21 Mayıs , 2024, 12:55:27

Haberler:

www.herseyibilen.co Durma! Merak ettiğin her konuda her soruyu sen de sor!


Show posts

This section allows you to view all posts made by this member. Note that you can only see posts made in areas you currently have access to.

Topics - мiŁenα.

121
Din Bilgisi / Kadın evde bir gül gibidir
24 Ekim , 2010, 16:38:58
Kadın bir evde gül gibidir gül güzel kokar kadında bir gül gibi güzel kokmalıki görevini yerine getirmiş olsun
Eşi evden işi veya başka bir amaçla giderken kapıya kadar uğurlayıp ALLAH işlerini ras getirsin diyen bir ev hanımı ile evden eşinin gittiğinin farkında olmayan bır kadın bir tutulmaz biri gül biri tiken gibidir
Kocası işten gelen bir ev hanımı eşini kapıda karşılayıp hoş geldin günün nasıl geçti yorgun gözüküyorsun işlerin çokmu yoğundu demesi bir gül kokusu gibi güzeldir
yada nerede kaldın bu saate kadar senimi bekleyeceğim demesi kadının kötü kokusudur
Evin hanimi eşi gelmeden yemeğini pişirdi eşi evine girince güzelbir yemek kokusu ile karşılastı sıcak bır yüz sıcak bir yemek ne kadar güzel olur değilmi işte buda kadının gül kakusudur dediklerim yanlışmı kardeşlerim
Geçimin zorlaştığı 1 lira nın zor kazanıldığı günümüzde eşinizin aldığı bir ev ihtiyacını veya hediyeyi kapıdayken elinden alıp hay senden Allah razı olsun gerçekten ihtiyacımız vardı çok güzel yapmışın diyen bir ev hanımı ile neden bu markayı aldın nerden bulursun bu kalıkları mecbursun bizi geçindirmeye veya hiç oralı bile olmayan kadın bir değildir ikisi arasında dağlar kadar fark vardır
Evde ihtiyaçlar arttı nasıl yapsakki diyen bir eş ile listeyi eline veren bunları almayı unutma diyen kadın bir değildir
Bin zorluklarla alınan ihtiyaçların kadrini bilen idareli kullanan bir ev hanımı ile har vurup harman savuran telefci kadın bir değildir oğlu askere gidince gelinini yanına alan bir komşum su faturasının 30 tl den 80tl ye telefon faturasının 20 tl den 70tl ye çıkmasına yedi ay dayanabildi telefonu kapattırdı tabi gelinini tanıyınca yıllardır anlayamadığı emektar eşinin gül kokan tasarrufunu öğrenmiş oldu
Anne diyen bir çocukla annecığım diyen çocuğubir tutmazsınız arasında çok fark vardır mesela eşinin ismi hüseyin olan bir ev hanımının Hüseyinciğim demesiyle hüseyin demesi arasında çok büyük fark vardır


Eşinin gözüne bakıp ne demek istediğini anlayıp görevini yapan eşinin buyurması üzerine yapan birde buyurduğu halde görevini yapmayan ev hanımı vardır sizce bunların hangisi gül
yemek sofrasında bir peceteye ağzını üç dört kez silen tutumlu ev hanımı vardır birde her silmede bir peçete kullanan kadın vardır peçete deyip geçmeyin bizim ceddimiz ırmakta abdest alsan suyu idareli kullan der
eşi işe çıkmadan erkenden kalkıp yemek sofrasını hazırlayan güzel ev hanımı varken ayy bana nasıl kıyıyorsun sen bir çaresine bakarsın deyip kocasını aç olarak işe gönderen kadın lar çok hangisi güzel sizce

Allahın taktirine razı olmak gül kokularının en güzelidir bu konuda sıze bır hıkaye anlatayım ama gercek hikaye bağdatta ticaret yapan sıska çirkin biri köylerin birinden biriyle evlenmiş Eşini badata getirince çok zengin olan komşusu kadının güzelliği karşısında onu kendıne alma planlarına gırmış ve kadına demişki sana ağırlıyın ıkı katı altını mıhır olarak vereyım benımle evlen bu çulsuz bes para etmez herife niye katlanıyorsun der kadın da derkı eğer bu ınsanda güzel bir taraf bulmasaydı benı Allah buna yazmazdı der her evlilikte Allahın taktiri vardır razı olmak gül kokusudur

Şimdi birde sanal alem arkadaşları türedi evin ekmek getiren erkeği çalışmış bir sürü insanın ağız kokusunu dınlemış bin zahmetle evin ekmeğini getirmiş evin gül hanımı eşinden baskasıyla ilgilenmezken öbürü geçiyor pc basına msn de ki arkadasları ile ılgileniyor adam geliyor gidiyor kadın bilgisayar başında bir kaç kez yanlış oldunu söylüyor artık başlıyor huzursuzluk bacım sanal arkadaşları bırakta evıne ekmek getıren gercek arkadaşınla ılgilende yuvanı ve mutluluğunu kurtar inşeAllah.
122
Evlenecek eşler birbirlerine dindarlıkta denk olmalarıdır. Yani İslama bakışlarında, dini uygulamalarında ve ibadet hayatlarında ortak görüş, müşterek kanaat ve aynı düşüncede olmaları başta gelmektedir. Diğeri de, dini hayatı yaşamalarında birbirlerine destek olmalılar.

Eğer baştan bu mesele sıkı tutulmaz, ciddiye alınmaz  ve prensipler işitilmezse, sandalın küreğini akışı seyrine bırakmak olur ki, bu imanlı bir insanın yapacağı bir iş değildir.

Bugün sizin başınızı açmanızı isteyen kişi, yarın namazınıza karışır, ileriki günlerde İslamdan kaynaklanan  edeb ve ahlakınıza müdahale eder. Bunun biraz ilerisi helal-haram tanımamak gibi önü alınmaz yanlışlıklara doğru sürüklenir gider.

Sizin kapanmanıza karşı olan kişi sadece o örtüye karşı değildir; örtüyü emreden dine de, Kur'an'a ve diğer mukaddeslere de karşıdır veya mukaddeslere önem vermeyen bir yapı içindedir. Bunun için önce görüş, düşünce, anlayış, bakış açısı ve inançta birleşin, ondan sonra ortak bir hayata adım atın.  Aksi halde ayrı dünyaların insanı olarak yaşama gibi bir sıkıntıyı baştan kabul etmiş olursunu ki, bu hayatın bazan bir saati bir sene gibi çekilmez bir azap haline döner....
123
Din Bilgisi / Tesettürlü müyüz?
24 Ekim , 2010, 16:36:43
Bu soruyu kendimize bir soralım..Bir çoğumuzun cevabı evet olacaktır..Peki tesettür yalnızca başını kapatmakmıdır??..Ve ya bir şekilde vücudunu çeşitli kumaşlarla örtmek mi?? Böyle olmadığına inanıyorsunuzdur eminim.

Günümüzde tesettür adına giyilenlere bir göz atalım,özellikle genç kesimin giyimine.....

Birde şu Ayet-i Kerime ve Hadis-i şerif'lere:
*"Mü`min kadınlara da söyle:
Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler.
Görünen kısımları hariç, zinetlerini açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar...
Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar..." (Nûr Suresi Ayet 31.)

