20 Nisan , 2024, 09:18:44

Haberler:

www.herseyibilen.co Durma! Merak ettiğin her konuda her soruyu sen de sor!


Show posts

This section allows you to view all posts made by this member. Note that you can only see posts made in areas you currently have access to.

Messages - sevda

16
İPSİZZ.... :k06: :k06: :k06: :k06:
17
Bilmece / Bulmaca / Ynt: SON HARFINDEN UNLU BUL!!!
20 Eylül , 2008, 18:08:07
DÜZGÜN OYNAYINNNN....
18
INGAAAAAAA.... :k06: :k06: :k06:
19
Bilmece / Bulmaca / Ynt: SON HARFINDEN UNLU BUL!!!
20 Eylül , 2008, 18:06:13
MEHMET GÜNSURR...
20
MANTIKSIZZ.....
21
BAKKK SENNNNNNNNNN



:suclu: :suclu: :suclu: :suclu: :suclu: :suclu:
22
Bilmece / Bulmaca / Ynt: BİR HARF DEĞİŞTİR!
20 Eylül , 2008, 17:56:18
BİR HARF DEĞİŞİCEKK HEPSİ DEĞİL... :k06: :k06: :k06:
23
BEĞENMENE SEVİNDİM GÜZELİM... :opucuk:
24
Hiperaktif çocuk
Uzmanlar, hiperaktif çocuğa sahip anne ve babaları daha anlayışlı olmaları konusunda uyarıyor. Hiperaktif çocukların tedavisinde anlayışın önemli bir rolü olduğu belirten Psikiyatrist Dr. Mustafa Güveli; anne ve babalara bu konuda büyük iş düştüğünü söyledi. Hiperaktif çocukların yaşıtlarına kıyasla akıl almaz derecede hareketli olduğunu belirten Dr. Mustafa Güveli, bu rahatsızlığı yaşayan çocuklarda görülen davranış türlerini şöyle şöyle sıraladı:
Çocuk sürekli hareket halindedir, sabırsızdır, sırasını beklemekte güçlük geçer. Kendisiyle konuşulduğunda sanki dinlemiyormuş izlenimi verir. Zihinsel çabayı gerektiren ders dinleme, ders çalışma, okuma ve yazma görevlerinden kaçar. Ödevlerde ve sınavlarda dikkatsizce hatalar yapar. Sakin ve gürültüsüz biçimde oynamakta zorluk çeker. Verilen yönerge ve ödevleri yapmakta zorlanır, bu işi tamamlamadan diğerine geçer. Çok konuşur, sık sık başkalarının sözünü keser ve lafa girer. Hiperaktif çocukları olan evebeynlerin paniğe kapılmaması gerektiğini ifade eden Dr Güveli, öncelikle ailenin bu rahatsızlık hakkında bilgi sahibi olması gerektiğini söyledi. "Çocuğun davranışlarını ya da derslerle ilgili zorluğunu yaramazlık ya da tembellik olarak değerlendiren anne-babalanın bu durumu ortadan kaldırmak için başvurduğu ilk yöntem cezadır" diyen Güveli "Oysa bu durum sadece çocuk ve evebeyn arasındaki ilişkiyi zedeler ve çözüm değildir" dedi. Hiperaktif çocukların tedavisinde iletişimin önemli olduğunu belirten Güveli,"Çocukla sağlıklı ilişki kurabilmenin yolları aranır ve ailenin çocuğa yönelik tutumları gözden geçirilerek yanlışlar ayıklanmaya çalışılır. Hiperaktivitenin tedavisinde ilaçların da önemli bir yeri vardır. Dikkat arttırmaya ve davranışların kontrol edilmesine yönelik ilaç tedavisi uzun vadede etkili olabilir" ifadelerini kullandı.
25
6 tip aile var
BASKICI AİLE - Kentlerde sayıları gittikçe azalıyor

Bu ailede çocuklar ya saldırgan, ya da çekingen ve içe dönüktür. Ceza ve ödül sistemi çok sert biçimde uygulanır. Ancak, son yıllarda bu aile tipinde azalma görüyorum. Eskiden çocuk değil, çocuklar diye grup vardı. Her konuda çocuk, büyüğe uyum sağlamak zorundaydı. İşte birçok anne-baba, geçmişte böyle baskıcı bir ailede büyümüş olduğundan, şimdi aynısı olmamak için öbür uca gidiyor. Tabii bu değişim, Türkiye'nin her yeri için geçerli değil. Hálá bazı bölgelerde, örneğin tarlalarda çocuğun adı yok.

