27 Nisan , 2024, 02:41:08

Haberler:

www.herseyibilen.co Durma! Merak ettiğin her konuda her soruyu sen de sor!


Show posts

This section allows you to view all posts made by this member. Note that you can only see posts made in areas you currently have access to.

Topics - AککORTįє

41
 

Aklı çalışmayan insanın bedeni çalışır. Şiddet, cahillik göstergesinin en üst... sınırıdır ve insanlık suçudur!



1981 yılında, Latin Amerika ve Karayipler'deki kadın örgütleri 25 Kasım'ı "Kadına Karşı Şiddete Son Uluslararası Günü" ilan ettiler. BM, bu geleneğe sahip çıktı ve 25 Kasım'ın uluslararası düzeyde kadına yönelik şiddetle mücadele günü olmasını sağladı. Bu çerçevede, her 25 Kasım'da tüm ülkelerde çeşitli etkinlikler düzenleniyor, kadına yönelik şiddet konusunun tartışılması, gündeme gelmesi sağlanıyor


Kadınlara yönelik şiddet, kadınların ve kızların insan haklarının ihlalidir; maddi ve manevi bütünlük hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, ifade özgürlüğü, eğitim hakkı, çalışma hakkı gibi birçok hak ihlallerini de içine almaktadır. Türkiye'de kadına yönelik şiddetin boyutlarını anlamak için yapılan çalışmalara bakıldığında durumun boyutları daha iyi anlaşılabilir:

Tüm kadınların % 25'i Fiziksel şiddete uğruyor.
Şiddete uğrayan kadınların %75'i eşi tarafından şiddete uğruyor.
Şiddete uğrayan erkeklerin % 75'i aile dışından gelen şiddete uğruyor.
Cinayet sonucu ölen kadınların %40-70 eşi tarafından öldürülüyor.
Tecavüze uğrayanların %50 si 18 yaş altında ve bunlardan %10 erkek çocuk gerisi kız çocuktur.
Her 4 kız çocuktan biri cinsel şiddete uğruyor.
Daha çok 7-9 yaş arası çocuklar cinsel şiddete uğruyor.
5-10 yaş arası çocukların %55'i ensest mağdurudur.
10-16 yaş arası çocukların %40 ensest mağdurudur.
Cinsel saldırganların %75'i tanıdık biridir.
Ensest olaylarında faillerin %50'si öz baba ve sırasıyla amcalar enişteler, ağabeyler, dedeler ve dayılardır.
Acil yardım hattını arayan kadınlardan % 57'si fiziksel şiddete, % 46,9'u cinsel şiddete, % 14,6'sı enseste ve % 8,6'sı tecavüze maruz kalmıştır.


1995'te başkent Ankara'daki gecekondularda yaşayan kadınlar arasında yapılan bir araştırma, kadınların % 97'sinin kocalarının saldırısına uğradığını ortaya koymuştur.
1996'da orta ve yüksek gelir gruplarında yer alan ailelerle yapılan bir araştırmada, soruların başlangıcında kadınların % 23'ü kocalarının kendilerine karşı şiddet kullandığını söylemiş, fakat belirli şiddet tipleriyle ilgili sorular sorulduğunda bu oran %71'e yükselmiştir.
Başka bir araştırma, kadınların % 58'inin yalnızca kocalarından, nişanlılarından, erkek arkadaşlarından ve erkek kardeşlerinden değil, kadın akrabalar da dahil olmak üzere kocalarının ailesinden de aile içi şiddete maruz kaldığını tahmin etmektedir.
Bir grup orta ve üst sınıf kadının % 63,5'unun cinsel tacizin bir türüne maruz kaldığı bulgusuna ulaşılmıştır.



Bir araştırmaya göre, şiddet sonucu ölen 40 kadından 34'ü evde ölmüş, 20'si asılmış ya da zehirlenmiş, 20'sinde öldürüldüklerine dair kesin belirtiler görülmüş ve 10'u da ölmeden önce aile içi şiddete maruz kalmıştır.




Türkiye'nin kuzeybatısında yer alan Bursa şehrindeki halk sağlığı merkezlerinde yapılan bir araştırma, kadınların % 59'unun şiddet kurbanı olduğunu ortaya koymuştur.
Mor Çatı'nın 1990 ile 1996 yılları arasında 1.259 kadın arasında yürüttüğü bir araştırma, kadınların % 88,2'sinin bir şiddet ortamında yaşadığını ve % 68'inin kocaları tarafından dövüldüğünü göstermiştir.






Ankara'da yapılan başka bir kadın araştırmasına göre, kadınların % 64'ü kocalarından, % 12'si ayrıldıkları kocalarından, % 8'i birlikte yaşadığı erkeklerden ve % 2'si de kocalarının ailesinden şiddet görmektedir. % 60'ı, kocalarının kendilerine tecavüz ettiğini söylemiştir.

Türkiye'de kadınlar her türlü şiddete uğradıklarında başvurabilecekleri yerler:

İl Sosyal Hizmet Müdürlükleri
Alo 183 Hattı
Sağlık Kuruluşları
Polis Merkezleri, Jandarma Karakolları
Cumhuriyet Savcılığı
Belediyelerin Kadın Dayanışma Merkezleri
Baroların Kadın Dayanışma Merkezleri ve Adli Yardım Kurulları
Kadın Sivil Toplum Kuruluşları

Şiddete maruz kalanların yararlanabileceği yasalar:
4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Yasa
Türk Ceza Yasası
Medeni Yasa


__ALINTIDIR__



43

Çocuğuna 'hayır' diyemeyen, böyle olunca da 'parmakta oynatılan' yeni nesil anne-babalardan olmak istemiyorsanız aşagıdaki 8 tavsiyeye kulak verin. Yeni nesil anne-babaların çocuğa sınırlarını öğretmekte tutuk davrandığını, özgüven aşılamada abartıya kaçtığını ve net bir ses tonuyla 'd...ur' diyemediğini söyleyen Medical Park Fatih Hastanesi'nden Klinik Psikolog Sinem Demir: "Çocuğuna 'hayır' diyemeyen, böyle olunca da 'parmakta oynatılan' yeni nesil anne-babalara günümüzde hayli sık rastlamak mümkün. Oysa bu tarz çocuk yetiştirme, sadece kendini önemseyen bir nesil yetişmesine neden olabilir!" diyor.