"Ümmetimin son dönemlerinde giyimli fakat çıplak bir takım kadınlar olacak,
bunların başlarının üstü deve hörgücü gibi bulunacaktır. Onlar cennete giremez, cennetin kokusunu bile alamazlar."
(Ebu Davud Libas 125, Cennet 52.)
*"Bir kadın koku sürünerek dışarı çıkar ve koku ulaşsın diye bir topluluğun yanına giderse zinaya bir adım atmış olur."
(Tirmizi, Edeb, 35; Nesâî, Zîne, 35)

**Birgün Peygamberimiz (S.A.V.) (S.A.V.) bir arkadaşına Mısır`da dokunmuş bir keten kumaş vermiş,
yarısından kendine gömlek diktirmesini, diğer yarısından ise hanımının giysi yapmasını istemiştir.
Ancak daha sonra şöyle buyurmuştur:
"Hanımına git söyle altına bir gömlek diksin. Çünkü vücut şeklinin ortaya çıkmasından korkarım."
(El Kurtubî, El Cami`, XIV, 156.)

Şimdi bu Ayet ve Hadis'leri de göz önüne alırsak;
Başörtüsünü kıyafetinin içine koymak tesettür değildir.

Saçlarını aşırı topuz yaparak başını örtmek tesettür değildir.

Başını örterek vücut hatlarını belli edecek derecede dar kıyafet tesettür değildir.

Başında örtü altında pantolon veya bluejean tesettür değildir.

(çünkü pantolon bolda olsa baseni belli eder.)

Başında örtü yüzünde makyaj ve parfümle gezmek tesettür değildir..

Başında örtü altında dizaltı etek ve ten çorap tesettür değildir..

Tamamen bedene oturmuş pardesü tesettür değildir.

İçini belli edecek incelikte kıyafet tesettür değildir.

Peki gerçek tesettür nasıl olmalıdır;

Dışarı çıkarken üzerine aldığın elbise bol ise tesettürdür.

Erkeklere ulaşacak parfüm yoksa üzerinde tesettürdür.

Başörtün omuzlarından aşağıya süzülüyorsa tesettürdür..

Sokaktaki yürüyüşün kırıtır şekilde değilse tesettürdür..

Çarşı pazar esnafıyla kırk yıllık ahbap gibi konuşmuyorsan tesettürdür..

Karşındaki erkeğin gözlerine bakmıyorsan tesettürdür..

Ulu orta yerlerde kahkaha atmıyorsan tesettürdür..

Yürüyüşün,konuşman,kıyafetin edep timsali ise tesettürdür..

Tesettür bir parça bezle başı örtmek değildir. Tesettür bedenen ve ruhen günahlara karşı korunmaktır..Neden fazlasını kazanmak varken azla yetinelim..Neden yapıyoruz sandığımız ibadetleri yıkalım.
Şimdi aynı soruyu tekrar kendimize soralım,TESETTÜRLÜ MÜYÜM???


124
islâm her alanda olduğu gibi giyim kuşamda da itidal esasını getirmiş, Kur'an'da sıklıkla ölçülü hareket et-mek, aşırılığa, lüks ve gösterişe kaçmamak tavsiye edil-miş, Hz. Peygamber de hayatı boyunca daima şık, temiz, sade ve güzel giyinmiş ve bunda da her zaman için itida-li korumuştur. İslâm'ın giyim ve kuşama kural olarak müdahale etmediğini, bu konuda kişilerin zevk ve tercih-lerine önem verdiğini, sadece zorunlu ve gerekli gördüğü müdahaleleri yapmakla yetindiği bilinmektedir. Bunun için de, dinin giyinme ile ilgili kısıtlamaları sınırlı sayıda kalmıştır. İşte bu kısıtlamalardan biri de ipeğin kullanımında erkekler için bazı yasakların getirilmiş olmasıdır.
Peygamberimiz altın ve gümüşün kullanımında olduğu gibi ipeğin giyim ve kullanımında da, kadınlar için daha toleranslı davranırken erkekler için bazı sınırlamalar getirmiştir. İnsanın altın, gümüş, inci, ipek gibi kıy-metli maden ve eşyaya düşkünlüğü sebebiyledir ki Kur'an'da cennet hayatının tasvirinde bu öğeler sıklıkla kullanılır (bk. el-Kehf 18/31; el-Hac 22/23; el-Fâtır 35/33; ed-Duhân 44/53; el-İnsân 76/12, 31). Dünyada ipeğin kullanımına gelince, Kur'an'ın lüks ve israfı, gösteriş ve böbürlenmeyi yasaklayan genel hükümleri dışında doğ-rudan ipeğin giyilmesini ve kullanımını konu alan özel bir ifadesi yoktur. Hadislerde ise ipekle ilgili erkek-lere mahsus bazı kayıt ve yasaklamalar getirilmiştir. Ancak bu konudaki sınırlamaları, ipeğe ait özel bir hü-küm olarak almak yerine dinin, giyim kuşamla, altın ve gümüşün kullanımıyla, yeme içme ve tüketimle alâkalı diğer ilke ve hükümleriyle birlikte ele almak ve bunları İslâm'ın genel amaç ve prensiplerinin bir parçası veya örneklendirmesi olarak değerlendirmek daha isabetli gö-rünmektedir.

İpekli elbise giyme ve ipekli kumaş kullanma ile il-gili hadislerin başlıcaları şöyle sıralanabilir:

1. "İpeği dünyada giyen âhirette giyemeyecektir" (Buhârî, "Libâs", 25; Müslim, "Libâs", 2; Tirmizî, "Edeb", 1).

2. Sahâbeden Huzeyfe, Medâin'de bulunduğu bir sırada içmek için su istemiş, o bölgenin ileri geleni ona gümüş bir kapla su getirince de, kabı elinden fırlatmış ve Hz. Peygamber, "Altın, gümüş, ipek ve dîbâc dünyada onlar i-çin, âhirette sizin içindir" buyurdu demiştir (Buhârî, "Libâs", 25).

3. "İpek ve altın ümmetimin kadınlarına helâl, erkekle-rine haramdır" (Buhârî, "Libâs", 30).

4. Sahâbeden Berâ b. Âzib şöyle demiştir: "Hz. Peygamber bize yedi şeyi emretti, yedi şeyi de yasakladı. Hastala-rı ziyaret etmeyi, cenazenin arkasından gitmeyi, hapşırana iyi dilekte bulunmayı, yemini yerine getirmeyi, mazluma yardım etmeyi, davete icâbet etmeyi ve selâmı yaymayı em-retti. Altın yüzük kullanmayı, gümüş kaptan içmeyi, eyerle-rin üzerine konan ipek örtü (meyâsir) kullanmayı, ipek ile nakışlanmış kumaş (kassî) kullanmayı, ipek (harîr), kalın ipekli kumaş (istebrak) ve erişi ve argacı (çözgüsü ve at-kısı) ipek olan kumaş (dîbâc) giyinmeyi yasakladı" (Buhârî, "Libâs", 45; Müslim, "Libâs", 1).

5. Hz. Ömer, satılmakta olan bir ipek elbise görmüş ve Hz. Peygamber'e "Yâ Resûlellah! Şu elbiseyi satın alsan da, hem sana gelen heyetleri kabul sırasında, hem de cuma günleri giysen!" demişti. Resûl-i Ekrem, "Bunu ancak nasipsizler giyer" buyurmuştur. Hz. Peygamber, bu olaydan bir müddet sonra Ömer'e ipek bir elbise gönder-miş, Ömer, "İpek elbise konusunda o söylediklerinden sonra bana ipek elbise mi gönderiyorsun" diyerek şaşkın-lığını ifade edince Resûlullah, "Ben bunu sana satasın ya da birine veresin diye gönderdim" buyurmuştur (Buhârî, "Libâs", 25, 30).

