29 Nisan , 2024, 13:34:15

Haberler:

www.herseyibilen.co Durma! Merak ettiğin her konuda her soruyu sen de sor!


Show posts

This section allows you to view all posts made by this member. Note that you can only see posts made in areas you currently have access to.

Topics - halukgta

181
Kur'an da Nebi ve Resul kavramları çok geçer. Bu kelimelerin anlamları konusunda, birçok görüşler ileri sürenler vardır. Hatta Kur'an da geçen Nebi ve Resul kelimelerinin ortak ismi bulunmuş, ayetler tercüme edilirken Arapça olmayan Farsça olan, Peygamber olarak genelde tercüme edildiğini görürüz. Bu kelimenin aslında bizlerin dilinde, alışkanlık haline de geldiğini söylemeliyim, buna bende dahilim. Peygamber haber getiren anlamındadır ama Nebinin anlamı çok farklıdır. Öyle ayetler var ki, NEBİ ve RESUL kelimesine peygamber der geçersek, ayetlerin anlamlarında farklılaşma olduğu gibi, ayetler arasında da çelişkiler yaratırız. Ayrıca ayetin özellikle bizlere vermek istediğini de anlayamayız. Yoksa normal konuşma esnasında, peygamber dendiğinde hepimiz kimden bahsedildiğini biliyoruz, burada bir sorun olmuyor. Belki de kolayımıza da geliyor diyebiliriz.

Allah aynı ayette bazen, her iki kelimeyi de kullanıyor. Eğer bu iki kelime aynı anlama gelseydi sizce kullanır mıydı?  Önce bizler bu iki kelimenin ne anlama geldiğini doğru anlamalıyız ki, Kur'an ı anlamaya çalışırken büyük yanlışlara düşmeyelim. Bir örnek vermek istiyorum. Ali İmran 81. ayet de şu cümleler geçer, genel çoğunluk tercümelerde böyledir.

(Allah, PEYGAMBERLERDEN şöyle söz almış ve "Bakın size kitap ve hikmet verdim, şimdi yanınızda bulunanı doğrulayıcı bir PEYGAMBER geldiğinde ona mutlaka inanacak ve yardım edeceksiniz.....)

Hâlbuki peygamber diye çevrilen ilk kelime Kur'an da, NEBİ diye geçer. İkinci olarak yazılan peygamber kelimesi ise Kur'an da, RESUL olarak geçer. Şöyle diyebilirsiniz ne fark eder ki, hepsinde kimden bahsedildiğini anlıyoruz. Kur'an da geçen diğer ayetlerin ne anlatmak istediğini doğru anlamak istiyorsak, ÇOK ŞEYİN FARK ETTİĞİNİ GÖRECEKSİNİZ. Bu ayette Allah, Nebiden bir söz aldığını ve onun içinde onlara kitap ve hikmeti yani bilgeliği verdim diyor. Daha sonra sizlere, Kur'an ı doğrulayıcı bir RESUL gönderiyorum ona uyun diyor. Neden Kur'an ı tebliğ ederken elçisine, özellikle RESUL kelimesini kullanıyor. Burası çok önemli.

Meryem 30: Çocuk şöyle dedi: «Ben, Allah'ın kuluyum. O, bana Kitab'ı verdi ve beni PEYGAMBER yaptı.» (Diyanet vakfı meali)

Ayette geçen Peygamber diye çevrilen kelime Kur'an da NEBİ olarak geçer. Bu ayetin bir ayet öncesinde, Meryem anamız Hz. İsa daha bebek iken konuştuğunu söylüyor ve gelenlere çocuğu dinleyin dediğinde onlar şaşırıyor ve beşikteki çocukla mı konuşalım diyor. Hz. İsa da yukarıdaki sözleri söylüyor. Yani Hz. İsa Allah bana, NEBİLİK MAKAMI VERDİ DİYOR.

Bu ayet üzerinde, sizlerin düşünmenizi rica ediyorum, çünkü bu ayetten NEBİ ve RASUL kelimesinin anlamlarını ortaya çıkarmış olacağız. Allah yukarıdaki ayette Hz. İsa ya daha bebekken NEBİLİK makamını verdiyse, onun RESUL LÜK görevinin de, daha bebekken başladığını söyleyebilir miyiz? Din ve inanç adına, daha sorumluluk yaşına dahi gelmemiş bir kişinin Rasul lük, elçilik yani tebliğ görevinin başladığını tam olarak söyleyemeyiz. Zaten ayeti tercüme edenlerin bir kısmı bunu dikkate alarak şöyle çeviri yapmış.(Bunun üzerine beşikteki bebek şöyle konuştu: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. Bana Kitab'ı (İncil'i) VERMEYİ HÜKME BAĞLADI. Benim peygamber olmamı takdir etti.") NEBİ OLMASINI TAKDİR ETTİĞİNİ SÖYLÜYOR AYET. Allah Hz. İsa ya böyle yüceltilmiş bir makam vererek, gelecekte bu kişinin sizlere tebliğleri olacağını, yani Rasul olacağını bildiriyor ayette.  Buradan da anlıyoruz ki, NEBİ kelimesinin anlamı farklı, RESUL kelimesinin anlamı farklı, bir birine karıştırmamak gerekir.

NEBİLİK ALLAH TARAFINDAN, YÜKSEK MAKAMA GETİRİMİŞ KİŞİ ANLAMINA GELİYOR. YANİ NEBİLİK MAKAMIN ADI. RESUL İSE ALLAH DAN ALDIĞI VAHYİ, EMİRLERİ  İNSANLARA TEBLİĞ EDEN ANLAMINA GELİYOR.

Hac suresi 52. ayetinde özellikle bu iki kelime ayrı ayrı kullanılıyor ki, farklı anlamlara geldiği anlaşılsın" Senden önce hiçbir RESUL VE NEBİ göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın." Bu ayetten de anlıyoruz ki, bu iki kelimenin asıl anlamlarını doğru öğrenmediğimiz takdir de, ne Kur'an ı doğru anlayabiliriz, nede İslam ı doğru yaşayabiliriz. Kur'an bu iki kelimenin ortak anlamını da farklı ayetlerde açıklarken, biz nebileri de, Rasulleri de MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ DİYOR. Bunun dışında asla bir yetkileri yoktur.

Kur'an da dikkatimizi çeken çok önemli konu ise, Yaradan özellikle ALLAH a ve RESULE uyun diye geçer. Bu emir hiçbir ayette, ALLAH A VE NEBİYE UYUN DİYE GEÇMEZ. Acaba neden. Örneğin Ali İmran 132. ayette "Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız." der.  Ama Kur'an ı tercüme edenlerin genel çoğunluğu, peygambere itaat edin diye çevirirler. Söylediğim gibi NEBİLİK, yüksel dereceli makamın adıdır.

Yaşadığımız dönemde, VALİ olarak atanmış bir kişiyi düşünün. Bu kişi görevi esnasında, devleti yönetenlerin çıkardığı kanunlar ve kendisine verdiği yetkiler ile makamında görev yapar. Bu kişi o görevde bulunduğu her anında validir, ama toplumu yönetirken vereceği emirlerde, hiçbir zaman kendi kafasına göre yönetmez, kanunlara göre hükmeder, görevini yapar. Özel hayatıyla ilgili konuları işine asla karıştırmaz, bu kanunlarla yasaklanmıştır. YANİ BU MAKAM ONA, YETKİ VE GÜÇ VERİR. AMA KİŞİSEL YAŞAMINDA, KENDİ ŞAHSI ADINA, KARŞISINDAKİ KİŞİYE ARZU YA DA İSTEKLERİNİ İLETTİĞİNDE, KİŞİ EĞER UYGUN GÖRMÜYORSA, BU İSTEĞİNİ KABUL ETMEYİP, YERİNE GETİRMEYEBİLİR.

Şimdide bu konuyu, Kur'an da geçen ayetlerden örneklerle anlamaya çalışalım. Peygamberimiz Allah ın vahiylerini tebliğ ederken, RESUL olma görevini kullanıyordu ki, bu durumda Allah elçisine kesin itaati emretmiştir. ÇÜNKÜ ALLAH IN RASULÜ, ALDIĞI VAHYİ TEBLİĞ EDİYORDU, ASLA VAHYİN DIŞINA ÇIKMADAN. BUNU BİRÇOK AYETİNDE DE İZAH EDİYOR BİZLERE VE NE DİYORDU? BEN YALNIZ KUR'AN A UYARIM. BENİM GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. BURADAN ŞUNU ANLIYORUZ, MUTLAKA UYULMASI GEREKEN, RESULÜN ALLAH IN TEBLİĞ ETTİ VAHYİDİR.

http://www.hakyolkuran.com/sayfa/105/allah-in-elcisine-verdigi-gorev-yetki-ve-sorumluluk

Geleneksel İslam anlayışının, bu iki kelimenin anlamını, özellikle birleştirerek kullanmasının, çok özel nedeni vardır. Eğer NEBİ ve RASUL kelimelerinin gerçek anlamı, toplum tarafından fark edilirse, GÜNÜMÜZDE İNANILAN, DİNİN KUR'AN DAN SONRA ANA KAYNAĞI İLAN EDİLEN, SÜNNET/HADİSLER OLMAZSA İSLAMI YAŞAYAMAYIZ İNANCI ÇÖKER, YOK OLUR. Sizlere bazı örnekler vermek istiyorum, konunun daha iyi anlaşılması için. Acaba söylendiği gibi, peygamberimiz Kur'an ın dışından, dine hükümler koymuş olabilir mi. Allah ın emirleri dışında, o günkü toplum, yakınları, ashabı acaba Allah ın ayetlerini tebliğindeki hassasiyeti gösteriyorlar mıydı?

Elbette Allah ın Resulünün, tebliğ dışından da, her söylediğini yerine getirmek, her Müslüman ın gönlünde yatan arzudur. Peki, bu konuda Kur'an nasıl örnekler veriyor ve bunun nedeni ne olabilir? Bizleri ilgilendiren, bu konuda anlatılmak istenileni doğru anlamak almalıdır. Allah ın elçisi, evlatlığı Zeyd in eşinden ayrılmak istediğini bildirdiğinde, "EŞİNİ YANINDA TUT AYRILMA, ALLAH DAN KORK" demişti ayette hatırlarsanız. Ama Zeyd onu dinlemedi ve boşandı. Dikkat ederseniz bundan dolayı da Kur'an da kınanmadı. DEMEK Kİ ALLAH IN ELÇİSİNE KARŞI, RESULLÜK TEBLİĞİNİN DIŞINDA, KİŞİLERE BİR ÖZGÜRLÜK TANINIYOR. Hatta hadislerde de geçer. Allah ın Rasulü bir söz söylediğinde kendisine sorarlarmış. "EY ALLAH IN RESULÜ, BU ALLAH IN EMRİMİ, YOKSA SENİN EMRİN Mİ"? O günkü toplumun, nebi ve Rasul farkını çok iyi anladıklarını görüyoruz.

Allah ın Rasulünün, eşleriyle sorunlar yaşadığını, hatta Rasulün kendisini, çok üzdüğünü, bazı konularda söz dinlemez olduklarını ayetlerden anlıyoruz. (Tahrim 4–5) Ahzab suresi 28. ayetinde Allah, elçisini üzen, söz dinlemeyen eşlerini şöyle uyardığını hatırlayalım." Eğer dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de sizi güzel bir şekilde salıvereyim. " de onlara diyor. Dikkat ederseniz özel yaşamda, imtihanımız gereği, farklı bir düşünce ve anlayış var. Buna Allah ın elçisinin eşleri de dâhil. ŞİMDİ VERECEĞİM AYET ÜZERİNDE, LÜTFEN DÜŞÜNMENİZİ RİCA EDİYORUM. Bakın Allah ın elçisi, iman eden kadınlarla, nasıl bir sözleşme yapıyor.

Mümtehine 12: Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte SANA KARŞI GELMEMEK HUSUSUNDA SANA BİAT ETMEYE GELDİKLERİ ZAMAN, BİATLARINI KABUL ET ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir (Diyanet vakfı meali)

Bu ayetten, çok dikkat çekici bir bilgi alıyoruz, ayete dikkatle baktığımızda. Allah ın Rasulü kadınlarla öyle bir anlaşma yapıyor ki, bunları zaten Kur'an dan görüyoruz. Allah ın Kur'an da bir Müslüman ın uyması gereken kurallarını sayıyor ve diyor ki Yaradan, bu konularda kadınlar sana geldiğinde, bu konularda söz verdiklerinde, onların BİATLARINI yani sözleşmelerini, anlaşmalarını kabul et. PEKİ, BUNLARIN DIŞINDA NE OLACAK? BU AYETTEN DE ANLIYORUZ Kİ,  ALLAH IN ELÇİSİYLE ANLAŞMA YAPTIKLARI KONULARIN DIŞINDA, DAVRANIŞLARINDA, KARARLARINDA HERKES ÖZGÜR HAREKET EDEBİLİR. ŞÖYLEDE DİYEBİLİRİZ, KUR'AN IN TEBLİĞİNİN HARİCİNDE, HERKES DAVRANIŞLARINDA ÖZGÜRDÜR. İMTİHANIN GEREĞİ DE BU DEĞİL Mİ ZATEN. Kur'an da, çok dikkat çekici bir örnek vardır. Bu konuda birçok rivayet de vardır, ama bizler ayetten yola çıkarak konuyu anlamaya çalışalım.

Mücadele 1–2: ALLAH, KOCASI HAKKINDA SENİNLE TARTIŞAN VE ALLAH'A ŞİKÂYETTE BULUNAN KADININ SÖZÜNÜ İŞİTMİŞTİR. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı (zaten) işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. İçinizden kadınlarına zıhar yapanlar bilsinler ki, o kadınlar onların anaları değildir. Onların anaları ancak, kendilerini doğuran kadınlardır. .....(Diyanet meali)

Allah ın Resulüne, kocası konusunda şikâyete gelen bir kadın konu edilmiş. Kocası kadına ZIHAR ediyor, yani artık onu anası gibi görmeye başladığını söyleyerek, ondan boşanmaya çalışıyor. Bu yöntem o dönemin geleneklerinde var olan bir gerçek. Bu konuya çözüm olması adına kadın, Allah ın Rasulüne müracaat ediyor. Allah ın Rasulü yılların var olduğu bu geleneğe, bir çözüm bulamamış olsa gerek ki, Allah hemen devreye giriyor ve bu konuda hükmünü indiriyor. Buradan da anlaşılıyor ki, Allah ın Rasulü, elinde bulunan Allah ın hükümlerinin dışına çıkmıyor. Hatta bir başka ayette Allah elçisine, sana şu konularda soru soruyorlar der ve Allah sorulan soruyla ilgili hükmünü indirir. Hatta Tur suresi 48. ayetinde de, RABBİNİN HÜKMÜNÜ SABIRLA BEKLE diye geçer. Buradan da anlıyoruz ki, hüküm veren yalnız Alla dır. Rasulü de hükmü topluma iletendir. Zaten Allah, BEN HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM DEMİYOR MUYDU? Allah elçisine SANA İNDİRDİĞİMLE ONLARA HÜKMET dediği ayeti hatırlayınız.

Konuyu uzatmamak adına toparlamak istiyorum. Allah Kur'an da, Rasulüme uyun derken, onun tebliğ ettiği ayetlere, Kur'an a uyun demek istediğini anlatıyor. Çok dikkat çeken konu ise, hiçbir ayette NEBİYE uyun demediği gerçeğidir. NEBİLİK GÜÇLÜ BİR MAKAMIN ADI OLUP, Allah ın elçisi bu makamda olduğu sürece, hatta devleti yönettiği konumlarında, tek başına karar vermediği, özellikle bir ayette de belirttiği gibi, ŞURAYA danışılması istenmektedir. Konunun daha iyi anlaşılması adına bir ayet örnek vermek istiyorum.

Tahrim 1: Ey peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak, ALLAH'IN SANA HELÂL KILDIĞI ŞEYİ NİÇİN SEN KENDİNE HARAM EDİYORSUN? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (Diyanet meali)

Ayetin orijinalinde, peygamber diye tercüme ettikleri kelime NEBİ olarak geçiyor. Ama Rasul ve Nebi kelimesinin farklı olmadığını düşünenler, ayeti tercüme ederken dikkate almıyorlar. Hâlbuki Allah özellikle, EY NEBİ DİYE HİTAP EDİYOR. Çünkü elçisinin yaptığı bir yanlışı ikaz ediyor. Ve diyor ki,  sana helal dediğim bir şeyi nasıl kendine haram dersin.  Demek ki nebi olarak, helal haram koyma yetkisi yok. Bu ayette özellikle dikkat etmemiz gereken, Allah ın NEBİ ismiyle hitap etmesidir. Araf suresi 157. ayette ise, özellikle RESUL ismiyle hitap ederek bakın ne diyor. "O, ONLARA İYİLİĞİ EMREDER, ONLARI KÖTÜLÜKTEN ALIKOYAR. ONLARA İYİ VE TEMİZ ŞEYLERİ HELÂL, KÖTÜ VE PİS ŞEYLERİ HARAM KILAR." Ayette özellikle Rasul ismini kullanmasının nedeni, bizlerin dikkatimizi çekmesi adınadır. ALLAH IN RASULÜ GÖREVİNİ YAPIYOR VE ALLAH DAN ALDIĞI VAHYİ TOPLUMA İLETİYOR. Çok önemli bir ayet vardır, lütfen hatırlayınız.

Ahzab 40: Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın RASULÜ VE NEBİLERİN SONUNCUSUDUR. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. (Diyanet meali)

Bu ayeti tercüme edenlerin bir kısmı, NEBİ kelimesini peygamberlerin sonuncu olarak çevirmişlerdir. Eğer nebi kelimesinden, Allah katından vahiy alan, kitap verilen diye anlarda, bazı Rasullere kitap verilmemiştir dersek, bu ayetten şunu anlamamız kaçınılmaz olurdu. ALLAH BAŞKA NEBİ GÖNDERMEYECEK, AMA BAŞKA RESUL GÖNDEREBİLİR. ÇÜNKÜ AYETTE NEBİLERİN SONUNCUSUDUR DİYOR. Gerçektende bu iki kelimeye yanlış anlamlar verirsek bu sonuç çıkar. Günümüzde Vahhabi inancına sahip olanlar özellikle Araplar, aynen bunu söylüyorlar ve diyorlar ki; "Başka nebi gelmeyecek ama Kur'an ı tebliğ için Resul gelebilir, Kur'an bunun yolunu kapatmamıştır."  HÂLBUKİ HER RESUL NEBİDİR. Her Resule Nebilik makamı verilmiş ve her nebi bunu Rasul lük göreviyle tebliğ etmiştir. Her Resule az ya da çok tebliğ gelmiştir. Yoksa Resul olamazdı. BAKARA SURESİ 213. AYETTE, NEBİLERE KİTAP VERİLDİĞİNİ, HADİD 25. AYETTEDE RESULLEREDE KİTAP VERİLDİĞİNİ BİLDİRİR KUR'AN.

Geleneksel FIKIH İslam anlayışı, ne yazık ki bu gerçeği kabul etmemekte direniyorlar. KABUL ETMELERİ HALİNDE, İNANDIKLARI SİSTEM TAMAMEN YOK OLACAK, YANLIŞ OLDUĞU ORTAYA ÇIKACAK, HATTA ÇOKECEKTİR. Göz göre göre, batıl inançlarını aklamak, ataların itikatlarını yaşamak adına, ne yazık ki Allah ın ayetleri ile oynanmakta, Allah ın vermediği yetkilerle Rasul ünü donatmaktadırlar. Sonucunu da hep birlikte görüyoruz.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. RESULE İTAAT EDEN, ALLAH IN VAHYİNE YANİ KUR'AN A İTAAT ETMİŞ DEMEKTİR. Bazı ayetlerde Rasulü üzen diye geçen konunun mahiyeti, Allah ın vahyine itiraz edildiği için üzülmesidir. Bazen Allah ve Rasulünü üzen diye geçer ki, bunlar vahye itiraz edenlerdir, bunu yapanların cezalandırılacağı açıklanmıştır Kur'an da.

Gerçek doğruyu yalnız Rabbimiz bilir. Bizlere düşen, Kur'an ın gerçeklerini araştırmak ve en doğruya ulaşmak adına, çaba göstermek olmalıdır. Allah cümlemizin yardımcısı olsun.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/


































182
Değerli din kardeşlerim. Üzülerek söylemeliyim ki, günümüz İslam inancı, Kur'an dan sapmışlığın zirvesinde yaşanmaya, büyük bir hızla devam ediyor. Bir din kardeşiniz olarak bana düşen, sizleri yalnız Kur'an ile uyarmaktır. Lütfen kendimize gelelim, emin olamayacağımız sözlerin, bilgilerin, kişilerin ardından değil, Allah ın ipine sarılarak inancımızı yaşayalım.

Sizlere yaşadığımız İslam ın acıklı halini anlatan, güzel ve dikkat çekici bir örnek vermek istiyorum. İnternette dini anlattığını söyleyen bir kişinin, videosunu izledim. O konuşmadan bazı alıntılar yaparak, sizlerin bu yanlış söylemler üzerinde, dikkatle düşünmenizi rica ediyorum. Hatırlatmak isterim, ömrümüz ve imtihanımız bir göz açıp kapatma mesafesinde. Hesabını veremeyeceğimiz sözleri söylemeyelim, emin olmadığımız düşüncelerinde ardına düşmeyelim. İzlediğim video da, Kendisine dini konularda sorular soran kişilerin hepsine, cevap vermekle meşgul olamayacaklarını söylüyor ve bakın neler diyor.

"Bu hataları bütünüyle başından çözelim, SEN BELAGAT OKU, SEN NAHİ OKU, SEN BUHARİ OKU, MÜSLİM OKU, Allah ın izniyle o zaman gel bunları kendin düzelt kardeşim."

Dikkat ettiyseniz, Sayın konuşmacının, dini öğrenmeleri adına sorular soran kişileri yönlendirdiği kitaplar arasında Kur'an yok. Peki, neden yok? Çünkü Kur'an herkesin anlayamayacağı, her bilginin detaylı açıklanmadığı bir kitap ilan edildi de ondan. Düşüne biliyor musunuz, Kur'an Allah katından geliyor, Allah bizleri Kur'an dan sorumlu tutuyor ama sorumlu olduğumuz kitabı bizler anlayamıyoruz, azınlık insanlar, veli kişiler anlıyor ve her bilgide sorumlu olduğumuz Kur'an da olmuyor. Öylemi din kardeşlerim?

HÂŞÂ Allah ın kullarına anlatamadığını, aramızda anlatanlar mı var? Kimin haddine bunu düşünmek ve bunu söylemek. PEYGAMBERİMİZİN BİLE SAĞLIĞINDA YAPMADIĞINI YAPMAYA KALKAN, HATTA ONUN DÜŞÜNEMEDİĞİNİ DÜŞÜNENLER Mİ VAR. HÂŞÂ Buhari nin, Müslim in neredeyse peygamberimizin vefatından yaklaşık 250 yıl sonra, akıl edip yazıya geçirdiklerini, peygamberimiz neden sağlığında yapmadı diye de mi düşünemiyoruz? Hani Allah veliler edinmeyin, güvenilecek veliniz yalnız benim diyordu. Kur'an da size nice örnekleri, değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız, onun için yalnız Kur'an ın ipine sarılın diyordu. NE OLDU BİRİLERİNİN İPİMİ KOPTU, YOKSA DAHA SAĞLAM İPMİ BULDULAR. Konuşmacı, Hadis kitaplarını tenkit edenlere de cevap veriyor ve bakın sözlerine nasıl devam ediyor.

"Harici ve Oryantalist proje olarak OYNAMA BUHARİYLE, OYNAMA MÜSLİM İLE. BUHARİ ÇÖKÜNCE İSLAM ÇÖKER, MÜSLİM ÇÖKÜNCE İSLAM ÇÖKER. Çünkü bizim fıkıh inancımızda, tefsirimizde o BUHARİ LERDEN, MÜSLİMLERDEN GELEN HADİSİ ŞERİFLERE DAYANIYOR."

İşte günümüz İslam ı nın ana kaynakları ve bu kaynaklara verilen değer. Dikkat ederseniz FIKIH inançları Kur'an a değil, Müslim den ve Buhari den gelen kaynaklara dayanıyor diyebiliyor. ELBETTE BU İNANÇ ÇÖKMEYE MAHKÛMDUR. HİÇ KİMSENİN SÖZ SÖYLEYEMEYECEĞİ, ÜZERİNDE OYNAYAMAYACAĞI TEK KİTAP KUR'AN DIR. Bunu anlayamadığımız sürece, birileri bizlerle ve inancımızla işte böyle oynarlar. Bunu nasıl söyleyebiliyorlar, anlamakta güçlük çekiyorum. Bu sözleri duyunca inanın titredim ve kahroldum.

Bu sözler İslam a ve Kur'an a büyük saygısızlıktır. Bu sözleri söyleyen, Buhari yi, Müslim ü hatasız görebiliyor, hatta hiç düşünmeden Kur'an ın onayını almadan, ardı sıra gidebiliyor. Her bilgiden elbette faydalanabiliriz ama tek şartla, Kur'an a ve onun ayetlerine ters düşmemek şartıyla. Hatasız yalnız Allah dır, lütfen bu gerçeği artık fark edelim.

İnanca bakar mısınız lütfen. BUHARİ VE MÜSLÜM ÜN FİKİRLERİ VE İNANCI ÇÖKERSE İSLAM IN ÇÖKECEĞİNİ DAHİ SÖYLEYEBİLİYOR. Çünkü öyle inançların arkasından gidiyorlar ki, neye inanıyorlarsa, Kur'an onun tersini söylüyor. Şurası çok doğru ve korkularını da aslında çok iyi anlıyorum. İnandıkları batıl İslam ın temeli Buhari nin ve Müslim in olduğuna iddia ettikleri kitaplara dayanıyor. ONLARIN ÇÖKMESİ KAÇINILMAZDIR. Ama onlar Allah ın indirdiği İslam değildir. ONU HİÇ KİMSE ÇÖKELTEMEZ.

Ben inanıyorum ki, bugün Buhari ve Müslim dünyaya gelseler, ben böyle sözler söylemedim demeleri büyük ihtimaldir. Mahşer günü, hesabın görüleceği O çetin gün, Rabbimiz Müslim ve Buhari yi hesaba çekerken, sizce şöyle bir soru sorsa ve dese ki," SEN Mİ YAZDIN BUNCA KİTAPLARI, SEN Mİ SÖYLEDİN BEN SÖYLEMEDİĞİM HALDE ONCA SÖZLERİ. BUNLARDA DİNİN ANA EMİRLERİDİR DİYE" dese, acaba Buhari ve Müslim, Rabbimize nasıl bir cevap verir. Bu konu ile ilgili Kur'an da, Hz. İsa nın kıssasını lütfen hatırlayınız. Ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Bizler gerçekten İslam toplumları olarak, Kur'an ı terk ettik ve adımız da yalnız İslam kaldı. Ne yazık ki İslam ın içini ellerimizde boşalttık. Aslında Kur'an böyle olacağını, bizlere 1400 yıl öncesinden bildirdi ki, dikkatli olalım. Mahşer günü peygamberimizin söyleyeceği o üzücü sözler ne yazık ki günümüzde gerçekleşti ve hızla da Kur'an ın terk edilişi devam ediyor. Bakın peygamberimiz ne söyleyecekmiş mahşer günü.

