınlık halis kullarından oluruz.

Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
83
Kur'an'ı doğru anlayabilmek çabasında olan kardeşlerimiz, Kur'an'ın tercümesinden/mealinden faydalanırken, bazen tedirgin oluyorlar. Çünkü tercümeler öyle yapılıyor ki, farlı anlamlara da çekilebiliyor. Tavsiyem farklı tercümelere de bakmanız ve ayetleri anlamaya çalışırken, mutlaka Kur'an'ın diğer ayetlerinden de istifade etmeliyiz. Lütfen unutmayalım, Allah bir ayetinde verdiği hükmün tam tersini, bir başka ayetinde vermez. Kur'an da aynı konuların birçok kez tekrar edilmesinin nedeni de, yanlış anlamanın önüne geçmek içindir. Bu makalemde, sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Necm suresi 26. Ayet olacak. Bu ayeti özellikle iki farklı mealden yazıyorum ki, konuyu daha doğru anlayabilelim.

Necm 26: GÖKLERDE NİCE MELEKLER VARDIR Kİ, ONLARIN ŞEFAATLERİ HİÇBİR İŞE YARAMAZ. Ancak Allah'ın dilediği ve razı olduğuna izin vermesinden sonraki durum hariç. (Mehmet Okuyan.)

Necm 26: GÖKLERDE NİCE MELEKLER VARDIR Kİ, ONLARIN ŞEFAATLERİ; ancak Allah'ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar. (Diyanet meali)

Ayete dikkat ettiyseniz, Meleklerin şefaat edip edemeyecekleri konusu hakkında bilgi veriyor. Bu iki farklı tercümeyi okuduğunuzda, Diyanetin mealinde sanki Melekler insanlara Allah'ın izniyle şefaat edebiliyorlarmış anlamı verilmiş. Çünkü Meleklerin şefaatleri diye başlamış ve ancak Allah'ın izniyle dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar diyerek, sanki Melekler şefaat ediyor, Allah izin veriyor anlamı verilmiş. EĞER ALLAH IN İZİN VERDİĞİ MELEKLER ŞEFAAT EDİYOR DİYE İNANIRSAK, ALLAH'IN BAZI İNSANLARADA ŞEFAAT ETME YETKİSİNİ VERDİĞİNE İNANMAMIZ GEREKİR. AMA ALLAH ŞEFAAT TÜMDEN BANA AİTTİR DİYOR VE KESİN, DEĞİŞTİRİLEMEZ ESNETİLEMEZ HÜKMÜNÜ VERİYOR. Çünkü buna benzer ayetler anlamları ile oynanıp, sanki Allah bazı kullarına şefaat yetkisi veriyormuş izlenimi veriliyor.

Sayın Okuyanın mealine baktığımızda, ilk cümle yanlış anlamayı engelleyecek bir şekilde başlıyor ve bakın ne diyor. "GÖKLERDE NİCE MELEKLER VARDIR Kİ, ONLARIN ŞEFAATLERİ HİÇBİR İŞE YARAMAZ" Bu cümleden çok net şunu anlıyoruz. Hiçbir meleğin şefaat yetkisi yoktur. Lütfen devamındaki cümleye bakalım. Ancak Allah'ın izniyle dilediği ve razı olduğuna izin vermesindeki sonraki durum hariç. Peki, bu ne demek? Şefaat yetkisini Allah ne insanlara nede Meleklere vermemiştir. Ancak Melekler şefaat edilmesini istedikleri insanlara dualarıyla ve Allah'a teklifleri ile ancak Allah, şefaate layık kulları için şefaat edeceğini bildiriyor. YANİ MELEKLERİN ŞEFAAT TEKLİFİ DUALARINA ALLAH CEVAP VERİYOR VE ŞEFAATE LAYIK OLAN BİR KUL İSE, ŞEFAATİ ALLAH GERÇEKLEŞTİRİYOR. Bu durum biz insanlar için de geçerlidir. Bizler sevdiklerimiz ya da kendimizin günahlarının bağışlanması için, ancak Allah 'a dua ederiz. Allah şefaate, bağışlanmaya layık bir kul isek bizlere şefaat eder.

Bu ve benzeri ayetleri bizler Kur'an'ın diğer ayetlerinden faydalanarak anlamaya çalışmazsak, yanlış anlayacağımız gibi, batıl inançlarımıza da kanıt yaratmaya çalışırken, farkında olmadan Kur'an da çelişki yaratmış oluruz. Günümüzde meleklerin ve veli dediğimiz kişilere de Allah şefaat yetkisi vermiştir diyenler, ayetlerin anlamlarını değiştirip farklı anlaşılmaya müsait hale getirip ve bu şekilde topluma anlatıp, Allah Elçilerine, meleklere, veli, âlim kişilere de şefaat yetkisini vermiştir şekline dönüştürmektedirler. Bu ve benzeri ayetleri bizler aşağıda yazdığım ayetlerin ışığında anlamazsak, doğru anlamamızda mümkün olmayacaktır.

Zümer 43: YOKSA ONLAR ALLAH'TAN BAŞKASINI ŞEFAATÇİLER Mİ EDİNİYORLAR? De ki: "Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi?" (Bayraktar Bayraklı)

Zümer 44: De ki: "BÜTÜN ŞEFAAT ALLAH'INDIR. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz." (Bayraktar Bayraklı)

Bu ayetler ışığında, Necm 26. Ayeti anlamaya çalıştığımızda şunu anlıyoruz. Allah önce kendi çevresinden tertemiz varlıklar olan Meleklerden örnekler veriyor. Onlar dahi mükâfatı, şefaati hak etmeyen birisine mükâfat ve şefaati teklif dahi edemezler diyor. Bu ne demektir, ancak Allah'ın bu teklifi, duayı uygun görmesi halinde, Allah'ın kendisinin bizzat şefaat edeceğini açıkça belirtiyor. Demek ki şefaati yapan Allah, teklifte bulunan melekler olduğu anlaşılıyor. BİZLERDE SEVDİKLERİMİZ İÇİN DUA DİYORUZ, ALLAH DUALARIMIZI KABUL EDERSE, SEVDİKLERİMİZE ALLAH ŞEFAAT EDİP, GÜNAHLARINI BAĞIŞLIYOR. Peki, Allah neden ŞEFAAT yetkisini meleklere ve insanların bir kısmına vermemiş olabilir?

GELECEĞİ ALLAH'DAN BAŞKA NE MELEKLERİN, NEDE BİZ İNSANLARIN BİLEMEDİĞİ İÇİN, ŞEFAAT YETKİSİNİ ALLAH, HİÇBİR KULUNA VE MELEKLERE VERMEMİŞTİR. GELECEKTE İNSANLAR ACABA İYİ BİR İNSA MI OLACAK, YOKSA KÖTÜ BİR İNSAN MI OLACAK. BU KONUDA ALLAH BİZLERİ UYARIYOR VE NE DİYORDU? KİMİN EN DOĞRU YOLDA GİTTİĞİNİ, TAKVACA ÜSTÜN OLDUĞUNU YA DA OLACAĞINI YALNIZ BEN BİLİRİM. Bu bilgiler ışığında şunu söylememiz gerekir, bizler kimin en doğru yolda gittiğini, takvaca Allah katında üstün olduğunu bilemeyeceğimiz için, böyle bir yetkiyi de Allah, hiç kimseye vermemiştir. Bu durumda şunu çok açık anlıyoruz, adaletli bir şefaati verecek yalnız Allah tır. Melekler ve insanlar duygularının etkisinde kalabilir, gelecekte olacakları bilemeyeceği için, doğru değerlendiremez. Bağışlanma ve yardım mahşer günü olacağı gibi, yaşarken de bizlerin ihtiyacı vardır. Allah'ın Resulüne hitaben, bu konuda indirdiği ayet, aslında tüm sorumuza açıklık getiriyor ve bakın ne diyor.

"ONLAR İÇİN İSTER AF DİLE, İSTER DİLEME; ONLAR İÇİN YETMİŞ DEFA AF DİLESEN DE ALLAH ONLARI ASLA AFFETMEYECEKTİR. Bu, onların Allah ve Resulünü inkâr etmelerinden dolayıdır. Allah, fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez." (Tevbe 80)

Allah'ın Resulü, yakınları içinde iman etmeyenler olsa gerek ki, Allah'ın Resulü onlar için dua ediyor ve bağışlanmasını Allah'tan diliyor olmalı ki Allah, böyle bir ayet indirmiş. Ama Allah Resulüne bakın nasıl bir cevap veriyor. Onlar için istediğin kadar dua et, bağışlanmalarını dile onları asla affetmem diyor. Çünkü onlar inkârcı oldular diyerek Resulün duasını geri çeviriyor. Hatırlatırım bunu söyleyebilmek için, onların geleceğini de bilmek gerekir. Ayette geçen 70 defa affını istesen affetmem, bir deyimdir. Yani ne kadar istersen iste boşuna, asla affetmem anlamında.

Bizlerde Kur'an ayetlerini, mutlaka Kur'an'ın diğer ayetleri ışığında anlamaya çalışmalıyız. Eğer rivayet edilen hadisler ışığında ayetleri anlamaya çalışırsak, hem Allah'ın nuru Kur'an'a saygısızlık yapmış oluruz, hem de ayetleri yanlış anlayıp kendimizi kandırmış oluruz. NE YAZIK Kİ AYETLERİ YANLIŞ ANLAMAMIZIN ASIL NEDENİ, AYETLERİ KUR'AN''IN IŞIĞINDA DEĞİL, RİVAYET VE SANI BİLGİLERİN IŞIĞINDA ANLAMAYA ÇALIŞMAMIZ, BİZLERİN KUR'AN'DAN UZAKLAŞMAMIZA, BATILIN YOLCUSU OLMAMIZA NEDEN OLMAKTADIR.

Dilerim batıl ve rivayetlerden uzak, yalnız Kur'an'ın ipine sarılan, Allah'ın azınlık halis kullarından oluruz.

Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
84
Bizler Kur'an'ı Allah ne emrediyor diye okuma yerine, atalarımızdan intikal eden rivayet ve sanı inançlarımızı, nasıl Kur'an'a aklatırız, onun için bakıyoruz ve okuyoruz. Bu konu ile ilgi bir ayeti sizlere hatırlatmak ve bu ayette geçen bir kelimeye, nasıl Kur'an'ın onlarca ayetine ters düşen anlam verip, Kur'an da çelişki yaratmak pahasına, batıl ve yanlış inancımıza kanıt yaratmaya çalıştığımızı göstermek istiyorum. Önce ayeti yazalım.

Bakara 255: Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. O'nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O'nundur. İZNİ OLMAKSIZIN, O'NUN KATINDA ŞEFAATTE BULUNACAK KİMDİR? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O'nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O'na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür. (Diyanet meali)

Özellikle Diyanetin mealini yazdım. Bunun nedenini yazımın sonunda söyleyeceğim. Ayeti okudunuz, ayetin başında Allah'tan başka İLAH yoktur diyor. Peki, İlah ne anlama geliyor? Çünkü Kur'an bu kelimeyi özellikle Kur'an da birçok ayette kullanır. Kitap Ehlinin yaptığı yanlışlara dikkat çekmek içinde, Allah'tan başka İlah yoktur uyarısını yapar. Kimlere yapar bu uyarıyı? Allah'a hiç inanmayanlara mı, yoksa Allah'a iman eden ve ondan başka RAB, ALLAH olmadığını bilenlere mi yapıyor. Elbette Kitap ehline bu uyarı. İLAH kelimesinin anlamı, "KULLUK EDİLEN, KENDİSİNE YÖNELİNEN, TAPINILAN, AZAMETİ KARŞISINDA HAYRETE DÜŞÜLEN, GÖNÜLDEN BAĞLANILAN, HAYRANLIK UYANDIRAN VE SIĞINILAN." Bu ayetin ilk cümlesinde Allah, Kitap Ehlini özellikle uyarıyor, çünkü Kitap Ehli Allah'ın yanında Veliler, şefaatçiler, Allah dostları edinip ONLARA GÖNÜLDEN BAĞLANIYORLAR, NE DERLERSE YAPIYORLAR ve onlardan yardım diliyorlardı. Halbuki Allah bir çok ayetinde güvenilecek, yardım istenecek Veliniz yalnız benim diyordu.

Ayetin devamında, Allah'ın yanında edindikleri Velilerin, gönülden bağlanıp güvendikleri kişilerin, onları dar durumlardan kurtarıp, Allah katında onlara şefaat edeceğine inandıkları için Allah, onlara şöyle bir soru ile cevap veriyor ve düşünmelerini istiyor. "İZNİ OLMAKSIZIN, O'NUN KATINDA ŞEFAATTE BULUNACAK KİMDİR?" Hatırlatırım bu cümle ikaz, uyarı cümlesi.  Dikkatinizi çekerim bu bir soru ve bu soruyu, Allah izin vermediği halde, kendilerine şefaatçiler edinenlere soruyor. Ama batılı aklamak isteyenler, Allah'ın bu sorusunu anlamak istemedikleri için, bu soru cümlesine farklı bir anlam vererek, DEMEK Kİ ALLAH'IN ŞEFAAT ETMESİNE İZİN VERDİĞİ KULLARI VARMIŞ DİYEBİLİYORLAR. HÂLBUKİ ALLAH ŞUNU SÖYLÜYOR, BUNU DİĞER AYETLERİNDEN ANLIYORUZ. ŞEFAAT YANİ BAĞIŞLAMA YETKİSİ YALNIZ BENİMDİR. ÇÜNKÜ BENDEN BAŞKA İLAH YOKTUR. AFFETME VE BAĞIŞLAMA YETKİSİDE YALNIZ İLAH OLANIN YETKİSİNDEDİR DİYOR.