6. Ali b. Ebû Tâlib şöyle bir rivayette bulunmuştur: "Hz. Peygamber, bana ipek bir elbise göndermişti. Ben bunu giyerek dışarı çıktım. Hz. Peygamber'in yüzünde kızgınlık ifadesini görünce elbiseyi hanımlar arasında paylaştırdım" (Buhârî, "Libâs", 30).

7. Berâ b. Âzib şöyle bir olay nakletmiştir: "Hz. Peygamber'e ipek bir elbise hediye edilmişti. Biz bu elbiseye dokunuyor ve güzelliğine duyduğumuz hayranlığı dile getiriyorduk. Hz. Peygamber 'Siz buna çok mu güzel diyorsunuz! Sa'd b. Muâz'ın cennetteki mendilleri bundan daha hayırlıdır' buyurdu" (Buhârî, "Libâs", 26).

8. Ebû Osman en-Nehdî şöyle bir olay nakletmiştir: "Biz Utbe b. Ferkad ile Azerbaycan'da bulunduğumuz sıra-da bize Ömer'den bir mektup geldi. O mektupta, -işaret ve orta parmağını göstererek- şu kadarlık miktar hariç, Hz. Peygamber'in ipeği yasakladığı yazılıydı. Anladığı-mız kadarıyla şu kadarcık miktar sözüyle elbise üzerinde bulunan alâmeti (alem) kastediyordu" (Buhârî, "Libâs", 25).

9. "Hz. Peygamber'e ipek bir ferace hediye edilmişti. Hz. Peygamber bunu giydi ve namaz kıldı. Sonra ondan pek hoşlanmamış bir biçimde üzerinden çıkararak 'Bu müttakilere yakışmaz' buyurdu" (Buhârî, "Libâs", 12).

10. Bir rivayette de Hz. Peygamber'in, Züheyr ve Abdurrahman'a yakalandıkları cilt hastalığı sebebiyle ipek elbise giyme hususunda ruhsat verdiği haber verilir (Buhârî, "Libâs", 29).

İslâm bilginleri, ipekli kumaş kullanımı ile ilgili görüşlerini çoğunlukla bu hadislere dayandırmışlardır. Bilginlerin çoğunluğu, söz konusu hadislerden hareketle ipek giymenin erkeklere haram olduğunu ileri sürmüşler-dir. İbnü'l-Arabî, ipek giymenin hükmü ile ilgili ola-rak, çeşitli durumlara göre, on kadar görüş bulunduğunu ifade etmiştir.

Hanefî mezhebinin üç büyük imamı (Ebû Hanîfe, Ebû Yû-suf ve Muhammed) erkeklerin, savaş durumu dışında ipek giymesinin câiz olmadığı görüşündedir. Ebû Hanîfe'ye göre bu hüküm savaş durumu için de geçerlidir. Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre ise, savaş durumunda ipek giyilebi-lir. Şu var ki bu iki imam, ipeğin savaş durumunda giyi-lebilmesi için, bedeni silâha karşı koruyacak sağlamlık-ta olmasını şart koşmuşlardır. Yine üç Hanefî imama gö-re, ipeğin atkısı veya örgüsü ipek değilse, savaş durumu dışında giyilmesinde bir beis yoktur. İmam Mâlik'ten meşhur görüş, ipeğin erkeklere savaşta da câiz olmadığı yönündedir.

Şâfiî âlimlerinden Nevevî bu konuda şu açıklamayı ya-par: "İpek, istebrak, dîbâc ve kassî giymek erkeklere haramdır. Kişinin bunu böbürlenmek amacıyla giymesiyle başka amaçla giymesi arasında fark yoktur. Fakat bir deri hastalığı sebebiyle giymişse bu takdirde haram de-ğildir. Kadınların ipek giymesi ise mubahtır". Nevevî bu görüşü bilginlerin çoğunluğuna nisbet ettikten sonra, ipeğin erkeklere de mubah olduğunu ileri sürenlerin bu-lunduğunu, bu arada İbnü'z-Zübeyr'in ipeğin gerek erkek-lere gerekse kadınlara mubah olduğu kanaatini taşıdığını belirtmiştir. Öte yandan, çocuklara bayram günlerinde ipekli elbise giydirilmesinde bir beis olmadığını ifade eden Nevevî, bu yasağın sırf ipekli kumaşlar için geçer-li olduğunu, ipeği daha fazla olmamak kaydıyla ipek ka-rışımı kumaşların giyilebileceğini kaydeder (Nevevî, Şerhu Sahîhi Müslim, XIV, 32-33, 38).

Hanbelî âlimlerden İbn Kudâme, Ahmed b. Hanbel'den gelen bir rivayete göre, ipek giymenin iyi geldiği bir hastalığın bulunması halinde ipek elbise giymenin câiz olduğunu, Mâlik'in bu durumda bile ipek giymeye ruhsat vermediğini belirtmiştir. İbn Kudâme ipeğin savaşta gi-yilmesi ile ilgili olarak da şunları söyler: "Bu konuda Ahmed'den iki rivayet vardır. Birinci ve kuvvetli olan rivayete göre, savaşta ipek giymek mubahtır. Çünkü ipe-ğin yasaklanış sebebi, gösteriş yapma, böbürlenme ve fakirlerin kalplerinin kırılmasıdır. Savaş durumunda gösteriş yapma, böbürlenme kınanmış değildir". İbn Kudâme, başka bir şey ile karışık dokunmuş ipek konusun-da ise şunu kaydeder: "Haram olan, saf ipektir. Başka bir şeyle karışık dokunmuş kumaşta, ipeğin oranı daha fazla olmadığı sürece bu kumaştan yapılan elbisenin gi-yilmesinde bir sakınca yoktur" (İbn Kudâme, el-Mugnî, I, 588-590).

Netice itibariyle, İslâm bilginleri ilke olarak er-keklerin ipekli elbise giymesinin câiz olmadığında hemen hemen görüş birliğinde olup, bu ilkenin nasıl uygulana-cağında ve hangi durumlarda erkeklere ruhsat tanınaca-ğında farklı görüş ve ölçülere sahiptir. Meselâ, fakihlerin çoğunluğu savaş dışında, bir hastalığın teda-visi, soğuktan korunma, koruyucu hekimlik açısından ge-rekli görülme gibi bir ihtiyaç ve mazeretin bulunması halinde erkeklerin ipek giyebileceği, fakat ipek kumaş-tan yapılmış yorgan, döşek, minder, halı, kilim gibi eşyanın kullanımının da erkekler açısından giyinme hük-münde olduğundan câiz olmadığı görüşündedir. Ebû Hanîfe ile bazı Mâlikî fakihleri ise hadislerdeki yasağın ipek-li kumaşın sadece giyilmesine mahsus bir hüküm olduğu, bu sebeple de ipeğin giyim dışı kullanımının câiz olduğu görüşündedir. Azınlıkta olsa da bazı âlimler ipekli ku-maş giymenin hem kadınlara hem erkeklere haram veya iki-sine de helâl olduğunu söylemektedirler.

İpekli Elbise İçinde Kılınan Namazın Hükmü. Hanefî-ler'e göre, ipekli elbise içinde kılınan namaz sahih olup iadesi gerekmez. Ancak ipekli elbise ile namaz kıl-mak mekruhtur. Ayrıca bu şahıs, giyilmesi yasak olan bir şeyi giydiği için de günah işlemiş olur. Şâfiî, Ebû Sevr ve bir rivayette Mâlik, "Bu kişi o anda ipekten başka bir elbise bulma imkânına sahip ise, namazı hemen iade etmelidir" demişlerdir.

