Show posts

This section allows you to view all posts made by this member. Note that you can only see posts made in areas you currently have access to.

Messages - halukgta

106
Değerli dostlarım, bu makalemde sizlere, güney doğu Anadolu gezimde karşılaştığım çok önemsediğim ve bir o kadar da düşündürücü, hatta üzücü bir konuyu nakletmek istiyorum. Önce şunu söylemek isterim. Ülkemizin Güney doğu Anadolu bölgesini, mutlaka gezip yerinde görmeliyiz ve o tarihi bizzat yerinde yaşamalıyız. Bu gezimde beni ziyadesi ile üzen olaylar, Mardin Süryani kilisesinde ve manastırında geçti. İki görevlinin kiliseye ve manastıra gelen ziyaretçilerle konuşmaları esnasında, birkaç olayın nasıl geliştiğini nakletmek istiyorum ve sizlerin dikkatinize sunuyorum.
 
O güzel tarihi şehrimiz Mardin de ilk ziyaret ettiğimiz kilise, Kırklar kilisesiydi. Ben yurt dışında da gezdiğim her ülkede hangi inançtan olursa olsun, ibadet yerlerini gezerim, kültürlerini, inançlarını öğrenmeye çalışırım. Mardin de de çok eski bir kilise olan, Kırklar kilisesini merak ettiğimiz için gurup olarak hep birlikte ziyaret ettik. Toplandıktan sonra, kilisenin papazı bizlere bir konuşma yaptı. Çok doğaldır ki kilise hakkında bilgiler verdi. Bakın daha sonra kendilerinden nasıl bahsetti.

Kendilerinin yani, Süryanilerin Hıristiyanlığa gerçekten hizmet edenler olduğunu ve ilk Hıristiyanlardan olduklarından bahsetti. Biraz daha konuşmasına devam ettikten sonra,  Vatikan a mı bağlısınız sorum üzerine, hayır bizlerde Vatikan, Rusya ve İstanbul da ki Ortodoks patrikhanesi gibi Ekümeniğiz dedi. Çok ilginçtir, bunu söyledikten sonra ise, BUNLARIN HEPSİ AYNI GÜÇTE VE AYNI YETKİLERE SAHİPTİR demeyi de unutmadı.   

Ne yazık ki tüm dinler, buna İslamiyet de dâhil, birilerinin menfaat ve çıkarları adına, bir güç savaşı içine sokulmuş ve TOPLUMU BU GÜÇLER İSTEDİKLERİ GİBİ YÖNETİYOR, bunu da Allah adına yaptıklarını söyleyebiliyorlar. Bu nasıl bir güçtür, bu gücü kimden alıyorlar, nasıl bir yetkileri vardır? İşin ilginci her bölünmüş güç, kendilerinin en doğru yolda olduğunu, dine en çok kendilerinin hizmet ettiklerini söylüyorlar. Çok daha ileri giderek papaz efendi, Süryanilerin ilk Hıristiyanlar olduğunu ve Hıristiyanlığa gerçek hizmet eden kendileri olduğunu da üstüne basa basa söyledi. Araştırdığınızda Süryanîler, Pavlus'un şekillendirdiği itikadî çizgide olduklarından, diğer Hıristiyanların inandıkları yol ve yöntemi kabul etmiyorlar ve kendileri gerçek ilk Hıristiyan olduklarına inanıyorlar. Tıpkı İslam toplumundaki mezheplere bölünüp, birisinin diğerini adeta İslam ın dışında gördükleri gibi.  Sözlerine kısa itirazlarımdan sonra, bana verdiği cevap, aslında çok ilginç ve saygısızlık örneğiydi. "SİZ TÜRKLER YAKLAŞIK 900 YILDIR MÜSLÜMANSINIZ, İSLAMİYET E HİÇBİR KATKINIZ OLMADI"

Papaz efendinin, bu saygısız ve düşüncesiz sözlerine elbette cevap verdim. Allah ın dinine hizmet etmeyi, toplumu bölerek bir birilerine güç gösterisiyle yapılacağını zanneden bir kişiye, elbette ona ibadet mekânında ileri gitmeden kısa ve öz cevaplar verdim. Hatta birkaç cümleyle belki de gayri ihtiyari, diğer Hıristiyan vatandaşları küçümser tavrından rahatsız olmalıyım ki, kimin Allah ın doğru yoluna davet adına, çok daha fazla hizmet ettiğini bizler bilemeyiz.  Her inanan ve Allah ın doğru yolunda olan insan, bu yolda hizmet etmiştir, bu ister Hıristiyan olsun İster Müslüman olsun şeklindeki söylemlerime verdiği cevap, asla bir din adamına yakışmayacak bir cevaptı. Bana verdiği cevabı aynen yazıyorum.

"NE OLDU ZORUNUZA MI GİTTİ?"

Bakar mısınız lütfen verdiği cevaba. Bu cevaba inanın çok şaşırdım, çünkü bir papazdan beklenmeyecek bir cevaptı. Bu tavrın, verdiğim cevapların etkisiyle, sinirlerine hâkim olamadığından kaynaklandığını düşünüyorum. Yoksa hiçbir papaz ya da din adamı, böyle bir üslup kullanmaz. Benim aldığım terbiye tabi konuyu uzatmamı engelledi. Kendisi hükümler, kararlar verdi, kendi toplumunu en dindar, Allah ın en doğru yolunda olanlar ilan etti, ben buna itiraz edince, saygısız bir üslupta bana, ne oldu zorunuza mı gitti diyebildi.  Hepimiz Allah a inanıyoruz, hatta onun doğru yolundan gitme çabası içindeyiz. Hesabın görüleceği o çetin gün, bakalım kimler Allah ın en doğru yolunda gitmiş, birlikte göreceğiz. Kendimizi temize çıkartıp, karşımızda ki insanları küçümseyerek, Allah ın doğru yolunda olamayız.

Yine Mardin de Süryanilere ait, Deyrul Zafaran manastırını gezmeye gittik. Burası da eski tarihi güzel bir manastır, görmenizi tavsiye ederim. Hatta ücretli geziliyor. Bura da genç bir arkadaşı görevlendirmişler, gelenleri bilgilendirmek için. Gayet güzel bilgiler verirken, birden manastırın yıkılmış bazı bölümlerini gösterip, yine saygısız bir üslupta, bu yıkıntılar TİMUR un eseridir şeklindeki sözlerini birkaç kez, bizlerin gözlerinin içine bakarak tekrar etmesi, beni ve diğer arkadaşları sinirlendirdi ve kendisini ikaz ederek saygılı olması için uyardım. Böyle bir yerde konuşma üslubu olarak, daha tecrübeli bir görevlinin olması gerektiğini düşünüyorum.

Konuşmacının söylediği elbette yalan değildi. Timurlenk yalnız Manastırı değil, Mardin i aldığında şehrin birçok yerine zarar vermiş yıkmış. Tarih bunu yazar. Timur dan sonra Karakoyunlu devletinin hükümdarı, Kara Yusuf, 1406 da Mardin ve aldığı diğer şehirleri imar etmiştir.  Tarihi gerçekleri anlatırken,  o soy ile bağlantılı olan insanları, adeta sorumlu tutarcasına saygısız üslup kullanamaz hiç kimse. Bu toplum ister Türk olsun, ister Kürt olsun, isterse başka bir toplumdan olsun. Türklerin tarihinde azda olsa böyle yanlışlar vardır. Her ülke, her inanç, kendi tarihlerini gözden geçirip, karşısındaki insanları öyle yargılamalıdır. Ama Türkler ve özellikle Osmanlılar, her inanca saygılı olmuş ve ibadethanelerine dokunmamışlardır. Yahudileri unutmayınız, Avrupa dan Hıristiyanlardan Türk toplumuna sığınmışlardır.  Yüzlerce yıldır Süryani kardeşlerimiz eğer, Mardin de ülkemizde yaşamaya devam ediyorlarsa, bu Türklerin her inanca nasıl saygılı olduğunu gösterir. Bugün ülkemizde azınlık diye isimlendirilen ama hiçbir Türk vatandaşının, bu ismi onlara layık görmediği bu vatandaşlarımızın, ibadet hanelerinde görevli yetkililer, gereken saygıyı bizlere göstermediklerine, üzülerek şahit oldum.  Bunun için üzgünüm.

Bizler tarihte, Müslümanlara karşı yapılan, Hıristiyan Haçlı seferlerini unutmadık. Bunlar kadın, çoluk çocuk demeden Müslümanlar ı katlettiler, hatta yakıp yıktılar. Çok daha yakında balkanlarda ki, Bosna da Müslüman katliamını hatırlayınız. Ama bizler bugün senin soyun, senin atan, senin inancının takipçileri Müslümanları katletti demiyoruz. O ZULÜMLER TARİH SAYFALARINDA KALDI.  O acı katliamlardan insanlık, ders almalıdır tekrar yaranın deşilmesinin,  birbirimizi suçlamamızın hiç kimseye faydası yoktur. Binalar yeniden yapılır ama can, insan geri gelmez.  Önemli olan dostluktur, kardeşliktir. Dostluk ve kardeşlik bozulursa, bundan ancak düşmanlarımız yarar sağlar. Yunanlılar Türk topraklarını işkâl ettikten sonra, kurtuluş savaşımızda geri çekilirken, terk ettikleri her şehrimizi yakmış, yıkmış öyle terk etmiştir. Ama bizler bugün bunu konuşmuyoruz bile.

Bu makalemi, kaleme almamdaki amacım. Süryani kilise ve manastırında yapılan bu yanlış davranışlardan vazgeçilmesi adınadır. Belki sağduyulu Süryani vatandaşlarımız, bu yanlışların tekrarlanmaması için, önlemler alır. Süryani vatandaşlarımızın, böyle bir olayın vuku bulmasından üzüntü duyacağına gönülden inanıyorum. Çünkü tanıdığım Süryani dostlarımız var. TEMENNİ EDİYORUM Kİ, BU İKAZ YAPILIR VE ORAYA GEZMEYE GİDECEK VATANDAŞLARIMIZDA, BUNUN TAKİPÇİSİ OLURLAR. Çünkü saygısızlık, hakaret düşünmeden söylenen sözler, toplumlarda mutlaka karşılık bulur, geri teper buda toplumların asla arzu etmediği bir durumdur.

Bu yazımı Facebook ta birçok sitede yayımladığımda, Süryani olabileceğini isminden tahmin ettiğim bir kişi, bakın yazıma nasıl bir cevap vermiş ve benim bu yazımı yazmamda ne kadar haklı olduğumu göstermiş.

"Sizin yaptınız ırkçılık ve de insanları ötekileştirmedir... Ve bunu unutmayın ki BU ÜLKEDE TEK KAVİM OLAN İNSANLAR SADECE SÜRYANİLERDİR... Ve siz sanırım camide çıkarken kilisenin temizliğin fark ettiginiz ve kendinizi de öz eleştire maruz bırakıldınız... Ve bunu hatırlatmakta fayda var... İlk önce kendi tarihinizi okuyun ondan sonra yorum yapın bu ülkeyi tanımak istiyorsanız ilk önce kendi tarihinizi okuyun ve de araştırın..."

Bu cevabı veren kişi, yazımdan o kadar etkilenmiş ve sinirlenmiş ki, beni ırkçılıkla suçladığı halde, kendisi gerçek bir ırkçı olduğunu haykırıyor adeta. Düşünebiliyor musunuz, kilisedeki papaz efendinin kendilerini gerçek dine hizmet eden, ilk Hıristiyanlardan sayarak, bir ırkçılık yapması ve karşısındaki diğer inananları ötekileştirmesine, yine güzel bir örnek veren bu arkadaşımız, ne diyordu hatırlayalım. BU ÜLKEDE YANİ TÜRKİYEDE, TEK KAVİM OLAN İNSANLARIN, SADECE SÜRYANİLER OLDUĞUNU SÖYLEYECEK KADAR, IRKÇI KENDİLERİNİ ÜSTÜN GÖREN BİR DÜŞÜNCEYE SAHİP OLDUKLARINI SÖYLEYEBİLİYORLAR. Türkleri kavim olarak bile görmüyor. Daha da ilginci, kendi kiliselerinin temizliğini örnek verip, bizim camilerimize laf atması, saygısızlığın sınırlarını zorlayacak nitelikte.

Aslında yazıma cevap veren bu şahsa, söyleyecek çok sözüm var ama değmez. Lütfen şunu unutmasınlar, bu ülkede özgürce inançlarını yaşıyor ve bu ülkenin toplumuna, gözlerinin içine baka baka, bu sözleri saygısızca söyleyebiliyorlarsa, bu ülkenin dünya üzerinde en sabırlı, en adil, en şefkatli bir KAVİM, toplum olduğunu gösteriyor demektir.  Sabrında bir ölçüsünün olduğunu, hatırlatmak isterim.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
107
Değerli din kardeşlerim. Bu makalemde sizlere hatırlatmak ve üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Hucurat suresi 1. ve 2. ayetler olacaktır. Allah bu ayette biz kullarına çok önemli ve dikkat çekici bir uyarıda bulunuyor ve bakın birinci ayette ne diyor.

Hucurat 1: Ey iman edenler! ALLAH'IN VE RESULÜNÜN ÖNÜNE GEÇMEYİN. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.  (Diyanet vakfı meali)

Ayette dikkat ederseniz, Allah ın ve Resulünün önüne geçmeyin diyor. Siz bu uyarıdan ne anladınız? Allah ın emrettiği Kur'an ın yanında, Resulünün günümüze rivayet yollarla gelen hadislerin de önüne geçmeyin, onları sakın inkâr etmeyin kabul edin diye anlamak, sizce mümkün mü Kur'an a göre. Elbette mümkün değil. Çünkü bunu iddia edenler var. Ayette özellikle Allah ın ve Resulünün diye belirtiyor, sizce neden? Resulün görevi neydi? Hatta birçok ayette Allah a ve Resulüne uyun uyarıları vardır. Sizce Allah, Resulü ile birlikte neden anılıyor ve uyulması neden isteniyor? Allah elçisine bu konuda neler diyordu Kur'an da hatırlayalım ki, ayeti daha doğru anlayabilelim.

RESULE DÜŞEN, SADECE AÇIK-SEÇİK DUYURMAKTIR. (Nur 54)

BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. (Kehf 56)

EY İNSANLAR! RESUL SİZE RABBİNİZDEN GERÇEĞİ GETİRDİ, ŞU HALDE KENDİ İYİLİĞİNİZE OLARAK ONA İMAN EDİN. (Nisa 170)

BEN, YALNIZCA BANA VAH YEDİLMEKTE OLANA UYUYORUM VE BEN, APAÇIK BİR UYARICIDAN BAŞKASI DEĞİLİM. (Ahkaf 9)

BEN SADECE, BANA GÖNDERİLEN VAHYE UYUYORUM." (Enam 50)

RESULÜN GÖREVİ İSE AÇIK BİR TEBLİĞDEN İBARETTİR. (Ankebut 18)

SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. HESAP GÖRMEK İSE BİZE AİTTİR. (Rad 40)

Sanırım konu şimdi, çok daha açık bir şekilde anlaşılmıştır. Allah şunu söylüyor Hucurat 1. ayetinde. Siz kullarıma, Resulüm aracılığıyla benim ayetlerimi gönderdim. Ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem, hükmü yalnız ben veririm. Onun içindir ki, Resulüm sizlere benim ayetlerimi tebliğ edecektir, onun için sakın onun söylediklerinin önüne geçip, yalnız bunlarla iman olmaz, bizim de atalarımızdan gelen inançlarımız vardır diyerek, Resulümün sözlerinin önüne sözler koymayın, onun önüne geçmeyin. Bunu yaparsanız sizlerin yaratıcısı olan benimde önüme geçmiş olursunuz diye bizleri uyarıyor. Bir başka deyişle, RESULÜME UYAN BANA UYMUŞ DEMEKTİR DİYOR ALLAH. Kitap ehli bu uyarıları ne yazık ki dinlemediler. Ya bizler dinledik mi?  Allah ın Resulünün tebliğ ettiği, Allah ın ayetlerinin önüne geçmedik mi? Ne yazık ki geçtik, hem de ne geçiş. Utanmadan neler dedik hatırlayalım. "YALNIZ KUR'AN İLE İSLAM YAŞANMAZ. ZATEN KUR'AN DA HER BİLGİ YOKTUR, ÖZET BİLGİLER VARDIR. ALLAH IN RESULÜNÜN RİVAYET HADİSLERİ VE FIKIH OLMASAYDI, KUR'AN KAPALI KALIR ANLAŞILAMAZDI"

NE YAZIK Kİ BİZLER, KUR'AN IN HİÇ BAHSETMEDİĞİ SÖZLERİ, HÜKÜMLERİ ALLAH IN ÖNÜNE RESULÜNÜN ADINI KULLANARAK KOYDUK, ENGEL YAPTIK VE SANKİ ALLAH IN RESULÜ DE DİNDE HÜKÜMLER KOYMUŞ GİBİ DAVRANARAK, ALLAH IN RESULÜNE İFTİRALAR ATMAKTAN KORKMADIK. Böylece Allah ın ve Resulünün önüne geçtik, toplum ile arasına duvarlar ördük. Bırakın Allah ve Resulünün önüne geçmeyi, Allah ve Resulünün arasını açtık, Kur'an a uymayan, doğru olması mümkün olmayan rivayetleri, sanı sözleri, Allah ın Resulünün söylediğine inandık. Mahşer günü Kur'an ın bahsetmediği, Resulünün de söylemesi mümkün olmayan sözlere inananlar, Resulün ve meleklerin şahitliğinde, yüzleri simsiyah, kaybedenlerin safında olacaklarını unutmamalıdırlar.  Hucurat suresinin devamındaki 2. ayete bakalım şimdide.

Hucurat 2: Ey inanıp güvenenler! SÖZLERİNİZLE NEBİ'NİN SÖZÜNÜ BASTIRMAYIN. Onunla konuşurken de birbirinizin diğerine yaptığı gibi sesiniz yükseltmeyin. Yoksa işleriniz boşa çıkar da farkına bile varamazsınız. (Süleymaniye vakfı meali)

Ayete dikkat ederseniz, bu ayette NEBİ nin sözünü bastırmayın diyor. Bir önceki ayette ise RESULÜN önüne geçmeyin diyordu. Neden iki ayette, farklı isimler kullanılmış olabilir sizce? Bizler Resul ve Nebi kelimelerinin anlamını doğru anlarsak, ayetlerde bahsedilenleri de doğru anlarız. Eğer ayetlerde Nebi Resul kelimelerinin yerine her ayette Peygamber diye yazar geçersek, ayetin anlatmak istediği gerçeğini de fark edemeyiz. Hatırlatmak isterim, Allah Kur'an da birçok ayette RESULÜME UYUN emrini vermiştir ama hiçbir ayetinde NEBİYE UYUN DEMEMİŞTİR, peki neden?

Resul yani elçilik görevdir. Yani Allah ın vahyini tebliğ ederken, Resulüme uyun çünkü Resulüm benim vahyimi sizlere iletiyor, O kendi hevasından konuşmaz diyerek, Resulünün vahiyden Kur'an dan başka söz söylemeyeceği bilgisini veriyor ve bu konuda birçok ayetinde açıklamada yapıyor. Nebi ise Resule verilen makamın adıdır, yani Nebilik Allah tarafından, yüksek makama getirilmiş kişi anlamına geliyor. Bazı kişiler nebi ve Resul kavramını şöyle tarif ederler. "Kendisine müstakil bir din ve kitap verilen peygamberlere Resul, müstakil bir din ve kitap sahibi olmayıp, kendinden önceki bir peygamberin kitabına uygun hareket etmekle vazifeli peygamberlere de, Nebi adı verilir." Bu düşüncenin ve inancın yanlış olduğunu, bu iki ayete bile bakarak anlayabiliyoruz. Her Nebi Resuldür.

Hucurat suresi 2. ayetinde de Allah, görev verdiği NEBİMİN SÖZLERİNİ BASTIRMAYIN, ONA YAŞANTINIZDA GEREKEN SAYGINIZI GÖSTERİN DİYE UYARIYOR. LÜTFEN DİKKAT, BURADA ANLATILMAK İSTENEN, NEBİNİN ÖZEL HAYATINDA SAYGI VE HÜRMET GÖRMESİ ADINADIR, YAPILAN UYARIDA, ONUN İÇİN RESUL DİYE BAHSETMİYOR, ÖZELLİKLE NEBİ DİYOR. Hucurat 3. ayette aslında 2. ayeti açıklıyor ve diyor ki, "ALLAH RESULÜNÜN HUZURUNDA SESLERİNİ ALÇALTANLAR VAR YA, ONLAR ALLAH'IN, GÖNÜLLERİNİ TAKVA İÇİN İMTİHAN ETTİĞİ KİŞİLERDİR. BİR BAĞIŞLANMA VARDIR ONLAR İÇİN, BİR BÜYÜK ÖDÜL VARDIR."

Sanırım bahse konu ayetler ve özellikle Nebi ve Resul kelimeleriyle neler anlatılıyor, sanırım çok daha iyi anlaşılmıştır. Kur'an da Allah, Ahzab 21. ayetinde, ALLAH IN RESULÜNDE SİZLER İÇİN GÜZEL BİR ÖRNEK VARDIR DER ve örnek gösterir. Bu ayette özellikle dikkatimizi çeken konu, Allah Resulünün Kur'an ı hayatına geçirdiğini ve yalnız Allah ın vahyi ile yaşadığını bizlere bildiriyor ve bizlerin de Resulünün yaptığı gibi yaşamamızı istiyor. Aslında Allah Resulünü örnek gösterip, sizlerde onun gibi yapın, sakın emin olamayacağınız rivayet ve sanı inançların peşine düşmeyin ve yalnız Kur'an ın ipine sarılın diyor.