Furkan 30: Peygamber der ki: Ey Rabbim! KAVMİM BU KUR'AN'I BÜSBÜTÜN TERKETTİLER. (Diyanet vakfı meali)

Ne yazık ki büyük çoğunluğumuz terk etti. Bu gerçeği de bundan sonra, bu toplumun fark etmesi zor görünüyor. Elbette bizlere düşen,  var gücümüzle Kur'an gerçeklerini anlatmak olmalıdır. Son olarak, Allah ın bir uyarısıyla sözlerime son vermek istiyorum.  Dilerim cümlemiz, gönül gözleri açık, Kur'an gerçeklerini görebilen, Rabbin azınlık halis kulları arasında oluruz.

Nisa 87: Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Andolsun, sizi kıyamet gününde mutlaka bir araya toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. KİMDİR SÖZÜ ALLAH'INKİNDEN DAHA DOĞRU OLAN? (Diyanet meali)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/

BU KONUŞMANIN VİDEOSUNU İZLEMEK İSTEYENLERE:

https://www.youtube.com/watch?v=tQxwVlyzNrY



183
Bu yazımda sizleri, düşünmeye davet etmek istediğim konu, laik hukuk anlayışı, Kur'an ın öğretisine, emirlerine ters düşer mi? Ne yazık ki bugün bazı kişiler, laik devlet anlayışına, bu toplumu düşman yapabilmek adına, büyük uğraşlar veriyor.

Gelelim Kur'an ın emrettiği, ama hangi inançta olursa olsun değişmeyen, herkesin kabul ettiği, ayrım yapılmayan Kur'an ın evrensel ve bilimsel genel emirlerine, önerilerine. 1-Her insan özgürce inancını yaşar, dinde zorlama yoktur. Dinde ruhbanlık yoktur. 2- Zina suçtur, çünkü ailelerin mahremiyetini, saygınlığını, düzenini bozar, toplumda huzursuzluklar yaratır. 3- Hırsızlık ve adam öldürmek suçtur, toplumun düzenini bozar engellenmelidir. 4- Aile içi düzeni sağlayan hukuk olmalıdır ki, eşlerin hakları korunabilsin. Özellikle kadınlar korumasız olmasın. 5- Miras dağıtımında adalet sağlanmalıdır kurallar konmalıdır. 6- İşlenen suçlar tekrar edilmemesi için, caydırıcı cezalar uygulanmalı ve KISAS gözetilmelidir. Böylece güçlü insanların hâkimiyetine son verilmelidir.7-Kur'an düşünmeye, atıfta bulunur, aklımızı kullanmamızı ister bizlerden. Böylece inancımızla bizleri aldatmak isteyenlerin önüne geçilmek istenmiştir. Düşünmeyen insanlar kolay aldatılır.  BURADAN DA ANLIYORUZ Kİ KUR'AN İLİMLE, AKILLA ASLA ÇATIŞMAZ, AYNI EKSENDEDİR. 8- Yardımlaşmayı öğütler, böylece toplumların arasında doğacak büyük farklılıkların ve adaletsizliğin önlenmesi sağlanır. Buna benzer birçok hüküm Kur'an da, evrensel niteliktedir ve her toplum bu kurallara uyar ve kabul eder. BU HÜKÜMLERİN HEPSİNİN, LAİK DEVLET YÖNETİMİNDE YERİ VARDIR VE ASLA LAİK HUKUK SİSTEMİNE TERS DÜŞMEZ. Tüm bunları uygulayacak, ehil kişileri bizler yönetici olarak seçmeliyiz.  Sanırım toplum olarak sorunu, bu konuda yaşıyoruz.

KUR'AN DA DİKKAT ÇEKİCİ OLAN İSE, KUR'AN KİŞİSEL OLARAK YERİNE GETİRİLMESİ GEREKEN İBADETLERİNİ YERİNE GETİRMEYENLERE, HERHANGİ BİR CEZANIN BU DÜNYADA VERİLMESİ HÜKMÜNDEN BAHSETMEZ. Çünkü yaratılan her kul, bu dünyada Allah tarafından imtihan edilmektedir. Bu imtihana hiç kimse müdahale edemez, karışamaz. Toplumların genelini ilgilendiren konuların yerine getirilmediğinde ise, verilmesi gereken ceza örneklerini verir Kur'an. Bu kurallarda zaten evrenseldir, tüm toplumların hangi inançta olursa olsun, kabul edeceği kurallardır. Allah bizlerin, dikkatle ve itinayla düşünerek araştırarak, bizleri yönetecek kişileri, EHİL İNSANLARDAN SEÇMEMİZİ İSTER BİZLERDEN. Daha sonrada seçilenlerin, ALLAH IN İNDİRDİĞİYLE HÜKMETMESİNİ EMREDER.

Ne demek Allah ın indirdiğiyle hükmetmek, burası çok önemli. Hiçbir ayrım yapmadan, senin inancın başka, benim ki başka demeden, ADALETLE HÜKMETMEK DEMEKTİR. Allah ın Kur'an da koyduğu ve inanç gözetmeden, TÜM İNSANLARI İLGİLENDİREN GENEL HÜKÜMLERLE TOPLUMU YÖNETMEKTİR. YANİ HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜN SAĞLANMASIDIR. Peygamberimizin yönetiminde, Yahudi de vardı Hıristiyan da, ama hepsi inançlarını çok rahat bir şekilde yaşıyorlardı. Hiç kimseye din ve inanç adına müdahale edilmiyordu. Çünkü İslam dininde zorlama yoktur, yani kimsenin inancına karışılamaz.

Allah ın Kur'an da, açıkça hüküm vermediği konular ise, zamanın ve çağın gerekleri, ihtiyaçları doğrultusunda, seçimle gelen işin ehli insanların, toplumun yararına çıkaracağı beşeri kanunlarla düzenlenir. Peygamberimizde zaten öyle yapmış, yaşadığı çağın gerekleri ve toplumun ihtiyaçları doğrultusunda, devleti yönetirken kanunlar çıkarmıştır. Birçoğunu da zamanla değiştirmiş, toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak hale dönüştürmüştür. Devleti yönetirken, çıkardığı vergiler ve hangilerinden ne kadar alınacağı konuları, örnek verilebilir.

Peygamberimiz döneminde, en yakın ashabı bile, peygamberimiz bir emir verdiğinde, kendisine şöyle sorarlarmış. "EY ALLAH IN RESULÜ, BU SÖYLEDİKLERİN ALLAH IN EMRİMİ, YOKSA SENİN EMRİN Mİ? " Buradan da şunu anlıyoruz. Peygamberimizin en yakınındaki sahabeler, Allah ın emri vahiyle, peygamberimizin emirlerini dikkat ve itinayla ayırmasını biliyorlarmış. Ne yazık ki bugün bu titizliği bizler yapamıyoruz. Onun içinde izlediğimiz yol, ne yazık ki Kur'an ın yolu olmaktan çıkmış, nereye varacağı bilinmeyen bir yol haline dönüşmüştür.

Kur'an ın bizlerden, kişi ve toplum olarak neler istediğini özetlemeye çalıştım. Buradan şunu çıkartabiliriz. İSLAM İNANCI KİŞİSEL YAŞANIR, HİÇ KİMSE BUNA MÜDAHALE EDEMEZ. TOPLUMU İLGİLENDİREN GENEL HÜKÜMLEREDE HERKES UYMALIDIR, UYMAYANLAR CEZALANDIRILIR. İslam toplumlarında, Devleti yönetenlerde, Kur'an ın hükümlerine ters düşen kanunlar çıkartamaz, toplumların inançlarını özgürce yaşaması adına ortam hazırlarlar. Belirli bir inancın baskısı oluşturulamaz, bunun tersi bir kanun çıkartılamaz. Çünkü dinde zorlama yoktur. Hesabı gören yalnız Allah dır.  LÜTFEN MEZHEPLERİN VE BEŞERİ FIKIH İNANCININ DİNE DAYATTIKLARINI, ALLAH IN EMİRLERİYLE KARIŞTIRMAYALIM. Bunlar kişiseldir, isteyen istediklerine inanır ve hayatına geçirebilir. Hiç kimseye bu inançlar, zorla kanunlarla dayatılamaz, kabul ettirilemez.

Bunları söylediğimde, sanırım beşerin yarattığı, adına da şeriat dedikleri Müslüman ülkeler geldi aklınıza. Hiç birisi Allah ın şeriatı değildir. Nedenini izaha gerek yok sanırım, kısaca anlatamaya çalıştım. Hepsi farklı mezheplerin beşeri fıkıh inançları ile şekillenmiş ve de asla kişiye özgürlük tanımayan, kişisel inançlarında, baskıyla mutlaka böyle inanacaksın, bunu yapacaksın diye dayatılan kanunlarla yönetiliyor.

Gelelim bizleri, adeta düşman yapmak istedikleri LAİK DEVLER, LAİK HUKUH SİSTEMİNE. Önce şunu hatırlatmak isterim. Ülkemizde bu yönetimin, gerektiği ölçüde tam olarak uygulandığını söyleyemem. Elbette çok yanlışlar yapıldı. Bizlere düşen doğruyu temelden yok etmek değil içindeki eksikleri, yanlışları düzeltmek olmalıdır. Şimdide yine kısa, özet olarak Laik hukuk sisteminin ne olduğuna bakalım.

"Lâik Hukuk, İNSANLARIN BİR TOPLUM OLARAK BİRLİKTE YAŞAMA İHTİYACINDAN DOĞAN, kaynağını doğrudan İNSAN AKLINDAN ALAN, toplumsal gereksinimlere göre değişebilen, EVRENSEL NİTELİKTE genel geçerliliğe sahip olduğu kabul edilen hukuk anlayışıdır."

Eğer bizler Kur'an ı, gereği gibi anlayabilmiş olsaydık, bu tarif ve temel hükümler, Kur'an ın emirleridir diyebilirdik. Laik devlet sisteminin özünü okudunuz. Kısaca sizlere Kur'an öğretisini, emirlerini de açıklamaya çalıştım. SİZ KUR'AN İLE LAİK DEVLET YÖNETİMİNİN, NERESİNİ KUR'AN A GÖRE YANLIŞ GÖRDÜNÜZ? Kur'an din ayrımı yapmadan, birlikte toplumların yaşamasını istiyor ve dinde zorlama yoktur diyor. Laik devlet hukuku da aynısını istiyor ve diyor ki, farklı inançlara inanan insanlar bir arada korkusuzca yaşamalıdır. Bunun içinde her türlü önlemler alınır ve gereken kanunlar çıkartılır. Devlet olarak, kimsenin inancına kimse karışamaz. Şunu lütfen unutmayalım, laik devlet hukuku her inanca aynı seviyede yaklaşır. Ama devleti yönetenler, toplumun genel çoğunluğuna sahip olduğu için, çıkaracağı kanunlarda asla çoğunluğun inancına ters düşemez. Ters düşen varsa, devleti yönetenleri ehil insanlardan seçmemişiz demektir. Hatırlatmak istediğim ve yanlış anlatılan bir konu ise, devletler laiktir, yani topluma karşı din adına tarafsızdır. İNSANLAR LAİK DEĞİLDİR, KİŞİLER İNANÇLARIN DA TARAFTIR, BİR İNANCI VARDIR. AMA KİŞİSEL İNANÇLARINI, TOPLUMA ZORLA KABUL ETTİREMEZLER.

Laik hukuk anlayışında, çıkartılacak kanunlar, insan aklına asla ters düşmez diyor. Hatırlayınız Kur'an da aynı şeyi söylemiyor muydu? Düşüne biliyor musunuz, Allah ayetlerini bizlere indiriyor ama şöyle demiyor. İNDİRDİĞİM AYETLER HAKKINDA DÜŞÜNMENİZE, AKLINIZI KULLANMANIZA GEREK YOK, HEMEN KABUL EDİN, asla demiyor. Peki, ne diyor? İNDİRDİĞİM AYETLER ÜZERİNDE DÜŞÜNÜN. Hatta düşünmekte nazlananlara, hala düşünmeyecek misiniz, düşünen yok mu diyor. Laik hukuk sisteminde, akla ve mantığa aykırı olan hiçbir şey yoksa bunun Kur'an ile çeliştiğini nasıl söyleriz. Bunu söyleyenler, kendi batıl inançlarını lütfen sorgulasınlar, sorunun kendi düşüncelerinde olduğunu anlayacaklardır. Daha da ilginci, Laik hukuk sistemi, toplumun gereksinimlerine göre değişebilen, EVRENSEL niteliktedir kanunları diyor. LAİK DEVLET YÖNETİMİ, YÜZLERCE YIL ÖNCE, KUR'AN İLE BİZLERE TAVSİYE EDİLMİŞ, AMA BİZLER FARKINDA BİLE DEĞİLİZ.

Kur'an da tüm âleme indirilmiş, akla ve mantığa hitap eden, evrensel bir rehber değil miydi bizler için. Tabi dini kendi nefislerinde şekillendirenler, öyle bir şeriat yarattılar ki, toplumlara özgürlük tanımayan, kendileri gibi inanmak zorunda bırakılan, baskıcı bir din yarattılar. Elbette bu din Allah ın dini/şeriatı olamaz. Laik devlet yönetimi, HUKUKUN üstünlüğünü sağlar. Yani kanunların üstünde kimse yoktur ve herkes kanunlar önünde eşittir. Bunlarda zaten Kur'an ın getirmeye çalıştığı adalet anlayışıdır.

DEMOKRASİ VE LAİK DEVLET HUKUKU, KUR'AN IN ÖNERDİĞİ BİR DEVLET YÖNETİMİDİR. Bizleri yönetecek ehil Yöneticilerimizi, özgürce seçebiliriz. Seçtiğimiz yöneticilerde, bizlerin inancımızı yaşayabileceğimiz ortamı bizlere hazırlarlar, bizlerde inancımızı özgürce yaşarız. Yaklaşık 10 yıl önce ülkemizde ZİNA yasaktı. Ama her nedense Avrupa birliğine uyacağız düşünceleriyle, ZİNA yasak olmaktan çıktı. Birisi bunu bana, izah etsin lütfen. Bunu nasıl kabul ederiz ve sesimizi çıkarmayız. Bizleri kendi çıkarları doğrultusunda, öyle aldatıyorlar ki, bunun izahını akılla, mantıkla ve Kur'an ile yapmak mümkün değil.

Değerli din kardeşlerim.  Hatırlayınız yakın geçmişte, bazı bayan kardeşlerimiz okumak için, Avrupa ya da Amerika ya gidiyorlardı. Çünkü ülkemizde laik devlet yönetimi, sözde kalmış ve bazı kişilerin özgürce inançlarını yaşamalarına izin vermiyorlardı. Peki, neden Avrupa ya gidiyorlardı? Çünkü O ülkelerde, Laik hukuk anlayışı vardı ve uygulanıyordu da ondan. LÜTFEN DİKKAT, BU ÜLKELERİN DEVLET YÖNETİCİLERİ MÜSLÜMAN DEĞİL HIRİSTİYAN. Anlayana, anlamak isteyene bu örnek çok şeyler anlatıyor.

Lütfen şunu unutmayalım. Laik devlet yönetimi ile yönetilen hiçbir ülkede, toplumların kabul ettiği, genel kabul gören hükümlerin dışında, genel yaşamı ilgilendiren konularda çıkartılan kanunlar, kendi toplumlarının inançlarına ters düşmez, düşmemelidir. Çünkü ters düşerse, bir daha ki seçimler de, O yöneticiler seçilemezler. Bizde de aynıdır, ama bizler laik devlet hukukunu ülkemizde tam olarak hayata hiç geçiremedik ve bu toplum laik hukuk sistemine düşman yapıldı. Onun için, gelin el birliğiyle gerçek Laik hukuk anlayışını, ülkemizde hayata geçirelim ve gerçek huzuru, mutluluğu yakalayalım. Kimin neye ve nasıl inandığı bizleri ilgilendirmez. Herkes hesabını Allah a verecektir.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
184
İslam inancımızda, geleneksel düşünceler o kadar güçlü ki, ne yazık ki ayetlerin doğru anlaşılmasını önlüyor. Enam suresi 38. ayette geçen, "BİZ KİTAPTA HİÇ BİR EKSİK BIRAKMADIK." Hükmünden rahatsız olanlar, bir kısmı iyi niyetle öğrenmek amacıyla, bir kısmı ise art niyetle öyle sözler söyleyerek batılı, hurafeyi ısrarla savunuyorlar ki, Kur'an ın indiriliş amacına bile ters düşüyor. Birkaç arkadaşım bu konuda yazdığım bir yazıma, şöyle cevaplar vermiş, birleştirerek cevap vermek istiyorum.

"Haluk Bey, o zaman bende derim ki, Neden Kur'an da bütün tarihi bilgiler, matematik, fiziğin gökbilimi, keşifler, icatlar yok. Her şey var diyorsun, ama namaz konusunda ben detay göremiyorum. Ne rekât sayısı var, nede namazda okuyacağımız ayetler açıklanmamış. Her şey varda nerede bu bilgiler? Zekâtımızı ne kadar vereceğimizin miktarı bile, Kur'an da açıklanmamıştır."

Değerli arkadaşlarım, Kur'an ne fizik kitabıdır, nede matematik. Kur'an bizlere rehberdir, yol göstericidir ve Allah a kulluk görevimizi nasıl yapacağımızın öğretmenidir. Bunun dışında Kur'an dan  bilgiler aramayalım. Belki müteşabih anlamda ipuçları bulabiliriz. Bu farklı bir konudur. Ama yol gösterici ve kulluk görevimizi yapabilmemiz adına da, her bilginin olduğunu söyleyen, KUR'AN IN BİZZAT KENDİSİDİR.  Bazı kardeşlerimiz, din adına her şeyin olduğu, Kur'an da değil, Allah ın huzurundaki saklı kitapta ( Levh-i Mahfuzda) olduğunu özellikle söylemekte ve buna inanmaktadırlar. İlginç olan Enam suresinde geçen bu ayette, biz kitapta hiçbir eksik bırakmadık derken, asla böyle bir bilgi vermediği halde, inatla, din adına her bilginin Kur'an da olmadığı, Allah katında ki saklı kitapta (Levh-i Mahfuzda) olduğu ısrarla iddia edilmektedir. Gelelim Kur'an ın bahsettiği, Allah ın katındaki korunmuş saklı kitap, (Levh-i Mahfuz) hakkında, bakalım nasıl örnekler var Kur'an da.

Neml 75: GÖKTE VE YERDE GÖZE GÖRÜNMEYEN HİÇBİR ŞEY YOKTUR Kİ, APAÇIK BİR KİTAPTA BULUNMASIN.

Rad 39: Allah dilediğini siler; dilediğini sabit bırakır. KİTABIN ANASI/ANAYASA O'NUN KATINDADIR.

Büruç 21–22: HAKİKATTE O, KORUNMUŞ LEVHADA/Levh-ı Mahfûz'da bulunan şerefli Kur'ân'dır.

Hadid 22: Gerek dışınızda, gerek içinizde olup biten musibetler daha biz yaratmadan önce BİR KİTABA KAYDEDİLİR. Bu, Allah'a göre çok basit bir işlemdir.

Yasin 12: Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi ve bıraktıkları her eseri yazarız. BİZ, HER ŞEYİ APAÇIK BİR KİTAPTA KAYDEDERİZ.

İsra 58: Ne kadar ülke varsa hepsini kıyamet gününden önce toplumsal bozulmadan dolayı ya helâk edecek veya en çetin bir şekilde onlara azap edeceğiz. BU, KİTAPTA YAZILIDIR.

Vakıa 77,78: Şüphesiz bu, değerli bir Kur'ân'dır, KORUNMUŞ BİR KİTAPTADIR.
(Tüm ayetler Sayın Bayraktar Bayraklının, mealinden alınmıştır.)

Ayetlerin tamamına baktığınızda, Allah ın katındaki korunmuş, saklı ana kitaptan bahsettiği, yazdığım ayetlerin hepsinden anlaşılıyor. Zaten bu bilgilerin Kur'an da olması mümkün değil. Çünkü Kur'an da gaibi bilgilerin olamayacağı, bu bilgilerin Allah katında olduğu bizlere diğer ayetlerde bildiriliyordu. Ayetlere tek tek bakalım. Göklerde ve yerde, gözle bizlerin göremediği her şeyin, Allah katındaki korunan kitapta yazdığını söylüyor. Devamındaki ayette, Allah gizli, saklı konularında olduğu ana yasa kitabının, kendi katında olduğu açıklamasını yapıyor. Bizlere indirilen Kur'an ın, korunmuş levhalara yazılmış, saklı kitaptan indirildiği açıklamasını bir kez daha yapıyor. Hadid 22. ayette ise, bizlerin bilmesinin mümkün olamayacağı, yaptıklarımızın karşılığı olarak, başımıza gelecek musibetlerinde, kitapta daha önceden kayıt altında olduğu açıklaması yapılıyor. Bizlerin yaptığı her şeyin Allah ın katındaki kitapta, kayıt altına alındığı belirtiliyor. İsra 58. ayette de, kıyametten önce, yaptıklarının karşılığı kendilerine verilecek diyor ve tüm bunlarında Allah, kendi katındaki kitapta yazdığı belirtiliyor. Vakıa 77 ve 78. ayetlerde de, çok açık bir şekilde, Kur'an ın Allah katından, korunmuş kitaptan indirildiğini açıklıyor.

Ayetlerin tamamında dikkat ederseniz, görünmeyen şeylerden, gaibi bilgilerden bahsediyor ve bu bilgilerin ana korunmuş kitapta (Levh-i Mahfuz) da kayıt altında olduğu bilgisi veriliyor. Dikkat ederseniz bu bilgiler, bizlerin bilmemesi gereken çok özel bilgiler. Hatırlayınız peygamberimiz ne diyordu ayette? "GAYBI BİLMEM BEN." Kur'an ın da Allah ın katından, indirildiğini söylüyor ve ne diyordu Rabbimiz Kur'an da?

Kur'an ın ipine sarılın. Her şeyden nice örnekleri, değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız. Emin olmadığın bilginin ardına düşmeyin, sorumlu tutarım. Sizleri Kur'an dan sorumlu tutuyorum. Çok daha net bir hüküm veriyor ve bakın ne diyor Allah Kur'an için.

Enbiya 10: Andolsun, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ, SİZİN BÜTÜN ŞEREF VE ŞANINIZ ONDADIR. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?(Diyanet meali)

Bütün şan ve şerefemizin içinde olduğu bir kitapta, hala imanımız ve yol gösterici olmak adına, her bilginin olamayacağını söylememiz akla, mantığa ve Kur'an a uyuyor mu? Şimdi de anlamını saptırmak için uğraş verilen ayeti yazalım.

Enam 38: Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. BİZ KİTAP'TA HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler. (Diyanet meali)

Yukarıdaki ayeti okudunuz. Biraz önce verdiğim ve ayetlerde Allah ın katındaki ana kitaptan bahsettiği ayetleri de okudunuz. Diğer ayetlerin tamamını okuduğunuzda, Allah ın katındaki kitaptan bahsedildiği anlaşılıyor. Siz yukarıdaki ayeti okuduğunuzda, BİZ KİTAPTA HİÇ BİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK sözünden, Allah hangi kitabı kast ediyor olabilir? Allah aşkına lütfen, hiçbir etki altında kalmadan doğru söyleyiniz.

Çok net anlaşılıyor ki, Allah Kur'an ı kast ederek, biz Kur'an da sizlere yol gösterici olarak, imanınızı yaşamak adına, tüm bilgilerin verildiği bir kitap indirdik dediği çok açık anlaşılıyor. Bu uyarılardan sonra hala, Kur'an da din ve inancımız adına her şey yoktur, bu kitaptan kast edilen Allah katındaki saklı kitaptır dersek, unutmayınız, KUR'AN A İMAN ETMEK YERİNE, ONUN YANINA KOYDUĞUNUZ VE KUR'AN I BİZLERE ANLATIYOR, AÇIKLIYOR DEDİĞİNİZ KİTAPLARA İMAN ETMİŞ OLURSUNUZ. İSLAM TOPLUMUNUN YOLDAN SAPMASINA EN BÜYÜK NEDEN, BU SÖZLERE VE DÜŞÜNCELERE İNANMAKTIR.

Lütfen Kur'an ı, beşeri kitaplarıyla karşılaştırmayalım. Kur'an bir nurdur, ışıktır, yol göstericidir ve eşi benzeri yoktur. Onun açıklamadığını hiç kimse açıklayamaz. Lütfen bu gerçeği artık kabul edelim. Allah Kur'an dan bahsederken, yemin olsun ki bu kitabı sizler için kolaylaştırdık der. Sorumlu olacağımıza hükmedilen bir kitabın, ibadetlerimiz adına, gereği gibi açıklanmadığına ve daha sonrada bu kitaptan Allah ın, bizleri sorumlu tutacağına nasıl inanırız. ALLAH NEDEN GEREKLİ AÇIKLAMAYI YAPMASIN, DETAYLARI VERMESİN, BUNU DA MI DÜŞÜNEMİYORUZ.

Lütfen namaz, zekât, Hac ve oruç gibi önemli ibadetlerimizin, Kur'an da gerektiği kadar, açıklanmadığını söylemeyelim, dinden saparız. FIKIH inancının, ibadetlerimize ilavelerini Kur'an da göremediğimizde, bakın şunlar ya da bunlar yok demeyelim. Allah emrettiği her ibadetin, çok kolay ve basit açıklamasını Kur'an da yapmış, okuyalım ve bunları öğrenelim, ama bizlere öğretilenleri Kur'an da aramayalım. Allah ın Kur'an da bizlerden istemediklerini, sınırlamalar yaparak listeler vermediği şeyleri de, Kur'an ın HÂŞÂ eksiği gibi görmeyelim, onaramayacağımız büyük günahlara gireriz.

Allah Kitapta, BİZ HİÇ BİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK diyorsa, bunu farklı anlamlara çekip, TAM TERSİNİ KANITLAMA ÇABASI İÇİNE GİRMEYELİM. Lütfen şunu unutmayalım. Kur'an Allah katından geliyor bizlere. Din ve inancımız adına, sorumlu tutulacağımız bütün bilgilerin, Kur'an da olmadığını söylersek ve bunu savunursak, HÂŞÂ Allah bizlere gerektiği bilgileri yeteri kadar vermeyen, bizleri beşere muhtaç eden, daha sonrada bu kitaptan hesap soracağını söyleyen, konumuna getirmiş oluruz ki, bunu hiç birimiz, kendimize bile isnat edilmesini istemeyiz.