Ayetin devamında Allah,  İLAH olan kendisinin gücünden örnekler veriyor ve diyor ki, O uyumaz, göklerdeki her şey onun emrindedir. O kullarının geçmişini ve geleceğini bilir, Onun ilmini bizler bilemeyiz tahayyül bile edemeyiz diye açıkladığı halde, bizler tıpkı Kitap Ehli gibi, yalnız Allah'ın yetkisinde olan İLAH a mahsus ŞEFAAT yetisini, Allah'ın Resulüne ve edindiğimiz Veli kişilere de vererek, aklımızca günahlarımızdan kurtulacağımızı zannediyoruz. Allah ayetinde, İZNİ OLMAKSIZIN, O'NUN KATINDA ŞEFAATTE BULUNACAK KİMDİR sözüyle Allah, BEN HİÇ KİMSEYE BU YETKİYİ VERMEDİM, SİZLER KAFANIZDAN UYDURUYORSUNUZ DİYEREK UYARIYOR İKAZ EDİYOR VE DİYOR Kİ, BEN İZİN VERMEDİĞİM HALDE, KİMMİŞ SİZE ŞEFAAT EDECEK? Anlamak istemeyene sözümüz elbette yok. Amacımız, gerçekleri anlamak isteyeni, Kur'an' ı anlamaya davet etmektir.

Allah, şefaatin yalnız kendi yetkisinde olduğunu, bakın ayetlerinde nasıl çok açık bizlere bildiriyor ve bakara suresi 255. Ayette uyardığı gibi, BEN İZİN VERMEDİĞİM HALDE, BENİM KATIMDA KİMMİŞ O ŞEFAAT EDECEK DİYOR. Bu yetkisinin yalnız kendisinde olduğunu ve hiç kimseye de bu yetkiyi vermediğini bakın nasıl söylüyor Rabbimiz. Yazdığım ayetin bir öncesine önce bakalım.

Bakara 254: Ey iman edenler! HİÇBİR ALIŞVERİŞİN, HİÇBİR DOSTLUĞUN VE HİÇBİR ŞEFAATİN OLMADIĞI KIYAMET GÜNÜ GELMEDEN ÖNCE, SİZE RIZIK OLARAK VERDİKLERİMİZDEN ALLAH YOLUNDA HARCAYIN. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.  (Diyanet meali)

Bakın Allah 255. Ayetinde izin olmaksızın, yani izin vermediğim halde katımda şefaat edecek kimlermiş diye uyardığı ayetin bir öncesinde, bu konuda zaten açıklama yapıyor ve diyor ki, "HİÇBİR ALIŞVERİŞİN, HİÇBİR DOSTLUĞUN VE HİÇBİR ŞEFAATİN OLMADIĞI KIYAMET GÜNÜ GELMEDEN ÖNCE, SİZE RIZIK OLARAK VERDİKLERİMİZDEN ALLAH YOLUNDA HARCAYIN." Sizce açıklamaya gerek var mı? Allah bir önceki ayetinde, hiçbir şefaatin olmadığı O günden bahsettiği halde, bir sonrasındaki ayette şefaat yetkisini, bazı kullarıma da verdim der mi? İşte bizler ellerimizle batıl inançlarımıza kanıt yaratmak adına, Kur'an da böyle çelişki yaratıyoruz. Şefaatin yalnız Allah'ın yetkisinde olduğu bazı ayetleri de sizlere hatırlatmak isterim.

Zümer 44:  De ki: "ŞEFAAT TÜMÜYLE ALLAH'A AİTTİR. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra yalnız O'na döndürüleceksiniz." (Diyanet meali)

Enam 51: KENDİLERİ İÇİN ALLAH'TAN BAŞKA NE BİR DOST, NE DE BİR ŞEFAATÇİ BULUNMAKSIZIN, Rab'lerinin huzurunda toplanmaktan korkanları, Allah'a karşı gelmekten sakınsınlar diye, onunla (Kur'an ile) uyar. (Diyanet meali)

Bakara 48: ÖYLE BİR GÜNDEN SAKININ Kİ, O GÜN HİÇ KİMSE BİR BAŞKASI ADINA BİR ŞEY ÖDEYEMEZ. HİÇBİR KİMSEDEN HERHANGİ BİR ŞEFAAT KABUL OLUNMAZ, FİDYE ALINMAZ. Onlara yardım da edilmez. (Diyanet meali)

Zümer 43: YOKSA ALLAH'TAN BAŞKA ŞEFAATÇİLER Mİ EDİNDİLER? DE Kİ: "HİÇBİR ŞEYE GÜÇLERİ YETMESE VE DÜŞÜNEMİYOR OLSALAR DA MI?" (Diyanet meali)

Yazdığım ayetlerin tamamında Allah, şefaatin yani bağışlamanın yetkisi yalnız benimdir dediği halde, bizler bir ayette geçen bir kelimeye yanlış anlam verip, diğer ayetlerle çelişmesini umursamayıp, bakın demek ki bu ayette Allah, şefaat yetkisini Resullerine ya da Veli, alim kişilere de vermiştir nasıl deriz, doğrusu anlayamıyorum. Hâlbuki Zümer 43. Ayetinde Allah, kendisinden başka şefaatçi edinenleri uyarıp, bakın ne diyor. "YOKSA ALLAH'TAN BAŞKA ŞEFAATÇİLER Mİ EDİNDİLER?" Kur'an dan nasiplenmeyip imanını batıl ile yaşayanlara, Kur'an gerçeklerini anlatmak çok zor biliyorum ama yine de hatırlatmak her Müslüman'ın görevidir. Bakın Allah, Resulüne bu konuda neler diyor. Acaba Allah'ın Resulü kendi günahları için ne yapmasını istiyor Allah.

Muhammed 19: Bil ki Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. HEM KENDİNİN, HEM DE İNANMIŞ ERKEK VE KADINLARIN GÜNAHLARININ BAĞIŞLANMASINI DİLE! Allah, gezip dolaştığınız yeri de, içinde kalacağınız yeri de bilir. (Diyanet meali)

Dikkat ettiyseniz yazdığım tüm ayetleri, özellikle Diyanetin mealinden aldım. Bu ayette de Allah Resulüne, kendi günahların ve iman ettiğine şahit olduğun kadın ve erkeklerin günahlarının bağışlanması için bana dua et diyor. Hani Allah'ın Resulünüm şefaat yetkisi vardı? Kendi günahını bile affetme yetkisi olmayan Resulün, bizlerin günahları için nasıl şefaat edeceğini söyleriz. HATIRLATIRIM ALLAH KENDİSİ VE DİĞER İMAN EDEN MÜSLÜMANLARIN GÜNAHLARI İÇİN DUA ET DİYOR.  Burada bahsedilen, Resulün tanıdığı, imanından emin olduğu arkadaşlarından bahsediliyor. Hatta Allah cehennem cezası vermiş bir kişi ile ilgili, Resulüne bakın ne diyor ve uyarıyor Rabbimiz.

Zümer 19: HAKKINDA AZAP SÖZÜ (HÜKMÜ) GERÇEKLEŞENLER, HİÇ ONLAR GİBİ OLUR MU? CEHENNEMLİKLERİ SEN Mİ KURTARACAKSIN?  (Diyanet meali)

Tekrar hatırlatmak istiyorum, yazdığım ayetlerin tamamı Diyanet mealinde alınmadır. Ayetlerin tamamında Allah açık ve net bir şekilde, şefaat yetkisi yalnız Allah'ındır, bu yetkiyi ben hiç kimseye vermedim dediği halde, Diyanet ne yazık ki hala camilerde ve din görevlileri tarafından Müslümanlara, ŞEFAAT YA RESULALLAH demeye ve şefaat edecek Allah'ın yetki verdiği kişilerinde olacağı anlatılmaktadır. Peki, Allah'ın bu yetkiyi kime verdiklerini nasıl bileceğiz? Aslında yakın zamanda, bu yanlışımızın cezasını toplum olarak çektik ama ders almadığımız anlaşılıyor. Çünkü edindikleri Veli kişilerin de şefaatçi olduklarını söylemelerini, doğrusu anlamak hiç mümkün değil. Çünkü Allah Kur'an da uyarmış ve KİMİN EN DOĞRU YOLDA GİTTİĞİNİ, KİMİN TAKVACA ÜSTÜN OLDUĞUNU YALNIZ BEN BİLİRİ DİYOR. Bu ayetlerden de anlıyoruz ki bizler, hiç kimsenin imanını değerlendirip, bu kişi Allah dostu, bu insan çok iyi Müslüman diyerek, onun her sözüne şüphe duymadan güvenemeyiz. Yada tam tersini söyleyip, inançsız imansız diyemeyiz. Din adına güvenilecek ve sorgusuz inanılacak yalnız Allah dır, onun kitabı Kur'an dır.

Dilerim Kur'an'ı rehber alarak, yaşadığımız bu hatamızı fark eden Allah'ın halis kullarından oluruz. Eğer fark edemezsek, bizleri daha çok Allah ile aldatanların tuzağına düşeriz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
85
Biz Müslümanların genel çoğunluğu, günümüzde İslam'ı ne yazık ki Kur'an merkezli yaşamak yerine, rivayet merkezli hadisler ışığında yaşıyoruz. Bizlere bu bilgiler doğru ulaşmış mı, ulaşmamış mı diye hiç tereddüt bile etmiyoruz. Çünkü bu hadisleri adeta haşa, Kur'an ayeti seviyesinde görüyoruz. Onun içinde hep kaybeden toplumlar oluyoruz. Böyle olunca da Allah'ın Nuru Kur'an dan faydalanıp, onun ışığıyla aydınlanamıyoruz.

Bugün bizler, geleneksel İslam anlayışında Kur'an ı değil, bizden yüzlerce yıl önceki toplumların, Kur'an dan ne anladığını, güvenilir dediğimiz kişilerin rivayet ettiği hadislerin ışığında, onların dini nasıl yaşadıklarını, mezheplerin FIKIH anlayışları ile anlamaya çalışıyoruz. Böyle olunca da ONLARIN YAPTIKLARI YANLIŞLARI BİZLERDE TEKRARLIYORUZ. Hâlbuki Allah Kur'an ı, daha önceki toplumların yanlışlarını, hatalarını bizlerde tekrar etmeyelim, apaçık görüp farkında olalım diye gönderdi. Öyle rivayet bilgilerle Kur'an ı anlamaya çalışıyoruz ki, bu bilgilerin doğruluğundan da asla emin olamıyoruz. Allah bu konuda bizleri uyarmış ve emin olmadığın bilgilerin ardına düşmeyin, sizleri sorumlu tutarım diye de dikkatimizi çekmiştir. Üzgünüm ama rivayet hadisleri ciddiye aldığımız kadar, Kur'an ı onun ayetlerini ciddiye almıyoruz. Çünkü rivayet hadisler olmasaydı, Kur'an anlaşılamaz kapalı kalırdı diye inanıyoruz. Bu durumda sizce hangisi ilk sırayı alır. Ben söylemekten utanıyorum. KUR'AN'I CİDDİYE ALMIŞ OLSAYDIK, KUR'AN' IN ONAYINDAN GEÇMEYEN ONCA HADİSİ/SÖZÜ, ALLAH IN RESULÜ SÖYLEMİŞTİR DEMEZDİK. BU HATAMIZLA BİZLER, ALLAH'IN RESULÜNE İFTİRA ATTIĞIMIZIN, NE YAZIK Kİ FARKINDA BİLE OLAMIYORUZ.

Bu makalemde Müslümanların, İslam'ı yaşarken İLK ÖNCELERİ İZLEDİĞİ YOLLA, DAHA SONRA İZLEDİKLERİ YOLUN NASIL FARKLILAŞTIĞINA BİR ÖRNEK VERMEK İSTİYORUM. Elbette yazacağım da bir rivayet hadistir, ama Kur'an'ın onayından geçen ve Kur'an a yönelten bir hadis olduğunu lütfen unutmayalım. Makalemi okumadan önce, sizlere SENED yoluyla nakledilen rivayet hadisin, ne olduğunu açıklamak istiyorum ki konu daha iyi anlaşılsın. Bir hadis terimi olarak SENED, hadisin ilk kaynağına ulaşıncaya kadar takip ettiği yoldur diye tarif edilir. SÖZLÜK ANLAMI, DAĞIN ETEĞİNDEN YUKARI OLAN KISMI, BİR KİMSENİN GÜVENDİĞİ BİRİ, SIĞINAK VE DAYANAK MANALARINA GELİR. Bizler yüzlerce yıl önce yaşamış kişilerin kim olduğunu güvenirliğini, bu sözlere art niyetli kişilerin dahil olup, fitne, fesat bilgiler karıştırdığını asla bilemeyiz. Onun için Allah, emin olmadığın sözün ardına düşmeyin diye bizleri uyarır. Bizler hiç kimsenin Allah'ın doğru yolunda gittiğini asla bilemeyiz. Bu konuda Allah bizleri uyarıyor ve ne diyordu? "KİMİN EN DOĞRU YOLDA GİTTİĞİNİ YALNIZ BEN BİLİRİM." Buna benzer uyarıları Kur'an'dan görmezden gelirsek, yaşadığımız batılı, hurafeyi din diye yaşarız. Hesap günüde üzülenlerin safında oluruz.

Rivayet hadisleri inancının merkezine koyup çok önemseyen ve İslam'ı bu merkezde yaşayan din kardeşlerime geçmişten günümüze ulaşan, Hz. Muhammed in vefatından sonra Müslümanların inançlarını yaşayabilmek adına, nasıl bir yol izleyip değişimlere uğradıklarına güzel bir örnek vermek istiyorum. İBRET VE DERS ALANA NE MUTLU.