Bu durumda, yalnız Kur'an ın ipine sarılıp, rivayet ve sanı bilgileri din edinmeden İslam ı yaşayanlar mı Resulünü örnek alıp, onun yolundan gidiyor demektir, yoksa yalnız Kur'an İslam ı yaşamak için yeterli değildir diyerek, hayatına emin olamayacağı rivayetleri de geçirip, beşeri FIKIH inancının dayatmalarını din diye yaşayanlar mı, Resulünü örnek alıp, onun yolundan gidiyor demektir? Sizce hangisi doğru? Yorum sizlerin. Ne yazık ki bizler sakal bırakarak, peygamberimizin giydiği kıyafeti giyerek, Allah ın elçisini örnek aldığımızı sanıyoruz. Allah ın ayetlerinden o kadar uzak yaşıyoruz ki, Allah ın elçisini ne yazık ki tanımıyoruz. Çünkü Kur'an ile gerçek bir bağ kuramadık, Kur'an ı anlamadan okuyarak, batılın ve edindiğimiz Velilerin peşine düştük. Allah ın elçisini tanımak isteyen yalnız Kur'an ın ipine sarılır.

"BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM. (Ahkaf 9 ) BEN SADECE, BANA GÖNDERİLEN VAHYE UYUYORUM. (Enam 50)" RASULE DÜŞEN, SADECE AÇIK-SEÇİK DUYURMAKTIR. ( Nur 54)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/



108
Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu, Kur'an da HINZIR diye geçen ve DOMUZ diye tercüme edilen kelimenin, bazı kişiler tarafından farklı anlamlar verilmesi konusu üzerine olacaktır. Bizler ne yazık ki bizlere öğretilenleri, kendi inançlarımıza uydurmak adına, ayette geçen kelimelerin anlamları ile oynayıp, toplum arasında tedirginlik yaratmaktan, yanlışa nefsimizin etkisiyle meyletmekten hiç çekinmiyoruz. Allah öyle bir yol gösterici rehber göndermiş ki, her kim bir ayette geçen kelimeye farklı bir anlam verse bile düşünen, aklını kullanan Kur'an ı rehber alan bir Müslüman, Kur'an ın diğer ayetlerinden gerçekleri hemen fark edebiliyor. Gelin bu konu da, iki farklı düşünce neler söylüyor ona bakalım, daha sonrada Kur'an dan doğrusunu bizler anlamaya çalışalım.

Önce ayetlerde geçen, HINZIR kelimesinden kast edilen, DOMUZ anlamında olduğunu ve bu şekliyle tercümenin doğru olduğunu söyleyen düşüncenin söylemlerine bakalım.

"Bugün Arap İslam âleminde, Arap denilen milyonlarca insan vardır. Bunlar "domuz"a ne diyorlar? Eğer "hınzır" BOZUK ET İSE, o zaman domuzun Arapça'da hiçbir karşılığı yok mu? Oysa bugünkü bütün Araplar "domuz"a "hinzir / hınzır" diyorlar. Bunu inkâr etmek, dünya-âleme maskara olmaktan zevk alma duygusuyla ancak izah edilebilir."

Şimdide bu düşüncenin doğru olmadığını savunan ve HINZIR kelimesinin ayetlerde, DOMUZ anlamında olmadığını iddia eden düşünce ve inancın söylemlerine bakalım.

"Şimdi aklımızı kullanarak düşünelim. Yahudi lobisinin güdümündeki magazin gazeteciliğine kulaklarımızı tıkar ve ciddi sağlık araştırmalarına kulak verirsek uygar dünyanın araştırmalarında domuz etine dair diğer hayvanların etlerine kıyasla fazladan herhangi bir risk bulunmuyor. Ama ayet ne diyor? "hınzır eti yemeyin, o pis"

Hınzır domuz ise "domuz eti yemeyin, o pis" diyen ayet ile bilimin verileri birbiri ile bir çelişki oluşturmuyor mu? Domuz eti "pis" olsaydı bilimde ileri ve her türlü teknolojiyi üreten toplumlar, kendi çocuklarına domuz eti yedirmez, yasaklamazlar mıydı?

Eğer ki Arap dilinde hınzır konusunda tek seçenek olsaydı sıkıntı yaşardık. Ama bu sözcük iki anlamlı. Bir anlamı bilim ile çelişik bir noktada iken diğer anlamı bilimi doğruluyor ve bilim ile aynı şeyi emrediyor. Nedir bu emir? "AÇLIKTAN ÖLÜM DERECESİNE GELMEDİĞİN SÜRECE ASLA BOZUK VEYA ÇÜRÜMÜŞ BİR ET YEME."

Şimdide bu düşüncelerin hangisinin, doğru olabileceğini anlamaya çalışalım. Hatırlatmak istediğim çok önemli bir gerçek var Kur'an dan. Birçok insanın ya da çoğunluğun, domuzu yediğini söylemek, onun yenmesinin doğru olduğuna kanıt gösterilemez. Çünkü Allah çoğunluğa uyarsan, seni yoldan saptırırlar uyarısını yapmıştır. Bilimde ileri olduğu toplumlara örnek verenler, içkinin sağlığa zararlı olduğunu bile bile, ailecek içki içmiyorlar mı?  Önce domuz gerçekten söyledikleri gibi, diğer yediğimiz hayvanlar gibi temiz mi? Yani Kur'an da bu kelime domuz diye geçiyorsa, bilimle çatışıyor mu ona bakalım.  Bilim bu konuda domuzu araştırdığında, bakın nasıl bir hayvan olduğunu tespit etmiş, diğer yediğimiz hayvanlardan farklı olarak.

"Domuzlar en hızlı ve en zayıf sindirim sistemine sahiptir. Sindirimleri 4 saat sürüyor. Bu iyi ve sağlıklı bir süre değildir. SİNDİRİM SİSTEMİ ÇOK HIZLI VE ÇOK ZAYIF OLDUĞUNDAN, YEDİĞİ ŞEYLERDEKİ TOKSİNLERİ TAMAMEN TEMİZLEYEMEZLER VE DOMUZ KENDİ HÜCRELERİNDE DEPOLAR. Bu şu anlama geliyor, domuz pislikleri, çöpleri ve diğer hastalıklı canlıları yiyor ve etini yiyenler için, 4 saat sonra kasapta parçalara ayrılıyor ve yemeye hazır hale geliyor. NE KADAR BÜYÜK BİR TEHLİKE DEĞİL Mİ?

BURADA Kİ SORUN, TOKSİNLERİN TAMAMEN TEMİZLENMEMİŞ OLMASIDIR. Diğer taraftan diğer hayvanlardan inek, koyun ve benzerleri, bu hayvanların hepsi TEMİZ BESLENEN VEJETARYENLERDİR. Onların sindirim sistemleri, domuza göre, çok daha ileri seviyededir.

İneklerde 3 mide vardır ve taze temiz sebzeler SİNDİRİM SİSTEMİNDE İŞLENDİĞİNDE, 12 SAAT SÜRÜYOR. KIYASLADIĞIMIZDA BİR TARAFTA 4 SAAT, DİĞER TARAFTA 12 SAAT. Pislik çöp yiyen bir hayvanı mı tercih edersiniz, yoksa taze temiz beslenen hayvanımı tercih edersiniz? Zayıf sindirim sistemi olan, toksinleri depolayan mı? Yoksa toksinlerden tamamen temizlenmiş olanı mı?"

Şöyle savunma yapabilirsiniz. Eti iyice pişirirseniz, toksinler, zararlı mikroplar ölür. Bu düşünce ancak, gerçeklerin üstünü örtmekten başka bir işe yaramaz. Allah yol gösterir, kulu Allah ın gösterdiği yolu ister izler, isterse kendi nefsinden bahaneler bulur. Allah Enam 145. ayette özellikle Hınzır yani domuz etinin pis olduğunu söylüyorsa, Allah ın önerisine uymak en doğru olandır. Çünkü Kur'an rehberdir, bu rehberin yolundan gitmekte bir seçimdir. Allah yarattığı bu hayvanın etini yemeyin diyorsa, elbette bu hayvanı yaratmasının da bir sebebi vardır. Yaradan hiçbir şeyi boşuna yaratmaz. Bizler bunun arayışı içinde olmalıyız.  Şimdide HINZIR yani domuz diye çevrilen ayetlerden bir örnek verelim ve üzerinde birlikte düşünelim.

BAKARA 173: Allah, size ancak LEŞ, KAN, DOMUZ ETİ VE ALLAH'TAN BAŞKASI ADINA KESİLENİ HARAM KILDI. Ama kim mecbur olur da, istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Şüphesiz, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (Diyanet meali)

Allah ayette haram kıldıklarını sayarken, dikkat ettiyseniz ilk saydıkları arasında LEŞ var. Leş bildiğiniz gibi, kendiliğinden ölmüş ve bir müddet zaman geçerek eti çürüdüğü için bozulmuş, kokmuş hayvana denir. Peki, HINZIR kelimesinin ayetlerde DOMUZ anlamına gelmediğini savunan arkadaşlar bu kelimeye ne anlam vermişti hatırlayalım.  "BOZUK, ÇÜRÜMÜŞ ET." Ama Allah zaten bu anlama gelen LEŞ kelimesini bozuk, çürümüş et anlamında kullanıyor. Bu durumda ayetin devamında geçen HINZIR kelimesinin de bozuk çürümüş hayvan ya da bozuk yiyecek anlamında olması mümkün görülmüyor. Çünkü Allah özellikle HINZIR yani domuz canlı olarak temiz göründüğü için, bu hayvan temiz değildir sizler için diyor. Nedeni çok açık, ayetin sonunda ne diyordu? "MECBUR KALIRSANIZ, SINIRI AŞMAMAK KOŞULU İLE YİYEBİLİRSİNİZ." Bu ayette bu hüküm aslında, HINZIR kelimesinin bozuk çürümüş et, yiyecek olmadığının çok açık kanıtıdır. ÇÜNKÜ BOZUK ÇÜRÜMÜŞ ET YA DA YİYECEK ZORDA BİLE KALSANIZ YİYEMEZSİNİZ, ÇÜNKÜ SİZİ ZEHİRLER, ÖLÜRSÜNÜZ. Demek ki ayette geçen HINZIR, tercüme edildiği gibi bir hayvan yani DOMUZ, bozuk çürümüş et ya da yiyecek değil. Bu hayvanı, ya da diğer saydıklarını zorda kaldığınızda, Allah sınırı aşmamak şartıyla, yiyebilirsiniz diyor.

Eğer bu tercümenin doğru olduğunu kabul edersek, Allah haram kıldıklarını sayarken, aynı anlamı hem LEŞ hem de HINZIR kelimesiyle vermiş oluyor ki, buda elbette mümkün değildir. Ayette bahsedilen LEŞ kelimesiyle Allah zaten, kendiliğinden ölmüş, kokmuş bozulmuş hayvandan bahsediyor. Benzeri anlamda bir kelimeyi, daha sonra sayması, tekrar etmesi de zaten mümkün değildir. Bu konuya açıklık getirecek bir başka örnek vermek istiyorum Kur'an dan. Bu ayette kullanılan kelime aynı kökten (hinzir/henazir) olarak kullanılıyor.

Maide 60: De ki: Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi? Allah'ın lanetlediği ve gazap ettiği, aralarından MAYMUNLAR, DOMUZLAR ve tâğûta tapanlar çıkardığı kimseler. İşte bunlar, daha kötü olan ve doğru yoldan daha ziyade sapmış bulunanlardır. (Bayraktar Bayraklı)

Bakın Allah yoldan sapmış inkârcıları, kimlere benzetiyor. MAYMUNLAR VE DOMUZLAR. Allah böyle insanları, öyle hayvanlara benzetiyor ki onların davranışları, yaşadıkları ortam ile bir bağ kurduğunuzda ancak bu gerçek anlaşılıyor. Burada geçen kelime HENAZİR yani HİNZİR kelimesinden geliyor. Onun içinde bu ayette de domuz diye çevrilmiş. Eğer bu kelimeye söyledikleri anlamı verirsek, ayeti kendimizce şekillendirmiş oluruz ve ayette çelişki yaratırız. Onun içindir ki, HINZIR hayvan ismidir ve domuzdur. Hınzır kelimesinin bozuk et olduğunu söyleyen kardeşlerimiz, ayetin son bölümünü kendilerince tercüme ederek, şöyle bir cümle kurmuşlardı hatırlayalım. "AÇLIKTAN ÖLÜM DERECESİNE GELMEDİĞİN SÜRECE ASLA BOZUK VEYA ÇÜRÜMÜŞ BİR ET YEME." Bununda mümkün olamayacağını, çürümüş etin insanı zehirleyeceğini, zarar vereceğini zaten söylemiştim.

Dilerim cümlemiz, Kur'an ile gönül gözleri açık, Allah ın Kur'an da önerdiği yolda yürüyen, Kur'an ı düşünerek anlayan, Allah ın azınlık halis kulları arasında oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
109
Din Bilgisi / ÇOK EŞLİLİK VE KUR'AN IN ÖNERİSİ.
28 Ağustos , 2019, 11:09:34
Bizler Kur'an ı anlamaya çalışırken, eğer nefsimizin esiri olarak, beşeri batıl inançlarımıza delil aramak adına Kur'an a bakıyorsak, ondan doğru bilgiyi almamızda, asla mümkün olmayacaktır. Çünkü Allah bizlere, niyetlerimize göre cevap verecektir. Kur'an ı doğru anlamak istiyorsak, ayetleri rivayet ve batıl bilgiler ışığında değil, Allah ın ayetleri ışığında anlamaya çalışmalıyız.

Kur'an da Nisa suresi 3. ayette geçen, bazı kelimeler öne sürülerek, Allah bir erkeğin dört eşe kadar evlenmesine izin veriyor denmektedir. Gerçekten Allah, birden fazla eşle evlenmemizi öneriyor mu, yoksa Allah indirdiği ayetleriyle, o günün çok özel bir durumuna işaret ederek, SORUNLARA ÇÖZÜM BULMAK ADINA DERMAN MI OLUYOR, gelin birlikte ayeti anlamaya çalışalım. Ama önce, Nisa suresi 3. ayeti daha iyi anlayabilmemiz için, bir önceki ayeti de yazalım ki, ayetlerin özellikle kimlerden ve ne maksatla bahsedildiği daha iyi anlaşılsın.

Nisa 2: YETİMLERE MALLARINI VERİNİZ; temizi pis olanla değiştirmeyiniz, onların mallarını sizin mallarınıza katarak kendi helâl ve temiz malınızı kirletip yemeyiniz; çünkü bu, büyük bir günahtır.

Nisa 3: ŞAYET YETİMLER HAKKINDA ADALETİ YERİNE GETİREMEYECEĞİNİZDEN KORKARSANIZ, size helâl olan başka kadınlardan İKİŞER, ÜÇER, DÖRDER ALINIZ. O kadınlar arasında da adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, BİR TANE ALINIZ; yahut ellerinizin altında bulunanlarla yetininiz. Zulüm ve haksızlık etmemeniz için en uygun olan budur. (Bayraktar Bayraklı meali)


Nisa 2 ve 3. ayete baktığınızda, ilk önce bahsedilen konu yetimler ve bu yetimlerin ailelerinden kalan malları ile ilgili açıklamalar yapılıyor. Dikkat ederseniz, belki savaşlardan belki de başka nedenlerden dolayı, anne ve babalarını kaybetmiş, yada bakacak kimsesi olmayan kadınlar ve onları koruma altına alan kişilerin durumlarından bahsediliyor ve böyle bir ortamda nasıl davranılması gerektiği açıklaması yapılıyor ayetlerde. BU UYARIYI ALLAH, YETİMLERİ KORUMA ALTINA ALMIŞ, KİŞİLERE ÖZELLİKLE YAPTIĞI ANLAŞILIYOR.

Sakın yetimlerin mallarını, kendi mallarınıza katmayın diyor. Onların malları için onlarla evlenmeye kalkarda, adaletsiz bir durum yaratırsanız, bu yanlış bir yol olur diyor bizlere. Adaleti koruyamama şüpheniz varsa eğer, sizin korumanız altındaki yetimlerle değil, size helâl olan (başka) yetim kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Bu sözleri söyledikten sonrada bakın ne diyor ayette.

"EĞER ADALETLİ DAVRANMAYACAĞINIZDAN KORKARSANIZ, O TAKDİRDE BİR TANE ALIN."

Lütfen ayetin indirilme amacının dışına çıkartmadan, ayette bahsedilenleri anlamaya çalışalım. Allah size emanet edilen yetimler hakkında, adaletli olamayacaksanız dedikten sonra, tavsiye ettiği başka kadınlardan bahsederken, eğer yetimler için indirilen ayeti, normal kadınlardan alın diye anlarsak, ayetin özünden sapmış oluruz. Ayrıca ayetin sonunda Allah ın tavsiyesinede ters düşmüş oluruz. Allah ne diyordu, adaleti sağlayamayacağından korkarsanız bir tane alın.  Ayette Allah, size helal başka kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın derken, yetim olupta malı ve mülkü için meyletmediğiniz, ancak beğendiğiniz, sevdiğiniz diğer yetimler ile evlenip, onları O zor durumlarından kurtarın diyor.  Nisa suresi 19. ayette bu konuya açıklık getirmek adına Allah şu ikazı yapıyor. "EY İMAN EDENLER! KADINLARA ZORLA VÂRİS OLMANIZ, SİZE HELÂL DEĞİLDİR."

Tekrar hatırlatmak isterim. Bu ayet ve ayette anlatılanlar, normal koşullarda geçerli olan hükümler değildir. Çünkü ayette yapılan uyarı ve ikazlar , sahipsiz kalmış yetimlerin mallarına göz dikmek adına onlarla evlenmeyi yasaklıyor. Bu durumda izlenmesi gereken yolu gösteriyor, tavsiyede bulunuyor. Allah birden fazla evliliği yasaklamıyor bu açık, ama tavsiyesi tek eşlilik. Eğer çok eşliliği birden bire yasaklamış olsa, toplumun neredeyse tamamının böyle bir evlilik yaptığı ortamda, sizce bu yasak nasıl karşılanırdı toplum tarafından? İşte Kur'an ın güzelliği ve toplumu ikna ile eğitim şekli.

Şunu da belirtmeliyim ki, ayette 4 eşe kadar evlenin demiyor. İKİŞER, ÜÇER, DÖRDER TABİRİ, NET BİR SAYIYI BELİRTEN CÜMLE DEĞİLDİR. Daha açıkçası, belirli bir sınırlama yoktur. Söz gelimi şöyle denir, fazla yemeyin BİR KAÇ TANE ALIN. Bakın sayı belirtilmemiş ama çok fazla olmasın anlamındadır. Peki bu emri neden, hangi sebeple, hangi şartlarda  veriyor Allah, burası önemli. Çünkü Allah bu ayetin dışında, birden fazla evlenebilirsiniz dediği hiç bir ayet yoktur. ALLAH BU AYETTE, İKİŞER ÜÇER DÖRDER EVLENİLECEK KİŞİLERİN, SAHİPSİZ KALMIŞ KİMSESİZ KADINLARDAN YAPILMASINI İSTİYOR. BAKIN TEKRAR HATIRLATMAK İSTİYORUM, BU ÖNERİ, SAVAŞLARDAN DOLAYI, ERKEK SAYISININ AZALDIĞI DURUMLA İLGİLİDİR. NORMAL ŞARTLARDA DEĞİL. Böyle bir şartta dahi, adaleti sağlayamazsanız aralarında, TEK EŞLE EVLENİN DİYOR.

Kur'an bu ayetle, toplumların aynı zor şartlar oluştuğunda uygulanması gereken bir ruhsat, izin veriyor. Böyle bir açıklama olmasaydı Kur'an da, toplumların böyle zor durumlarında, kadınlar sahipsiz kalabilir, hatta fuhuş ve zina artardı. Çok eşlilik konusu, Arapların geleneklerinde çok önemli bir yeri tutmaktaydı. Tek eşli olan erkekler, toplumda saygın bir insan olamama ile neredeyse eş değerdeydi. Lütfen o dönemin gerçeğini hayal edelim. Çünkü Peygamberimizde çok eşliydi. Gerçi onun çok eşliliği, aldığı görevi yerine getirebilme adına yaptığı evliliklerdi bir çoğu. Oun için Allah çok eşlilik konusunda yasaklama getirmeyip, özel şartlar haricinde, uyarı ve önerilerle tek eşliliğe, özellikle bundan sonraki toplumları özendirmiştir. Allah Nisa suresi 129. ayetinde bizleri birden fazla evlilik için, bakın nasıl uyarıyordu ayeti hatırlayalım.


"NE KADAR UĞRAŞIRSANIZ UĞRAŞIN, KADINLAR ARASINDA ADALETİ YERİNE GETİREMEZSİNİZ."

Allah bunu söylerken, acaba bizlere ne anlatmak istiyor, işte burası önemli. Bizler eğer nefsimizin etkisiyle, Kur'an dan delil arıyorsak, buluruz ve deriz ki, bakın Allah çok eşliliği yasaklamamış. Doğrudur yasaklamamıştır, ama birden fazla eşle evlenme ruhsatını, hangi şartlarda vermiştir, onu nefsimizin etkisinde kalmadan, Kur'an dan doğru anlamalıyız.

Allah ın önerisi, adaletin sağlanabildiği, tek eşliliktir. Sizce bizler adaletin asla sağlanamayacağı, bir evlilik yaparak mı mutluluğu, huzuru buluruz, yoksa adaletin sağlanabileceği tek eşliliği seçerek mi huzurlu ve mutlu bir yuva kurarız? Elbette Allah seçimi bizlere bırakmıştır, ama doğru yolu göstererek.

Örneğin nisa suresi 3. ayetin sonunda, tek eşle evlenin dedikten sonra,  o devrin bir gerçeği olan, bir öneride daha bulunuyor Allah, şimdide ona bakalım.

"YAHUT ELLERİNİZİN ALTINDA BULUNANLARLA YETİNİNİZ. HAKSIZLIK ETMEMENİZ İÇİN EN UYGUN OLAN BUDUR."

Dikkat ederseniz Allah ayette, adaletin sağlanması için tek eşliliği önerdikten sonra, sahip olduğunuz, ellerimizin altında bulunan daha önce evli olduklarınız ile yetinin diyor. Aslında bu uyarı ile Allah, artık evlilik sınırının olduğunu, birden fazla evliliğin adaletli olmadığı uyarısını sürekli yapıyor ama Allah ın tavsiyesi tek eşlilik olduğunu da açıkça bildiriyor. Daha da dikkat çekici olanı, ayetin sonunda Allah ın önerdiği güzelliğe bakar mısınız ne diyor Rabbimiz bizlere. Tabi gören gözler, duyan kulaklar için.