Çocuğunun her davranışını büyüteç altına alan, ona sınırlarını öğretmede tutuk davranan, net ve yüksek bir ses tonu ile 'dur' diyemeyen, halk arasındaki tabire göre 'parmakta oynatılmaya' aday yeni nesil anne-babalar sağlıklı çocuklar yetiştirebiliyor mu? Bu tarz çocuk yetiştirmenin, abartılı özgüven şişirmesi ile benmerkezci, sadece kendisini önemseyen, insani duyarlılıkları zayıf kalacak bir nesil yaratacağı uyarısında bulunan Medical Park Fatih Hastanesi'nden Klinik Psikolog Sinem Demir; çocuklarımızı büyütürken yaptığımız 'psikolojik hataları' anlattı:

1- ÖZGÜVEN HER KOŞULDA İYİDİR: Bu bilgi, 1980 ve 90'lı yıllarda Amerika/Avrupa'daki 'yeni çocuk yetiştirme açılımı'na psikoloji biliminin 'katkısı' olarak ortaya sürülmüştür. Ancak yıllar, pek çok önemli kuramcının bu konuyu yeniden değerlendirmesine yol açmış, çocuklara özgüven pompalamasının, katkıdan çok zarar getirmeye başladığını göstermiştir. Çocuğa 'sen çok özelsin, farklısın' mesajlarının sıklıkla gitmesi, erken yaşta aşırı şişen bir 'benlik' duygusuna yol açabilir. Çocuğun her davranışını mercek altına almamak, sürekli ona açıklamalar yapmamak; yani hayatta "sürekli ve sadece" onun merkezde olduğu algısını ortadan kaldırmak, özgüvenden bencilliğe gidebilecek yolu kesebilir.

2- ÇOCUKLARA ASLA KIZILMAZ, YÜKSEK SESLE KONUŞULMAZ: Çocukların onurlarını kırmamak, onları ruhsal ve fiziksel olarak korumak sadece anne-babanın değil, hepimizin görevi. Ancak çocuk, kimi zaman net ve sert yönlendirmelere de ihtiyaç duyar. Örneğin; annesine herkesin ortasında tekme atan 3 yaşındaki bir çocuğa, sakince 'bu yaptığın pek hoş değil' demek yerine, sert ve net bir ses tonu ile 'yapma!' denilerek, sert ve donuk bir yüz ifadesi ile tepki verilebilir. Çünkü şiddet göstermesi neredeyse normal karşılanan bir çocuk, bu davranışı artırarak yineleyecektir.

3- BAŞKALARININ YANINDA ÇOCUĞA KIZILMAZ: Çocuk, bu bilgiyi kullanarak, başkalarının yanında dizginlenemez davranışlar sergiler. Örneğin; başkalarının yanında sürekli gürültü yapan bir çocuğa da sert bir şekilde 'hayır' denilebilmelidir. Çünkü çocuk, çevreye verdiği rahatsızlığın farkında olmaz. Ona sınırlarını öğretecek olan anne-babadır. Çocuk bu sınırları ihlal etiğinde, anne-baba o anda müdahale ederek, net yönlendirmelerle bu ihlallere 'dur!' diyen taraf olmalıdır.

4- BAŞKALARININ ÇOCUĞUNA ASLA MÜDAHALE EDİLEMEZ: Eskiden genç annesinin başa çıkmakta zorlandığı bir çocuğu, tatlı sert bir müdahale ile hizaya getiren 'teyzeler' vardı. Günümüzde ise bir kafeteryada ortalığı birbirine katan bir çocuğa çoğunluk, 'başkasının çocuğuna asla müdahale edilmez' düşüncesi ile sessiz kalabiliyor. Oysa görmezden gelmek, hatta çocuğa gülümsemek yerine; anne-babayı rencide etmeyecek şekilde çocuğa dönerek 'anneni çok zor durumda bırakıyorsun ve bağırtınla da hepimizi rahatsız ediyorsun' denilebilir.

5- ÇOCUĞUN HER MERAKI GİDERİLMELİ: Çocuğun her sorusu ayrıntılarıyla cevaplanırsa, düşünceleri ve hayal gücü yetişkin cevapları ile 'sınırsızca' karşılık bulursa; 'çevrenin onun sorularına ve konuşmalarına yetişemediği ve bir süre sonra rahatsızlık vermeye başlayan' bir çocuk haline gelebilir. Çocuk, bazı sorularının cevabını kendi hayal gücünden tamamlayabilir. Her şeyi ayrıntısıyla bilmek zorunda değildir. Her sorusunun ayrıntılarıyla yanıtlanması, düşünce hızını ve konuşma miktarını kontrolsüz hale getirebilir; bu da onun kaygı düzeyini artırabilir, 'yetişkin dili' ile konuşan ('büyümüş de küçülmüş') bir duruma getirebilir.

6- HER SESLENİŞİNE CEVAP VERİLMELİ: Her seslenişine (o anda bir yetişkin ile muhabbet halinde iken bile) karşılık alan çocuk da 'sınır' problemi yaşar. Bir başkası ile konuşan anne-babasını bölen çocuğa her seferinde cevap vermek; ona 'diğerlerinin birlikte yaptıkları şeyler değil, sadece senin ne istediğim önemli' mesajını gönderir. Çocuk, isteğinin anında giderilmesini ister. Bunu 'normal' karşılamak ve diğer konuşmayı önemsememek, doğrudan bu mesajı verir.