Ankebut 51: KENDİLERİNE OKUNAN KİTABI SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMEDİ Mİ? Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır. (Diyanet meali)

Karar ve yorum sizlerin. Cahiliye döneminde, hurafe ve batıl inançların etkisinde olanlarda, Allah ın indirdiği kitap için aynı şeyi söylemişlerdi. Allah onlara cevabını vermiş. Bende soruyorum ve diyorum ki, Allah indirdiği Kur'an da HÂŞÂ, eksikler mi buldunuz da, Kur'an sizlere yetmiyor? Hesap günü hepimiz için çok yakın. Ama bunun farkında bile değiliz. Üzülmek istemiyorsak, Kurtuluşun Kur'an da olduğunu söyleyen, Allah a kulak verelim.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/












185
Bizler Kur'an ayetlerini doğru anlamak istiyorsak, mutlaka yine Kur'an ın açıklamalarından, verdiği örneklerden yola çıkarak, anlamanın yolunu yöntemini seçmeliyiz. Bu konuda bir örnek vermek istiyorum, önce ayeti yazalım daha sonra üstünde birlikte düşünelim.

Enam 38: Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. BİZ KİTAP'TA HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler. (Diyanet meali)

Bu ayette geçen çok dikkat çekici bir cümle var. BİZ KİTAP'TA HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK. Ne yazık ki geleneksel İslam anlayışı bu ayette geçen, bu cümleden çok rahatsız, onun içinde bu cümleye öyle bir anlam yüklüyorlar ki, ayette geçen bu cümlenin, neredeyse bizlere vermesi gereken anlamını alıp götürüyor. Siz ayeti okuduğunuzda ne anladınız? Yani Allah hangi kitapta, hiçbir eksik bırakmadığından bahsediyor olabilir. Elbette hiç şüphe yok ki, bizlerin sorumlu olduğumuz Kur'an dan bahsediyor olması gerekmez mi? Ama bundan hoşnut olmayan bazı kişiler, batıl inançlarını sürdürme amacıyla, bu ayette geçen bu kitabın, Kur'an olmadığını söylüyorlar ve bakın nasıl açıklıyorlar.

"Ayette yer alan Kitap'tan maksat, levhi mahfuzdur. Biz kitap da her şeyi beyan ettik, eksik bırakmadık, ne varsa hepsini onda yazdık, size bildirdik denilirken levhi Mahfuz'da bunları yaptık" denilmektedir."

Peki, bu bilgiyi nereden alıyoruz, kanıtımız nedir? BİZE TEBLİĞ EDİLMEMİŞ BİR KİTAPTA, HER ŞEYİN OLMASININ BİZE NE FAYDASI OLUR? İşte her zaman karşımıza çıkan soruların, aynısı bu konuda da yine karşımıza çıkıyor. Eğer kanıtını Kur'an dan buluyor ve gösteriyorsak, başımızın üstünde yeri var, kabul ederiz. Ama böyle bir bilgi ayette yoktur. Bu ayetin öncesine baktığımızda da hatta tebliğe, davete yani Kur'an a uyanlardan bahseder. Örneğin vakıa suresinde, Allah ın katındaki saklı, korunmuş kitaptan bahsederken, Kur'an ın da bu kitaptan indirildiği anlatılır, ama ayetlerden bunu açıkça anlarız. İlginç olanı, Allah katındaki ana kitaptan indirilen bir NUR, nasıl olurda her bilgiyi içermez, din ve iman adına her açıklamayı bizlere yapmaz, bunu da mı düşünemiyoruz. Allah ın, HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM, ikazını da hatırlatmak isterim.

Yine Enam 115. ayette Kur'an kast edilerek, Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır der. Düşüne biliyor musunuz Allah bizlere rehber, yol gösterici olsun diye indirdiği kitapta, her bilginin olduğunu, eksik bırakılmadığını söylüyor ama birilerinin bu hiç hoşuna gitmiyor. HÂŞÂ Allah ın eksikliğini tamamlayanlar mı var yoksa aramızda? Din ve iman adına, sorumlu olacağımız bilgilerin hepsinin, Kur'an da olamayacağını nasıl düşünürüz? Allah ın bu açıklamasından tedirgin olanların telaşını çok iyi anlıyorum. EĞER ALLAH IN KUR'AN DA, HİÇBİR EKSİK BIRAKMADAN, HER ŞEYİN AÇIKLADIĞINA İNANDIKLARI TAKDİRDE, İNANDIKLARI TÜM RİVAYETLER VE BATIL İNANÇLARI ÇÖKECEK VE YOK OLACAKTIR. TELAŞLARI BUNADIR. Atalarının inançlarını sürdürmek isteyenler, kendi inançlarını yaşamak adına, aşağıdaki ayetin de aynı mantıkla anlamını değiştirmekten çekinmemişlerdir.

Nahl 89: Ey Muhammed!) Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. SANA BU KİTABI; HER ŞEY İÇİN BİR AÇIKLAMA, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik. (Diyanet meali)

Allah, elçisine gönderdiği Kur'an dan bahsederek, mahşer günü seni Müslümanlara şahit olarak getireceğimiz günü düşün dedikten sonra, şahit olarak sorumlu tutacağı Kur'an için, bakın ne diyor. "SANA BU KİTABI, HER ŞEY İÇİN BİR AÇIKLAMA OLSUN DİYE GÖNDERDİK". Demek ki Allah bizleri doğru yola iletecek, bizler için müjde olan Kur'an da, her bilgiyi açıklamış olduğunu söylüyor. Ama Kur'an da her şeyin olamayacağına kendisini inandıranlar, bu ayetin hükmünü de örtmek ve batıl inançlarına devam etmek isteyenler, bakın nasıl bir örnek veriyorlar ayetin anlamını saptırmak adına.

"HER ŞEY'DEN; MAKSAT TÜM ŞEY DEĞİLDİR, bundan maksat, umum ifade edip husus bildirmektir, tıpkı şu ayette geldiği gibi dikkatli okuyalım, Allah şöyle buyurur: "O (RÜZGÂR), RABBİNİN EMRİYLE HER ŞEYİ YIKAR, MAHVEDER." (Ahkaf–25) Ayet, Ad ve Semud kavminin üzerine gönderilen rüzgârın her şeyi darmadağın ettiğini haber verir. "Bu kavimlerin elebaşı, diyarları, elde ettikleri yerle bir oldu" denilir.  Peki, yeryüzün hepsi mi yerle bir oldu sadece Ad ve Semud kavmi mi? Elbette ki "Ad ve Semud helak oldu Yeryüzü olmadı" denilir."

Değerli kardeşlerim, bizler nefsimizi memnun etmek adına, işte ayetlerin anlamları ile böyle oynuyoruz. Söylediklerini ve verdiği örnekleri karşılaştıralım. Allah Nahl 89. ayetinde peygamberimizin, mahşer günü bizlerin üzerine şahit olarak çağrılacağından bahsediyor ve şahitliğini de, DAHA ÖNCE SİZLERİ SORUMLU TUTUYORUM DEDİĞİ Kur'an dan yapacağını ve bu kitabın gönderilme nedenini açıklıyor ve diyor ki Yaradan; SANA BU KİTABI, HERŞEY İÇİN BİR AÇIKLAMA OLARAK GÖNDERDİK.  Peki, her şey kelimesini sınırlayıp, farklı anlamalara çekenler nasıl bir örnek vermişler ona bakalım. Allah cezalandıracak kavmin üzerine rüzgâr, fırtınalar gönderip, HER ŞEYİ yıkıyor mahvediyor. Diyorlar ki burada her şeyi mahvediyor derken, bütün dünyayı değil, yalnız cezalandırılması gereken kavimden bahsediyor. İyide bu örnekte anlatılan ile Kur'an da her şeyin açıklanmış olmasını nasıl örnek verip karşılaştırırız? Birisinde Allah sorumlu olduğumuz Kur'an da, bizlerin sorumlu olduğu her şeyin açıklandığını söylüyor, diğerinde bir kavmin cezalandırılması ve bu kavmin her şeyiyle yok olduğu anlatılıyor.

İşte bizler ayetlerin anlamlarını böyle saptırmaya çalışıyoruz, peki neden? Sırf atalarının Kur'an da bahsedilmeyen, batıl inançlarını yaşamak adına. Allah emin olmadığınız bilginin ardına düşmeyin. Kur'an ın ipine sarılın dedikten sonra, Kur'an da her bilginin olmadığına inanmak, bizleri yaratan Rabbimize çok büyük saygısızlıktır hatırlatırım. Şöyle düşünün lütfen, ALLAH ZUHRUF 44. AYETİNDE, SİZLERİ KUR'AN DAN SORUMLU TUTUYORUM DEDİKTEN SONRA, SORUMLU TUTTUĞU KİTAPTA, BİZLERİN İMTİHANI ADINA, HER BİLGİNİN OLAMAYACAĞINI NASIL SÖYLERİZ VE  BUNA İNANIRIZ?

Kur'an da imtihanımız adına, sorumlu olduğumuz her bilginin olduğuna kanıt, bazı örnek ayetler sizlere hatırlatmak istiyorum. Tüm bunlara inanmak tabi sizlere kalmış. Hepimiz kendi imtihanımızı yaşıyoruz. Yorum ve karar sizlerin.

Araf 174: Belki inkârdan dönerler diye AYETLERİ BÖYLE AYRINTILI BİR ŞEKİLDE AÇIKLIYORUZ. (Diyanet vakfı meali)

Araf 3: (Ey insanlar) RABBİNİZDEN, SİZE İNDİRİLENE UYUN ve O'ndan başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! ( Elmalı meali)

Ankebut 51: KENDİLERİNE OKUNAN KİTABI SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMEDİ Mİ?[419] Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır. (Diyanet meali)

Araf 185: Göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah'ın yarattığı her şeye ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı? O HALDE KUR'AN'DAN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR? (Diyanet vakfı meali)

Araf 174: Hakka dönsünler diye işte ayetleri böylece AYRI AYRI AÇIKLIYORUZ. (Diyanet meali)

İsra 89: Andolsun, biz bu Kur'an'da insanlara HER TÜRLÜ MİSALİ DEĞİŞİK ŞEKİLLERDE AÇIKLADIK. Yine de insanların çoğu ancak inkârda direttiler. (Diyanet meali)

Araf 52: Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim üzere AÇIKLADIĞIMIZ BİR KİTAP GETİRDİK. (Diyanet vakfı meali)

Nur 34: Andolsun ki biz size (gerekeni) AÇIK AÇIK BİLDİREN ÂYETLER, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve takvâya ulaşmış kimseler için öğütler indirdik. (Diyanet vakfı meali)

Nisa 174: Ey insanlar! ŞÜPHESİZ SİZE RABBİNİZDEN KESİN BİR DELİL GELDİ ve size apaçık bir nur indirdik ( Diyanet vakfı meali)


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/

186
Allah Kur'an da, kendisine şirk koşanı, asla bağışlamayacağını söyler bizlere. Önce ayeti yazalım daha sonra Allah şirk koşmakla neyi kast ediyor, onu birlikte düşünelim.

Nisa 48: Şüphesiz Allah, KENDİSİNE ORTAK KOŞULMASINI ASLA BAĞIŞLAMAZ. Bunun dışında kalan (günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah'a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur. (Diyanet meali)

Demek ki şirk koşmak Allah katında, bağışlanmayacak çok büyük bir günah. Bunu yapan bir insan, Allah a iftira etmiş olur diyerek, günahın ne derece büyük olduğunu, üstüne basa basa söylüyor. Peki, şirk koşmak ne demek,  önce bunu doğru anlayalım. ŞİRK HERHANGİ BİR YARATILMIŞI, ALLAH IN BİR KISIM YETKİLERİNE ORTAK ETMEK, ALLAH İLE BİRLİKTE ANMAKTIR.

Konuyu doğru anlamak için, şöyle bir açıklama yapmamız doğru olur. ALLAH A ŞİRK KOŞANLAR, ALLAH IN YERİNE BİR BAŞKA ALLAH, YARATICI KOYMUYORLAR.  ŞİRK KOŞTUKLARI KİŞİLERİ ALLAH IN YANINA KOYUYORLAR, ALLAH İLE BİRLİKTE ANIYORLAR. Allah ın tek elindeki yetkilerinin bir kısmından veriyorlar. Hâlbuki Allah ile birlikte hiç kimseyi anamayız, onun yanına hiç kimseyi koyamayız, onun yetkilerini hiç kimseye veremeyiz. Çünkü Allah ne diyordu ayetinde, HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM. Buradan da anlıyoruz ki, Allah yetkilerini hiç kimseye vermemiştir. Allah a şirk koşan kişiye de Müşrik deniyor.

Üzerinde dikkatle durmamız gereken, çok önemli olan ise, Allah ın yetki ve sorumluluklarını, yaratılmış kişilere veren müşrikler, iman ettiğini söyleyen insanlardan olmalarıdır. YANİ BU KİŞİLER ALLAH A, ELÇİSİNE HATTA GÖNDERİLEN KİTAPLARA İMAN ETTİKLERİNİ SÖYLEYEN, AMA İMANIN GEREKLERİNİ, ALLAH IN KİTABINDA HÜKMETTİKLERİNİ, GEREĞİ GİBİ YERİNE GETİRMEYENLER OLDUĞUNU UNUTMAMALIYIZ.

Gelelim şirk konusuna. Allah a şirk koşanlar neler yapıyor da, Allah bu konuda hiç tavizsiz, bunları yapanları asla affetmeyeceğim diyor. Bu konu çok önemli, Allah korusun farkında olmadan bu hataya sakın bizlerde düşmeyelim? Düşmemek içinde, konuyu dikkatle araştırmalıyız. Allah a ortak koşulanlar kimler, önce ona bakalım.

Araf 191: Hiçbir şeyi yaratamayan, kendileri yaratılan şeyleri Allah'a ortak mı koşuyorlar? (Diyanet meali)

Buradan da anlıyoruz ki, bizim gibi insanlar, yani yaratılmışlar. Peki, bu yaratılmış insanlara bizler, nasıl bir yetki yüklüyoruz da, Allah ın tek elindeki yetkisini onlara veriyoruz. Hemen Kur'an ın verdiği örneklerden yola çıkarak düşünelim. Allah şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatin fayda vermediği o günden sakının dediği halde, bizler edindiğimiz velilere, şeyhlere, efendilere, ya da farklı kişilerinde şefaat etme yetkisinin olduğunu söylüyor ve buna inanıyorsak, ALLAH IN TEK ELİNDE BULUNAN BİR GÜCÜ, YETKİYİ BİR YARATILMIŞA, BEŞERE VERİRSEK, ALLAH A ŞİRK KOŞMUŞ OLURUZ. İşte bu yanlışı yaparsak, MÜŞRİKLERDEN OLURUZ.

Cahiliye döneminde, yaşadığı dönemde o devrin saygın ve sevilen insanlarından olan LAT, MENAT ve UZZA diye anılan ve öldükten sonra heykelleri yapılıp kabeye konmuş kişilerden, Allah ile aracılık yapmasını ve kendilerine şefaatçi olmaları isteniyordu. Allah bunları ikaz ediyor ve bu kişilere hiçbir yetki verilmediği, bunlar sizin atalarınızın uydurmalarıdır diyor Allah ayetinde.

Örnekler o kadar çok ki. Allah sizleri Kur'an dan hesaba çekeceğim, biz kitapta her şeyden nice örnekleri verdik, kitapta hiçbir eksik bırakmadık, Kur'an ın ipine sarılın dediği halde, Allah ın kitabına eğer bizler, Kur'an tek başına imanımızı yaşamak için yeterli değildir. Her bilgiyi Kur'an da bulamayız. FIKIH kitapları ve hadisler olmasaydı Kur'an kapalı kalırdı, anlayamazdık dersek, Allah ın kitabına ve Rabbimizin tek elindeki Allah ın dinine, BEŞERİN KİTAPLARINI ŞİRK KOŞMUŞ OLURUZ. Bunları söyleyen ve inananlarda Müşrik olur Allah korusun.

Bu örnekleri çoğalta biliriz. DİN ALLAH IN DİNİDİR, NE ORTAĞI VARDIR, NEDE YARDIMCISI. Hükümleri Allah yalnız ben veririm diyor da, Allah ın hükümlerine, elçisinin de ilaveler yaptığına inanır ve emin olamayacağımız rivayet bilgileri de dine sokarsak,  hem peygamberimize iftira atmış, hem de peygamberimizi, Allah ın dinde ortağı konumuna getirmiş oluruz ki, buda şirktir. Bakın Allah kendisinden başka kişilerden yardım bekleyenlere, nasıl bir örnek veriyor.

Enam 40- 41: De ki: "Ne dersiniz, size Allah'ın azabı gelse veya o kıyamet gelip çatıverse siz, ALLAH'TAN BAŞKASINA MI YALVARIRSINIZ? Doğru sözlü iseniz söyleyin bakalım!" Hayır, yalnız O'na yalvarırsınız da, O dilerse, yakındığınız belâyı uzaklaştırır. Siz, ortak koştuklarınızı unutuverirsiniz. (Bayraktar Bayraklı meali)

Sanırım bu örnek, bizler için çok büyük bir ibret. Ama gözler görüyor, nefisler hissediyorsa tabi. Allah ın yanında veliler, şeyhler, efendiler edinip, onlardan şefaat ve yardım bekleyenlere, bende aynı soruyu soruyorum. Başınıza büyük bir bela gelse, ya da kıyamet gelip çatsa, siz Allah ın yanında, edindiğiniz velilere, şeyhlere mi yalvarıp yardım istersiniz, yoksa bizleri yaratan Allah a mı yalvarıp yardım dilersiniz?

Allah o zor anınızda, hepsini unutursunuz ve yalnız Allah a yalvarıp, Allah dan yardım istersiniz diyor. Madem zor anımızda, hesabın görüleceği o çetin gün, yalnız Allah aklımıza gelecek ve yalnız ona sığınacaksak, BU DÜNYADA İMTİHANIMIZI YAŞARKEN, NEDEN ALLAH IN YETKİ VE SORUMLULUKLARINI, YARATILMIŞ BİR BEŞERE YÜKLEYİP ŞİRK KOŞUYORUZ?

Allah geçmiş toplumlarda da aynı yanlışları yapan, Allah ın yanında şefaatçiler edinenlere, aynı uyarılarını yaptığını söylüyor ve bizlere de bu örnekleri verip, aynı hataları yapmamamız için uyarıyor. Bir örnek daha vermek istiyorum.  Çünkü konu çok önemli ve aynı hataları bizlerde ne yazık ki yapıyoruz.

Fatır 14: Eğer onları çağırsanız, çağrınızı duymazlar. Duysalar bile çağrınıza karşılık veremezler. KIYAMET GÜNÜ DE SİZİN ORTAK KOŞTUĞUNUZU İNKÂR EDERLER. BUNLARI SANA HİÇ KİMSE, HAKKIYLA HABERDAR OLAN (ALLAH) GİBİ HABER VEREMEZ. (Diyanet meali)

Değerli din kardeşlerim. Lütfen artık Allah ın bu uyarılarına kulak verelim. Allah bu dünyada bizlerin edindiği velilerin, şeyhlerin, efendilerin bizlerin seslenişlerimizi, yardım isteklerimizi asla duyamayacağını söylüyor.  Hatta kıyamet günü sizler bu kişilerden şefaat beklerden, onlar gerçekler ile yüzleştiklerinde, utançlarından sizin onları ortak koştuğunuzu, yani onlardan yardım ve şefaat beklediklerini, İNKÂR EDERLER DİYOR. Çok daha ilginç olanı, imtihanımız bitmeden, emaneti teslim etmeden, bu gerçekleri Allah dan başka hiç kimse, sizlere haber veremez diyor. Diyor ama Allah ı dinleyen ve bu acı gerçeklerden ibret alanlar nerede.

Dilerim Allah ın bu uyarılarını dikkate alan, Rabbin halis kullarından oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/

187
İslam inancında çok bahsedilen ve hatta örnek almamız gerektiği konusunda, birçok hadislerin olduğu bir konu vardır. Peygamberimizin sünneti. Önce sünnet kelime olarak ne anlama geliyor onu doğru anlayalım ki, doğru bilgilere ulaşabilelim. Daha sonrada üzerinde düşünebilelim.

Sünnet kelime anlamı olarak, YOL, GİDİŞ, PRENSİP, KANUN DEMEKTİR. İslam toplumları arasında bu kelime, Peygamberimizin örnek davranışlarına verilen isim olduğu gibi, bir başka tarifte de şöyle anlatılır.

"Hazreti Muhammet'in Müslümanlarca uyulması gerekli sayılan davranışlarıyla, şu ya da bu konuda söylemiş olduğu sözlerin tümü, Hazreti Muhammet'in koyduğu kurallar ve Müslümanlara gösterdiği yol."

İslam inancında sünnet konusuna verilen anlamlar, genel olarak bu sözlerle ifade edilir. Peki, Kur'an sünnet sözcüğüyle bizlere ne anlatıyor ve bu kelimeden bizler ne anlamalıyız. Bunu doğru anlamak için ayetlere bakalım.

Fetih 23: Allah'ın öteden beri gelen kanunu/sünneti budur. ALLAH'IN KANUNUNDA/SÜNNETİNDE ASLA BİR DEĞİŞİKLİK BULAMAZSIN.( Elmalı meali)

İsra 77: Bu, senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlerimiz hakkındaki SÜNNETİMİZDİR. Bizim SÜNNETİMİZDE herhangi bir değişme göremezsin.  (Elmalı meali)

Nisa 26: Allah, size (hükümlerini) açıklamak, size, sizden öncekilerin YOLLARINI göstermek ve tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah, hakkıyla bilendir, HÜKÜM VE HİKMET SAHİBİDİR. (Diyanet meali)

Bu ve buna benzer birçok ayete baktığımızda, Kur'an ın sünnet kelimesine verdiği anlam, ALLAH IN KANUNU, ALLAH IN BİZLERE ÇİZDİĞİ YOLU ANLAMLARINDA KULLANILMIŞTIR. Ayetlere dikkat ederseniz, Allah ın sünnetinde yani kanunlarında, bizlere çizdiği yolda, asla bir değişiklik olmayacağını, üstüne basa basa söylüyor.

Kur'an ın bu açıklamalarından sonra, gelelim günümüz İslam toplumunda, peygamberimizin sünneti sözüne verilen anlama. Ayetlerdeki açıklamaları okudunuz, Allah benim sünnetimde yani kanunlarımda asla bir değişiklik olmaz dedikten sonra, acaba peygamberimiz Allah ın sünnetine, bunlarda benim sünnetim, yani dinde koyduğum kanunlarım, kurallarım anlamında sünnetler ilave etmiş olabilir mi? ÇÜNKÜ GELENEKSEL FIKIH İNANCINDA, ALLAH IN ELÇİSİNİN, TIPKI KUR'AN GİBİ, DİNE HÜKÜM KOYMA YETKİSİ DE VARDIR DİYE İNANILIR.

Bunu söylemek ve düşünmek bile insanın içini titretiyor. Kur'an ın tümüne iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, peygamberimizin Allah ın sünnetine/kanunlarına ilaveler yapabileceğine asla inanmaz ve inananları Kur'an ile uyarır. Buradan da anlaşıldığı gibi, peygamberimiz Kur'an ın koyduğu kurallara, kanunlara asla ilaveler yapmamış, yalnız Allah ın tebliğ ettiği Kur'an a uymuştur.

Allah Kur'an da, peygamberimizi örnek almamızı istemiştir. Çünkü peygamberimiz yaşamı, davranışlarıyla, hareketleriyle örnek bir insandı.

Ahzab 21: Andolsun ki, Resûlullah sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için GÜZEL BİR ÖRNEKTİR.( Diyanet vakfı meali)

Bakın Allah elçisinin, bizler için örnek bir insan olduğunu söylüyor. Allah ve ahiret gününe iman etmiş bir Müslüman için, peygamberimizin yaşamı, insanlar arasındaki ilişkileri, davranışları ve hayata bakışı, elbette yalnız Kur'an ın çizgisinden yürüyüşü, bizler için örnektir. Peygamberimiz söyledikleri gibi, Allah ın dinine ilave ettiği hiçbir şey yoktur, Kur'an a baktığımızda olamayacağını açıkça görüyoruz. Yoksa peygamberimizin bıraktığı sakal, kültürleri gereği giydi kıyafet, ya da sevdiği yemekler değildi bizler için örnek oluşu. Çünkü bu örnekler hem kişisel, hem de yöreseldir, dinin ölçüleri dışındadır. Kişinin kişisel zevkini yansıtır.

Ne yazık ki bizler, Kur'an dan öyle uzak İslam ı yaşıyoruz ki, Kur'an ın özüne inemediğimiz, onun felsefesini, öğretisini anlayamadığımız içindir ki, dinin dışındaki yöresel, kültürel ve şekilsel konuları din zannediyoruz. Böyle olunca da, ALLAH IN SÜNNETİNDEN UZAKLAŞMIŞ, KENDİMİZE ADETA ŞEKİLSEL, AMA DİN İLE İLGİSİ OLMAYAN KONULARIN OLDUĞU, GÖRSEL SÜNNETLER, İNANÇLAR YARATIYORUZ. Dış görünüşe önem verdiğimiz içinde, hep aldanıyoruz.

Peygamberimizin bizler için örnek oluşunu, ne yazık ki kavrayamamışız, peygamberimizin örnekliğinden de faydalanamamışız. Onun adına uydurulan öyle sözlere inanmışız ki, adeta peygamberimizi, dinde Allah ın ortağı yapmışız. Hâlbuki Allah ayetlerinde açıkça ben kanunlarıma, hükmüme, sünnetime hiç kimseyi ortak etmem uyarıları, bizleri hiç etkilememiş. Emin olamayacağımız sözlerin ardından, hiç düşünmeden gitmişiz, gitmeye de devam ediyoruz.

PEYGAMBERİMİZİN SÜNNETİ, ALLAH IN SÜNNETİNDEN FARKLI DEĞİLDİ, ZATEN FARKLI OLAMAZDI. Çünkü Allah ın elçisine verdiği görev, sana indirdiğim Kur'an ile yani benim sünnetimle, kullarıma hükmet demiş ve bu konuda birçok ayet indirmişti. Onun içindir ki Kur'an a uyan, yani Allah ın sünnetine uyan, elçisinin yolundan gidiyor demektir. Eğer peygamberimizin, Kur'an ın dışından dine ilaveler yaptığına inanır ve bunları da dinin asli unsuru sayarsak, hem Allah ın yolundan, hem de elçisinin yolundan, sünnetinden ayrılmış, yanlışlara sapmış olacağımızı lütfen unutmayalım.

Değerli din kardeşlerim. Ömür su misali akıp gidiyor, lütfen kendimize gelelim. Bu dünyanın yalanlarına, ihtiraslarına kanmayalım. Bir gün emaneti teslim edeceğimiz vakit geldiğinde, son pişmanlıklarımızın fayda etmeyeceğini unutmayalım. Lütfen Allah ın sünnetine, beşeri sünnetler ilave etmeye çalışanların ardı sıra gitmeyelim, sözlerine inanmayalım. Hesap günü inanın çok, ama çokkkkk pişman oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/





188
Din Bilgisi / Kader Konusu Ve Allah ın Takdiri.
07 Aralık , 2016, 12:23:22
Bizler kader konusunu, öyle yanlış anlıyoruz ve topluma anlatıyoruz ki, adeta bu anlayışımızla Allah a saygısızlık yapıyor ve Allah ın adaletini zerre kadar anlayamıyoruz. Kur'an da geçen Kader kelimesi Allah ın TAKDİRİ, ÖLÇÜSÜ ANLAMINDADIR. Kur'an kader kelimesini, dünyanın, tabiatın ve canlıların yaratılması ve onun eşsiz yapısını anlatırken de kullanır. Örneğin Rad suresi 8. ayetinde, ONUN KATINDA HER ŞEY ÖLÇÜ İLEDİR diyerek, bu âlemin şaşmaz bir ölçüyle, düzenle, dengede yaratıldığını anlatır bizlere. Yani Allah ın yarattığı kaderde, düzende asla bozulma, düzensizlik, kargaşa yoktur. KARGAŞANIN, BOZGUNCULUĞUN OLDUĞU HER YERDE, İNSANLARIN USLANMAZ NEFİSLERİNİN AZGINLIĞI VARDIR.