"HAKSIZLIK ETMEMENİZ İÇİN EN UYGUN OLAN BUDUR."

Bakar mısınız lütfen, Allah ın önerisine. Neymiş daha uygun olanı? Tek eşle evlenmek, sizler için daha uygundur dediği halde bizler, hala nefsimizin etkisiyle nelerin peşinde gidiyoruz ve neler söylüyoruz. Karar sizlerin.

Tekrar etmek gerekirse, Allah çok eşliliği yasaklamamıştır, çünkü ÇOK EŞLİLİK GEREKTİĞİNDE LÜZUMU OLDUĞUNDA, KULLANILMASI GEREKEN BİR RUHSATTIR, İZİNDİR. Dünya ülkelerinde savaşlar ve hastalıklar sonucunda, kadın erkek dengesinin bozulması durumlarında, KADININ KORUNMASI, KOLLANMASI ADINA, zaten ülkeleri yönetenler tarafından,  birden fazla evlilik bazen özendirilmiş ve uygulanmıştır. Bu konuda dünya tarihinde örnekleri vardır.

Allah Kur'an ın indirildiği devirde yanlış olan, toplumun alışık olduğu birçok konuya, indirdiği ayetlerle düzenleme getirmiştir, tavsiyelerle vazgeçmelerini sağlamıştır, adeta eğiterek.  ÖRNEĞİN KÖLELİK, CARİYELİK GİBİ. Köle azat etmeyi özendirmiş, hatta köle azad etmeyle, yapılan bir yanlışın, günahın affını sağlayarak, kölelik ile İslam ın yanyana olamayacağını anlatmıştır. Cariyelik konusununda kapısını kapatarak, savaşlarda esir almayıp, ya bedeli karşılığı yada bedelsiz salıverilme koşulu getirilmiştir.

Kur'an bizlere en güzel yol ve yöntemleri, önümüze sunmuştur ve imtihanda olduğumuzu hatırlatarak, seçimi bizlere bırakmıştır. NEFSİMİZİN ARZULARINI MI, YOKSA ALLAH IN TAVSİYELERİNİ Mİ SEÇTİĞİMİZ, ÇOK ÖNEMLİDİR. Allah tek eşlilik konusunda, aşağıdaki tavsiyede bulunduysa, sizce bu konuda ki son nokta ne olmalıdır? Karar ve seçim sizlerin. "BU, ADALETTEN AYRILMAMANIZ İÇİN DAHA UYGUNDUR."

Ülkemiz kanunlarında da evlilik, tek eşlilik üzerinedir. Evli kadının tüm hakları kanunlarla korunmaktadır. Eğer ülkemiz kanunlarının dışına çıkarak, birden fazla evlilik yaparsanız, Allah ın Kur'an da ikaz ettiği, uyardığı adaletsizliğin en büyüğünü kadına yapmış olursunuz. Koca vefat ettiğinde, geride bıraktığı mal ve mirastan, diğer eşler yararlanamaz. Böylece diğer eşler, çok zor durumda kalırlar. Buda eşler arasında çok büyük adaletsizlikler yaratır. Bunun mahşerde bir hesabının olacağını da bilmeliyiz.

HİÇBİR KADIN, EŞİNİ BİR BAŞKA KADINLA PAYLAŞMAK İSTEMEZ. NASIL BİR ERKEK EŞİNİ, BAŞKA BİR ERKEKLE PAYLAŞMAK İSTEMİYORSA, BU DUYGULAR KARŞILIKLIDIR. Lütfen yaradılışın gerçeklerine ters düşen bir yaşamı seçmeyelim, ne huzur nede mutluluk bulamayız. Hayvanların bile bir kısmında, tek eşlilik vardır. Bu örnek bizlere ders olmalıdır. Bir erkek candan, gönülden sevdiği eşini, kimseyle paylaşmak istemiyorsa, aynı duyguları kadınlarında paylaştığını VE EŞİNİ HİÇBİR KADINLA PAYLAŞMAK İSTEMEYECEĞİNİ UNUTMAMALIYIZ.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK



https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
110
Bu makalemin konusu, Ahzab suresi 50. ayet olacaktır. Bu ayete birçok yanlış anlamlar verilmekte, hatta bu ayet örnek gösterilerek, bu ayet delildir ki, Kur'an ı Muhammed in kedisi yazmış, kendi çıkarlarına uydurmuştur iftirasını bile atmaktadırlar. Ayeti tercüme edenlerinde bir kısmı, bu ayeti kendi batıl inançları doğrultusunda tercüme etmesi, ne yazık ki Kur'an ve İslam düşmanlarının ekmeğine yağ sürmüştür. Önce ayeti yazalım, daha sonra birlikte Kur'an merkezli ayet üzerinde ayrı ayrı düşünelim.

Ahzab 50: EY NEBİ! (ŞU SAYILANLARI) ÖZEL OLARAK SANA HELAL KILDIK: Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana FEY olarak verdiğinden hâkimiyetin altında olanı, SENİNLE BERABER HİCRET EDEN amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve eğer nikâhlamak istersen kendini sana hibe eden kadını, DİĞER MÜMİNLERE DEĞİL, SADECE SANA HELAL KILDIK. Müminlerin eşleri ve yönetimleri altındaki esirlerle ilgili hangi hükümleri koyduğumuzu elbette biliyoruz. BÜTÜN BUNLAR SANA BİR SIKINTI OLMASIN DİYEDİR. Çünkü Allah bağışlar, ikramı boldur. ( Süleymaniye vakfı meali)

Bu ayeti dikkatle okuduğunuzda, ayetin özellikle Allah ın elçisine has bir ayet olduğunu anlıyoruz.  Bu ayeti farklı tercümelerden lütfen okuyun, ne demek istediğimi anlayacaksınız. Ayete dikkat ederseniz, özellikle EY NEBİ diye başlıyor. Hâlbuki bizlere bir ayet tebliğ edeceği zaman Allah, RESUL ismini kullanarak ayeti indiriyordu. Demek ki bu ayetin daha başında, bizleri değil özellikle görev verdiği NEBİ yi ilgilendiren konular olduğu anlaşılıyor. Ayetin daha iyi anlaşılması için, bahsedilen konuları tek tek sıralayalım.

—Mehirlerini verdiğin eşlerin.
—Allah ın sana FEY olarak verdiğinden, hâkimiyet altında olanlar.
—Seninle beraber hicret eden, amcanın kızları, halaların kızları, dayının ve teyzenin kızları...
—Eğer nikâhlanmak istersen, kendini sana hibe eden yani mehir istemeyen kadınları. DİĞER MÜMİNLERE DEĞİL, YALNIZ SANA HELAL KILDIK.

Ayetin en son bölümünde,  bu ayette sayacaklarımız sana kolaylık olsun, yardımcı olsun diye özellikle diğer müminlere değil, SADECE SANA, SENİN BULUNDUĞUN ÖZEL ŞARTLARA UYGUN HALE GETİRDİK DİYOR. Demek ki bu ayette saydıkları konular, diğer müminler için, Kur'an ın diğer ayetlerinde çok daha farklı anlatılıyor demektir. Sana helal kıldık sözünü, lütfen Kur'an ın aynı konuda bahsettiği, ayetlerle birlikte anlamaya çalışalım, yoksa doğru anlayamayız.

Gelin şimdide, ayette bahsedilenlere göz atalım. Bu ayetin önce ne zaman ve hangi şartlardan dolayı Allah ın bu hükümleri verdiğini, Nebisine hangi durumlarda kolaylık sağladığını, göz ardı etmeden konuyu anlamaya çalışmalıyız. Demek ki bu ayet ile Allah görev verdiği elçisine yardımcı oluyor ki, bu ayette bahsettiklerim sana sıkıntı olmasın, yalnız senin içindir diyor.

Bizler bu ayetten, Peygamberimizin normal koşullarda olmadığını çok net anlıyoruz. Onun içinde normal olan şartlardan, daha farklı koşullar olduğundan, Allah elçisine bu ayetle kolaylıklar sağlamaya çalışıyor. DEMEK Kİ ALLAH IN ELÇİSİ SAVAŞ, SEFERİ, YA DA HİCRET ETME GİBİ, GÖÇ DURUMUNDA. Böyle bir durumda olduğunu, Ahzab 51. ayetten çok daha net anlıyoruz. Çünkü bu ayette, "ONLARDAN DİLEDİĞİNİ GERİ BIRAKIR, DİLEDİĞİNİ YANINA ALIRSIN." Diyor.

Ayetin ne maksatla indirildiğini Kur'an bütünlüğünde doğru anlarsak, ayette bahsedilenleri de doğru anlamış oluruz. Ayetin başında elçisine helal kıldıklarını sayarken, aslında çok düşünmemiz gereken, düşünmediğimiz takdirde asla anlatılanı fark edemeyeceğimiz hükümler veriyor. İlk cümlede, Mehirlerini verdiğin eşlerinden bahsediyor. Yani peygamberimizle birlikte hicret edenler, Mehirlerini tam olarak verdiğin eşlerinden olsun diyor. Şöyle düşünebilirsiz, evlenirken zaten Mehirlerini vermemiş miydi? Bundan neden bahsediyor olabilir sizce? Şöyle düşünün lütfen, evlenirken mehir olarak söz verdiklerinizi, tam olarak kendilerine hala vermemiş olabilirsiniz bir kısmına. O günkü toplumu düşünün, bizdeki gibi tek eş değil. Verilmiş birçok mehir adına sözler olabilir. DEMEK Kİ ALLAH ELÇİSİNE UYARIDA BULUNARAK, HİCRET EDERKEN, MEHİRLERİNİ TAM VERDİĞİN EŞLERİNDEN YANINA AL DİYOR.

Devamında ise ayette, Allah ın sana FEY olarak verdiklerini de sana helal kıldık diyor. Bu ayette geçen bu kelimeye, bazı yazarlar ayeti tercüme ederken, SAVAŞ ESİRİ YA DA CARİYE yi de sana helal kıldık şeklinde tercüme ediyorlar. En önemli yanlış bu bölümde yapılıyor ve Peygamberimizin isterse, kadın esirlerden cariye yaparak, onlardan istifade edeceği anlatılıyor. Bunun mümkün olamayacağını zaten Kur'an ın diğer ayetlerinden anlıyoruz. Çünkü kölelik yani cariyelik, Kur'an ile kaldırılmış, esirlerde ister kadın, ister erkek olsun, ya bedeli karşılığı ya da karşılıksız salı verileceği hükmü getirilmiştir. Bu ayette bu cümle öne sürülerek fıkıhta, köle cariyelerin evlenmeden birlikte olunabileceği anlatılmaktadır. Hâlbuki ayette Allah savaş dışında ya da sulh, barış durumunda Allah ın elçisine savaş dışı verilen ya da savaşmadan çekilen yerlerden elde edilen ganimetler, hediyeler anlamına geliyor FEY kelimesi. Bu maksatla Peygamberimize, evlenmek üzere kadın sunulmuştur, akrabalık bağı kurmak isteyenler tarafından.

Bu kelimeye detay verilmeden yalnız ganimet anlamı verilerek, yanlış mana verilmiştir. Fey kelimesinin gerçek anlamını,  Haşr suresi 6–7–8. ayetlerden, daha doğru anlayabiliriz. FEY ler yani savaşmadan elde edilen ganimetler kamuya, devlet yönetiminde ihtiyaç sahiplerine de vermek amcacıyla dâhil edildiği, Haşr 7. ayette belirtiliyor. Savaşarak alınan ganimetlerin dağıtımı konusunda da, farklı ayet örnekler vardır Kur'an da. Ayette Allah bu konuda elçisine kolaylık sağlayarak, onun iznine, isteğine bırakıyor yasaklamıyor. Rivayetlere göre Peygamberimize birçok kadın sunmalarına rağmen, yine rivayetlere göre bir kadınla bu şekilde evlenmek zorunda kaldığı rivayet ediliyor. Çünkü o günkü toplumun gelenekleri, bazı durumlarda evlenme mecburiyetini getiriyordu. Ahzab 52. ayette de Allah, elçisinin evlenme konusunda son noktayı koyuyor ve bakın ne diyor." ARTIK BUNDAN SONRA, BAŞKA KADINLARLA EVLENMEK SANA HELÂL DEĞİLDİR."

Ayetin devamında ise senin kabul etmen şartıyla, senden mehir almadan evlenmek isteyen kadınlarla evlenmeni, senin için helal kıldık diyor. Hâlbuki diğer ayetlerde evlenmek isteyen erkek, mutlaka kadına mehir vermek zorundaydı. Tüm bunlar Elçisinin özel durumunda, ona kolaylık sağlamak adınadır. Şöyle düşünebilirsiniz, Peygamberimiz neden çok eşle evlenmiş, bu kadar da olur mu diyebilirsiniz. Hz. Muhammed 25 yaşında Hz. Hatice ile evlenmiş ve Hz. Hatice vefat edene kadar başka kadınla hiç evlenmemiştir. Çok eş sevdalısı olan bir insan böylemi yapar. Çok eşliliğin nedeni, o günkü toplumun töre ve geleneklerinden kaynaklanıyordu. Kabileler Peygamberimiz ile akrabalık oluşturabilmek adına, onunla kızlarını evlendirme yarışına girmişler, hatta mehir dahi istemiyorlardı. Bu zorluğa Peygamberimiz, İslam ı tebliğ edip, yaya bilmek adına katlanmıştır.

Yine ayetin devamında, çok düşünmediğimiz takdirde fark edemeyeceğimiz bir konuda, elçisine yardımcı oluyor Allah ve diyor ki; SENİNLE BİRLİKTE HİCRET EDEN AMCANIN, HALANIN, DAYININ, TEYZENİN KIZLARINIDA SANA HELAL KILDIK. Kur'an ı anlayarak okuyan, biraz düşünen Müslüman, hemen şu soruyu kendisine sorar. İyide amcanın, halanın, dayının, teyzenin kızları ile evlenmek haram değil ki. Evet, evlenme yasağı yok ama Allah özellikle bu ayeti indirerek, ALLAH IN ELÇİSİNİN TÜM YAKINLARINI ADETA, PEYGAMBERİMİZİN YANINA HİCRETTE, DAYANIŞMA DESTEK ADINA, SEFERBER ETMİŞ OLUYOR. ÇÜNKÜ ALLAH BU AYETİYLE, ŞU HÜKMÜ VERİYOR ASLINDA. AMCANIN, HALANIN, TEYZENİN, DAYININ KIZLARI, EĞER SENİNLE HİCRET ETMEDİYSE, YANİ SENİN ZOR DURUMUNDA SENİNLE BİRLİKTE DEĞİLLERSE, SENİN ONLARLA EVLENMENİ YASAKLIYORUM. EVLENME HAKKINI ALABİLMELERİ İÇİN, SENİNLE BU DAVADA HİCRET EDİP, SENİN YANINDA OLMALIDIRLAR DİYOR. Çok ilginç değil mi?  Böylece Peygamberimizin en yakınları ve akrabaları, onunla birlikte olma yarışına giriyorlar. Bundan daha güzel bir yardım olur mu?

Ayetin son kısmında ise, Allah gerekli açıklamayı yapıyor ve diyor ki, bu saydıklarımız yalnız sana has hükümlerdir ve senin zor görevinde, sana kolaylık sağlamak adınadır diyor. Çünkü bu ayette bahsedilen konular, Kur'an ın diğer ayetlerinde daha farklı anlatılmıştır.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

111
Din Bilgisi / ADAK KURBANININ DİNİMİZDEKİ YERİ.
17 Ağustos , 2019, 11:02:23
Bu makalemin konusu, ADAK KURBANI üzerinde olacaktır. Hiçbir şart gözetmeden, Allah ın rızasını kazanmak adına, Allah a kurban adamak, yani kurban kesmek için söz vermek, elbette konumuzun dışındadır, bunu her zaman yapabiliriz. Bildiğiniz gibi bizlerin Kurban bayramı adı altında kestiğimiz kurbanlar, Kuran da Allah ın emrettiği farz bir emir değildir. Kurban yılın yalnız bir gününde değil, her gününde kesip, Allah a saygımızı gösterebiliriz. Allah yalnız kendisi adına olmak şartıyla, Kurban kesmemize bizlere izin vermiş, meşru kılmıştır ama bunu bizlerin gönül rızası ile yapmamızı ister. Yer ve zaman olarak, Kur'an da bahsedilen kurban, Hac vaktinde kesilmesi gereken kurbandır ki, buda Hacca gelenlere sunulmak içindir. Kurban Allah a yaklaşmalıktır, bunun birçok yolu da vardır. İster Allah ın rızasını kazanmak adına, hayvan keser dağıtırsınız, ister oruç tutarız, ister hayır ve hasenatta bulunuruz.

Makalemin konusu ise geleneklerimize giren ama asla Kur'an da bahsedilmediği gibi, Kur'an a da uymayan ADAK KURBANLIK konusu üzerine olacaktır. Bildiğiniz gibi, geleneksel Fıkıh İslam öğretisinde olmasını, gerçekleşmesini istediğimiz herhangi bir konuda Allah a, ŞU İŞİM OLURSA SANA KURBAN KESECEĞİM, YA DA 30 GÜN ORUÇ TUTACAĞIM, şeklinde adaklar yapılır, yani söz verilir. Sizce Allah a böyle ŞARTLI bir talepte bulunmak doğru olabilir mi? Bunu söyleyen bir insan, aslında şunu söylemiş oluyor. "Allah ım eğer istediğim işimde başarılı olursam, ya da dileğimi gerçekleştirirsen, sana Kurban keserim, eğer getirmezsen kesmem." Çünkü buna inanan Müslüman kardeşlerimiz,  dileği gerçekleşirse kurbanı kesiyor. Gerçekleşmezse kesmiyor. BU DAVRANIŞ, ALLAH İLE PAZARLIK DEĞİLDE NEDİR?  Bir Müslüman Allah ın rızasını kazanmak adına kurban kesecekse, şart koşmadan, Allah a şükürlerini belirtmek için kurban kesmelidir.

ALLAH A HER ANIMIZA ŞÜKREDECEK, O KADAR ÇOK SEBEBİMİZ VAR Kİ. Allah zor günümüzde bile bizlere verdiği destekle, sabırla o zorluğumuzu geçirmemize yardımcı olmuyor mu? Hiç farkında olmadan verdiği o mutluluktan, huzurdan, bolluktan başka nasıl bir neden arayalım da, HÂŞÂ Allah a şart koşarak kurban keselim. Düşünen, aklını kullanan yaşamın gerçeklerini görecek, fark edecektir.

Bizler her konuda yaptığımız yanlışı, bu konuda da yapıyoruz ve yanlış inançlarımıza Kur'an dan, ilgisi olmayan ayetleri delil gösteriyoruz. Bu konuda da bakın hangi ayeti delil gösteriyorlar, adak kurban ile ilgili. Aynı ayeti iki farklı mealden yazıyorum ki daha iyi anlaşılsın.

İnsan 7: O kullar ADAKLARINI yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar. (Diyanet meali)

İnsan 7: O kullar, şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarak VERDİKLERİ SÖZÜ yerine getirirler. (Diyanet vakfı meali)

Bu ayet delil gösterilerek, bakın Allah adaklarınızı yerine getirin, sözünüzde durun diyerek günümüzde, adeta Allah ile pazarlık yapılan adak kurbanına, kanıt gösterilmektedir. Hâlbuki bu ayette Allah ın has sevgili kullarının, yoksulu doyurup, hayırda bulundukları ve bu yardımı, hayrı yalnız Allah ın rızasını kazanmak için yaptıkları, öncesi ve sonrası ayetlerde açıklanıyor. Yani bahsettikleri konuyla hiçbir ilgisi yok. Yine yanlış inançlarına delil gösterdikleri diğer ayetlere bakalım.

Hac 29: Sonra kirlerini gidersinler, ADAKLARINI YERİNE GETİRSİNLER ve Beyt-i Atik'i (Kâbe'yi) tavaf etsinler. (Diyanet meali)

Nahl 91: Antlaşma yaptığınız zaman, ALLAH'A KARŞI VERDİĞİNİZ SÖZÜ YERİNE GETİRİN. Allah'ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı bilir. (Diyanet meali)

Verdiğiniz sözü yerine getiriniz! Çünkü verdiğiniz sözden mutlaka sorguya çekileceksiniz... (İsra 34)

EY İMAN EDENLER! ANTLAŞMALARA SÂDIK KALINIZ.....  (Maide 1)

Hac 29. ayetinde bahsedilen konu ise Hac da geçiyor. Elbette bu ayette geçen, adaklarını yani Hac için niyet ettiğiniz zaman, verdiğiniz sözleri yerine getirip yasaklara riayet edin, Haccın gereklerini yerine getirin diyor. Nahl 91. ayetin bir öncesinde şöyle uyarır. "Allah adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emreder; yüz kızartıcı işleri, fenalığı ve azgınlığı yasaklar. O, düşünüp öğüt alasınız diye size öğüt veriyor."  Dedikten sonrada Nahl 91. ayetinde biz iman eden kullarını Allah uyararak, genel anlamda herhangi bir anlaşma, sözleşme yapıp, söz verdiğinizde herhangi bir konuda, Allah a verdiğiniz doğruluk, dürüstlük adaletli olma sözünü unutmayın ve yerine getirin diye bizleri uyarıyor. Ayetin devamında karşınızdaki insanlara herhangi bir konuda kefil şahit gösterip, yeminlerinize ortak ettiğinizde, sakın sözlerinizi yeminlerinizi bozmayın, verdiğiniz sözü yerine getirin diyor. İsra 34 ve Maide 1. ayetlerde de aynı konuya dikkat çekiyor ve genel anlamda verdiğiniz sözde durun diyor. Bakın örnek verdikleri adak kurbanıyla da, hiçbir bağlantısı yok bu ayetlerinde.