7- AİLE İÇİ KARARLAR MUTLAKA ÇOCUĞA DA SORULMALIDIR: Bu bilgi de; 6 yaşında ancak hafta sonunda nereye gidileceğine karar vermesi istenen, 8 yaşında ancak eve alınacak mobilyayı seçen, 4 yaşında ancak akşam mönüsü onun seçimine göre düzenlenen çocuklara işaret eder. Demokratikliğin çocuğu da kapsaması demek, aile içindeki önemli her karara çocuğu da katmak demek değildir. Bazı kararları sadece yetişkinler vermelidir. Karar verme sistemine 'her zaman' çocuğu da katmak, hatta onu 'asıl karar verici' yapmak çocukta yük yaratır, ego şişmesine yol açar.

8- YEMEK YEMEYEN ÇOCUĞA ASLA ZORLAMA YAPILMAZ: Bu, sadece pediatrinin değil, psikolojinin de kısmen konusudur. Bir bebeğe abartılı şekilde yemek yedirilmeye çalışılması, 7-8 yaşlarındaki çocuğun ağzına yemek tıkılması (bu, bağımlılık açısından riskli bir belirtidir) ne kadar sağlıksız ise; yapısal olarak 'yememeye yatkın' çocuklara asla baskı yapmamak da gerçekçi değildir. Bu tür çocuklar, tamamen kendi inisiyatiflerine göre yemek yiyemezler. Özellikle 2 yaş civarı çocuklar, bu konuyu iyice oyuna çevirirler, yemek yerken gezerler. Gezerken ya da masadayken, çocukların ağızlarını açmak istemedikleri zamanlarda da net (ancak şiddet, aşırı öfke göstermeden) yönlendirmelerle yemek yedirilebilir.
44
Hobilerimiz / pufunuzu kendiniz yapın ;)
16 Ekim , 2010, 17:32:02
eski kazaklardan




örgüden




eksi  bornozdan




kumaştan




ve araba lastiğinden

46
Moda / Topuklu Ayakkabılarrr ;D
25 Eylül , 2010, 18:43:04
























VEEEEEEEEEE   8)



  :k06:
47
Din Bilgisi / Dinimizde Emzirme
05 Eylül , 2010, 16:46:57
arkadaşlar dün bi yakınım; anne sütünün

kız bebeğe 2 yıl, erkek bebeğe 2 yıl 2 ay helal olduğunu söyledi. dinmizde olması gereken buymuş

merak ettim araştırdım  fakat sağlıklı bilgi edinemedim

bilgisi olan arkadaşlardan yanıt bekliyorum
49
Protesto / AĞZINA SAĞLIK GÜLSE BİRSEL
03 Eylül , 2010, 11:09:40
Hep söylüyorum, biz çocukken midemiz bulanınca ekmek yedirirlerdi,
grip "Yatınca geçer"di,
başın ağrıyorsa "Çocukların başı ağrımaz" denirdi,
uykun kaçıyorsa "Oyuncaklarını düşün, güzel rüyalar görürsün" şeklinde konu
halledilirdi!
Okuma yazmayı öğrenemiyorsan ya, "Tembel"din ya "Yavaştan, sağlam
sağlam öğreniyor"dun!
Hüzünlü bir çocuksan "Yazar olacak herhalde" derlerdi,
yerinde duramıyorsan, etrafa saldırıyorsan bir tane çakarlardı,
susup otururdun.
Kanaatimce pedagojinin zirve yaptığı yıllardı o yıllar.
Çünkü sonra sonra, koşup oynadıktan sonra öksüren çocuk 'astım başlangıcı',
okuma yazmayı zor söküyorsa 'disleksik', hüzünlüyse 'depresif',
aşırı hareketliyse 'hiperaktif' diye nitelendirilmeye başlandı ve o sinameki yetiştirilen tipsizler şimdi büyüdüler! O kadar ilgi alaka sonrası ola ola ne oldular? Emo!
Emo ne?
Hani beş-altı yıldır etrafta saçlarını gözlerinin tekini kapatacak şekilde öne öne tarayan, miskin görünüşlü, asık suratlı, beti benzi atmış, sıska,
dar pantolonlu, converse'li, siyah ojeli ergenler var ya...
Taksim'de kaldırımlarda filan oturuyorlar.
Aha onlar Emo!
Emo kelimesinin emotional'dan (hissi) geldiği, bu yavruların pek bunalımlı pek güvensiz ve duygusal olduğu, topluma uyum sağlayamadıkları için böyle takıldıkları söyleniyor.
Bizim zamanımızda punk vardı ya, onun gibi bir akım, ama bir halta yaramayanı!

*HERKES**İ**N KEYF**İ**N**İ* * KAÇIRDIM*
Ay kıyamaam! Zamanında, kendi ergen yıllarımda bu akım
daha dünyada yokken 10 gün emo takılmışlığım vardır! Kafam neye bozuktu
hatırlamıyorum ama o 10 gün, üstelik de yaz tatilinde, evin o köşesinden bu
köşesine oflaya poflaya nemli gözlerle dolaştım. Saçımı tarama dım, denize
gitmedim, sohbetlere katılmadım, tebessüm bile etmedim. Akşamları karabasan gibi yemek masasına çöküp herkesin keyfini kaçırdım. Bir akşamüstü, balkonda otururken annem "Ne bu surat her gün, senin derdin ne kızım aaa..." şeklinde pedagojik bir açılım yaptı.
"Sıkılıyorum... Hayat çok anlamsız" cevabımın üzerinden sanırım
birkaç saniye geçmişti ki, acı ve can havliyle bir metre havaya sıçradım.
Annem, her Türk annesinin uzmanı olduğu 'mıncırma' hamlesini oldukça sert ve uyarısız gerçekleştirmiş ti.
Mıncırma, malumunuz evlat artık poposuna terlikle vurulmayacak kadar büyüdüyse, ancak tekdir ile de uslanmıyor ve hakkı kötekse kullanılan, konu komşu, bitişik ev duyar ihtimaline karşı avaz avaz bağırmak yerine geçen bir terbiye şeklidir.
Tercihen bel veya bacak bölgesinden bir alan seçilir, elle kavranır ve et, 180 derece çevrilir!
Hemen ardından, daha acım ve şaşkınlığım hüküm sürerken, annem kısık sesle,
yüzünü yüzüme yaklaştırarak "Alırım aya ğımın altına" diye başladı ve "Karnın tok sırtın pek! Aklını başına topla! Sıkılıyorsan
da git bakkala evin alışverişini yap, sonra da gel yemek kitabından bir kurabiye pişir, akşam misafir var, hadi yallah..." şeklinde bitirdi!