Allah bizleri yaratırken nasıl bir takdir, yani kader ölçüsü kullanmış, onu anlamaya çalışalım Kur'an dan. Önce Allah ın bizler için takdiri, yani kaderimizde adaletsizliğin olamayacağını unutmamalıyız. Kader konusunun, çok hassas bir konu olduğunu söylemek isterim.  Bazen bir yere gelip, oradan öteye gidemeye biliyor insan. Çünkü bunun nedeni, sebep sonuç ilişkisini kuramadığımızdan, bu konunun da detayına Kur'an, çok fazla girmediğinden diyebiliriz. Allah anlayabileceğimiz kadarını bizlere bildirmiştir. Yaradan bu dünyada sizleri, imtihan ediyorum der bizlere.  Bu imtihanın sonucunda da, yaptıklarımızın karşılığı olarak, bakın neler yaptığı bilgisini veriyor.

Nisa 79: Sana gelen iyilik Allah'tandır. BAŞINA GELEN KÖTÜLÜK İSE NEFSİNDENDİR. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter. (Diyanet vakfı meali)

Bu ayetten de anlıyoruz ki, yaşantımızda başımıza gelen her musibet, şer bizlerin yaptıklarının karşılığı olduğunu çok açık bildiriyor.  Yani ne yapıyorsak, onun karşılığını görüyoruz bu dünyada. Bu konu üzerinde düşünelim şimdide. Her ne hikmetse çok büyük acılar, keder ve üzüntüler, acaba neden Müslüman toplumlarının başına geliyor, hiç düşündünüz mü?

Geçen gün bir kız yurdunda çıkan yangında, küçük masum kızlarımız öldü. Acil tahliye kapısından, sanırım açık olmadığı için çıkamamışlar. Buna Allah ın takdiri diyebilir miyiz? Allah böyle istemiş, takdir etmiş diyen bir insan, ALLAH A SAYGISIZLIĞIN EN BÜYÜĞÜNÜ YAPMIŞ DEMEKTİR. Allah adaletsiz değildir. Adaletsiz bizleriz. Allah da yaptıklarımızın karşılığında, ortaya çıkan acı ve kederin oluşmasını engellemiyor, lütfen dikkat TAKDİR ETMİYOR. Yukarıdaki ayette olduğu gibi, başımıza gelen musibetler, kötülükler bizlerin elleriyle yaptıklarının karşılığıdır. KENDİ SUÇUMUZU ALLAHA ATARAK, BU İŞİN İÇİNDEN SIYRILACAĞIMIZI SANMAYALIM. Böyle gidersek, daha çok acılar çekeriz.

Bir insanın elinde olmayan bir kaderi vardır ki, buda dünyaya gelişi ile ilgilidir. Bu konuda da sanırım hiç birimizin, konuşmaya yetkisi olacağını zannetmiyorum. Çünkü konuyla ilgili hiçbir bilgiye sahip değiliz. Bununda bu dünyada, imtihanımızla ilgili bir nedeni mutlaka vardır. Kader konusunda Kur'an dan öyle ayet örnekleri veriyorlar ki bazı kişiler, batıl inançlarına delil yaratmaya çalışıyorlar. Çünkü öyle bir inanca sahipler ki, Allah bizlerin hayatını daha önceden yazmış, bizlerde bu yazgıyı/kaderi yaşıyoruz. Hani bu dünyada, imtihan ediyordu bizleri Allah? Bu nasıl adaletsiz bir imtihan ki, bizlerin hayatımızda hiç takdir hakkı yok. Böyle bir adaleti, Yaradan a nispet etmekten Allah a sığınırım.

Tevbe 51: De ki: ALLAH'IN BİZİM İÇİN YAZDIĞINDAN BAŞKASI BİZE ASLA ERİŞMEZ. O bizim Mevlâmızdır. Onun için müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler. ( Diyanet vakfı meali)

Kader konusundaki yanlış inanç sahipleri, bakın bu ayette Allah, bizim için yazdığından başkası bize erişmez diyor, demek ki Allah bizler için her şeyi yazmış, bizde onu yaşıyoruz diyecek kadar, Kur'an dan ve Allah ın adaletinden uzak bir inanç yaşıyoruz. Bu ayetin bir öncesini yazalım şimdide.

Tevbe 50: Eğer sana bir iyilik erişirse, bu onları üzer. Ve eğer başına bir musibet gelirse, «İyi ki biz daha önce tedbirimizi almışız» derler ve böbürlenerek dönüp giderler. (Diyanet vakfı meali)

Bakın Allah,  inkârcıların sözlerine karşı, Allah bunu söylemiş ve demiş ki iman etmeyenlere,  ALLAH NE TAKDİR ETTİYSE O OLUR. SİZLER BOŞUNA KONUŞUYORSUNUZ. Allah bu ayetinde, tüm iman edenlere hitaben, siz ne yaparsanız yapın, ben sizin için ne takdir ettiysem o olur demiyor. Ayetleri doğru anlamak için, Kur'an ın diğer ayetleri ile mutlaka bağlantı kurmalıyız. Çünkü Allah bir ayetinde söylediğinin, diğer bir ayette tersini asla söylemez.

Kader konusunda, yanlış algıladığımız bir konu daha var. Bir insan sarhoş, ya da ehliyetsiz trafik kazası geçiriyor ölüyor. Kişilerin hataları sonucu, depremlerde yanlış yapılmış eksik malzeme konmuş binalarda, binlerce kadın, erkek, çocuklar ölüyor, birileri çıkıyor diyor ki, ALLAH IN TAKDİRİ İLAHİSİ BUYMUŞ. Bunları söyleyenler nasıl bir RAB edinmişler bilemem, ama benim Allah ım, Rabbim asla adaletsiz değildir. Bunu da onun gönderdiği rehberinden anlıyorum.

Kendi rezilliklerini, adaletsizliklerini, hırsızlıklarını örtmek için, ALLAH IN İSMİNİ MASKE OLARAK KULLANANLAR, BİR GÜN MUTLAKA BU DÜNYADA VE MAHŞERDE CEZALARINI BULACAKLARDIR. Din simsarcılarına sormak isterim, kurallara ve kaidelere uyarak binalar yapan, depremlerde neredeyse hiç can kaybı olmayan ve neredeyse her gün deprem olan Japonya yı Allah, bizlerden daha mı çok seviyor? Oradaki insanların kaderinde, depremden ölmeyi Allah yazmamış mı?

Allah yarattığı tüm kullarına, Fatır suresi 37. ayetinde, SİZE DÜŞÜNECEK OLANIN, DÜŞÜNECEĞİ KADAR BİR ÖMÜR VERMEDİK Mİ? der. Bu sözleri hatırlayalım ve üzerinde düşünelim. Demek ki Allah ın takdiri bu yönde, imtihan için eşit zaman takdir edilmiş.  Peki, erken ölenler ne olacak? Onlara Allah gereken yaşamı vermemiş mi? Elbette onlarında hakkı gözetilmiş ve Kur'an da bununda bilgisini veriyor ve diyor ki Allah;

Vakıa 60,61: Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve SİZİ BİLEMEYECEĞİNİZ BİR ŞEKİLDE YENİDEN YARATMAK ÜZERE ARANIZDA ÖLÜMÜ BİZ TAKDİR ETTİK. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.(Diyanet meali)

Rum 11: Allah yaratmayı ilkin yapar, SONRA DA ÇEVİRİR ONU YENİDEN YAPAR; SONRA HEP DÖNDÜRÜLÜP O'NA GÖTÜRÜLECEKSİNİZ.(Elmalı Hamdi meali)

Buradan da anlıyoruz ki,  imtihan için verilen zamandan önce ölenler, tekrar dünyaya gelip imtihanlarını tamamlıyorlar. Tabi imtihan vakti kadar bu dünyada kalanların, tekrar dünyaya gelmeleri mümkün değil.  Bu bilgilerden yola çıkarak, kader konusunu değerlendirdiğimizde, şunları söylemeliyiz. Bir kişiyi, başka bir insan öldürdüğünde, bu trafik kazası da olabilir, silahla da olabilir, hatta gereken önlemleri alınmamış bir evde, okulda çıkan yangında ölenlerde olabilir, depremde gereken ölçülerde yapılmamış bir evin yıkılmasında ölen insanlara, BU ALLAH IN TAKDİRİDR, ONLARIN KADERİDİR DEMEMİZ BÜYÜK HATA OLUR. HATTA BU SÖZLER, KENDİ HATAMIZI ALLAH IN ÜSTÜNE ATMAKTIR, İFTİRADIR.


Neden hata olur, çünkü bu konuda hiçbir bilgimiz yok. Bilgimiz olmayan bir şeyi, nasıl olurda Allah a nispetle söyleriz. Allah ne diyordu. Benden şer gelmez. Başınıza gelen kötülük, sizlerin yaptıklarınızdandır diyordu. Bu durumda nasıl olurda, Allah a böyle bir adaletsizliği nispet ederek, kendi hatalarımızı gizleriz. Küçücük çocuğun yanarak yurtta ölmesini, NASIL OLURDA ALLAH IN TAKDİRİ DERİZ VE ALLAH IN ÜSTÜNE SUÇÜ YÜKLERİZ. Bu kadar m ı azgın nefislere sahip olduk, bu kadar mı Kur'an dan uzaklaştık.

Kader konusu gerçekten çok hassas bir konu. Onun içinde bilmediğimiz bir şeyi, hele hele adaletsiz bir düşünceyi, lütfen Allah a nispet etmeyelim. Allah Kur'an da geleceği bildiğini söyler ama Allah ın geleceği görmesi, önlem almayacağı anlamında elbette değildir.  Onun içinde bizlere elçiler ve kitaplar göndererek uyarmıştır.  Sırf imtihanımızda başarılı olalım diyedir, Allah ın bu çabası. Çok dikkat çekici olan ise, Allah ın takdir ettiği ömürde, bazen kısaltmalarında yapıldığı, ama hepsinin kayıt altında olduğu, bilindiği bilgisini de verir bizlere. 

Fatır 11: Allah sizi (önce) topraktan, sonra meniden yarattı. Sonra sizi çiftler (erkek-dişi) kıldı. O'nun bilgisi olmadan hiç bir dişi ne gebe kalır ne de doğurur. BİR CANLIYA ÖMÜR VERİLMESİ DE, ONUN ÖMRÜNDEN AZALTILMASI da mutlaka bir kitaptadır. Şüphesiz bunlar, Allah'a kolaydır (Diyanet vakfı meali)

Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, Allah her kulu için, gerekli ve adaletli bir ömür belirlemiştir. Elbette Allah bu ömrün yaşanmasını, kullarına imtihanları gereği kendilerine bırakmıştır. Örneğin kendi isteğiyle intihar etmeleri gibi. Ya da bir kişinin, diğer bir kişiyi değişik nedenlerden öldürmesi gibi diyebiliriz. Bizlerin yaptığı hatalar neticesinde, bir başkasının başına gelen bir musibet, kötü bir durumun, asla Allah ın bir diğer kulu için yazılan kaderi/takdiri olamayacağını bilmeliyiz. Ne yazık ki ayetlere öyle anlamlar veriyor ve bu yolla batıl inançlarımıza kanıt yaratmaya çalışıyoruz ki, ayetlerin anlamları farklılaşıyor.

Hadid 22: Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen HERHANGİ BİR MUSİBET YOKTUR Kİ, BİZ ONU YARATMADAN ÖNCE, BİR KİTAPTA YAZILMIŞ OLMASIN. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır. (Diyanet vakfı meali)

Bu ayette örnek gösterilerek, Allah ın her şeyi önceden yazdığını ve bizlerin bu yazgıyı yaşadığımızı söylüyorlar. Hâlbuki bu ayette dikkat ettiyseniz, başınıza gelen yalnız musibetlerden, yani cezadan bahsediyor. Allah bu musibetleri, yani cezayı neden verdiğini bir ayetinde açıklamıştı. Kendi ellerinizin yaptıklarınızın karşılığı demişti. Allah adaletsiz değildir. İncir çekirdeği kadar yapılan bir şeyin karşılığını alacaksak, Allah ın vereceği musibetin, cezanın nedenini doğru anlamalıyız. 

Allah bizlere üç şey için musibet verebilir.  İMTİHANIMIZ İÇİN.  YAPACAĞIMIZ KÖTÜ BİR ŞEYİ YAPMADAN, UYARI OLSUN DİYE. YA DA YAPTIKLARIMIZIN KARŞILIĞI, CEZA OLSUN DİYE. Bunların hiç birisini bizler takdir edemeyiz, nedenlerini bilemeyiz. Ama kendi yaptıklarımızı çok iyi biliriz. Eğer bizler, başımıza gelen tüm bu musibetlerden dersler almak istiyorsak, YAŞANTIMIZDA BAŞIMIZA GELEN MUSİBETLERİN, ASIL NEDENLERİNİ ARAŞTIRMALIYIZ. Eğer araştırmadan, ders çıkarmadan gerçeklere gözlerimizi yumarak, BUNLAR ALLAH IN TAKDİRİDİR, KADER DİYEREK, ALLAH IN ADALETİNE SAYGISIZLIK YAPAMAYA DEVAM EDERSEK, bilelim ki bu musibetler hem kişisel olarak, hem de toplum olarak, başımızdan hiç eksik olmayacaktır.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/


189

Allah Kur'an da bizlere, geçmiş toplumların yaptığı yanlışlardan örnekler verip, aynı yanlışları bizlerin yapmamamız için uyarılarda bulunur. Allah, benden başka RAB lar, yani yol göstericiler edinmeyin diye uyardığı halde, geçmiş toplumlar bu uyarıları dinlemeyerek, bakın neler yapmışlar ki, Rabbimiz örnek olsun diye Kur'an da bizleri bilgilendiriyor.

Tevbe 30: Yahudiler, "UZEYİR ALLAH'IN OĞLU" DEDİLER, HIRİSTİYANLAR DA "MESİH ALLAH'IN OĞLU", DEDİLER. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. DAHA ÖNCE İNKÂRA SAPMIŞ OLANLARIN SÖZLERİNE BENZETİYORLAR. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar! ( Elmalı meali)

Tevbe 31: Onlar, Allah'dan başka BİLGİNLERİNİ VE RAHİPLERİNİ DE KENDİLERİNE RAB EDİNDİLER, MERYEM OĞLU MESİH'İ DE. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah'dan başka hiçbir ilâh yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir. (Elmalı meali)

Aslında bu iki ayetten alacağımız, çok dersler var. Ayetlerde özellikle dikkat çekilen, geçmiş toplumlar Allah ın gönderdiği elçilere kutsallıklar verip, Allah ın oğlu ilan ettiklerini söylüyor. Dikkat ederseniz Yaradan bu yapılanın yanlış olduğunu söylüyor, çünkü görev verdiğim elçilerde, tıpkı sizler gibi bir beşerdi ve bana kulluk etmek için yaratılmışlardı açıklamasını yapıyor. Bizler belki peygamberimiz için, Allah ın oğlu yakıştırmasını yapmadık ama Allah ın vermediği öyle yetkilerle donattık, öyle şeyler söyledik ki, HÂŞÂ DİNDE NEREDEYSE ALLAH IN ORTAĞI KONUMUNA GETİRDİK.

Diğer ayette ise çok önemli ve dikkat çekici bir konuda örnek veriyor ve diyor ki Yaradan, Allah ın yanında bilge, âlim kabul ettikleri kişileri ve de rahipleri, yani din adamlarını da kendilerine RAB edindiklerini belirtiyor. Ayetin sonunda ise Meryem oğlu Mesih i de Rab edindiler diyerek, yapılan yanlışı aktarıyor bizlere.

Tam bu esnada RAB kelimesine, bir açıklama yapmam gerekiyor ki, konu yanlış anlaşılmasın. AYETTE GEÇEN RAB KELİMESİNİ, YARATAN, TANRI,  İLAH KAVRAMIYLA KARIŞTIRMAYALIM. BURADA GEÇEN RAB SÖZÜNDEN, İTAAT EDİLEN EFENDİ, TERBİYE EDİP EĞİTEN, DOĞRU HEDEFE ULAŞTIRAN ANLAMINDADIR. Peygamberimiz kendisine, efendimiz denmesine kızarmış ve efendi Allah tır, bende sizler gibi bir kulum dermiş. Ne kadar doğru.

Onun içindir ki Allah Kur'an da, din ve iman adına güvenilecek benden başka veliler, dostlar edinmeyin, onların ardı sıra gitmeyin, sizlerin güvenilecek yardım istenecek veliniz yalnız benim diye bizleri ayetinde uyarmıştır.

Eğer Yaradan ı dinlemeyip, Allah dan başka şüphe duymadan sorgusuzca itaat edilecek, yardım ve şefaat istenecek, güvenilecek en doğru HEDEFE ulaştıracağını zannettiğimiz VELİLER, ŞEYHLER, EFENDİLER edinirsek, Allah ın uyarılarını dinlememiş olacağımız gibi, kendimize Allah ın yanında, RAB LAR EDİNMİŞ OLURUZ. Ne yazık ki bunu bizler yapıyoruz, ama farkında bile değiliz.

Allah dinde ruhban sınıfı olmadığını, daha önceki toplumlara da böyle bir emri olmadığını söylediği halde, günümüzde bizler, öyle bir ruhban sınıfı yarattık ki, Ehli kitabın yarattığı ruhban sınıfı solda sıfır kaldı. Bizler edindiğimiz velilere, ardı sıra gittiğimiz şeyhlere, efendilere öyle payeler, güçler yükledik ki, mahşer günü adeta bizler için, cennetin anahtarları oldular.

Yaradan bizleri bu konuda uyarıyor Kur'an da ve ne diyordu? Şefaat tümden bana aittir, yardım istenecek makam yalnız benim. Ama bizlerin gözleri perdeli, kulakları mühürlü olduğu için, Allah ın zikrini yeterli görmeyerek, EN DOĞRU HEDEFE ULAŞTIRACAK KENDİMİZE RAB LAR, YANİ HİÇ ŞÜPHE DUYMAYACAĞIMIZ, BİZLERİ ALLAH A ULAŞTIRACAK EFENDİLER EDİNDİK. Lütfen dikkat tekrar ediyorum, burada ki Rab Tanrı/ilah anlamında değildir.

Allah ayetinde Hz. İsa yı da Rab edindiler diyor. Bu kısım çok önemli. Şöyle düşünebilirsiniz, ne yani peygamberler bizleri doğru yola iletemez mi? Elbette iletir, ama lütfen dikkat, kimin sözleriyle, kitaplarıyla iletir? ELBETTE YALNIZ ALLAH IN. Elçiler hiçbir zaman Allah ın sözlerine ilaveler yapamaz, adı üzerinde ELÇİ. Allah ne bildirdiyse onu iletirler ona davet ederler. Çünkü elçilerinde tek rehberi, efendisi yalnız Allah tır, onun gönderdiği kitaplardır. Âlimler ve bilge kişilerde, eğer bizleri yalnız Kur'an a davet ediyor ve Kur'an ı anlatıyorsa, başımızın üstünde yerleri var.

Elçiler Allah ın kontrolündeydi ve yaptığı bir yanlışta hemen uyarılıyordu. Kur'an da peygamberimizin, Allah tarafından uyarıldığı ayetleri lütfen unutmayalım. Sizce bu ayetler, neden Kur'an a geçmiş olabilir? Kur'an a geçirmeden, Allah uyarabilirdi elçisini. İşte bunu anlayamadığımız sürece, gerçekleri de göremeyiz. BİZLERE DÜŞENDE, TÜM ALLAH IN ELÇİLERİNİN YAPTIĞI GİBİ, ALLAH IN ZİKRİYLE DİN KARDEŞLERİNİ UYARMAK OLMALIDIR. Kur'an ın dışına çıkarak, birileri eğer bizlere, Kur'an da yok ama bunları da peygamberimiz dine sokmuştur diyorlarsa, asla onlara inanmamalıyız.

Rad 40: Onlara va'dettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de, (göstermeden) senin ruhunu alsak da SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. Hesap görmek ise bize aittir. (Diyanet meali)

Günümüzde Kur'an ın yanına koydukları, onunla eş tutulan öyle beşeri kitaplar var ki, adeta Kur'an ın önüne geçirilmiştir. Kur'an ı anlaşılması zor, her bilginin olmadığı kitap ilan ederek, beşerin yazdığı kitapların daha anlaşılır olduğunu söyleyenler, unutmasınlar yeni RAB lar edinenlerdir. Özellikle günümüzde Said-i Nursi nin yazdığı, Risale-i Nur adını verdikleri kitapların, kendinin gönlüne Allah tarafından indirildiğini söylemesi, dikkatle düşünülmelidir. Bunlar şirktir, lütfen bunlara kanmayalım, inanmayalım yoksa ebedi yaşantımızı ateşe atmış oluruz.

Bu hataları yaptığımız sürece, toplum olarak acılardan asla kurtulamayız. Çünkü bizleri Allah ile aldatanlar, her zaman çıkacaktır. Değerli din kardeşlerim gelin inancımızı yaşarken, peygamberimizin yaptığı gibi yalnız Kur'an ı, Allah ın sözlerini referans alalım. Çünkü Allah biz Kur'an da, hiçbir eksik bırakmadık ve sizler için yemin olsun ki Kur'an ı kolaylaştırdık diyor. Rabbimiz sizleri Kur'an dan sorumlu tutuyorum, hesaba çekeceğim diyorsa, Kur'an da her bilgi yoktur diyenlere değil, gelin bizleri yaratan Rabbimize kulak verelim.

Allah dinde mezheplere, fırkalara, cemaatlere, tarikatlara bölünmeyi yasaklamıştır. ÇÜNKÜ DİNDE SAKIN BÖLÜNENLER GİBİ OLMAYIN, emrini vermiştir. Emin olamayacağınız bilgininde ardına düşmeyin, hesabını sorarım diye uyarıyorsa bizleri, sizce hiç kuşku duymadan inanacağımız bir kitap, bilgi, söz Kur'an dan başka ne olabilir?

KİMİN SÖZÜ ALLAH'IN SÖZÜNDEN DAHA DOĞRU OLABİLİR? ( Nisa 87)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/




















190
Bu yazımda sizleri, üzerinde düşünmeye davet etmek istediğim konu, Kur'an ın devleti, toplumu yönetim şeklini, nasıl tarif ettiğini anlamaya çalışacağız. Kur'an her çağa, zamana ve farklı kültürlerde ki toplumlara da gönderildiğine göre, hepsine uygun bir yönetim şeklini tarif ettiği açıktır.

Kur'an devlet yönetiminde, olmazsa olmaz iki konuyu, açıkça bizlere bildirir. BİRİNCİSİ HANGİ İNANÇTA OLURSA OLSUN ADALETLE HÜKMETME VE KARAR VERME, DİĞERİ DE ARAMIZDAN GÜVENEBİLECEĞİMİZ KİŞİLERİ, YÖNETİCİLERİ EHİL İNSANLARDAN SEÇİLMESİ. Hatırlatmak istediğim en önemli konusu ise, seçilecek yöneticilerin asla cinsiyetine( kadın ya erkek) Kur'an ın karışmamış olmasıdır. Sanırım bu yönetim şeklinin, günümüzde hangi yönetimle paralellik gösterdiği çok açıktır. Kur'an devlet yönetiminde detaya girmez, ana kurallar koyar. Diğer konular, her çağın ve geleneğin durumuna, ihtiyaç konumuna göre farklı olabilir.

Peygamberimizin döneminden başlayalım. Peygamberimiz hem Allah ın elçisi, hem de devlet başkanıydı.  Peki, peygamberimiz devleti tek başına mı yönetiyordu, Krallık yönetiminde olduğu gibi. Kararları yalnız kendisimi veriyordu? Bakın burası çok önemli. Allah elçisine bu konuda nasıl uyarılarda bulunuyor.

Ali İmran 159: Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah'dan mağfiret dile. (Yapacağın) İŞLERDE ONLARA DA DANIŞ, bir kere de azmettin mi, artık Allah'a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever. ( Elmalı meali)

Ayette çok dikkat çeki bir bilgi veriliyor. Allah ın resulü devletin başında, ama dikkat ederseniz, çevresinde aynı toplumda birlikte yaşadığı, peygamberimizin yönetiminde, kendisine din adına iman etmemiş, tabi olmamış insanlarda var. Tabi bu kişilerle barış içinde oldukları anlaşılıyor. Fakat Allah devleti yönetirken, çıkaracağın kanunlar, vereceğin hükümler konusunda, SEN ONLARADA DANIŞ, ONLARINDA FİKİRLERİNE MÜRACAAT ET DİYOR. Görüyor musunuz, Allah devletin yönetim şeklini nasıl tarif ediyor. Şöyle demiyor, sen benim elçimsin her şeye sen karar ver, onlar uymak zorundadır demiyor. Çok ilginç ve düşündürücü olanı, danışmasını istediği kişilerle, aynı inancı dahi paylaşmıyor olması. Şimdi vereceğim ayet örneği de, bizler için çok önemli. Bu örnek, peygamberimizin yaşadığı dönemle ilgili bilgiler veriyor bizlere.

Nisa 59: Ey iman edenler! Allah'a, Peygamber'e ve ARANIZDAN SİYASAL ERKİN EMANET EDİLDİĞİ KİMSELERE İTAAT EDİNİZ. Herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız onu Allah'a ve Peygamber'e götürünüz. Bu, hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.( Bayraktar bayraklı meali)

Bu örnek, bizlere çok önemli bilgiler veriyor. Dikkat ederseniz, peygamberimizin yaşadığı dönemle ilgili. O günkü topluma hitaben, Allah a yani onun gönderdiği Kur'an a, elçime ve sizlerin yönetici olarak seçtiğiniz diğer kişilere, itaat ediniz diyor. Eğer yöneticilerinizle aranızda herhangi bir anlaşmazlığa düşerseniz, gerçek iman etmiş kişiler iseniz, bu durumda Allah ın hükümlerine bakınız ve sorununuzu elçime, resulüme götürünüz diyor. Bakar mısınız lütfen. Demek ki peygamberimizin döneminde her şeyi Allah ın elçisi bakmıyor, halkın seçtiği uygun gördüğü, devletin işlerini yöneten yöneticiler var. Çünkü Allah ın elçisinin asli görevi vardı. Kur'an ı tebliğ etmek, iman etmeyenlere Kur'an ı anlatmak ve tanıtmak.
Kur'an bizlere yalnız devlet yönetiminde değil, kendi aramızda bile bir bilene danışmayı, istişare etmeyi bakın nasıl öneriyor.