AŞIRI HOŞGÖRÜLÜ AİLE - Üniversiteye giden çocuğunu hálá sabahları uyandıran anneler var

Kendi doymak bilmeyen ihtiyaçlarını çocuklarla gidermek isteyen aile. Bu ailede kural ya yoktur ya da çok az vardır. Çocuklar bencildir, sosyal yaşamda dengesizdir, kendilerine hizmet edilmesini bekler, grubun onayını kazanmak için ilgi çekmek ister. Çocuk büyütürken, anne baba neyin ihtiyaç, neyin istek olduğunu ayırt etmeli. İhtiyaçlar giderilmeli, istekler ertelenebilmeli. Bazı anne babalar çocuğun sevgisini kaybetmemek için her isteğini yerine getirmeye çalışıyor. Oysa bu çocuklar ilerde inisiyatif sahibi olmayan, pasif kişiliklere bürünebilir. Elma soyulmuş önüne konulmuş, 7-8 yaşına kadar ağzına kaşıkla yemek yedirilmiş bir çocuk büyüyünce de bilginin ağzına kaşıkla verilmesini ister. Hálá sabahları anne babasının uyandırdığı üniversite çağında gençler var. Bu çocuklar mal kıymeti bilmeyen, dürtü kontrolü zayıf yetişkinlere dönüşebilir. Oysa çocuklar, dürtü kontrolünün gelişmesi için sabretmeyi, beklemeyi ve "hayır"ı öğrenmeli.

AŞIRI KORUYUCU AİLE - Mücadele antrenmanı olmayan insanlar yetiştiriyorlar

Çocuğu olabilecek tehlikelerden korumaya çalışan, ona güvenmeyen, felaket bekleyen, sorumluluk vermeyen, çocukla aşırı beraberlik yaşayan aile. Bu ailelerde genellikle bağımlı, zayıf sorumluluk duygusu olan, kendine güvensiz, toplumsallaşmada zorluk çeken çocuklar yetişir. Aşırı koruyucu aile bence Türkiye'de çok önde. Oysa aşırı koruyuculuk, insanın yetkinlik duygusunu elinden almaktır. Bunu yaptığımız zaman çocuklar mücadele konusunda antrenmanlı olmuyor. İlerde, zorluklar karşısında pes eden veya morali çok çabuk bozulan yetişkinler olmaya adaylar.

TUTARSIZ AİLE - Bazı ritüelleri korumak çocuğu hayata hazırlar

Belli bir davranış kalıbı olmayan aile. Kimi zaman hoşgörü, kimi zaman ceza vardır. Bu ailelerde çocuklar dengesiz, kararsız olur. Ne zaman, nerede ne yapılacağını kestiremez. Çocukların büyürken çevrelerinde tutarlı yetişkinlere ihtiyacı var, güvenebilecekleri, sevecen ve yerine göre kararlı kişler olmalı. Aile olarak bazı ritüelleri korumanın çocukları toplumsal yaşama hazırladığı muhakkak. Hep birlikte yemek yemek, sofra sohbeti, yatmadan önce "iyi geceler" dilemek gibi ufak şeyler yapılmalı.

MÜKEMMELİYETÇİ AİLE - Çocuğu dört dörtlük insan projesi olarak görüyorlar

Anne-baba kendi gerçekleştiremediklerini çocukların gerçekleştirmesini ister. Çocuğu "dört dörtlük insan" projesi olarak görür. Özellikle son zamanlarda gençler bana bu konuda çok şikayet ediyor. Evet, çocuklarımız için en iyisini istiyoruz, onlar için yapamayacağımız fedakarlık da yok. Ama, bazen çocuk kendini bir proje gibi hissediyor. Aileler görüyorum, çocuklarını oradan oraya taşıyorlar. Oysa her çocuk farklı yeteneklerle donatılmıştır; kimisi okulda, kimisi hayatta başarılı olabilir. Ve en önemlisi, çocuk anne babasından da farklıdır. Çocuğun yeteneklerini hesaba katmadan onun için beklentiler oluşturursak o potansiyelini gerçekleştiremez.