*NE DERD**İ**M KALDI NE DE TASAM*
Malumunuz eti mıncırılan ergen olay yerinde fazla kalamaz, mıncırandan tırstığı için kendisine yalakalık yapar, arzu ettiği aktiviteleri gerçekleştirir.
Mıncıran mutlu, mıncırılansa artık efendi bir insandır! Aynen öyle oldu.
Mıncırma sonrası ne derdim kaldı ne tasam! Emo'luğum o gün bitti, bu yaşa
kadar da hep mutlu mesut, uyumlu, üretken biri olarak yaşadım. Şimdinin
sokakta bira içen, gelen geçenden ihtiyacı var diye değil, hayat tarzı sandığı için para dilenen, dünyanın bütün derdi sırtındaymış gibi davranıp,
bunalım takılıp bir işin ucundan tutmayan emo'larının başında, bizim zamanımızın anne babaları olacaktı ki. Ohoo... Muma dönerdi hepsi! Bir kere her şeyden önce bütün o yüzü gözü saçla kaplı eşek herifleri
bir eşek tıraşına götürürlerdi, kesin!
Ülkenin gençlerine bak.
Tarikat yurtlarında yetiştirilen çocuklar, polise atsın diye eline taş verilenler, bir de emo'lar!
Gelecekten çok umutluyum çok!
50
Sizin Seçtikleriniz / hobaaa :DD
02 Eylül , 2010, 14:22:17
18 yaşındaki kız, annesine iki aydır hastalanmadigini söyler. Annesi, çok tedirgin olur ve eczaneye ...bir hamilelik testi almaya gider ve sonuçlar kizin hamile oldugunu gösterir. Anne çildirmistir, bagirir çagirir ve bunu yapan hangi domuz, bilmek istiyorum' der. Kiz telefon açar ve yarim saat içinde bir Ferrari evin önü...nde durur, içinden hafif kirlasmis saçlari ve çok pahali bir elbisenin içinde manyak yakisikli biri iner ve kapidan içeri girer. Anne baba ve kizla beraber otururlar. Adam,Kiziniz durumu anlatti' der 'kisisel durumumdan dolayi kizinizla evlenemem.' der, ' ancak tüm sorumlulugu aliyorum' der. Eğer bir kiz çocugu dogarsa ; Annesine bir ev, bir yazlik villa ve 1 milyon dolarlik bir banka hesabi, Eger bir erkek çocuk olursa ; Birkaç fabrika ve bir milyon dolarlik bir hesap, Eger ikiz dogarsa ; Her ikisine de 500 bin dolarlik hesap ve birer fabrika verecegim,' der. 'Ancak düsük olursa....' O zamana kadar sessizce bekleyen baba elini dostça adamin omuzuna koyar ve
'O zaman tekrar denersiniz evladım' der


:ehi: :ehi: :ehi: :ehi:
51
büyük bir hızla artıyorlar bende atmıyorum belki bi işe yarar diye

bişey olacak bunlardan ama ben hala çıkaramadım  ;D

fikir istiyorum sizden kızlar , bu kavanozlardan ne yapabilirm ::)
52

1-Senin CocukLarında Sana Aynılarını Yapsın İnsaLLah
2-Hep Babanın Tarafını Tut Sen
3-kanser Ettiniz ...Beni
4-Kızdımmı Adım Kızdı oLuyouR
5-Öleyimde KurtuLun Benden ( Ev İşleri Yarım Kalır xD )
6-Sende KuLaqını Bana Werme
7-qüN Yüzü qösteRmediniz Bana
8-KiMe ceKtiN sen Bilmemki
9-Seni Alan 3 qüN Sonra qeRi qetiRiR
10-Yaptıqın Banaysa,ÖqrendiqiN saNa
11-Seni Doquz Ay karNımda Tasıdım Ben
12-Kimin Cocuquna qüLüp,kimiN cocuquNu kıNadıysam Basıma qeLdi
13-Hep Sen Yüz Veriyorsun Buna MücahiT
14-Sanada iyiLik yaramıyoR
15-Ne yani sen waRken benmi ekmek almaya qideyim
53
Sizin Seçtikleriniz / Bir karafatma'nın günlüğü
23 Ağustos , 2010, 12:06:03