"HZ. AİŞE, ALLAH RESULÜ'NÜN, KUR'AN'IN ETE KEMİĞE BÜRÜNMÜŞ HALİ OLARAK YAŞADIĞINI ÇOK İYİ BİLDİĞİ İÇİN, ALLAH RESULÜ'NE HERHANGİ BİR SÖZ NİSPET EDİLDİĞİNİ İŞİTTİĞİNDE, HEMEN O SÖZÜ KUR'AN'IN SÜZGECİNDEN GEÇİRİR, KUR'AN'IN ÖLÇÜLERİYLE ÖRTÜŞMEYEN RİVAYETLERİ KESİN OLARAK REDDEDERDİ. Bedruddin ez-Zerkeşi'nin kaleme aldığı ve Hz. Aişe'nin Kur'an'a aykırı bulduğu için reddettiği rivayetlerden örneklere yer verdiği "HZ. AİŞE'NİN SAHABEYE YÖNELTTİĞİ ELEŞTİRİLER" adlı kitabı, bu konuda önemli bir kaynak niteliği taşımaktadır." Örnek verelim.

"Hz. Aişe'nin, Hz. Peygamber adına Kur'an'a aykırı sözler uydurulmasına geçit vermeyen, Kur'an merkezli bu titiz tutumu, sonraki dönemlerde Müslümanlar arasında hep yaşatılmakla birlikte, özellikle hicri 2 ve 3. yy' larda hadislerin tedvini sürecinde, HADİS RİVAYETLERİNİN KUR'AN'A ARZINI ÖNCELEYEN METİN TENKİDİ YÖNTEMİ YERİNE, SENED ZİNCİRLERİNİN İNCELENMESİNE DAYALI SENET TENKİDİ YÖNTEMİNİN ÖNE ÇIKARILMASI, BU ALANDA KUR'AN'IN HAKEMLİĞİNİ ÖNEMLİ ÖLÇÜDE DEVRE DIŞI BIRAKAN BİR GELİŞME OLMUŞTUR.

Bu büyük kırılmaya, bir de Şafii'nin hadisleri de Kur'an gibi vahiy ürünü olarak gören ve böylece Kur'an'ın hakemliğini/belirleyiciliğini buharlaştıran yaklaşımının giderek genel kabul halini alması eklenince, HADİS KÜLTÜRÜ TAMAMEN KUR'AN'IN KONTROLÜ DIŞINA ÇIKARTILMIŞ, "YÜRÜYEN KUR'AN" OLAN ALLAH RESULÜ ADINA KUR'AN DIŞI BİR KÜLTÜR VE DİN ANLAYIŞI OLUŞTURULMASINA ZEMİN KAZANDIRILMIŞTIR.

BÖYLECE KUR'AN TEMEL BELİRLEYİCİ OLMAKTAN ÇIKARILMIŞ, HADİS RİVAYETLERİ KUR'AN'A ARZ EDİLECEK VE HADİS RİVAYETLERİ KUR'AN'LA DEĞERLENDİRİLECEK YERDE, YER YER APAÇIK KUR'AN AYETLERİ HADİS RİVAYETLERİNE TÂBİ KILINMAYA ÇALIŞILMIŞ, BÖYLECE İSLAM'IN YAPISI TAMAMEN TERS YÜZ EDİLMİŞTİR."

Bu bilgiler ve yaşanan İslam'ın izlendiği yola baktığımızda, ALLAH IN RESULÜNÜN SAĞLIĞINDA, ASLA KENDİ SÖZLERİNİ/HADİSLERİNİ KAYDA ALDIRIP YAZDIRMADIĞINI ÇOK NET ANLIYORUZ. Günümüze ulaşan tüm hadislerin rivayet yoluyla, insanların birbirine nakli ile geldiği çok açıktır. BU BİLGİLERİN DEĞİŞMEDEN GÜNÜMÜZE GELDİĞİNE İNANMAK AKLIN VE MANTIĞIN ÖTESİNDE İMKANSIZDIR, LÜTFEN UNUTMAYALIM VE İMANIMIZI TEHLİKEYE ATMAYALIM. Değerli din kardeşlerim, lütfen unutmayalım. Allah hükmünü vermiş ve sizleri Kur'an dan sorumlu tutuyorum demişse, bizlerin ipine sarılacağımız Kitabında Kur'an olduğunu unutmayalım. Dilerim rivayetlere değil Kur'an'a sarılan, Allah'ın azınlık halis kulları arasında oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
86
 

İslam toplumu olarak Kur'an dan uzak, öyle bir bataklığa batmışız ki, Kur'an'a inandığımızı zannedip, Kur'an'a muhalif yaşadığımızın, Allah ne emrediyorsa tersini söylediğimizin farkında bile değiliz. Çünkü Kur'an ı dikkatle ve bir öğrenci misali Allah'ın istediği gibi anlayarak, düşünerek okumuyoruz. Yaptığımız yanlışımız, anlatılanları Allah'ın emri zannederek sorgusuzca inanmak. ALLAH BÖYLE BİR İMAN İSTEMİYOR BİZLERDEN, LÜTFEN ÖNCE BUNUN FARKINDA OMALIYIZ. Kur'an'ı direk kendimiz okumak istemememizin nedeni, bizlere sen Kur'an ı anlayamazsın, onu âlim olanlar anlar, senin ilmin ne ki Kur'an ı anlayacaksın sözlerine, ne yazık ki inandırıldık. Eğer zerre kadar düşünseydik, Allah bizlerin okuduğunda anlayamayacağı bir rehber gönderip, daha sonrada sizleri bu kitaptan sorumlu tutuyorum demeyeceğini bilirdik.

Okuyup araştırmadığımız ve üzerinde düşünmediğimiz için, yaptığımız en büyük yanlışlık, ayetlerde geçen sözlere, kelimelere diğer ayetlerle tamamen ters düşen anlamlar vermemiz neden oluyor. Sizce Allah bir ayetinde söylediğinin tam tersini, bir başka ayetinde söyler mi? Elbette hayır. Buna inanırsak, ellerimizle Kur'an da çelişki yaratmış oluruz. Örnek vermek gerekirse Allah birçok ayetinde, Kur'an'ı tebliğ ederken Resulüne kolaylık sağlamak ve yardımcı olmak için bakın iman etmek üzere olanlara ne söylüyor ve uyarıyor.

"KİM ALLAH'A VE RESÛLÜNE İTAAT EDER, ALLAH'TAN KORKAR VE O'NA KARŞI GELMEKTEN SAKINIRSA, İŞTE ONLAR BAŞARIYI ELDE EDENLERİN TA KENDİLERİDİR." (Nur 52)

"ALLAH VE RESÛLÜ BİR İŞ HAKKINDA HÜKÜM VERDİKLERİ ZAMAN, HİÇBİR MÜ'MİN ERKEK VE HİÇBİR MÜ'MİN KADIN İÇİN KENDİ İŞLERİ KONUSUNDA TERCİH KULLANMA HAKLARI YOKTUR. KİM ALLAH'A VE RESÛLÜNE KARŞI GELİRSE, ŞÜPHESİZ Kİ O APAÇIK BİR ŞEKİLDE SAPMIŞTIR." (Ahzab 36)

"EY İMAN EDENLER! ALLAH'A İTAAT EDİN, ELÇİ'YE DE İTAAT EDİN! İŞLERİNİZİ BOŞA ÇIKARMAYIN!" (Muhammed 33)

"ALLAH'A İTAAT EDİN; RESULE DE İTAAT EDİN! YÜZ ÇEVİRİRSENİZ BİLİN Kİ RESULE DÜŞEN GÖREV, SADECE APAÇIK TEBLİĞDİR." (Tegabun 12)

ÖNCE ŞUNU HATIRLATMAK İSTERİM. BU UYARI VE İKAZLAR, ALLAH IN RESULÜNÜN YAŞADIĞI DÖNEMDE, İMAN EDENLERE ÖZELLİKLE HİTAP EDİYOR. BUNU DİKKATE ALARAK ANLAMAYA ÇALIŞALIM. Kur'an'ı tamamen okumamış bir Müslüman ilk önce şunu söyler. Bakın Allah yalnız kendisine değil Resulüne de uymamızı istiyor. Demek ki onun Kur'an'dan başka sözleri/hadisleri de din adına geçerli olmalı ki öyle söylüyor diyebilirsiniz. Yazdığım bu dört ayetin sonunda Tegabun 12. Ayeti, dikkatle okuyan bir Müslüman, ilk okuduğunda anladığı yanlış düşünceyi fark etmesi gerekir. Tabi düşünerek dikkatle okumak ve rivayet bilgilerin etkisi altında kalmadıysa. Onun için Allah düşün, aklını kullan Ey kulum diyor.  Yazdığım bu dört ayetin ilk cümlelerinde, dikkat ettiyseniz Allah'a ve Resulüne uyun diyerek, Resulünü birlikte anıyordu. Allah bu ayetlerde benim hükümlerim ayrı, Resulümün hükümleri ayrıdır, onunda verdiği Kur'an dışı hükümlere uyun demesi zaten, Kur'an a göre mümkün değil. Ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem diyen Allah, bu ayetlerde farklı bir şey söylemesi mümkün olamaz.  Peki, Tegabun 12. Ayetin sonunda ne diyordu? "BİLİN Kİ RESULE DÜŞEN GÖREV, SADECE APAÇIK TEBLİĞDİR. Eğer Allah'ın bu uyarısını görmezden gelirseniz, yazdığım ayetlerin ilk cümlelerini, istediğiniz gibi yorumlar, istediğiniz anlamı da verebilirsiniz ama kendinizi kandırmış olursunuz.

Yazdığım ayetler ve benzeri birçok ayetinde Allah, Resulüne destek ve yardımcı olmak için, Resulüme uyun ona uymak bana uymaktır mesajını veriyor ve Resulüne itaati emrediyor.  HATIRLATIRIM ŞU ANDA ALLAH'IN RESULÜ ARAMIZDA YOK. BU DURUMDA NE YAPACAĞIZ DİYEBİLİRSİNİZ. Kur'an'a danışalım, bakalım Allah'ın kitabı bu konuda bizlere yardımcı olacak mı? Bizler yalnız Kur'an ile İslam'ı yaşayabilir miyiz, yoksa Allah'ın Resulü başka bilgilerde bizlere bıraktı mı?

"BU KURAN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM." (ENAM 19)

"RABBLERİNİN HUZURUNDA TOPLANACAKLARINDAN KORKANLARI, KUR'ÂN İLE UYAR! ONLAR İÇİN RABBLERİNDEN BAŞKA NE BİR DOST NE DE BİR ARACI VARDIR; BELKİ SAKINIRLAR."( ENAM 51)

"DE Kİ: "BEN SİZİ ANCAK VAHY İLE UYARIYORUM." AMA SAĞIRLAR UYARILDIKLARI VAKİT ÇAĞRIYI İŞİTMEZLER." (Enbiya 45)

Bu ve benzeri ayetleri dikkatle okuduğumuz da kafamızdaki karışıklık netleşiyor. Allah Resulüme uyun ona uymak bana uymak gibidir demesinin nedeni, çok açık ortaya çıkıyor. Demek ki Allah'ın Resulü tüm insanları, Allah'ın vahyi Kur'an ile uyarma görevi almış. Onun için Allah Resulüme uyun, O bir konuda aranızdaki anlaşmazlığınızda karar verdiğinde ona güvenin ve kararına itiraz etmeyin diyor. Çünkü O vereceği kararı ona indirdiğim Kur'an ışığında verecektir diyerek, O günkü toplumun Resulüne uymasına yardımcı oluyor. Çünkü Allah Resulünün her anını kontrol ediyor ve gerektiğinde onu ikaz ediyordu. Bunu Kur'an dan anlıyoruz. Yoksa Allah Resulü vefat ettikten sonra, Allah ın denetiminde olmayan, Resule ait olduğu iddia edilen hadislerine de uyun, asla demiyor. Hatırlatırım Allah, yalnız Kur'an ı korumasına aldığını açıkça söylüyor. Gerçi batıl yolcuları rivayet hadislerinde Allah koruması altında olduğunu söyleyerek, batıl inançlarına nefislerinde kanıt yaratma çabasını sürdürmektedirler. 

Buradan da şunu çok açık anlıyoruz. BU GÜN ALLAH'IN RESULÜ ARAMIZDA YOK. ALLAH IN KORUMASINDAKİ KUR'AN'A UYAN MÜSLÜMAN, HEM ALLAH'A HEMDE RESULÜNE UYMUŞ OLUR. Bu konuyu çok daha net anlayabilmemiz için, Allah'ın Resulüne verdiği görev ve yetkisini açıkladığı diğer ayetlerden hatırlayalım. "BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ." (Kehf 56) "SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR." (Rad 40) "BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM." (Ahkaf 9 )

Bu konuyu daha net anlayabilmemiz için, sizlere Kur'an'ın diğer ayetlerinden özet örnekler vermek istiyorum. Çünkü bu konu o kadar yanlış anlatılıyor ki topluma, ALLAH BEN HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM dediği halde, biz Müslümanlar Allah'ın Resulünü adeta dinde Allah'ın hüküm ortağı yapmaktan çekinmiyoruz. Bunun nedeni, atalarımızdan intikal eden rivayet bilgileri yaşayabilmek adına yapıyoruz bu hatayı. Kasas suresi 75. Ayetinde Allah mahşer günü, Kesin delilinizi ortaya koyunuz deriz diyor ve GERÇEĞİN ALLAH'A AİT OLDUĞUNU, UYDURDUKLARININ KENDİLERİNİ BIRAKIP KAÇTIĞINI ANLARLAR diyerek, bizlerin dinimiz adına kesin delilimizin, yalnız Kur'an olduğunu ve Resulünün de yalnız Kur'an'a uyup, onu tebliğ ettiğini anlıyoruz.