Hz. Peygamber'in, Ömer'e ipek bir elbise gönderip, Ömer'in şaşkınlık ifade eden sözleri üzerine, "Ben onu sana giyesin diye değil, satıp yararlanasın diye gönderdim" buyurmuş olmasından hareketle bilginlerin çoğunluğu, ipekli eşyanın alınıp satılmasının ve hediye edilmesinin câiz olduğu sonucuna varmışlardır. Aynı şekilde Hz. Peygamber, Hz. Âişe'nin satın aldığı üzerinde resimler bu-lunan perdeyi kaldırtmış fakat yaptığı satım sözleşmesine ilişmemiştir. Bu iki uygulamadan hareketle kulla-nılması mekruh olan şeylerin ticaretinin mubah olduğu sonucu çıkarılmıştır.

Hadislerin genel içeriği göz önüne alınınca ipeğin lüks harcama kabul edildiği, böbürlenme ve övünmeye ve-sile olduğu ve bu sebeple de fakirlerin kalbinin kırıl-masına yol açtığı için yasaklandığı anlaşılabilir. İpek-le ilgili olarak Hz. Peygamber tarafından yerleştirilme-ye çalışılan anlayışın, toplumun zengin ve fakir üyeleri arasında çatışmanın engellenmesine yönelik ve belirtilen yasağın bu açıdan önemli bir tedbir olduğu dikkatten uzak tutulmamalıdır. İpeğin o dönemin en şatafatlı ve lüks giysilerinden olduğu düşünülürse bu durum daha iyi anlaşılır.

Konuya ilişkin hadislerin bütününden anlaşıldığına göre, Hz. Peygamber ipekli giymeyi yasaklamakla hem müslümanları dünya nimetlerine gereğinden fazla dalıp âhireti unutmaktan korumak, hem de toplumda diğer insan-ların, özellikle üzerini örtecek bir parça elbiseyi bul-makta zorlanan fakir kimselerin rencide olmasını, top-lumda lüks ve israfın yaygınlaşmasını önlemek istemiştir. Bu itibarla yasağı ipeğe ait özelliklere bağla-mak ve sadece onunla ilgili olarak gelmiş sert bir yasak şeklinde anlamak yerine, müslümanları sade giyinmeye özendiren, lüks ve israftan, gösterişten, başkalarını rahatsız edici boyuttaki tüketimden kaçınmaya yönlendi-ren bir tavsiye ve tedbir olarak yorumlamak daha isabet-li gözükmektedir. Buna göre, günümüzdeki aşırı tüketim araç ve usulleri de dolaylı olarak, bu nevi dinî emir ve tavsiyelerin kapsamına girmiş olmaktadır.
125
Evet, yanlış okumadınız.
Fakîr kardeşiniz, daha önce de muhtelif yerlerde ve muhtelif vesîlerlerle sözlü olarak dile getirdiği gibi, şimdi de burada, Vakit gazetesindeki sütununda resmen "Başörtüsüne hayır!" kampanyasını başlatıyor ve hepinizi bu kampanyaya canla başla katılmaya davet ediyor!
Yazımın başlığını görür görmez kaşlarını çatan kardeşlerimi görür gibi oluyorum. Ne olur, sözün sonunu beklemeden sizi suizann günahına düşürecek bir karar verme konusunda acele etmeyin.
"Ağaçlara bakmaktan ormanı görememek" diye çok ibretli bir söz vardır, ayrıntıyla meşgul olup ya da edilip, bütünü/esası/aslî olanı gözden kaçırmak mânâsında. Kuşku yok, ayrıntı çok önemlidir, hakikatlerin çok büyük bir kısmı ayrıntılarda gizlidir ama ayrıntılar ancak, ecdâdın o güzel deyişiyle, "mütemmim cüz"ü oldukları "bütün"le birlikte mânâ, değer, dolayısıyla da önem kazanırlar. Mazlûm ve mahzûn ülkemizde yıllardır oyalanıp durduğumuz, daha doğru bir deyişle oyalandırılıp durduğumuz "başörtüsü" meselesi de Âlemlerin Rabbi Yüce ALLAH'ın, celle celâluhu, kadın-erkek, bütün Mü'mine ve Mü'min Müslüman kullarına emrettiği, ar, hayâ ve edebin dışa yansıyan, deyim yerindeyse, "ete kemiğe bürünmüş hâli" olan "tesettür"ün, yani "edeben örtünme"nin "mütemmim cüz"üdür yalnızca. Mü'mine Müslüman hanımefendiler için başörtüsüz tesettür, muhakkak ki eksiktir. Ama münhasıran "başörtüsü" örtmek İslâmî "tesettür"ün ne amacı, ne de ifadesidir. Bütün Mü'mine ve Mü'min Müslümanların azamî titizlik göstererek riayet etmekle mükellef oldukları İslâmî "tesettür", Hak Dîn'in tartışma götürmez gereklerinden biri olduğu içindir ki, her şeyden önce mâneviyâta ait bir meseledir. Ve yine Hak Dîn'in özü, merkezi ve ekseni tevhîd olduğu içindir ki, madde mânâdan, "zarf" "mazruf"tan ayrı ve bağımısız değildir, asla olamaz. Bir başka deyişle Mü'mine ve Mü'min Müslümanın fizîkî varlığıyla dışa vurduğu, giyim-kuşamından, konuşma üslûbuna, davranışlarına kadar her şey mâneviyâtının bir tezahürüdür, olmak durumundadır. Ve tevhîd -bunu bilmek, anlamak, idrâk etmek için ille de ulemâdan olmak gerekmez, şuurlu bir imana sahip olmak yeter de artar bile- yalnızca madde-mânâ bütünlüğünü değil, mutlak mânâda birlik-bütünlüğü ifade eder ki, "denge" ve "insicâm" bu birlik-bütünlüğün olmazsa olmazıdır. Nitekim şerefli ecdâdımız tevhîd şuurundan yoksun bir hayat tarzının kaçınılmaz bir şekilde yol açtığı her türlü insicâm bozukluğunu "Altı kaval, üstü şişhane" deyimiyle tenkid etmiştir.
Mahzûn ve mazlûm ülkemizin seküler ve de laikperest câmiası, neredeyse düşman bayrağı muamelesi yaptığı "başörtüsü"ne, münhasıran ona, mütemadiyen vurgu yaparak, "başörtüsü"nü, "mütemmim cüz"ü olduğu İslâmî "tesettür"den tamamen kopartmıştır. İşin en kötü tarafı mezkûr câmianın "başörtüsü" etrafında koparttığı yaygara yüzünden mazlûm ve mahzûn ülkemizin dînine titiz Mü'mine ve Mü'min Müslümanları da giderek münhasıran "başörtüsü"ne odaklanmaya başlamışlardır. Hem de öylesine ki "başörtüsü meselesi", "başörtüsü dâvâsı" gibi asıl meseleyi, asıl dâvâyı çarpıtıcı ifâdeleri dillerine iyice dolamışlardır. "Başörtüsü"nü İslâmî "tesettür"den böylesine soyutlayan sapkın anlayışın yol açtığı iki büyük tehlike vardır: Birincisi, "başörtüsü" örtmenin İslâmî "tesettür" açısından "yeterli"(!) zann ve de kabul edilmesi –ki yürek parçalayan sonuçlarına her geçen gün daha da abesleşen örneklerle caddede-sokakta bile şahit oluyoruz; İkincisi, "mütemmim cüz"e karşı olmanın "bütün"e karşı olmakla aynı mânâya geldiğinin gözden kaçması! O "bütün" ki, Hak Dîn sözkonusu olduğunda, "zarf"ı ve "mazruf"u aynı oranda kapsar, yani "zarf"a karşı çıkmak "mazruf"u da, en hafifinden "gereğince ciddiye almamak" mânâsına gelir.
Gelin, ey benim başımın tâcı gözümün nûru Mü'min ve de Mü'mine Müslüman kardeşlerim, bundan böyle şu "başörtüsü" kelimesini kullanmayarak onun İslâmî "tesettür" yerine ikame edilmesine karşı çıkalım; "Başörtüsüne hayır! İslâmî tesettüre evet!" diyelim ki, artık maskeler düşsün, ak ile kara bariz bir şekilde ortaya çıksın!
Müteyakkız olun, müteyakkız kalın!
126
Din Bilgisi / Örtünmenin sınırı
24 Ekim , 2010, 16:33:37
Örtünmenin Sınırı