Şura 38: Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. ONLARIN İŞLERİ, ARALARINDA DANIŞMA İLEDİR. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar. (Diyanet vakfı meali)

Allah bizlerin özel yaşantımızda, her hangi bir konuda bile, doğru kararlar verebilmemiz için mutlaka araştırma yapmamızı, bir bilene danışmamızı emrediyor. Yani ben en iyisini bilirim demek bile, Kur'an önerisine uymuyor. İnsan her zaman yanılabilir, bunu hatırlatıyor aslında bizlere.  Hatırlayınız lütfen, peygamberimizin vefatından sonra, devleti yönetenler, yani dört halife, Kur'an ın emrinde olduğu gibi seçimle gelmişti. Ne yazık ki daha sonraları, Kur'an ın bu emri birçok konuda olduğu gibi göz ardı edildi, görmezden gelindi. Bakın Allah bu konuda ne diyor.

Nisa 58: Allah size, MUTLAKA EMANETLERİ EHİL OLANLARA VERMENİZİ VE İNSANLAR ARASINDA HÜKMETTİĞİNİZ ZAMAN ADALETLE HÜKMETMENİZİ EMREDER. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah, her şeyi işitendir; her şeyi görendir. ( Bayraktar bayraklı meali)

Demek ki Kur'an ın yönetim şekli, halkın arasından bizleri yönetebilecek bilgiye sahip kişileri seçip, yönetme emanetini öyle vermemizi emrediyor. Dikkat edelim lütfen, bu bir EMANET sürekli değil. Gerektiğinde halk emaneti geri alabilir. Daha önce söylediğimiz gibi, Kur'an ın istediği ve olmazsa olmazı, ADALETLE YÖNETMEK, ADALETLE HÜKMETMEKTİR. Şimdide bu konu ile ilgili Kur'an ın uyarılarına bakalım.

Maide 8: Ey iman edenler! ALLAH İÇİN HAKKI TİTİZLİKLE AYAKTA TUTAN, ADALET İLE ŞAHİTLİK EDEN KİMSELER OLUN. BİR TOPLUMA OLAN KİNİNİZ, SAKIN HA SİZİ ADALETSİZLİĞE İTMESİN. Âdil olun. Bu, Allah'a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (Diyanet meali)

Mümtehine 8: Allah, sizi, DİN KONUSUNDA SİZİNLE SAVAŞMAMIŞ, SİZİ YURTLARINIZDAN DA ÇIKARMAMIŞ KİMSELERE İYİLİK ETMEKTEN, ONLARA ÂDİL DAVRANMAKTAN MEN ETMEZ. Şüphesiz Allah, âdil davrananları sever. (Diyanet meali)

Bu iki ayet bizlerin, çok önemli bir konuya dikkatimizi çekiyor. Her kim olursa olsun, ADALETTEN, HAKTAN UZAKLAŞMAYIN DİYOR. Hatta bu kişiler sizinle, aynı inancı paylaşmıyor olsalar bile, adaletsiz sakın onlara davranmayın diye de uyarıyor. İşte İslam inancı böyle adaleti ve doğruluğu bizlere öğütlüyor. Peki, bizler günümüzde Kur'an ın bu adalet anlayışını, hayatımıza geçiriyor muyuz? Ya da bizleri yönetenler böyle adaletle mi hükmediyorlar topluma? Yorumunu sizlere bırakıyorum. EĞER BİZLER YÖNETİMİ, EMANETİ EHİL İNSANLARA VERMEDİYSEK, ONLARDAN DA ADALETLE HÜKMETMESİNİ ELBETTE BEKLEYEMEYİZ. Neye layıksak, onu buluruz. Sizlere bir ayet daha hatırlatmak istiyorum, çünkü bu ayet bizlere, çok önemli bir konuda açıklık getiriyor.

Bakara 256: DİNDE ZORLAMA YOKTUR. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah'a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. ( Diyanet meali)

Bu ayetten de şunu çıkartabiliriz. Allah, inanç ve ibadetler konusunda, kişisel sorumluluklara hiç kimsenin ya da devletin müdahale edemeyeceği, bu konuda zorlama yapılamayacağı, özgür olduğunu söylüyor. Zaten Allah sizler bu dünyada, imtihandasınız demiyor muydu? İmtihanda olan bir insanın imtihanına kim müdahale edebilir. Elbette bu değildir ki, Kur'an ın toplumun yönetilmesi ile ilgili, genel hükümlerine tabi olmayacağı anlamında değildir bu emir.  Genel hükümler, o toplumun içinde yaşayan farklı inançlarda bile olsa herkesi bağlar. Örneğin zinanın yasak olması ve bunu yapanın bir cezasının olması gibi.

Bizler İslam ı, Allah ın kanunlarını, ne yazık ki Kur'an dan değil, beşerin koyduğu kanunlardan, FIKIH kitaplarından öğreniyoruz. Öyle olunca da hak ile batıl bir birine karışıyor. Toplumda neyin HAK, neyin batıl olduğunu fark edemiyor. Bugün şeriatla yönetildiğini iddia eden Müslüman ülkeler, ne yazık ki Allah ın şeriatı ile değil, BEŞERİN YARATTIĞI ŞERİATLA YÖNETİLİYORLAR. Bizlerinde amacı, yalnız Kur'an ın şeriatına uymak olmalıdır.

Dilerim bir gün, yöneticilerimizi EHİL İNSANLARDAN SEÇERİZDE, BİZLERİ ALLAH IN ŞERİATI, KUR'AN İLE BULUŞTURUR.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/



191
Oku diye başlayan Allah ın tebliğini alan bizler, acaba Kur'an ı okuyup okumadığımızı sorduğunda, Allah a huzuru mahşerde ne cevap vereceğiz. Okuyamadık Rabbimiz, bizim dilimizden değildi mi diyeceğiz, yoksa bizim yerimize okudular ve bize anlattılar diyerek, işin içinden sıyrılmayı mı hesaplıyoruz.

Kur'an ın ipine sarılın, emin olmadığınız bilginin ardına düşmeyin diye uyarmıştım sizleri, öğüdümü tuttunuz mu diye Allah sorduğunda, sizce cevap verecek yüzümüz olacak mı? Yoksa Rabbimiz siz bize rehber olsun diye gönderdiğin kitapta, her şeyden örnekler verdik diyordun, ama biz atalarımızdan öğrendiklerimizi Kur'an da göremedik. Namaz kıl, oruç tur, Hacca git, zekât verin demiştin, ama bu konularda bizim atalarımızdan öğrendiğimiz detayları Kur'an da bulamadık. Onun için bizde âlimlerimizin, velilerimizin, şeyhlerimizin öğretisine uymak zorunda kaldık diye, Allah a cevap verebilecek gücü, kendinizde bulabiliyor musunuz?

Şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatçinin fayda vermeyeceği o günden sakının diye öğüt vermiştim, bu öğüdümü tutarak, şeyhler, veliler, şefaatçiler edinmediniz değil mi kullarım diye Rabbimiz sorduğunda, YETİŞ EY RESULÜM KURTAR BENİ ALLAH IN AZABINDAN diyerek, kurtulacağınızı mı sanıyorsunuz.

Sizleri Kur'an dan sorumlu tutuyorum, imtihanınız Kur'an dan olacak diye hükmederek, sakın Kur'an ın sınırlarını aşmayın diye uyarmıştım, sizler bu uyarılarımı dinleyerek, dünyadaki imtihanınıza yalnız Kur'an dan çalıştınız değil mi ey kullarım dediğinde, Allah a nasıl bir cevap vereceğinizi şimdiden düşünüyor musunuz.

Sizlere haram olanları, sorumlu olduğunuz Kur'an da saymıştım, BUNLARIN DIŞINDA HER TEMİZ ŞEY SİZLERE HELALDİR DEMİŞTİM. Bu uyarılarıma uydunuz mu, yoksa Allah a iftira atarak, benim haram demediğim şeylere, haram diyenlere mi uydunuz dediğinde, verilecek cevabınız hazır mı?

Ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem dedim ve sizlere bildirdim. Benim sözüme mi uydunuz, yoksa sizi Allah ile aldatanlara mı? Ne dersiniz, bu soruya da hazırlıklı mısınız?

Hak olan, benim katından sizlere indirilen Kur'an dır demiştim, emirlerime batıl karıştırmadan mı yerine getirdiniz, yoksa hakka batıl mı karıştırdınız, diye Rabbimiz sorduğunda, ACABA KAÇIMIZ BU SORUYA VERECEĞİMİZ CEVABA HAZIRIZ?

Ben Kur'an ın anlamını, manasını inceden inceye düşünerek okuduğunuzda, kesinlikle anlayacaksınız ve Kur'an sizin gönül gözünüzü açacak demiştim. Bu tavsiyemi yerine getirdiniz mi, yoksa sen Kur'an dan anlayamazsın, onu veli insanlar anlar diyen aldatıcılara mı uydunuz, dediğinde içimiz rahat verebileceğimiz cevap var mı Rabbimize.

Benim dışında sizlerin güveneceği, yardım isteyeceği, şefaat dileyeceği kimse yoktur demiştim. Bu uyarıma kulak verdiniz mi, yoksa beni dinlemeyip, veliler, şeyhler edinip, kendinizi mi aldattınız, sorusuna vereceğimiz cevap, İMTİHANIMIZIN EN YÜKSEK PUANI OLACAĞINI LÜTFEN UNUTMAYALIM.

Görev verdiğim elçim sizlere, ben sadece bir uyarıcıyım, benim görevim sadece açık bir tebliğ den ibarettir demişti. Sizden öncekilerin yaptığı gibi, elçimi sizlerde ilahlaştırdınız mı, yoksa onun uyarılarına kulak mı verdiniz? O gün üzülmek istemiyorsak, bu soruya yaşarken doğru cevabı vermeliyiz, lütfen unutmayınız.

Sizlere birçok kez uyarıda bulunup, sizden öncekiler gibi, dininizde sakın bölünmeyin demiştim. Bölünmediniz değil mi diye soran Rahmana, sizin verebileceğiniz cevabınız var mı?

Size öyle bir kitap göndermiştim ki, SİZLERİN BÜTÜN ŞAN VE ŞEREFİNİZ, YOL GÖSTERİCİNİZ KUR'AN DIR DEMİŞTİM, bu sözlerime uyarak benim dışımdan, yol göstericiler edinmediniz değil mi, sorusuna acaba YUTKUNMADAN, KEKELEMEDEN VEREBİLECEĞİMİZ CEVAP HAZIR MI?

Ey kullarım, sizlere gönderdiğim rehberde, birçok kez sizleri uyardım ve ayetlerim üzerinde düşünün, aklınızı kullanın demiştim. Bunu yaptınız mı diye sorduğunda, Rabbimiz herkesin anlayamayacağı bir rehber göndermişsin, bize öyle dediler, korktuk anlayamayız diye, ONUN İÇİN BİZLER DİNLEDİK, BİZİM YERİMİZE ÂLİMLERİMİZ OKUDU VE DÜŞÜNDÜ, BİZDE ONLAR NE SÖYLEDİYSE YAPTIK, DİYECEK CESARETİ KENDİNİZDE BULUYOR MUSUNUZ?

Değerli din kardeşlerim, bu ve buna benzer Kur'an dan sorularla, hesap günü karşılaşacağımızı lütfen unutmayalım. O çetin gün pişman olmak istemiyorsak, örneklerini verdiğim, Allah ın Kur'an da bizzat geçen uyarılarını, lütfen dikkate alalım. Kur'an ı anlayarak ve üzerinde düşünerek okuyalım. İMTİHANIMIZI HİÇ KİMSEYE EMANET ETMEYELİM. Çünkü hesap günü, yanı başımızda hiç kimseyi bulamayacağız, bunu unutmayalım. Allah imtihan olduğunuz kitap KUR'AN DIR diyorsa, şunu lütfen unutmayalım:

ALLAH SİZLERİ KUR'AN DAN İMTİHAN EDİYORUM DİYORSA, KUR'AN ANLAŞILMASI ZOR VE HER BİLGİNİN OLMADIĞI, AÇIKLANMADIĞI BİR KİTAP ASLA OLAMAZ. GELENEKLERİMİZİN, FIKIH İNANCININ ÖĞRETİSİNİ KUR'AN DA BULAMADIĞIMIZDA, BAKIN KUR'AN DA HERŞEY YOKMUŞ DEMEYELİM, BU ŞİRKTİR İFTİRADIR. BİLELİM Kİ ALLAH UNUTUCU DEĞİLDİR. YEMİN OLSUN Kİ SİZLER İÇİN KOLAYLAŞTIRDIM DEDİĞİ KUR'AN I, ELLERİMİZLE ZORLAŞTIRMAYALIM, YOKSA HESAP GÜNÜ ÇOK, AMA ÇOK PİŞMAN OLURUZ.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/






192
Günümüzde İslam ı yaşamak ve anlamak adına yaptığımız çok büyük bir yanlış vardır. Bizlere İslam ı ve Kur'an ı anlattığını söyleyenler, şöyle söylüyorlar. "İnancımızı yaşamak adına, her bilgiyi Kur'an da bulamazsınız. Bazı bilgileri, detayları ve ibadetlerin ayrıntısını, Allah bizzat kendisi, ya da Cebrail kanalıyla elçisine iletmiştir. Bunları Kur'an da aramayın, çünkü bulamazsınız."

Değerli din kardeşlerim, lütfen bu söylenenleri akıl ve mantık süzgecinden geçiriniz. Mantığınız kabul etmiyorsa, Kur'an ın kabul etmesi de zaten mümkün değildir. Bu sözleri söyleyenlerin, İslam ı kendi çıkarları doğrultusunda, batıl ve hurafeler ışığında topluma yaşatmak istedikleri çok açıktır. Allah namaz kılmamızı emrettiyse bizlere, gerektiği kadarını mutlaka Kur'an da açıklamıştır. LÜTFEN MEZHEPLERİN VE FIKIH ÖĞRETİSİNİN DİNE İLAVELERİNİ, KUR'AN IN ÖNÜNE GEÇİRMEYELİM. Bu bilgiler olmasaydı namazımızı kılamazdık demeyelim, hesap günü çok pişman oluruz.

Bu sözleri söyleyenlere ve bu sözlere inananlara sormak isterim, Allah Kur'an ı bizlere ne maksatla göndermişti? Elbette birçok ayetinde, Kur'an ın bizler için rehber, ışık olduğunu söyler. Her şeyden nice örneklerle de açıkladık ki anlayasınız, doğru yoldan batıla, hurafeye sapmayasınız diye gönderildiğinin detayını da verir. Bu durumda Allah, her şeyi Kur'an da açıklamayıp, detayları bizlere Kur'an da bildirmeyip, bazı konuları şifahen, sözlü olarak elçisine bildirmiş olabilir mi? BUNA İNANAN BİR İNSANIN, KUR'AN İLE HİÇBİR BAĞI YOK DEMEKTİR HATIRLATIRIM. Onun için önce Kur'an ı anlayarak ve düşünerek bizzat bizler okumalıyız ki, bizleri aldatamasınlar. İmanımızı yaşamak adına Kur'an ı yeterli görmeyip, her detayın Kur'an da olmadığına inananlara, Allah ın uyarısını hatırlatmak isterim.  BİZ KİTAP'TA HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK.(Enam 38) Kur'an da çok dikkat çeken ve üzerinde düşünmemiz gereken, bizlere ibret olacak ayetlerden bir örnek daha vermek istiyorum. Cahiliye devri toplumu batıl ve hurafe inançlarından oluşan, o günkü FIKIH inançlarının etkisiyle, Allah ın katındaki melekler konusunda aralarında tartışıyorlar ve yalan yanlış şeyler söyleyip inanıyorlar. Bakın Allah gönderdiği kitabın dışına çıkan, rivayet ve sanı inançların etkisinde olanları nasıl uyarıyor, lütfen üzerinde dikkatle düşünelim ve kendimize kıssadan hisse çıkartalım.

Saffat 154, 155, 156.157: Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz? Hiç düşünmüyor musunuz? YOKSA SİZİN AÇIK BİR DELİLİNİZ Mİ VAR? DOĞRU SÖZLÜLERDEN İSENİZ, KİTABINIZI GETİRİN! (Diyanet vakfı meali)

Kur'an ı yeterli görmeyen, her bilginin ve detayın Kur'an da olmadığına inanan kardeşlerime, bu uyarı ayeti hatırlatırım ve sormak isterim. Namazın nasıl kılınacağı, orucumuzu nasıl tutacağımız, zekâtımızı nasıl vereceğimiz, Hacca gittiğimizde neler yapacağımızın detayını Kur'an da bulamadınız da, SİZİN BU KONULARDA KUR'AN IN DIŞINDAN, KUR'AN IN VERDİĞİ GARANTİLERİ VEREN, EMİN OLDUĞUNUZ DELİLİNİZ, KİTABINIZ MI VAR. Var diyenlerin, bir kez daha düşünmelerini tavsiye ederim.

Bu düşünceye ve sözlere inanan bir insan, Kur'an ın yüzlerce ayetine gözlerini kapatmış, üstünü örtmüş ve iman etmiyor demektir. Allah Kur'an ın tümüne iman edip, hayatımıza geçirmedikçe, gerçek iman etmiş olamayız diye bizleri uyarır. Hatta bizlerin asla unutmaması gereken bir uyarıda bulunarak bakın ne söyler.

Zuhruf 44: Şüphesiz bu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ONDAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ. (Diyanet meali)

Allah açıkça sizleri, Kur'an dan hesaba çekeceğim dedikten sonra, sizce bizlere gerekli olan, sorumlu olduğumuz hükümlerin/ayetlerin, ibadetlerin detaylarını, yada imanımızı yaşamak adına gereken bilgilerin bir kısmını, Kur'an a geçirmeden, sözlü olarak peygamberimize iletmiş olabilir mi? İletmiş olduğuna iman eden kardeşlerime hatırlatmak isterim, siz yukarıda hatırlattığım, Zuhruf 44. ayete iman etmiyor musunuz? Ediyorsanız soruma devam ediyorum. Allah açıklamadığı, detayını vermediği bir hükümden sorumlu tutar mı? Lütfen beşeri fıkıh bilgilerini, dine ve ibadetlerimize ilave edilen bilgileri Kur'an da göremediğimizde, Kur'an ı eksik görmeyelim. Hataların en büyüğünü yaparız.

Batıl savunucuları, atalarının dininden vazgeçemeyenler, hemen nefislerinde delil yaratmaya başlıyorlar ve diyorlar ki; "Peygamberimizin hadisleri var ya. Onlarla ayetleri anlayacağız, detaylarını öğreneceğiz. Kur'an da olmayan bilgileri hadislerden öğreneceğiz."

Bu sözlere inandığımız içindir ki, sakın dinde bölünmeyin, yalnız Kur'an ın ipine sarılın diyen Rahmana inatla bölündük, yetmedi rivayetler yoluyla nakledilen bu bilgilerin farklılıklarından dolayı da, bir birimize öldüresiye düşman olduk. Hatırlatmak isterim, peygamberimize eğer Kur'an ın dışından tek bir bilgi, detay gelmiş olsaydı, ÖNCE ONLARI KAYDA ALDIRIR VE YAZDIRIRDI. Tüm bunlara inananlara sormak isterim, neden Allah Kur'an dışından birçok konuyu ve yapmamızı emrettiği detayları, elçisine şifahen yani sözlü bildirip Kur'an a geçirmesin? Bunun bize faydası mı var, yoksa zararımı var? Aklı başında hiç kimse bu söylenenleri kabul etmez. Allah Kur'an dan sorumlu tutuyorsa bizleri, sorumlu olacağımız her bilginin ve detaylarının Kur'an da olacağını, olması gerektiğini bilir. Bunun tersini düşünmek, Allah ın adaletine saygısızlıktır.

Düşünen bir insan, Peygamberimizin sözleri olduğuna inandığımız tüm hadislerin, günümüze rivayet yoluyla, yani nakil yoluyla ulaşmasının sağlıklı olamayacağını bilir. Allah ayetinde nasıl uyarıyordu bizleri? "EMİN OLMADIĞIN BİLGİNİN ARDINA DÜŞME, HESABINI SORARIM." Rivayet yoluyla nakledilen bilgilerin arasına, yanlış bilgilerin girmesi, naklederken kişisel düşüncelerin ilaveleri, art niyetli din düşmanlarının kendi inançlarını ilave etmediklerini, hiç birimiz bilemeyiz ve emin olamayız. Onun içinde bu bilgilere dikkatle yaklaşmalı ve tümden reddetmek yerine, itinayla araştırıp mutlaka, Kur'an süzgecinden geçirmeliyiz.

Buna benzer uyarıları yaptığımızda, "Kur'an süzgecinden nasıl geçirelim, her bilgi Kur'an da yok ki" savunması yapılmaktadır. Bunları söyleyenlere de, zikir ehlinin vereceği cevap açıktır. Allah sizleri Kur'an dan sorumlu tutuyorum diye hüküm verdiyse, Kur'an ın dışındaki hiçbir bilgiden, detaydan sorumlu olamayız olmalıdır.

Peygamberimiz sağlığında asla Kur'an dışından hiçbir bilgiyi ve kendi sözünü kayda aldırmamıştır. Eğer Kur'an da her bilgi ve detay olmasaydı, böylemi yapardı Allah ın elçisi? Dört halife devrinde de, hadis yazımı ve nakli yasaktı. Çünkü peygamberimizin adı kullanılarak, kişisel düşüncelerin yorumlamalarıyla nakiller yapılıyor, yanlış sözler iletiliyordu. Peygamberimizin sağlığında, kendi sözlerinin naklini yasaklamasının nedeni de buydu. 

Hadislerin toplanmasına ve kayda geçirilmesine, Dört halife döneminin sona ermesi ve İslam ın mezheplere bölünmesiyle kayda alınmasına başlanmıştır. Hadis toplama yarışına giren mezhepler, ne yazık ki peygamberimizden neredeyse, yaklaşık 200 yıl sonra toplanmaya, kayda alınmaya başlanmıştır. İlginçtir aynı konuda çok farklı hatta tam tersi sözlerin, peygamberimize ait olduğuna inanılmış ve herkes kendi hadislerinin doğruluğuna inanarak, inançlarına yön vermişlerdir. Hâlbuki Allah Rum suresi 32. ayette, emin olmadığımız bilginin ardına düşüp fırkalara, mezheplere ayrılıp, rivayetlerin ardına düşenlere bakın ne diyor ve uyarıyor.

Rum 32: Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) HER FIRKA, KENDİLERİNDE OLAN İLE BÖBÜRLENMEKTEDİR. (Diyanet vakfı meali)

Sizlere sormak isterim. ALLAH BİZLERİ BU YOLLA BİLGİLENDİRMİŞ VE İMANIMIZI BU BİLGİLER IŞIĞINDA YAŞAMAMIZI İSTEMİŞ OLABİLİR Mİ? Yorum ve karar sizlerin. Ama artık elde Kur'an, düşünme zamanı geldi ve geçiyor.

Çıkarları adına dine fitne sokanlar, İslam a sokulan batıl inançların yaşanması içinde, bu bilgileri adeta Kur'an ile eş tutarak şöyle demişlerdir. " ALLAH PEYGAMBERİMİZİN HADİSLERİNİ DE, TIPKI KUR'AN GİBİ KORUMASI ALTINA ALMIŞTIR."  Bu sözlere inanmak şirktir, Kur'an ı inkâr etmekle aynıdır, lütfen bu gerçeği artık fark edelim. Allah açıkça yalnız Kur'an ı korumasına aldığını bildirmiş ve yine yalnız KUR'AN IN İPİNE SARILIN diyerek, emin olamadığınız bilginin ardına düşmeyin diye, bizleri uyarmıştır. Lütfen tüm bu söylentilere ve Kur'an ın özüne aykırı düşen bu inançlara artık inanmayalım. Elimize Kur'an ı alarak, anladığımız dilden okuyalım ve bir öğrenci misali üzerinde düşünerek imtihanımıza yön verelim.

Lütfen unutmayalım, hepimiz Kur'an dan imtihan oluyoruz, BAŞKA BİLGİLERDEN, HÜKÜMLERDEN, DETAYLARDAN, BEŞERİN FIKIH İNANÇLARINDAN DEĞİL. Allah ın ipi Kur'an a sarılan, batıldan uzaklaşır. Allah ın ipine sarılanın gönül gözü aydınlanır ve eğri ile doğruyu fark ederek, hurafeden uzaklaşır. Allah elçisine gönderdiği Kur'an ı, o günkü topluma tebliğ ederken, kendi hurafe ve batıl inançlarını da yaşamak isteyen, hatta Allah ın emirleri arasında olması gerektiğinin itirazında bulunanlara, bakın nasıl bir ayet indiriyor.

Ankebut 51: KENDİLERİNE OKUNMAKTA OLAN KİTAB'I SANA İNDİRMEMİZ ONLARA YETMEMİŞ Mİ? Elbette iman eden bir kavim için onda rahmet ve ibret vardır. ( Diyanet vakfı meali)

Değerli din kardeşlerim, ne yazık ki cahiliye dönemin yaptığı aynı yanlışları, günümüzde bizlerde yapıyoruz. Kur'an da her bilginin, detayın olmadığına inandığımız için, mezheplerin fıkıh öğretisi inancımıza girmiştir. Hatta rivayet ve sanı inançları neredeyse Kur'an ın önüne geçmiştir. Bu bilgileri bizler, İslam ın olmazsa olmazı sayarak, Kur'an ı yeterli görmez olmuşuz. Ne yazık ki bizler, Kur'an ı rehber almıyoruz, aldığımızı zannediyoruz. Geçmiş toplumların yaptığı yanlışları bizlerde tekrar ediyoruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/








193
Bugünkü yazımın konusu, İslam ı yaşarken bir Müslüman için, olmazsa olmazı olduğu iddia edilen, FIKIH üzerine olacak. Fıkıh kelime anlamı olarak, bir konuyu derinlemesine bilmek, anlatmak, açıklamak anlamına gelir. FIKIH inancını savunanlar, FIKIH IN AMACI DİNE YASA/HÜKÜM KOYMAK DEĞİL, ana kaynaklara yani KUR'AN VE SÜNNETE uygun hükmü araştırmaktır diye izah edilir.  Önce buna inananların, konu hakkındaki düşüncelerini nakletmek istiyorum. Halk arasında FIKIH kelimesi, İSLAM HUKUKU OLARAK ADLANDIRILIR, onu da belirtmek isterim.

(Fıkıh İslam da, PEYGAMBER DÖNEMİNDE KUR'AN VE BUNUN UYGULAMASI İLE SINIRLI OLAN ŞERİATİN, günün şartlarına göre ULEMA TARAFINDAN VERİLEN FETVALARIN DA KATKILARIYLA genişletilmesi ve Müslümanların hayatını düzenlemek amacıyla açıklanması çabalarıdır.)