Araf suresi 3. Ayetinde, Rabbinden size indirilene uyun, onun berisinden bir takın velilerin sözlerine uyup ardına düşmeyin diyerek açıklık getiriyor. Enfal 64. Ayetinde Allah Nebisine hitaben ne diyordu hatırlayalım. "EY NEBİ! ALLAH, SANA DA SANA UYAN MÜMİNLERE DE YETER." Bakın Allah yani onun kitabı, Nebisine yetiyor ve bizlere de yeteceğini söylüyor. Sizce bu ayeti okuduktan sonra Allah'ın Nebisi, Allah'ım Kur'an da namaz kıl, Oruç tur, zekât ver diyorsun ama gerekli detayı vermiyorsun demiş olabilir mi? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Unutmayalım Allah, detaylı vermediği bir hükümden kullarını asla sorumlu tutmaz. HATIRLATIRIM BİZ KİTAPTA HİÇ BİR EKSİK BIRAKMADIK, DETAYLI AÇIKLADIK Kİ KİMSEYE MUHTAÇ OLMAYASINIZ DİYOR. Bu durumda bizler, Ne yani Allah Resulünü postacı diye mi gönderdi diyerek, Resul lük/Elçilik görevine kendi nefsimizce yetkiler yüklememiz ne kadar doğru olur? Bunu yaparak kendimizi kandırmış oluruz. Allah kitap Ehlinin yaptığı yanlışa örnek verip, bizlerinde aynı yanlışı yapmamızı engellemeye çalışan ayeti hatırlatmak istiyorum.

MUHAMMED 3: BUNUN SEBEBİ, İNKÂR EDENLERİN BÂTILA UYMALARI, İNANANLARIN DA RABLERİNDEN GELEN HAKKA UYMUŞ OLMALARIDIR. İŞTE BÖYLECE ALLAH, İNSANLARA KENDİLERİNDEN MİSALLERİNİ ANLATIR. (Diyanet vakfı meali)

Ayette geçen, inkâr edenlerden sizce kimler kast ediliyor? Elbette kitap Ehli. Allah'ın indirdiği kitabı yeterli görmeyip, kendilerine atalarının batıl, rivayet inançlarını da din edindikleri için Allah, onlara inkârcı diyor. Halbuki Allah a, Resulüne ve gönderdiği kitaba inanıyor ama sözde inanıyor, özde değil. Eğer bizler, Allah'ın apaçık ayetlerini tebliğ aldığımız halde, hala Kur'an açık ve detaylı değildir, Resulün rivayet hadisleri olmasaydı Kur'an anlaşılamaz kapalı kalırdı diyerek, Resulünü Allah' n dinde hüküm ortağı yapıyorsak, bizlerde Kitap Ehlinin aynı yanlışlarına düşmüş, özde değil sözde iman ederek, inkârcılardan olmuşuz demektir. Ayetin sonunda Allah, makalemizin konusunu adeta özetlercesine bakın ne diyor. "İNANANLARIN DA RABLERİNDEN GELEN HAKKA UYMUŞ OLMALARIDIR." Ama bizlerin genel çoğunluğu, Rabbimizden gelen hak olanın detay sız ve herkesin anlayamayacağı bir kitap olduğunu söylemekten korkmuyoruz. SANIRIM BU CAHİLLİĞİN VERDİĞİ BİR KORKUSUZLUK OLSA GEREK. Sizlere son olarak iki ayet daha hatırlatmak istiyorum. Sizce bu ayetlerde Allah, tüm iman edenleri nereye yönlendiriyor. Yalnız indirdiği vahye mi, yoksa vahyimin yanında Resulün hadisleri/sözlerine de mi uyun diyor.

Bakara 5: İŞTE ONLAR, RABLERİNDEN GELEN BİR HİDAYET ÜZEREDİRLER VE İŞTE ONLAR KURTULUŞA ERENLERİN TA KENDİLERİDİRLER. (Bayraktar Bayraklı)

Ali İmran 101: SİZE ALLAH'IN ÂYETLERİ OKUNUP DURURKEN, ÜSTELİK ALLAH RESULÜ DE ARANIZDA BULUNURKEN NASIL İNKÂRA SAPARSINIZ? HER KİM ALLAH'A BAĞLANIRSA KESİNLİKLE DOĞRU YOLA İLETİLMİŞTİR. (Kur'an yolu Diyanet işleri.)

Çok değil, ayetler üzerinde biraz düşünen bir Müslüman, bizlere kurulan batıl tuzağının farkına varacaktır. Allah Kurtuluşa eren kullarının, Rabbimizden gelen bir hidayet üzere, yani Kur'an üzerinde olanlar olduğunu apaçık bildiriyor. Sizce açık ve detaylı olmayan, Resulün açıklamasına muhtaç namazımızı bile kılacağımız detayın verilmediği bir kitap, bizleri hidayete erdirir mi? Lütfen Allah'ın kitabına saygısızlık yapmayalım. Hesabını veremeyiz. Diğer ayette aslında konumuza çok net bir açıklama getiriyor ve diyor ki Rabbimiz, Allah'ın Resulünün dönemindeki İlk Müslümanlara ya da tebliğ yapılan tüm insanlara. SİZE ALLAH IN AYETLERİ OKUNUYOR AMA SİZLER, YANI BAŞINIZDA ALLAH IN RESULÜ DURURKEN, AYETLER HAKKINDA İNSANLARI ŞÜPHEYE DÜŞÜRECEK SÖZLER SÖYLÜYORSUNUZ. Demek ki o gün bile iman edenlerin arasında, apaçık ayetler dururken, atalarının inançlarını yaşamak isteyenler varmış ki, Allah bu ikazı yapıyor.  Allah'ın Resulü varken bu yanlışlar yapıldıysa, günümüzdeki sapkınlığın ne durumda olduğunu düşünmek bile istemiyorum.

Aynı yanlışlara düşmek istemiyorsak, bizlere rivayetlerle gelen inançları, Allah'ın dini diye yaşatmaya çalışanların tuzağına lütfen düşmeyelim. Bu tuzağa düşmek istemiyorsak, Kur'an ı anlayarak, dikkatli bir şekilde düşünerek, ayetler arasında bağlantı kurarak anlamaya çalışalım. BUNU YAPARSAK HESAP GÜNÜ, YÜZLERİ GÜLENLERİN SAFINDA OLURUZ. Dilerim Kur'an gerçeklerinin farkında olan, batıl ve sanıdan uzak, Allah'ın ipine sarılan, ALLAH IN HALİS KULLARINDAN OLURUZ.

Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
87
Bu makalemde sizlerin düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Tevbe Suresi 84. Ayet olacaktır. Bu ayet de geçen salat kelimesi, her zaman ki gibi namaz diye çevrilerek, ölen Müslümanların cenaze namazı kılınması gerektiği anlatılmaktadır. Gerçekte de bu ayette geçen salat kelimesi, namaz anlamında mıdır? Çünkü bildiğimiz namaz kıyam, rükû ve secde ile yapılır. Cenaze namazı dediğimiz namazda ise yalnız kıyam vardır, rükû ve secde yoktur. Bu durumda bu ayeti namaz diye çevirmemiz ve ölmüş bir Müslümana yaptığımız bu törene namaz dememiz, sizce ne kadar doğru olabilir? Önce iki farklı mealden bu ayeti yazmak istiyorum. Daha sonra üzerinde birlikte düşünelim.

Tevbe 84: ONLARDAN ÖLEN HİÇBİRİNE ASLA NAMAZ KILMA VE KABRİNİN BAŞINDA DURMA. ÇÜNKÜ ONLAR ALLAH'I VE RESÛLÜNÜ İNKÂR ETTİLER VE FASIK OLARAK ÖLDÜLER. (Diyanet meali)

Tevbe 84: ONLARDAN ÖLMÜŞ OLAN HİÇBİRİNE ASLA SALÂT (DUA) ETME, ONUN KABRİ BAŞINDA DA DURMA! ŞÜPHESİZ Kİ ONLAR, ALLAH'I VE ELÇİSİNİ İNKÂR ETTİLER VE YOLDAN ÇIKANLAR OLARAK ÖLDÜLER. (Mehmet Okuyan meali)

Diyanet meali, salat kelimesini namaz diye çevirmiş. Ama Mehmet Okuyan hocamız, orijinalindeki kelimeyi yazmış ama yanına bu kelimenin Kur'an da geçen diğer anlamı olan, DUA diye de açıklama yapmış. Gerçekte bu ayette geçen Salatın bizlerin kıldığı namazla bir ilgisi olması mümkün görünmüyor. Çünkü namazın şekilsel hareketleri bunda yok. Allah Kur'an da yolda yürürken, at sırtında her anımızda salat etmemizi bizlerden ister. Yani Allah a DUA etmemizin, onu zikretmemiz gerektiği bilgisini verir. Bu ayette de, ölen bir insanın arkasından yapılan DUA törenden bahsediliyor ve bu ayette Allah bir ikazda bulunuyor. Onlardan diye kast edilenler, Allah'ın Resulüne savaş açmış, onları öldürmeye çalışan, Resulüne karşı gelen kâfirlerden bahsediyor. Allah hem Resulüne hem de tüm Müslümanlara, kâfir olduğu apaçık belli olan Müslümanlara karşı mücadele edenleri kastediyor. Önce bu açıklamayı yapmak isterim. Yoksa iman ettiğini söyleyen hiç kimse hakkında, bu insanın cenaze namazı kılınmaz/cenaze dua töreni yapılmaz ya da iman ettiğini söylediği halde farklı inancı olan bir kişiye bunu asla söyleyemeyiz.  Çünkü kimin doğru yolda olduğunu bizler bilemeyiz. Kur'an dan Örnekler  vermek istiyorum ki konu daha iyi anlaşılabilsin.

"AKRABA BİLE OLSALAR, CEHENNEMLİK OLDUKLARI BELLİ OLDUKTAN SONRA MÜŞRİKLER İÇİN ALLAH'TAN AF DİLEMEK, NEBİYE DE MÜMİNLERE DE YAKIŞMAZ." (Tevbe 113)

"ONLAR İÇİN İSTER AF DİLE, İSTER DİLEME; ONLAR İÇİN YETMİŞ KEZ AF DİLESEN DE ALLAH ONLARI ASLA AFFETMEYECEKTİR.  BU, ONLARIN ALLAH'I VE ELÇİSİNİ İNKÂR ETMELERİNDEN ÖTÜRÜDÜR. ALLAH YOLDAN ÇIKANLAR TOPLULUĞUNU DOĞRU YOLA ULAŞTIRMAZ." (Tevbe 80)

Taha 135: De ki: "HERKES BEKLEMEKTEDİR; SİZ DE BEKLEYİN! İLERİDE DÜZGÜN YOLDA OLAN HALKI VE DOĞRU YOLA ULAŞANLARIN KİMLER OLDUĞUNU BİLECEKSİNİZ!" (Mehmet okuyan)

İsra 84: De ki: "HERKES KENDİ YAPISINA UYGUN İŞLER GÖRÜR. RABBİNİZ, EN DOĞRU YOLDA OLANI DAHA İYİ BİLİR." (Diyanet meali)

Bu ayetlerden de şunu çok açık anlıyoruz. Bir insan açıkça sözleri ile inkar ediyorsa bu müşrikler için, Allah'ın Nebisi bile olsa Allah dan onlar için af dilemenin yanlış olduğunu Allah söylüyor. Bu sözlerden de anlıyoruz ki, Cenaze namazı dediğimiz aslında DUA töreni, yani ölen kişi için bağışlanma isteğidir. İman ettiğini söyleyen kişiler arasında ise, hiç kimse bu kâfir, imansız diyemez yani Tevbe suresi 84. Ayeti delil gösteremez, çünkü kimin en doğru yolda olduğunu yalnız Allah bilir diyor. Bu yanlışı ne yazık ki bizler, kendi aramızda çok yapıyoruz. Hatta onun namazı kılınmaz gibi sözleri çok duyarsınız. Çünkü kendisi gibi iman edip inanmayanlara, bu tarz yakıştırmalar çok yapılıyor. ÇÜNKÜ HERKES KENDİSİNİN, EN DOĞRU YOLDA GİTTİĞİNE İNANIYOR.

Gelelim konumuza. Ölen Müslüman kardeşlerimize yaptığımız SALAT tır ama bu salat farsça deyimiyle namaz değil, ÖLEN KİŞİNİN ARKASINDAN YAPTIĞIMIZ DUADIR, CENAZE TÖRENİDİR. Geleneksel İslam anlayışı mezhepler ve fıkıh bu dua törenine namaz demişler. Fakat Kur'an da kıldığımız namazın tarifi gibi,  bu namazın tarifini bulamayınca, her zamanki gibi devreye mezheplerin FIKIH inancı girmiş ve kendilerince şekillendirmişlerdir. Yani günümüzde kılınan şekliyle cenaze namazı beşeridir, Allah'ın emri değildir. Çünkü böyle bir namaz tarifi Kur'an da yoktur. Mezhep inançları bu SALAT/DUA TÖRENİNE namaz dedikleri için, bu töreninde abdest alarak yapılması gerektiğine hükmetmişlerdir. HATIRLATMAK İSTERİM, ALLAH ÖLEN MÜSLÜMANLAR İÇİN YAPACAĞIMIZ BU SALATI, YANİ DUA TÖRENİNİ YERİNE GETİRİRKEN, BİZLERİN TIPKI NAMAZ KILARKEN ALDIĞIMIZ ABDESTİ ALMAMIZIN EMRİNİ VERMEMİŞTİR. ÇOK İLGİNÇTİR, ÖLEN BİRİSİNİ YIKAYARAK ABDEST ALDIRARAK CENAZEYİ DEFNETMEK, KUR'AN DA GEÇMEZ, BUDA MEZHEPLERİN DİNE YAPTIĞI BİR İLAVEDİR.