Örtünmenin amacı bakılması haram olan yerleri kapatmaktır. Bu yerler kadınlarda el ve yüz dışında bütün bedenidir. Zor durumda ayaklar için de ruhsat vardır. Kadın namazda veya yabancı erkeklerin yanında eli ve yüzü hariç bütün bedenini örtmelidir. Örtü altından sarkan saçların da örtülmesi gerekir.

Başın yüz kısmı hariç, diğer bütün yerleri örtülmelidir. İç elbise üzerine giyilen dış örtü ayak topuklarına kadar inmelidir. Kollar da el bileklerine kadar kapalı olmalıdır.

El ve yüzün namazda ve namaz dışında örtülmesi gerekmez. Ayaklar için de ruhsat vardır fakat zaruret yoksa örtülmesi daha güzeldir. Ayakların açık kalması hacetten kaynaklanınca, bir günah olmaz.

Nitekim, "Kadınlar süslerini (yabancı erkeklere) açmasınlar" Nûr 24/31. âyetinde "kendiliğinden görünen yerler müstesnadır" ifadesiyle bedenden bazı yerlerin açık kalabileceğine işaret edilmiştir.

Âyetlerdeki emre bakılınca örtünmede kadın için iki parçalı bir giysi şekli ortaya çıkar. Birincisi saç, boyun ve göğüsleri örten ve omuzlara doğru yakaların üstüne salınan baş örtüsü; ikincisi ise dış giysidir.

Dış giysi de iki şekilde olabilir:

1. Baş örtüsünün üstünden, bedeni aşağıya kadar örten büyük parça giysi.
2. Baş örtüsünün altında boyundan aşağı topuklara kadar örten dış giysi.

Örtünmenin gayesi, avret yerlerini örterek kendini ve karşıdakini haramdan korumaktır. Bunun için önemli olan giyilen elbiselerin parçası değil, özelliğidir. Şimdi bu özellikleri kısaca açıklayacağız.

Semerkand
127
Din Bilgisi / Rengarenk örtü
24 Ekim , 2010, 16:31:29
(Nükteli bu makaleyi İslami Dergi köşe yazarlarından birine okuru göndermiş, yazarda bunu kendi
köşesinde yayınlamış.)

Sokaktaki bu şeker kağıtları da kim?

Lolipoplar, bonbonlar, fondanlar, rengarenk şekerlemeler...

MaşALLAH maşALLAH deyip, insan nazar etmekten korkuyor. Hele şu şekerlerin güzelliğine bakın hele... Yeni çıkmış galiba bu başörtülü şekerler! Ay ALLAH (c.c.)'ım renklerin caf cafına bakın; çingene pembesi, fıstık yeşili, portakal turuncusu, pastel mavisi, kızıllar, vişne çürükleri, firfiriler... 

İnsanın bu şekerlere baktıkça bakası geliyor. Gözümüz gönlümüz açılsın bee! Çağdaşların hala göz zevklerini bozuyor mu acaba bu şekerler?    Yok daha neler, hiç olur mu, bu başörtülü şekerler yıllarca az çekmemişti, neydi o; öcü, örümcek kafalı, eski kafalı, geri kafalı,kara sofu, takunyalı, tutucu, mürteci sözleriyle az rencide edilmemişti bunlar. Şimdi geçmişin acısını çıkarıyorlardır. Oh olsun işte, azıcık düşman çatlatsınlar.

Gerçi başörtülü hanımlar ne yapsalar bu çağdaşlara yaranamazlar. Başörtü dışında kızlarımızın kıyafetlerine, kendilerine gıpta ediyorlardır hani! Ama ah o başlarına sıkı sıkı bağladıkları başörtüsü. Varsa yoksa saçlarını göstermemekte yatıyor bu gizli sır. Üstlerinde spor kıyafetler, başlarında rengarenk örtüler. Modernliğin, şıklığın ve zarafetin adresi şu markada deyip birbirleriyle güzel olma yarışına giren kızlarda yok değil. Tesettür asıl amacından sapıyor mu ne? Yoksa bana mı öyle geliyor? Bizler demode mi kaldık yoksa?

ALLAH (c.c.)'ın ayetlerini unuttular mı? "Mü'min kadınlara söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. (Örtüyle kendiliğinden) belli olan yerleri müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler..." (Nur,31).

ALLAH-ü Teala ziynetlerini teşhir etmesinler derken, buradan çıkan anlamı hiç düşündüler mi? O cırtlak renklerle ALLAH (c.c.)'ın rızasını mı, yoksa başkalarının rızasını mı kazanmaya çalışıyorlar?

Amaçları nedir? Yüzlerini, gözlerini boyayıp, cilalanıp nereye böyle takır tukur... Bizim diğer kadınlardan farkımız olmalıydı. Moda diye de ALLAH (c.c.)'ın ayetlerini göz ardı etmemeliydik. "Evlerinizde vakarınızla oturun. İlk cahiliye (devri kadınları)nın açılıp saçılarak, ziynetlerini göstererek yürüyüşü gibi yürümeyin. Namazı kılın, zekatı verin, ALLAH(c.c.) ve Resulü'ne itâat edin.." (Ahzab, 33).

"...Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar" (Nur,31) ayetini okuduğumda her zaman aklıma topuklu ayakkabılar geliyor. Hani şu tak tuk yapan kadınların ayaklarını yerden kesen, yüksek ökçeli ayakkabılar... Kur'an-ı Kerim gerçekten bir hayat kitabı. Onunla hayatımızı şekillendirdiğimiz takdirde ancak o zaman takva ve izzet sahibi olabiliriz.

ALLAH(c.c.)'ın kadınlara koymuş olduğu ölçü en güzel ölçüdür. Dinimiz toplumda fitne ortamı doğmasın diye kadını her bakımdan korumuştur. Hiçbir zaman kadınlara uyguladığı kurallar yüzünden dinimizi yanlış anlamamak gerekiyor. Bu din ancak okuyarak, araştırarak anlaşılır. Kadın sahabelerin yaşantıları, giyim ve kuşamları bizim için en güzel ölçüdür. Kur'an-ı Kerim kadınları giyimleri konusunda bir renk belirtmese de, ölçü belirtmiştir. "Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına, mü'minlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarıya çıktıklarında) örtülerini üstlerine almalarını söyle..." (Ahzab, 59).

