27 Nisan , 2024, 20:20:55

Haberler:

www.herseyibilen.co Durma! Merak ettiğin her konuda her soruyu sen de sor!


Show posts

This section allows you to view all posts made by this member. Note that you can only see posts made in areas you currently have access to.

Topics - இܓiڪے†∂ηßﺙuℓ இܓ

181
Hiç düşündünüz mü "merhaba" ne anlama geliyor diye? Çok ilginç bir o kadar da hoş ve sıcak bir anlamı varmış meğer. "merhaba" aslında farsça kökenli olup "benden size zarar gelmez" anlamına geliyormuş. Çok hoş değil mi ? ;D ;D
182
Bilim insanının yaptığı araştırmalar sonucu bir gerçek daha ortaya çıktı.
İnsanlar çoğu kez kaplumbağa demiştir ama değil dünyanın en yavaş hayvanı ''sloth''
Hareket etmesi 1 seneyi bile bulabiliyormuş.


183
Aksaray: Fatih'in sadrazamı İshak Paşa İç Anadolu
İstanbul'un Semt İsimleri ve Anlamları
Bölgesi'ndeki Aksaray'ı ele geçirdikten sonra orada yaşayan bölge
...insanlarını bugünkü Aksaray semtinin bulunduğu yere gönderir.
Aksaraylılar da semte adlarını verirler.

Ahırkapı: Marmara Denizi'nin kıyısında yer alan
yedi ahır kapısından birisi olan bu semte Padişah atlarının bulunduğu
has ahırın yanında yer aldığı için Ahırkapı ismi verildi.


Akaretler: Sultan Abdulaziz
Taşlıkta Aziziye camiinin giderlerini karşılamak üzere bir vakıf
kurmuştur. Bu vakfa gelir sağlamak için de gelir getiren anlamında
Akaretler yaptırmayı planlamıştır. Bu planı bitirmek ise
II.Abdulhamit'e nasip olmuştur. Bu yüzden semtede Akaretler denmiştir.

Altunizade: Altunizade İsmail Zühtü Paşa'nın yaptırdığı
cami semtinde bu adla anılmasına sebep olmuşştur. Zühtü Paşa'nın
babası altın alım satımı ile iştigal ettiğinden Zühtü Paşa'ya da
Altunizade denmiştir.



Arnavutköy: Önceleri Boğaziçi'nin bu sevimli semtinde Arnavutlar oturduğu için buraya bu ad takılmıştı.
Aşiyan: Kuş yuvası
Aşiyan günümüzdeki ismini şair Tevfik Fikret'in burada bulunan
Farsça'da kuş yuvası anlamına gelen 'Aşiyan' isimli evinden alıyor.


Ataköy: Ataköy'ün eski adı
Baruthane dir. II.Mahmut tarafından buraya baruthane yapılmıştır. O
zamanlar Ataköy (İstanbul'un dışı sayıldığından baruthane yapımı için
uygun bir alan olarak görülmüştür.) Daha sonraları Emlak ve Kredi
Bankası bu bölgeye 50 – 60 bin nüfuslu bir yerleşim yeri
kurmuştur(1950). Yeni yerleşim yerinin adı da Ataköy olur.


Ayazağa: İsmini yeni çeri kethudası Ayaz Ağa'nın
çiftliğinden almıştır. Abdulaziz döneminde buraya yaptırılan saray
bugün binicilik okulu olarak kullanılmaktadır.
Ayrılık Çeşmesi (Haydarpaşa'da):
Eskiden hac alayı bu çeşme çevresinde toplanır oradan yola çıkardı.
Hacca gidenler eşlerine dostlarına orada veda ederek ayrılırlardı.


Bağlarbaşı: Semt en ünlü bağ ve bahçelerin bir dönem burada yer almasından dolayı bu adla anılıyor.
Balat: Rumca saray anlamına gelen
palation sözcüğünden geldiği söylenir. Önceleri İstanbul'un
kapılarından birine verilin bu ad sonraları semtin adı olmuştur.


Bebek: Semtin isminin nereden geldiği konusunda iki
rivayet bulunuyor. Bunlardan ilki Fatih Sultan Mehmet'in bölgeyi
koruması için gönderdiği bölükbaşının Bebek lakaplı olması. Diğeri ise
padişahın semtteki bahçesinde gezerken yılan görüp korkan şehzadesine
bebek demesi ve bundan sonra bahçesinin bebek bahçesi olarak anılması.


Bedesten: Arapça bir söz olan
Bezzaz dan türetilmiştir. Bez kumaş taciri Manifaturacı anlamına
geliyor. Kumaş tacirlerinin bulunduğu yere de bezzazistan
denildiğinden. zamanla halk arasında ağza kolay gelmesinden dolayı
bedestan'a dönüşmüştür.


Beşiktaş: İlk görüş semtin ismini Barbaros Hayrettin
Paşa'nın gemilerini bağlamak için diktirdiği beş taştan aldığı yönünde.
Diğeri ise bir papazın burada yaptığı kiliseye Kudüs'ten getirdiği
beşik taşını koyduğu ve ismin buradan geldiği yönünde.


Beyazıt: Sultan II. Beyazıt'ın buraya kendi ismiyle anılacak bir külliye yaptırmasından sonra semt Beyazıt olarak anılmaya başladı.


Beylerbeyi: III. Murat devri beylerbeylerinden Mehmet Paşa'nın yalısını bulunduğu için köye bu ad verilmiştir.


Beyoğlu: Semtin isminin nerden geldiği konusunda
çeşitli rivayetler bulunuyor. Bunlardan ilkine göre İslamiyet'i kabul
edip burada oturmaya başlayan Pontus Prensinden adını alıyor semt.
Diğerine göreyse 'Bey Oğlu' diye anılan Venedik Prensinin burada
oturmasından geliyor semtin adı. Son bir rivayet de burada oturan
Venedik elçisine yazışmalarda "Beyoğlu" diye hitap edilmesinden
semtin bu adla anıldığını söylüyor.


Bakırköy: Bizanslıların 'Makri Hori' dedikleri
semt 14. yüzyılda Osmanlıların eline geçince 'Makriköy' adını aldı.
1925′te ulusal sınırlar içindeki yabancı kökenli adların değiştirilmesi
sırasında Atatürk'ün isteğiyle semt Bakırköy adını aldı.


Bostancı: Semt adını eskiden her türlü meyve ve sebzenin yetiştirildiği bostanlardan biri olmasından alıyor.


Cihangir: Kanuni Sultan Süleyman
pek sevdiği oğlu Cihangir için burada bir cami yaptırmıştı. Semt adını
bu Cihangir Camisi' nden almıştır.


Çarşamba: Samsun Çarşamba ovasından gelenler yerleştirildiği için buraya da Çarşamba denilmiştir.


Çatladıkapı: Bizans zamanında yapılan surların
Sidera adı bir verilen kapısı 1532 tarihinde meydana gelen depremde
çatlayınca hem semt hem de kapı Çatladıkapı olarak anılmaya başladı.


Çemberlitaş: Bizans'ın en önemli meydanlarından
Constantinus Forumu'nun bulunduğu yerdeki büyük sütunlardan birisi olan
Çemberlitaş semte adını verdi.


Çengelköy: Eskiden gemi çapaları bu köyde yapıldığı için isminin buradan geldiği tahmin ediliyor.
Çıksalın: Güzel manzaralı geniş bir çevreye hakim olan bölgeye halk arasında "çık salın" denilmeye başlandı.


Eminönü: Osmanlı döneminde çarşıdaki esnafı denetleme yetkisi 'Emin'lere aitti. Semt adını burada bulunan 'Gümrük Eminliği'nden alıyor.

Feriköy: Semt adını Sultan Abdülmecit ve Abdülaziz
dönemlerinde yaşayan Madam Feri'den alıyor. Bölgede bulunan geniş
topraklar padişah tarafından Madam Feri'nin eşine bağışlanmıştı. Ama
eşi ölünce semt onun ismiyle anılmaya başlandı.


Galata: Gala Rumca da "süt" anlamına geliyor. Bir
rivayete göre Galata'nın adı semtteki süthanelere gönderme yapılarak
türetildi. Başka bir görüşe göre ise İtalyanca 'denize inen yol'
anlamına gelen 'galata' kelimesi düşünülerek bu isim verildi.

Harem: Üsküdar Sarayı' nın harem dairesine gidecekler bu iskeleye çıkarlardı.
Haydarpaşa: III. Selim vezirlerinden Haydar Paşa oradaki kışlayı yaptırmıştı.

Horhor: Fatih'te bulunan semt adını Horhor
çeşmesinden alıyor. Rivayete göre Fatih Sultan Mehmet bölge civarında
yürürken yerin altından su sesleri duyar ve yanındakilere "Buraya bir
çeşme yapın baksanıza 'hor hor' su sesleri geliyor" der ve buraya bir
çeşme yapılır. Çeşme de semt de Horhor ismiyle anılmaya başlar.


İhsaniye: Selimiye kışlası ile
Karacaahmet arasındaki bu mahallenin bulunduğu yerde eskiden bir saray
vardı. Padişah yıkılmaya yüz tutan bu sarayın arsasını halka "ihsan"
ettiği (bağışlandığı) için semtin adı "İhsaniye" kalmıştır.


Kabataş: İskelenin bulunduğu yerde
eskiden büyük bir taş vardı. Osmanlı devri ileri gelenlerinden "Köse
Kahya" diye tanınmış Mustafa Necip çelebi bu taşı yontturup iskele
haline getirdi.


Kadıköy: Fenikeliler Kadıköy'e yerleşmeye
başlayınca buraya "Yenişehir" anlamına gelen CHALKEDON
demişlerdir.KARCHEDON ve CHALKEDON kelimelerinin ikisi de Fenike
ismidir.
1350 yılında; Kadıköy Osmanlılar tarafından istila edildikten sonra
ismi "kalıcı Dünya" olmuş fakat bu deyim fazla kullanılmamıştır.
Daha sonraki yıllarda İstanbul Türkler tarafından zaptedilmiş ve
Kadıköy Fatih'in ilk kadısı olan HIDIR Bey'e makam ödeneği karşılığı
arpalık olarak verilmiştir.Böylece Kadıköy ismi yerleşip günümüze
kadar gelmiştir.

Kanlıca: Bu bölgeye Kanuni Sultan
Süleyman tarafından Anadoludan Türkmen ve göcebe bazı türk kabileleri
getirtilip yerleştirilmiştir. Bu göçebelerin buraya yerleşmeleri
kağnılarla olduğu ve çok uzun bir süre içinde ancak yerleşebildikleri
için halk arasında bu bölgeye Kağnıca sonralarıda Kanlıca denmiştir.
Kuzguncuk: Fatih Sultan Mehmet devrinde Kuzgun Baba diye anılan bir derviş burada oturmuştu.


Okmeydanı: Fetih Ordusu kuşatmanın bir kısmını burada kurulan karargâhta geçirmiş. Semtin ismi de böylelikle Okmeydanı olarak kalmış.
Samatya: Bizanslılar döneminde kum tedavisi yapılan
kumsalı dolayısıyla Psammothia olarak adlandırılan semte osmanlı
döneminde samatya denilmeye başlanmış.


Şişli: Şiş yapımıyla uğraşan ve Şişçiler diye
anılan bir ailenin burada bir konağı olduğu ve 'Şişçilerin Konağı'nın
zamanla değişikliğe uğrayarak 'Şişlilerin Konağı' hâline gelmesiyle
semtin adının Şişli olarak kaldığı anlatılıyor.