Dün gece yine ölümle burun buruna geldim. Kendime bir
zarar geleceginden degil ama karim Cemile ne ya...par
sonra. Biz aksam yemegimizi genelde saat 11-12 gibi
yerdik, ama ev sahiplerimizin misafiri geldiginden geç
vakitlere kadar oturup yatmadilar. Neyse ki konuklarin
gitmesiyle birlikte uykuya daldilar. Bir süre
ortaligin sakinlesmesini bekleyip, yiyecek
toplamaya basladim. Bugün misafirler geldigi için
menü çok zengindi. Pasta ve börek kirintilarina
bayiliriz. Her neyse ben nevaleyi toplarken
birden mutfagin isigi yandi ve "Aaaaaa! Karafatma"
diye bir ses duydum.
Salak adam, ben bir erkegim Fatma da nereden çikti.
Benim adim Ismail. Böyle seyler delikanliyi bozar.
Hadi beni karimla karistirdin diyelim. Sen ne kadar
korkak bir adamsin. Benim kaç katim büyüklügünde
olmana ragmen bu bagiris da ne böyle? O korkunç sesin
kesilmesiyle birlikte,sanki ben ona bir şey yapmisim
gibi beni kovalamaya basladi. Inanin o kadar da
dikkat ediyorum, tabak, çanak bardak üzerinde
dolasmamaya çünkü bu dingilin karisi çok titiz. Bazen
diyorum ki bu giciklarin misafiri Geldiginde git
>ortalarda dolas böylelikle utanilacak duruma
düssünler..Ama yapamiyorum iste. Ne olursa olsun,
ekmek yedigin tekneye kötü gözle bakmamak
gerekir.
Ben eve geldigim ilk yillari hatirliyorum da ne
güzeldi o günler. Rahmetli kayinbabam ve kayinvalidem
beni evlerine kabul etmislerdi. O zamanlar rahattik,
çünkü ev sahibimiz Riza amca kördü. Bu sebeple
evin her yerinde serbestçe dolasabiliyorduk. Hatta
Riza amcayla ayni sofrada yemek yedigimiz günlerde
oldu. Gerçi bizleri görebilseydi nasil davranirdi
bilmem ama o hep yüregimizde yasayacak. Riza amcanin
durumu pek iyi sayilmazdi, memur emeklisiydi. Bu evde
rahmetli karisininmis,bu yüzden yiyecek konusunda bu
kadar fazla seçenegimiz yoktu. Ama daha mutlu ve
huzurluyduk.
Riza amca bir gün görünmez kazaya kurban
gitti.Gerçi onun için bütün kazalar görünmezdi. Riza
amcanin topraga verildigi gün biz de oradaydik.
Karsi komsusu Osman Zeki bey bize geldiginde ceketini
asmisti. Biz de bunu firsat bilip ceketin cebine
girdik. Ardindan Osman Zeki beyle birlikte mezarliga
dogru yola koyulduk. Riza amcanin üç tane oglu vardi
ama bugüne kadar sadece nüfusta gözüküyorlardi.
Hayirsizlar daha ilk günden evi satisa çikardilar.

Evi su anda oturan adam ve karisi satin aldi. Eve
ayak basmalariyla kayinbabam ve kayinvalidemi
öldürmeleri bir oldu. Adam sonra igrenerek cansiz
bedenleri kagida sararak çöpe atti. Sanki kendisi
çok temizmis gibi. Halbuki tuvaletten çiktiktan sonra
ellerini yikamadigina defalarca sahit oldum.
Simdilerde kendine üzerinde rahmetli kayinvalidemin
resmi olan bir ilaç almis, durmadan üzerimize sikip
duruyor Kayinvalidem Sultan hanim gençliginde
fotomodel oldugu için bu tür ilaçlarin üzerinde
resmi bulunuyor. Hatta bir iki reklam filminde de
oynamisti. Ama evlenince mecburen birakti. Çünkü
kayinbabam tam bir Osmanli erkegiydi. Bugüne kadar
rahmetli Riza amcanin anisina bu evde oturduk,
artik daha fazla dayanacak halimiz kalmadi. Ese dosta
haber saldik. Kendimize göre bir ev bulur bulmaz
tasinacagiz buradan. Belki de sizin evinize yerlesiriz
hayat bu belli mi olur?
55
Sizin Seçtikleriniz / YURDUM POLİSİİ...:))
08 Ağustos , 2010, 22:57:45
Göstermelik
Birkaç gün önce trafiğin çok işlek olmadığı bir yerde normal olarak kırmızı ışıkta durdum. O an arkama yanaşan trafik polisinin anonsunu aynen aktarıyorum: '34 XXX... devam et, devam et. Sanki biz olmasak duracaksın.'

Türk polisi ve UFO
Eveeet, şimdi de o kocaman alkışları Antalya'da UFO gördüğü için polisi arayan vatandaşa 'havadayken yapabileceğimiz bir şey yok, inerse tutuklarız' diyen yurdum polisi için alabilir miyiz?

Ukala Şoför
Kendisini durduran trafik polisi 'kırmızı ışıkta geçtiniz' deyince 'uyuyordum görmemişim' diyen yurdum şoförü, evet bildiniz babam...

Dürüst polis
Trafik polisi tarafından çevrilinir. Ehliyet evde unutulmuştur. İki taraf da 'çorba parası' konusunda hemfikirdir ama ben miktarı konusunda karar verememekteyimdir. Cepten 2 adet 20'lik çıkarılıp ruhsatın arasına konur. Polis ruhsatı açar ve 'bu fazla' diyerek 20'liklerden birini geri verir. Benim de bu yurdum polisini alnından öpesim gelir. Dürüst adammış.

İnançlı polis
Yıllar önce sabahın erken bir saatinde nasılsa kimse görmez diye kırmızı ışıkta geçip sola döndüm ve 50 metre ilerdeki kırmızı ışıkta beklerken trafik polisine yakalandım. Kırmızı ışıkta geçtiğimi söyleyip ehliyet ve ruhsatı istediğinde 'Ama ışık sarıydı' itirazıma sert bir komutla 'Yemin et!' dedi. Resmen kalakaldım, insan yalan yere yemin edemiyormuş. Yemin edemediğimi gören sevgili polis kahkayı basarak 'Hadi yırttın, yalan yere yemin etseydin cezayı yazacaktım, bir daha dikkatli ol' dedi ve gitti. Bu olayın nerde olduğunu söylememe gerek yok değil mi? Memleketimin polisini bile özledim ben!

Kaç!
Öğlen saatleri. Trafikteyim. Kırmızı ışıkta dururken yandaki kalabalığı fark ediyorum. Bir polis otosu ve kalabalığın ortasında bir genç elini kolunu sallayarak konuşuyor. Kulak kesilip durumu kavramaya çalışıyorum. Çocuk yayalara kırmızı yanarken karşıdan karşıya geçmiş, tabii bunu gören polis ceza yazıyor. Çocuk, 'Herkes geçiyordu ben de geçtim' gibilerinden kendini savunuyor. Polis umursamaz bir tavırla ekip arabasına giderken yaşlı bir teyze çocuğa bağırıyor 'Kaç oğlum kaç! G.tünde plakan mı var?!'