Tüm bu bilgilerden de anlıyoruz ki, cenaze namazı diye adlandırdığımız aslında SALAT, DUA törenidir. Ölmüşlerimize karşı yaptığımız son saygı gösterisidir ve onun günahlarının affı için yaptığımız bir DUA TÖRENİDİR. Bu töreni yaparken de Allah, bizlerin abdest almamızı emretmemiştir, tıpkı Kur'an okumak için Abdest almamız gerekmediği halde, mezhepler ve fıkıh inancının Kur'an okurken bile, abdestli olmamız gerektiğine hükmettikleri gibi. Bizler dini hükümleri yalnız Kur'an dan almaya alışmadığımız için, bu konuda da Kur'an merkezli düşünmek yerine, karşılıklı sitemli atışmalarla yaşayıp gidiyoruz İslam'ı. Cenaze töreninin namaz olduğunu ısrarla iddia eden düşüncenin savunmasından, bir örnek vermek istiyorum.

"CENAZE NAMAZI BİR NAMAZ OLMAKTAN ZİYADE BİR DUADIR, BU NEDENLE ABDESTSİZ DE KILINABİLİR." DİYENLER VARSA, NAMAZIN BAŞTAN SONUNA KADAR BİR DUA VE ZİKİR OLDUĞUNU ANLAMAYANLARDIR.

Hiç düşünmeden baktığımızda çok doğru, çünkü namazda başından sonuna kadar neredeyse duadır. Peki, cenaze namazı ile aynı mı kılınıyor? Kesinlikle hayır. Namazda kıyam, rükû ve secde var. Ama cenaze namazı/töreninde yalnız kıyam var. ÇOK DAHA İLGİNCİ AYAKLARIMIZDA AYAKKABI VAR, AYAKKABIYLA NAMAZ KILANI GÖRDÜNÜZ MÜ? Müslümanlar her anında Allah a salat ederler dua ederler, hiç kimsede dua etmeden önce abdest almamız gerekir demez. Allah namaz kılarken açıkça abdest almamızı emrederken, cenaze namazı da bildiğimiz namaz gibi olsaydı, bunu yaparken de abdest alın demez miydi Allah? Hatırlatırım Allah, biz kitapta hiçbir eksik bırakmadık, nice örneklerle açıkladık diyor.  Üzgünüm ama bizler, ne yazık ki haşa Allah a din öğretir gibi, eksikler tamamlama peşinde oluyoruz.

Değerli kardeşlerim. Din Allah'ın dinidir ve kurallarını da dinin sahibi koyar. Resulü alır tebliğ eder her Müslüman gibi oda tek kelime ilave etmeden uygular. Bu gerçeği tersine çevirmek isteyenlere, lütfen itibar etmeyelim, yoksa Allah'ın huzurunda hesap veremeyenlerin safında oluruz. CENAZE DUA TÖRENİ GİBİ ÇOK ÖNEMLİ BİR HÜKMÜ YERİNE GETİRİRKEN, BİRÇOK BÖLGEDE, ÜLKEDE BU TÖRENE KADINLARI ALMAZLAR. YA DA BU TÖRENİN ERKEKLER GİBİ, BİR PARÇASI YAPMAZLAR. CANLARINDAN ÇOK SEVDİKLERİ ANNE BABALARININ CENAZE TÖRENLERİNDE BULUNMALARINI, DUA ETMELERİNİ ÇOK GÖREN MEZHEPLERİN BASKISINDAN, LÜTFEN ARTIK KURTULALIM. Din Allah'ındır onun verdiği hükümlere bizler, ne ilave edebiliriz nede eksiltebilir. Çünkü Allah çok açık, bizlerin Allah'ın ipine yani Kur'an a sarılmamızı emretmiş ve bizleri Kur'an dan sorumlu tutacağına hükmetmiştir. Bu durumda Kur'an da bahsedilmeyen bir hükümden, bizlerin sorumlu olacağımızı söylemek, Allah a ve kitabına yapılacak en büyük saygısızlıktır. Kur'an'ı yetersiz, detay sız görüp ona ilaveler yapmak,  Haşa Allah'ı yetersiz görmektir, lütfen unutmayalım.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
88
Bu yazımda, sizleri düşünmeye davet etmek istediğim konu, dünya üzerinde yaşamış ve yaşayan tüm insanlar, Hz. Âdem ve eşinden mi çoğaldı? Ne dersiniz, bunu hiç düşündünüz mü? Çünkü bizlere hepimiz, Hz Âdem ve eşinden çoğaldığımız anlatılır. Eğer öyle olsaydı, Hz. Âdem ve eşinin çocuklarının, bir birileriyle evlenmiş olması gerekirdi. Ama bildiğiniz gibi, kardeşlerin birbiriyle evlenmesi HARAM dır, Allah Kur'an da yasaklamıştır. ALLAH IN HARAM KILDIĞI BİR ŞEYİN, İNSANLARIN ÇOĞALMASININ SEBEBİ OLDUĞUNA NASIL İNANIRIZ? 

Bu konuda anlatılan, ama Kur'an ın asla onaylamadığı öyle yanlış bilgiler var ki toplum arasında, onlardan bahsetmek istemiyorum. Allah aynı anneden emen, sütkardeşlerin bile birbirleriyle evlenemeyeceğini söylüyor ve bunun HARAM olduğunu bildiriyorsa Kur'an da, TÜM İNSANLIĞIN ENSEST BİR EVLİLİKLE ÇOĞALDIĞINI, NASIL SÖYLERİZ VE BUNA İNANIRIZ. Bu konuda emin olamayacağımız, Kur'an ın onaylaması mümkün olmayan aklın ve mantığın kabul etmediği, öyle şeyler anlatıyor ve nefislerini tatmin etmeye çalışıyorlar ki, bu düşünceleri asla Kur'an kabul etmez. ALLAH NEDEN BAŞKA İNSANLAR, ÇİFTLER YARATMASIN DA, YASAKLADIĞI BİR EVLİLİK ŞEKLİYLE NESİLLERİN, TÜM İNSANLIĞIN ÇOĞALMASINA İZİN VERSİN? Bakın Allah insanları canlıları nasıl yarattığını söylüyor.

Secde 7: O Kİ, YARATTIĞI HER ŞEYİ GÜZEL YAPTI. İNSANI YARATMAYA DA ÇAMURDAN BAŞLADI. 8- Sonra onun neslini bir öz sudan, değersiz bir sudan yarattı. (Diyanet meali)

Fatır 11: Allah sizi topraktan, sonra embriyodan yarattı. SONRA SİZİ ÇİFTLER KILDI. O'nun bilgisi olmadan hiçbir dişi ne gebe kalır, ne de doğurur. Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da mutlaka bir kitaptadır. Şüphesiz bunlar, Allah'a kolaydır. (Bayraktar Bayraklı meali)

Nisa 1: Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp İKİSİNDEN BİRÇOK ERKEKLER VE KADINLAR ÜRETEN RABBİNİZDEN KORKUN; kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'dan ve akrabalık (bağlarını kırmak)tan sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir. (Elmalı meali)

Secde suresi 7 ve 8. ayette, aslında bahsettiğimiz konuya ayet açıklık getiriyor ve bakın ne diyor. "İNSANI YARATMAYI ÇAMURDAN BAŞLADI." Demek ki Allah, Hz. Âdem ve eşi ile birlikte, yada daha önce dünya üzerinde tıpkı Âdem i yarattığı gibi mayası, özü çamurdan insanlar, çiftler yaratmış olabileceği anlaşılıyor. Tabi ilk insanın kim olduğunu da bilemiyoruz. Ama ilk Halifenin, Resulün Hz. Adem olduğunu söyleyebiliriz. Dikkat ederseniz, insanı yaratmaya çamurdan başladı derken, herhangi bir sayıdan bahsedilmiyor. Yoksa yalnız Âdemi ve eşini çamurdan yarattık, hepiniz onun menisinden, özsuyundan çoğaldınız derdi Kur'an da. Nisa 1. ayette bahsedilen cümleyi yazalım. "EY İNSANLAR! SİZİ BİR TEK NEFİSTEN YARATAN VE ONDAN EŞİNİ YARATIP İKİSİNDEN BİRÇOK ERKEKLER VE KADINLAR ÜRETEN RABBİNİZDEN KORKUN." Bu ayette anlatılan insanların hepsinin tek bir nefisten yaratıldığı anlatılıyor. Peki nefis ne demek ÖZ VARLIK anlamında. Yani Allah tüm insanların özünü çamurdan, balçıktan yaratıldığını bildiriyor. Devamında ondan eşini yaratan diyor. Burada ondan yaratma sözüyle, Hz. Adem hangi öz varlıktan yaratılmışsa, yani topraktan/balçıktan, onu da biz ondan, yani balçıktan yarattık diyor. Yahudilerin inandığı gibi, Hz. Ademin eşini, Ademin kaburga kemiğinden yarattık demiyor. Ayetin devamında da tüm insanları, Hz. Adem ve eşini hangi özden yarattıysak, insanları da ondan yarattık, diye bizlere Allah bildiriyor. Yoksa tüm insanlar Hz. Adem ve eşinden çoğalmıştır demiyor. Eğer tüm insanlar Hz. Adem ve eşinden çoğalmıştır dersek, Kur'an ın yasakladığı ensest bir evliliği, zor durumlarda meşrulaştırmış gibi göstermiş oluruz. Bu konuya açıklık getirecek bir ayet hatırlatmak istiyorum.

Bakara 213: BÜTÜN İNSANLIK (BAŞLANGIÇTA) TEK BİR TOPLULUK İDİ, (SONRADAN YOLDAN ÇIKIP PARÇALANDI). ALLAH NEBİLERİNİ MÜJDELEYİCİ VE UYARICI OLARAK GÖNDERDİ. Onlarla birlikte gerçek bir amaca mebni olarak vahiyler gönderdi ki, o vahiyler, insanlar arasında ihtilafa düştükleri konularda hakem olsun. Buna rağmen, kendilerine hakikatin apaçık belgeleri geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden O'nun mesajı hakkında ihtilafa düşenler bizzat bu vahyin gönderildiği insanlardan başkası değildi. Sonuçta Allah iman edenlere, kendi iradesiyle, hakkında ihtilafa düştükleri hususlarda doğru yolu gösterdi. Allah, isteyeni/istediğini doğru yola işte böyle yöneltir.  (Mustafa İslamoğlu)

Bakın Allah bütün insanlığın önce, tek bir topluluk yani ümmet olduğunu söylüyor. Bunların arasından nebiler, tebliğ ediciler ve onlarla Kitaplar gönderdiğini söylediğine göre, Hz. Adem de ilk ve tek bir toplum olan insanların arasından seçilmiş olması gerekir. Allah Kur'an da, kardeşlerin evlenmesini haram kıldıysa, hatta aynı anneden süt emen, süt kardeşlerin bile birbiriyle evlenemeyeceğine hükmettiyse, Hz. Adem in çocuklarının, birbiriyle evlenmesi ile insanlık neslinin çoğaldığına inanmanın, doğru olmayacağı çok açıktır. ALLAH'IN BİZLERE YASAKLADIĞI BİR KONUYU, İNSANLARIN ÇOĞALMASINDA KULLANMASININ, MÜMKÜN OLMAYACAĞINA İNANIYORUM. ÇÜNKÜ ALLAH BU KONUDA HİÇ BİR İSTİSNA YAPMAMIŞTIR. Ali İmran 59. ayetinde Allah Hz. İsa ve Hz. Adem benzetmesinde bakın ne diyor. "Allah katında İsâ'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Allah Âdem'i topraktan yarattı; sonra ona, "ol" dedi ve o da oluşmaya başladı." Demek ki Hz. Ademde Hz. İsa da bir anneden doğmuş olmalı ki Allah, bu örneği veriyor. Bizlerden farklı tarafı Allah ın ol demesiyle babası olmadan dünyaya gelmesi. Yoksa hepimizin mayası toprak hepimiz balçıktan, topraktan yaratıldık.

Fatır suresi 11. ayetinde, bu konuya açıklık getiriyor Rabbimiz ve bakın ne diyor; Allah sizi topraktan, sonra embriyodan yarattı. Yani yaratılan tüm insanların mayası, toprak ve sudur. SONRA SİZİ ÇİFTLER KILDI. Demek ki Allah Âdem ve eşini yarattığı gibi, onlarla birlikte birçok çiftler de yaratmış olmalı ki, insanlar çoğalsın. Bu ayette dikkat ederseniz, sizleri âdemden yarattık demiyor, asla isim zikretmiyor. Sizleri çiftler yarattık derken, özellikle çoğul olarak kullanılıyor ki, insanlığın nasıl çoğaldığı anlaşılabilsin. Maide 48. ayetinden de bunu anlıyoruz ve bakın Rabbimiz ne diyor. "EĞER ALLAH DİLESEYDİ, ELBETTE SİZİ TEK BİR ÜMMET YAPARDI. FAKAT VERDİĞİ ŞEYLERDE SİZİ İMTİHAN ETMEK İÇİN, ÜMMETLERE AYIRDI." Bu ayetten de Allah, Âdem ve eşiyle birlikte, birçok çiftler yaratıp, dünya üzerine yaymış olduğu anlaşılıyor. Yine tekrar etmek isterim, doğrusunu Allah bilir, bizlere düşen kafamızdaki sorulara cevabı, Kur'an merkezli aramak olmalıdır. Hucurat suresi 13. ayette de aynı bilgileri veriyor.

Hucurat 13: Ey insanlar! DOĞRUSU BİZ SİZİ BİR ERKEK VE BİR KADINDAN YARATTIK VE BİRBİRİNİZİ TANIYIP KAYNAŞASINIZ DİYE SİZİ MİLLETLERE VE KABİLELERE AYIRDIK. Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız, Allah'a en çok saygı duyanınızdır. Allah her şeyi bilendir; her şeyden haberdar olandır. (Bayraktar Bayraklı meali)

Bu ayete de dikkat ettiyseniz, sizi Âdemden çoğalttık demiyor. Özellikle tek bir çiftten asla bahsedilmiyor, insanın çoğalma örneğini veriyor, günümüzde bizlerin çoğaldığı gibi. Nisa 1. ayetinde de, Allah yarattığı tüm kullarını aynı nefisten, yani aynı yaradılıştan, aynı özden yarattığını söylüyor. Lütfen dikkat, isim belirtmeden zikrediliyor. Erkek ya da kadın yaratılışında farklılık olmadığı, her ikisinin de aynı özden, nefisten yaratıldığının çok açık bilgisini veriyor. Aynı düşünceyi onaylayan başka ayetleri de hatırlayalım.