Adak kurbanı konusunda fıkıh, bu konudan Kur an bahsetmediği ve herhangi bir hüküm vermediği için, her konuda yaptığı gibi, mezhepler kendince şekillendirmiş ve bazı kurallara bağlamıştır. İlginç olanı, ALLAH A ADAK KURBANI KESENİN, ETİNDEN YEMEMESİ GEREKTİĞİ HÜKMÜDÜR. Bu düşünce asla Allah ın emri değildir. Kurban edilen hayvanın etleri konusunda, Allah ayetinde açıklama yaparak şöyle der." ONLARDAN HEM SİZ YEYİN, HEM DE DARDA OLAN YOKSULA YEDİRİN." Bunun dışında, Allah ın rızasını kazanmak adına keseceğimiz herhangi bir kurbanın etini kesen yiyemez diyemeyiz. Çünkü hükmü Allah verir, detaylandıran da yalnız Allah tır. Gelelim adak kurbanı konusunda, mezhepler nasıl düşünüyor, inanıyor şimdide ona bakalım.

"HANEFİ MEZHEBİNE GÖRE, ŞARTLI VEYA ŞARTSIZ OLSUN ALLAH İÇİN BİR ŞEY ADAMAK CAİZDİR. Malikî mezhebine göre, şartsız olanı menduptur. Bazı Malikîlere göre -şartlı olan- mekruhtur. Şafii ve Hanbelilere göre de –adak adamak- MEKRUHTUR. Onlara göre, eğer mendup/sünnet olsaydı, Hz. Peygamber (a.s.m) adak adardı. HÂLBUKİ BÖYLE BİR ŞEY YAPMADIĞI BİLİNMEKTEDİR."

"Kişinin Allah'ın takdirinin değişmesine vesile olması dileğiyle, dünyevi amaçlarla BELLİ ŞARTLARA BAĞLI OLARAK ADAKTA BULUNMASI İSE DOĞRU KARŞILANMAMIŞTIR. Nitekim Hz. Peygamberin (s.a.s.) "Adak, (Allah'ın takdir buyurmuş olduğu) hiçbir olayı geri çevirmez. Sadece cimrinin malını eksiltmiş olur."; "Adak bir şeyi ne ileri alır ne de geri bırakır..." (Buhârî, Eymân, 26; Müslim, Nezir, 2) anlamındaki hadislerinden, ŞARTA BAĞLI ADAKTA BULUNMAYI HOŞ KARŞILAMADIĞI ANLAŞILMAKTADIR."


"İmam Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel başta olmak üzere bazı fakihler yukarıdaki hadislere dayanarak NASIL OLURSA OLSUN ADAK ADAMANIN MEKRUH OLDUĞU GÖRÜŞÜNDEDİRLER (Nevevî, el-Mecmû', VIII, 450; İbn Kudâme, el-Muğnî, XIII, 261)."

Kur'an ı tek rehber almayıp, rivayet ve sanı sözlerin ardına düşüp dinde bölününce, işte böyle farklı sonuçlar ortaya çıkıyor. Onun için Alla, sakın dinde bölünenler gibi olmayın, yalnız Kur'an ın ipine sarılın emrini vermiştir. Karar sizin, imtihan sizin imtihanınız. Bizlerin ne yazık ki, Kur'an ile bağını kesenler, anlamadan Kur'an ı okutarak, düşünme yetkimizi de ellerimizden aldıklarından, ayetler üzerinde düşünemiyor, Allah ın emrettiği halis yolu bulamıyoruz. Öyle olunca da ne söylenirse inanıyor ve doğrudur diye yerine getiriyoruz.

Şunu lütfen unutmayalım, bizlere öğretilen geleneksel, rivayet zinciri ile ulaşan inançlarımızı, lütfen Kur'an a zorla onaylatma çabasında olmayalım. Bizlerin yapması gereken, Kur'an ın bahsetmediği rivayet inançlarımızı, mutlaka Kur'an ın onayından geçirme çabasında olalım. Kelimelerin anlamları ile oynayarak, ayetlere rivayet inançlarımızı, zorla kendi nefsimizce ilave etmekle, ancak kendimizi kandırmış oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/


112
Müslüman toplumlar olarak bizler, İslam ı yaşarken öyle bir yol tutuyoruz ki, Allah ın dinde sakın bölünmeyin emrine tamamen muhalif olduğu gibi, sizleri Kur'an dan sorumlu tutuyorum, Kur'an ın sınırlarını sakın aşmayın, Kur'an ın ipine sarılın emrinden çok uzak olduğumuz anlaşılıyor.

Benim bir makalemin konusunu, beğenmiş olsa gerek bir kardeşimiz kendi cemaat sitesinde yayınlamış. Tabi bundan hiç memnun olmayan cemaat önde gelenleri, hem yazımı yayınlayan kardeşimize, hem de benim yazıma reddiye, karşı oluşlarını bildiren bir yazı yazmışlar. Makalemin konusu ise "PEYGAMBERİMİZ HAYATINDA HİÇ ESNEMEMİŞ OLABİLİR Mİ?" konusu üzerineydi.

Elbette her düşünceyi dinlerim, hatta herkesin fikrine de saygı duyarım, çünkü herkes yaptıklarından bizzat kendisi sorumludur, dinde zorlama yoktur, hesabını Allah a herkes kendisi verecektir. Ama Allah ın Kur'an da ki gerçeklerini söylemekten de, hiç kimse bir Müslüman ı engelleyemez.

Yazımda özet olarak şunlardan bahsettim. Allah ın elçisinin hayatında hiç esnemediğini söylemek, asla doğru olamaz,  çünkü esnemek bir insanın Allah ın yarattığı tabiatı gereğidir, zorunludur. Her söylenenin, rivayet edilenin doğru olduğuna inanmayalım demiştim yazımda. Örneklerle izah etmemden memnun olmayan bu kişiler, bana öyle ithamlarda bulunmuşlar ki, ben bir kez daha yazdıklarımda ne kadar haklı olduğumu anladım, şükürler olsun. Benim yazımdan bir bölüm almışlar, aynısını bende alıntı yapıyorum.

"Bizlere düşen Allahın rehberiyle yatıp, Allah ın rehberiyle kalkmak olmalıdır. Eğer bunu yaparsak, dine nifak sokmaya çalışanlar yanımıza bile yaklaşamazlar. Yok eğer, sen Kur'an dan anlayamazsın diyenlere kanıp, onu yüksek bir yere asmış isek, birde üstüne üstlük Rabbin sakın velilerin ardına düşmeyin uyarısını göz ardı edip veliler, şeyhler edinmişsek, işte o zaman akı kara, karayı ak görmemiz kaçınılmaz olacaktır.

Dilerim Rabbimden Kur'an ı rehber alan, onu anlayarak okuyup, ayetler üzerinde düşünen aklını kullanan, kendi imtihanına bizzat kendisi hazırlanmak adına, çaba gösteren kullarından oluruz."

Bu yazdıklarımdan hiç hoşlanmayan bu arkadaşlarımız, bakın benim hakkımda kararlarını vermişler ve neler yazmışlar.

"Şahıs hakkında, yaptığımız azıcık bir araştırma ile tanıyabiliyoruz. Hadis ravilerini "yok onlar beşerdir, onlarda yanılır, onlarda hata yapar, onlarda uydurur" gibi itham edici, zanda bırakıcı ifadeler kullandığı yazıları mevcut.

Sadece Kur'an diyen şahıslardan bir şahıs... Ancak bu gibilerin yazılarının İslami bildiğimiz, milletin itibar ettiği sitelerde yayınlanması çok acı.

Peygamberimizin hadis-i şeriflerini inkâr etmek moda oldu. Ama hadisi şerifleri inkâr edemediklerinden dolayı işi rivayet edenlere getirip: "Rivayet edende insandır, masum değillerdir, uydurabilirler" diyerek direkt hadis-i şerifleri inkâr etmiyor, ravilerin uydurduğunu söylüyorlar. Dikkat ettiyseniz şahıs yazının sonunda: "Bizlere düşen Allahın rehberiyle yatıp, Allahın rehberiyle kalkmak olmalıdır." Diyor yani hadis-i şeriflerin hayatımızda yerini olmadığını söyleyebiliyor. Ardından da: "Dilerim Rabbimden Kur'an ı rehber alan, onu anlayarak okuyup, ayetler üzerinde düşünen aklını kullanan," diyor."

Aslında bu sözleri okuyan, Kur'an a iman ettiğini söyleyen bir Müslüman ın titremesi kendine gelmesi ve üzülmesi gerekir. Kur'an dan habersiz insanların, kişileri nasıl kutsallaştırarak, hatasız görmesi, Allah ın onca uyarılarından uzak, emin olmadığın sanı, rivayet sözlerin sakın ardına düşmeyin, Kur'an a sarılın uyarılarını duymak bile istememeleri çok düşündürücü ve bir o kadarda üzücüdür. Rivayet zaten zan dır, sanıdır, emin olduğumuz sözler değildir. Ama bunun bilincinde olmadıktan sonra, ne söylerseniz söyleyin fayda etmeyecektir. RİVAYETLERİ KESİN KABUL ETME ÇABALARI, DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR. HATASIZ İNSAN YARATMA ÇABALARI İSE BİR O KADAR DURUMUN VAHAMETİNİ GÖSTERİYOR.  YALNIZ KUR'AN DİYEN, ALLAH IN BİZZAT KENDİSİDİR. BUNU KUR'AN I ANLAYARAK VE DÜŞÜNEREK OKUYAN HER MÜSLÜMAN ANLAYACAKTIR. ANLAMAYANA ANLATMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR. Yazılarının son bölümünde ise benim hakkımda söyledikleri, aslında kendi inançlarının ne derece Kur'an dan uzak olduğunun kanıtıdır.

"Adam Kur'an'ın dışındaki anlatılan her şeye Yahudi Fitnesi diyor ve kestirip atıyor. Bu adamın kaç vakit namaz kıldığını, nasıl hac yaptığını (yapmış ise) nasıl abdest aldığını da merak ediyoruz. ÖYLE YA, BUNLARIN HİÇBİRİ KUR'AN-I KERİMDE ANLATILMAYAN ŞEYLERDİR. Şahsın kişiliğini ve düşünce yapısını çözdük."

Allah, hem sizleri Kur'an dan sorumlu tutuyorum diyecek, hem de namaz kıl, Hacca git, namaz kılarken abdest al dedikten sonra, bu emirlerini Kur'an da açıklamayıp, daha sonrada biz kullarını Kur'an dan mı sorumlu tutacak? Allah a böyle bir iftira atan düşünce ve inanca, benim söyleyecek hiçbir sözüm olamaz.  Bu saydıklarını, rivayetlerin etkisinde kalmayan bir Müslüman, çok basit ve en doğru bir şekilde Kur'an da görecektir. Ama inatla, hakka batıl karıştıran bir insanın Allah, gönül gözünü asla açmayacağını bildiriyor ve onların gözlerine perde, gönüllerine mühür vurduğu gerçeğini de bizlere bildiriyor. BU ARKADAŞLARIMIZIN, İSLAM I ALGILAMA YANLIŞLARINA, BATIL İNANÇLARINA KANIT YARATMA ÇABALARINA örnek olsun diye, son olarak yazdıkları bir cümleyi aktarmak istiyorum. Kendi inançlarına aradıkları delil ve kanıt düşündürücüdür.

"PEYGAMBERİMİZİN ESNEMEDİĞİNE VE ESNEMENİN ENGELLENMESİ HAKKINDA RİVAYET MEVCUTTUR AMA ESNEDİĞİNE DAİR HİÇBİR RİVAYET YOKTUR."

DÜŞÜNEBİLİYOR MUSUNUZ, BİR İNSANIN ESNEDİĞİNE DAİR RİVAYET ARIYORLAR VE YOKTUR DİYORLAR. BUNA NASIL BİR ZEKÂ DENİR, BENİM AKLIM ERMİYOR. TIPKI PEYGAMBERİMİZİN, NEFES ALIP ALMADIĞINA, RİVAYET ARAMAK GİBİ. İnsanlar istediğinde, kendi yanlış inançlarına, işte böyle kanıtlar yaratabiliyorlar. Tıpkı Yahudi ve Hıristiyanların Allah ın elçisini yüceltmek adına, adeta insanüstü göstermeye çalıştıkları gibi. Yahudiler ve Hıristiyanlar Hz. Musa ya ve Hz. İsa ya Allah ın oğlu yakıştırmasını yaptılar. Ne yazık ki bizlerde onlardan geri kalmadık ve bizlerde Peygamberimizi doğaüstü güçlerle donattık. Allah ın elçisi, bende sizler gibi bir beşerim dedikten sonra, Cin 21. ayetinde;" DE Kİ: "ŞÜPHESİZ BEN, SİZE NE ZARAR VEREBİLİR NE DE FAYDA SAĞLAYABİLİRİM."demesi ne yazık ki görmezden gelinmiş, Ehli kitabın yanlışlarını tekrar etmişiz. Verecek çok örnek var. Tabi anlamak istemeyene, bu gerçekleri anlatmak mümkün değil.

AND OLSUN, SIZE ÖYLE BIR KITAP INDIRDIK KI, BÜTÜN ŞAN VE ŞEREFINIZ ONDADIR. HÂLÂ AKILLANMAYACAK MISINIZ? (Enbiya 10)

ALLAH'TAN VE O'NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR? (casiye 6)

KİMDİR SÖZÜ ALLAH'IN KİNDEN DAHA DOĞRU OLAN? (Nisa 87)

RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. (Ankebut 18

DOĞRUSU KUR'AN, SANA VE KAVMİNE BİR ÖĞÜTTÜR. İLERİDE ONDAN SORUMLU TUTULACAKSINIZ. (Zuhruf 44)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/


113
Toplumlar bazı çıkar çevreleri tarafından, her zaman kendi istedikleri doğrultuda yönlendirilmiş, hatta toplumların bazı gerçekleri fark etmeleri önlenmiştir. Böylece insanlar istedikleri gibi yönetilmiş, haksız ve adaletsiz yönetimlere de itiraz etmeleri bu şekilde önlenmiştir. Toplumları bu şekilde yönetmeye çaba harcayanlar, toplumun inanç değerleri ile oynamış ve Kur'an ın uyardığı gibi, ALLAH İLE ALDATMIŞLARDIR. Bir örnek vermek gerekirse, insanların çok kalabalık olduğu, doğru yönetilmeyen, fakirliğin kol gezdiği Asya toplumlarında, Budizm adı altında öyle bir inanç yaratılmıştır ki,  BU DÜNYADA NE KADAR FAKİR VE YOKSUL İSEN, BİR SONRAKİ DÜNYAYA GELİŞİNDE, ÇOK DAHA ZENGİN OLARAK GELECEĞİNE TOPLUM İNANDIRILMIŞ VE BÖYLECE İNSANLARIN, TOPLUMU YANLIŞ YÖNETENLERE İTİRAZI, KARŞI ÇIKIŞLARI ENGELLENMİŞTİR.

Bu inanca benzer bir inancın, aslında Kur'an da bu şekliyle asla bahsedilmemesine rağmen, Allah ın ayetlerinde geçen kelimelerle ve anlamları ile oynayarak, toplum aldatılmaya ve oyalanmaya çalışıldığını fıkıh inancında da görüyoruz. Kur'an ı adeta terk eden, batıl ve rivayetlerle Allah ın dinini rayından çıkartan, dini bozmaya çalışan Yahudi fitnesi, boş durmamış ve İslam inancına da ne yazık ki bu itikadı sokmuşlar ve bunun adına da İSTİDRAÇ demişlerdir. İstidraç kelime anlamı olarak, kademe kademe yükselmek anlamına gelir ki, bu anlamıyla doğru anlatılırsa, elbette ayetleri doğru anlamak adına faydası da olacaktır. İslam fıkıh inancında ise bu kelimeye öyle bir anlam verip saptırmışlardır ki, Allah ın Kur'an da bizlere bahsettiği adaletine, tamamen ters düşmektedir. Bakın aslında çok masum ve yerinde kullanıldığında, doğru olabilecek bu kelimeye nasıl bir anlam verilmiş.

"İSTİDRAÇ: ALLAH IN İMANLARINDAN ÜMİT KESMİŞ OLAN KULLARINI TUZAĞA DÜŞÜRMESİDİR. Batı medeniyetinin zenginliği, teknolojik gelişmeleri Allah ın istidraçı dır diye tarif edilir. İSTİDRAÇ ALLAH IN SEVMEDİĞİ KULUNA, DAHA FAZLA İMKÂN VE OLAĞAN ÜSTÜ GÜÇLER VERMESİ DİYEDE ANLATILIR FIKIH, MESHEP VE CEMATLER TARAFINDAN. Bu konunun doğruluğuna, kendilerince örnekler verenler ise şöyle konuyu savunurlar. İman eden bir Müslüman, çalıştığı işinde çok fazla bir kazanç elde edemezken, Allah a iman etmeyen, ya da imanın gereklerini yerine getirmeyenlerin kazançlarının çok fazla olmasının anlamının istidraç olduğunu, yani Allah böyle insanlara çok daha fazla kazanç, nimet sağlatıp, servetlerini artırarak onları tuzağa düşürdüğünü örnek vermektedirler."

Bu zihniyet, insanların kendilerini sorgulamasını ve hatalarını görebilmesini de engellemektedir. BU SÖZLER VE DÜŞÜNCELER, KUR'AN ÖĞRETİSİNE, BİZLERİN BU DÜNYADA İMTİHAN OLDUĞU GERÇEĞİNE VE ALLAH IN ADALET ANLAYIŞINA ASLA UYGUN DEĞİLDİR. Allah her zaman kullarına mühlet verir, uyarır ondan sonra gereken cezayı ya da mükâfatı verir. HATTA AYETLERİNDE SİZLERİ MALLARINIZLA, ZENGİNLİĞİNİZLE, YOKLUKLA İMTİHAN EDERİZ DİYE UYARIR. ALLAH ZENGİNLİKLE ŞIMARTIR, İMTİHAN EDER. FAKİRLİKLEDE SABRIMIZI ÖLÇER. AMA İMAN EDENE HAKKINI VERMEYİP, ONU FAKİR BIRAKIR, İNKÂRCIYA SINIRSIZ MALK MÜLK VERİR DÜŞÜNCESİNE İNANMAK, KUR'AN A TAMAMEN AYKIRIDIR. Hatta Bakara suresi 216. ayette, sizin için şer gibi görünen, belki sizin için hayırdır, sizin için hayırlı görünen belki de sizin için şerdir, siz bilmezsiniz Allah bilir diyerek bizleri uyarır. Tam tersine iman etmeyen kullarının gönül gözlerini mühürlediğin örneklerini verir.

Dünyada Allah hiç kimseye olağan üstü güçler vermemiştir. Günümüzde illüzyonistlerin, sihirbazların yaptıkları göz yanılmalarıdır. Allah elçilerine bile vermediği bir gücü, nasıl olurda inkârcılara verir. Allah Enam 109. ayetinde şöyle der.", DE Kİ: "MUCİZELER ANCAK ALLAH KATINDADIR." Kur'an da Resullerin yaptığı olağan üstü mucizeleri yapanlar, Resulleri değil Allah tır. Bu inanç İslam toplumunun gerçekleri görememesi ve inandıkları batıl inancı fark edip, kendilerine gelmemesi adına topluma din düşmanlarının kurduğu TUZAKTIR, ALDATMACADIR. İstidraç kelimesine yanlış anlamlar verirsek, toplumu da yanlış yönlendiririz. Doğru anlam verirde, Kur'an adaletini ALLAH IN BİZLERİ NASIL İMTİHAN ETTİĞİ GERÇEĞİNİ DOĞRU ANLATIRSAK, amaca yani Kur'an a hizmet etmiş oluruz, yoksa batılın tuzağına düşeriz.Bu inançlarına örnek verdikleri ama asla bu düşünceleri onaylamayıp, tam tersini Allah ın bahsettiği ayeti iki farklı mealden yazmak istiyorum ki, inançlarının ne derece Kur'an dan onay almadığını görebilelim.

Zuhruf 33–34–35: İnsanların (kâfirlikte birleşen) tek bir toplum olmaları (tehlikesi) olmasaydı, RAHMAN'I GÖRMEZLİKTEN GELENLERİN EVLERİNE GÜMÜŞTEN TAVANLAR VE ÜZERİNDE YÜKSELECEKLERİ ASANSÖRLER YAPARDIK. Evlerinin kapılarını, üzerine kuruldukları koltukları (sedirleri)... Altın işlemeli yapardık. Bütün bunlar dünya hayatının menfaatleridir. Rabbinin katında Ahiret, Allah'tan çekinerek kendini korumuş olanlar içindir. (Süleymaniye vakfı meali)


Zuhruf 33–34–35: EĞER BÜTÜN İNSANLAR (KÂFİRLERE VERDİĞİMİZ NİMETLERE BAKIP KÜFÜRDE BİRLEŞEN) BİR TEK ÜMMET OLACAK OLMASALARDI, Rahmân'ı inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık. Evlerine (gümüşten) kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar ve altın süslemeler yapardık. Bütün bunlar, sadece dünya hayatının geçimliğidir. Rabbinin katında ahiret ise, O'na karşı gelmekten sakınanlarındır. (Diyanet meali)

İlginçtir bu ayeti örnek verenler, kendi batıl inançlarına delil olsun diye, ayette iman eden Müslüman demiyor, bakın ayette İNSANLAR diye geçiyor diyerek, farklı anlam vermeye çalışıyorlar. Bakın Allah ayetinde çok açık ve net bir bilgi veriyor bizlere ve diyor ki, BÜTÜN İNSANLAR İMAN EDEN VE ETMEYEN TÜM KULLARIM, BİRLİKTE YAŞAYAN TEK BİR ÜMMET OLMASALARDI, İŞTE O ZAMAN İNKÂRCILARI İMANSIZLIKLARINDAN AZDIRDIKÇA AZDIRMAK İÇİN, ONLARI VARLIĞIN, BOLLUĞUN İÇİNDE YAŞATIR BÖYLECE AZDIRIRDIK DİYOR. ALLAH BU KONUDA UYARIYOR VE TÜM BU ZENGİNLİK BU DÜNYA GEÇİMLİĞİDİR DİYOR. DEMEK Kİ İMAN EDEN, ALLAH IN SALİH KULLARI ETKİLENMESİN, NEFİSLERİNİN ETKİSİNDE KALIP, BAKIN BU DÜNYADA İNKÂRCILAR YALNIZ ZENGİN OLUP, RAHAT YAŞIYORLAR DİYEREK YANILIP İSYAN ETMESİNLER DİYE, ALLAH BU ŞEKİLDE BİR AZGINLIĞI YALNIZ İNKÂRCILARA REVA GÖRMEMİŞ. BURADANDA ŞUNU ANLIYORUZ. ALLAH BU KONUDA SINIRLAMA KOYMAMIŞ. İNKÂRCILARDA ÇABALARI NİSPETİNDE ZENGİN OLABİLİYOR AMA YA SONUÇ NE OLUYOR? İŞTE O KISMI ÖNEMLİ. İMTİHANINDA GEREĞİ BU DEĞİL MİDİR ZATEN. İMTİHANIN SONUCU ÖNEMLİ. Bizler bu dünyada yaşantımızda zenginliği, varlığı kıstas alıyoruz kendimize. Bu dünyada her şey, yalnız zenginlikle mi ölçülür? Nice zenginler vardır, o zenginliklerinden Allah, onlara yemeyi nasip etmez. Seyreder dururlar. Kendi batıl inançlarına, ayetlerde geçen kelimelerle oynayıp, Kur'an dan şu ayetleri inançlarına delil gösteriyorlar.