Bu açıklama üzerinde durmak istiyorum önce. Bu sözlerden sonra akla gelen ilk soru, Allah Kur'an da ayetlerini, bizlere gereği gibi açıklamadı, izah edemedi de, mutlaka açıklanmaya ihtiyacımı var? Günümüzdeki Fıkıh inancının, peygamberimizin devrinde olmadığını, peygamberimiz döneminde, İslam şeriatı yalnız KUR'AN ile sınırlı yaşandığını çok rahat söylenebiliyor. Daha sonrada günün şartlarına göre, ulema tarafından verilen fetvalarının da katkılarıyla genişletilerek, Müslümanların hayatını düzenlemek amacıyla açıklamalar yapılmasına, düzene sokulmasına FIKIH denir diyor.  Yani Allah ın şeriatına, toplumun hayatını düzenlemek adına, beşeri şeriatlar ilave edildiği açıklıkla söyleniyor.

Kur'an ı anlayarak ve düşünerek okuyan bir insan, bu sözleri duyunca irkilmesi ve bizler nasıl büyük bir yanlış yapıyormuşuz diye, Allah dan af dilemesi gerekir. Kur'an ın, yalnız peygamberimizin döneminin şartlarına uygun gönderilmediğini, tüm âleme ve her zamana, her çağa hitap ettiğini hatırlatmak isterim.  Allah sakın Kur'an ın sınırlarını aşmayın diye bizleri uyarır, aşarsanız kâfirlerden olursunuz der.  İslam hukuku, Allah ın sünneti yani Allah ın kanunu/şeriatı yalnız Kur'an dır ve peygamberimizin döneminde yalnız Allah ın sünneti/kanunu ile peygamberimiz ümmetine hükmetmiştir. Bunun dışından asla beşeri bir sünnet, şeriat ilave edilemez, peygamberimiz asla ilave etmemiş ve yalnız Kur'an şeriatını uygulamıştır. ÇÜNKÜ ALLAH KANUN YAPICI, HÜKÜM VEREN YALNIZ BENİM DİYOR.  KANUNU YAPAN, HÜKMÜ VEREN SİZCE, UYGULAMALARININ DETAYINI DA, SORUMLU TUTTUĞUNA HÜKMETTİĞİ KUR'AN DA VERMEMİŞ OLABİLİR Mİ? Hükmü veren Allah, nasıl uygulanacağının açıklamasını yapmadan, nasıl sorumlu tutar bizleri. Bunu da mı düşünemiyoruz?

Fıkıh inancının İslam toplumları için, nasıl bir tehlike olduğunu, bu söylenenlerden anlamak zor olmasa gerek. Fıkıh inancını oluşturan kaynakları sayarken, KUR'AN VE SÜNNET olduğu anlatılır. Hâlbuki kendi itiraflarında, peygamberimiz İslam ı yaşarken, yalnız Kur'an a göre yaşadığını açıkça söyleyebilmektedirler. Çünkü Allah elçisine, ümmetine yalnız Kur'an ile hükmet emri vermişti. Daha sonraki toplumlar, kendi yaşamlarına hitap etmeyen, HÂŞÂ Kur'an da nasıl bir eksik ya da anlaşılmayan konular gördüler de,  ulemalara ihtiyaç duydular. BURADA GEÇEN SÜNNETTEN KASIT, PEYGAMBERİMİZİN HADİSLERİ OLDUĞU SÖYLENİR.  Peygamberimiz sizce, Allah ın sünnetini, kanunlarını yeterli görmeyip, kendi sünnetini, kendi kanunlarını da dine ilave etmiş olabilir mi? Elbette mümkün değil.

Değerli din kardeşlerim. Sünnet kelimesinin Kur'an da geçen anlamı KANUN, YOL, YÖNTEM anlamındadır. Onun içindir ki Allah ın sünnetinden, kanunlarından başka bir sünnet arayan yolunu şaşırır. Nasıl olurda Allah ın kanununa ilaveler yapıldığını ve bunları da Allah ın elçisinin yaptığını söyleriz.  Bakın sizlere Kur'an da geçen, SÜNNET kelimesinin anlamına örnekler vermek istiyorum.

Fetih 23: Allah'ın öteden beri olagelen sünneti böyledir. Allah'ın SÜNNETİNDE asla bir değişiklik bulamazsın. (Ali Fikri Yavuz meali)

Ahzab 62: (Bu,) Daha önceden gelip geçenler hakkında (uygulanan) Allah'ın SÜNNETİDİR. Allah'ın sünnetinde kesin olarak bir değişiklik bulamazsın. (Kadri Çelik meali)

Mümin 85: Fakat azabımızı gördükleri vakit, imanları kendilerine fayda verecek değildi. Allah'ın kulları hakkında olagelen SÜNNETİ (nizamı) budur. İşte kâfirler burada aldanmışlar, ziyana uğramışlardır. ( Ali Fikri Yavuz meali)

Lütfen unutmayalım, İSLAM HUKUKU yalnız Kur'an dır, Allah ın sünnetidir, şeriatıdır, kanunudur. Örneklerini verdiğim ayetlerde geçen, sünnet kelimesi diğer yazarların tercümelerinde YASA, KANUN diye tercüme edilmiştir. Bu durumda sormak isterim, Allah ın sünneti yani Kanunu, yasasına Allah ın elçisi kendi sünnetini, yasasını ilave mi etti de, bugün FIKIH inancı Kur'an ve peygamberimizin kanunları yani sünnetiyle oluşturuldu? Lütfen aklımızı başımıza alalım, bu söylenenlere inanmayalım, yoksa mahşer günü perişan oluruz.

Fıkıh inancı öyle bir güç kazandı ki İslam toplumunda, ne yazık ki Kur'an devre dışı kaldı. HER MEZHEP KENDİ FIKIH İNANCINI YARATTI, BÖYLECE DİN BÖLÜNDÜ VE MÜSLÜMANLAR BİR BİRİNE DÜŞMAN OLDU. Bunun örneğini de veriyor Kur'an. Hesap günü, peygamberimizin şahitliğinde söyleyeceği o acıklı söz, ne yazık ki çoktan gerçek oldu.

Furkan 30: Peygamber der ki: Ey Rabbim! KAVMİM BU KUR'AN'I BÜSBÜTÜN TERKETTİLER. (Diyanet vakfı meali)

Beşerin oluşturduğu FIKIH inancı, artık Kur'an ın önüne geçti. ÇÜNKÜ FIKIH OLMADAN, DİNİN KUR'AN HÜKÜMLERİ İLE YAŞANAMAYACAĞI, BU TOPLUMUN KAFASINA YERLEŞTİRİLDİ. Örneğin namazın, FIKIH olarak kuralları ve farzları vardır, bunlar bilinmediği takdirde namaz kılınamaz. Oruç tutmanın, zekât vermenin, Hacca gitmenin de fıkıh kuralları vardır, bunlar bilinmeden yerine getirilemez denecek kadar Kur'an dan uzaklaştık ve Kur'an ı imanımızı yaşayabilmemiz adına, yeterli olmayan bir kitap haline dönüştürdük. Böyle olduğuna inandığımız içinde, Kur'an ı terk ettik,  beşeri FIKIH kitaplarına sarıldık. Allah bizleri affetsin.

Tüm bunları yaparken unuttuğumuz bir şey var. ALLAH IN ELÇİSİ, ÖRNEK PEYGAMBERİMİZE İFTİRALAR ATTIK. Onun söylemesi mümkün olamayacak sözleri, onun adıyla naklettik ve topluma inandırdık. Peygamberimiz hâlbuki bizleri uyarmış ve BEN SÖYLEMEDİĞİM HALDE, KİM BU PEYGAMBER SÖZÜDÜR DERSE, CEHENNEMDEKİ YERİNİ HAZIRLASINLAR diye bizleri uyarmıştı.

Bizlerin yaptığı en büyük yanlış, peygamberimizin adı kullanılarak, dine ilave edilen sözlerin, bilgilerin ulema dediğimiz kişilerin şahsi düşüncelerini, yorumlarını dinin hükmü kabul ettik. Daha sonrada bu bilgileri, ilaveleri Kur'an da bulamadığımızda, BAKIN KUR'AN DA DEMEK Kİ HERŞEY OLMUYORMUŞ deme yanlışını yaptık.  İlginçtir fıkıh düşüncesini savunanlar, fıkıh ın amacının dine yasa, hüküm koymak olmadığını söylemelerine rağmen, FIKIH olmasaydı namazlarımızı kılamazdık, orucumuzu tutamazdık, zekât veremezdik, Hacca gidemezdik demektedirler. DÜŞÜNEBİLİYORMUSUNUZ FIKIH YASA KOYAMIYOR, AMA ALLAH IN YASALARINI, SÜNNETİNİ UYGULAMAK İÇİN FIKIH MUTLAKA GEREKLİ DENİYOR.

Bu nasıl bir mantık ve düşüncedir ki, Allah bizleri sorumlu tuttuğuna, emrettiği sünnetini yani kanunlarını yerine getirmek için, beşeri FIKIH inancına ihtiyacımız oluyor. TÜM BUNLARI NASIL SÖYLERİZ. Bu yanlışları yapan İslam toplumlarının, içler acısı halinin yorumunu sizlere bırakıyorum.

Değerli din kardeşlerim, lütfen unutmayalım, PEYGAMBERİMİZİN SÜNNETİ, ALLAH IN SÜNNETİNDEN FARKLI DEĞİL AYNIDIR. Allah ın elçisi dinin, HÂŞÂ eksiklerini tamamlayan konumunda ise hiç değildir. Biz kitapta hiçbir eksik bırakmadık diyorsa Rabbimiz, lütfen artık kendimize gelelim, bizleri Allah ile aldatanların, Allah ın sünnetinden, kanunlarından saptıranların yolundan gitmeyelim.  Günümüzde fıkıh inancının dine ve ibadetlere yaptığı ilaveler, dini zorlaştırmıyor ve asıl olan hükümlere ters düşmüyorsa, bunu bir zenginlik ya da kültür olarak görebiliriz. Ama bu bilgiler olmazsa, İslam, din asla yaşanmaz demeyelim. Bu sözler Kur'an a saygısızlıktır, unutmayalım.

Tüm Ehli kitabın, bizden önce yaptığı yanlışları bizlerde ne yazık ki yaptık. Allah ın gönderdiği kitabı yeterli görmedik, din adına atalarımızdan intikal eden rivayetlerden ve beşeri düşünce ve yorumlardan oluşan, FIKIH inancımızı yarattık.  Her konuda olduğu gibi, akıllı bir Müslüman, din adına söylenen her konuyu, Kur'an a danışmalıdır. FIKIH adına da nakledilenleri bizler, Kur'an a danışmalı yanlış olan ne varsa reddetmelidir. Doğru olan her bilgi, örnek bizlerin başının tacıdır.  Kur'an da Allah ın ipine sarılın diye bizleri uyarıyorsa Rabbimiz, uyacağımız ve sarılacağımız tek kitap, Kur'an olmalıdır.  Çünkü bizlere örnek peygamberimizde, yalnız Kur'an a uymuştur.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/

194
Bir soru sormak istiyorum. Sizler inancınızı hiç sorguladınız mı? Allah ın Kur'an da emrettiği yoldan mı gidiyoruz, yoksa batılı, hurafeyi din mi edindik?  Bunun kontrolünü  Kur'an dan yapma gereği duydunuz mu, yoksa gerek yok, bana dini anlatanlara çok güveniyorum mu dediniz? Çünkü Kur'an öyle örnekler veriyor ki geçmiş toplumlar ile ilgili, Allah ın gönderdiği uyarı kitaplarını okuyup, açıkça gördükleri tebliğ aldıkları halde, batıl inançlarını yaşamak adına, Allah ın sözlerini bile tahrif etmekten çekinmemişler. Bir örnek vermek istiyorum ki, aynı hataları bizler de yapmayalım. Yapıyorsak da, artık vazgeçelim.

Bakara 75: Şimdi, bunların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa içlerinden birtakımı, ALLAH'IN KELAMINI DİNLER, İYİCE ANLADIKTAN SONRA, ONU BİLE BİLE TAHRİF EDERLERDİ. (Diyanet meali)

Ne dersiniz, geçmiş toplumların yaptığı yanlışları, bizler yapıyor muyuz? Bakalım Yaradan Kur'an da ne emrediyor, bizler Fıkıh ve mezhep öğretisi ile günümüzde neler yapıyoruz, nelere inanıyoruz. Yorumunu sizlere bırakıyorum.

Allah gönderdiği rehber kitabında, yalnız Kur'an ın ipine sarılın, biz Kur'an da hiçbir eksik bırakmadık ve sizlere nice örneklerle açıkladık ki anlayasınız ve sizi doğru yola iletecek yalnız Kur'an dır der. Ama mezheplerin öğretisi fıkıh inancı ise, her şey Kur'an da yazmaz, Kur'an ı herkes anlayamaz, Kur'an da özet bilgiler vardır, onun için fıkıh ve mezheplerin beşeri öğretisi olmazsa, Kur'an anlaşılmaz ve yaşanmaz diye bizlere öğrettiler ve bizlerde bunları kabul edip inanmadık mı?

Allah Kur'an da din ve iman adına veliler, efendiler, şeyhler edinip ardı sıra gitmeyin, güvenilecek yardım ve şefaat istenecek veliniz, efendiniz yalnız benim diye uyarır. Ama fıkıh, mezhep ve tarikat inancı, bunun tam tersini söyler ve velisi, şeyhi olmayan cennete gidemez diyecek kadar ileri gidilir. ÇOK DAHA İLGİNCİ, ALLAH ŞEFAAT TÜMDEN BANA AİTTİR DEDİĞİ HALDE, VELİLERİN, ŞEYHLERİN DE ŞEFAATÇİ OLDUKLARINA İNANDIRILMADIK MI?

Hakkında emin olmadığın bilginin ardına düşmeyin, bunun hesabını sorarım diye Allah Kur'an da bizleri uyarır ve Kur'an ı kendi korumasına aldığını da bildirir bizlere. Ama bizlere İslam ı anlatanlar, doğruluğundan emin olamayacağımız ve peygamberimize atfedilen onca RİVAYET SÖZLERE, hiç şüphe duymadan inanırız. Bu yetmez, rivayet hadisler Kur'an ayetleri gibidir, inkâr eden, kabul etmeyen Kur'an ı inkâr etmiş gibidir, diyenlere de inanmakta bir mahsur görmeyerek, Kur'an a şirk koşmadık mı?

Allah dinde sakın bölünenler gibi olmayın, ayrılığa düşmeyin diye birçok kez ayetinde uyardığı halde, mezhep ve fıkıh inancı, DİNDE BÖLÜNMEKTE BEREKET VARDIR diyecek kadar ileri gitmeleri, bizleri hiç tedirgin etmedi ve bu sözlere de inanmakta hiç mahsur görmedik.

Allah biz Kur'an ı detaylandırdık ve anlayasınız diye nice örneklerle açıkladık dediği halde, fıkıh inancı bizlere Kur'an ın detaylı olmadığını, yalnız Kur'an ile açıkça ayetler anlaşılamayacağını öğrettiler. Çünkü rivayetleri Kur'an da bulamadığımızda, bakın demek ki Kur'an da her şey olmuyormuş diyenlere inanmadık mı?

Allah dinde hükmüme hiç kimseyi ortak etmem, gönderdiğim elçilerimin görevleri yalnız tebliğ etmek ve sizlere anlatmak, açıklamak ikna etmektir der. Hatta peygamberimiz, BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM, BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM dediği halde, ne yani peygamberimiz postacımıydı sözleriyle, Allah ın elçisini neredeyse, dinde Allah ın ortağı yaparak, Kur'an ın misli kadar elçisine de dine hüküm koyma yetkisi vermiştir, diyenlere inanmadık mı?

Sizlere açıkça Kur'an da saydıklarım dışında, sakın haramlar edinmeyin, Allah a iftira atmış olursunuz diye bizleri uyardığı halde, Kur'an da hiç bahsedilmeyen onca haramlar listesine de, bunları da peygamberimiz haram kılmıştır, diyenlere inanmadık mı?

Allah nisa 31. ayetinde, eğer yasakladığımız büyük günahlardan sakınırsanız,  sizin küçük günahlarınızı örterim diye uyardığı halde, sanki bu ayeti hiç duymamışçasına, peygamberimize atfedilerek rivayet edilen sözde, PEYGAMBERİMİZİN ŞEFAATİ ÜMMETİNİN BÜYÜK GÜNAHLARINADIR diyerek, hâşâ elçisini neredeyse, Allah ın affetmeyeceği şeyleri affedebilecek güce sahip olduğuna bile inanmadık mı?

Allah bizlerin ayetleri, inceden inceye düşünerek anlamamızı tavsiye ederken, sizler Kur'an ı anlayamazsınız, her kelimenin bile yüzlerce anlamı vardır, onları veli insanlar anlar diyerek, ayetler üzerinde bizlerin düşünmesinin, akıl etmemizin önüne geçenlere inanmadık mı? Böylece İslam dininde ruhban sınıfı yoktur diyen Allah a inatla, KENDİMİZE RUHBAN SINIFI YARATMADIK MI?

Allah elçisine özellikle söylemesini istediği, BEN GAYBI BİLMEM, SİZLER GİBİ BİR İNSANIM dediği halde, Allah ın elçisine Kur'an ın hiç bahsetmediği gaybı bilgileri bildiğine inanarak, peygamberimize inanılmaz güçler, vasıflar yüklemedik mi?

Casiye 6. ayetinde Kur'an, ALLAH'TAN VE O'NUN AYETLERİNDEN SONRA, HANGİ SÖZE İNANACAKLAR dediği halde, imanımızı yaşamak için ciltlerce dolusu kitaplara da ihtiyacımız vardır diyenlere inanmadık mı? Bu yanlışı yaparak, Allah ın SAKIN KUR'AN IN SINIRLARINI AŞMAYIN uyarısına da böylece gözlerimizi kapatarak, Kur'an ın sınırlarını aşmadık mı?

Allah Kur'an da, dinin anası olan MUHKEM ayetleri kast ederek, YEMİN OLSUN Kİ BİZ KUR'AN I, ÖĞÜT VE İBRET ALASINIZ DİYE KOLAYLAŞTIRDIK DEDİĞİ HALDE, "kolayda o kadar da kolay demedik, herkes Kur'an ı anlayamaz, onun için bilmem kaç yıl ilim tahsil etmeli insan" diyerek topluma korku salıp, Müslümanları Kur'an dan uzaklaştıranlara inanmadık mı?

Zuhruf suresi 44. ayetinde Yaradan, SİZLERİ KUR'AN DAN SORUMLU TUTUYORUM dediği halde, bizlere yalnız Kur'an ile iman  olmaz diyerek, emin olmadığımız rivayetlere de, tıpkı Kur'an gibi iman edilmesi gerekir diyenlere inanmadık mı?

Allah yılın her vaktinde, kazancımızın ihtiyacımızdan arta kalanından, zekâtımızı, hayrımızı her zaman yapma emri verdiği halde, bunu yılda birkaç güne indirerek, sınırlar koyanlara inanmadık mı?

Allah Hac bilinen aylardadır diyerek, Haram aylarda Haccın yapılacağının örneklerini dahi Kur'an da verdiği halde, batıl bilgilere inanıp, Hac görevimizi bir yılın içinde bir iki güne indirerek, diğer günlerde Hac yapamazsın diye topluma direten ve böylece Allah ın yemin ederek kolaylaştırdığı dini, zorlaştıranlara inanmadık mı?

Allah Kur'an ın tamamına iman etmedikçe gerçek iman etmiş sayılmazsınız diyerek, bazı ayetlerin üstünü örtüp görmezden gelenleri uyardığı halde, bizler onlarca ayetin nesih edildiğine, yani artık hükmünün olmadığına, kalktığına inanmadık mı?

Allah toplantı yani Cuma namazı için, EY İMAN EDENLER diyerek, kadın erkek ayrımı yapmadan, toplantı namazına bizleri çağırdığı halde, Cuma namazının yalnız erkeklere farz olduğunu söyleyenlere inanmadık mı? Kadınlarımızı Allah ın bu emrinden mahrum ederek, İslam toplumlarının sosyalleşmesinin, en önemli bir yolunu ellerimizle bir kenara iterek, batılın ve hurafenin sözlerine inanmadık mı?

Söyleyecek, örnekler verecek çok şeyler var. Ne dersiniz, onca yanlışı yapan bizler, bizden önceki toplumların düşmüş oldukları yanlışlara, bizlerde düşmedik mi? Elbette düştük, hem öyle bir düştük ki, dilim varmıyor söylemeye. Elbette bu yanlışı yapanlara, Allah ın kitabındaki ayetlerin üstünü örtüp, görmezden gelenlere, gerçekleri batıl ile gizleyenlere, bakın Allah neler yapacağını söylüyor.

Bakara 159: İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz DOĞRU YOLU GİZLEYENLERE, HEM ALLAH HEM DE BÜTÜN LANET EDİCİLER LANET EDER. (Bayraktar Bayraklı meali)


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
http://halukgta.blogcu.com/
195

Bizlerde araştırma ve sorgulama özelliği çok fazla gelişmediği için, din adına anlatılanları ve öğretilenleri de hiç sorgulamadan hayatımıza geçiriyoruz. Onun içinde büyük yanlışları hayatımıza geçirmemiz, kaçınılmaz oluyor.

Bugün, üzerinde belki de hiç düşünmediğimiz ve araştırmadığımız bir konu üzerinde, sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum. Bizler dualarımızın, yada olmasını istediğimiz bir şeyin, Allah dan isteğimizin bir onayı anlamında kullandığımız, AMİN kelimesi üzerinde olacak.

BİLİYOR MUSUNUZ BİLMİYORUM AMA ÂMİN SÖZCÜĞÜ KUR'AN DA  BU ANLAMDA HİÇ GEÇMEZ. Böyle bir örnek de yoktur. Çok ilginç değil mi sizce? Hâlbuki bizler için ana kaynak ve referans Kur'an dır. Onun öğretisi ile özellikle İmanımızı yaşamaya, inancımızı şekillendirmeye özen gösteririz.

Bizler âmin kelimesini, KABUL ET ALLAH IM anlamında kullanırız. Ama bu kelime Kur'an literatüründe bu anlamda hiç geçmediği halde, bizlerin diline nereden girmiştir diye şöyle bir araştırdığınızda, HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ YAHUDİLER KARŞIMIZA ÇIKAR.

Yahudiler, Hıristiyanların ve biz Müslümanların içine kendi inanç ve itikatlarını öyle sokmuşlardır ki, bugün ne Hıristiyanlar nede biz Müslümanlar, Yahudilerin inancımıza soktuğu hurafe ve batılı istesek de inançlarımızdan, atamaz durumuma gelmişiz. Çok ilginçtir, Yahudilerde, Hıristiyanlarda ve biz Müslümanlar da, bu kelime dini konularda çok sık kullanılır.

ÂMİN SÖZCÜĞÜ, KUR'AN DA KULLANDIĞIMIZ ANLAMINDA  GEÇMEDİĞİ HALDE, YAHUDİLERİN BUGÜN ELLERİNDEKİ TEVRAT TA, HIRİSTİYANLARIN ELLERİNDEKİ İNCİLLERDE GEÇER. Tabi orijinallerinde olduğunu sanmıyorum, olsaydı Kur'an da da geçerdi. Peki, neden kendimize hiç sormuyoruz, neden Kur'an da kullandığımız anlamında hiç geçmediği halde, bizler özellikle bu kelimeyi benimseyip kullanmışız? Sanırım düşündürücü olan bu kısmı.

Bu kelimeyi Yahudiler, antik çağdan beri dualarının sonunda kullanırlarmış. Bu kelimenin nereden geldiği konusunda anlatılan öyle bir rivayet var ki, doğrusu kafanızı iyice bulandırmamak için, ondan bahsetmek istemiyorum. Amacımız kafa karıştırmak değil sorgulayarak, araştırarak inancımızı yaşamaktır.

Bu kelime Hz. İsa döneminde değil, çok daha sonraları Hıristiyanlığa girdiği anlaşılıyor. Âmin kavramının kullanımı, Hristiyan azizlerinden Şehit Justinus un zamanında kullanılmaya başlandığı, özellikle vaftiz törenlerinde kullanıldığı bilgisi geçer kayıtlarda. 

Peki, Müslüman toplumlar bu anlamda ÂMİN kelimesiyle ne zaman tanışmışlardır desek, nasıl bir cevap alırız. Kur'an da bu kelime kör, inkarcı anlamında geçer, ama bu anlamda hiç geçmediğine göre, peygamberimizin bu kelimeyi günümüzde kullandığımız anlamda kullandığını söylememiz, asla doğru olmaz. Bu kelimeyle Müslüman toplumun, peygamberimizin ölümünden sonra, yaklaşık 250–300 yıl sonra, ortaya çıkan hadislerle, toplumun inancına girdiği rivayet ediliyor.

Hadis konusu onun içindir ki, çok dikkatli olmamız gereken bir konudur. Dikkatli olmadığımız takdirde, İslam a rahatlıkla fitne-fesat, batıl sokulabilecek bir kapıdır. Peygamberimiz sağlığında, onun için Kur'an dışından hadis naklini yasaklamıştır. Bu yasak, dört halife devrinde de titizlikle devam etmiştir.

İslam toplumunda ÂMİN kelimesi, öyle çok dilimizdedir ki, neredeyse her konuda kullanırız. Buna bende dâhilim, itiraf ediyorum. Peki, bu sözcük bizlere nasıl ve hangi yöntemle girmiştir? Vereceğim örnekten, hadis naklinin ne derece toplum içinde etkili olduğunu ve bu konuda nasıl dikkatli olmamız gerektiğine, güzel bir örnek olduğuna inanıyorum.

Ebu Hureyre radıyallâhu anh anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İMAM ÂMİN DEYİNCE SİZ DE ÂMİN DEYİN. ZİRA KİMİN ÂMİNİ MELEKLERİN ÂMİNİNE TEVAFUK EDERSE GEÇMİŞ GÜNAHLARI AFFEDİLİR." İbn Şihâb der ki: "RESULULLAH ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM ÂMÎN DERDİ." (Buhârî Ezân 112; Müslim, Salât 72, (410); Muvatta, Salât 44, (1, 87); Ebu Dâvud, Salât 172; Tirmizî, Salât 185; Nesâî, İftitah 34, 35; İbn Mâce İkâmet 14).

Bugün İslam toplumunun, ÂMİN kelimesini kullanmasındaki en büyük etken, bu rivayet edilen hadis. Düşünebiliyor musunuz,  tek kanıt bu rivayet. Peygamberimizin de âmin dediğini rivayet ediyor. Bu bilgi doğru olabilir mi? Ne yazık ki İslam dininde kanıtlarımız, delilimiz Kur'an olmayınca, işin ucunun nerelere varacağı da hesap edilemiyor. Lütfen şunu unutmayalım, peygamberimiz yalnız Kur'an ı yaşamına geçirmiş, yalnız Kur'an ı referans almış, onun dışına asla çıkmamıştır. Bunu Kur'an dan anlıyoruz. Sizce Kur'an da tek kelime bile geçmeyen bir sözü, peygamberimizin kullanmış olabileceğine, ihtimal veriyor musunuz?