Nuh 17–18:  "ALLAH SİZİ BİR BİTKİ OLARAK YERDEN BİTİRDİ. Sonra sizi oraya gönderecek ve yine oradan çıkaracaktır." (Bayraktar Bayraklı meali)

Araf 10–11: DOĞRUSU BİZ SİZİ YERYÜZÜNDE YERLEŞTİRDİK VE ORADA SİZE GEÇİM VASITALARI VERDİK. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!  Andolsun sizi yarattık, sonra size biçim verdik ve sonra da meleklere, "Âdem'e secde edin" dedik. İblîs'in dışındakiler secde ettiler; o secde edenlerden olmadı. (Bayraktar Bayraklı meali)

DİKKAT ETTİYSENİZ, NUH 17–18 AYETTE, ALLAH TOPRAKTAN BİR BİTKİ GİBİ BİZLERİ YARATTIĞINI TEKİL DEĞİL, ÇOĞUL OLARAK BAHSEDİYOR ve yalnız Hz. Âdem i ve eşini değil, bir çok insanlarla ile birlikte, birçok çiftleri yarattığından bahsediyor.  Devamında ki ayette de, sizi yeryüzüne yerleştirdik derken, yine tekil değil çoğul olarak bahsediyor. Dikkat ederseniz devamındaki ayette,  meleklerin Hz. Âdem e secde etmesinden bahsediyor. Demek ki yaratılanların lideri ilk insan olarak Allah, Hz. Âdemi seçtiği bu ayetten de anlaşılıyor.  Bu konuyu doğru anlayabilmemiz için bir ayet hatırlatmak istiyorum.

"Rabbin meleklere, "BEN YER YÜZÜNDE BİR HALİFE GÖREVLENDİRECEĞİM" dediği vakit melekler, "Biz seni överek anarken ve yüceltip dururken, orada fesat çıkaracak, kan dökecek birini mi yaratacaksın?" dediler. Allah, "Ben sizin bilmediğinizi bilirim" diye cevap verdi. "(Bakara 30)

Demek i dünyada insanlar var ve yaşıyorlar. Allah bunların arasından öyle birini halife seçeceğim diyor ki, melekler şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar ve Allah a, yaşayan insanların, nasıl bozgunculuk yaptıklarını hatırlatıyorlar. Ama Allah geleceği bildiğinden, ben sizin bilmediğinizi bilirim diyor. BURADANDA ŞUNU ÇOK AÇIK ANLIYORUZ. İLK VAHİY HZ. ADEM İLE BAŞLIYOR. YANİ ALLAH IN EMİRLERİNİ DÜNYADA YERİNE GETİREN, TEBLİĞ EDEN BİR İNSAN GÖREVLENDİRİYOR. Dünyada insanlar var ama onlar kan döken adeta birer vahşi insanlar. Allah hatırlayınız ilk halife ve ilk Nebisine görev verirken, ona hem meleklerin hem de cinlerin secde etmesini yani saygı duymasını istiyordu. Hatırlayınız buna İblis karşı çıkmıştı ve Allah huzurundan onları kovmuştu. Hz. Adem bu dünyada bir cennet bahçesinde yaratılmıştır. Cennet güzel bahçe anlamında geçer. İnsanların öldükten sonra gideceği yer olarak ta Kur'an da geçer.

Bu dünyadaki cennet bahçesini ve detayını biliyor ve hayal edebiliyoruz ama Allah ın ödülü cennet bahçesi hakkında hiç bir bilgimiz yok. İblis Hz. Ademi bu dünyadaki bir cennet bahçesinde ölümsüzlük vadiyle kandırılmaya çalışılmıştır. ÇÜNKÜ HEPSİ ÖLÜMÜ BİLEN AMA TATMAYAN CANLILAR OLDUĞU İÇİN, ÖLÜMSÜZLÜĞÜ İSTİYORLARD. İblis ve Hz. Adem Allah ın katındaki cennetinde olsalardı, ölümden bahsetmeleri de mümkün olmayacaktı, çünkü orada ölümsüzlük var. İblis yasaklı meyve den bahsediyor. Allah ın cennetinde zaten hiç bir yasak yok, onlar Allah ın ödüllendirdiği kulları. Yasaklar bu dünyada var. Demek ki Hz. Adem ile İblisin konuşmaları bu dünyada ki cennet bahçesinde geçiyor.

Allah görev verdiği tüm Elçileri veya Halifelerinin, bu dünyada yaşayan insanlar olduğu, Kur'an dan anlaşılıyor. Yazdığım Bakara suresi 30. ayet bunun delilidir.  Sad suresi 26. ayette de, tıpkı Allah ın Hz. Adem'i halife olarak görevlendirilmesinde olduğu gibi, Hz. Davud'u bakın nasıl Halife atadığını söylüyor. " EY DÂVÛD! BİZ SENİ YERYÜZÜNDE HALİFE YAPTIK"  Bakara suresi 36. ayet İblisin Hz. Adem ile imtihanları neticesinde bakın Allah onları nereden çıkardığını söylüyor. "ŞEYTAN ORADAN ONLARIN AYAĞINI KAYDIRDI DA, BULUNDUKLARI YERDEN ONLARI ÇIKARDI. BİZ DE "BİRBİRİNİZE DÜŞMAN OLMAK ÜZERE İNİN! BİR ZAMANA KADAR SİZİN İÇİN YERYÜZÜNDE KALACAK BİR YER VE İHTİYAÇ MADDELERİ VARDIR" DEDİK." Çıktıkları yer Allah ın mekanında ki cennet değil, bu dünyadaki cennet bahçesi olarak anlamalıyız. Allah bu güzel mekandan onları çıkartıyor, dışlıyor. Çünkü Allah ın katındaki cennete, ölüp mahşer günü hesabı görülmüşler girecek. Bu konuya açıklık getirecek, bir ayet daha hatırlatmak istiyorum. Özellikle iki farklı mealden yazmak istiyorum ki doğru anlaşılsın.

Ali İmran 33: MUHAKKAK Kİ ALLAH, ÂDEM'İ, NÛH'U, İBRAHİM SOYUNU/AİLESİNİ VE İMRÂN SOYUNU/AİLESİNİ SEÇİP ÂLEMLERE ÜSTÜN KILDI. (Prof İsmail Yakıt)

Ali İmran 33: ŞÜPHESİZ Kİ ALLAH; ÂDEM'İ, NUH'U, İBRAHİM AİLESİ İLE İMRAN AİLESİNİ ÂLEMLERE (DİĞER İNSANLARA) SEÇİP ÜSTÜN KILMIŞTIR. (Mehmet Okuyan)

Demek ki Allah bu toplumlar içinden bir seçim yapıyor ve Nebi/Resul olarak görev veriyor. Bu ayette bahsedilen Nebilerin hepsinin, kendi toplumları içinden özellikle seçildiğine açık bir kanıttır. Bu ayetten de şunu çok açık anlıyoruz. HZ. ADEM BİYOLOJİK ANLAMDA, İLK İNSANDIR DİYEMEYİZ.  Bu bilgilerden sonra, açıkça şunu söyleyebiliriz. Allah ilk Nebi/Resul olarak Hz. Ademi görevlendirmiştir ama Hz. Adem ilk insandır diyemeyiz. Ben Kur'an ayetleri üzerinde düşündüğümde bunları anladım. Hatam ve yanlışımı Allah affetsin. Gerçekleri görmemi sağlasın inşallah. Tabi gerçek doğruyu Allah bilir. Bizlere düşen ayetler ışığında konuyu doğru anlamaya çalışmak olmalıdır. Ben bu konuyu doğruluğundan emin olamayacağım, rivayetlerden  değil, Allah ın bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur'an a baktığımda, üzerinde dikkatle düşündüğümde bunları anladım. Yanlışım varsa, tekrar söylemek istiyorum Rabbim beni affetsin ve doğruları anlamamı sağlasın inşallah. 

Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
89
Bizler öyle bir inanç yarattık ki kendimize, şeytan a neredeyse her gün tatil, her gün bayram. Dini konularda konuşan ya da yazanlara cevap verenleri izliyorum, Kur'an ı anladığı dilden hiç okumadığı, ayetlerden habersiz oldukları anlaşılan, saygıdan uzak öyle hakaretler yapıyorlar ki anlatamam. AH BİR FARKINDA OLSALAR, ASLINDA KENDİ SÖYLEDİKLERİ, İNANDIKLARI BATIL VE KUR'AN'IN ONAYINDAN GEÇMİYOR. Müslüman olduğumuzu, Kur'an a iman ettiğimizi ve Hz. Muhammed i Allah'ın Resulü olarak kabul ettiğimizi söylediğimiz halde, Allah'ın Kur'an da emrettiklerinin, genel çoğunluğunun tersine hareket ediyoruz, ama farkında bile değiliz. Daha da ilginci, iman ettiğimiz Kur'an ı neredeyse anlayarak, bir kez bile genel çoğunluğumuz okumamıştır.  OKUMADIĞIMIZ BİR ŞEYE, NASIL OLURDA DOĞRU İMAN EDERİZ? Bunu da mı düşünmüyoruz? Hiç mi Allah ne diyor merak edip, ilk elden okumayı düşünmüyoruz. Kur'an ı anlamadan okumanın, bizlere sevap getireceğine nasıl inanırız. Günümüzde yaptığımız hatalara, bu makalemde de sizlere bir örnek ayet hatırlatmak ve sizlerin üzerinde düşünmesine vesile olmak istiyorum. Bakın bu ayet tek başına bile mezheplerin, cemaat ve tarikatların din adına bizlere öğrettiklerinin, tam tersini nasıl apaçık söylüyor. Önce ayeti yazalım.

Fussilet 6: De ki: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Fakat bana ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. ARTIK O'NA YÖNELİN VE O'NDAN BAĞIŞLANMA DİLEYİN. Allah'a ortak koşanların vay hâline!" (Diyanet meali)

Ayet çok açık bir şekilde bizleri uyarıyor ve bakın Allah elçisine, kullarıma şunu söyle diyerek ne söylemesini istiyor. BENDE SİZLER GİBİ BİR İNSANIM. Bunu sizce Allah, elçisinin neden söylemesini istiyor olabilir? Çünkü bundan önce gönderdiği elçileri/Resulleri insanlar, ilahlaştırdılar olağan üstü niteliklere büründürüp, daha da ileri giderek, Allah ın oğlu ilan ettiler. Onun için Allah, sizler geçmişte yapılan yanlışları yapmayın, size gönderdiğim elçim, sizler gibi bir insandır diyor. ALLAH IN RESULÜ BİZLERİN, ALLAH A YÖNELMEMİZİ EMREDİYOR VE AÇIKÇA YALNIZ ALLAH DAN BAĞIŞLANMA, ŞEFAAT DİLEMEMİZ GEREKTİĞİNİ SÖYLÜYOR. 

Peki, bizler Allah'ın bu uyarısından ders aldık mı? Elbette almadık, zaten Kur'an ı anlayarak okutmadıkları için, bu uyarılardan da toplumun çoğunun haberi bile yok. Eğer bizler hala bu devirde, iletişimin bunca nimetlerinden yararlanmayıp Kur'an ı anlayarak araştırıp, düşünerek okumuyorsak, inanın Allah'ın huzurunda, hiç bahanemizin olmayacağını unutmayalım. İlginçtir batıl inançlarını aklayabilmek, Kur'an dan delil yaratabilmek için,  "BAKIN ALLAH RESULÜME İTAAT EDİN, ONA UYUN DİYOR" dediği ayetleri örnek gösterip, Kur'an a nasıl inanıyorsak Resule ait olduğu iddia edilen hadislere de, sorgusuzca uymamız gerektiğini anlatıyorlar. Allah ın Resulüme uyun, çünkü O sizi yalnız Kur'an ile uyaracak, dediği ayetleri görmezden gelirler. Bu ayetleri örnek gösterenler, her nedense Allah ın Resulüne verdiği görev, yetki ve sorumluluğunu açıklayan ayetleri hiç örnek göstermezler, çünkü amaç gerçekleri görmek değil, batıl inançlarına sahte kanıt yaratmak. Ayeti anlamaya devam edelim.

Allah'ın elçisi tebliğe devam ediyor ve diyor ki, bana ilahımızın yalnız bir tek ilah olduğu vah yedildi.  Peki, bu sözlerden bu tebliğden ne anlamalıyız? Allah'ın Resulü Kur'an ı tebliğ ederken, zaten Kitap ehli tek bir ilah olduğunu biliyordu. Bildiği halde, neden bu ikazı Allah tekrar yapıyor olabilir? Bunu da ayetin devamında açıklıyor, çünkü Kitap ehli daha önce onlara gönderilen kitapların dışına çıkarak, Allah'ın tek elinde olan yetki ve sorumlulukları, Allah ın Resulüne ya da kendilerinin edindikleri veli kişilere yükledikleri için, Allah tekrar uyarma gereğini duyuyor. 