DEMOKRATİK AİLE - En ideal olanı

Eşitlik ve karşılıklı saygının olduğu aile. Teşvik ve hoşgörü ağırlıktadır. Bu ailede çocuklar kendilerine ve çevrelerine saygılı, girişken ve yaratıcı, hoşgörülü ve açık fikirlidir.

Doğrudan mutluluk tek hedef olamaz
Çocukların mutluluğu, bazen her şeyin önüne geçiyor. Ancak, doğrudan mutluluk hedef olmamalı. Çocuğumuz sağlıklı, kendi ayakları üzerinde durabilen, paylaşımcı ve üretken biri olursa zaten mutlu olacaktır. Biz çocukların sadece mutlu olmalarını hedeflersek gereğinden fazla verici oluruz. Bazen anne baba çocuğu mutsuz olmasın, sıkıntı çekmesin diye bütün isteklerini karşılamaya çalışıyor. Ama doğru değil bu. Çünkü hayat bu değil.

Tek çocuk artık problem değil
Eğer aile kendi içine dönükse, çocuğa yeterince sosyalleşme imkanı vermiyorsa, çocuk anne babayı arkadaş örneği olarak görür. Okulda kendi yaş grubundan arkadaş edinmekte zorlanabilir. Olgunlaşması gecikir. Ama bugün, böyle bir durum sorun olmaktan çıktı. Küçük yaşta başlayan oyun grupları, yuva ve anaokulu deneyimi, tek çocukların da yaş düzeyinde sosyalleşmesine bol bol fırsat veriyor. Okul öncesi yuva deneyimi sadece tek çocuklar için değil bütün çocuklar için ben merkezcilikten paylaşımcı kişiliğe geçişin en kıymetli aracı.

26
İyi Bir Gelinden Beklenenler...
—Bekâr dönemlerinde duyduğun kayınvalide hikâyelerinden beynini arındıracaksın.

Yani evlendiğinde kafanda önyargı olmayacak...

—Belki kayınvaliden çok iyi bir insandır, ama ön yargıların onun iyi yanlarını görmeye engel oluyordur

—Her zaman her ilişkide olduğu gibi orta yolu tercih edeceksin... Ne çok yüzgöz olacaksın ne de aradaki mesafeyi çok açacaksın her ikisi de zararlıdır.

—Mesafe koyayım derken çok da uzaklaşmayacaksın. Eşiniz makul zaman dilimlerinde anneme gidelim dediğinde; daha yeni ordaydık her gün onlarımı gideceğiz demeyin... Bazıları daha ileri giderek sadece dini bayramlarda gitmeyi tercih etmekte ve eşlerine bunu ifade etmektedirler...

—Kendi aileniz evinize geldiğinde nasıl ki yüzünüzde gülücükler açıyor ve her türlü ikramı yapıyorsanız, Eşinizin ailesi geldiğinde de aynı şekilde davranın. Çok sevmeseniz de rolünüzü iyi oynayın.

—Eşinize annesini şikâyet etmeyin ve dedikodusunu yapmayın. Siz ne kadar şikâyet ederseniz edin sonuçta annesidir o onu atmaz... Sizi de atmaz ama sorunları kendi aranızda çözmenizi bekler

—Kayınvalideler gelinlerinin kendisine anne demesini bekler. Konuşurken ortaya konuşmamaya dikkat edin ve bu kelimeyi kullanın. İsteyerek veya istemeyerek olsun eşinizin annesine "anne "diye hitap edin...

—Eşinizi annesinden kıskanmayın. Annesinin gönlünü almak için bir çift güzel söz söylemesi ona sizden daha fazla değer verdiği manasına gelmez. Basit hesaplardan uzak durun

—özel günlerde, kandillerde, bayramlarda gidemeseniz dahi en azından telefonla arayıp gönüllerini alın ve özel günlerini kutlayın.