Günümüzde müslüman hanımlar arasında takip edilen bir moda anlayışı var. Stilistler, tasarladıkları giyimlerle mü'min hanımları kabuklarından çıkarmayı başardılar. Birbirlerinden görerek, birbirlerine özenerek, birbirlerinden daha çarpıcı ve güzel olabilmek için tesettür adı altında kuşandıkları giyimlerde bir takva, bir vakar görebiliyor muyuz acaba? Bir bayan olarak benim gözüme çarpan bu renklerin cazibesi beni bile bakmaya iterken, erkeklerin bakışları "Bacıma ne güzel yakışmış" gibisinden mi oluyor? Biliyorum aslında kötü niyetli olan benim değil mi?

Neden adımızı lekeliyorlar? Ne çıksa başörtülülerden çıkıyor, anlayışıyla bakan insanların ağızlarına dolanan kızlarımızın kıyafetleri bir kıskançlık anlayışı gibi algılansa da, aslında göze batan cinsten olduğu için bir ikaz olarak da anlayabiliriz.

Toplumda fitne ortamı doğmasına neden olmamalı kadın. Bilakis gerektiğinde kendini, adını ve namusunu koruyabilmeli. Her zaman yanımızda eşimiz, babamız, abimiz olmayabilir. Üstümüzdeki kıyafet öyle bir kıyafet olmalı ki, bizi her tehlikeye karşı bir zırh gibi sarmalı. Üzerimize odaklanan bakışları geri tepebilmeli.

"Elbise süslü püslü olup da bizzat kendisi ziynet gibi olmayacak. Ayrıca bakışları üzerine toplayabilecek şekilde renkli, desenli, altın ve gümüş işlemelerden de kaçınılmalıdır. (Buhari "edeb'ülmüfred", Hakim "müstedrek").

Amacımız dikkat çekmek, bakışları üstümüze toplamak olmamalıdır. Kıyafetimiz takva, edeb, ahlak numunesi olmalı. "Giysi dar değil, geniş ve bol olmalı, fitneye neden olacak bir yeri belli etmemelidir." (Ebu Davud, Sünen).

Bazı kıyafetler vardır ki, tam tedbir tesettüre uygundur. Fakat farklılığından dolayı dikkat çekici de olabilir. Resulullah (SallALLAHu Aleyhi Vesellem) şöyle buyuyor: "Her kim belli eden bir elbise giyerse, ALLAH(c.c.) da ona Kıyâmet gününde zillet elbisesi giydirir. O da ona ateş olur" ( Ebu Davud).

Bazı hanımlar evlerinde yapmadıkları süsü dışarıya gösteriyorlar. Ter kokusunu, kötü kokuyu bahane edip; parfümler, deodorantlar kullanıyorlar. Tabii bu ağır kokularla toplumun düzenini kaçırdıklarının da farkında değiller. Aslında amaçları düzen kaçırmak, dikkat çekmek, ortalığı altüst etmek değil mi? "Bir kadın koku sürünüp bir kavmin (topluluğun) yanına uğrar da onlar bunu hissederse; zina etmiştir" (İmam-ı Ahmed).
Bir pantolon modasıdır, aldı başını gidiyor. Hiçbir şeyden geri kalmıyorlar. Sanki dersin açıklarla kıyafet yarışına girmiş bu hanımlar. Bakın, aslında bizler ne kadar, modern ve çağdaşız, der gibi dar pantolonları giyip ortalıkta tesettürlüyüz diye geziniyorlar. ALLAH (c.c.) aşkına bunlar şimdi tesettürlü mü? Tesettür nedir; Örtünme, saklanma değil mi? Ama bunlar bir şeyi saklamaktan çok belli etme telaşındalar. Üstelik pantolon erkeklere benzeme yönünden de kadın için uygun değildir. "Erkeklerden kadınlara, kadınlardan da erkeklere benzeyene Resulullah (SallALLAHu Aleyhi Vesellem) lanet etti." (Buhari).

Yabancı erkeklerle konuşurken dikkat etmemiz gerekiyor. Onlarla kıkırdayarak, kırıtarak konuşmamalıyız. Takvamızdan ödün vermeden, kuşkuya yol açmayacak tarzda olmalı sözlerimiz. Hal ve tavırlarımızda önemli tabii. Normal bir şekilde yani bilinen biçimde olmalı davranışlarımız. "Ey peygamberin kadınları, siz kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü maruf bir tarzda söyleyin." (Ahzab,32)

Bizler sokakta raks eden bon bon kızlar gibi değiliz. Bizler şeker kağıdı gibi de giyinmeyiz. Cahiliye kadınları gibi sokakta kırıtarak da yürümeyiz. Sevgili mü'mineler! Unutmayın bizler İslam toplumunun ana çekirdeğini oluşturuyoruz. Hani bir söz vardır, ''bir erkek eğitirseniz, bir insan eğitmişsinizdir. Bir kadın eğitirseniz, bir toplumu eğitmişsinizdir.''

ALLAH (c.c.)'ım! Hak yolunda olduğumuzu sanıp da asıl gayeden uzaklaştırma bizi. Cahiliye kadınları gibi amaçsız bir hayatın çirkin araçları yapma bizi. Günaha çağıran vesileler olmaktan, hayatın boş figüranları olmaktan sana sığınıyoruz.
Dilek bacıma teşekkür ederim bu yazısından dolayı ALLAH (c.c.) razı olsun.
128
Din Bilgisi / Bende seni sevmiştim ama...
24 Ekim , 2010, 16:30:26
Bismillahirrahmanirrahim

Ben seni de sevmiştim ama......
Başındaki örtüyü çok farklı sevdim
Tesettüre girmeni sevdim

Kalbindeki imanı, Kur´an okumanı, namazı kılmanı sevdim
Bir Nene Hatun´a ve bir de Zeynep el Gazili´ye benzemeni sevdim
Hatırlar mısın bana derdin ki ´´Benim başörtüm ne zaman özgürlüğe kavuşacak
Ve ne zaman gözyaşlarım dinecek?´´

Şimdi ne oldu sana ne oldu da çok değiştin
Namazı kılmaz oldun, Kur´an´ı okumaz oldun tesettüre girmez oldun!
Yılmış, yıpranmış, teslim olmuşsun, şimdi soruyorum,
Yakıştı mı sana? Yakışır mı bize ve yakışır mı yürekli insanlara...

Söyle söyle be hey umudum söyle,
Ben seni de sevmiştim ama...
Örtünmeni çok farklı sevdim
Hakk için yaşamanı sevdim
Kur´an-ı ve namazı öğretmeni sevdim

Bir gül gibi rengarenk açmanı ve etrafına nurlar saçmanı sevdim
O senin başörtün var ya benim gönlümün sultanıydı
Tesettüre girdiğinde benim canımın canıydın,
Sana gerici dediklerinde, Seni kötülediklerinde...
Başörtün için derse almadıklarında, inan ki ben can evimden vuruldum?
Ben seni de sevdim ama...

Allah´ı (cc) sevmeni çok farklı sevdim,
HzResulü (SAV)sevmeni sevdim
Bir Hz Hatice, Hz Aişe ve Hz Fatıma´yı örnek almanı sevdim
Bir üniversite kapısında başındaki örtünle direnmeni sevdim
Yiğit kızlar mücadeleyi sürdürürken, sen başını açtın
değdi mi?

Allah´ın (cc) ve Hz Resulun (SAV) sevgisini kaybetmeye!
Bir diploma için benim ve bizim sevgimizi kaybetmeye değdi mi?
Söyle söyle be hey umudum...!
129
Din Bilgisi / Gençlik ve tesettür
24 Ekim , 2010, 16:29:33
Gençlik ve Tesettür

Tesettür, gençliğimizin üzerinde ehemmiyetle durması gereken bir husustur.