Ayette çok dikkat etmemiz gereken uyarı tüm aleme, insanlığa yapılıyor ve Allah diyor ki bizlere; ARTIK YALNIZ ALLAH A YÖNELİN VE YALNIZ ALLAH DAN BAĞIŞLANMA, AF, ŞEFAAT DİLEYİN. Ne dersiniz, bizler Allah'ın bu uyarılarından dersler aldık mı? Yoksa bu ayet kitap ehline söylenmiş, bizi ilgilendirmiyor mu diyoruz?  Evet, aynen genel çoğunluğumuz bunu söylüyor ve diyorlar ki, siz bu ayetin nüzul sebebini biliyor musunuz? Bundan sonra söylediklerini sizler tahmin ediyorsunuzdur eminim.  Hatta anlamadıklarının kanıtı olarak şunu söylüyorlar. "NE YANİ PEYGAMBERİMİZ POSTACIMIYDI?" Kur'an da inandığı batıl ve sanı bilgileri bulamadıklarında, söyledikleri bu söz düşündürücü ve bir o kadarda üzücüdür. ALLAH IN RESULÜNE ALLAH YETİYOR VE YALNIZ ONDAN BAĞIŞLANMA, ŞEFAAT DİLİYOR, AMA BİZLER HANGİ AKILLA BİLEMİYORUM, ŞEFAATİ ALLAH DAN DİLEMEMİZ GEREKİRKEN, RESULÜNDEN DİLİYORUZ VE ŞEFAAT YA RESUALLAH DİYORUZ. YANİ ALLAH UYARDIĞI HALDE, KİTAP EHLİNİN YAPTIĞI YANLIŞLARI YAPMAYA DEVAM EDİYORUZ. ALLAH IN RESULÜNÜN, MAHŞER GÜNÜ SÖYLEYECEĞİ ŞU SÖZ, SANIRIM GERÇEK OLDU." ÜMMETİM KURAN'I TERK ETTİ."

Ne yazık ki bugün İslam toplumu, cahiliye toplumu Kitap ehlinin yaptığı, tüm yanlışları yapıyoruz. Hatta onlarla yarışıyoruz. Yahudi ve Hıristiyanlar, Allah'ın elçilerine öyle yetki ve güç yüklemişler ki, adeta Allah'ın dinde ortakları olmuş, İLAHLAŞTIMIŞLARDI. Sanırım bizde bunu kıskanmışız, Allah'ın Resulüne Allah'ın vermediği Kur'an da bahsetmediği, hatta Resulüm sizin gibi bir insandır dediği halde, öyle şeyleri isnat etmişiz ki, onlardan bahsetmek bile istemiyorum.

Bizler Kur'an a iman eden Müslümanlar olarak,  Allah emrettiği halde, sizce yalnız Allah a mı yöneliyoruz? Yalnız Allah' dan mı yardım istiyoruz? Bu satırları okurken, nasıl tebessüm ettiğinizi görür gibi oluyorum. Ne yazık ki bizler, Kur'an ı rehber olmaktan çıkardık, çünkü Kur'an ı herkes anlayamaz dedik. Daha da yetmedi, Kur'an da her bilgi yoktur diyerek, Allah'ın Resulüne isnat edilen, asla doğru olması mümkün olmayan sözlere inandık ve rivayetlere yöneldik. Hâşâ Allah'ın, Kur'an'ın ipine sarılın, sizleri O kitaptan hesaba çekeceğim uyarılarını bile göz ardı ettik. Öyle olunca da yalnız Kur'an a yani ALLAH A YÖNELMEMİZ GEREKİRKEN, EMİN OLMADIĞIMIZ RİVAYETLERE, EDİNDİĞİMİZ VELİ KİŞİLERE YÖNLDİK. ALLAH IN YALNIZ BENDEN YARDIM İSTEYİN HÜKMÜNÜ UNUTARAK, ELÇİSİNDEN VE EDİNDİĞİMİZ VELİ KİŞİLERDEN YARDIM, ŞEFAAT İSTEMEYE BAŞLADIK. BÖYLE OLUNCADA ALLAH DUALARIMIZA KARŞILIK VERMEDİ VE BİZLERİ CEZALANDIRIYOR.

Allah'ın Resulü bugün aramıza gelse kendisine, ŞEFAT YA RESULALLAH diyenlerin, yüzlerine bile bakmazdı. Allah ayetinde, yalnız bana yönelin ve yalnız benden yardım isteyin diyorsa bizlere, lütfen batılın hurafenin ve beşeri FIKIH İNANCININ etkisinde kalarak, Allah dan başkalarından yardım istemeyelim, onlardan medet ummayalım. Bizlere yardım edecek, yalnız bizlerin yaratıcısı Allah tır, lütfen unutmayalım. Allah bu ayeti ile bizleri uyardığı konuların, tam tersini başka bir ayetinde söylemez. Bazı Müslümanlar bazı ayetlerde geçen kelimelerin anlamlarını değiştirip, batıl inançlarına delil arama çabasında oluyorlar. Bu çabalar beyhude, kendi nefsimizi avutma çabalarıdır. Ancak kendimizi kandırmış oluruz.

ALLAH IN BERİSİNDEN ŞEFAATÇİLER EDİNMEK, ALLAH IN KİTABININ YANINA KİTAPLAR KOYARAK ONLARA YÖNELMEK,  ONLARDAN YARDIM İSTEMEK, ALLAH A ORTAK KOŞMAKTIR, BUDA ŞİRK TİR. Bunu Allah ayetin sonunda bizzat bildiriyor ki, cahiliye toplumunun yaptığı yanlışı bizlerde yapmayalım. Allah Kur'an da iman ettiğini zanneden bazı kişilerin, nasıl büyük hatalar yaparak iman ettiğini, bakın ayetinde nasıl söylüyor ve bizleri uyarıyor. 

Yusuf 106: ONLARIN ÇOĞU ALLAH'A ANCAK ORTAK KOŞARAK İNANIRLAR. (Diyanet meali)

Hangimiz böyle bir iman üzerinde olmak ister? Bundan ders almayanlar, bunun hesabını mutlaka vereceklerdir, unutmayalım.  Allah cümlemizi, Kur'an'ın nuruyla nurlanan, gönül gözleri açılmış, Allah'ın azınlık halis kulları arasında olmamız dileklerimle.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
90
Bugün sizlerle konuşmak ve üzerinde birlikte düşünmeye davet etmek istediğim konu, Allah ın Resulüne nasıl bir görev verdiği, bu görevin tanımı, yetki ve sorumluluklar konusunda olacaktır. Önce Allah ın Resulüne Kur'an ı daha rahat tebliğ edebilmesi, sözlerinin dinlenmesi için, bakın elçisine kesinlikle itaat edilmesini nasıl emrediyor.

Ali İmran 32: Şunu da söyle: "ALLAH'A VE RESULE İTAAT EDİN."Eğer yüz çevirirlerse, Allah küfre sapanları sevmez.

Ali İmran 132: ALLAH'A VE RESULE İTAAT EDİN Kİ, MERHAMET GÖREBİLESİNİZ.

Nisa 80:  RESULE İTAAT EDEN ALLAH'A İTAAT ETMİŞ OLUR. Yan çizen çizsin, biz seni onlar üzerine bekçi göndermedik.

Yukarıdaki ayetlere benzer onlarca ayet vardır ki, Allah Resulüne kesin itaati emreder. Eğer benim doğru bir kulum olmak ve cennetime gitmek istiyorsanız, onun sözlerine uyun diyerek, kullarını Resulüne itaat etmesi konusunda uyarır. UNUTMAMAMIZ GEREKEN BU İKAZLAR, RESULÜN KUR'AN I TEBLİĞ EDERKEN, ONA  YARDIM ETMEK, İŞİNİ KOLAYLAŞTIRMAK İLE DOĞRUDAN İLGİLİDİR. Bakın bu sözüyle Rabbimiz neyi kast eder?

Nisa 170: Ey insanlar! RESUL SİZE RABBİNİZDEN GERÇEĞİ GETİRDİ, ŞU HALDE KENDİ İYİLİĞİNİZE OLARAK ONA İMAN EDİN. Eğer inkâr ederseniz, göklerde ve yerde ne varsa şüphesiz hepsi Allah'ındır. Allah geniş ilim ve hikmet sahibidir.

Bakın ayet ne güzel açıklıyor ve Ey iman edenler diyor, Resulünüz size benim gönderdiğim gerçekleri, yani Kur'an ı getirdi. Demek ki Resulün bizlere vereceği, Allah ın gönderdiği gerçek yol gösterici Kur'an dan başka bir şey olmadığı, çok açık anlaşılıyor. Kur'an da Haşr suresi 7. ayette şöyle bir cümle geçer. İki farklı mealden yazmak istiyorum ki, daha iyi anlaşılsın.

—RESUL SİZE NE VERDİYSE ONU ALIN, NEYİ DE SİZE YASAK ETTİYSE ONDAN VAZGEÇİN.

—RESUL SİZE [ONDAN] NE KADAR VERİRSE [GÖNÜLDEN] KABUL EDİN VE SİZE VERMEDİĞİ ŞEY[İ İSTEMEK]TEN KAÇININ.

Bu ayette geçen bu cümleyi örnek göstererek, bakın Resul ne verdiyse onu alın, neleri yasakladıysa, haram kıldıysa ondan uzaklaşın diye anlatarak, Resulünde dine hüküm koyabileceği, helal ve haramlar getirebileceği çıkartılmıştır. İşte Allah ın ayetlerini, Kur'an ın diğer ayetlerine gözlerini kapatıp, kendi hurafe inançlarımızı aklamak, temize çıkarmak için, ancak ayetler böyle kullanılır, tahrif edilir demekten kendimi alamıyorum.

Farklı mealden yazdığım cümle, aslında çok açık ayetin anlatmak istediğini anlatıyor. Lütfen ayetin tamamını ve önceki/sonraki ayetleriyle birlikte okuyup düşününüz. Bu ayette savaşa katılmadığı halde, ganimetlerden pay almak isteyen ve bizlerinde hakları var diyenlere, Allah ın uyarısıdır. Resulüm size ganimeti dağıtırken kime ne verdiyse onu alsın, vermeyenler benimde hakkım var diyerek istemesin, itiraz etmesin diyor.

Tüm bu ayetlerden sonra, şimdide Kur'an a tekrar bakalım, acaba Allah nasıl bir görev vermiş Resulüne? DAHA AÇIKÇASI RESULÜN GÖREV TANIMINI NASIL YAPIYOR. Bunu öğrendikten sonra, işimiz çok daha kolay olacak. Çünkü görevi veren Allah, elbette Resulünün yetki ve sorumluluklarını da, O tespit edecektir. Eğer Rabbin vermediği bir yetkiyi bizler vermeye kalkarsak, çok büyük bir günah işlemiş, RABBİMİZE YALAN BİR SÖZ İSNAT ETMİŞ OLURUZ. Bunu yapanların, hesap günü yüzlerine bile bakmayacağım, onların yüzleri kapkara olacaktır diyor Allah. Bakın Yaradan, Resulün görev tanımını nasıl yapıyor.

Ahkaf 9: De ki: 'Ben RESULLERDEN bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilemiyorum. BEN, YALNIZCA BANA VAH YEDİLMEKTE OLANA UYUYORUM VE BEN, APAÇIK BİR UYARICIDAN BAŞKASI DEĞİLİM.

Cin 21: De ki: "Şüphesiz ben, SİZE NE ZARAR VEREBİLİR NE DE FAYDA SAĞLAYABİLİRİM."

Enam 50: De ki: "Ben size, 'Allah'ın hazineleri benim yanımdadır' demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size 'Ben bir meleğim' de demiyorum. BEN SADECE, BANA GÖNDERİLEN VAHYE UYUYORUM." De ki: "Görmeyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?"

Ankebut 18: Eğer siz yalanlarsanız, bilin ki, sizden önce bir takım milletler de yalanlamışlardı. RESULÜN GÖREVİ İSE AÇIK BİR TEBLİĞDEN İBARETTİR.

Ahzap 45–46: Ey Resul! Biz seni hakikaten BİR ŞAHİT, BİR MÜJDELEYİCİ VE BİR UYARICI OLARAK GÖNDERDİK. ALLAH'IN İZNİYLE, BİR DAVETÇİ VE NÛR SAÇAN BİR KANDİL OLARAK (gönderdik).

Neml 92: 'Ve Kur'an'ı okumakla da (emrolundum). Artık kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete gelmiştir; kim sapacak olursa, de ki: 'BEN YALNIZCA UYARICILARDANIM.

Enam 57: De ki: "Şüphesiz ben, Rabbimden (gelen) kesin bir belge üzereyim. Siz ise onu yalanladınız. Sizin acele istediğiniz azap benim elimde değil. HÜKÜM YALNIZCA ALLAH'A AİTTİR. O, HAKKI ANLATIR. O, hakkı batıldan ayırt edenlerin en hayırlısıdır.".

Rad 40: Onlara va'dettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de, (göstermeden) senin ruhunu alsak da SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. HESAP GÖRMEK İSE BİZE AİTTİR.

Nur 54: De ki: Allah'a itaat edin; Peygamber'e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber'in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz)dir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. RESULE DÜŞEN, SADECE AÇIK-SEÇİK DUYURMAKTIR.

Araf 188: De ki: 'Allah'ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiç bir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı arttırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı. BEN, İMAN EDEN BİR TOPLULUK İÇİN, BİR UYARICI VE BİR MÜJDE VERİCİDEN BAŞKASI DEĞİLİM.

Enam 48: BİZ, RESULLERİ ANCAK MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar üzüntü de çekmeyecekler.

Gaşiye 21: Artık sen, öğüt verip-hatırlat. SEN, YALNIZCA BİR ÖĞÜT VERİCİ-BİR HATIRLATICISIN.

Kehf 56: BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. Kâfir olanlar ise, hakkı batıla dayanarak ortadan kaldırmak için batıl yolla mücadele verirler. Onlar ayetlerimizi ve uyarıldıkları şeyleri alaya almışlardır.