Araf 182: Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, BİZ ONLARI BİLEMEYECEKLERİ BİR YERDEN YAVAŞ YAVAŞ FELAKETE GÖTÜRECEĞİZ. (Diyanet meali)

Kalem 44–45: (Ey Muhammed!) Bu sözü (Kur'an'ı) yalanlayanlarla beni baş başa bırak. BİZ ONLARI BİLEMEYECEKLERİ BİÇİMDE ADIM ADIM HELÂKA YAKLAŞTIRACAĞIZ. Onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz benim tuzağım sağlamdır. (Diyanet meali)

Ayetlerde dikkat ettiyseniz, inkârcıları daha çok zengin yaparak cezalandıracağız demenin tam tersine, onları yavaş yavaş felakete götüreceğiz, helake yok oluşa götüreceğiz diyor.  Allah Kur'an da birçok ayetinde, kullarının çalıştıklarının karşılığını vereceğini bizlere bildirmiştir. Adalette bu değil mi zaten. HANGİ ADALET ANLAYIŞI, HAKSIZA BOLCA NİMET VERİR? BU ANLAYIŞ, İNANÇ TOPLUMU YANILTIR, TAM TERSİNE İNSANLARA YANLIŞ ÖRNEK OLUR. BU ADALETİ ALLAH A NİSPET EDENLER, KUR'AN DAN NASİPLENMEYEN, TOPLUMU ALDATAN, HALLERİNDEN ŞİKAYETÇİ OLMALARINI ENGELLEME ÇABASINDA OLAN, DİN SİMSARLARIDIR. Bu ayetlerin tam tersi bir düşünceye nasıl inanırız? Allah onlarca ayetinde, bu dünyada iman edenleri mükâfatlandıracağını, inkârcıları da cezalandıracağı örneğini verir.  Bizlerin yaptığı yanlış, kendimizi Allah ın yerine koyarak toplumları, insanları inanan ya da inanmayan diye kendi nefsimizde hüküm vermemizden kaynaklanıyor. UNUTMAYALIM LÜTFEN KARARI VERECEK YALNIZ ALLAH TIR.

Allah tüm kullarını özgür bırakmış ve yaptıklarının karşılıklarını alacağını bizlere bildirmiştir. Bu adaletin tam tersi bir düşünceyi, Kur'an a ilave etmeye çalışan insanlara, lütfen itibar etmeyelim. Unutmayalım lütfen kimin takvaca üstün olduğunu, kimin Allah ın en doğru yolunda gittiğini yalnız ben bilirim diyor Allah. BU İNSANLAR, KENDİ İNANCINDA OLMAYANLARIN ÇABALARI SONUCU, KENDİLERİNDEN İLERİ SEVİYEDE, HUZURLU VE MUTLU YAŞAMALARINI HAZMEDEMEYEN, BÖYLECE GERÇEKLERİN ORTAYA ÇIKMASINI ENGELLEMEYE ÇALIŞANLARIN TUZAKLARIDIR. GÜNEŞ BALÇIKLA SIVANMAZ. HİÇ KİMSE, KARŞISINDAKİ TOPLUMLAR HAKKINDA KÂFİRLİK, İNKARCILIK HÜKMÜNDE BULUNAMAZ. Allah Tevbe suresi 115. ayetinde şöyle uyarır. "Allah, bir toplumu doğru yola ilettikten sonra, sakınmaları gereken şeyleri kendilerine açıklamadıkça, onları saptıracak değildir. Allah, her şeyi bilendir."

Çalışalım, çaba gösterelim mutlaka mükâfatını Allah dan alacağımızı unutmayalım. BİZLERİ KARAMSARLIĞA İTEN, HATTA YOKLUĞUN, ACININ ALLAH TARAFINDAN YALNIZ İMAN EDENLERE VERDİĞİ BİR NİMET GİBİ GÖSTERİLMESİNE, LÜTFEN KARŞI ÇIKALIM. ÇÜNKÜ BU ADALET ALLAH IN DEĞİL, TOPLUMU KENDİ ÇIKARLARINDA YANLIŞ YÖNETMEYE ÇALIŞIP, BATIL VE HURAFE İNANÇLARININ TOPLUMDA KÖTÜ GÖRÜNTÜSÜNÜ, YANSIMASINI ÖRTBAS ETMEK İÇİN ÇIKARTIKLARI BİR MASKEDİR.

Allah Enam suresi 42–43–44. ayetlerinde, geçmiş ümmetlerin topluca nasıl yoldan saptıkları örneğini verir. Bu toplumları hep birlikte cezalandırdığından bahseder. Uyarıları unutan bu toplumlara verdiğimiz cezadan sonra, onlara tüm nimetlerimizi tekrar verdik. Bu nimetlerden sonra yine azdılar. Bizde yaptıklarına karşılık onları cezalandırınca ümitlerini yitirdiler diyor. Böylece zulmeden toplumun kökü kesildi diyerek örnek veriyor. Bu ayetleri batıl inançları olan İZTİDRAC a örnek gösteriyorlar ama bu ayette, toplum ümmet olarak önce uyarılmış, daha sonra yoldan sapmışların, nasıl cezalandırıldığı örneği veriliyor.

Bizler ne yazık ki Yahudilerin ve Hıristiyanların, Kur'an da yanlış söylemlerine örnek verdikleri ayetleri yaşıyoruz. Onlar Yahudi ya da Hıristiyan olmayan cennete giremez diyorlardı ve Allah onların bu sözlerindeki yanlışlığını bizlere bildiriyordu. Şimdide bizler aynı şeyi söylüyoruz. Müslüman olmayan cennete giremez diyerek, rivayetlerle Kur'an dan uzaklaşarak kendimize yarattığımız bir İslam ın söylemleri ile onları cehennemlik görüyoruz, hiç ayrım yapmadan. Unutmayalım lütfen, Peygamberimiz mahşer günü şahit olarak çağrıldığında, ümmeti olan bizlerin, KUR'AN I TERK ETTİĞİNİN ŞAHİTLİĞİNİ YAPACAK. İşin ilginci, onların başarılarını, yaşadıkları huzuru, mutluluğu, zenginliği gölgelemek için, kendi uydurduğumuz bir inanç ile onlar İstidraç durumundalar, yani Allah onları azdırmak için zengin etmiş, onlara güç vermiş diyerek, toplumu ve kendimizi aldatıyoruz. SİZCE ADALET, EŞİTLİK, HAKKANİYET VE ÖZGÜRLÜK HİÇ Mİ KISTAS DEĞİL ALLAH KATINDA? İSLAM ÜLKELERİNİ BİR DÜŞÜNÜN, NE DEMEK İSTEDİĞİMİ ANLAYACAKSINIZ. Hâlbuki Allah bu konuda nasıl uyarmıştı bizleri hatırlayalım.

Bakara 62: Şüphesiz iman edenler; Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve Sâbiîlerden de Allah'a ve ahiret gününe inanıp SALİH AMEL İŞLEYENLER İÇİN RABLERİ KATINDA MÜKÂFATLAR VARDIR. Onlar için herhangi bir korku yoktur onlar üzüntü çekmeyeceklerdir. (Diyanet vakfı meali)


Sebe 4: Kİ ALLAH, İMAN EDİP HAYRA VE BARIŞA YÖNELİK İŞLER SERGİLEYENLERİ ÖDÜLLENDİRSİN. İşte bunlar için bir bağışlanma ve kutlu-bereketli bir rızık vardır." (Yaşar Nuri meali)

Bizler ne yazık ki kendimizi temize çıkartıp, karşımızdaki insanları hakkımız olmadan alçaltmaya, suçlamaya, kâfir ilan etmeye devam ediyoruz. Karşılığını da Allah dan alıyoruz. İslam toplumlarında savaş, acı, keder kol geziyor. Allah Maide suresi 105. ayetinde bizleri uyarıyor ve bakın ne diyor. "Ey iman edenler! SİZ KENDİNİZİ DÜZELTİN. Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimse size zarar veremez." Karar ve yorum sizlerin.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
114
Bu makalemde sizlere, öyle bir ayet hatırlatmak istiyorum ki, okuduğunuzda toplumu din adına aldatan,  insanları güzel sözlerle, gözyaşlarıyla kandıran bir zalim, vatan haini gelecek hemen aklınıza. Bu ve benzeri insanlar, toplumun içinde ne yazık ki sinsi bir şekilde yetişti, büyüdü ama toplum bunların gerçek yüzlerini ne yazık ki fark edemiyor. Çünkü bu zalimler, din tacirleri, BİZLERİN GENEL ÇOĞUNLUĞU, KUR'AN İLE ARAMIZA GİRDİLER, KUR'AN I SİZLER ANLAYAMAZSINIZ, KUR'AN I HERKES ANLAYAMAZ, BİZ ANLATIRIZ SİZLERE DİYEREK, BİZLERİ ALDATTILAR. Eğer bizler bizzat kendimiz anladığımız dilden Kur'an ı okumuş olsaydık, bu din tacirlerinin foyasını ortaya çıkartır, oyunlarına tuzaklarına düşmezdik. Onun için toplumun Kur'an ı anlamadan okuması için, ellerinden geleni yaptılar. Konumuz ile ilgili ayeti önce yazalım.

Bakara 204: İnsanlardan kimi de vardır ki, DÜNYA HAYATI HAKKINDAKİ SÖZLERİ SENİN HOŞUNA GİDER VE O KALBİNDEKİNE ALLAH'I ŞAHİT TUTAR. Hâlbuki O, İslâm düşmanlarının en yamanıdır. (Elmalı meali)

Sanırım bu zalim din düşmanının, kim olduğunu hemen anladınız. Evet yakın geçmişte, bu zalim insanlık düşmanı, toplum tarafından çok saygın bir insan olarak gösteriliyor ve kendisine HOCA EFENDİ diyerek önünde saygıyla eğiliyorlardı. Tabi bu insanın, toplumu din adına nasıl aldattığını bilen, Kur'an ile fark edebilen Müslümanlar elbette vardı. Ama toplumun büyük bir bölümünde, gerçek yüzlerinin anlaşılmadığını söylemek isterim. Hatta bu insana inanmayın, bunlar Allah ile aldatıcı zalimlerdir diyenlere, neler söylediklerini ve bu zalim insanı nasıl savunduklarını unutmak mümkün değil.

Bu İslam düşmanı, gerçekten de Allah ın dediği gibi, çok yaman ve insanlara gerektiğinde ne derece zalim olduğunu bizlere gösterdi. Müslüman ı Müslüman a öldürttü. AMACA ULAŞMAK İÇİN HER ŞEY MUBAHTIR DİYEREK, MÜSLÜMANLARI ADETA İKİYÜZLÜ YAPMAYA ÇALIŞTI. Bu kişinin konuşmalarını hatırlayınız lütfen, bu dünya ve ahiret ile ilgili konuşmalarına baktığınızda, ağzından bal akıyor gibi, bu şahsa güvenenlerin ağzı açık, çok hoşnut bir şekilde bu şahsı dinleyenleri hatırlayın. Gözyaşları sel olmuş, TOPLUMUN ADETA KALPLERİNE, NİŞAN ALDIĞI ZEHRİNİ AKITIRCASINA, Müslümanların dini duyguları ile oynuyor ve bir kısım toplumun bu sözler ve davranışlar çok hoşuna gidiyordu.

Çok daha ilginci, toplumun Kur'an ile bağını kesen bu insanlar, öyle şeyler anlatıyorlardı ki, Allah ın Kur'an da tek kelime bile bahsetmediği, hatta Kur'an ın bahsettiğinin tam tersi sözleri, SANKİ DOĞRUYMUŞ VE ALLAH KATINDAN MIŞ GİBİ, BİRDE ALLAH I ŞAHİT GÖSTERİYORDU. Kur'an dan habersiz Müslümanlar, söylenenleri Allah katından zannederek, şüphe duymadan inanmakta bir kusur görmüyorlardı. Ne yazık ki toplumumuz hala bu yanlışı yapmaya devam ediyor. ÇÜNKÜ ESKİ YANLIŞ, BATIL BİLGİLER KUR'AN İLE GÜNCELLENMİYOR. Sen Kur'an ın MUHKEM ayetlerini anlayamazsın, onu veli insanlar anlar diyerek, veliler, şeyhler, din ulemaları edinmeye ve onların sözlerini sorgusuzca din adına kabul etmeye devam ediyoruz.  Hele bir gurup var ki, Kur'an ı anlamak, İslam ı doğru yaşamak istiyorsan, Risale-i Nur kitaplarını okuyacaksın diyerek, adeta Kur'an a şirk koşanları biliyorum. Bu arkadaşlarımızla bir arada olduğum bir zamanda, gelin önce Kur'an ı anlayarak okuyalım, Allah ne diyor bakalım, daha sonra bunları da okuyalım ki, doğruları anlayalım dediğimde, bana söyledikleri o sözü hiç unutamıyorum. Bana şunu söyleme cesaretini gösterdiler. "SEN KUR'AN I OKU, BİZİM KAYBEDECEK ZAMANIMIZ YOK." Yorumunu sizlere bırakıyorum.

Allah çok açık ve net ayetinde, sakın benden başka veliler edinip adı sıra gitmeyin, diye uyarısını Müslüman toplumlar olarak Kur'an dan alamadık, hayatımıza geçiremedik. Geçirebilmiş olsaydık, bu zalimlerin tuzağına asla düşmezdik. LÜTFEN ALLAH IN BİZLERE DERS OLSUN DİYE YAŞATTIĞI, AMA ŞÜKÜRLER OLSUN Kİ BİZLERİN YANINDA OLUP, BU ZALİMLERE BAŞARI NASİP ETMEDİĞİ İÇİN, ALLAH A ŞÜKRETMELİYİZ. Şükretmeliyiz ama bir daha aynı yanlışı yapmamak şartıyla. Aynı yanlışı yapmaya devam edersek, bir daha Allah ın yardımını, yanımızda bulamayabiliriz. Böylece Allah bizleri, ceza olsun diye, bu zalimlere muhtaç bırakabilir, ALLAH KORUSUN. Bakara suresi 204. ayetin devamında böyle insanların, yönetime geldiklerinde, bakın neler yapabileceğini, Allah şimdiden bizlere bildiriyor.

Bakara 205: İŞ BAŞINA GEÇTİ Mİ YERYÜZÜNDE BOZGUNCULUK ÇIKARMAK, ekini ve nesli helak etmek için koşar. Allah ise bozgunculuğu sevmez. (Elmalı meali)

Bakın bu din tacirleri, Allah ile toplumu aldatan din simsarcıları, toplumu yönetmeye geldiklerinde, toplum arasında bozgunculuk çıkaracaklarını, yani adaletsizce yöneteceklerini, yaşanan doğru bir düzeni yıkarak, neslin bozulması için ellerinden geleni yaparlar diyor.  Şükürler olsun Rabbimize ki, Allah bu zalimlere fırsat vermedi. Şükürler olsun ki, Allah biz günahkâr kullarına bir fırsat daha verdi. Lütfen bu fırsatı doğru kullanalım. Yoksa aynı fitneyle, zalimlerle tekrar karşılaşmamız sürpriz olmayacaktır.

Değerli din kardeşlerim. Lütfen Kur'an ı anladığımız dilden dikkatle, düşünerek okuyalım. Kendimize veliler, efendiler, şeyhle edinmeyelim. Allah bu konuda uyarıyor ve bizlere öyle bir örnek veriyor ki ayetinde, Allah ın yanında yardımcı veliler, dostlar edinenlerin akıbetinin, ne derece tehlikeli olduğunu, ancak düşünen, aklını kullananlar anlayacaktır. Lütfen ayet üzerinde dikkatle düşününüz.

Ankebut 41: ALLAH'TAN BAŞKA DOSTLAR/VELİLER EDİNENLERİN DURUMU, DİŞİ ÖRÜMCEĞİN DURUMU GİBİDİR. O, bir yuva edinir. Hâlbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz dişi örümceğin yuvasıdır. Keşke bilselerdi! (Bayraktar Bayraklı)

Sizce Allah bu ayette, örümceğin evi ile Allah ın yanında güvenebileceğimiz, yardım isteyeceğimiz veli ve dostları neden yuva yapan örümceğe benzetiyor olabilir? Sanırım bu ayet uzun süre, gereği gibi anlaşılmamış olsa gerek. Bu ayeti ve veliler edinmenin tehlikesini anlayabilmemiz için, bu ayette örnek verilen örümceğin ve yaptığı evin özelliklerini tam olarak bilmemiz gerekir. Size örümcek ve evi konusunda edindiğim bilgileri paylaşıyorum ki, Allah ın bizleri bu konudaki uyarısı tam olarak anlaşılabilsin.

"Halk arasında '' KARADUL '' denilen özellikle dişi örümcek, kendisine sevgi ve dostlukla teslim olanları, ağına yaklaşanları, kullanıp yok eden tipik bir yaratıktır. Çiftleşmeden sonra eğer kaçamazsa, EŞİNİ DAHİ ÖLDÜREN DİŞİ ÖRÜMCEĞİN EVİ, EN YAKIN DOSTUNA BİLE BİR FELAKET YERİ OLDUĞU GİBİ, ORAYA GİREN SİNEKLER VE BÖCEKLER İÇİN DE ÖLÜM AĞIDIR. YANİ GÜVENSİZ BİR YERDİR.

Canlı türleri genelde evlerini; sıcaktan, soğuktan, düşmanlardan ve her türlü zarardan korumak için inşa ederler. OYSA DİŞİ ÖRÜMCEK EVİNİ; YOK ETMEK, ZARAR VERMEK, EVİNE YANLIŞLIKLA UĞRAYANLARI DAHİ YEMEK İÇİN İNŞA EDER. Bu yüzden evlerin en güvenilmezi, örümceğin evidir. Dişi örümcek, cinsel ilişkiye girdikten sonra eğer kaçamazsa, kendi erkeğini de yemektedir. Bu yüzden dişi örümceğin evi bırakın başkalarını, kendi eşi için bile güvenilmezdir."

Sanırım bu bilgilerden sonra, Allah ın yanında din ve iman adına güvenebileceğimiz hiçbir velinin, şeyhin, efendinin olmadığını çok açık bir şekilde, Allah ın ayetlerinden anladık. Eğer hala bu uyarılardan sonra dersler almayıp, aynı hataları yaparak, kendimize şüphe duymadan sorgusuzca, Allah dan başka veliler, dostlar edinip de, ardı sıra gidersek, Allah dan cezaların en büyüğüne çarptırılacağımızı lütfen unutmayalım.

Araf 3: Rabbinizden size indirilene uyun; O'NUN BERİSİNDEN BİRTAKIM VELİLERİN ARDINA DÜŞMEYİN. Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! (Yaşar Nuri meali)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
115
Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmeye vesile olmanızı istediğim ayet, Zümer suresi 71. ayet üzerinde olacaktır. Bu ayette geçen, bazı kelimelere öyle anlamlar veriliyor ki, sanki Allah ın görev verdiği Resullerinden başka, her iman eden İSLAM A DAVET EDENDE BİR RESULDÜR, sözlerine uyulması gereken kişidir düşüncesi çıkartılıyor. BU RİSKLİ, YANLIŞ ANLAŞILMALARA NEDEN OLABİLECEK BİR SÖYLEMDİR. Günümüz İslam yaşantısındaki bölünmüşlüğün, dini lider sultasının dayattığı İslam anlayışını lütfen unutmayınız. Yakın geçmişimizde yaşanan acı olay, Müslüman toplumları din adına liderler edinerek, ardı sıra gitmenin tehlikesine güzel bir örnektir. KUR'AN, Allah ın vahyini bizzat bizlerin okuyarak tebliğ almamızı ve üzerinde düşünerek, aklımızı kullanmamızı emreder. Unutulmaması gereken Kur'an uyarısı, Allah Resulüme/elçime ve indirdiğim Kur'an a uyun, GÜVENİLECEK VELİNİZ YALNIZ BENİM EMRİDİR. Önce konumuzla ilgili ayeti yazalım, daha sonra ayet üzerinde birlikte düşünelim.