Şaşkınbakkal: Henüz yerleşimin olmadığı dönemlerde
yaz günleri denizden yararlanmak için bölgeye gelenlere bir bakkal
dükkanı açıldığını görenler burada iş yapılmayacağını düşünerek
bakkala "şaşkın bakkal" yakıştırması yaptılar. Bundan sonra da semt
Şaşkınbakkal olarak anılmaya başlandı.


Sütlüce: Bugün Sütlüce semtinin olduğu yerde Süt
Menbat isimli bir Rum köyü vardı. Köyün bir köşesindeki bakır bir kadın
heykelinin memelerinden su akar; bu suyun kadınların sütünü
çoğalttığına inanılırdı. Bundan dolayı semt Sütlüce olarak anılır oldu.


Tahtakale: Sözlük anlamı 'kale altı' olan
Taht-el-kale'nin bozulmasıyla Tahtakale'ye dönüşen semtin Mercan ya da
Beyazıt dolaylarındaki eski sur benzeri yapının aşağı kotunda yer
aldığı için bu ismi aldığı tahmin ediliyor.

Taksim: Osmanlı zamanında sucuların; suyu halka taksim ettikleri yer Taksim olarak anılmaya başlandı.


Tarabya: Bizans döneminde denize girilen ve su
tedavisi yapılan semte tedavi anlamında Therapia denirmiş Fatih'in
sehri işgalinden sonra osmanlılar tarafından Tarabya olarak anılmaya
başlandı.


Teşvikiye: Sultan Abdülmecit'in bir mahalle
kurulması için teşvikte bulunduğu semtin adı Teşvikiye olarak kaldı. Bu
durumu Harbiye Karakolu ile Rumeli ve Valikonağı Caddelerinin
kesiştiği kavşakta bulunan iki taş belgeleliyor.


Unkapanı: Bazı satış yerlerinde Arapça'da 'Kabban'
adını taşıyan büyük teraziler bulunduğundan buraları Kapan adını
taşırdı. Sahiline buğday ve arpa yüklü gemiler demirlediğinden semt bu
adı aldı.


Üsküdar: Bizans devrinde Skutari denilen asker
kışlaları şehrin bu yakasında yer aldığı için semt Skutarion diye
anılıyordu. Bu isim zamanla Üsküdar'a dönüştü.


Vaniköy: Eski adı
Papazbahçesi'ydi. IV. Mehmet Şeyh-i Sultani Esseyit Mehmet Vani
(Vanlı) ye bu yerleri hediye etti o da kendisine burada bir yalı bir
iki ev yaptırdı.


Veliefendi: Hipodrom bir zamanlar Şeyhülislam Veli
Efendi'nin sahibi olduğu topraklar üzerinde kurulduğundan semtin adı
Veli Efendi'yle anılıyor.


alıntıdır
184

Ey Allah'ım Sana Aşk'ımı ilan ediyorum
Seni Seviyorum! Seni Seviyorum Allah'ım!
Ne olur ne olur sen de beni sev! Ne olur sen de beni sev!...
Beni sevginle yaşat ve Sevginle canımı al!

Sevginle dağıt bedenimi Tekrar sevginle bir araya getir!
Sevginle çıkayım kabirden
Sana koşayım yüreğimdeki sevginle!

Mahşerde sevginin gölgesinde bekleyeyim Seni!
Sevginle hesaba çek beni! Sevgi terazinde ölç sevgimi!
Sahteyse sevgim yak beni!
Küçücük de olsa eğer sevgim gerçekse; Sen de sev beni!..

Geçeyim sırat köprüsünden sevginle!
Sevginle dilimde isminle cennetine koy beni!
Yüreğimdeki Aşk'ınla yüreğine al beni
Nurunla yak Cezbenle erit Ruhuna kat beni!
Ne olur sev beni Allah'ım Ne olur sev beni!...

Nasıl ki kuş kanatsız uçamazsa
Ruhum da sevgin olmadan uçamaz
Sevgin kanadımdır benim!
Nasıl ki beden cansız yaşayamazsa
Ruhum da Aşk'ın olmadan yaşayamaz
Aşk'ın canımdır benim!
Nasıl ki insan sevmeden sevilmeden yapamaz bir canan ister
Ben de sensiz yaşayamam Canımsın benim!
Nasıl ki bir ülke sultansız olmazsa ruhum da sensiz olmaz
Sultanımsın benim!..
Kanadımsın Canımsın Canımsın Sultanımsın Ya Rab!
Nasıl ki kelebekler sevdalıysa ateşe
Ve yanacaklarını bile bile nasıl dönerlerse ateşin etrafında
Nasıl kanat çırparlarsa Sevgili'ye doğru
Ben de senin nurunun etrafında öylece
Tıpkı kelebekler gibi dönmek
Kanatlarımı senin Aşk'ınla çırpmak
Ve nurunun beni yakacağını bile bile sana kavuşmak istiyorum.
Bu garip bu sevdalı kelebeği nuruna kavuşturur musun Ya Rab?

Bana verdiğin onca nimetin kadrini bilemedim
Sana karşı o kadar mahcubum ki Ya Rab!
Beni affet Beni bağışla ne olursun!
Affını ve Aşk'ını benden mahrum etme ne olursun!..

Yüreğim günahlarla o kadar kirlendi ki Rabbim!
Senin için döktüğüm gözyaşlarımla yıkasam
Arınır mı acaba yüreğim?

Dünya müminin zindanıymış
Bunaldım bu zindandan Allah'ım!
Yüreğimdeki sevgini öyle büyüt öyle büyüt ki
Yüreğim artık bu dünyaya sığmaz olsun..
Aşk'ım miracım olsun Allah'ım Aşk'ım miracım olsun!
Kalbim bir Burağa dönüşsün ve beni alıp sana getirsin.

Yedi kat göğü Aşk'ınla aşıp huzuruna varayım
Huzurunda başımı secdeye koyayım
Sonsuza dek hep öyle kalayım Ya Rab!
Öyleyken bir kere nazar et
Bir kere "Kulum!" de kendimden geçeyim Ya Rab!

Ey Azrail!
Sen ne güzel bir meleksin!..
Beni vuslatıma erdirir misin?
Sevgili'ye götürür müsün beni?
Kurtarır mısın beni bu dünya zindanından?..

Ey bizleri yoktan Aşk'ıyla vareden şanı yüce Allah'ım!
Beni Aşk'ınla varettiğin gibi Aşk'ınla yaşat ve Aşk'ınla yanına al!


Ya Fettah! Gönül kapılarımı sevgine aç!


Ya Latif! Bana sevgini mağfiretini
Bana cennetini cemalini lutfet!
Sevdiklerini sevmeyi nasip et Allah'ım!

Ya Vedud! Ey sevgiyi vareden sevgiyle vareden!
Ey Aşk'ı yaratan!
Aşk'ın kaynağı Aşk'ın merkezi Aşk'ın ve Aşıkların kıblesi!


Ey en çok seven ve en çok sevilen
Ve sevilmeye en çok layık olan Allah'ım!
Ey En Büyük Sevgili!
Bana sevgini bahşet!.


Ya Veli! Dostların en iyisi en yücesi
Dostların en güzeli en mükemmeli!
Ey en büyük dost!
Beni kendine kendini bana dost kıl!


Ya Semi! Ey her şeyi duyan Allah'ım!
Sana söylediğim bu sevgi sözcüklerini duyuyorsun.
Sen de sesini bana duyur Allah'ım!.
Ne olur bana da söyle "Ey mutmain nefs!
Razı olmuş ve razı olunmuş olarak gel!" diye...


Ya Basir! Ey herşeyi gören Allah'ım!
Garipliğimi aczimi kusurlarımı günahlarımı görüyorsun Ya Rab!

Huzurunda bükülen boynumu secdeye varmış başımı
Pişmanlıkla ve aşkınla döktüğüm gözyaşlarımı
Yüreğimdeki sevgini görüyorsun!
Sana layık olmasa da Allah'ım
Ettiğim secdeler hakkı için
Döktüğüm gözyaşları hakkı için
Yüreğimdeki aşkın hakkı için beni bağışla ve cennetine al!
Al ki; senin beni gördüğün gibi ben de seni göreyim
Cennetinde cemalini seyredeyim
Cemalinle kendimden geçeyim Ya Rab!


Ya Hay Ya Muhyi! Alem seninle hayat bulur.
Seni bilmeyenler seni sevmeyenler birer ölüdür.
Aşkından mahrum edip de beni öldürme!
Bana aşkınla hayat ver Ya Rab!

Ya Hak! Ezelden ebede varolan tek gerçek sensin Allah'ım!
Beni bu yalan dünyadan kurtar!
Beni sevgi ülkesine mutluluk ülkesine beni cennetine al Ya Rab!

Ya Vekil! Dua secde ve gözyaşıyla sana yöneldim
Sana tevekkül ettim
Sana güvendim!
Vekilim yalnızca sensin!
Sen ne güzel bir vekilsin Ya Rab!
Sen bana yetersin Aşk'ın bana yeter Ya Rab!


Ya Zahir! Ey varlığı apaçık deliller ile Aşikâr olan Allah'ım!
Alemdeki her zerre seni haykırıyor!
Ruhum varlığını yüreğim Aşk'ını haykırıyor Allah'ım!


Ya Batın! Ey varlığı gözle görülemeyecek gizli hazine!
Nuru binlerce perdenin ardından bile yakıp kavuran
Bu fani gözlerin görmeye dayanamayacağı güzellikte olan Allah'ım!
Zahirimi de batınımı da nurunla nurlandır
Aşk'ınla güzelleştir Ya Rab!


Ya Vahid! Şirke düşmeme izin verme!
Yüreğime sevmediklerinin sevgisini yerleştirme!

Ya Hamid! Ey övülmeye layık olan Allah'ım!
Seni hakkıyla övmekten acizim
Kelimeler yetersiz kalıyor seni övmeye!
Yüreğim sevginin diliyle övüyor seni Ya Rab!


Ya Şehid!
İlim ve kudretiyle ezelden ebede herşeye şahid olan Allah'ım!

Aşk'ıma şahit ol!

Aşk'ıma şahit ol!

Aşk'ıma şahit ol!


Yüreğimdeki sevginle şehid olarak ruhumu al
Huzuruna senin için dökülen kanlarımla geleyim Ya Rab!


Ya Hakim! Ey herşeye hükmeden Allahım!
Kalbime hükmet!
Ey hakla batılın arasını ayıran!
Benimle yalan dünyanın arasını ayır!
Ey hüküm ve hikmet sahibi
Hükmüne herkesin boyun eğdiği Mevlam!
Yüreğimdeki sevginle sana boyun eğiyorum
Teslimiyetimi kabul et!


Ya Alim! Ey herşeyi bilen Allah'ım! Bana kendini bildir!
Seni sevdiğimi biliyorsun bana da beni sevdiğini bildir Ya Rab!


Ya Melik! Ey her şeyin sahibi olan Allah'ım!
Bedenimin ruhumun yüreğimin sahibi olan Allah'ım!
Ey sevgimin sahibi olan Mevla'm! Beni sevginin sahibi kıl!

Ya Kerim! Ey keremi bol olan
Ve karşılık beklemeden ihsanda bulunan Allah'ım!
Sevginin sağnak yağmurları altında sırılsıklam ıslat beni!.