Ben buna ihtimal bile vermiyorum, peki neden? Çünkü peygamberimiz ÜMMİYDİ, yani o günkü toplumun hurafe ve batıl batağına batmış, Ehli kitaba tabi değildi. Ümmi kelimesinin Kur'an da anlatılan anlamı, Ehli kitaba tabi olmayan toplum anlamındadır. Tabi bunu da topluma, okuma yazma bilmeyen anlamında anlatmışlardır. Bu durumda peygamberimizin, Allah ın tebliğ ettiği Kur'an da bu anlamda tek kelime bile geçmeyen ÂMİN kelimesini, Yahudilerden ve Hıristiyanlardan esinlenerek, peygamberimizin kullanmış olacağına, ihtimal vermiyorum. Doğrusunu Rabbimiz bilir.

Tüm bunları yazdıktan sonra, bu konudaki düşüncemi de yazmak isterim. Gerçektende bizler, buna benzer o kadar çok konuyu sorgulamadan kabul ediyoruz ki, bu konu diğerlerinin yanında biraz basit kalır. Allah niyetlerimize göre değerlendirme yapacağını, asıl olan iyi niyetle hareket etmek olduğunu anlatır. Ama araştırmamızı ve düşünmemizi de elbette, özellikle bizlerden ister.

Müslüman toplumları olarak bizler, ÂMİN kelimesini, KABUL ET RABBİMİZ anlamında kullanırız.  Bu kelimenin geçmişini bilmeden, düşünmeden dilimize bu anlamda girmiştir. Tertemiz kalbimizle Rabbimize dualarımızın kabulünü dileriz. Bu kelimeyi kullandığımız için, günaha girdiğimizi ben şahsım adına düşünmüyorum. Çünkü bizim bu kelimeye verdiğimiz anlam açık ve Rabbimize duamızın kabulünün rica edilmesinden başka bir şey değildir. Yani dilimize girmiş ve anlamı da bizlerce bellidir. Bunu da Yaradan biliyor. Örneğin bazı kardeşlerimiz, TANRI kelimesi Kur'an da geçmez, onun için söylemek günahtır derler. Hâlbuki Tanrı kelimesi İlah anlamında kullanır ki, buda Kur'an da geçer. Önemli olan hangi anlamda kullanıldığıdır.

Ancak beni tedirgin eden ve yine bana göre bu kelimeyi kullanmamamız gereken bir yer var ki, oda namazlarımızda, Fatiha suresinden sonra, ayette hiç geçmediği halde, ÂMİN dememizdir. Namaz Allah ın huzuruna durduğumuz bir andır ki, onun huzurunda çok daha dikkatli ve ne söylediğimizin çok daha bilincinde olmamızın, daha titiz davranmamızın gerektiği bir andır.

Bu konuda, daha fazla yorum yapmak istemiyorum. Bu konuyu gündeme getirmemdeki amacım, birileri bizleri din adına yüzlerce yıldır, kendi menfaatleri adına kullanıyor. Allah emretmediği halde, bizleri bunlarda Kur'an dan dır diyerek, Allah ın yolundan uzaklaştırıyor. Bunun farkına varılması adınadır bütün çabam.

Artık bizlerin sorgulayarak, Kur'an ın sınırlarının dışına taşmadan, İslam ı yaşamamızın bilinçli, her konuda sorgulayabilen toplumlar olmamızın, zamanının geldiğine dikkat çekmektir amacım.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
196
Din Bilgisi / Takiye Konusu Ve Kur'an.
20 Eylül , 2016, 17:33:23
Bizler Müslüman toplumları olarak, Kur'an dan uzaklaşıp, beşerin oluşturduğu FIKIH inancı ile amel ettiğimiz için, birçok konuda olduğu gibi TAKİYE konusunda da inanılmaz yanlış düşüncelere inandırılmışız. Bu yazımda sizleri, TAKİYE konusu üzerinde düşünmeye davet etmek istiyorum.  Takiye kelime anlamı olarak GİZLENME, OLDUĞUNDAN FARKLI GÖRÜNME anlamındadır. Bu kelimenin anlamına baktığımızda, Takiye nin İslam inancında, normal bir durum olarak kabul görmesi, zaten mümkün değildir.

Çünkü bir Müslüman yalan söylemez, karşısındakini kandırmaz, olduğu gibi görünür. Tabi tüm bunlar Allah ın emridir. Bir atasözümüz vardır, YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN, YA DA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL deriz. Takiye konusunda, günümüzde yaşanan mezhepler ve fıkıh inancı, ne yazık ki TAKİYE YAPMAYI inanılmaz hurafe ve batıl bilgiler ışığında, neredeyse İslam ın emri konumuna getirmişlerdir. Rivayet edilen hadislerle, adeta TAKİYE BİR MÜSLÜMAN IN SIKIŞTIĞINDA SARILACAĞI, BİR KALKAN HALİNE DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞTÜR.

Takiye nin normal bir davranış olduğuna inandırılan bir toplum, BİR BİRİNE GÜVENMEYEN VE İNANMAYAN, HERKESİN KARŞISINDAKİNE ŞÜPHEYLE BAKTIĞI BİR TOPLUM OLMASI KAÇINILMAZDIR. Böyle bir inancın normal şartlarda, dinin emirleri içinde olabileceğine inanabiliyorsak, bu toplumun inanç temellerinde büyük sorunlar var demektir. İlginçtir Takiye nin gerektiği zaman kullanılabilecek bir ruhsat olduğunu kabul edenler, Kur'an dan iki ayeti delil göstermektedirler.

Ali İmran 28: Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur. ANCAK KÂFİRLERDEN GELEBİLECEK BİR TEHLİKEDEN SAKINMANIZ BAŞKADIR. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Dönüş yalnız Allah'adır. (Diyanet Vakfı meali)

Nahl 106: Kalbi imanla dolu olduğu hâlde ZORLANAN KİMSE HARİÇ, inandıktan sonra Allah'ı inkâr eden ve böylece göğsünü küfre açanlara Allah'tan gazap iner ve onlar için büyük bir azap vardır. (Diyanet meali)

Bu iki ayet delil gösterilerek, sınırlama koymadan her Müslüman sıkıştığında, inancının tersine sözler söyleyebileceği, kâfirlere hoş görünmek adına, onların inançlarını onaylayabileceği hükmünü çıkarmışlardır. Bu nasıl bir inanç, Kur'an yalnız iki ayetten mi ibaret? Ne yazık ki bizler nefislerimizin esiri olup, ayetlerin anlamlarını eğip bükerek ve de onlarca ayetin üstünü örterek, kendimize bir din yaratmışız. Hâlbuki bu ayetlerin indirilmesinin nedeni, peygamberimize iman edenlerin inkârcılar, KÂFİRLER TARAFINDAN İŞKENCE YAPILDIĞI, ZOR DURUMDA BIRAKILARAK DIŞLANMALARI ÜZERİNE İNDİRİLMİŞTİR. Bu durumda olanların, geçici bir süre kendilerini gizleyebilecekleri bildirilmiştir.

Bu iki ayete lütfen dikkat edelim. Müslümanların kâfirlere karşı, çok zor durumda kalmaları halinde, imanlarını gizlemelerinde bir sakınca yoktur diyor. Burada verilen ruhsat çok açıktır. MÜSLÜMAN'IN NORMAL YAŞANTISI İLE HİÇBİR İLGİSİ YOKTUR. Çok zor durumda kalmış, tehdit altındaki bir Müslüman dan bahsediliyor. Tıpkı Allah Kur'an da, yenmemesi gereken haramları sayarken, ZOR DURUMDA KALIRSANIZ, HADDİ AŞMAMAK ŞARTIYLA YİYEBİLİRSİNİZ DEDİĞİ, örneğinde olduğu gibidir.

Bugün hangimiz aç kalıp, zor durumda kalarak domuz etini yemek zorunda kaldık? Belki vardır ama çok başvurulan bir ruhsat olmadığı açıktır. Yukarıdaki örnekte bahsedilen de aynen böyledir. Düşmanın eline düşmüş, zor durumda kalan bir Müslüman da, gerekirse inancını gizleyebilir, doğruları söylemeyebilir iznini Allah veriyor. BUNA ASLINDA TAKİYE DENMEZ, GERÇEKLERİ GEÇİCİ BİR SÜRE, ZORUNLULUKTAN GİZLEMEK DENİR. Çünkü Takiye, hayatımızın normal şartlarında yaşarken, menfaat ummak ya da arzu ve isteklerimizi gerçekleştirmek adına, yalan söylemek ve olduğumuzdan çok farklı görünmektir. Ne yazık ki ayetlere çok farklı anlamlar vererek arzularımıza, yanlış inançlarımıza kanıt gösteriyoruz. Bunu bizler her konuda yapıyoruz.

Takiye ve Takva aynı köktendir. Takva Allah korkusu, yani onun rızasını kazanmak adına çaba gösteren anlamına gelirken, Takiye ise insanlardan korkmak ve sakınmak, gizlenmek anlamındadır. Onun içindir ki RABBİMİZ KUR'AN DA KORKULACAK, SAKINILACAK YALNIZ ALLAH TIR DİYEREK, bizleri ayetinde uyarır ve korkmadan, çekinmeden Allah ın yolunda bizlerin gitmesini emretmiştir. Allah Kur'an da bizleri doğruya, güzele yöneltmiş ve bu konuda uyarılarda bulunmuştur. Bu konuda birçok ayet olduğu halde, bir Müslüman ın her sıkıştığınızda, zora geldiğinizde Takiye yapabileceğini nasıl söyleriz. ÇÜNKÜ TAKİYE YALAN SÖYLEMEKTİR. YALANIN SERBEST BIRAKILDIĞI BİR DİN, İNANÇ OLUR MU?

Maide 42: Onlar, YALANA ÇOK KULAK VERİRLER ve çok haram yerler. Eğer sana gelirlerse, ister aralarında hükmet, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen, sana hiçbir zarar veremezler. Eğer aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz Allah, adaletli davrananları sever. (Elmalı meali)

DİKKAT EDERSENİZ ALLAH, ZORA GELDİĞİNDE YALANA SARILANLARIN, YANLIŞ YAPTIKLARINI SÖYLÜYOR. Bu toplumunda Kur'an a iman etmeyen ya da iman etmede gönülsüz olanlar olduğu anlaşılıyor. Bunları söyleyen Rabbimiz, bizlerin sıkıştığımızda Takiye yapmamızı, yalana sarılmamızı ister mi? Bu nasıl bir mantık, nasıl bir anlayış? KUR'AN IN İNDİRİLİŞ AMACI, TOPLUMA DOĞRULUĞU, DÜRÜSTLÜĞÜ AŞILAMAK VE BİRBİRİNE GÜVENEN, TAKİYE DEN UZAK TOPLUMLAR YARATMAKTIR. Peygamberimizin bir sözü geldi aklıma. BİZİ ALDATAN BİZDEN DEĞİLDİR.

Ne yazık ki İslam toplumları olarak, Kur'an ı rehber almak yerine, doğruluğundan emin olamayacağımız rivayetleri, beşerin kitaplarını, sözlerini rehber alarak hayatımıza yansıttığımız için, bu konuda da içler acısı bir durumla karşı karşıyayız. FIKIH ve mezheplerin dine soktuğu ve sanki dinin içinde normal bir davranış gibi gösterilen, HİÇ KİMSENİN KENDİSİNE NİSPET EDİLMESİNİ İSTEMEDİĞİ TAKİYE DAVRANIŞININ, yakın zamanda ülkemizde bizlerin, büyük acılar yaşamamıza neden olmuştur.

İsmini anmak istemediğim bir şahıs, kendisini Allah dostu ilan ederek, yıllardır Mehdilik iddiası ile toplumu aldatmış ve yazımızın konusu olan TAKİYE yi de, İslam ı yaymak adına, din kardeşlerine bile TAKİYE yapılmasının, dinin sınırları içinde gösterip, binlerce Müslüman ı alet ederek, aldatarak amacını gerçekleştirmek için kurban etmiştir. DÜŞÜNEBİLİYOR MUSUNUZ, MÜSLÜMAN MÜSLÜMAN A YALAN SÖYLÜYOR, Allah ın haramlarını bile çiğnemelerinin normal olacağına inandırılarak, Müslümanlar Allah ile aldatılıyor.

Takiye öyle bir işlenip, allanıp pullanarak, insanlar aldatılıyor ki, ALLAH IN HİÇ SEVMEDİĞİ YALAN, ADETA MUBAH, YAPILABİLECEK NORMAL HALE GETİRİLİYOR. Kur'an dan uzaklaşanın sonucunu, hep birlikte gördük. Sonları hüsranla bitti. Hepsinden kötüsü de, dinimiz art niyetli kişilerin elinde oyuncak oldu.  Lütfen bu olaydan ders alalım ve asla birilerinin ardına düşerek, din adına körü körüne takipçisi olmayalım. İmanımızı elde Kur'an, anlayarak, düşünerek yaşayalım. Çünkü hepimiz bu dünyada Kur'an dan imtihan ediliyoruz. Lütfen bunu unutmayalım ve imtihanımızı, birilerine havale etmenin çabası içinde olmayalım, hesap günü çok pişman olur, hüsrana uğrarız.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


http://hakyolkuran.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/

197
Kurban kesme konusunu araştırdığınızda, tüm inançlarda farklı şekillerde var olduğunu görürüz. Hatta insanlığın yaradılışıyla var olan bir gerçektir. Kurban kelimesinin anlamı, YAKLAŞMAK, ALLAH'A YAKINLAŞMAYA VESİLE OLAN ŞEY anlamına gelir. Bunun Kur'an da birçok yolu olduğu gibi, bir tanesi de Allah ın rızasını kazanmak için kurban kesmektir. Örneğin zekât vermek, hayır ve hasenatta bulunmak, oruç tutmak, köle azat etmek de Allah a yaklaşmalıklar arasındadır. 

Gelelim Kur'an da bahsedilen, Allah ın rızasını kazanmak için, Kurban kesme konusuna. Kur'an ın zaman ve mekân belirterek emrettiği Kurban, yalnız HAC vaktindedir. Buda açıkça ayetlerde belirtilmiştir. Gelelim Kurban bayramında kestiğimiz Kurbana. Bildiğiniz gibi Kur'an da böyle bir günden, bayramdan bahsedilmemiştir. Peygamberimizin ümmetine bir hediyesi olduğu rivayet edilir. ONUN İÇİN BUNA FARZ İBADETTİR, HER ZAMAN KESMELİYİZ DİYEMEYİZ. Elbette Allah ın rızasını kazanmak için, böyle bir günde Kurban kesmek ve ihtiyaç sahiplerine dağıtmak, bizlerin güzel bir geleneğidir.  Kurban kesme ibadetimizi, yılın tek bir gününde toplayıp, diğer günlerde yapılmaması, Kur'an ın emrine ters düşer, bunu da hatırlatmak isterim.

Bu durumda Allah Kur'an da bizlere, Kurban kesme konusunda neler söylemiştir, bağlayıcı nasıl bir hükümde bulunmuştur, şimdi de ona bakalım. 

Kevser 2: O hâlde, Rabbin için namaz kıl, KURBAN KES. (Diyanet meali)

Ayete dikkat ettiyseniz, Allah a ibadet et dedikten sonra, zaman ve sayı belirtmeden Rabbimiz bir emir veriyor. RABBİN İÇİN KURBAN KES. Demek ki Kurban konusunda bir emri var Allah ın ama çok geniş bir zamana yayılmış, tıpkı Hac emrini verdiğinde olduğu gibi, bizleri zora sokmayan, zamana, mekâna ve ortama göre rahatlıkla hareket edebileceğimiz, geniş alana yayılmış bir emir olduğunu görüyoruz. Eğer öyle olmasaydı, bunun sayısını söyler, gerekli sınırlamalarda koyardı. Bu durumda şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İmkânı olan, HAYATI BOYUNCA EN AZ ALLAH RIZASI İÇİN, BİR KEZ KURBAN KESMELİDİR.

Kur'an a baktığımızda, bu konularda Allah ın verdiği kurban örneklerini de görüyoruz. Âdem peygamberimizin çocuklarının kestiği kurbanlardan bahsedilir Kur'an da, birisinin kabul edilip, diğerinin edilmediği anlatılır. İbrahim peygamberimizin oğlu ile imtihanında bahsedilen kıssada, Allah ın gönderdiği hayvanın kurban edilmesinden, böyle bir emrin bizleri de kapsadığını anlıyoruz. Çünkü Allah ayetlerinde verdiği örnekleri, boşuna vermiyor. Hac suresi 34. ayette de, bu konuda bizlere bilgi vermiştir.

Musa peygamberimizin kavmiyle imtihanında bahsedilenlerde, Kurban konusuna açıklık getiriyor.

Bakara 67: Hani Musa kavmine, "ALLAH, SİZE BİR SIĞIR KESMENİZİ EMREDİYOR" demişti.  (Diyanet meali)


Sizce Allah neden Kurban kesilmesi emrini veriyor? Yoksa Allah ın bunlara ihtiyacı yok. Bilmemiz ve yabana atmamamız gereken konuda, biz insanlar için hayvan etinin çok önemli olduğudur. Et besin maddelerinin temelini teşkil eder ve en önemli protein kaynağıdır. Bu proteinlerin vücutta emilimi %97–98 dir. Yani vücutta tamamı kullanılır.           

Aslında bu konuyu tek başına düşünürsek, anlatılmak isteneni doğru anlayamamış oluruz. Daha önce söylediğim gibi, KURBAN kelimesi tek başına hayvan kesmek anlamında olmadığı, ALLAH A YAKLAŞMAK, ONUN RIZASINI KAZANMAK ADINA YAPILANLAR ANLAMINDA OLDUĞUNU SÖYLEMİŞTİK. Bu durumda yalnız hayvan kesmekle, et dağıtmakla bu yaklaşmayı yapamayız. Onun yanında yoksulu koruyup kollamak, yetimi gözetmek ve yardım etmek yoksa yalnız Kurban keserek etinin dağıtılmasının, Allah ın oluşturmak istediği, gerçek sosyal adaletli bir toplumun oluşmasına bir faydası olmayacaktır.

Kur'an ın emirlerinin, bir bütün halinde yerine getirilmediği bir toplumda, halkın bolca Kurban kesmesinin, Allah a gerçek yaklaşmalık olamayacağını artık anlamalıyız. Her zaman sorulan bir soru geldi aklıma. Acaba bizler Allah a Kurbanlık hayvan sunmak yerine, onun parasını fakir ve yetimlere versek daha iyi olmaz mı? Gerçektende bu soru çok soruluyor. Her ibadetin, Allah a yaklaşmak, onun rızasını kazanmak için yaptıklarımızın, BİR BİRİNDEN ÇOK FARKLI AMAÇLARI VARDIR. Hiç birisi diğerinin yerine konamaz, alternatifi değildir. Örneğin namaz kılmayayım da, onun yerine zekât vereyim diyemeyiz.
                                                                                         
DİKKAT EDERSENİZ, ALLAH BİZLERE HER YIL KURBAN KESİN ŞEKLİNDE BİR EMİR VERMEMİŞTİR KUR'AN DA. Onun içinde böyle bir soru sormanın anlamı yoktur. Ama yaşamımızın her anında, çevremizde ihtiyacı olan kişilere zekât vermek, hayırda bulunma emrini vermiştir bizlere. Fıkıh inancının ve mezheplerin öğretisinde olduğu gibi, yılda bir zekât değil, her zaman verilir. Onun için Allah ın rızasını kazanmak adına yaptığımız bu davranışlarımız, bir birine alternatif değildir, birisi diğerinin yerine konmaz, gereği de yoktur zaten. Çünkü hepsini gerektiğinde, yapmakla yükümlüyüz, ÇÜNKÜ HEPSİNİN FARKLI AMAÇLARI VAR.

Dilerim Kur'an gerçekleri, toplumlarımız tarafından doğru algılanır ve yapacağımız ibadetleri gösterişten ve Takiye den uzak yaparız. Böylece sosyal bir toplum olmanın huzurunu ve mutluluğunu yaşarız. Günümüzde bu gerçeklerin, farkına varılmasına çok ihtiyacımız var.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


http://hakyolkuran.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/















198
İslam toplumları olarak, Kur'an dan çok uzak inancımızı yaşadığımız içindir ki, bizleri Allah ile aldatanların tuzağından, ne yazık ki kurtulamıyoruz. Bu gidişle de, kurtulacağımızı zannetmiyorum. Çünkü Allah ın bizlere verdiği derslerin, uyarıların farkında bile değiliz.

Bizler İslam ı yaşarken, mutlaka birilerine tabi olmamız ve onun ardı sıra gitmemizin gerektiğine inanmaya devam edersek, başımıza gelen hataların, acıların çok daha büyükleri ile karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır. Ülkemizin başına bela olan, topluma acı ve ızdırap veren Fethullah denen çete başı, yakın zamana kadar çok saygı gören, eli eteği öpülerek,  kendisinden şefaat beklenen birisiydi. Peki, ne oldu da bir den bire her şey değişti ve bu şahsın bütün rezillikleri, pislikleri, adaletsizlikleri ortaya çıktı. İşte bu sorunun cevabını artık bizler Kur'an dan almalıyız ki, böyle zalimlerin tuzağına bir daha düşmeyelim.

İlginçtir bu zalim insanın, ALLAH KATINDA TAKVACA ÜSTÜN OLDUĞUNA VE ONUN ŞEFAATİYLE, CENNETE GİDEBİLECEKLERİNE İNANILIYORDU. Tabi bu düşünce sahiplerinin, zerre kadar Kur'an dan nasiplenmediklerini hatırlatmak isterim. Nasiplenmiş olsalardı, böyle yanlış düşüncelere asla kapılmazlardı. Kendi aralarında okudukları kitapların öğretisi olan, yani Risale-i Nur kitapları, böyle düşüncelere inanmayı kolaylaştırıyor ve onaylıyor. BÖYLECE SORGULAMADAN İNANAN BİR TOPLUM YARATILMIŞ OLUYOR. Hatırlatırım mahşer günü ALDATILMIŞIM demekle kurtulacağımızı zannetmeyelim. Çünkü Allah, bizleri düşünerek, aklımızı kullanarak inancımızı yaşamamızı emrediyor. Düşünmeyen, aklını kullanmayanlar içinde uyarısını yapıyor ve ne diyordu hatırlayalım.

Yunus 100: Allah'ın izni olmadıkça hiç kimse inanamaz. O, AKLINI KULLANMAYANLARA KÖTÜ BİR AZAP VERİR. (Diyanet eski meali)

Ne dersiniz toplum olarak, düşünmeden hareket edip, inancımızı birilerine emanet ettiğimiz için, bizleri Rabbimiz cezalandırmış olmasın? Elde Kur'an biraz düşünen ders alacaktır. Öyle yanlış itikatlara/inançlara yönlendirildik ki, mutlaka din adına birilerine tabi olmamız gerektiğine inandırıldık. Hâlbuki Allah bu konuda bizleri uyarıp, GÜVENİLECEK YARDIM İSTENECEK VELİNİZ YALNIZ BENİM DEDİĞİ HALDE, BİZLER YARDIM İSTENECEK VELİLER, ŞEYHLER, EFENDİLER EDİNDİK. Daha doğrusu bu konuda Allah ne emrettiyse, bizler tersini yaptık. Bu yetmediği gibi, Allah ın tekelinde olan değer yargısına bile bizler müdahale ederek, değerlendirmeler yaparak bazı kişileri, ALLAH IN SEVGİLİ KULLARI, VELİ İNSAN İLAN ETMEKTEN ÇEKİNMEDİK. Hâlbuki Yaradan bu konuda bizleri uyarmış ve kimin doğru yolda olduğunu, kimlerin takvaca üstün olduğunu yalnız ben bilirim demişti.

-YOLCA DAHA DOĞRU GİDENİN KİM OLDUĞUNU, RABBİNİZ DAHA İYİ BİLİR. (İsra 84) 

-ÇÜNKÜ O, ALLAH'A KARŞI GELMEKTEN SAKINANLARI EN İYİ BİLENDİR. (Necm 32)

Toplum olarak Kur'an ile bağımız kesildiği için, bu uyarılardan habersiz, din adına yol göstericiler arıyoruz. Halbuki sizin yol göstericiniz benim ve gönderdiğim Kur'an dır diyor Allah ve Nisa 87. ayetinde bizleri uyarıyor ve bakın ne diyor.

SÖZ BAKIMINDAN, ALLAH'TAN DAHA DOĞRU KIM VARDIR! ( Nisa 87)

KUR'AN I REHBER ALAN BİR MÜSLÜMAN NE CEMAATLERİN, NEDE TARİKATLARIN İÇİNE ASLA GİRMEZ. Kur'an ın dışından rehber olacak, hiçbir kitabı da kabul etmez. Kur'an ı yeterli görmeyip, Kur'an da her şey yoktur diyerek, batıl inançları dine sokarak inananları Rabbimiz çok güzel uyarıyor ve bakın ne diyor.

-ALLAH'TAN VE O'NUN ÂYETLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR? (Casiye 6)

-KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BIR KITABI SANA INDIRMIŞ OLMAMIZ ONLARA YETMIYOR MU? ( Ankebut 51)

Rabbimiz, cahiliye dönemindeki toplumların yaptığı yanlışları bizlere örnek verip, Kur'an ın dışından emin olmadığınız rivayet ve sanı bilgilere, inanmayın dediği halde, ne yazık ki bizler o dönemin yaptığı yanlışları yaparak bizler, Kur'an ın dışından öyle sözlere ve bilgilere inandık ki, şimdide neyin doğru neyin yanlış olduğunu fark edemiyoruz.

Rabbimiz iman adına bizleri tek başımıza bırakıp, Kur'an ile imtihan ettiğini söyler Kur'an da. Ama bu imtihan bizleri korkutmuş olmalı ki, tek başımıza imtihanımızı vermeye nedense kabullenmemişiz. Hep birilerine tabi olmayı ve onun sözlerine göre imanımızı yaşamayı seçmişiz. ALLAH SAKIN BÖYLE YAPMAYIN DEDİĞİ HALDE, UYARILARI DİNLEMEMİŞİZ. Rabbimiz güvenebileceğimiz dost ve şefaatçinin, bakın yalnız kim olduğunu söylüyor.

Secde 32:...Sizin için O'NDAN BAŞKA HİÇBİR DOST, HİÇBİR ŞEFAATÇİ YOKTUR. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız? (Diyanet meali)

Bakın Allah ne diyor, bizler İslam ı nasıl yaşıyoruz. Allah ın dışında edindiğimiz şefaatçileri hatırlayın lütfen. İşte cemaatler, tarikatlar toplumu böyle ALLAH İLE ALDATIYOR VE KUR'AN DAN UZAKLAŞTIRIYORLAR. Allah ın yanında veliler, şefaatçiler edinmenin, Allah ile aracı yapmanın yanlışlığını, bakın Yaradan nasıl ikaz ederek uyarıyor bizleri.

Kehf 102: O nankörler, BENDEN AYRI OLARAK KULLARIMI, KENDİLERİNE VELİLER YAPACAKLARINI MI SANDILAR? Biz kafirlere cehennemi konak olarak hazırladık. (Süleyman Ateş meali)

Allah ın bunca uyarılarından sonra, ALLAH IN AYETLERİNİ GÖRMEZDEN GELİP NANKÖRLÜK YAPARAK, hala Allah ile aracılar, dostlar, veliler edinerek, kendi imtihanımızdan adeta kaçarcasına, başkalarına imtihanımızı havale ediyorsak, Yaradan ın hışmından da kurtulmamız mümkün olmayacaktır. Allah yine bu konuda bizleri uyarıyor ve din, iman adına veliler, dostlar, önderler edinmeyin diye bakın nasıl uyarıyor.