Zümer 71: İnkâr edenler bölük bölük cehenneme sevk edilirler. Oraya geldiklerinde onun kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: "SİZE, İÇİNİZDEN RESULLER GELMEDİ Mİ Kİ, RABBİNİZİN AYETLERİNİ KARŞINIZDA OKUSUNLAR VE SİZİ ŞU GÜNÜNÜZE KAVUŞMANIZ HUSUSUNDA UYARSINLAR?" Onlar: "Evet, derler, geldi ama inkârcılar hakkında azap hükmü hak oldu." (Yaşar Nuri meali)

Ayette inkârcılardan bahsediliyor ve cehenneme gidecek olanlara şöyle bir soru sorulacağı şimdiden bizlere bildiriliyor. "SİZE, İÇİNİZDEN RESULLER GELMEDİ Mİ Kİ, RABBİNİZİN AYETLERİNİ KARŞINIZDA OKUSUNLAR VE SİZİ ŞU GÜNÜNÜZE KAVUŞMANIZ HUSUSUNDA UYARSINLAR?" Bu ayet şöyle anlaşılıyor bazı kişiler tarafından. "Burada geçen Allah ın görev verdiği Resul olamaz, çünkü Rabbinizin ayetlerini karşınızda okumadılar mı dediğine göre, Allah ın resullerinin vefatından sonra, demek ki her iman eden Müslüman ya da Kur'an ı çok iyi bilen, anlayan özel kişiler de, Allah ın elçisi, Resulü olmalı ki, herkesin yüzüne okunmuş ve uyarılmış olsun ayetler."deniyor. Lütfen şunu unutmayalım, Allah biz uyarıcı göndermedikçe, ya da uyarımız ulaşmayan hiç kimseyi sorumlu tutmayız diyor.  Yukarıdaki ayeti çok daha açık anlayabilmemiz için, bu konuya benzer aşağıdaki ayetten yararlanabiliriz.

Mülk 8–9: Neredeyse cehennem öfkeden çatlayacaktır! Oraya her bir topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, "SİZE BİR UYARICI GELMEMİŞ MİYDİ?" DİYE SORARLAR. Onlar da şöyle derler: "EVET, BİZE BİR UYARICI GELMİŞTİ. FAKAT BİZ ONU YALANLAMIŞ VE 'ALLAH HİÇBİR ŞEY İNDİRMEMİŞTİR. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz' demiştik." (Diyanet meali)

Sanırım bu ayet, Zümer 71. ayetti çok daha açık açıklıyor. Eğer bu farklı söylemlere inanırsak, yani Allah ın bizzat görev verdiği Resuller gibi, Kur'an ı çok iyi anlayan bazı kişilerde bir resuldür/Elçidir ve Kur'an ı tebliğ etmekle görevlidir, yetkilidir dersek, Kur'an ın onlarca hatta yüzlerce ayetine ters düşmüş oluruz. Hatırlatmak isterim RESULÜK/ELÇİLİK, Allah tarafından görev ve yetki verilmiş bir makamdır. ÇOK DAHA DİKKATLE DÜŞÜNMEMİZ GEREKEN İSE ALLAH, RESULÜME UYUN EMRİ VERMİŞTİR. Bu durumda ben Allah ın ayetini anlatıyorum, tebliğ ediyorum diyen herkes, Resullük iddiasında bulunur.  Allah Resulüme uyun derken, Resulünün her anını kontrol ediyor, en küçük yanlışında uyarıyordu. Onun için Resulüme uyun, itaat edin emrini vermiştir. BUGÜN GÜNÜMÜZDE KUR'AN I ANLATTIĞINI, TEBLİĞ ETTİĞİNİ SÖYLEYEN ÖYLE İNSANLAR VAR Kİ, ALLAH AYETİNDE NE EMREDİYORSA, BUNLAR ALLAH IN EMRİDİR DİYE, TAM TERSİNİ SÖYLÜYORLAR TOPLUMA. BUN LAR MI RESUL OLACAKLAR? Allah böyle insanlara KÂFİR diyor. Zümer suresi 71. ayette bahsedilen, içinizden sizleri uyaran Resuller gelmedi mi sözünden anlamamız gereken aslında çok açıktır. Gelin bundan kasıt kimler olduğunu, Kur'an ın diğer ayetlerinden istifade ederek, daha detaylı anlamaya çalışalım.

Yunus 47: HER ÜMMET İÇİN BİR RESUL ÖNGÖRÜLMÜŞTÜR. Resulleri gelince, aralarında adaletle hüküm verilir. Hiçbir zulme uğratılmazlar. (Yaşar Nuri meali)

Nahl 89: Gün olur, her ümmet için kendi aleyhlerine kendi içlerinden bir tanık çıkarırız. SENİ DE ŞU İNSANLAR HAKKINDA TANIK OLARAK GETİRECEĞİZ. Sana bu Kitap'ı indirdik ki her şey için ayrıntılı bir açıklayıcı, bir kılavuz, bir rahmet, Müslümanlara da bir müjde ol (Yaşar Nuri meali)

Fatır 24: Şüphesiz biz, seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. HİÇBİR ÜMMET YOKTUR Kİ, ARALARINDA BİR UYARICI GELİP GEÇMİŞ OLMASIN. (Diyanet meali)

Hac 75: Allah, MELEKLERDEN DE İNSANLARDAN DA ELÇİLER/RESULLER SEÇER. Şüphesiz Allah, işitendir; görendir. (Bayraktar Bayraklı)

Nahl 84: HER ÜMMETTEN BİR ŞAHİD GETİRECEĞİMİZ GÜN, artık kâfirlere ne izin verilecek, ne de onlardan özür dilemeleri istenecektir. (Elmalı meali)

Sanırım içimizden gelen RESULLERİN, kimler olduğunu çok açık anladık, çünkü Kur'an da bunların kimler olduğu açıklanmıştır. Resuller/Elçiler geniş bir ümmet topluluğuna gönderilmiştir. Hz. Muhammed de bizlere Kur'an ı ulatırmış, tebliğ almamızı sağlamıştır. Tebliğ her zaman Resul tarafından yüzümüze okunmaya bilir. Bu tebliği farklı kişilerde iletebilir, önemli olan bizlere ulaşması ve bizlerinde bunlara İMAN ETTİK, KABUL ETTİK MÜSLÜMANLARDAN OLDUK DEMEMİZDİR. Dikkat ederseniz, Allah ın elçisi mahşer günü, bizlerin tanığı olacağını apaçık ayetler bildiriyor. Bu durumda, bizler Allah ın elçisi bizim yüzümüze tebliğ etmedi diyerek, sorumluluktan kaçabilir miyiz? Ya da tam tersini düşünelim, mahşer günü bizim veli edindiğimiz Resullerimiz, Kur'an ı tebliğ eden yüzümüze okuyan şeyhlerimiz, efendilerimiz ayetleri bizlere bu şekilde tebliğ etmişti, yüzümüze okumuştu diyerek, kendimizi kurtarabilir miyiz? Elbette hayır. Tüm Resullerin şahit olacağını, bakın şu ayette çok daha açık anlatılıyor.

Zümer 69: Ve yer Rabbinin nuruyla aydınlanacak, tutulan kayıtlar ortaya konulacak, NEBİLER VE TÜM ŞAHİTLER HUZURA GETİRİLECEK; onlar arasında adaletle hükmedilecek ve kendileri asla zulme uğramayacaklar. (Mustafa İslamoğlu meali)

Mahşer günü tüm nebilerin/Resullerin, şahit olarak getirileceğini söyledikten sonra, tüm şahitlerden bahsediliyor. Ne yazık ki bizler kendi inançlarımızı ayetlere ilave etmeye çalıştığımız için, diğer ayetleri görmezden gelebiliyoruz. Sizce Resullerin dışında, kimler şahit olarak çağrılabilir? Kimler bu ayetlerin tebliğine bizzat şahit olmuşsa, elbette onlar yani ayetleri Resullere tebliğ eden melekler. Elbette gerçek iman edenlerde burada şahitlik yapacaklardır, bunda şüphe yok ama bu konuda yetkili değillerdir, çünkü onlarda kendi imtihanlarını yaşıyorlar. Bu konuya bir örnek ayet verelim. Nisa 166. ayette bakın ne diyor." FAKAT ALLAH, SANA İNDİRDİĞİNİ KENDİ İLMİYLE İNDİRMİŞ OLDUĞUNA ŞAHİTLİK EDER. MELEKLER DE BUNA ŞAHİTLİK EDER. ŞAHİT OLARAK ALLAH YETER."

Bizler Kur'an da geçen RESUL anlamında,  Kur'an ı tebliğ ettiğimiz için kendimizi ya da birilerini, asla RESUL olarak isimlendiremeyiz. Hatırlayınız lütfen, Peygamberimizin vefatından sonra, onun en yakınlarına, hatta dört halifeye bile Resullük yakıştırması yapılmamıştır. FIKIH KAYNAKLARINDA DA BÖYLE BİR SÖYLEM YOKTUR. Çünkü Resul, Allah dan tebliğ alandır ve bir makamı, görevi vardır.  Onun için Allah elçisini nasıl uyarıyordu hatırlayalım.

Maide 67: EY RESUL! RABBİNDEN SANA İNDİRİLENİ TEBLİĞ ET. EĞER BUNU YAPMAZSAN O'NUN ELÇİLİĞİNİ YAPMAMIŞ OLURSUN. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez. (Diyanet vakfı)

Biz iman edenlerin, asla böyle bir görevi yetkisi yoktur. Resul elçi anlamındadır ve DOKUNULMAZLIĞI VARDIR. Elçi günümüzde diplomat, temsilci, sefir anlamlarına gelir. Yetki sahibinden aldığı bilgiyi, değiştirmeden ileten anlamlarına gelir. ALLAH IN RESULÜ/ELÇİSİ BU GÖREVİ BİZZAT ALLAH DAN ALMIŞTIR VE BİZLERE İLETMİŞTİR. Bu görevi yaparken de Allah ın kontrolünde, hatasız eksiksiz, Cebrail in aracılığıyla yapmıştır.

BİZ İMAN EDENLER RESUL KELİMESİNİ, ASLA KUR'AN IN BAHSETTİĞİ ANLAMDA KULLANMADAN,  LÜGAT ANLAMINDA ALLAH IN DEĞİL, KUR'AN IN ELÇİLİĞİNİ GÖNÜLLÜ YAPMAYA ÇABA HARCAMALIYIZ. LÜTFEN DİKKAT TEKRAR EDİYORUM, KUR'AN IN ELÇİLİĞİNE ÇABA HARCAMALIYIZ DİYORUM. ÇÜNKÜ BU ZATEN HER MÜSLÜMAN IN İMTİHANI GEREĞİDİR. KUR'AN I, ALLAH IN VAHYİNE UYGUN YAŞADIĞI VE ÇEVRESİNE TEBLİĞ ETTİĞİ SÜRECE, KUR'AN IN ELÇİSİ OLMA HAKKINI KAZANABİLİRİZ. Çabamız nispetinde de, Allah ın rızasını kazanırız.

Lütfen unutmayalım, bizler bu dünyada imtihandan geçiriliyoruz. Allah ın Resulü gibi, her an Allah ın kontrolünde ve uyarısında değiliz ve hata yapma riskimiz çok yüksektir. Özgür irademizle, İmtihan olduğumuz kitapta Kur'an olduğuna göre, Kur'an a uyduğumuz ve Kur'an ı topluma doğru anlattığımız sürece, Kur'an ın elçiliğine hak kazanabiliriz. ONUN İÇİN ALLAH BİZLERE, YALNIZ KUR'AN IN İPİNE SARILIN VE YALNIZ KUR'AN İLE HÜKMEDİN EMRİNİ VERMİŞTİR.

Eğer Kur'an ı anlattığını söyleyen bazı azınlık özel kişilere, Kur'an ı tebliğ eden Allah ın Resulünün yetkilerini verir de, onlarda RESUL gibidir dersek, kendi ellerimizle Resuller yaratarak, dinde bölünür ve parçalanırız. Gerçi daha nasıl parçalanalım, zaten bu yanlışı yaparak, tıpkı Allah ın elçisine verdiği yetkileri edindiğimiz velilere, şeyhlere ve efendilere vermişiz. Onlara belki Resul dememişiz ama Allah ın Resulüne verdiği yetkileri vermekten çekinmemişiz. Bizler Kur'an ı, eğer kendimiz anlamak adına çaba göstermeden, birilerinin söylemlerinden anlamaya çalışırsak, kendimize daha çok Resuller ediniriz ve onların yanlışlarını din diye yaşamaktan kurtulamayız.

Bakara 107: Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. SİZİN İÇİN ALLAH'TAN BAŞKA NE BİR DOST, NE DE BİR YARDIMCI VARDIR. (Diyanet meali)

Araf 3: Rabbinizden size indirilene uyun; O'NUN BERİSİNDEN BİRTAKIM VELİLERİN ARDINA DÜŞMEYİN. Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! (Yaşar Nuri meali)

Değerli din kardeşlerim. Kısaca konuyu özetlemek gerekirse, Peygamberimiz Allah ın Resulü/elçisi idi. Bizler ise ancak imtihanımız gereği, bir Müslüman olarak Kur'an ı hayatımıza geçirip, yalnız Kur'an ın elçisi olmaya çaba harcamalıyız, kendimizi övmeden, temize çıkarmadan, karşımızdaki insanları dışlamadan. Buna layık olup olmadığımızı da, yalnız Allah bilir.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
116
Değerli arkadaşlarım, sizce Kur'an ın MUHKEM ayetleri üzerinde, tartışma yapabilir miyiz? Şöyle diyebilirsiniz, neden tartışmayalım ne zararı olabilir, günümüzde din adına yaşanan öyle farklı inanç ve itikatlar var ki, bunları tartışarak doğruyu bulmamızın ne zararı olabilir diyebilirsiniz. Gelin bu konuyu birlikte düşünelim, ama Kur'an ın ayetlerini göz ardı etmeden.

Önce Kur'an ın bizler için, ne anlam ifade ettiğine karar vermemiz lazım. Şöyle diyebilir miyiz, zaten İslam ı yalnız Kur'an ile yaşayamayız. Kur'an özet bilgi vermiş ama detaylandırmamış. Allah ın emirlerinin nasıl yerine getireceğimizin detayı Kur'an da yoktur. İslam ı doğru yaşamak istiyorsak, peygamberimizin hadisleri ve FIKIH âlimlerinin koyduğu kurallar ile ancak İslam yaşanır, diye inanmamız sizce doğru olabilir mi?

Eğer bu düşüncenin doğru olduğuna inandırılmış sak, dinde sayısı belli olmayacak kadar bölünmüş ve parçalanmışız demektir. Elbette böyle olunca da, her kafadan bir ses çıkacaktır. BU DURUMDA TARTIŞMAMAK MÜMKÜN MÜ? Yani Allah ın ayetleri üzerinde tartışıyor da, ayet aslında öyle değil şöyle diyorsak, bizler HAKKA BATIL KARIŞTIRMIŞ, DİNDEN SAPMIŞIZ DEMEKTİR.  Ne yazık ki İslam toplumlarının genel çoğunluğu, bu düşünceye inanarak İslam ı yaşadığından, MÜSLÜMANLARIN HAYATI TARTIŞMAKLA GEÇİYOR. Bizler sonucu olmayan bir tartışmayla birbirimize düşman olmaktan, ALLAH IN KİTABINI ANLAMAYA, ONU HAYATIMIZA GEÇİRMEYE FIRSATIMIZ OLMADI.

Allah bizlerin sorumlu olduğu ayetlerin, MUHKEM olduğunu söyler Kur'an da. Peki, muhkem ne anlama geliyor? Sağlamlaştırılmış güçlü ve ANLAMI KESİN VE AÇIK OLAN, BAŞKA TÜRLÜ ANLAŞILMASINA İMKÂN BULUNMAYAN, AÇIKLAMA VE YORUMA İHTİYAÇ GÖSTERMEYEN SÖZ, BİLGİ ANLAMINDADIR. Peki, bu durumda neyi tartışacağız? Hâşâ Allah ın açıklayamadığını, aramızda açıklayıp anlaşılır hale getirebilecekler mi var? Allah dinin anası, temeli olan ayetleri anlayalım, hiç kimseye muhtaç olmayalım diye MUHKEM bir şekilde gönderdiyse, bizler neyin tartışmasını yapacağız da, ortaya anlaşılan uzlaşılan bir sonuç çıkaracağız.

Değerli din kardeşlerim, Kur'an bir insanın yaşam rehberidir, hayat kitabıdır, Allah ın mesajıdır sorumlu olduğu kanun ve kurallardır. BİZLER HANGİ YETKİYLE VE NE MAKSATLA, ALLAH IN MUHKEM MESAJI, TEBLİĞİ ÜZERİNDE TARTIŞACAĞIZ, BUNU DÜŞÜNEBİLİYOR MUYUZ? Allah ın mesajı üzerinde hiçbir Müslüman tartışamaz, mesajı alır ve hayatına geçirir. Ne yazık ki din tacirleri, din düşmanları, Allah ın kurmak istediği hak düzeni bozarak, HAKKA BATIL KARIŞTIRMIŞ, BİZLERDE HİÇ DÜŞÜNMEDEN Allah ın sözleri ile beşeri sözleri karşılaştırıp, tartışma gafletine düşüyoruz.

Allah sorumlu olduğunuz ayetleri Kur'an da, nice örneklerle açıkladım, hatta yemin ederek kolaylaştırdım diyecek, ama birileri çıkacak neresi kolay, şunlar ya da bunlar yok işte Kur'an da diyerek, KENDİ BATIL İNANÇLARINI KUR'AN DA ARAYIP BULAMAYINCA, TARTIŞMA YARATACAK, BİZDE BU TARTIŞMAYA KATILACAĞIZ ÖYLE Mİ? Bunu tartışan bir Müslüman ın imanı, kalbine yerleşmemiş demektir. Dini bir konuda tartışırken, eğer bizim düşüncemiz en doğru diyerek, sizi kendi cemaatine, mezhebine, tarikatına davet ediyorsa, zaten bu insanla tartışamazsınız. Din adına hiç kimse, karşısındaki bir Müslüman ı beşeri düşüncelere, gurup ve toplumlara davet edemez. DİN ADINA DAVET, YALNIZ KUR'AN A YAPILIR. Çünkü din Allah ın dinidir, ona hiç kimse ilave yapamaz, ortak olamaz, şekillendiremez.

Bunu yapan Allah ın ayetlerini sorgulamış olur, lütfen unutmayalım. Bizler Allah ın ayetlerini sorgulayamayız ama Allah ayetlerim üzerinde düşün, aklını kullan ey kulum diyor. Aranızda ayetlerimi tartışın demiyor. Tartışma genel konularda, yaşamımızda her zaman vardır ve bazen çok da iyi sonuçlar verir. Ama konu din ve iman olunca, bizler tartışmayı bırakıp, Allah ın apaçık vahyine uymamız gerekir. Asla tartışmadan.

Hemen şöyle düşündüğünüzü tahmin ediyorum.  İslam toplumu neredeyse her konuda tartışıyor, ama ne yazık ki bir noktada anlaşamıyorlar. Evet, bırakın tartışmayı birbirimize düşman olduk. Hem de kanlı bıçaklı. Peki, sebebi nedir diye düşünüyor muyuz? Allah madem sizleri Kur'an dan sorumlu tutuyorum diye hükmünü vermiş, neden anlaşamıyoruz. Birde Yaradan sorumlu olduğumuz ayetleri de, MUHKEM gönderdiyse, tartışmamızın sebebi nedir?

Sorunda işte burada başlıyor. Bizler Allah ın mesajına, tebliğine, kanunlarına uymuş olsak, onun koyduğu sınırların dışına çıkmazsak, neyi tartışacağız ki bu durumda. Demek ki Allah ın uyarılarını göz ardı edip, Kur'an ın dışına çıkmışız. ÖYLE BİR ÇIKMIŞIZ Kİ, KUR'AN ALLAH IN DİNİNİ YAŞAMAK İÇİN YETERLİ GÖRÜLMEMİŞ. Buna inandırılan toplum, elbette din adına ne söylenirse inanması da kaçınılmaz olacaktır. Kur'an gerçeklerini haykıranları da, sen yanlış yoldasın, gelin bu konuyu tartışalım diye de davet ediyorlar. Neyi tartışacaklar? Kur'an ın tek kelime bahsetmediği konuların, dinin asli unsuru olup olmadığını mı? BUNU TARTIŞMAK, ALLAH IN KİTABINA, NURUNA YAPILABİLECEK EN BÜYÜK SAYGISIZLIKTIR. BİR MÜSLÜMANA DÜŞEN, BÖYLE İNSANLARA, ALLAH IN VAHYİNİ HATIRLATIP, TEBLİĞ ETMEK OLMALIDIR. İSTEYEN HAKKA İMAN EDER, İSTEYEN EMİN OLAMAYACAĞI RİVAYETLERE. İşte imtihan böyle bir şey.

Bazı Müslümanlar Allah ın, sakın dinde bölünmeyin emrine kulaklarını tıkayarak, dinde bölündüyse, emin olmadığın sözün ardına düşmeyin, yalnız Kur'an ın ipine sarılın diye ikaz ettiği halde bazı insanlar, kendi fıkıh kurallarını koyduysa, sakın veliler edinmeyin dediği halde Allah, velisi olmayan cennete gidemez fikrine inandırılmışsa, Allah şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatin fayda etmediği o günden sakının diye ikaz ediyorsa Allah bizleri, bu hükümlerin tam terssine inananlarla, NEYİ TARTIŞACAĞIZ? Tartışmış olsan bile sonuç alınması mümkün değildir.

Allah ın apaçık hükümlerine, kendi batıl rivayet, ataların inançlarını da ilave etmeye özellikle çalışanlarla nasıl olurda dini tartışırız? Bu tartışmadan nasıl doğru bir sonuç çıkar. Tartışan taraflar iddia ettikleri şeylere öyle inanmışlar ki, ne söylerseniz söyleyin kabul etmiyorlar. Düşünebiliyor musunuz Allah apaçık hüküm verdiği halde bunun tam tersini, Peygamberimizin söyleyebileceğine inanan bir Müslüman ile nasıl tartışırız?

NE YAZIK Kİ DİNDE TARTIŞMA, KUR'AN IN ASLA BAHSETMEDİĞİ KONULARI, AYETLERDE GEÇEN KELİMELERE FARKLI ANLAMLAR VEREREK, İLAVE ETMEYE ÇALIŞILMASINDAN KAYNAKLANIYOR. Bahsettiğiniz konu ayette geçmiyor dediğimizde, senin ilmin nedir ki anlayacaksın, ayette onlarca anlam vardır, görünen ve görünmeyen anlamlar. Sen ancak birisini anlarsın, diğerlerini ilimde derinleşmiş veli insanlar anlar, deyip işin işinden çıkıyorlar. SİZ BU İNSANLARLA TARTIŞTIĞINIZDA, SONUÇ ALABİLECEĞİNİZE İNANIYOR MUSUNUZ? Beşerin yazdığı kitaba bile yapmadığımız saygısızlığı, ne yazık ki Allah ın nuruna Furkan a yapıyoruz ve Allah ın sözleri üzerine tartışıyoruz.