Ya Selam! Ey kullarını kurtuluşa erdiren Allah'ım!
Selamın ve sevgin her an üzerime olsun!
Sevginle selamınla kurtuluşa erdir beni!


Ya Rezzak! Ey her şeye rızkını veren Allah'ım!
Ruhumun yüreğimin rızkı Aşk'ındır! Aşk'ınla rızıklandır beni!


Ya Hafiz! Ey her şeyi koruyan Allah'ım!
Beni; yüreğimdeki Aşk'ının düşmanı olan şeytandan
Ve onun yoldaşlarından koru!


Ey hiçbir şeyi unutmayan Mevla!
Seni unutan senin de unuttuğun kullarından eyleme beni!

Ya Tevvab! Ey tövbeleri kabul eden!
Yapmış olduğum tövbeleri kabul et!
Bir daha yapmamak için bana güç ver!


Ya Rahman Ya Rahim Ya Gaffar!
Ey affetmeyi seven Allah'ım!
Ne olur ne olur affet beni!..
Sevgimin hatrına bağışla beni Ya Rab!

Ya Kahhar! Ey kahredici Allah'ım!
Sevginden mahrum ederek kahretme beni!


Ya Aziz! Beni sevginden yoksun bırakıp da zillete düşürme!
Sevginle aziz kıl beni!


Ya Meyyit! Ey öldüren Allah'ım! Aşk'ınla öldür beni!


Ya Bais! Ey dirilten Mevlam! Aşk'ınla dirilt beni!


Ya Hasib! Ey kullarını hesaba çekici olan Allah'ım!
Aşk'ınla hesaba çek beni!


Ya Kadir! Ey kuvvet ve kudret sahibi!
Bana emanetini ve sevgini taşıyabilme gücü ver!


Ey herşeyi kendine boyun eğdiren!
Kudretinin karşısında boyun büktüm acizim.
Ben sensiz ben bir hiçim Aşk'ınla varet beni Ya Rab!


Ya Samed! Ey kimseye muhtaç olmayan
Her şeyin kendisine muhtaç olduğu Rabbim!
Sana muhtacım! Nuruna muhtacım! Aşk'ına muhtacım!
Beni senden ayırma! Beni Aşk'ından ayırma!


Ya Rafi! Ey hak edenleri yücelten Allah'ım!
Aşk'ınla kendine yücelt beni!


Ya Hadi! Ey hidayete doğru yola erdiren Allah'ım!
Yoluna erdir beni! Aşk'ına erdir yüreğimi!


Ya Gani Ya Muğni! Ey zengin olan zengin eden Allah'ım!
Asıl zenginlik sevgine sahip olmaktır! Sevginin zengini kıl beni!
Aşk'ının zengini kıl beni!

Ya Nur! Alemleri ve gönülleri aydınlatan
Nur üstüne nur olan Allah'ım!
Nurunla nurlandır yüzümü
Nurunla nurlandır bedenimi
Nurunla nurlandır yüreğimi...


Ya Sultan! Kendine esir et beni!


Ya Canan! Kendine meftun et beni!


Ya ALLAH!

Ya ALLAH!

Ya ALLAH!


Ey En Büyük Sevgili!
Ben seni çok seviyorum YARABBİ ne olur sen de sev beni!
Varsın hiç kimse bilmesin beni
Varsın hiç kimse sevmesin beni
Yeter ki sen sev beni Allah'ım yeter ki sen sev beni!....



[Alıntıdır]

:amin: :amin: :amin: :amin: :amin: :love9: :love9: :love9: :love9: :love9: :love9:
185
Şifa Kaynağı Bir Bitki: Zeytin

"Sizin için gökten su indiren O'dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız. Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır." (Nahl Suresi, 10-11)

"İncire ve zeytine andolsun." (Tin Suresi, 1)

Zeytin... Sahip olduğu besin değeri ile insan sağlığını koruyan bir mucize...

Çok eski çağlardan bu yana tüketilen zeytin, zamanla önemini daha da arttırmış, sofralardaki daimi yerini alarak insan sağlığının önemli bir koruyucusu olmuştur. Besin değeri oldukça yüksek olan zeytin, aynı zamanda yağıyla da sağlığa olan katkısını arttırmaktadır.

Sağlığa olumsuz hiçbir etkisi olmayan zeytinyağı, içerdiği antioksidanlar sayesinde kalp-damar hastalıkları ve kansere karşı da koruyucu bir etki gösterir. Özellikle günümüzde kalp ve damar şikayetlerinin çoğalması, bu mucizevi besinin insan sağlığı açısından önemini daha da artırmaktadır. Allah zeytinle ilgili olarak ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

"Sizin için gökten su indiren O'dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız. Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır." (Nahl Suresi, 10-11)

Besin Kaynağı: Zeytinyağı

Son yıllarda yapılan araştırmalar, zeytinin yalnızca lezzetli bir gıda değil, bunun yanında yüksek kaloriye sahip önemli bir besin kaynağı olduğunu da ortaya koymuştur. Zeytinin yanı sıra zeytinin yağı da, önemli bir besin kaynağıdır. Kuran'da zeytin ağacının yağına şu ayetle dikkat çekilmiştir:

"Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu Kendi nuruna yöneltip-iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, herşeyi bilendir." (Nur Suresi, 35)

Yukarıdaki ayette "mubareketin zeytunetin" ifadesiyle, zeytin "bereketli, kutlu, uğurlu, sayısız yarar sağlayan" anlamlarına gelen mübarek sıfatıyla nitelendirilmiştir. "Zeytuha" ifadesiyle bildirilen zeytinyağı, tüm katı yağların aksine, tüm uzmanlar tarafından başta kalp ve damar sağlığı için olmak üzere en çok tavsiye edilen yağ türü olarak bilinmektedir. Zeytinin ve zeytinyağının sağlık açısından faydalarını şöyle sıralayabiliriz:

Kalp ve Damar Sağlığı Üzerindeki Faydaları

Zeytin ve zeytinyağının içinde yağ asitleri bulunur. Bu asitlerin çoğu vücut için zaruri olan tekli doymamış omega-6 (linoleik asit) yağlarıdır. Tekli doymamış yağlar kolesterol içermezler. Bundan dolayı zeytinyağı diğer yağların aksine kandaki kolesterol oranını yükseltmemekte, tam tersine kontrol altında tutmaktadır.

Bu konuda yapılan çalışmalarda, 1 hafta boyunca her gün yaklaşık 2 yemek kaşığı doğal zeytinyağı tüketen insanların kolestrol düzeylerinde son derece olumlu sonuçlar elde edilmiştir... Antioksidanlar, vücudumuzdaki zararlı maddeleri etkisiz hale getiren ve hücrenin tahrip edilmesini engelleyen son derece önemli maddelerdir. Düzenli zeytinyağı kullanan insanlarda yüksek antioksidan seviyeleri izlenmiştir. Ayrıca zeytinyağının kalp hastalıklarını önlediği pek çok araştırma ile de tasdik edilmiştir.

Yüksek oranda kalp ve damar hastalıkları vakalarına rastlanan ülkelerde çoğunlukla yüksek kolesterol düzeyine sahip doymuş yağlar tüketilmektedir. Bu yanlış beslenme alışkanlığı Akdeniz diyeti yani zeytinyağı tüketimi ile düzeltilebilmektedir. Zeytinyağı kandaki kolesterolü düzenlediği için kalp ve damar hastalarına ilaç olarak tavsiye edilmektedir.

Bunun yanı sıra zeytinyağı omega-6 yağ asidinin omega-3 yağ asidine oranını da düzenlemektedir. Omega-3 ve omega-6 yağ asitlerinin vücuda belli bir oranda alınması çok önemlidir. Çünkü bu oranlardaki dengesizlik durumunda hastalıklar ve kanser de dahil olmak üzere, kalp ve bağışıklık sistemi ile ilgili birçok hastalığın ilerlemesi söz konusu olmaktadır. Tüm bu sebeplerden dolayı pek çok insan zeytinyağı ile sağlık bulmaktadır. Amerikan Kalp Birliği, kalp hastalığı riskini azaltmak için yüksek tekli doymamış yağ diyetlerinin, %30 düşük yağlı diyete bir alternatif olabileceğini ortaya çıkarmıştır.

Kanseri Önlemedeki Rolü

The Archives of Internal Medicine dergisinde yayınlanan bir çalışma, yüksek oranda zeytinyağı tüketen kadınların göğüs kanserine yakalanma riskinin daha az olduğunu göstermiştir. New York'ta Buffalo Üniversitesi araştırmacılarının yürüttüğü ayrı bir çalışmada ise, zeytinyağı gibi bitkisel yağlarda bulunan bir madde olan ß-sitosterol'ün prostat kanser hücrelerinin oluşumunu engellemede yardımcı olabildiğini kanıtlamıştır. Araştırmacılar ß-sitosterol'ün hücrelerin bölünmemesi emrini veren hücre içi haberleşme sistemini güçlendirdiği, böylece hücre büyümesi kontrolsüz hale gelmeden kanserin engellenebileceği sonucuna varmışlardır.

Oxford Üniversitesi'ndeki doktorlar tarafından yürütülen son araştırmada da, zeytinyağının bağırsak kanserine karşı koru- yucu özelliğe sahip olduğu belirlenmiştir. Doktorlar zeytinyağının bağırsak kanserinin başlamasını engellemek için midedeki asitle tepkimeye girdiğini keşfetmişlerdir. Oxford araştırmacıları aynı zamanda zeytinyağının safra asidi miktarını azaltarak ve DAO (diamin oksidaz adlı enzim) seviyesini yükselterek, anormal hücre artışına ve kansere karşı koruyucu olduğunu keşfetmişlerdir.

Ayrıca araştırmacıların raporlarına göre bol miktarda zeytinyağı ve sebze yiyen insanlarda, eklemlerdeki kronik bir hastalık olan romatizmal arterit (atardamar enfeksiyonu) geçirme riski azalmaktadır.

Kemik Gelişimine Yardımcı Olması

İçerdiği E, A, D, ve K vitaminleri, çocukların ve erişkinlerin kemik gelişimine yardımcı olması, kalsiyum kaybını engelleyerek kemikleri güçlendirmesi bakımından zeytin oldukça önemlidir. Zeytin, yaşlılara da özellikle tavsiye edilmektedir; çünkü sindirimi kolaydır ve minerallerle vitaminlerin vücutta kullanılmasına yardımcı olur. Ayrıca minerallerin kemiklerde çökmesini sağlayarak kalsiyum kaybını da engeller. Kemikler organizmanın mineral yapılarının deposunu oluşturur ve kemiklerde mineral birikimi olmadığı takdirde kemik erimesi gibi ciddi rahatsızlıklar ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan zeytinin iskelet sistemimiz üzerinde çok olumlu katkısı vardır. (Harun Yahya, Koku ve Tat Mucizesi)

Yaşlanmayı önlemesi

Zeytinyağının içerdiği vitaminler, hücre yenileyici özelliklere sahip oldukları için, yaşlılık tedavisinde de kullanılır, cildi besler ve korurlar. Besinlerle beraber bedenimize "serbest radikal" denilen bazı maddeleri de alırız. Zeytinyağı, başta E vitamini olmak üzere, içerdiği çok sayıdaki antioksidan maddeyle bu zararlı maddelerin vücudumuzda neden olduğu tahribatı önler, hücrelerimizi yeniler, doku ve organlarımızın yaşlanmasını geciktirir.