Polis megafonu
Bir teyzemiz yayalara kırmızı yanmasına rağmen karşıdan karşıya geçmeye çalışırken, 10 metre öteden megafon sesi gelir polisten, ''Abla, zaten şişmansın bir de pişman olma!''

Hayırlı Cezalar
Yer İstanbul, Yenibosna. Yenibosna'daki otobüs durağından çıktık Avcılar istikametine doğru gideceğiz. Otobüs kısa yoldan yola girebilmek için yasaklı yerden U dönüşü yapıyor. Yurdum polisi görev başında megafon açık ve o anlamlı anons geçiyor. 'Otobüsçü! Cezan hayırlara vesile olsun, devam et sen; ben plakana gönderirim nasıl olsa.'

Kendin dinle
Kocamın arabasını aldığım ve içine sigara kokusu sinmesin diye bütün camlarını açtığım anda en sevdiğim şarkının radyoda çalmaya başlaması üzerine radyonun sesini de sonuna kadar açıp dolaşırken yurdum polisinden gelen anons:' 34 XX, müziği kendin dinle! Kendin dinle ya da parçayı değiştir!'


56

Aksamdan kalma adam, büyük bir basagrısı ile sabah uyanmıs.
Zorlukla gözlerini acıp, yerinden dogrularak, söyle bir
etrafına bakınmıs. Komodinin üstünde bir bardak su ve iki
aspirin duruyor.
Yatagın ayakucundaki sandalyede elbiseleri temiz ve ütülenmis..
Aspirinleri içerken, komodindeki not dikkatini çekmis;
'Sevgilim, günaydın. Kahvaltın mutfakta.
Ben aıisverise çıkıyorum, erken dönerim. Seni seviyorum'.
Kalkıp, giyinmis ve kahvaltı için mutfaga gitmis.
Bakmıs oglu oturmus, kahvaltı ediyor.
Masada da kendi servisi ve gazeteleri duruyor.
Oturmus, kahvaltısına baslamıs ve ogluna sormus;
Evlat, dün gece ne oldu, biliyormusun?
Evet, dün gece saat 3'ü geçiyordu,
sarhos olarak eve geldiginde.
Önce koridordaki sandalyeyi devirdin,
ardından kustun, daha sonra da odanın kapısına
kafanı çarptın, bir gözün morardı.
Adam, sasırmıs vaziyette: Anlayamadım.
O zaman niye hersey temiz,
kahvaltı hazır ve gazetem alınmıs?
Onu mu soruyorsun.
Annem seni sürükleyerek yatak odasına götürüp,
pantalonunu çıkarmaya çalıstıgında,
'Bayan, beni yalnız bırakın, ben evli bir adamım' dedin
57
Sizin Seçtikleriniz / CAN DÜNDAR VE EVLİLİK
08 Ağustos , 2010, 22:55:01

(Can Dündar yine üstatlığını konuşturmuş...)

Evlilik, inanmadığım halde içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum benim için. 17 senede (abartmıyorum) 40 çift arkadaşımın son verdiği kurum ayni zamanda da... Evlili ğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belkide kuruma inanmamaktan geçiyor.
Evliliği toplumun dayattığı şekilde yasamamaktan... Nedir bu dayatmalar?
Erkeğin muhakkak kadından yasça büyük olması, eğitim seviyesinin erkeğin lehine ya da en azından eşit olması bunların sadece ikisi...
Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek yasça büyük olmalı ki, kadına 'hot' dediğinde oturmalı kadın... Yâda yumuşatıyorlar;
-Efendim kadın erkekten önce çöktüğü için (hani doğum falan) küçük olmalıymış yaşı...

Eğitimde de böyle... Kadının çok okumuşu bilmiş olurmuş, evde kalmakmış layıkı...

EŞİM BENDEN 2 YAS BÜYÜK; ne 'hot' dememe gerek kaldı 17 senede, ne de benden önce çöktü...

Yıllar içinde ben yaş landıkça o gençleşti,

-'Ooo Can bey kapmışınız çıtı rı' esprilerine muhatap dahi oldum.

EŞİM 3 ÜNİVERSİTE BİTİRDİ; ben bi taneyi 9 senede bitirdim..

Ne o bana bilmişlik tasladı, ne ben ona ezik baktım... Kulağa gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır der Halil Cibran...

Bunu unutmadık biz.

Ben konuşurken o dinledi, ben dinlerken o konuştu 17 sen e.

O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o 'haklisin bitanem...' dedik,
Öfke bitip fırtına durulduğunda 'ama bi de böyle düşün' de dedik fikrimizi savunurken.

Farklı insanlar olarak görmedik birbirimizi, ayni amaç içi n savaşan neferlerdik bu hayatta...

Asla bilmedik ne k adar para kazandığımızı, ortak cüzdanımızdan gerektiği kadar aldık..

Ne kadar çalarsa çalsın masanın üstünde telefon, kim bu saatte arayan karşı cins diye sorgulamadık da ama...

Sevginin en büyük dostuydu bizim için 'güven'... Ve güvenin ardına saklanmış bir 'saygı' vardı daima...

Ne kavgalar, ne badireler atlattık 17 senede...

Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yaşayacaktık...

Bir gün öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamın dışında yattım bi gece, misafir odasında...

Gece yarısı kapı aç ıldı esim;

-'Ne yapıyorsun burada?' diye sordu kapının eşiğinden, 'uyuyorum' dedim buz gibi bi sesle... Gitti, gelmesi 1 dakikasını almıştı elinde yastıkla... 'k ay yana' dedi daracık yatakta. 'ne yapıyorsun?' dediğimde 'benim yerim senin yanın, sen gelmezsen ben gelirim' dedi...

Anladım ki o gece, en uzun kavgamız yat saatine kadar sürecek...

Ve bence doğrusu da bu...

Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik, yatak odamız hariç.

Kırsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadık birbirimize...