Bizleri yöneten hükümetler, kanunlar çıkartır. İnsandır yanlış kanun çıkartabilir. Ama yanlış bile olsa o kanuna uyarsınız. Hatta o kanunu, tenkit eder tartışırsınız. İyide, din iman bu işe benzer mi? Hükmünü Allah Kur'an da muhkem bir şekilde verdiyse, bizlere düşen, asla ayetlere ilaveler yapmadan düşünerek anlayıp, hayata geçirmek olmalıdır. ALLAH IN APAÇIK HÜKÜMLERİ ÜZERİNDE TARTIŞILMAZ. EĞER TARTIŞIYORSAK, KUR'AN DAN SAPMIŞIZ DEMEKTİR. Allah ın sözünden daha doğru söz arayanlar, yanılmaya mahkûmdurlar. Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız, onlara yetmiyor mu diye cahiliye toplumunu uyarmıştı Allah. Günümüzde bu ve benzeri uyarılardan ders çıkaramayanlar, Kur'an ı açık ve anlaşılır, yeterli görmedikleri için, ciltlerce dolu beşeri kitapların ardından gidiyorlarsa, bu insanlarla Allah ın ayetleri asla tartışılmaz. Çünkü onlar artık MÜŞRİK olmuşlardır.

"TEK SAATİ OLAN, SAATİN KAÇ OLDUĞUNU BİLİR. İKİ SAATİ OLANSA, ASLA EMİN OLAMAZ."

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
117
Bu makalemde sizleri, üzerinde düşünmeye davet etmek istediğim ayet, Ali İmran 101. ayet olacaktır. Eğer bu ayet üzerinde dikkatle düşünmeden okursak, geleneksel İslam ın yanlış öğretilerinin etkisinde kalmaktan asla kurtulamayız.  Önce ayeti yazalım, daha sonra birlikte düşünelim.

Ali İmran 101: SİZE ALLAH'IN AYETLERİ OKUNUP DURURKEN VE ALLAH'IN RESULÜ DE ARANIZDA İKEN dönüp nasıl inkâr edersiniz? KİM ALLAH'A SIMSIKI BAĞLANIRSA, kesinlikle o, doğru yola iletilmiştir. (Diyanet meali)

Dikkat ederseniz, Allah ın elçisinin yaşadığı dönemden çok önemli bir örnek veriyor ve kitap ehlinin yaptığı yanlışlar konusunda bizleri bilgilendiriyor. Peki neden, ÇÜNKÜ AYNI YANLIŞLARI BİZLERDE YAPMAYALIM DİYE. Peygamberimiz, Allah dan aldığı vahyi kitap ehline tebliğ ediyor ama kitap ehlinin genel çoğunluğu kabul etmemekte ısrar ediyor. Bu ayette dikkatle üzerinde düşünmemiz gereken cümle, ALLAH IN RESULÜ ARANIZDAYKEN cümlesidir. Sizce bu sözü Allah neden söylemiş olabilir?

BU AYETTE ALLAH, BİZZAT ELÇİMLE SİZLER YÜZ YÜZE OLDUĞUNUZ HALDE, GERÇEKLERİ GÖREMİYOR VE İNKÂR EDİYORSANIZ, İNANDIĞINIZ VE HİÇ ŞAHİT OLMADIĞINIZ, DOĞRULUĞUNDAN EMİN OLAMAYACAĞINIZ, ATALARINIZDAN SİZLERE İNTİKAL EDEN SÖZLERE/HADİSLERE NASIL İNANIRSINIZ, NASIL DOĞRULUĞUNDAN EMİN OLABİLİRSİNİZ, BUNU DÜŞÜNEMİYOR MUSUNUZ DİYOR YARADAN.

Ayetin devamında ise aslında, son noktayı koyuyor Yaradan, KİM ALLAH A SIMSIKI BAĞLANIRSA, KESİNLİKLE O DOĞRU YOLA İLETİLMİŞTİR DİYOR. Allah neden onlarca ayetinde, düşün aklını kullan ey kulum dediğini, bu ayette de çok açık anlıyoruz.  Allah bu sözleriyle şunu söylüyor, Allah ın elçisi sizlere, benim vah yettiğimden başkasını tebliğ etmiyor. YANİ ELÇİM KENDİ SÖZLERİNİ, BUNLARDA ALLAH EMRİDİR GİBİ DEMİYOR. Kitap ehli bunun canlı şahitleri olduğu halde, hala batılın ve hurafenin yolundan gitmeyi seçtiler, sakın onların yanlışlarını devam ettirmeyin, emin olduğunuz benim sözlerime/hadislerime/ayetlerime uyun. Kim batıl ve hurafeden uzak, Allah ın kitabına sarılırsa, O kurtuluşa erenler olacaktır diyor. Ne dersiniz bu ayeti okuyup düşündüğünüzde, günümüzde bizlerin yaptığı aynı yanlışlar geldi aklınıza değil mi?  YALNIZ ALLAH A SARILMAK, YALNIZ ALLAH DAN ŞEFAAT, YARDIM DİLEMEKLE OLUR. SİZCE BİZLER BU GERÇEĞİN FARKINDA MIYIZ? YANİ YALNIZ ALLAH A SIMSIKI MI BAĞLANIYORUZ, YOKSA ARACILAR MI KULLANIYORUZ? NE DERSİNİZ? Ehli kitaptan bir kısmı, Kur'an ı kabule yaklaşıyorlardı, ama onlar Kur'an ile birlikte, atalarının rivayet inançlarını da yaşamak istiyorlardı. Ama Allah indirdiği ayetlerinde buna izin vermiyor, SİZLERE İNDİRDİĞİM KUR'AN YETMİYOR MU DİYEREK, İSTEKLERİNİ GERİ ÇEVİRİYORDU. Konuyu daha iyi anlayabilmemiz için bir ayet öncesine bakalım.

Ali İmran 100: Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi döndürüp kâfir yaparlar. (Diyanet meali)

Aslında bu uyarı ayette, çok dikkat çekici ikazlar var. Allah kitap ehlinin gittiği yolun yanlışlarından bahsediyor ve diyor ki, iman ettiğini söyleyen bu insanlar, gönderdiğim elçim ile canlı kanıt olarak yüz yüze konuştukları halde, gerçekleri inkâr etmeye devam ediyorlar. Bunların çoğu daha önce gönderdiğim kitaptan sapmış, atalarının inançları ile bölünmüş parçalanmış, dinden sapmış toplumlardır. Sakın bu insanlara uymayın, eğer onlara uyarsanız, Allah ın indirdiği gerçeklerden sizleri uzaklaştırıp, inkârcı/kâfir yaparlar diyor. Buradan özellikle şunu daha iyi anlıyoruz. Ehli kitap, Allah ın indirdiği kitaplardan sapmış ve kendilerine atalarının rivayetleri ile bir din yaratmışlardı. Allah bu konuları, kullarım iyice anlasın diye birçok ayetinde, üzerine basa basa örneklerle anlatıyor ve 103. ayetinde bakın ne diyor.

HEP BİRLİKTE ALLAH'IN İPİNE /KUR'AN'A SIMSIKI SARILIN. PARÇALANIP BÖLÜNMEYİN.  (Ali İmran 103)

Bunca açık ayetlere iman ettiğimizi söylediğimiz halde bizler, hala yalnız Kur'an ile İslam yaşanmaz, yalnız Kur'an ile ne namaz kılabiliriz ne zekât verip oruç tutabiliriz. Peygamberimizin rivayet hadisleri olmasaydı Kur'an kapalı kalırdı demeye devam ediyorsak, bizler bu durumda farkında bile olmadan Allah ın yolundan sapmış, cahiliye toplumunun inancını yaşıyoruz demektir. Böyle yapanlara Allah, inkârcı/kâfir oldular diyor hatırlatırım. Sizlere iki örnek ayet daha hatırlatmak istiyorum.

Ali İmran 105: KENDİLERİNE APAÇIK DELİLLER GELDİKTEN SONRA PARÇALANIP AYRILIĞA DÜŞENLER GİBİ OLMAYIN. İşte onlar için büyük bir azap vardır. (Diyanet meali)

Ali İmran 106: Gün gelir bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara şöyle denir: "İMANINIZDAN SONRA KÜFRE Mİ DÜŞTÜNÜZ? Hadi, saptığınız küfür yüzünden tadın azabı!" (Yaşar Nuri meali)

Bizler ne yazık ki, Allah ın apaçık delilleri olan ayetlerini yeterli görmediğimiz için mezheplere, fırkalara, cemaatlere bölündük. Yetmedi, Allah ın uyarılarından uzak İslam ı yaşadığımız için, birbirimize düşman olduk. Allah bu ayetinde de din adına kanıt yalnız Kur'an dır diye tekrar ettiği halde, gözler perdeli, gönüller mühürlü olunca, gerçekleri ne yazık ki göremiyoruz. Gerçekleri görmemekte ısrar edenleri Allah, 106. ayetinde çok net bir şekilde bakın nasıl uyarıyor.

SİZLERE İNDİRDİĞİM APAÇIK VAHYİ YETERLİ GÖRMEYİP, BENDEN BAŞKA VELİ EDİNMEYİN DEDİĞİM HALDE VELİLER EDİNİP, BU İNSANLARIN EMİN OLAMAYACAĞINIZ DELİLSİZ, KANITSIZ SÖZLERİNİ/HADİSLERİNİ İNDİRDİĞİM KİTABIN YANINDA, DİN DİYE YAŞAYARAK KÜFRE SAPTINIZ, ŞİMDİ TADIN BAKALIM AZABI DİYECEĞİNİ, ŞİMDİDEN BİZLERE BİLDİRİYOR. DERS ALABİLENE NE MUTLU. Allah birçok ayetinde elçisine verdiği görev ve yetki konusunda bizleri birçok ayetinde uyarıyor ve bakın Tegabun 12. ayetinde ne diyor.

"Allah'a itaat edin, resule de itaat edin. EĞER YÜZ ÇEVİRİRSENİZ RESULÜMÜZE DÜŞEN, APAÇIK BİR TEBLİĞDEN BAŞKASI DEĞİLDİR." (Tegabun 12)

Örnek verecek, onlarca ayet var bu konuda ama gözler perdeliyse, ataların rivayetleri Kur'an ın yanına konarak din yaşanıyorsa, Allah bunu yapanlara şirk koşarak iman ettiler diyor ve bu insanların MÜŞRİK olduğu uyarısını yaparak, bizlerin yalnız Kur'an ın ipine sarılmamızı emrediyor. Lütfen unutmayalım, Allah ın elçisi de yalnız ve yalnız Kur'an a uymuş ve yalnız Kur'an ile ümmetine hükmetme görevi almıştır.

Maide 67: EY RESUL! RABBİNDEN SANA İNDİRİLENİ TEBLİĞ ET. EĞER BUNU YAPMAZSAN O'NUN ELÇİLİĞİNİ YAPMAMIŞ OLURSUN. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez. (Diyanet vakfı meali)

Dilerim Allah dan, Kur'an gerçeklerinin farkında olan, batıldan ve hurafeden uzak, yalnız Allah ın ipi Kur'an a sarılan, Allah ın azınlık halis kullarından oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
118
Yazıma başlamadan önce şunu belirtmek isterim. KUR'AN IN GENEL ÇOĞUNLUĞU, ALLAH A İMAN ETMEYENLERİ İMAN ETMEYE DAVET İÇİN DEĞİL, ALLAH A İMAN ETTİĞİNİ SÖYLEDİKLERİ HALDE, ALLAH IN YOLUNDAN BATILA SAPANLARI, DOĞRU YOLA DAVET İÇİN GÖNDERİLMİŞTİR. Allah ın sünnetini/yolunu din ve iman adına yeterli görmeyip, beşeri sünnetler yarattıklarından dolayı Allah, kullarını sürekli elçi ve kitaplarla uyarmıştır ve YALNIZ GÖNDERDİĞİM KİTABA SARILIN DEMİŞTİR. Önce konumuzla ile ilgili Allah ın uyarı ayetini yazalım, daha sonra üzerinde birlikte düşünelim.

Hac 72: AYETLERİMİZ AÇIK AÇIK KENDİLERİNE OKUNDUĞUNDA, İNKÂRCI/KÂFİRLERİN SURATLARINDA HOŞNUTSUZLUK SEZERSİN. Onlar, kendilerine ayetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar. De ki: Size bundan (bu öfke ve huzursuzluğunuzdan) daha kötüsünü bildireyim mi? CEHENNEM! Allah, onu kâfirlere (ceza olarak) bildirdi. O, ne kötü sondur! (Diyanet vakfı meali)

Önce hatırlatmak isterim. Allah inkârcı/kâfir dediği kişiler Allah a iman etmeyenler değil, tam tersine Allah a iman ettiğini söyledikleri halde, Allah ın kitabının sınırlarının dışına çıkan, batılı ve hurafeyi din diye yaşayanlar. Allah cahiliye toplumunu, öyle bir nedenden dolayı uyarıyor ki,  BU YAPTIĞINIZ KÂFİRLİKTİR, İNKÂRCILIKTIR, BENİM YOLUMDAN SAPMAKTIR DİYOR. Peki, cahiliye toplumu ne yapmışta Allah bu sözleri söylüyor olabilir ona bakalım.  Allah Elçisi tarafından, ayetlerini gönderip tebliğ edildiğinde, bu insanlar kendi batıl ve hurafe inançlarını Kur'an da göremediklerinde, Allah ın elçisine karşı tavır almışlar, karşı çıkmışlar, bu davranışlarının suratlarından belli olduğunu söylüyor. Hatta Kur'an da istediklerini göremediklerinde, neredeyse Elçimizin üstüne saldıracaklardı diyor.  Allah ın elçisi kanalıyla gönderdiği Kur'an ı yeterli görmeyip, kendi inançlarını da dinde yaşayabilmek adına, Allah ın gönderdiği kitapta hüküm verdiklerini yeterli görmeyenlere Allah, çok net ve kesin bir cevap veriyor.  ONLARIN SONLARI CEHENNEMDİR.

Bu ayette geçen konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, Ehli kitabın Peygamberimize nasıl ve hangi konularda itiraz ettiklerini ve Allah ın bu itirazlarına karşı nasıl cevaplar verdiğini, Kur'an ın diğer ayetlerinden örnek vererek daha iyi anlamaya çalışalım. Ehli kitap tan bir kısmı, Kur'an ı kabul edebileceklerini ama kendilerinin atalarından intikal eden inançlarının da olduğunu, onları da yaşamak istediklerini söylüyorlardı. Bakın bu istekte bulunan Kitap ehline Allah, nasıl cevaplar veriyordu hatırlayalım.

KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BIR KITABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU? (Ankebut 51)

O HALDE KUR'ÂN'DAN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR? (Araf 185)

ALLAH'TAN VE O'NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR? (Casiye 6)

Günümüzde İslam ı yaşarken, yalnız Kur'an yeterli değildir, Kur'an hüküm verir detay vermez diyerek, adeta Allah ın sınırlarını aşarak, Kur'an ı rivayet ve sanı bilgilerle cemaat ve tarikat eksenli yaşayan arkadaşlarımızda aynı yanlışları yaptıklarında, bu ayetleri örnek gösteriyoruz. Aldığımız cevap çok düşündürücüdür. "Siz bu ayetlerin nüzul sebebini biliyor musunuz, bunlar cahiliye toplumuna söylenmiştir" diyerek, hiç üstlerine alınmayarak ders ve ibret almamakta ne yazık ki ısrar ediyorlar. Hac suresi 72. ayeti daha iyi anlayabilmek için, gelin bir öncesindeki ayete bakalım. Allah ın uyardığı bu insanlar neler yapıyorlarmış da, Allah onlara inkârcı/kâfir oldunuz diye uyarıyor.

Hac 71: ALLAH'TAN AYRI OLARAK, HAKKINDA O'NUN HİÇBİR KANIT İNDİRMEDİĞİ ŞEYE KULLUK EDİYORLAR. KENDİLERİNİN DE ONUNLA İLGİLİ BİR İLMİ YOKTUR. O zalimlerin yardımcısı olmayacaktır. (Yaşar Nuri meali)

Bu ayetle yapılan yanlışlar, çok net anlaşılıyor. Allah Ehli kitaba, daha önce gönderdiği kitapta hiç bahsedilmeyen, hüküm verilmemiş konularda, kendilerine hurafe, rivayet inançlar edinerek, Allah ın emri diye yaşadıkları için uyarıda bulunuyor. Bu yanlışları yapanlara Rabbimiz İNKÂRCI/KÂFİR OLDULAR, yani Allah ın apaçık ayetlerini tebliğ alıp, iman edeceklerini söyledikleri halde, ayetleri görmezden gelip hayatlarına tam tersini geçirdiler diyor.  ALLAH BÖYLE YAPANLARA, ZALİM DİYOR HATIRLATIRIM. Allah korusun hangimiz böyle bir yanlışı yaparak, Allah ın huzuruna gitmek ister? Demek ki cahiliye toplumuna Allah, tıpkı bizlere de Kur'an da emrettiği gibi, benden başkasına kulluk ederek onlardan yardım istemeyin, onları veli edinmeyin, onlardan şefaat dilemeyin dediği halde, bu insanlar Allah ın kitabında haklarında hiçbir kanıt indirmediği onca konuları, bunlarda Allah ın emridir diye inanıp yaşayanları şiddetle uyarıyor.  Konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, Hac 72. ayetin bir sonrasına da bakalım.

Hac 73: Ey insanlar! Size bir örnek verildi; onu dinleyin. O ALLAH'IN YANINDA YAKARIP DURDUKLARINIZ VAR YA, HEPSİ BİR ARAYA TOPLANSALAR BİR SİNEK BİLE YARATAMAZLAR. Sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu bile ondan geri alamazlar. İsteyen de âciz, istenen de... (Yaşar Nuri meali)

Sanırım, Allah ın Ehli kitaba inkârcı/kâfir oldunuz demesinin asıl nedenleri, şimdi daha net ortaya çıktı. Bu insanlar Allah a ve onun gönderdiği kitaba inandığını söyledikleri halde, Allah yalnız gönderdiğim kitaba sarılın, emin olmadığınız sözleri/hadisleri din diye yaşayarak hayatınıza geçirmeyin dedikçe, sözde kitaba uyarak, özünde tam tersini yaşıyor kitap ehli. Kendilerine Allah ın yanında yardımcı veliler, efendiler, şeyhler edinip, onlara yalvarıp yakararak, onlardan da yardım istemeleri, onlardan şefaat bekledikleri için Allah, onlara KÂFİR/İNKÂRCI oldunuz diyor. Allah ın berisinden yalvarıp yakardıklarınız, bir sinek bile yaratamadıklarını, bu durumda onlardan nasıl yardım istersiniz diye Allah, şiddetle uyarıyor. Allah ın ayetin sonunda verdiği örnek çok dikkat çekici ve uyarıcı, ders alabilene ne mutlu. Bakın ne diyor, Allah dan başka veli edinip, yadım isteyen o kişiler için. "İSTEYEN DE ACİZ, İSTENEN DE."

Sanırım bu üç ayeti okuduğunuzda,  cahiliye döneminde Kitap ehlinin yaptığı O çok büyük yanlışı, günümüzde biz Müslümanların genel çoğunluğunun, hala yapmaya devam ettiğini, bu ayetlere iman ettiğini söyledikleri halde, bu uyarılardan ders almayıp, bugün bizleri ilgilendirmiyor, bu ayetler bizlere hitap etmiyor, cahiliye toplumundan bahsediyor diyerek, ders almadığımız anlaşılıyor. HATIRLATIRIM BU YANLIŞLARI YAPANLARA ALLAH, İNKÂRCI/KÂFİR OLDULAR, ONLARIN YERİ CEHENNEMDİR DİYOR. Bu örnekleri Allah boşuna vermiyor bizlere, aynı yanlışları yapmayalım, ders alalım diye veriyor.

Ne yazık ki günümüz İslam toplumu, cahiliye dönemini aratmıyor. Hatta onlardan daha ileri giderek, Allah ın yanında VELİLER, ŞEYHLER, EFENDİLER EDİNMEYEN İSLAM I DOĞRU YAŞAYAMAZ, KUR'AN I ANLAYAMAZ, HATTA CENNETE GİDEMEZ DİYECEK KADAR, ALLAH IN YOLUNDAN SAPTIK. Böyle olunca da İslam toplumunda ne huzur var nede mutluluk. Acı ve keder kol geziyor aramızda. Dualarımız karşılık görmüyor, çünkü Allah bizlere gönderdiği Kur'an da ne emrediyorsa bizlere, bizler adeta tam tersini din diye yaşıyoruz. ÇÜNKÜ ARTIK KUR'AN HER BİLGİNİN OLMADIĞI, HATTA AÇIKLANMAMIŞ, HERKESİN ANLAYAMAYACAĞI BİR KİTAP İLAN EDİLDİ. PEYGAMBERİMİZİN MAHŞER GÜNÜ SÖYLEYECEĞİ GİBİ, "BENİM ÜMMETİM KUR'AN I TERK ETTİ." NE YAZIK Kİ İNKÂRCI OLDUĞUMUZUN, FARKINDA BİLE DEĞİLİZ.

Değerli din kardeşlerim. Örneklerini verdiğim ayetler gibi, inanın yüzlerce ayet bizleri yalnız Kur'an a sarılmamızı emrediyor. Kur'an ın bahsetmediği hiçbir şey, bizleri din ve iman adına bağlayıcı olamaz. Allah da bu uyarıyı yapıyor ve HAKKINDA HİÇ BİR KANIT İNDİRMEDİĞİM KONULARI, DİN DİYE SAKIN YAŞAMAYIN DİYOR. Allah sizleri Kur'an dan hesaba çekeceğim dedikten sonra, sizce Kur'an da olmayan bir bilgiden de sorumlu tutar mı? Her şey çok açık, karar sizin.