Allah çok açık ve net, görev verdiği Resulünün görev tanımını yapmış. Lütfen dikkatle tekrar okuyunuz, bu görevin içinde, Kur'an ın vermediği hükümleri de Resulü verir, Kur'an dışından helal haram koyma yetkisi de vardır, benim hüküm verdiğim gibi, hüküm koyma yetkisini de ona veriyorum, türünden tek bir görevi var mı, böyle bir yetkiyi Rabbimiz vermiş mi Resulüne? Elbette hayır. Çünkü Allah hükmü yalnız ben veririm diyor açıkça. HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM, DEMİYOR MUYDU? Adı üstünde Resul/Elçi. Verileni, iletmek istenileni, hiç değiştirmeden direk ileten anlamındadır. Buraya kadar iki konuyu gördük, birincisi Allah kesinlikle Resulüne uyulmasını, ikincisi ise Allah ın Resulüne verdiği görev ve yetkisinin sınırları neler olduğu konusunda, açıklamalar vardı. Şimdide acaba Allah bu görevi Resulüne verirken, bizzat kendisine nasıl bir tembihte bulunmuş ve görev esnasında nasıl hareket etmesini istemiş, onu anlamaya çalışalım. Çünkü Allah Resulüne bir görev verdiyse, sınırlarını da belirlemiş olmalı, kendisine bizzat bazı tembihler, ikazlar yapmış olmalı, şimdide onları araştıralım.

Maide 67: EY RESUL! RABBİNDEN SANA İNDİRİLENİ TEBLİĞ ET. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez.

Zühruf 43: SEN, SANA VAH YEDİLENE SIMSIKI SARIL!  Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.

Tur 48: Artık, RABBİNİN HÜKMÜNE SABRET; çünkü gerçekten sen, gözlerimizin önündesin. Ve her kalkışında Rabbini hamd ile tesbih et.

Hakka 44; EĞER BAZI LAFLARI BİZİM SÖZLERİMİZ DİYE ORTAYA SÜRSEYDİ, 45- Yemin olsun, ondan sağ elini koparırdık. 46 -Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik.

Yukarıdaki ayetlere dikkat ederseniz, Allah Resulüne hitaben yapıyor ve bakın neler söylüyor. "Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği Resullük görevini yerine getirmemiş olursun." Demek ki asıl görevi, ALLAH IN İNDİRDİĞİ KUR'AN I TEBLİĞ ETMEK, TOPLUMA BUNLARI ANLATMAK ONLARI İKNA ETMEK olduğu çok açık. Daha sonrada çok açık bir tembihte bulunuyor. "SEN, SANA VAH YEDİLENE SIMSIKI SARIL." Demek ki Resulün sarılacağı, dayanacağı tebliğ edeceği kitap yalnız ve yalnız Kur'an. Şimdide Resulünü bakın Rabbimiz, görevi konusunda nasıl açıkça uyarıyor ve ne söylüyor?  "BAZI LAFLARI ALLAH SÖZDÜR DİYE ORTAYA SÜRSEYDİ, ONUN CANINI ALIRDIK."

Sanırım her şey çok açık. Bu kadar açık bir tembih alan Allah ın Resulü, Allah ın emretmediği, hüküm vermediği bir konuda hükümler verir mi? Zaten verilen hükümlerde Kur'an da apaçık var. Demek ki Allah ın Resulü, yalnız Kur'an a uymuş ve yalnız Kur'an ı tebliğ etmiş. Tur 48. ayetinde de Allah ın hükmü konusunda SABRET diyor. Yani gerektiğinde ben, hükmümü gönderirim bilgisini veriyor. Allah bir ayetinde Resulünden bahsederek, O KENDİ HEVASINDAN KONUŞMAZ DER. PEKİ, NEREDEN ESİNLENEREK KONUŞUR DEMEMİZ GEREKİR, TÜM BU BİLGİLERDEN SONRA? ELBETTE KUR'AN DAN ALDIĞI BİLGİLER IŞIĞINDA KONUŞUR DİYOR. Nasıl olurda bunu farklı anlarız.

Kur'an a baktığımızda bazı ayetlerde, Allah ın Resulünü bazı konularda uyardığının örneklerini görürüz. Peki, niçin bu örnekleri verir ve bu olayları anlatır Rabbimiz bizlere Kur'an da? İsteseydi Kur'an a geçirmeden, bizlere bildirmeden bizzat kendisine yapabilirdi bu ikazları. Elbette hiçbirisi boşuna değildir, bizlere çok önemli mesajları vardır bu ayetlerin. Tüm bu ayetlerle Rabbimiz şunu anlatıyor bizlere. Ben Resulümü/Elçimi yalnız bırakmadım, benim kontrolümdedir, gerektiğinde onu ben uyarıyorum. O benim yönetimimde/gözetimimde asla yanlış yapmaz, onun için onun sözlerine kesinlikle uyunuz, onun söyledikleri benim sizlere gönderdiğim vahyim Kur'an dır diyor. ÇÜNKÜ O SİZLERİ YALNIZ VE YALNIZ BENİM GÖNDERDİĞİM KUR'AN İLE UYARACAKTIR, diye bizlere kesin garanti veriyor. Hatırlayınız Allah bir ayetinde, SİZLERİ KUR'AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM demiyor muydu? Bu sözü veren Yaradan, Kur'an da olmayan bir hükümden, sorumlu tutar mı bizleri? Bakın bahsettiğimiz ayetlerden, birkaç örnek verelim.

İsra 73: ONLAR NEREDEYSE, SANA VAH YETTİĞİMİZDEN BAŞKASINI BİZE KARŞI DÜZÜP UYDURMAN İÇİN SENİ FİTNEYE DÜŞÜRECEKLERDİ; O ZAMAN SENİ DOST EDİNECEKLERDİ.  74.  EĞER BİZ SENİ SAĞLAMLAŞTIRMASAYDIK, ANDOLSUN, ONLARA AZ BİR ŞEY (DE OLSA) EĞİLİM GÖSTERECEKTİN.

Buradan da anlıyoruz ki, Allah işi garantiye almış, Resulünün/Elçisinin yalnız Kur'an ile hükmetmesi için kontrol altında tutuyor. Allah ın kontrolündeki Resul içinde, kullarına bakın ne diyor?

Ahzap 21: Yemin olsun, Allah resulünde sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü arzu edenlerle Allah'ı çok ananlara güzel bir ÖRNEK VARDIR.

Peki, Allah örnek olarak sunduğu Resulünün, nesini örnek almamızı istiyor olabilir? Elbette yaşamı, davranışları, batıl e rivayetlerden uzak, gerçeklerin arayışında oluşunu, Kur'an ı hayatına geçirmesindeki örneklik, adalet anlayışı hepsi Allah ın Resulünde toplanmış ki, sizler için en güzel örnek benim Resulümdür diyor.

Buraya kadar Allah ın açıkça verdiği görev, yetki ve sorumlulukları tembihleri, ikazları gördük. Dikkat ederseniz bu görevleri arasında, Kur'an da hiç bahsedilmeyen konularda, hüküm verme konusunda Resulüm benim adıma hükümler verir demiyor. Hatta tam tersini söylüyor ve Resulüm sizleri yalnız Kur'an ile uyarma görevi almıştır diyor. ALLAH IN VERDİĞİ, KUR'AN IN HÜKÜMLERİNDEN YOLA ÇIKARAK, RESULÜN HÜKÜM KOYMA, YANİ KARAR VERME YETKİSİ VAR. Zaten bakın hüküm verme konusunda çok net hükmünü veriyor ve neler söylüyor bizlere Rabbimiz?

Kehf 26:.... O HİÇBİR KİMSEYİ HÜKMÜNDE ORTAK KABUL ETMEZ.

Enam 57: De ki: Şüphesiz ben Rabbimden gelen apaçık bir delile dayanıyorum. Siz ise onu yalanladınız. Çabucak gelmesini istediğiniz (azap) benim yanımda değildir. HÜKÜM ANCAK ALLAH'INDIR. O HAKKI ANLATIR VE O, DOĞRU HÜKÜM VERENLERİN EN HAYIRLISIDIR.

Yunus 109:  SANA VAHYOLUNANA UY VE ALLAH HÜKMÜNÜ VERİNCEYE KADAR SABRET. O, hüküm verenlerin en iyisidir.

Bu ayetlerden de açıkça anlaşılıyor ki, hüküm verme konusu yalnız Allah a aitmiş. Hiç kimseyi hükmüne ortak etmeyeceğini, hükmü verecek yalnız kendisinin olduğu ve herhangi bir konuda Allah, hüküm verinceye kadar sabırla bekle, yalnız sana vah yettiğimize uy diyor. Şimdi de şöyle düşünelim. Peki, Allah ın Resulünün görevi yalnız tebliğ etmek miydi? Elbette hayır, eğer öyle olsaydı onca savaşlar yapılmazdı. Demek ki bu iş bu kadar kolay değil. Toplumu Allah dan gelen yeni bir kitaba alıştırmak, onlara yeni gelen ayetlerin nedenlerini, sebeplerini sabırla ve hoş görüyle anlatmak ve en zoru onları ikna etmek, sanırım o kadar kolay olmasa gerek. İşte Allah ın Resulüne/Elçisine verdiği HİKMET burada devreye giriyor ve bu görevi de layığı ile yapıyor. ÇÜNKÜ HİKMET, İLİM VE BİLGELİK VERİR İNSANA.

Kur'an da öyle ayetler var ki, daha önce indirilen kitaplarda hükmü olup ama hükmü Kur'an ile kaldırılıp, yerine yenileri gelmiş ayetler vardı. Bu durumda Ehli kitabı ikna etmek, çok zor olsa gerek. İşte onun içindir ki Allah ın Resulü, o günkü isyankâr topluma, bu gerçekleri anlatması, onları ikna etmesi yönünde, çok zor bir görevi de vardı. Alışkanlıklardan, geleneklerden, özellikle ataların inançlarından vazgeçmek kolay değildir. Allah ın Resulü o devrin uslanmaz, isyankâr, fuhşun, sapıklığın kol gezdiği bir ortamda, Allah ın kitabını, dinini tebliğ etmek, anlatmak yaymak büyük bir beceri ister. Allah Kur'an da, toplumları yöneten ister Resulü olsun, ister toplumu yöneten liderler olsun, bakın topluma nasıl hükmedilmesini istiyor.

Maide 44: Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte ONLAR KÂFİRLERİN TA KENDİLERİDİR.

Maide 45: Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar ZALİMLERDİR.

Buradan da çok net anlaşılıyor ki, Allah ın Resulü yada onun vefatından sonra ki toplumların yöneticileri, Allah ın Anayasası olan, yalnız KUR'AN dan hüküm veriyordu ve Allah ta Kur'an ın dışına çıkılmaması gerektiği konusunda, çok açık bizleri uyarıyor. Tabi tüm bu uyarılara, bizleri yönetenler ne kadar uyuyor, ya da geçmişte uymuş, yorum sizlerin. Şeriat izlenecek doğru yol demektir. TEK BİR ŞERİAT VARDIR, ODA KUR'AN IN EMRETTİĞİ ŞERİATTIR.

Buradan da anlaşılıyor ki, Allah ın Resulü din ve inanç adına hükümler veriyor, ama Allah ın anayasa konumundaki KUR'AN dan yola çıkarak veriyordu. Din harici verdiği hükümler ise devletin başı olarak, o devrin, dönemin şartlarında toplumu yönetmek adına verdiği kararlardır. Bunları lütfen din ve iman ile karıştırmayalım. Bu kanunlar ve hükümler, zamana ve mekâna göre değişen konulardır ve din değildir. Yukarıda sizlere birçok örnekler verdim. Hüküm koyucu, yalnız Allah ın olduğu çok açık anlaşılıyor. Bir an tüm ayetleri unutalım ve aşağıdaki ayeti yalnız hatırlayalım.

Zühruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İLERİDE ONDAN SORUMLU TUTULACAKSINIZ.

Değerli kardeşlerim, Allah ın, Zühruf suresi 44. ayetinde, sizleri hesap günü Kur'an dan sorumlu tutacağım dediği halde, bizleri Kur'an da apaçık verilmeyen hükümlerden de sorumlu tutar mı Allah? Böyle bir düşünceyi, adaletsizliği Rabbimize isnat etmekle, nasıl bir adaleti Rahman a uygun gördüğümüzün farkın damıyız? Hiç sanmıyorum, farkında olsaydık Allah a yaptığımız saygısızlıktan dolayı, oturup günlerce Allah a bağışlaması için yalvarırdık. Bizlere düşen elde Kur'an, bizlere rivayet edilen ve Allah ın Resulünün hadisleridir dedikleri her sözü, Kur'an süzgecinden geçirmek, onun onayını almak olmalıdır. Kur'an ın onayını alan her bilgi bizlerin başının tacıdır.

Allah ın Resulü söylemediği halde, bu Resulün sözüdür demenin, büyük yanılgısının, günahın, iftiranın sonuçlarına katlanmak istemiyorsak, İslam ı Kur'an merkezinde yaşamalıyız. Çünkü Allah ın Resulü yalnız Kur'an a uymuş, yalnız Kur'an ile topluma hükmetmiştir. Bunu Kur'an dan öğreniyoruz. Hepimiz bu dünyada imtihanını yaşıyor. Ama imtihanımızında Kur'andan olduğunu lütfen unutmayalım. Ben Allah ın mesajları olan Kur'an ı düşünerek okuduğumda, bu gerçekleri gördüm. Söylediklerim, yazdıklarım benim imtihanımdır, yalnız beni bağlar. Sizlere düşen aynı yolu izleyip, Allah ın ayetlerini anlayarak ve düşünerek okumak olmalıdır. Hepimiz hata yapabiliriz. Önemli olan batıl ve rivayetlerden uzak, yalnız Kur'an ın ipine sarılıp aklımızı kullanarak, en az hata yapanlardan olmaktır. Dilerim en az hata yapanların arasında oluruz.

Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/