Tansiyon Düşürücü

Archives of Internal Medicine dergisinin 27 Mart 2000 tarihli sayısında yayınlanan bir çalışma, zeytinyağının yüksek tansiyona olumlu etkisini bir kez daha vurgulamaktadır. Ayrıca zeytin ağacının yaprağı ile tansiyon düşürücü ilaçlar yapılmaktadır.

İç Organlara Faydaları

Zeytinyağı mide asidini azaltarak mideyi gastrit ve ülser gibi hastalıklara karşı korur. Bunun yanı sıra safra salgısını harekete geçirerek, sindirimin en mükemmel hale gelmesini sağlar. Safra kesesinin boşalma işlemini düzenler ve safra taşı riskini azaltır. Ayrıca içindeki klor sayesinde de böbreğin çalışmasına yardımcı olur ve böylece vücudun atıklardan arınmasını kolaylaştırır. Bunların yanı sıra beyin damarlarının sağlığına da olumlu etkisi vardır.

Yüzyıllar Öncesinde Bildirilen Gerçek...

Görüldüğü gibi bugün birçok bilim adamı zeytinyağını esas alan beslenme modelinin en ideal model olduğunu düşünmektedir. Bu özelliklerinden dolayı günlük beslenme programında her öğünde bulunması gereken en temel besinler zeytin ve zeytinyağı olarak belirtilmektedir. Allah'ın pek çok ayette dikkat çektiği zeytin bitkisinin faydaları, ancak tıp biliminin gelişmesiyle keşfedilmiştir.

Besin Uzmanlarının ve Tıp Dünyasının Mucize Besini Keşfi...

Zeytinyağı, tüm bu özellikleri dolayısıyla son yıllarda uzmanların oldukça dikkatini çekmektedir. Uzmanların yorumlarından bir kısmı şöyledir:



•Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu Epidemiyoloji Bölümü Başkanı Dr. Dimitrios Trichopoulos: "Amerikalı kadınlar doymuş yağların yerine daha fazla zeytinyağı tüketmiş olsalardı göğüs kanseri riskinde %50 kadar azalma gerçekleşebilirdi." "Zeytinyağı bazı habis tümör türlerine karşı koruyucu bir etkiye sahiptir: Prostat, göğüs, kolon, pullu hücre ve yemek borusu tümörleri."

•Sağlık ve beslenme konusunda önde gelen otoritelerden biri, CNN'in ödüllü muhabiri, The Food Pharmacy (Besin Eczacılığı) ve Food-Your Miracle Medicine (Besin- Mucize İlacınız) adlı kitapların yazarı ve uluslararası bir köşe yazarı olan Jean Carper: "İtalyanlar tarafından yapılan yeni bir araştırma zeytinyağının, LDL kolesterolünün atardamarları tıkama özelliği de dahil olmak üzere bazı hastalık süreçleriyle savaşan ...antioksidanlar içerdiğini bulmuştur."

•Diyetisyen ve beslenme uzmanı, The Pyramid Cookbook: Pleasures of the Food Guide Pyramid (Piramit Yemek Kitabı: Besin Rehberi Piramidinin Lezzetleri) adlı kitabın yazarı olan Pat Baird: "Zeytinyağının çok yönlülüğü... Uzun zamandır var olan zeytin ve onun beden sağlığına olan faydası hakkında daha öğreneceğimiz çok şey var."

•Miami Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden D. Peck: "Zeytinyağının bağışıklık sistemini güçlendirdiği ortaya çıkarılmıştır..."

•Milano Eczacılık Fakültesi'nden Bruno Berra: "... natürel sızma zeytinyağının küçük polar bileşenleri LDL'nin oksidasyona olan direncini belirgin şekilde artırır."

•II. Federico Üniversitesi Dahiliye ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü'nden A. A. Rivellese ve G. Riccardi, M. Mancini: "Zeytinyağı insülin direncini engeller ve kandaki glikozun daha iyi kontrolünü sağlar."

•Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu'ndan Frank Sacks: "Zeytinyağı açısından zengin bir diyet aşırı şişmanlığı kontrol altına almada ve tedavi etmede düşük yağlı bir diyetten daha etkilidir. Ayrıca daha uzun süreli kilo kaybına neden olur ve kiloyu korumak daha kolaydır çünkü güzel bir tadı vardır."

Çocukların Gelişimine Katkısı

Zeytin ve zeytinyağı, içlerinde bulunan linoleik asitten (omega-6 yağ asidi) ötürü yeni doğmuş bebekler ve gelişim çağındaki çocuklar için son derece faydalı besinlerdir. Linoleik asidin eksikliği, gelişimin yavaşlamasına ve hatta birtakım deri rahatsızlıklarının ortaya çıkmasına neden olur.

Zeytinyağı vücudumuzdaki zararlı maddelerin vücudumuzda neden olduğu tahribatı önleyen antioksidan elementleri ve insan için büyük önem taşıyan yağ asitleri içerir. Bunlar da hormonlara destek olur ve hücre zarının oluşumuna yardımcı olurlar.

Zeytinyağı, insan sütündeki yağ asidi oranına benzer, dengeli bir çoklu doymamış bileşime sahiptir. İnsan vücudu tarafından elde edilemeyen, aynı zamanda vücut için vazgeçilmez önemi olan bu temel yağ asitleri açısından, zeytinyağı yeterli bir kaynaktır. Bu faktörler zeytinyağını, yeni doğmuş bebekler için oldukça faydalı kılmaktadır.

Doğum öncesi ve sonrasında bebek beyninin ve sinir sisteminin doğal gelişimine katkıda bulunmasından dolayı uzmanlarca, annelere önerilen tek yağ, yine zeytinyağıdır. Anne sütüne yakın miktarda linoleik asit içermekle beraber yağsız inek sütüne zeytinyağı katıldığında anne sütü kadar doğal bir besin kaynağı özelliği kazanır.

ALINTIDIR
186
Ölüm hepimiz açısından anlaşılması ve dayanılması çok zor bir olaydır. Özellikle okul öncesi dönemdeki çocukların ölümü kavrayabilmeleri ve aile fertlerinden birinin yokluğuna katlanabilmeleri daha da güçtür. Genellikle 3 yaştan önce çocuklar ölümü anlayamazlar. Bu nedenle yaşamlarının ilk 3 yılında yakınlarının ölümü ile karşılaşan çocuklar ölümü diğer yaş grubundaki çocuklara göre daha az korkutucu bulurlar. Çocuklar 4-5 yaş civarında ölümden ve yakınlarını kaybetmekten daha çok korkmaya başlarlar. Bu yaşlarda ölümü geri dönüşü de olabilen çok uzun bir yolculuk olarak algılarlar. Ölen bir yakınları ya da evcil hayvanları için ''yeter artık geri dönsün'' veya ''doktora götürelim iyileşsin'' gibi sözler söyleyebilirler. Çocuklar ancak 5 yaşından sonra ölümün geri dönüşü olmayan bir olay olduğunu ve yalnızca canlılar için var olduğunu öğrenmeye başlarlar. Altı-7 yaşlarında ise ölüm, hastalıkla ve yaşlılıkla bağdaştırılmaya başlanır. Çocuklar ancak ilkokul yıllarının sonuna doğru, 10-12 yaşlarında ölümün yaşamın sonu olduğunu ve ölen bir canlının asla geri dönmeyeceğini algılarlar. Okul öncesi dönemdeki çocuklara ölümü anlatabilmek için aşağıdaki örnek ifadeleri kullanabilirsiniz;

Tüm canlıların yaşamlarının başladığı ve bittiği bir zaman vardır. Başlangıç ve bitiş arasındaki döneme yaşam denir. Bu yaşayan tüm canlılar için geçerlidir. Örneğin, cicivler yumurtadan çıkınca yaşamaya başlar, büyür, tavuk olur, sonra da yaşlanır ve ölürler. Bu tüm çiçekler, balıklar, kediler ve insanlar için geçerlidir. Tüm canlılar doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Canlıların hiçbiri sonsuza dek yaşamazlar. Ailedeki ölüm, yaşlanmadan kaza veya hastalık nedeniyle gerçekleştiyse, çok ağır bir hastalığın veya iyileşemeyecek kadar ağır yaraların da, yaşlanmadıkları halde canlıların ölümüne neden olabildiğini söyleyebilirsiniz. Yalnız hastalığın, normal hastalıklardan çok farklı olduğunu söyleyin ki, çocuk hastalığa karşı aşırı bir korku geliştirmesin. Tüm canlıların yaşam süreleri farklıdır. Kelebekler, birkaç hafta yaşar, kuşlar 3-4 yıl yaşar, kediler ise 10-15 yıl yaşarlar. Her canlının da kendi yaşam süresi farklıdır. 3 yıl yaşayan bir kuş da olabilir, 6 yıl yaşayan bir kuş da olabilir. Güçlü ve sağlıklı bir kuş, hastalanmaz ve yaralanmazsa diğer kuşlardan daha uzun yaşabilir. Bu insanlar için de böyledir; bazı insanlar 70 yıl yaşar, bazıları ise 90 yıl yaşar. Yaşam süresi yaşayan tüm canlılar için farklıdır, ama tüm canlılar mutlaka bir gün ölürler. Bu her yerde ve herkes için böyledir. Bu açıklamaları yaparken canlıların resimleri gösterilebilir veya renkli kalemlerle çocukla birlikte küçük ve yaşlı canlılar çizilebilir.