Toplum kurallarıyla oynasaydık bu oyunu belki de 41 inci çift ol acaktık o listede...

Ama oyunun kurallarını biz koyduk... Nede olsa bizim oyunumuzdu oynanan...

Evlilik; hesapsız içine dalınması gereken bir oyun bence...

Topluma kulaklarını tıkayarak hem de... Ne benim, ne de bizim sözlerimizle...

Sadece gönlünüzden geçtiğince...

Dediği gibi Ataol Behramoğlu'nun;

'...Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:

Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına. Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır. Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insan a...

CAN DÜNDAR

Hayat kısa gelen bir battaniye gibidir.

Yukarı çekersin ayak parmakların isyan eder.

Aşağı çekersin omuzların titrer. Ama yine de, neşeli insanlar dizlerini karınlarına çeker, rahat bir uyku uyumayı başarır...
58
1-adam telefondadır
- alo
- alo
- meteoroloji mi
- evet
- Allah belanızı versin!
- hoppalaa... n'oluyoruz yav?
- bu ne sıcak kardesim?
- biz sadece olçüyoruz beyefendi
- kac derece simdi?
- 38
- hay allah belanizi versin!



2-- bakkal amca ölümden sonra hayat war mı?
- yok, tadelle war weriyim mi?
- ver hadi..



3-bir cenaze wardır ve ölenin yakınları mezar başında ağlamaktadırlar. andaval herifin biri gelir ve
-"heeey! ağlamayın artık, veli burda olsaydı böyle üzülmemizi istemezdi" der
ağlayanlardan bi tanesi döner ve:
-"veli kim be?!" diye sorar
a:bu veli kansoyun cenazesi deilmi?
-hayır! bu murat şenışıkın cenazesi!
a:hmm.. valla onu bilemem ama veli olsaydı üzülmemizi istemezdi
-ne diyon ya!?
a:son bişey diyip gitcem. veli daha ölmedi, ben size şaka yaptım.
-lan DEFOL git be adam..!



4-- amca, ben sizi cok sevdim
- ne oldu bana baba mı diyeceksin?
- ooooo



6-buyrun
- merhaba..ben iş başvurusunda bulunmuştum da..biz sizi arariz demiştiniz...
- evet
- aramayinca korktum başiniza bişey geldi sandim.herşey yolunda mi?
- yolunda..yolunda
- oh..oh..yarin gelip başliim o zaman ben
- hıhı oldu canım... defol git be manyak!



7-kiz isteme merasimi:
kiz babasi: oglumuz ne işle meşgul?
oglan: hiic.. koltugun kenariyla oynuyorum..
kiz babasi: aferin aferin.. kopardin mi orayi?
oglan: asilsam gelicek ama..
kiz babasi: asilmaya devam et evladim.. kiz miz yok sana...
8-- mustafa abi müjde!!! enişten izafiyet teorisini bulmuş!!!
- enişten değil einstein , einstein
- yine de insan gurur duyuyo...



9-kafasına silah dayanmış ter içinde bir adam* telefondadir;
silahlı adam: sakın renk verme, gebertirim!
murat: a..alo...irfan...öhm...murat ben...benim dükkanın kasasındaki bütün parayı alıp buraya getirmeni istiyorum.
irfan*: murat abi! başın mı belada?
murat: öhm...dediğim gibi irfan...
irfan: konuşamıyon heralde. eğer başın beladaysa "çükübik" de ben anlarım.
murat: söylediğimi yap irfan...
irfan: çükübik mi?..
murat: ulan hayvan doğru dürüst bi kelime bulamadın mı?
irfan: bi de "fikibok" var...
murat: her neyse tamam ondan işte!!!
irfan: hangisi? çükübik mi, fikibok mu?
murat: allah bin çeşit belanı versin..



10-bir derslik. kara tahtada "i didn't do that" yazısı var.)
- tekrarlayın ismail bey. ay didınt du det...
- ay dudınt di dört...
- of ismail bey off!.. ingilizce öğrenmek istiyor musunuz, istemiyor musunuz?!
- ya istemiyorum ya..
- e ne işin var burda?
- çöbü almaya gelmiştim...
- söylesene be adam!!
- ay dodınt de do...
- onu değil be!! neden geldiğini!!!
- çöbü almaya!!!
-defol gözüm seni görmesin..........
59
Asagidaki diyaloglar tamamen gercek olup bilgisayardan pek fazla anlamayan
ama bi sekilde bilgisayar sahibi olan kisiler ve onlara yardim etmek isteyen gorevliler
arasinda gecmistir...

- Aloo siyah ekran cikti efendim...
- Yazin kullanici adinizi,
- Yazdim.
- Parolanizi da girin,
- Tamam.
- Garip karakterler akmaya basladiginda klavyeden
F7'ye basin.
- Elimle mi ? .....
- Eee,siz bilirsiniz.


Alo,iyi gunler.Ben Internet'e giremiyorum.
(Butun ayarlar kontrol edilir, her sey yolundadir...)
- Bir sorun gorunmuyor,tam olarak ne hata mesaji
aldiginizi ogrenebilirmiyim ?
- www.internet.com yaziyorum,ama ordan bir yere
gidemiyorum.

-----------------------------------------------------------------------------------

- Ben bir imac kullanicisiyim.
- Buyrun hanfendi,sorun neydi?
- Benim CD surucumden iceri sinek girdi.
- Anlayamadim efendim.
- imac'ime sinek kacti diyorum.
- Peki ben telefondan ne yapabilirim sizce ?
- Ama goruyorum,yuruyo icerde.
- Bocek ilaci falan sikin isterseniz...
- Bi sey olmaz mi ?
- Bilmem,aslinda biz imac'e destek vermiyoruz pek,PC
olsaydi yardimci olabilirdim.