Tesettür, yani avret yerlerini örterek gösterilmesi yasak olan kimselerden gizlemek, kadın-erkek bütün mü'minlere farzdır. Başkalarına gösterilmesi yasak olan yerlerini örtüp gizlememek, haramdır, büyük günahtır.



Ancak kadın ve erkeğin örtmesi gereken yerler farklıdır.



Erkekler için tesettür, dizleri ve göbekleri arasıyla sınırlıdır. Bunun dışında kalan bölgeleri açmalarında bir sakınca yoktur. Ancak giyimde edebe uygun olan, yaygın ve yerleşik usûle aykırı davranmamaktır. Bunun için sadece göbek ve dizler arasını kapatıp diğer bölümleri açıkta bırakan yaygın bir giyim şekli yoktur. Bu, sadece hamam ve benzeri yerlerde zaruretten kaynaklanmaktadır. Yaygın usûle göre erkeklerin giydiği elbiselerde kol, ayak ve başın dışında açık bir yer yoktur. Ne gariptir ki, asıl örtünmesi gereken kadın olduğu halde, bütün dünyada en kapalı giyinenler erkeklerdir.

Kadın için örtmesi gerekli olan yerler, el, yüz ve ayakları dışında kalan bütün vücududur. Ayrıca kadının vücut hatlarını belli eden dar bir elbiseyle örtünmesi câiz değildir. Çekici olmayan, bol bir elbise giymelidir.



Niçin tesettür bilhassa gençlik döneminde önemlidir?

Çünkü, gençlerin hızlı, hareketli ve gösterişi seven bir yapısı vardır. Gençler daha serbest hareket etmek, güzelliklerini göstermek, kurallarla kendilerini bağlamamak isterler.

Yaşlılık döneminde birçok kadının örtündüğü görülür. Çünkü gençlikten kaynaklanan duyguları zayıflamış, açılıp saçılmaya karşı bir istek kalmamıştır.

Ayrıca gençlik döneminde örtünmeye dikkat ederek, bu disiplini kendisine rehber eden bir genç kız, yaşı ilerledikçe çok rahat eder. Yoksa baştan kararlı olmayanlar ilerleyen yaşlarında da tesettüre gereken hassasiyeti ve ciddiyeti gösteremeyebilirler.

Tesettürün ehemmiyetini anlamak için iki âyet meâli verelim:

"Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin hanımlarına söyle, evlerinden çıktıklarında dış örtülerini üzerlerine alsınlar. Bu, onların hür ve iffetli hanımlar olarak tanınmaları ve eziyete uğramamaları için daha uygundur. Allah ise, çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir." (Ahzab: 59)



"Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, namuslarını da korusunlar. Zînetlerini ise görünmesi zarurî olan kısımlar müstesnâ, açığa vurmasınlar. Başörtülerini de yakalarının üzerini kapatacak şekilde iyice örtsünler. Kocalarından, babalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, kardeşlerinden, kardeşlerinin oğullarından, kızkardeşlerinin oğullarından, mü'min kadınlardan, câriyelerden, cinsî iktidarı olmayan hizmetçilerinden ve şehvet çağına gelmemiş çocuklardan başkasına zînet yerini göstermesinler. Gizledikleri zînetleri belli olsun diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hepiniz Allah'a tevbe edin, ey mü'minler, tâ ki kurtuluşa eresiniz." (Nûr: 31)



Görüldüğü gibi ikinci âyette, "kimlere karşı tesettürlü bulunmak gerektiğini" belirtmek için çoğunluğu yakın akrabalardan oluşan uzun bir liste verilmektedir. Bunun anlamı, bu listede adı geçen kimseler karşısında açık-saçık bulunulabilir, demek değildir. Onların karşısında da, -diğerleri kadar olmasa da- edeb ve hayaya uygun bir kıyâfetle bulunmak gerekir.

Yüce Peygamberimiz de (a.s.m) tesettür hakkında şöyle buyurur:

"Allah çok hayâlı ve çok ayıp örtücüdür. Hayâyı ve örtünmeyi sever. Öyle ise biriniz yıkandığında avret yerini örtsün." (Ebû Davud, Hammam: 1; Vitr: 23)

Örtünmek, mâdem ki Rabbimizin kesin emridir ve Allah örtünenleri sevmektedir; bu hususta çok büyük gayret sarfetmemiz gerekir.

Tesettür, her ne kadar herkese farz ise de, genç kızlarımızı daha fazla ilgilendirmektedir. Genç kızlarımız tesettür konusuna büyük ehemmiyet vermelidirler. Çünkü, tesettüre uyan genç kardeşimiz, hem günahtan korunmuş, hem de iki kat sevap kazanmış olacaktır.

Birinci sevap, Allah'ın kesin emrine uyduğu içindir.

İkinci sevap ise, birçok konuda olduğu gibi bilhassa tesettürün ihmal edildiği bu âhir zamanda ona dört elle sarılması, onu lisan-ı hâliyle ders verip ilân etmesidir. Tesettüre uyan bir bacımız, hem örtüye karşı çıkanlara bir set oluşturmakta, hem de örtünen veya örtünmek isteyen kardeşlerimize cesaret vermektedir.

Örtünen kardeşimiz, kendisini kötü bakışlardan da korumuş olmakta, âdetâ örtüsü onun için bir kale olmaktadır. Zaten örtülü bir kimse lisân-ı hâliyle her türlü kötü niyeti reddettiği için çevresinden de saygı görür.

Eğer örtülüysek daha bir önem vermeliyiz. Henüz örtünmemişsek, kısa zamanda önemli bir karar vererek Allah'ın ve Resûlünün (a.s.m.) emrine uymalıyız.

Bu konuda eğer âilemizin ve çevremizin tepkisi olursa, sabırla göğüsleyelim. Onları rencide etmeyelim, ama inandıklarımızdan da tâviz vermeyelim. Eğer örtümüzden dolayı bizi ayıplayan, itip kakan olursa, aldırmayalım.

Çünkü, kabre yalnız gireceğiz. Bütün insanların korkup birbirinden kaçacağı haşir meydanında amellerimizle başbaşa kalacağız. Bize îmânımızdan ve hayırlı amellerimizden başka kimse yardım etmeyecek.

Önemli bir mesele de, tesettürün nasıl yapılacağıdır. Bu hususta, vücut hatlarını belli etmeyen geniş bir elbise, pardesü, manto ve başörtüsü kullanılmalıdır. Tesettür şartlarını yerine getirdikten sonra ne giyilirse giyilsin yeterlidir.
130
Din Bilgisi / Makyajla gelen günah
24 Ekim , 2010, 16:28:48
Kadının dışarıda süslü ve koku sürünmüş halde bulunması beraberinde bazı günahlara yol açar:
^ Birincisi başkalarını kendisine baktırarak günaha sokma
^ikincisi olduğundan başka görünerek insanları aldatma
^Üçüncüsü Allah'ın verdiği sureti ve vücudu beğenmeme manasına gelen şekil değişikliklerine girme.

Evet İslam süslenip güzel görünmeye karşı değildir. Sadece insandaki bu duyguyu günah işlemeye duyguların bulanmasına ve insanlar arası kargaşaya sebebiyet vermeyecek şekilde sınırlandırmıştır. İslamiyet'in hoş görmediği nokta keyfe kâfi olan meşru dairenin dışına çıkarak sadece kendisini değil başka insanları da günaha sevk edecek ve onların içerisinde bazı olumsuz fikirleri harekete geçirecek şekilde süslenmektir.