Ölüm çocuklara ne kadar iyi anlatılırsa anlatılsın, çocuklar özellikle anne-babalarını veya çok bağlandıkları bir yakınlarını kaybettiklerinde çok ciddi sorunlar yaşayabilirler. Bu sorunlar aşağıdaki gibi özetlenebileceği gibi bunlar dışında da başka sorunlar ortaya çıkabilir;
- Uyum ve davranış bozuklukları (alt ıslatma, çalma, kekemelik, saldırganlık, hırçınlık, parmak emme, tırnak yeme vb.)
- Kabuslar, gece korkuları
- Uykusuzluk
- Yeme bozuklukları
- Ağrılar (baş, karın vb.)
- Bayılma, titreme nöbetleri
- Çeşitli tikler
- Okul başarısızlığı
- İçine kapanma
- Bulantı, kusma
Bu tip sorunlar yaşayan çocukları olan ailelerin, çocuğun bu davranışını bastırmamasını, göz ardı etmemesini ve bu gibi sorunlarla karşılaştıklarında zaman kaybetmeden bir psikoloğa başvurmalarını öneriyoruz. Aileler, bu tip sorunların ölüm olayından hemen sonra yaşanabileceği gibi, yıllar sonra da ortaya çıkabileceğini unutmamalılar.
Ailelerin ve tüm yetişkinlerin yakınını kaybeden çocuğa verdiği mesajlara dikkat etmesi gerekir. Çocuğun ölümle bağdaştırmasının sakıncalı olduğu kavramlarla ilgili mesajlar çocuğa verilmemelidir. Bu tip mesajlar nedeniyle de çocuklar ciddi psikolojik sorunlar yaşayabilirler. Çocuğun topraktan, uykudan korkmasına, Allah'ı cezalandıran bir otorite gibi görmesine veya çocuğun, Allah'ın iyi kulu olmamak için kötü davranışlar sergilemesine neden olabilir. Bunun dışında, bu tip mesajlar nedeniyle çocuk yakınının ölümü nedeniyle sorumluluk, suçluluk veya öfke duyabilir. Bu duygular da çocuğun sağlığını kaybetmesine neden olur.
Çocuğa verilebilecek mesajlara dikkat etmenin yanısıra, bir yakının ölüm haberini çocuğa verirken dikkat edilmesi gereken bazı noktalar da vardır; bunlar aşağıdaki gibi özetlenebilir;
1.) Ölüm haberi, çocuğa aniden verilmemelidir. Kaza, kalp krizi ve bunun gibi ani ölümlerde ölüm haberi verilmeden önce çocuğa kaybedilen kişinin hasta olduğu, durumunun ağır olduğu, doktorların hastanede onu iyileştirmeye çalıştığı gibi sözler söylenerek çocuk ölüm haberine alıştırılmalıdır. Çocuğun durumuna göre bu süre uzun ya da kısa tutulabilir. Ancak çok uzun süreler bu haberin çocuktan gizlenmesi sakıncalıdır. Çocuk ölüm haberini çevredeki diğer insanlardan öğrenebilir veya durumu hissedebilir; bu da çocuğun bu durumdan daha kötü etkilenmesine neden olabilir.
2.) Çocuğun yanında hiçbir şey yokmuş gibi rahat davranmak da, bağırarak kendini yerden yere atarak ağlamak da sakıncalıdır. Çocuğun davranışlarını kontrol altına almaya çalışmak ,böyle bir dönemde çocuğu nasıl davranması konusunda yönlendirmek sakıncalıdır. Çocuklar da yetişkinler gibi böyle bir haber karşısında farklı sürelerle farklı davranışlar gösterebilirler. Çocuğu davranışlarından dolayı eleştirmek ,suçlamak, aşağılamamak gerekir. Çocuğun duygularını ifade etmesine izin verilmelidir. Çocuk bu konuda konuşması için zorlanmamalı ancak hiçbir zaman geri çevrilmemeli sorduğu sorular yanıtsız yaşına uygun biçimde yanıtlanmalıdır.
3.) Çocuğa ölüm haberini veren kişi çocuğa duygusal anlamda en yakın kişi olmalıdır. Haberi veren kişi ile çocuk ortamda yalnız olmalıdır. Böylece çocuk aldığı habere başkalarının varlığından rahatsız olmadan tepki gösterebilir.
4.) Çocuk olaydan hemen sonra yas tutan diğer aile fertlerinden uzaklaştırılıp başka bir ortama gönderilmemelidir. Yetişkinler gibi çocuklarında bu dönemde bir arada olmaya ve acısını paylaşmaya ihtiyacı vardır.
5.) Okul öncesi dönemdeki çocukları cenaze törenlerine veya ölünün temizlendiği ortamlara götürmek çok sakıncalıdır.
187
Mersin Üniversitesi (MEÜ) Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Serhan Sevim, ''Kuru bir yüz çok kolay yüz felci olmaz. Bu nedenle ıslak yüzle soğuk havaya çıkmamak ve sürekli rüzgardan korumak gerekiyor'' dedi.

Sevim, en sık görülen yüz felcinin nedeni pek bilinmeyen ve rüzgarla ortaya çıkan ''Bell paralizisi'' olduğunu söyledi. Yüz felcinin, beyinle omurilik arasından çıkan yüz sinirinin bir baskıya uğraması ya da yüzün soğuk alması, soğuk havanın yüzle uzun süre temas etmesi gibi nedenlerle ortaya çıktığını belirten Sevim, ''Yüz sinirinin çalışmamasının en belirgin bulguları arasında yüzün bir yanındaki hareketlerin azalması veya kaybolması bulunuyor. Yüz felci ile göz tam kapanmıyor, ağız tam çekilemiyor ve salya akmaya başlıyor. Yüzde hissizlik oluşuyor'' diye konuştu.

Yüz felcine karşı en etken yolun korunmaktan geçtiğini anlatan Sevim, şunları kaydetti:

''Soğuk ve rüzgar yüz felcini tetikler. Kuru bir yüz ise çok kolay yüz felci olmaz. Bu nedenle özellikle ıslak yüzle soğuk hava çıkmamak ve sürekli rüzgardan korumak gerekiyor. Ama yüz, biraz ıslanmışsa, terlemişse ya da yağmur yemişse risk artıyor. Bu durumlarda ya yüzü kuru tutmak ya da yüzü açık bırakmamak gerekiyor

ALINTIDIR
188
Çocuğunuzun çoğu zaman sağlığı, bazen de şık görünmesi için giyinmesine özen gösterirsiniz. Havaların soğumaya başladığı bugünlerde üşütmemesi için hava koşullarına uygun giysilerle dolaşması gerekmektedir. Ama küçük çocuğunuzla başa çıkmak hiç kolay değildir. Yazın, bir tişört, bir şortla dolaşmaya alışmış minik çocuğunuz, uzun kollu gömlek giymekten yana değildir. Oğlunuz, yeleğinden sıkılmaktadır. Küçük numaralarla ikna etseniz bile, bir süre sonra yeleksiz dolaştığına tanık olursunuz...

Şimdilik durumu idare etseniz bile kışın soğuk günlerinin başlaması çok da uzak değil. Kalın montlar, şapkalar, eldivenler, atkılar, kazaklar zorunlu hale gelecek. Peki, sonbaharın ılık günlerinde giyinme konusunda inat eden çocuğunuzla, kışın nasıl başa çıkacaksınız? Giyinmeyi savaş haline getirmeden, nasıl ikna edeceksiniz? Savaşı kaybeden taraf olmak istemiyorsanız, ikna gücünüzü artırmak için dikkat edeceğiniz önemli noktalar var...

Seçme şansı verin
Küçücük çocuk giysi seçer mi? diye düşünmeyin. Seçer. Televizyondaki görüntülerden ve sizin giyiminizden etkilenen çocuğunuz seçmeyi bilir. Üstelik 2 yaşından itibaren kendi kişiliğini size kabul ettirme sürecine girdiğini bilerek istekleri konusunda "inat" edeceğini bilmelisiniz. Üstelik, henüz giyinmenin, sağlık ve rahatlık açısından yararlarını da bilmez. Bu nedenle altına kışlık bir pantolon, üstüne yazlık bir tişörtle dolaşmanın, onun açısından hiçbir sakıncası yoktur. Eğer inatla bu tip giysileri istediğini söylüyorsa yapacağınız ilk şey, gardorabında yalnızca o mevsimde giyebileceği giysileri bırakın. Yazlıkları kaldırın ki, gördüğünde "bunu giyeceğim" diye tutturmasın.

Ancak bütün kontrolü kendisine de vermeyin. Giyinme konusunda mızmızlık ettiğinde, iki seçenek tanıyın. Böylece çocuğunuz, kendi giysilerini seçtiğini düşünerek mutlu olacaktır.

Çocuğunuz için alışveriş yaparken alacağınız giysilerin, renklerine ve üstündeki desenlerine dikkat edin. Çocuklar, canlı ve dikkat çekici renklerden hoşlanır. Sarılar, kırmızılar, turuncular... ona zevk verir. Mat renkleri tercih etmez. Ayrıca üstünde hoşlandığı desenler ve figürler de giysinin çekiciliğini artırır. Sevimli ayı, bebek, oyuncak, top gibi ilgi duyduğu figürlerin bulunduğu giysileri giydirmeniz için fazladan çaba harcamanız gerekmez.

Seçimini beğendiğinizi belirtin
Çocukların beğenilmeye ve taktir edilmeye ihtiyaçları vardır. Siz siz olun, kötü olduğunu üşündüğünüz bir tercih konusunda asla yorum yapmayın. "Sana hiç yakışmadı! Çok kötü görünüyorsun!" gibi cümlelerden uzak durun. İkna etmek için daha yumuşak yorumlarda bulunabilirsiniz. "Yeşil pantolunun üstüne, lacivert tişört daha güzel olurdu!" diyebilirsiniz. Ancak kendi kararları konusunda inatçılık ediyorsa, ona zaman tanımalısınız.

Eğer her sabah giyinme krizi yaşıyorsanız
Eğer çocuğunuzu her sabah yuvaya yada bakıcısına götürmek durumundaysanız ve her sabah giyinme konusunda kriz yaşıyorsanız, evden huzur içinde çıkmak imkansız hale gelecektir. Her sabah, çocuğunuz çorabından ayakkabısına, kazağından şapkasına kadar farklı giysileri giydirme konusunda ikna etmek sizi zorlayabilir. Bu konuda sıkıntı çekiyorsanız aşağıda sıraladığımız önerileri uygulamaya çalışın.

Sevginizi belli edin
Bir annenin sevgisini belli etmenin en güzel yollarından biri onu kucaklamak ve yumuşak bir ses tonuyla ilgisini çeken bir konuda konuşmaktır. Böylece sakin olduğuna emin olduğunuz çocuğunuzun giyinme işlemlerine başlayabilirsiniz. Ancak giyinirken sakinliğini yitirdiğini gözlerseniz, onu tekrar kucaklamanızda yarar var. İlgisini çekecek bir konu bulun.
Giyinirken ilgisini dağıtacak konulara yönelin. Sevdiği oyuncaklardan, gezmeyi sevdiği yerlerden bahsederek ilgisini giyinme üzerine toplamasını engelleyebilirsiniz.

Rahat giysiler seçin
Çocuğunuzun bazı giysilerden rahatsız olacağını bilmelisiniz. Kaşındıran bir kazak, yakası dar bir tişört, tenine değen fermuar yada başını sıkan dar bir şapka...Eğer bunları söylemeyecek kadar küçükse huysuzluk ederek, giysiyi giyerken zorluk çıkararak kendini belli edecektir. Onu gözlemleyerek neyin ona rahatsızlık verdiğini anlamaya çalışın ve ona göre davranın.

Oyun haline getirin
Çocuklar oyunlardan hoşlanır. Neden giyinmeyi bir oyun haline getirmeyelim! Tam başını tişörtünden içeri sokarken, "Bak şimdi kaybolacaksın! Nerde bu çocuk? bulamıyorum!" demeniz, bir kolunu giydirdiğiniz gömleğin boş olan diğer kolunu tutarak "Bir kol arıyorum, nerde olabilir acaba?" diye sorarak, kolunu yakalar gibi yapmanız gerekebilir.

Giyinmesine izin verin
Çocuklar bir işi başarmaktan mutluluk duyar. Giyinme konusunda da aynı duyguları taşıyacaklardır. Ona bu şansı verin ve kendi giysilerini giymesi için zaman tanıyın. Özellikle kolay giyebileceği giysileri seçin ki bıkmadan giyebilsin. Slopet yerine beli lastikli pantalonları tercih edin. Ayakkabılarını bağcıklı değil yapıştırmalı alın. Yakası dar kazaklar sıkılmasına neden olacağından mümkün olduğunca başını rahat sokabileceği giysileri satın alın.

Ayakkabı giymek istemiyorsa
İşte size birkaç pratik öneri...

Giyilmesi zor ayakkabılardan uzak durun
Dar, sert, yüksek bilekli, bağcıklı ayakkabıları giydirmede oldukça zorlanırsınız. Hem çocuğunuzun sıkılacağı hem de vereceğiniz mücadeleyi düşünerek bu ayakkabıları satın almayın.

Sevdiği renk ve modelleri tercih edin
Çocuklar için tasarlanmış renkli, hayvan figürleri olan ayakkabıları daha çok ilgi göstereceğinden, tercihiniz bu yönde olmalı.