- Benim buyuk bir sorunum var,siz acaba eve hizmet
veriyor musunuz ?
- Eeoo.. Sey... Hayir ? Burdan yardimci olmaya
calisayim isterseniz...
- Ben Internet'e girmeye calisinca bilgisayardan
acayip sesler geliyor.
- Ne yaptiginizda geliyor o sesler ?
- Baglan diyorum,telefon sesi geliyor,sonra da
ciyakliyor.
- O modem sesidir efendim,o ses sizin modeminiz ve
??.net modemi arasinda bir baglanti
kuruldugu...(Sozumu keser)
- Yok yok, bozuk bu, siz iptal etmiim diye oyle
diyosunuz... Benim hesabimi siler misiniz ?
- Fakat bu bir sorun degildir,bu herkesin
bilgis...(Yine sozumu keser)
- Ne yani,herkesin bilgisayari gazi olan bebek gibi
viyakliyor mu ? Kimi kandiriyorsunuz Allahaskina...
Dolandiricilar...




Sanirim makinam kilitlendi.
- Simdi soyle yapalim,ctrl-alt-delete.
- Hepsine ayni anda mi?
- Evet.
- Ama parmaklarim yetmiyor?
- Bakin once ctrl'ye sol elinizin basparmagiyla, sonra
sag elinizin bas parmagiyla alt-gr'ye,sonra da sag
elin isaret parmagiyla delete tusuna basiyorsunuz.
- ctrl'ye bastim,alt tusuna da simdi.
- Delete'e basicaksiniz.
- ctrl'den elimi cekeyim mi ?
- Hayir efendim.
- Peki alt-gr'den ?
- Hayir efendim dedim ya, hepsine ayni anda basiyo
olmaniz gerekiyor.
- Daha kolay bir yolu yok mu ?
- Var efendim,makinada reset yazan butona basin.
- Nerede o ?....
- Isterseniz ctrl alt delete'i tekrar
deneyelim,basmaniz gerek,sadece bir tus kaldi.
- Tamam fisini cektim.
- Peki...




- Iyi aksamlar
- Iyisi falan kalmadi hamfendi ! Sinirden
kuduruyorum,derhal iptal edin hesabimi !
- Buyrun,problem nedir hanimefendi ?
- Bakin,birkac gundur sizden aldigim paketle
Internet'e giriyorum,bu arada arkadaslarim surekli
telefonumun mesgul oldugundan sikayet
ediyorlar,onceleri anlayamadim,sonra saatlere bakinca,
ne zaman sizin hesabinizi kullansam telefonumun mesgul
oldugunu anladim !!
- Bu cok dogal hanimefendi,cunku modeminiz
telefonunuzu kullaniyor baglantiyi saglayabilmek
icin,bizimle bir ilgisi yok bunun,butun baglantilarda
ayni sey olur, hatta olmasi gereken de budur. (3-5
sn.sonra)
- Yok kardesim yok,siz benim Internet'te olmamdan
faydalanip telefon hattimi kullaniyosunuz.
- Oyle bi sey teknik olarak mumkun diil zaten
hanimefendi, lutf... (sozumu keser)
- Iptal edin dedim,sorun cikarmadan iptal edin,ben de
bu isi buyutmeden kapatiyim, yoksa kotu olacak sizin
icin.
- Hanimefendi siz bilirsiniz, fakat... (Telefon
suratina kapanir)


Geçen gün (veya ondan önceki gün) haberlerde bir gazeteci ile Türk Telekom'dan kablo çalmaya çalışan bir hırsız arasında şöyle bir diyalog geçti. Buraya alayım dedim :

-Beyefendi çalışan polislere ateş etmeye utanmıyor musunuz?
-Biz de çalışıcaz.
-Çalarak mı?
-Teessüf ederim.
60
Adam oğlunun odasının önünden geçerken hayretle bakakaldı.
Yatağı güzelce toplanmıştı ve odası hiç olmadığı kadar derli toplu
görünüyordu.
Sonra adam yastığın üzerine bırakılmış mektup zarfını farketti. Üzerinde
-Babama- yazıyordu.
Aklından geçen bin bir kötü düşünceyle mektup zarfını açtı ve titreyen
elleriyle mektubu okudu:
Sevgili baba;
Sana bu satırları derin bir pişmanlık ve üzüntü içinde yazıyorum.
Kız arkadaşımla kaçmak zorundaydım çünkü seni ve annemi yaşanacak rezaletten
uzak tutmak istedim.

Gerçek tutku ve aşkı ben Joanla buldum ve o öyle tatlı ki anlatamam...
Şunu biliyordum siz onun vücudunun her yerine taktığı küpeleri,derisine
işlettiği dövmeleri, kendine has o çılgın giyim tarzını asla ama asla
onaylamayacaktınız ve
tabi benden çok büyük olması da bir sorundu.
Fakat benim için bunlar değildi gerçek tutku ve gerçek aşk...
Baba Joan hamile!
Joanın dediğine göre çok mutlu olacağız. Ormanda kendine ait bir karavanı ve
tüm kış yetecek kadar da yakacağı var. Bir sürü çocuğa sahip olma düşüncesi
rüyalarımızı süslüyor.
Joan benim gözlerimi esrar gerçeğine açtı ve artık biliyorum ki esrar
kimseye zarar vermez.
Esrar yetiştirecek ve insanlara pazarlayacağız ve yine bu sayede ihtiyacımız
olan kokain ve ekstaziye ulaşacağız.
Artık tam anlamıyla bilime yalvarıyoruz dualar ediyoruz şu AIDSin çaresi
bulunsun ve Joan sağlığına kavuşsun diye.. O kesinlikle iyileşmeyi
hakediyor.
Endişelenmeyi bırak baba ben 15 yaşındayım ve kendi başımın çaresine
bakabilirim.
Eminim birgün geri döneceğiz ve sen kendi torunlarını tanıyacak, seveceksin

Oğlun Cihat.

NOT: Baba, yazdığım mektubun tek kelimesi bile doğru değil. Ben
Mehmet'lerdeyim. Sadece sana; masamın üzerinde seni bekleyen karneden daha
kötü şeylerin olduğunu hatırlatmak istedim.