Asrı saadette bu konuda bazı tedbirler alınmış ve namaz gibi önemli bir ibadette dahi süslenme ve koku sürünme bir engel olarak görülmüştür. Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır: Kendisine buhur (koku) değen kadın sakın bizimle yatsı namazına katılmasın." (Müslim Salat 143; Ebu Davud Tereccül 7)

Bu konuda insan "Başkasının benim yüzümden günaha girmesi beni ilgilendirmez. Ben güzel görünmeyi seviyorum ve süsleniyorum. Herkesin günahı kendine" diyemez. Zira bir günaha sebep olan o günahı işlemiş gibi olur.

"Mümin kadınlara da bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve günahtan korumalarını söyle. Yine söyle ki mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler. Zinet takılan yerlerini kocaları babaları kocalarının babaları oğulları üvey oğulları erkek kardeşleri erkek kardeşlerinin oğulları kız kardeşlerinin oğulları mümin kadınlar ellerinin altında bulunanlar (köleler) erkeklikten kesilip kadınlara ihtiyaç duymayan hizmetçileri veya henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocuklar dışında kimseye göstermesinler. Saklı zinetlerine dikkat çekmek için ayaklarını da vurmasınlar! Ey müminler! Hepiniz toptan Allah'a tövbe ediniz ki felaha eresiniz! " (Nur Suresi 24/31)

Bu ayet-i kerime bir Müslüman bayanın Allah'ın kendisine vermiş olduğu ziynetleri ve ziynet takılan yerleri hangi sınırlar içerisinde ve kimlere karşı muhafaza etmesi gerektiğini açık ve seçik olarak belirtmiştir.

-Alıntı

131
Sizin Seçtikleriniz / LuLu=)
23 Ekim , 2010, 18:42:06



Patisinde çantasıyla yürüyen köpek

Hollywood ünlülerini kollarında süslü köpeklerle görmek alışıldık bir manzara ama Lu Lu türünün diğer örneklerinin aksine patisine çantasını takıp kendi geziyor.

İki ayağının üzerinde bir insan gibi yürüyebilen Lu Lu, diğer iki ayağınıysa havalı çantasını taşımak için kullanıyor. Çin'in Henan eyaletinde yaşayan bir yaşındaki minyatür pinser sık yürüyüşleriyle etraftaki herkesin de sevgisini kazandı.

Bu sevimli köpeğin neden bu şekilde yürüdüğü bilinmiyor. Sahibi emekli bir öğretmen olan Zhou Guanshun, Lu Lu'nun en çok bu yönünü sevdiğini söylüyor.
:toothy10:
132
Moda / Modada yelkenler foraaa
22 Ekim , 2010, 16:41:01










133
Moda / trençkot modelleri
22 Ekim , 2010, 16:29:33
Sonbahırn vazgeçilmezleri arasında renk renk trençkotlar geliyor...birbirinden güzel canlı cıvılcıvıl trençkot modelleri...



134
Moda / Gucci marka gözlükler
22 Ekim , 2010, 15:55:26













135
Moda / çok şık küpeler
22 Ekim , 2010, 15:54:27





136
Moda / Birbirinden güzel yüzükler
22 Ekim , 2010, 15:53:00

renkli taşlı kocaman yüzükler
























137
Moda / Altın takılar
22 Ekim , 2010, 15:50:56


















138
Moda / Her tarz yelek moda
22 Ekim , 2010, 15:47:15








139
Moda / 2010 Sonbaharında uzun etekler moda..
22 Ekim , 2010, 15:46:00







2010 Sonbahar aylarinda hep birlikte uzun eteklerin geri donusunu izleyecegiz
140
Uzmanlar domuz gribinin bu dönemlerde tekrar görülebileceğini söyledi.

Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdurrahman Şenyiğit, domuz gribinin bu dönemlerde tekrar görülebileceğini belirterek, risk grubundakilerin aşı yaptırmaları gerektiğini söyledi.

Şenyiğit, "Domuz gribinin tamamen ortadan katlığını düşünemeyiz ama geçen yılki kadar ciddi bir atak oluşturmasını da beklemiyoruz. Dünya Sağlık Örgütü'nün bildirdiğine göre tekrar ortaya çıkabilir. Bunun için grip aşısı yapılacaksa mutlaka Eylül ve Aralık ayında yapılması gerekiyor." dedi.


Şenyiğit, hafif seyreden grip ve nezleye karşı kesinlikle antibiyotik alınmamasını, nane-limon kaynatılıp içmenin en sağlıklı yöntemlerden biri olduğunu hatırlattı. Prof. Dr. Şenyiğit, hava değişikliği nedeniyle soğuk algınlığı ve benzer hastalıklara karşı insanların dikkatli ve bilinçli olmaları gerektiğini söyledi. Bu dönemlerde üst solunum yolu enfeksiyonlarının arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Şenyiğit, "Nezle virüslerle meydana gelen bir hastalıktır ve hafif seyreder. Grip ise daha ani başlayan ve sıklıkla ateşin daha yüksek seyrettiği bir hastalıktır. Bu iki hastalık bu dönemde görülebilir" diye konuştu. Kış döneminin yaklaşmasıyla gribal enfeksiyonlara daha çok rastlandığını anlatan Şenyiğit, bunun insanların kapalı anlarda daha fazla bulunması ve güneş ışıklarının daha az olması gibi nedenlerden kaynaklandığını belirtti.

NANE LİMON KAYNATILIP İÇİLMESİ EN İYİ YÖNTEMDİR

Grip ve nezle olgularında bir takım risk gruplarında ciddi sorunların ortaya çıktığını dile getiren Prof. Dr. Şenyiğit, yaşlılarda, akçiğer hastalığı olanlarda, şeker, böbrek hastalığı olanlarda ve çocuklarda ciddi gribal enfeksiyonların görülebileceğini kaydetti. Şenyiğit, "Bu gruplara grip aşısını tavsiye ediyoruz. Bu yılki aşı kapsamında domuz gribi de alındı.

Aşı yapılması durumunda domuz gribine karşı da bir vücut direnci sağlanmış oluyor. Domuz gribinin tamamen ortadan katlığını düşünemeyiz ama geçen yılki kadar ciddi bir atak oluşturmasını da beklemiyoruz. Dünya Sağlık Örgütü'nün bildirdiğine göre tekrar ortaya çıkabilir. Grip aşısı yapılacaksa mutlaka Eylül ve Aralık ayrında yapılması gerekiyor. Tek doz yapılmasını tavsiye ediyoruz. Riski son derece düşük olan bir aşıdır. Çok güvenli bir aşıdır." diye konuştu.


Yüksek ateş, kas ve baş ağrısı şikâyeti bulunan kişilerin dikkatli olmasını isteyen Şenyiğit, şunları söyledi: "Dikkat edilmesi gereken şu; gripte ve nezlede antibiyotik kullanmanın yeri yoktur. Mutlak suretle nenelerimizin önerdiği tedavi hala geçerlidir. Nane limon kaynatılıp içirilmesi en uygun yöntemdir. Ama çok yüksek ateş varsa büyük halsizlik varsa o zaman hakime başvurulmalı ve ona göre hekimin önerisiyle antibiyotik kullanılabilir. Yoksa en küçük bir nezle ya da gribal enfeksiyonda antibiyotikin yeri yoktur. Zararı vardır. Her ilaç bir kimyasal maddedir. Faydası gibi zararı da vardır."