Ayakkabı giymesine izin verin
Çocuğunuzun ayakkabıyı kendi kendine giymesine izin verin. Rahat ayakkabılar çocuğun zorlanmadan giyebilmesini sağlar. Eğer tek başına giyemiyorsa siz giydirdikten sonra bantlarını yapıştırmasına izin verin.

Başkasını örnek gösterin
Ayakkabı giymek istemeyen çocuğunuza, en sevdiği arkadaşının yada kendini yakın bulduğu kişilerin de ayakkabı giydiğini anlatın

Eğlenceli hale getirin
Ayakkabıyı kendiniz yada sevdiği bir oyuncağa giydiriyormuş gibi yapın. Eğer eğlenceli buluyorsa bu oyuna devam edin.

Denemezine izin verin
Eğer hala inat ediyorsa ve ayakkabısız evden çıkmak istiyorsa ona deneme şansı verin. Ayakkabıları yanınıza alın, ayağının üşüdüğünü yada sert yere basmaktan rahatsız olduğunu söylediğinde "Galiba ayakkabını giymeyi unutmuşsun!" diyerek ayakkabısını giydirin.

ALINTIDIR
189
İngiliz Daily Mail Gazetesi inatçı kilolardan kurtulmanın yollarını açıkladı. Diyetisyen Susie Burrell'ın "denge diyeti" adını verdiği 20 altın kural ile fazla kilolardan kurtulmak mümkün. Bazı yaşam biçimi değişiklikleriyle fazlalıklarınızdan kurtulabilir, daha sağlıklı ve fit görünebilirsiniz...


Burrell'ın 20 Altın Kuralı Şöyle:


1- İmkansız Hedefler

Her şeyi aynı anda yapmayın. İmkânsız hedeflerin esiri olmayın. Çok çabuk kilo vermeyi hedefleyip, yorucu iş günlerinden sonra saatlerce egzersiz yapıp, ailenize vakit ayırıp dengeli öğünlerle beslenmeye çalışırsanız başarısız olabilirsiniz. Halbuki günlük yaşamınızda akşamları daha az yemek ya da abur cuburlar yerine sebze meyve atıştırmak gibi birkaç küçük değişiklik yeterli olabilir.

2- Temiz Buzdolabı

Mutfağınızdaki dolapları "temizleyin"; çikolata, kek, şekerleme, çerez, cips gibi abur cuburları evden uzaklaştırın.

3- Yiyeceği Planlamak

Ne yiyeceğinizi planlayın. Günlük koşuşturma içinde ne yiyeceğinizi önceden tasarlamadan acıkırsanız, önünüze ya da aklınıza gelen ilk şeyi yersiniz. Bu da her zaman, kilolarınızdan kurtulmak için en doğru yiyecek olmaz.

4- Baş Tacımız Çorba

Çorba içmeyi ihmal etmeyin. Pırasa, soğan, sarmısak ve kerevizin yer aldığı koyu bir çorba, hem iyi bir besin kaynağıdır, hem de vücuttan fazla sıvıların atılmasını sağlar

5- Alkolü Bırakın

Kilo vermek istiyorsanız, alkol tüketimini bırakın. Günlük "bir iki tek"ler, kısa süre sonra 3-4 oluyor. Alkol, hızlı kilo aldırır.

6- Günde 10 Ceviz

Hem E Vitamini, hem de lif kaynağıdır. Akşamüstü bir parça meyveyle tüketirseniz akşam yemeği öncesinde fazla acıkmanızı da engeller.

7- Sık Sık Sebze

Gün içinde sık sık sebze tüketin. Atıştırma öğünlerinizi sebzeye ayırabilirsiniz. Çantanızda havuç, salatalık ya da kereviz sapı taşıyın ve ara öğünlerde onları yiyin.

8- Mutlaka Kahvaltı

Güne kahvaltısız başlamayın. Kahvaltı etmeden günün ilerleyen saatlerinde bir şeyler yemek metabolizmayı zayıflatır.

9- Akşam Az Yiyin

Akşam yemeğinizin miktarını yarıya indirin. Bu çok da dramatik bir şey değil. Tükettiğiniz proteini yarıya indirip yanına normalden daha fazla salata veya sebze koymanız yeterli olacaktır.

10- Salatanın Önemi

Akşam yemeği öncesinde büyük bir tabak salata yemeniz en az 120 kalori daha az almanıza neden olur. Besin açısından zengin olan yeşillikler daha az yedirir

11- Saat 20.00'den Sonra

Akşam saat 20.00'den sonra yemek yememeye özen gösterin, özellikle de dondurma veya tatlı gibi kalorisi yüksek yiyeceklerden uzak durun

12- Dışarıda Akşam Yemeği

Akşam dışarıda yiyeceğiniz yeri iyi seçin. Hint, Çin ve Tayland mutfağı daha yağlıdır. Japon ve Yunan lokantalarında ise daha sağlıklı seçenekler vardır. Her tür çiğ balık, ızgara et veya deniz mahsulü salata veya sebzeyle yendiğinde iyi bir tercihtir.

13- Kaçamak Yapın

Rejime ara verin! Vücut sürekli düşük kalorili yiyecekler tüketimine iyi yanıt vermez. Haftanın bir günü bir öğünde yüksek kalorili gıdalar tüketerek diyet programının dışına çıkın.

14- Yavaş Yavaş Yiyin

Bir lokmayı en az 20 kez çiğnerseniz yüzde 20 daha az kalori tüketirsiniz.

15- Çevrenin Desteği

Sağlıklı, kilo sorunu olmayan arkadaşlarınızdan destek alın

16- Mönüye Kontrol

Yıllardır kahvaltı, öğle ve akşam yemeklerinde aynı tür şeyleri yiyip kilo veremiyorsanız bunları değiştirmenin vakti geldi demektir. Örneğin, sabah mısır gevreği yiyorsanız yumurta ve tost ekmeğiyle bir değişiklik yapabilirsiniz.

17- Tatlı Krizleri

Bunlardan kurtulun. Yeşil çay, sakız ve içine limon atılmış buzlu su, bu konuda yardımcı olur.

18- Hareketli Yaşayın

Her gün mutlaka bir saat hareket edin. Bu bir antrenörle çalışmanız anlamına gelmez. Yürüyün, öğrendiğiniz egzersizleri yapın, yani nasıl olursa olsun hareket edin

19- Tartının Kölesi

Tartıların kölesi olmayın. Asla haftada bir günden fazla tartılmayın. Tartılmak için en iyi zamanlama ise sabah ilk iş olarak bu işi yapmak.

20- Günde 10 Bin Adım

Mutlaka bir adım ölçer edinin. Kilonuzu korumak için günde 10 bin, kilo vermek için ise 12 bin ila 20 bin adım atmanız gerekli.

alıntıdır


190
Çocuklar genellikle 18-24 aylar arası tuvalet eğitimi almaya hazırdır. Gelişimi normal olan çocukların bir çoğu 2-3 yaş döneminde tuvalet gereksinimini haber verir, ancak bu yaşlarda organları üzerinde tam kontrol sağlayamadıkları için zaman zaman altlarını ıslatabilirler. Bu nedenle, 4 yaşına kadar arada sırada görülen altını ıslatma davranışı normal karşılanabilir. Çocuğun gelişimi normalse, tuvalet eğitimini normal dönemde aldıysa ve 4 yaşında olmasına rağmen gece veya gündüz altına kaçırma davranışı zaman zaman da olsa devam ediyorsa, çocuğun duygusal bir sorunu var demektir. Bu nedenle, anne-babaların kritik yaşlarda ortaya çıkan bu davranışı çok iyi takip etmeleri gerekir. Aileler genellikle `normal kabul edilen alt ıslatma davranışı` ile `uyum bozukluğu olarak kabul edilen alt ıslatma davranışı` arasında ayırım yapmanın zor olduğunu ifade eder. Anne-babalar aşağıdaki kriterleri göz önünde bulundurarak bu ayırımı daha kolay yapabilirler. Aşağıdaki kriterler karşılanıyorsa, çocuğun, `alt ıslatma` davranışı, bir uyum ve davranış bozukluğu olarak kabul edilmeli ve bir uzmandan yardım alınmalıdır; çocuğun,
fiziksel, hareket, dil ve zeka gelişimi normalse,
- tuvalet eğitimini aldıysa,
- 4 yaşındaysa,
- aralıkla da olsa gece ve/veya gündüz altına kaçırma davranışı varsa, alt ıslatma davranışı psikolojik bir soruna işaret ediyor demektir.
Alt ıslatma davranışı her zaman psikolojik bir sorundan kaynaklanmayabilir; organik bir bozukluk olup olmadığı mutlaka saptanmalıdır. Bunun dışında ateşli hastalıklar ve idrar yolu enfeksiyonları da altını ıslatma davranışına yol açabilir; bu durumlarda ortaya çıkan altını ıslatma davranışı kısa süreli ve geçicidir.
Bazı anne-babalar çocuklarının bilinçli olarak altlarını ıslattıklarını düşünebilir. Bu nedenle çocuklarını yargılayan, suçlayan, hatta cezalandıran aileler vardır. Oysa, çocukların büyük bir çoğunluğu, bilinçli olarak altlarını ıslatmazlar. Bilinçli olarak ıslatsalar bile, çevrelerine bir mesaj vermek için, yani rahatsız oldukları durumları ifade etmek için bunu yaparlar. Her iki durumda da ailelerin, cezadan ve suçlayıcı tavırlardan uzak durmaları gerekir. Bu tip baskıcı tutumlar sorunu artırmaktan başka bir işe yaramaz. Çoğunluğu bilinçsizce ortaya çıkan bu davranışı anlamak için alta kaçırma davranışının nasıl oluştuğunu bilmek gerekir; vücudumuzdaki kasların bir kısmını kendi irademizle denetleyebiliriz, ancak bir kısmı irademiz dışında hareket eder. Herhangi bir duygusal sorun yaşadığımızda, kaygı, korku veya gerginlikle idrar torbasını meydana getiren kaslar da vücudumuzdaki diğer organların kasları gibi harekete geçebilir. Tuvalet eğitimini yeni almış çocuklar bu organın kasları üzerinde yeterince kontrol sağlayamadıkları için altlarına kaçırırlar. Çocuklarda `alt ıslatma` davranışının geceleri daha çok görülme sebebi de, çocukların bu kasları gece daha zor kontrol edebilmeleridir.
Birçok uyum ve davranış bozukluğunda olduğu gibi `altını ıslatma` davranışı da sorunu gidermeye çalışan anne-babaların yanlış tutumları nedeniyle,
- tırmanarak artabilir,
- tırnak yeme, dikkat dağınıklığı, kıskançlık gibi yeni uyum ve davranış bozukluklarının ortaya çıkmasına neden olabilir,
- öz-güven eksikliği, içe kapanıklık, aşırı kaygılı olma gibi sorunların ortaya çıkmasına katkıda bulunarak kişilik gelişimini olumsuz etkileyebilir.
`Alt ıslatma sorunu` olan çocukların anne-babaları aşağıdaki konularda dikkatli davranarak, sorunun artmasını ve yeni sorunlara sebebiyet vermesini engelleyebilirler. Sorunun çözümü için; temelinde neler yattığını bulmak ve sebepleri ortadan kaldırmak için ise mutlaka profesyonel yardım almaları gerekir. Lütfen, 4 yaşından sonra devam eden alt ıslatma davranışını önemseyin ve çevrenizden önerilen yöntemler ve kulaktan dolma bilgilerle hareket etmek yerine bir psikoloğa başvurun. Her çocuğun altını ıslatma davranışının altında yatan sebepler farklıdır ve bu sebepler ancak titizlikle çalışılarak ortaya çıkarılabilir. Alt ıslatma davranışının çok yaygın bir sorun olması, geçici ve önemsiz olduğu anlamına gelmez, aksine ileriki yaşlarda okul başarısızlığından, içe kapanıklığa kadar pek çok önemli soruna neden olabilmektedir. Ailelerin altını ıslatma davranışı olan çocuklarla ilgili dikkat etmesi gereken konular ve kaçınmaları gereken tutumlar aşağıda özetlenmiştir;
- sorunu çözmek için baskıcı ve aşırı disiplinli tutumlardan,
- çocuğun bu durumunu kardeşleri dahil başkalarıyla onun yanında paylaşmaktan,
- alaycı ve küçümseyici tavırlardan,
- altını ıslatma davranışı için çocuğu cezalandırmaktan,
- bu davranışın ortadan kalktığı durumlarda çocuğu ödüllendirmekten*.
- bu davranış nedeniyle ortaya çıkan sorunlardan (çamaşır vb.) şikayet etmekten,
- bu davranışı olmayan çocuklarla çocuğu kıyaslamaktan,
- altını ıslatmasını bahane ederek çocuğun taleplerini reddederek yiyecek ve içeceklerine sürekli kısıtlamalar getirmekten ve*
- tuvalete tutmak için çocuğun gece uykusunu çok sık bölmekten kaçınmaları gerekmektedir*.
* Ödüllendirme, gece tuvalete tutma ve içecek kısıtlaması, `alt ıslatma davranışının` bir uyum ve davranış bozukluğu olarak kabul edilmediği durumlarda, bazı uzmanlar tarafından belirli bir süre uygulanmak koşuluyla, önerilebilmektedir. Bu yöntemler, `alt ıslatma davranışının` bir uyum ve davranış bozukluğu olarak kabul edildiği durumlarda, çok nadiren bazı çocuklarda davranışı unutturmakta işe yarayabilir, ancak sorunu çözmekten çok baskıladığı (unutturduğu) için sağlıklı ve kalıcı bir çözüm yaratamamaktadır. Bu durumlarda, sorunun sebebi ortadan kalkmadığı için, sorun ya bir süre sonra yinelenmekte veya kendini yeni bir soruna bırakmaktadır.
191
Sizin Seçtikleriniz / Güzel Kadının Tarifi
12 Şubat , 2011, 02:15:30
Ünlü film yıldızı Audrey Hepburn'e güzelliğinin sırrını sordular. Sinema oyunculuğunun yanısıra iyilikseverliğ i ile de tanınan Hepburn bu soruya karşılık aşağıdaki makyaj tarifini verdi:
''Çekici dudaklara sahip olmak istiyorsanız, dudağınıza tatlı sözden başkasını dokundurmayın.
Güzel gözleriniz olsun istiyorsanız,... güzel insanlarla göz göze gelin, gerçek dostlar edinip sık görüşün.
İdeal beden ölçülerine sahip olmak ve hep zayıf kalmak istiyorsanız, yemeğinizi yoksullarla ve açlarla paylaşın.
Alımlı saçlara sahip olmak istiyorsanız, çocuğunuzun günde en az bir kere onu okşamasına izin verin.
Dikkat çekici pozlar vermek istiyorsanız, yanınıza bilgelik ve tevazuyu alarak yürüyün, asla cahilce ve gururla yürümeyin.
İnsanların da tıpkı elimizin altındaki eşyalar gibi, hatta onlardan çok daha fazla onarılmaya, yenilenmeye, bakım gömeye, gözden geçirilmeye ihtiyaçları vardır. Hiçbir insanı eskisi, bozuldu işe yaramıyor diye elinizden çıkarma hakkınız yoktur.
Hatırlayın, bir yardım eline ihtiyaç duyarsınız, kendi omuzunuzdan kolunuza doğru göz gezdirin, dirseğinize ve bileğinize varın, işte orada bir yardım eli bulacaksınız.
Yaşlandıkça, iki elinizin olduğunu, birinin kendinize, diğerinin de başkalarına yardım etmek üzere yanınızda hazır beklediğini fark edeceksiniz.
Bir kadının güzelliği giydiği elbisede, beden ölçülerinde ya da saçını tarayış biçiminde değildir.
Bir kadının güzelliği gözlerinden okunmalı, çünkü gözler kalbe, yani aşkın yaşadığı ülkeye giden kapıdır.
Bir kadının güzelliği yüzündeki benlerden değil, içinde sakladığı ruhundan okunur.''
Audrey Hepburn