Allah ın uyarılarından dersler alıp, batıldan ve sanı inançlardan uzak, yalnız Kur'an ın ipine sarılana ne mutlu. Dilerim cümlemiz, Allah ın ikaz ve uyarılarından dersler alan, ALLAH IN AZINLIK HALİS, KULLARINDAN OLURUZ.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
119
Kur'an tüm zamanlara hitap eden yol gösterici bir ışık, rehber olduğundan, bazı konularda keskin hükümler vermek yerine, Allah kullarının düşünerek, yaşadığı ortamın, çağın gereklerine uygun davranabilmesine imkân sağlamıştır. Örneğin Kur'an, evini ya da kendi ihtiyaçlarını sağlamak adına, KADIN İŞ HAYATINDA ÇALIŞIR YA DA ÇALIŞAMAZ ŞEKLİNDE BİR HÜKÜM VERMEMİŞ, BU KONUDA KADINI SERBEST BIRAKMIŞTIR.  Allah ın bu konuda bir yasaklayıcı hükmü olmadığı halde, bazı mezheplerin, cemaat ve tarikatların fıkıh öğretisinin etkisiyle, bazı kesimler tarafından, işlerine geldikleri ve kadını istedikleri gibi yönetebilmek için, kadının çalışması dinen haramdır diyerek, Kur'an dan uzak bir inanç yaratılmaya çalışılmıştır.

Allah kadın ve erkeği yaratırken, özellikle farklı yarattığını ayetlerde açıklar. Erkeği güçlü ve kuvvetli yarattığını, kadını daha nazik, narin yarattığından bahsederek, erkeğin kadını bu yaratılışından dolayı koruyup kollama görevinden bahseder. Ama erkeğin bu gücü kadın üzerinde bir baskı, üstünlük aracı değildir. Nisa suresi 34. ayet, öyle bir tercüme edilir ki, ayette hiç bahsedilmeyen sözler ilave edilerek, erkek kadın üzerinde yöneticidir diye tercüme edilir.

Yönetici kelimesi, yönetme gücü elinde bulunan anlamındadır ki, Allah Kur'an da aile bireylerinin herhangi birisi için, böyle bir söz söylememiş KADININ VE ERKEĞİN YARATILIŞINDAN DOLAYI, KENDİLERİNE HAS GÖREVLERİ OLDUĞUNDAN BAHSETMİŞTİR. Yönetici dersek, bunun altındaki bireylerin yetkisi yok demektir.  Erkek ailede daha güçlü, çalışıp para kazanması, kadına göre daha kolay olduğundan, evi geçindirmek normal olarak erkeğin görevi olmuştur. Onun içinde Kur'an da erkekler aile içinde kazandıklarından aile bireylerine harcama yaparlar, onların ihtiyaçlarını görürler. Bu konuda da Allah erkekleri özellikle uyarıyor. Ama lütfen şunu unutmayalım, kadın çalışmaz asla demiyor. Kadınlar çalışamaz diyen, batıl inançlarına Kur'an dan kanıt arayanlar, Ahzab 33. ayetinde Allah, Peygamber eşlerini uyarıp, cahiliye toplumundaki kadınlar gibi açılıp saçılmayın, VAKARLA, NAMUSUNUZLA, EDEBİNİZLE EVİNİZDE OTURUN DİYE ONLARI UYARIR. Bu ayette geçen evinizde oturun kelimesini alıp kadınlar çalışamaz, evinde oturmalıdır diyerek, kendi yanlış inançlarına delil yapmaya çalışmışladır. Nisa suresi 34. ayeti, farklı tercümeden yazmak istiyorum.

Nisa 34: Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için ERKEKLER KADINLARIN YÖNETİCİSİ VE KORUYUCUSUDUR......... (Diyanet vakfı meali)

Nisa 34: Erkekler kadınların koruyup gözeticisidirler, çünkü Allah ERKEKLERLE KADINLARI FARKLI ALANLARDA ÜSTÜN YETENEKLERLE DONATMIŞTIR, bir de erkekler servetlerinden harcama yapmaktadırlar. ..... ( M. İslamoğlu meali)

Nisa 34: Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır VE ERKEKLER MALLARINDAN BOL BOL HARCAMIŞLARDIR........ (Yaşar Nuri meali)

Dikkat ederseniz ayette, erkekler kadınlar üzerinde yöneticidir kelimesi geçmediği halde, rivayet hadislerin etkisiyle anlam sapması yaratılmaktadır.  Yöneticilik aile içinde olmaz,  çalıştığımız fabrika türü iş yerlerinde olur. AİLE, KADIN VE ERKEĞİN İŞ BÖLÜMÜYLE YÜRÜTÜLÜR. Üstünlükler ancak, aynı şartlarda iki erkeğin ya da iki kadının aynı görevi, gereği gibi yapıp yapmadıkları alanlarda ancak değerlendirilebilir. Ayette özellikle bahsedilen erkeklerin, ailenin geçimi için öncelikli olarak çalışması gerektiğini ve kazandıkları ile ailesini geçindireceklerinden bahsediliyor. Aslında Allah bu ayette kadını koruma altına alarak, öncelikli çalışan erkektir diyor. AMA KADINA ÇALIŞMA YASAĞI GETİRMEYEREK DE, KADIN İSTERSE ÇALIŞABİLİR ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VERİYOR.

TEVBE SURESİ 71. AYETİNDE, İMAN ETMİŞ KADIN VE ERKEK BİRBİRİLERİN DOSTLARIDIR DER. Özellikle biz erkekler, güçlü kuvvetli yaratılışımızı, doğru yerlerde bazen kullanmayıp, kadına karşı üstünlük ölçüsü olarak kullanmaya çalışıyoruz. Onlara da böylece, her istediğimizi yaptırmaya çalıştığımız gibi, birde bu yanlışımıza Kur'an dan delil arayıp, ayetleri çarpıtmaya çaba harcıyoruz. Hâlbuki kadın ve erkek arasında, farklı yaratılışımız konusunda bakın Allah ne diyor.

Nisa 32: ALLAH'IN SİZİ BİRBİRİNİZDEN ÜSTÜN KILDIĞI ŞEYLERİ HASRETLE ARZU ETMEYİNİZ. Erkeklerin de kazandıklarından bir payları var, kadınların da kazandıklarından bir payları var. Allah'ın lütfunu isteyiniz. Şüphesiz Allah, her şeyi bilmektedir. (Bayraktar Bayraklı meali)

Lütfen ayet üzerinde dikkatle düşünelim. Allah ın sizi, birbirinizden üstün kıldığı şeyleri özenmeyin diyor. Ne erkek kadının özelliklerine, nede kadının erkeğin yaratılışındaki özelliklerine, özenmesin diye uyarıyor. BURADAN DA ANLIYORUZ Kİ, AİLE İÇİNDE KADIN VE ERKEĞİN BİRBİRİNE ÜSTÜNLÜĞÜ YOKTUR. Yani kadın ben çocuk dünyaya getiriyorum, senden üstünüm diyemeyeceği gibi, erkekte ben evin geçimini sağlıyorum, onun için senden üstünüm, sen benim emrimdesin ben ailenin yöneticisi son sözü söyleyen benim diyemez. BÖYLE BİR ÜSTÜNLÜĞÜ AİLEDE ALLAH, HİÇ KİMSEYE VERMEMİŞTİR.

Hurafeyi din zanneden, kendisini üstün gören erkek sultası bazı kişiler, evde mutlaka bir yöneticinin, reisin olması gerektiğini söylerler. Çünkü onlara Kur'an dışı bilgiler öyle öğretmiştir.  Evde bir reis, yönetici olmazsa kargaşa, anarşi çıkacağını savunurlar. BUNLAR KENDİ NEFİSLERİNİN, KADINI KÜÇÜMSEYEN ZİHNİYETİN ÜRÜNÜDÜR. Asla Kur'an ın öğretisi, söyledikleri değildir. Ailede Allah erkek ve kadına farklı görevler vererek iş bölümü yapmıştır. Bunu da ayetlerden çok açık anlıyoruz. Aile içinde kadın kendisine düşen görevlerden, erkekte kendisine düşen görevlerden sorumludur. TEKRAR EDİYORUM, FARKLI GÖREV VE SORUMLULUKLARI OLAN İKİ KİŞİNİN, BİR BİRİNE ÜSTÜNLÜKLERİ ASLA SÖZ KONUSU OLAMAZ. Zaten Allah katında üstünlük, erkek ya da kadın oluşumuzla değil, Takvamızdadır.

Özellikle şunu tekrar söylemek isterim. Kur'an ailede kadının, evin geçimini sağlamak, yardımcı olmak için çalışmasına, asla yasak getirmez, böyle bir hükümde Kur'an da yoktur. Çünkü her kadın evlenmek zorunda değildir, oda geçimini sağlamak için çalışmak zorunda kalabilir. Böyle bir yasak getirmek, kadını köle yapmakla eş değe bir zihniyettir. Kur'an ın da zaten evrensel olma ilkesine ters düşer. Yine yanlış batıl inançların etkisiyle, şöyle söyleyenleri de duyarız, kadını çalıştırmamak, önünü kesmek, hatta çalışan kadın ve eşini karşı karşıya getirebilmek adına. "AİLEDE KADIN ÇALIŞIYORSA, KADININ KAZANDIĞI PARA MÜSTAKİLDİR YANİ BAĞIMSIZ, ŞAHSINA AİT YALNIZ KADININDIR. KADIN İSTERSE KOCASINA VERMEYEBİLİR."

Bunu söylemek ve düşünmek, aklın ve mantığın ötesinde bir düşüncedir. Ne erkek kazandığı parayı ölçüsüz harcayabilir bu para yalnız benim diyebilir, nede kadın ailede kazandığı parayı, ben kazandım diyerek ölçüsüz istediği yerlere harcayamaz. AİLE KELİME ANLAMI OLARAK, TOPLUM İÇİNDE OLUŞTURULAN EN KÜÇÜK BİRİMDİR. Hiçbir birimde, oluşumda hiç kimse kendi başına buyruk olamayacağı gibi, bağımsız hareket edemez. O zaman bu aile değil özel şirket olur ki, böyle bir ailede dağılır, aile olmaktan çıkar. Bu yanlış düşüncelerine Kur'an dan kanıt gösterenler, bakın hangi ayeti örnek gösteriyorlar. Her zaman ki gibi alakası olmayan farklı konular, kendi inançlarına kanıt gösteriliyor.

Nisa 4: KADINLARA MEHİRLERİNİ HİÇBİR KARŞILIK BEKLEMEDEN VERİNİZ; ama eğer onlar, kendi rızâlarıyla bir kısmını size bırakırlarsa, ondan hoşnutluk ve gönül rahatlığıyla faydalanınız. ( Bayraktar Bayraklı)

Örnek verdikleri ayet, sizce konumuzla bir ilgisi var mı? Ayette, evlenirken kadına verilen mehirden bahsediliyor, konumuz ise kadının geçimi için dışarıda çalışıp para kazanmasından bahsediliyor. Bu durumda bu ayeti nasıl örnek gösterebiliriz? Bir insan düşünmeden, aklını kullanmadan körü körüne birilerinin sözlerine tabi olursa, böyle yanlış ayetlere de inanması yadırganmayacaktır.

Aile içinde erkeğin, yönetici olmadığına birçok kanıt gösterebiliriz. Kur'an ı yeterli görmeyenler, ayetlere yüzlerini dönüp, batıl ile iman ettiklerinden, erkek izin vermezse kadın boşanamaz diyebilmektedirler. İşte bu zihniyet, aile içinde erkeği yönetici gören zihniyettir ki, bunu Kur'an asla onaylamaz ve isterse kadın kocasını boşama hakkına sahiptir. Lütfen Nisa 130. Bakara 229 ve 231. ayetleri okuyunuz. Aşağıdaki ayetler, ailede kadın ve erkeğin ne derece eşit haklara sahip olduğunu, asla bir birilerine ailede üstünlüklerinin olmadığına bir başka delildir.

Onun ayetlerinden biri de sizin için, KENDİLERİNE ISINASINIZ VE ARANIZDA SEVGİ VE RAHMET KOYSUN DİYE NEFİSLERİNİZDEN EŞLER YARATMASIDIR. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ayetler vardır. (RUM 21)

ONLAR SİZİN İÇİN BİRER ELBİSE, SİZ DE ONLAR İÇİN BİRER ELBİSESİNİZ. (Bakara 187)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
120
Bu makalemin konusu ŞİRK ve MÜŞRİK konusu üzerinde olacaktır. Kur'an bu iki konu üzerinde çok fazla durur, dikkatimizi çeker örnekler verir ve bizleri uyarır. Önce şunu söylemek isterim. Kur'an ın üzerinde durduğu bu iki büyük yanlışı yapanlar, iman etmeyenler değil. Hatta ateist dediğimiz Allah ın inkar eden kafirler hiç değildir. Peki, bu iki büyük günahı işleyenler kimler o zaman? NE YAZIK Kİ ALLAH IN GÖNDERDİĞİ ELÇİLERİNE VE KİTAPLARINA İMAN ETTİĞİNİ SÖYLEYENLER.  Çünkü şirk koşabilmek ve müşrik olmak için, Önce Allah a iman etmiş olmak gerekir.

Şirk kelime anlamı olarak eşkoşmak, ortak etmek anlamındadır. Eğer iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, Allah ın tek elinde tutuğu yetki ve sorumluluklarını, elçisine yada çevresinde edindiği velilere, şeyhlere, efendilere de yükleyerek, Allah dan istenmesi gereken yardımı, şefaati Allah dan başkalarından da istiyorsa, yada böyle insanları Allah ile aracı yapmaya çalışıyorsa, Allah a şirk koşuyor demektir. ALLAH BÖYLE BÜYÜK HATALARI YAPANLARADA, MÜŞRİK DİYOR KUR'AN DA. Çok önemli bir örnek velim.

Enam 106: RABBİNDEN SANA VAHYEDİLENE UY. O'ndan başka ilâh yoktur. ORTAK KOŞANLARDAN DA YÜZ ÇEVİR. (Elmalı meali)

Ayette dikkatimizi çeken en önemli uyarı ise Allah elçisine, sana indirdiğim ayetlere uy, sakın Ehli kitabın edindikleri velilerin, atalarının rivayet sözlerine inanma, çünkü onlar Allah a ortak koşuyorlar, Allah ın berisinden Allah ın yetkileri ile donattığı insanları da ilahlaştırıyorlar diye uyarıyor. Çünkü Kur'an ayetlerinden anlıyoruz ki, Ehli kitap Peygamberimize, getirdiğin ayetlere de uyarız ama bizim atalarımızın inançları da var diyorlardı. Allah da elçisini uyarıyor ve yalnız benim vahyime uy diyor ve onlara SİZE İNDİRDİĞİM KUR'AN YETMİYOR DİYE İKAZ ET DİYORDU.

Allah şahittir ki ben de her yazımda, din kardeşlerimi buna benzer ayetlerle uyarıyor ve cahiliye toplumunun yaptığı yanlışları bizlerde yapmayalım, yalnız ALLAH IN İNDİRDİĞİ VAHYE UYALIM, YOKSA ALLAH A ŞİRK KOŞMUŞ OLURUZ, BÖYLECE MÜŞRİK OLMAKTAN KURTULAMAYIZ YANLIŞINI, ANLATMAYA ÇALIŞIYORUM. Allah ın elçisi yalnız Kur'an a uyma emri aldıysa, bizler nasıl olurda emin olmadığımız, Kur'an ın dışından bilgilerle İslam ı yaşarız ve bunlarda Peygamberimizin dinde koyduğu hükümler deriz.

Sizlere Kur'an dan bu konu ile ilgili, çok önemli ve hiçbir zaman unutmamamız gereken Allah ın bir uyarısını, ikazını hatırlatmak istiyorum. Bakın Allah iman ettiğini söyleyen Müminlerin aslında genel çoğunluğu, nasıl çok büyük yanlışları yaparak iman ettiğini bizleri bildiriyor. Ders alabilene ne mutlu.

Yusuf 106: ONLARIN ÇOĞU, ŞİRKE BULAŞMIŞ OLMADAN ALLAH'A İMAN ETMEZ. (Yaşar Nuri meali)

DEMEK Kİ ÇOĞUNLUK ÖYLE İNANIYOR, ÖYLEYSE DOĞRUDUR DEMEK YANLIŞ BİR İNANÇMIŞ. Allah cümlemizi, bu hataları yapmaktan bizleri korusun. Demek ki, Allah ın istediği bir iman üzerinde olmak istiyorsak, YALNIZ ALLAH IN İPİNE SARILMALIYIZ. Onun yanında, bizleri Allah a daha çok yaklaştıracağına inandığımız hiç kimseye güvenmeden, Allah a aracı yapmadan, emin olmadığımız sözlerin/hadislerin peşine düşmeden, YALNIZ KUR'AN I HAYATIMIZA GEÇİRMELİYİZ. YOKSA ŞİRK BATAĞINA BATMIŞ, MÜŞRİKLERDEN OLURUZ.

Allah bizleri Nisa suresi 31. ayetinde uyararak, EĞER YASAKLANDIĞINIZ GÜNAHLARIN BÜYÜKLERİNDEN UZAK KALIRSANIZ, DİĞER KÖTÜLÜKLERİNİZİ ÖRTERİZ DER. Yine Nisa suresi 48. ayetinde de ALLAH, KENDİSİNE ORTAK KOŞULMASINI ASLA BAĞIŞLAMAZ diyerek, şirk koşan Müşriklerin affedilmeyeceği uyarısını yapar. Tekrar hatırlatmak isterim, şirk koşup müşrik olanlar, Allah a iman ettiğini söyleyenler. Hatta şirk koşmayacaklarına dair söz verenler. Çünkü imanın gereği, Allah a eş koşmamaktır, onun sözünden başka sözlere inanmamaktır. ALLAH IN SÖZÜNDEN DAHA DOĞRU SÖZ MÜ VAR DİYORSA RABBİMİZ, bu uyarıyı görmezden gelip, başka sözlere de inanıyorsak, imanımız kalbimize yerleşmemiş, müşrik olmuşuz demektir. Allah a iman etmeyen zaten kâfirdir, onun içinde ateistin şirk koşmasından, müşrik olmasından bahsedemeyiz.

Allah ın elçisi, mahşer günü şahit olarak çağrıldığında, benim ümmetim Kur'an ı terk etti diyecekse ve bu uyarıyı Allah şimdiden bizlere yapıyorsa, lütfen bu uyarılara kulak verelim, Kur'an dan başka ipler aramayalım, Allah a şirk koşmayalım.  Allah ın yetki ve sorumluluklarını, elçisi dâhil hiçbir yaratılmış beşere vermeyelim. Bu hatayı düşünmeden yapmaya devam dersek, mahşer günü inanın pişman olanların safında buluruz kendimizi.

Allah Rad suresi 40. ayetinde, "TEBLİĞ ETMEK SANA, HESAP SORMAK BİZE DÜŞER" der. Müddesir 11. ayetinde de elçisine, "BENİ, YARATTIĞIM KİŞİYLE BAŞ BAŞA BIRAK." diyerek,  Allah ile kulu arasında elçisi dâhil hiç kimsenin olamayacağını, açıkça Rabbimiz bizlere bildirmiştir. Bu uyarılardan sonra hala, Allah ile kendi arasında veliler, şeyhle edinen varsa, böyle insanlar Allah şirk koşarak, MÜŞRİK olmuş demektir.

Allah Furkan suresi 2. ayetinde, HÜKÜMRANLIĞINDA, ONUN HİÇ BİR ORTAĞI OLMAMIŞTIR diyorsa, lütfen ne Allah ın elçisini, nede edindikleri velileri, Allah ın yetkileri ile donatıp ŞİRK koşmayalım. Müşrik olmaktan asla kurtulamayız.  Tekrar etmek istiyorum. ŞİRK KOŞMAK, ALLAH DAN BAŞKA İLAH EDİNMEK DEĞİLDİR.  Çünkü hiçbir Mümin, Allah dan  başka hiçbir ilah olmadığını bilir. Ama Allah ın yetkilerini ve sorumluluklarını, yaratılmış bir beşere yüklememizi de Allah, kendisine şirk koşmuş olarak kabul ediyor.

Allah korusun, MÜŞRİK olarak iman edenlerden olmak istemiyorsak, Allah ın emrettiği YALNIZ KUR'AN IN İPİNE SARILALIM. Geri dönüşü olmayan yola girdiğimizde, pişmanlıklarımızın hiçbir faydası olmayacaktır. Allah a şirk koşup, müşrik olanları mahşer günü, nasıl bir son bekliyor hatırlatmak istiyorum. Kur'an ile düşünen tüm gerçekleri anlayacaktır. Ben Kur'an ı anlayamam diyerek, imtihanını birilerine havale edenleri, bir kez daha düşünerek Kur'an a davet ediyorum. HANGİMİZ MAHŞERDE BÖYLE BİR SON İSTERİZ?

Beyyine 6: EHLİKİTAP'IN KÜFRE SAPANLARIYLA MÜŞRİKLER, İÇİNDE SÜREKLİ KALICILAR OLARAK CEHENNEM ATEŞİNDEDİRLER. İşte onlardır yaratılmışların en şerlisi. (Yaşar Nuri meali)

Lütfen bu ve benzeri uyarıları dikkate alalım bizleri ilgilendirmiyor bu ayetler, Ehli kitabı ve müşrikleri ilgilendiriyor demeyelim. Allah, iman ettiğini söyleyenlerin arasından birçoğu, Allah ın indirdiği kitabın sınırlarını aşanlara, Allah emretmediği halde bunlarda Allah ın emri diyerek, Allah a iftira edenlere küfre saptılar, kâfir oldular, ya da müşrik oldular diye bizleri uyarır. Lütfen Allah ın uyarılarını dikkate alalım.

Enam 82: İNANIP DA İMANLARINA HERHANGİ BİR ŞİRKİ BULAŞTIRMAYANLAR VAR YA, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır. (Bayraktar Bayraklı meali)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/