Araf 3: "Rabbinizin katından size indirilene uyun; O'NDAN BAŞKA ÖNDERLERİN ARDINDAN GİTMEYİN. Ne kadar az tutuyorsunuz aklınızda, bu (öğüdü). ( Muhammed Esed meali)

Araf 3: Rabbinizden size indirilen Kitap'a uyun, O'NDAN BAŞKA DOSTLAR EDİNEREK ONLARA UYMAYIN. Pek az öğüt dinliyorsunuz. (Diyanet eski meali)

Rabbimiz bizlere ders olsun diye, BİR CEMAATİN GERÇEK YÜZÜNÜ BİZLERE GÖSTERDİ. Tabi Kur'an ın uyarılarından habersiz, İslam ı yaşadıklarını zanneden bu cemaatin üyelerinin de, nasıl bir batağa battıklarını görme şansları oldu. Topluma, ülkemize yaptıkları bu zulmün, acının hesabını, acaba Allah a nasıl vereceklerini düşünüyorlar mı? Hiç sanmıyorum.

Bu ve buna benzer cemaatler, tarikatlar aramızda kol geziyorlar. Birbirlerinden hiçbir farkları yok. Birisinin boşalttığı yeri, başka bir cemaat, tarikat alıyor. Hepsi toplumu Allah ile aldatıyor ve Allah ile kişi arasında aracılık yapacağını, onlara şefaatte bulunacaklarını vaat ediyorlar. Tabi bunun karşılığında da hiç itiraz etmeden, koşulsuz söylenenler yapılıyor. GELİN ARTIK BAŞIMIZA GELEN BU MUSİBETTEN DERS ALALIM. Din ve iman adına veliler, şeyhler, efendiler edinerek düşünmeden ardı sıra gitmeyelim, yoksa toplum olarak daha çok acılar çekeriz.

Sizlere şahit olduğum, bir konuşmayı nakletmek istiyorum. Bir vatandaşımız diğerine şöyle söylüyor. Çok iyi oldu bahaneyle Fetoculardan kurtulduk, hastane onların elindeydi temizlendi diyordu. Diğeri de soruyor, herhalde artık hâkimiyet yarışı yoktur rahatlamışsınızdır. Diğeri cevap veriyor. ŞİMDİ HASTANEYE MENZİLCİLER HÂKİM. Onların borusu ötüyor. Yorumunu sizlere bırakıyorum.

Enfal 22: Şüphesiz, yeryüzünde yürüyen canlıların Allah katında en kötüsü, AKILLARINI KULLANMAYAN (gerçeği görmeyen) sağırlar, dilsizlerdir. (Diyanet meali)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


http://hakyolkuran.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
199
Ülke olarak 15 Temmuzda, çok üzücü ve de bizlerin ders alması gereken bir olay yaşadık. Toplumu din maskesiyle aldatan, batıl inançlarımızdan yararlanarak, kendisini dini lider ilan edip, din adına toplumu yönetmeye kalkan bu zalim kişinin gerçek yüzünü, çok şükür Rabbimiz bizlere gösterdi.

Bir insanın gerçek yüzünü görebilmek için, topluma zalimce davranması, binlerce yuvaya acı ve keder vermesi mi gerekirdi?   ACABA BU ŞAHSIN GERÇEK YÜZÜNÜ ÇOK ÖNCESİNDEN GÖRENLERİN, FARK EDENLERİN, HATTA TOPLUMU UYARANLARIN, GÖREMEYENLERDEN FARKI NEYDİ SİZCE? Lütfen bunu çok iyi düşünelim, yoksa tekrar aldatılmaktan kurtulamayız.

Buna benzer din tacirlerinin tuzağına düşmek istemiyorsak, İslam a sokulan yanlış ve batılın önce farkına varmalıyız, yani sorumlu olduğumuz dinimizin tek kaynağı Kur'an dan öğrenmeliyiz, araya hiç kimseyi sokmadan. Bu elim olayın ardından, Diyanet İşleri başkanlığı bir açıklama yaptı. Bu açıklamadan bazı alıntılar yaparak, üzerinde sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum.

"Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez yaptığı açıklamada "FETÖ AÇIK BİR DİN İSTİSMARCISI ve gayri ahlaki bir sır hareketidir. FETÖ SAHTE BİR MEHDİ HAREKETİDİR" dedi."

İslam toplumları olarak, dinimize FIKIH yoluyla sokulan batıl inançlar nedeniyle, toplumlar yüzlerce yıldır, din istismarcıları tarafından kullanılmış ve bu gidişle kullanılmaya da devam edecektir. Sayın Başkanın söylediği son cümle ise, aslında yanlış inançlarımızın hala güçlü bir şekilde devam ettiğini işaret ediyor ve bakın ne diyor. FETÖ' SAHTE BİR MEHDİ HAREKETİDİR.

Ne yazık ki bu sözlerden Diyanetin, İslam toplumuna sokulmuş MEHDİ inancını kabul ettiği izlenimini anlıyorum. Çünkü bu elebaşı kendisini, MEHDİ olarak görüyor ama Diyanet İşleri Başkanımız bu kişi SAHTE MEHDİ DİR DİYOR.  Yani Sayın Diyanet İşleri Başkanımız da, GERÇEK bir mehdi beklentisi içinde olduğu anlaşılıyor. Yanlış anladıysam özür dilerim. Gelecek bir mehdi varsa, gerçek mehdiyi nasıl anlayacağız? BU BİLGİLER NEDEN KUR'AN DA YOK. Her mezhep, tarikat, cemaat yaşadığımız örnekte olduğu gibi, kendi mehdisini yaratamaz mı bu durumda? Ne yazık ki yaratıyor da, demek ki bu konuda, daha çokkkkk aldatılacağız. Mehdinin geleceğine inandığımız takdirde, toplumlar zor anlarında, her zaman bir beklenti içinde olacaklar, gereken önlemi bizzat almaya çalışmayacaklardır.   http://hakyolkuran.com/kategori.php?id=144

Hatırlatmak isterim. KUR'AN ASLA BÖYLE BİR KİŞİNİN GELECEĞİNDEN BAHSETMEZ.  Mehdi anlayışı İslam inancında/Kur'an da yoktur, daha sonra mezheplerin ve fıkıh inancının dine ilavesidir. Kur'an peygamberimizden sonra, din adına topluma lider olarak hiç kimsenin gelmeyeceğini açıkça bizlere bildirmiştir. Bizlerin rehberi, yol göstericisi yalnız Kur'an dır ve hiç kimsenin rehberliğine de ihtiyacımız yoktur. Rehber olarak, ALLAH VE KUR'AN BİZLERE YETER. Diyanet İşleri Başkanlığının, olağan üstü din şurasında alınan kararlardan, bazı bölümleri hatırlatmak istiyorum.

"İslâm'a göre Hz. Peygamber'den başka, "MASUM VE TARTIŞILMAZ" BİR OTORİTE VE REHBER KABUL EDİLEMEZ. Hiçbir kimse ve hiçbir yapı, kendisini dinin mutlak temsilcisi olarak göremez ve insanları kendisine kayıtsız şartsız itaat ve bağlılığa çağıramaz. İslâm'da mutlak itaat ve bağlılık, çerçevesi Kur'an ve Sünnet tarafından belirlenen ilkeler için söz konusu olduğundan İSLAM'A GÖRE HİÇBİR KİŞİNİN KENDİSİNİ YANILMAZ BİR OTORİTE VE REHBER OLARAK KABUL ETMESİNİN VEYA BAĞLILARI TARAFINDAN BÖYLE GÖRÜLMESİNİN BİR GEÇERLİLİĞİ YOKTUR. BU ALLAH'IN KİTABINA VE HZ. PEYGAMBERİN SÜNNETİNE AÇIKÇA AYKIRIDIR. Bu çerçevede bir kişinin, özel, seçilmiş ve yanılmaz olduğu, beyan ve öğretilerinin kutsiyet arz ettiği iddiası dinen kabul edilemez."

Bu sözlere gönülden katılıyorum. Zaten Kur'an ın da emridir bu düşünce. İyide başta Diyanet, bu sözleri, düşünceyi yaşamına geçirip, topluma camilerde böyle anlatıyorlar mı? Peygamberimizin vefatından sonra, din adına liderlik görevi Allah tarafından, hiç kimseye verilmemiştir. Peygamberimiz kendisinden sonra en yakınlarına bile, bu konuda tek kelime söylememiştir. ONUN İÇİNDİR Kİ ALLAH AYETİNDE, VELİLER EDİNİP ARDI SIRA GİTMEYİN, GÜVENİLECEK YARDIM İSTENECEK VELİNİZ YALNIZ BENİM, DİYE UYARIR BİZLERİ. Ama duyan, işiten ne yazık ki yok. Peygamberimiz Allah ın kontrolündeydi, onun içinde Allah ın elçisi, her konuda kontrol altındaydı, gerektiğinde Allah tarafından ikaz ediliyordu. Peygamberimizin ölümünden sonrada, onun görevini devam ettirecek MASUM VE TARTIŞMASIZ, ALLAH IN KONTROLÜNDE, KESİN GÜVENEBİLECEĞİMİZ HİÇBİR LİDER YOKTUR, olamazda. Her iman edenin görevi, Kur'an ı anlamak, anlatmak ve yaşamaktır.

İslam toplumlarını bölen ve bir birine düşman eden yanlış bir inançta, ne yazık ki en son toplanan din şurasında zikredilmiş ve bakın ne söylenmiş.

"İslâm'da mutlak itaat ve bağlılık, çerçevesi KUR'AN VE SÜNNET tarafından belirlenen ilkeler için söz konusu olduğundan...."

Bu düşünce ve inançta olduğumuz sürece, daha çok MEHDİLER göreceğiz. Toplumları din adına aldatan zalimlerden asla kurtulamayacağız. ÇÜNKÜ İSLAM DA MUTLAK İTAAT VE BAĞLILIK YALNIZ KUR' AN A DIR, yani Allah ın SÜNNETİNEDİR. Peygamberimiz sanki Kur'an ın yanında, Kur'an da bahsedilmeyen konularda, dinin temellerine ve kurallarına ilaveler yapmış gibi izlenim bırakmak, İslam a sokulan batıl ve hurafelerin yaşanmasına, gelişip büyümesine, hatta art niyetli kişilerin kendi menfaatleri doğrultusunda dine ilaveler yapmasına, bu yolla peygamberimizin adını kullanmasına müsait kılmıştır. Peygamberimiz hayatına yalnız Kur'an ı geçirmiş ve ümmetine de yalnız Kur'an ile hükmetmiştir, lütfen bu gerçekleri unutmayalım. Yoksa daha çok zalimlerle karşılaşırız, acılar çekeriz. Peygamberimizin sünnetini hayatına geçirmek isteyen, yalnız Kur'an ın ipine sarılır. Aldatılmak istemiyorsak, Lütfen Kur'an dan peygamberimizin yetki ve sorumluluklarını, dikkatle araştırınız, okuyunuz.    http://kuranyolu.blogcu.com/allah-in-elcisine-verdigi-gorev-yetki-ve-sorumluluk/20173675

Allah Kur'an da çok açık bir hüküm veriyor ve diyor ki Zuhrüf 44. ayetinde;

İLERİDE KUR'AN DAN SORUMLU TUTULACAKSINIZ.

Bu durumda sizce, bizlerin sorumlu olacağı Kur'an ın hükümlerinden başka bilgi ve kaynaklar olabilir mi?  Bizlerin din adına, mutlak itaat etmemiz gereken, Kur'an ın dışında başka kaynaklarda var demek, ne kadar doğru olur bu ayete göre. Peygamberimiz bu ayeti Allah dan tebliğ alıp, ümmetine tebliği ettikten sonra, bunlarda benim ayrıca dine ilavelerimdir, Kur'an da yok ama, bunlardan da sorumlusunuz demiş olabilir mi? Yorum ve karar sizlerin. Çünkü hepimiz bu dünyada imtihan oluyoruz. HESAP GÜNÜ, ALDATILMIŞIM SÖZÜYLE KURTULACAĞIMIZI SANMAYALIM. Allah akıl ve Kur'an verdi bizlere, düşünelim ve doğru yolumuzu bulalım diye. Diyanetin açıklamasında dikkatimi çeken bir konu var, sizlere tekrar hatırlatmak istiyorum.

"İSLAM'A GÖRE HİÇBİR KİŞİNİN KENDİSİNİ YANILMAZ BİR OTORİTE VE REHBER OLARAK KABUL ETMESİNİN VEYA BAĞLILARI TARAFINDAN BÖYLE GÖRÜLMESİNİN BİR GEÇERLİLİĞİ YOKTUR. BU ALLAH'IN KİTABINA VE HZ. PEYGAMBERİN SÜNNETİNE AÇIKÇA AYKIRIDIR."

Bu sözler çok doğru. Eğer bu zihniyette olsaydık İslam toplumları olarak, dinde ne bölünür nede şeyhler, efendiler, ulamalar edinir arkasından giderdik. Ne yazık ki söylediklerimizle yaşadıklarımız çok farklı. Ülkemizi karıştıran, aileler içine ateş düşüren, acı ve keder veren bu zalimlere benzer, sizce din tacirleri, cemaatler, tarikatlar yok mu aramızda? Bunları görmezden gelirsek, acı ve kederi tekrar yaşarız hatırlatırım. Sırası gelmişken söylemeden geçmek istemediğim bir kişi var ki, bunun üzerinde sizleri çok ama çok düşünmeye davet etmek istiyorum.

Diyanetin güzel açıklamasında ne diyordu, İslam a göre hiç kimse kendisini yanılmaz, hatasız, eşsiz bir otorite ve din adına rehber göremez ve ona bağlıları, müritleri tarafından gösterilemez. Hatasız, benzersiz, eşsiz yanılmaz olduğuna inanılan Said-i Nursi ye, BEDİÜZZAMAN diye hitap edilir, günümüzde hatırlayınız lütfen. Siz bu kelimenin anlamını, hiç araştırdınız mı? Söyleyeyim Bediüzzaman, benzersiz/eşsiz, zamanın benzersizi, hatasız, asrın üstün insanı anlamına gelir.

BU UNVAN, TARİH BOYUNCA HİÇ KİMSEYE, PEYGAMBERLER DÂHİL VERİLMEMİŞ VE BU UNVANLA HİÇ KİMSE, HİÇ BİR ÂLİM ANILMAMIŞTIR, SAİD-İ NURSİ HARİÇ. PEKİ, SİZCE BU NORMAL Mİ?  Lütfen unutmayınız, ülkemizi kana bulayan bu cemaatin ve liderinin toplantılarında, evlerinde bahsettiğim kişinin kitapları olan, Risale-i Nur kitapları okunurdu. Beşerin kitapları ile yetişenlerin, bir gün topluma acı, üzüntü ve keder vermesi kaçınılmazdır. Ama Allah ın NURU, IŞIĞI Kur'an ile yetişenler, asla hiç kimseye adaletsizlik yapamaz, hiç kimsenin canına kıyamaz. İşte aradaki fark. Allah da ne diyordu bizlere, YALNIZ KUR'AN IN İPİNE SARILIN. Emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin, hesabını sorarım.      http://kuranyolu.blogcu.com/risale-i-nur-ogretisine-pisman-olmak-istemiyorsak-dikkat/20173737

Ne yazık ki bizler, yaptığımız yanlışların farkında değiliz. Bu acı olaydan da, çok fazla ders aldığımıza inanmıyorum. Elimizden Kur'an ı düşürmememiz gerekirken, doğruluğundan emin olmadığımız kitapları düşürmediğimiz içinde, yine toplumlar olarak, ALLAH İLE ALDATILMAKTAN KURTULAMAYACAĞIZ. Bu gidişle daha çok, aldatıldık sözlerini duyacağız. Bunu söyleyerek, beşerin adaletinden kurtulabiliriz, ama Allah ın adaletinden asla kurtulamayız.

Bir Müslüman a düşen, din kardeşini yalnız Kur'an a davet etmek, batılın ve Allah ile aldatıcıların foyasını meydana çıkarmaktır. Din adına bizlerin örnek aldığımız tek liderde, Hz. Muhammet Mustafa olmalıdır. Çünkü peygamberimizin takip ettiği yol ve sünneti, yalnız Kur'an ın yolu Allah ın sünnetiydi, lütfen bunu unutmayalım.

Rad 40: Onlara va'dettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de, (göstermeden) senin ruhunu alsak da, SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. Hesap görmek ise bize aittir. ( Diyanet meali)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


http://hakyolkuran.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/

200
Kur'an canlı, cansız ve hayvanların Allah ı tesbih ettiğini söyler. Tabi akıllı, şuurlu yaratılan biz insanlarında Allah ı tesbih etmesi uyarısını yapar. Hayvanların, bitkilerin ve yaratılmış güneş, ay gibi cansız varlıkların Allah ı tesbih etmesinin anlamı, yaratılış gayelerinin, görevlerini gerektiği ölçüde hiç şaşmadan, yerine getirmeleri anlamındadır. Akıllı ve şuurlu yaratılmış varlık olarak, biz insanların Allah ı tesbih etmesi de, aslında diğer canlıların tesbihinden çok farklı değildir.

Allah bizleri imtihan etmek için yarattığını söyler. Yaratırken bizlerin fıtratına yerleştirdiği, yaratıcıyı fark etme genlerini harekete geçirerek, onun çizdiği yoldan gitmemizi ister bizlerden. İşte biz yaratılmış şuurlu insanların, Allah ı tesbih etmesi, onu yücelterek, onun istediği yoldan gitmesi de, bizlerin Rabbimizi tesbih etmemizdir. Allah imtihan edeceği kullarına, adeta yardım edercesine, yaratırken fıtratına, yani doğuştan yaratıcıyı fark etme özelliğini vermiştir.

Rum 30: Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. ALLAH'IN İNSANLARI ÜZERİNDE YARATTIĞI FITRATA SIMSIKI TUTUN. Allah'ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler. (Diyanet meali)

Demek ki Allah bizleri yaratırken, işimizi kolaylaştırıyor. Yaradılış özelliklerinin dışına çıkarak, yoldan sapma diyor. İşimizi daha da kolaylaştırarak bilgileri detaylandırıyor, yol gösterici kitaplar gönderiyor. Binlerce yıl öncesi insanları araştırdığınızda, hepsinin bir şeylere inanma ihtiyaçlarının olduğunu görürüz. Bu konu ile bağlantılı ve günümüzde farklı anlamlar verilen, iki çok önemli ayet üzerinde, sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum. Önce ayetleri yazalım.

Araf: 172: Hani kıyamet gününde, "BİZ BUNDAN HABERSİZDİK" DEMEYESİNİZ DİYE, RABBİN, ÂDEMOĞULLARI'NDAN, ONLARIN BELLERİNDEN ZÜRRİYETLERİNİ ÇIKARDI, ONLARI KENDİLERİNE ŞAHİT TUTTU ve dedi ki: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Onlar da, "Evet, buna şahit olduk" dediler.

173: Ya da "Daha önce atalarımız şirke batmıştı. Biz de onların ardından gelen bir soyuz. Gerçeği çiğneyenler yüzünden bizi helâk mi edeceksin?" demeyesiniz.  (Bayraktar Bayraklı meali)

Bu ayetler örnek gösterilerek, bizlerin ruhlar yaratılmadan önce, Allah a verilen bir söz olduğundan bahsedilir. Dikkat ederseniz bu verilen sözün, bahsettikleri gibi olmadığı, tam tersine bu dünyada iman edenlerin verdiği söz olduğu çok açık anlaşılıyor. Eğer fıtratımıza yerleştirilmiş bir inançtan bahsedersek, bunu kabul ederim, çünkü fıtratımıza yerleştirilenin, düşünmeden, araştırmadan tersini yapmakta, bizlerin sözümüzde durmadığımız anlamını taşır. Tıpkı tebliğler ulaştığı halde, iman etmeyen, fıtratına inatla, iman etmemekte ısrar edenlerin yaptıkları gibi.

Yukarıdaki iki ayet, çok daha farklı şeyler anlatıyor bizlere. Kur'an da ruhlar yaratılmadan, Allah ın kullarından söz aldığı bahsedilmez. Bu iki ayette geçen, BEN SİZİN RABBİNİZ DEĞİLMİYİM sözünün, ruhlar âleminde, Allah ın bizlerden söz aldığı ve bizlerinde, EVET BUNA ŞAHİT OLDUK dedikleri anlatılır. Tabi bunları anlatanlara bazı kişilerin, bizlerin bunlardan haberimiz yok, sorumluda olamayız, şeklinde cevap vermeleri de kaçınılmazdır. Gelin bu iki ayet üzerinde düşünelim.

Araf 172. ayetin ilk cümlelerinde, kıyamet gününde hesap sorgusu yapılırken, olabilecek olaylara örnekler veriliyor. Önce şunu hatırlatmak isterim, Allah bu dünyada, aklı başında kuluna, açıkça tebliğ etmediği hiçbir şeyden hesap sormaz. Allah biz uyarıcı göndermediğimiz, tebliğimiz ulaşmayan kullarımıza azap edici değiliz der. Çünkü bu düşünce imtihan olmanın özüne ters düşer. Ayetin devamında bu söylediklerimi Yaradan doğrularcasına, biz bu gerçeklerden habersizdik demeyesiniz diye, bakın neler yaptık diyor.

Allah yarattığı kullarının, belirli yaşa geldiğinde, yani gerçekleri fark etmeye başladığında ki biz buna buluğ çağı diyoruz, bakın onların BELLERİNDEN ZÜRRİYETLERİNİ ÇIKARDI VE ONLARI KENDİLERİNE ŞAHİT TUTTU DİYOR ayette. Önce bu kısmı doğru anlamaya çalışalım ki, devamında söylenenlerin nerede söylendiği de doğru anlaşılsın. Bellerinden zürriyetlerini çıkarmak ne demek, önce onu düşünelim. Bildiğiniz gibi zürriyet belirli yaşa gelmiş kız ya da erkeklerin üreyebilme(döl), çocuk sahibi olabilme özelliklerinin ortaya çıkmasıdır. İşte bu yaşa gelen bir insan, yaşamın ve fıtratın gerçeklerini fark edebilecek duruma gelmiş, zürriyetini ortaya çıkarmıştır. Hani hep söyleriz, (buluğ çağı) bu yaşa geldiğinde artık, Allah a kulluk görevimize de başlamalıyız deriz.

Yaradan bu yaşa gelmiş, fark edebilme, düşünme duygularının ortaya çıkmasıyla, araştırmaları neticesinde gördüğü gerçeklerin sonunda, iman etmiş bir Müslüman ı, ALLAH KENDİSİNİ, BİZZAT KENDİSİNE ŞAHİT YAPARAK, bu dünyada bizlerden bir söz almıştı. Allah BEN SİZİN RABBİNİZ DEĞİLMİYİM dediğinde ne demiştik, iman ettiğimizi söyleyen bizler? EVET, BUNA ŞAHİT OLDUK, SEN BİZİM RABBİMİZSİN, demedik mi? Bu imanımızı, bizler Allah ın kitabı Kur'an ile diğer toplumlarda yine Allah ın gönderdiği kitaplar doğrultusunda tasdik ederek, Yaradan ın yüceliğini ve tek ilah olduğunu, hesap gününün geleceğini bizler, bu dünyada özgür irademizle, aklımızla bizzat imtihanımız gereği araştırarak kabul ettik. YOKSA FARKINDA OLMADIĞIMIZ BİR SÖZDEN, ALLAH BİZLERE ASLA HESAP SORMAZ, BUNU UNUTMAYALIM.

Devamında ki ayette, yine mahşer günü hiç kimse bahane bulmasın diye, bir başka uyarıda da buluyor Allah ve bakın ne diyor. Atalarımız şirke batmıştı, bizlerde onların takipçileriydik, onların yüzünden bizleri de mi cezalandıracaksınız demeyesiniz diye, sizlere zürriyetinizi verdikten, ortaya çıkardıktan sonra, tüm gerçekleri görebilmeniz için, her türlü imkânı sağladım, uyarıları yaptım ki, hesabın görüleceği o çetin günde, HİÇBİR BAHANENİZ OLMASIN diyor Allah ayetinde.

Aslında Allah ın ayetlerini, batıl ve hurafelerle anlamaya çalışmadığımızda, şükürler olsun tüm gerçekler ortaya çıkıyor. Bizlerin yaptığı büyük yanlış, Allah ın ayetlerini bizzat Kur'an ın açıklamalarından öğrenmek yerine, rivayet ve sanı bilgiler ışığında anlamaya çalışmamız, bizleri yanılgıya sürüklüyor.

Değerli din kardeşlerim, konuyu özetlemek gerekirse, Allah yarattığı kullarını imtihan ederken, bizlere öyle kolaylıklar sağlamış ki, doğruyu bulmak çok kolay. Yeter ki fıtrata ters bir davranış içinde olmayalım. Allah bizleri yaratırken, iman etme kolaylığını da bizlere vermiş ve bizlerden istediği, kendisine bağlılığımızı sunmak ve kulluk görevimizi yapmaktır. Elbette bizler fıtratımıza yerleştirilen bu gerçeğe dönmekle, Allah a karşı sorumluluklarımızı da yerine getirmiş, sözümüzü de tutmuş oluruz.

KUR'AN BİZLERİN, ASIL İMTİHAN VE SORUMLULUKLARIMIZIN BAŞLADIĞI NOKTANIN, FITRATIMIZ GEREĞİ VERİLENLERLE BAŞLAMADIĞINI, ASIL SORUMLULUKLARIN, BU DÜNYADA ERGENLİĞE, AKLI KULLANMA YAŞINA GELDİĞİMİZDE BAŞLADIĞINI ANLATIYOR VE DİYOR Kİ, SİZLER VERDİĞİNİZ SÖZÜ TUTUN VE SÖZÜNÜZÜN GEREĞİNİ YERİNE GETİRİN. Burada dikkat etmemiz gereken bir konu var. Verilen tüm sözler ve söz verenler, hepsi bu dünyada Allah a iman ettiğini söyleyenler.

Bizler Allah a söz veriyoruz ama yalnız Allah ı tek Rab, yani İlah edinmekle iş bitmiyor. Verdiğimiz söz bununla sınırlı değil. Allah a verdiğimiz söz, gönderdiği Kur'an ın tamamına iman ederek, asla batıla sapmadan, hakka batıl karıştırmadan, yalnız Allah ı veli edinip başka veliler edinmeden, Kur'an ın sınırlarını aşmadan, İslam ı Kur'an ın ipine sarılarak, arı-duru yaşamakta Allah a verdiğimiz sözler arasındadır. Peki, bu sözlerimizde duruyor muyuz? Bunun yorumunu sizlere bırakıyorum. Sonucunu huzuru mahşerde, hep birlikte göreceğiz.

Dilerim mahşer günü, hesabın görüleceği O çetin gün, verdiğimiz sözleri tutabilen, Allah ın azınlık HALİS kullarından oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

http://hakyolkuran.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/