alıntı
192
Çocuklarınızı 'ideal' kalıplarınıza sokmaya çalışırken acaba 'zoraki' kişilikli çocuklar mı yetiştiriyorsunuz? Anne babalar genellikle çocukların kendine has özelliklerini ve eğilimlerini göz ardı ederek, onları kendi kişilikleri doğrultusunda yetiştirmek için özel bir çaba harcarlar. Çocuğun yerine hareket ederek, kendi istedikleri eylemleri çocuğa dayatırlar. Çocuk da duygularının yaratıcı bir süreç içinde bulunduğu bu dönemde telkinlere son derece açıktır. Ebeveynler 'şöyle yapılacak' diyerek çocuğun kendi başına düşünme ve yargıya varma yeteneğini bastırırlar.

Ebeveynler 'hanımefendi ol!', '...ya dokunma!', erkek adam ağlamaz!' gibi birçok telkinle çocuklarına nasıl davranmaları, hatta ne hissetmeleri gerektiğini adeta buyururlar. Çocuğun en doğal hakkı olan içinden geldiği gibi davranma özgürlüğünü elinden alırlar ve bahaneleri hazırdır. 'O daha çocuk', 'ne bilsin', 'kendisi beceremez', 'onun için doğru olanı ben biliyorum' gibi sözlere hepimiz sıkça rastlıyoruzdur. Çocuğunu bir birey olarak değil de kendilerinin bir uzantısı olarak gören ebeveynler hiç de az değildir. Onlara göre çocuk nasıl davranacağını, neyi-nasıl yapacağını hiçbir zaman bilemez. Çocuklarına açıklama yapmadan kurallar koyarlar, sürekli kontrol ederler ve şekil vermeye çalışırlar. Çocuk, ebeveyninin istemediği bir şeyi yaparken, hepimizin aşina olduğu, 'cıs' sözcüğüyle karşılaşır. Yani ebeveynin istemediği hareket, bir nesnenin yanarken çıkardığı sesle eşleştirilir. Bu çocuklar yabancı nesnelere korkarak, tedirgin bir şekilde yaklaşırlar. Meraklı ve öğrenmeye açık olan çocuğun çevreyi tanıma isteği bastırılmış ve böylece gelişimi engellenmiş olur. Daha da ileri giden anne babalar çocuklarının arkadaş, hatta eş veya meslek seçimlerini yapmada kendilerinde doğal bir hak görüyorlar. Çünkü çocuklarının hangi sosyal ortamda, kimlerle veya hangi partnerle mutlu olacağını, hangi mesleğin onlara uygun olduğunu biliyorlar(?).

Toplum olarak da çocukların kendi istekleri, duyguları ve kişilikleri olan birer birey olduğunu göz ardı ettiğimiz ve bahsettiğim anne baba tutumlarını besleyip pekiştirdiğimiz kanaatindeyim. İşte tam da bu noktada bir örnek vermek istiyorum. Çocuk annesiyle birlikte annesinin arkadaşının evinde misafirdir. Ev sahibi gayet olağan bir şekilde çocuğa ikramda bulunmak için anneye sorar: 'annesi(!) çikolatalı pasta sever mi?' ya da 'kola mı ister meyve suyu mu?' Bu ev sahibi çocuğun neyi seveceğini, neyi istediğini annesinin daha iyi bildiğini düşünür. Şöyle düşünelim, siz bu eve bir arkadaşınızla gittiniz ve bu ev sahibi aynı soruları arkadaşınıza yöneltti. Hanginiz bu durumun bir hakaret niteliğinde olduğunu düşünmezsiniz? Buna benzer, olağan karşılanan birçok durumla her gün karşılaşıyorum ve şaşırıyorum. İnsanlar bir çocuğa hediye alırken bile, öncelikle ebeveynin beğenebileceği bir şey arıyorlar. Çocukların kendilerine ait içsel yaşantılarını reddetmeye ve onları ebeveynlerinin gölgesinde yaşayan varlıklar olarak görmeye yatkın olan toplumun da değişmesi gerekir. Çocukların da tıpkı yetişkinler gibi birer birey olduğu, sadece kendilerine ait bir dünyaları olduğu ve kişiliklerini kendi dünyalarında yaratmaya hakları olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.

Peki ne yapmalıyız?

Öncelikle çocuğun kendine has, biricik ve özel bir birey olduğu kabul edilmelidir.

O veya bu koşula bağlı olmadan sevildiği hissettirilmelidir.

Çocuğa onu olduğu gibi kabul ettiğiniz mesajı verilmelidir. Böylece çocuk gelişebilir ve yapıcı değişikliklere uğrayabilir.

Çocuğun konuşmasına izin verilmelidir. Bunun için de önce çocuğu dinlemek gerekir.

Çocuklarla elbette açıklaması yapılan esnek bazı kurallar konuşulmalıdır.
Çocuğa ne yapması gerektiğini söyleyerek dayatmak yerine ona örnek olabilmek faydalı bir girişim olur. Çünkü çocuklar çok iyi birer gözlemcidir ve anne babanın davranışlarını model alarak öğrenirler.

Fikirlerini ve duygularını açıkça ifade edebilen, özgürce kendi kişiliklerini geliştirmelerine izin verilen çocuklar güven duygusu, sorumluluk ve özdenetim kazanırlar.

Son olarak kısa bir süre ayırın ve çocuğunuzla empati kurun. Düşünün ki zamanınızın büyük bir bölümünde birlikte olduğunuz, hatta bağımlı veya bakımına muhtaç olduğunuz (çok küçük yaştaki çocuklar için böyledir) kişiler sürekli sizi denetliyor, her hareketinizi değerlendiriyor. Bu kişiler sizin için doğru olanın ne olduğunu bildiklerini savunarak veya sizi korumak adına, ne hissedeceğinize, neyi istediğinize, nasıl davranacağınıza, hatta nasıl bir kişiliğe sahip olacağınıza karar veriyor ve size bu 'ideal' kişiliği dayatıyor. Sizce bu size kazandırıldığı savunulan kişiliğiniz gerçekten ideal midir? Eğer sizde benim gibi zoraki bir kişiliğe sahip olacağınızı düşünüyorsanız, ne kadar mutlu bir hayat geçirebileceğinizi kendinize sorun.

alıntıdır
193
Anne burnum kanıyor!
Bu sözü duyan annenin telaşlanmaması mümkün değil. "Ne oldu? Bir yere mi çarptın? Yüzüne top mu geldi?" gibi sorularla beraber kanamayı durdurmaya yönelik ilk müdahale yapılır. Çoğunlukla birkaç dakikada duran, basit bir nedene bağlı, önemsiz bir kanama olan burun kanaması ile ilgili bilgileri sizler için derledik.

Burun kanaması nedir?
Çocukluk çağında (özellikle 2-10 yaş arası) yaygın olarak görülen burun kanaması, burnun bir ya da iki deliğinden kan gelmesi olarak tanımlanıyor. Çocuğun burnundan sızan veya damlayan kan ürkütücü olsa da, çoğunlukla ciddi bir durumun göstergesi değildir. Bunun nedeni; çocuğun burun boşluğunu döşeyen tabakada kolayca zedelenebilen zengin bir ince damar ağının bulunmasıdır. Bu dokuda kuruma veya tahriş oluştuğunda kısa süreli kanama oluşur.

Ancak, bir darbe yada kaza sonrası başlayan kanama özellikle yoğun olarak ve başka semptomlarla (baş dönmesi, bulantı, bilinç kaybı, gözlerin kararması gibi) birlikte görülüyorsa acilen doktora başvurulması gerekir.

Neden olur?
Kapalı ortamlarda kuru ve sıcak havanın burnu kurutması sonucu içeride kabuk tutmuş şeyler hissede çocuğun burnunu sık sık karıştırması yada devamlı burun karıştırma eğilimi olan çocuklarda burun kanaması görülüyor. Ayrıca çok sümkürmek, burnu çarpmak, soğuk algınlığı, alerji grubuna giren yabancı cismin oluşturduğu tahriş yada zararlı madde kullanımı burun kanamalarına neden olabilir. Nadir nedenler olarak ise, burunda bulunan tümör yada lösemi söylenebilir. Bu yüzden çocuğunuz belli bir sebebe, çarpmaya bağlı olmadan tekrarlayan burun kanamaları yaşıyorsa KBB uzmanına götürüp, muayene yaptırmanız gerekir.

Ne yapmalı?
Çocuğunuzun bir hafta içinde 2 kere burnu kanadı; doktora götürdünüz. O da önemli bir kanama olmadığını, çocuklu çağında sık rastlanan bir durum olduğunu söyledi. Ancak basit önerileri anlatıp bir burun damlası yazdı. Gerçekten de bir hastalığa yada darbeye bağlı olmadan, tekrarlayan kanamalar önemli bir sağlık sorununa gösterge değildir. Çoğunlukla tek bir burun deliğinde birkaç kere görülen kanama, deliğin dışında dışa yakın bölümünde meydana gelir. Uygulayacağınız basınç tedavisiyle kanamayı engelleyebilirsiniz.

1-Çocuğunuzu dik oturtun yada ayağa kaldırın. Başını öne doğru eğdirin. Böylece kanı yutmasını yada kanın boğazdan aşağı doğru inmesini engellemiş olduğunuz gibi kusmasını, midesinin bulanmasını da önüne geçersiniz.

2-Çocuğunuzun burun deliklerini baş ve işaret parmakları arasında sıkıştırın. Çocuğunuz büyükse bunu kendisi de yapabilir. 10 dakika süresince bu basıncı uygulayın bu süre içinde ağzından nefes alıp ermesini sağlayın.

3-10 dakika dolmadan burun deliklerinin üzerinden parmaklarınızı çekmeyin. Kanama durmuş mu diye bile olsa basınç uygulamasını kesmeyin. Bu arada çocuğun rahat olması gerekiyor

4-10 dakika sonra parmaklarınızı yavaşça çekerek basıncı azaltın. Kanamanın kesilip kesilmediğini kontrol edin. Eğer kanama devam ediyorsa aynı uygulamayı 10 dakika daha uygulayın.

5-Eğer kanama durduysa, çocuğunuza sakin olmasını söyleyerek 1-2 saat gülmemesi, burnunu sümkürmemesini söyleyin. Böylece burnunu tahriş etmemiş olur. İsterseniz kanama durduktan sonra burnunun üstüne küçük bir buz torbası koyabilirsiniz.

Ancak iki kez 10'ar dakikalık basınç uyguladığınız halde kanama durmadıysa, çocuğunuzun aşırı kan kaybettiğini düşünüyorsanız hemen doktora başvurmalısınız. Ayrıca çocuğunuzun ağzından da kan yada kahve telvesi gibi uzun süre midede kalmış pıhtılaşmış kan geliyorsa doktora başvurmalısınız.

alıntıdır
194
Fıkralar / Hiç Bir Şey Saklı Kalamaz
11 Şubat , 2011, 03:10:18
Bir Kadın papağan almak istiomuş. Gitmiş pazardan almış ama satıcı demiş ki :

"Abl...a yalnız bu papa...ğan genelevde yetişmiş ağzı çok bozuk, almak istiyomusun"

Kadın evet diyerek almış.

Eve gitmiş..Papağan:
" Oooo yeni mekan, yeni patron" demiş.

Kadın aldırmamış. Kadının iki kızı gelmiş eve.Papağan :
" Oooo yeni mekan, yeni patron, yeni kızlar" demiş.

Kadın biraz bozulmuş. Daha sonra kadının kocası gelmiş eve.Papağan:

" Oooo yeni mekan, yeni patron, yeni kızlar, değişmeyen eski müşteri hoşgeldin mehmet abi"

:ehi: :ehi: :ehi:
195
Fıkralar / Tavuk ne zaman gelecek
11 Şubat , 2011, 03:06:20
Temel bir gün eczaneye gider.
"Eczacıya tavuk varmı hemserim?" diye sorar
Eczacı
"Burası eczane burada tavuk olmaz." der

Ertesi gün yine aynı
"Kardesim bak ben sinirli adamım git eczane burası tavuk olmaz burada"

Temel de derki
"O zaman yaz kardesim cama tavuk yoktur" diye

Adam koskaca cama yazar tavuk yoktur..

Temel bir sonraki gün gelip eczacı ya ne dese iyi

"Tavuk ne zaman gelecek hemserim...."
196
KADINLAR...



Kadınlar üniversite sınavı gibidir...

Benzerlikleri:

İkisinde de tercih sayısı çok görünür.
İkisi de ancak bitince rahatlarsınız.
İkisinde de tercihlerde çevre faktörü sinir bozucu ama önemlidir.
İkisine de girmeden önce şekerli birşeyler yemek iyi gelir.
İkisi de terletir.
İkisini de kazanırsanız kaşındınız kaybederseniz üzüldünüz demektir.
İkisinin de sonucu güzelleştikçe harçları yükselir.
İkisinden de erken çıkmak hoş karşılanmaz.
İkisinde de tercihler yıllara mal olabilir.
İkisinde de tercih sizin gibi görünür.
İkisinde de soruları kimse size önceden söylemez ama üç aşağı beş yukarı aynı sorular çıkar.
İkisinde de çıkınca sigara iyi gelir.
İkisinde de yuvarlağın dışına taşırmamak gerekir.

Farklılıkları:

Birinde kalemin ucu kırılırsa fena olur.
Birinde yanlış kararlar silgiyle düzeltilebilir.
Birinin gözetmenine röntgenci adı verilir ve ayıplanır.
Birinde kurallar baştan belirlenmiştir.
Birinde açık öğretim mümkündür.
Biri bittikten sonra kahvaltı hazırlamanız gerekmez.
Birinde kapıda veli beklemez. En azından beklemese iyi olur.
Birinde yardımcı cihazlar arasında müsvette kağıt bulundurmak tuhaf karşılanmaz.
Birinde acele etmek tuhaf karşılanır.
Birinde cevaplar duruma göre değişir.
Birinde bilgisayarlar değerlendirir.
Birinde yumuşak kalem makbul değildir.
Birinde tercih sayısı duruma göre değişir.

alıntıdır
197
Sen meni sev, men seni sevem..
Sen menin için yan..
Men senin için yanim duduşam..
Glasik eşk neyse onu yaşayah..

Ya da sevme haberin olmasın..
Men sana sevdalanıp dolaşam..
Platonik eşk neyse onu yaşayah..

Sevdada oturah, yiyah içah..
Elele olah, gan kusah..
Tombilik eşk neyse onu yaşayah..

İstersen sevdadan kendimi kesim..
Sağımı solumu doğrayım biçim..
Psikopatik eşk neyse onu yaşayah..

Eyle sevek ki gara sevda olah..
Araplara benzeyen gapgara olah..
Gara eşk neyse onu yaşayah..

Yalan söylemeyeh hep doğru diyah..
Beraber oturah beraber yiyah..
Realist eşk neyse onu yaşayah..

Birbirimize türkü söyleyah, mizildiyah..
El ele tarlalarda, bostanlarda gezah..
Romantik eşk neyse onu yaşayah..

Kediyi, gudiği sen diye sevim..
Sen de horozi, guligi men diye sev..
Sembolik eşk neyse onu yaşayah..

El ele tutuşip kendimizi elehtriga verah..
Zangir zangir tityeyah, ölmeyah..
Elektronik eşk neyse onu yaşayah..

Ahırlarda, komlarda buluşah..
Tezek agalahlarinin dibinde oturah..
Otantik eşk neyse onu yaşayah..

:k06: :k06: :k06:
198
Ay şekerim, sürekli 3-5-2 sürekli 3-5-2... Sıkıldım valla! Bu sefer takımı sahaya 10 kişi çıkarıp
4-3-2 oynatacağım. Maçın havası değişsin ayol!

Geçen gün Fatma Hocanın takımının maç kasetlerini seyrettim; ne de güzel oynatıyor takımına. Ayol, benim ondan neyim eksik? Daha iyisini yapamazsam yazıklar olsun bana...

Ay, bizim takımın forma modeli hiç hoşuma gitmiyor. Terzi Necla'ya söyledim; şöyle seksenlerin
modası puanlı bir şeyler diktireceğiz topçulara. Hem o renkler de ne öyle? Çok iç karartıcı canım. Yok mu şöyle lila ile şeker pembesi falan? Ay, ne de güzel olur!

* Her takım maç kaybedebilir! Siz niçin ağlıyorsunuz Nalan hocam? Maça ağlayan kim ayol? Geçen hafta
aldığım kolyemi düşürmüşüm statta. Ona ağlıyorum ben...

* Takımda bir uğursuzluk var. Geçen ay kahve falında görmüştüm aslında bunu. Artık kurşun mu
döktürürüz bilemiyorum ama kesin göze geldik, kesin.

* Ay hakem bey; tamam maç berabere bitti ama uzatmalara ***ürmeseniz olmaz mı? Akşama Nalan'lar
gelecek de eve gidip portakallı kek yapmam lazım.

* Aloo... Başkanım, çarşıda bayram ucuzluğu varmış da, bu sabahki idmanı iptal etsek...

* Ne demek paramız yetmiyor? O oyuncuyu mutlaka almamız lazım. Kredi kartına 12 taksit yapmazlar mı?
Yanında da sağ bek İhsan'ı alın; kadroda çeşit olsun.

* Aloo! Başkanım yine ben... Yarınki maçımızı TV veriyor değil mi? Ona göre saçlarımı yaptıracağım
da; Türkiye'ye rezil olmayalım sonra! Bir de saçımı sarıya boyatsam bizim formayla uyumlu olur mu
dersiniz?

* Ay hakem bey, görmüyor musunuz ne biçim girdi çocuğa? Seni annene şikayet edeyim de gör! Kalk
yavrucuğum sen de; ayol nerde kaldı bu sağlıkçılar?

* Ama sayın başkanım, liseden arkadaşım Perihan'ı tribünde görünce dayanamadım işte!.. Tamam, maçla
hiç ilgilenmemiş olabilirim ama bizim sınıftaki Serpil de eşinden boşanmış biliyor muydun?

* Şu tesislerin perdelerini değiştirelim artık. Şöyle stor perdelerden alsak diyorum...
200
Sizin Seçtikleriniz / Bayanların Tek Hayali
11 Şubat , 2011, 02:27:51