—Kayınvalidenizin evine gittiğinizde eli boş gitmemeye çalışın. Bu eşinizin de hoşuna gider. Mutfağında duran iki kirli bardağı yıkamadan gitmeyin.

—sevgi ve saygıda kusur etmeyin.

—Kayın validenizle aranızda yaş farkı ve nesil farkı olduğunu unutmayın bazı davranışlarını hoş görün.

—Evlilik konusunda ailenizin de görüşlerini önemseyin... Onların görüşlerini göz ardı ederek bir evlilik yapmışsanız bu tür problemleri en öncelikle anlatmanız gereken kişilere yani kendi anne ve babanıza anlatamazsınız... Anlatırsanız söyleyecekleri sözü biliyorsunuz biz sana söylemedik mi onunla evlenme diye...

27
İyi Bir Kayınvalideden Beklenenler...
—En büyük sıkıntılar özellikle evlilik arifesinde yaşanır. Alınacak eşyalar verilecek eşyalar derken bir takım huzursuzluklar olur. Bu dönemde yaşınızla eşdeğer bir olgunluk sergileyin, çocuklarınızın tutacağı evden alacakları mobilyaya kadar onların kararlarına saygılı olun, size sorulduğu zaman bir anne olgunluğu ile fikrinizi söyleyin.

—Oğlunuza ayrı bir ev tutacak kadar maddi durumunuz yoksa ve oğlunuzun geliri yeterli değilse evliliği bir müddet erteleyin. Aynı evde eşler bile birbiriyle geçinemiyor, kardeşler bile birbiriyle anlaşamıyor, aynı evde gelinle oturmanın faydadan çok zarar getireceğini unutmayın.

—Oğlunuzu anlamsız bir şekilde korumaktan ve sahiplenmekten vazgeçin.25–30 yaşına gelmiş birisinin ne sahiplenilmeye ne de korunmaya ihtiyacı olmaz.

—Ben kayınvalidemden çok çektim, biraz da o çeksin düşüncesinden vazgeçin.

— Oğlunuzdan bekâr dönemlerinde olduğu gibi bir ilişki beklemeyin. Artık onunda bir ailesinin olduğunu sorumluluklarının artığını unutmayın. Sen nasıl ki birisi ile evlendin, senin oğlunda bir bayanla evlenecek ve kendi hayatını kuracak. Hep senin dizinin dibinde oturacak değil.

—Sürekli evlerine gitmeyin, sürekli telefonla arayıp bize gelin oturalım demeyin. bırakın birlikte bol bol vakit geçirsinler, baş başa yemek yesinler, sohbet etsinler, TV seyretsinler.

—Gelininizin ev düzenine karışmayın. Bir yanlışını görseniz dahi kırıcı kelimeler kullanmayın.

—Mesela oğlunuz nezle olmuşsa "bizim yanımızda iken bu kadar hasta olmazdı" cümlesini kullanmayın.

—Bir imparatoriçe gibi davranmayın. Tüm gelinler emrimde olacak "hâkimiyet kayıtsız şartsız bendedir" düşüncesinden vazgeçin.

—Kusur arama hastalığından kurtulun. Gelininizin yaptığı temizlik, yemek, tatlı her ne ise ellerine sağlık deyip, teşekkür edin.

—Öz kızınız olmadığını unutmayın...

—Yaptığınız olumsuz davranışlardan çoğu kez oğlunuzun bile rahtsız olmaktadır.sizi üzmemek için bir şey söylemiyor olabilir....

—Oğlunuzu hiçbir şekilde gelininize karşı kışkırtmayın. Ailesi ile görüşmesine müdahale etmeyin.

—Sonuçta o oğlunuzla evlendi, sizinle değil. Zaten hiçbir genç evlenirken ben kaynanam ile mutlu bir hayat geçireyim diye evlenmez. Kendinize çok büyük roller biçmenin pek bir anlamı yok!

—Oğlunuzu çok kıskanıyorsanız, elin kızı gelip oğlumu elimden alacak diyorsanız, kısacası Oğlunu bir başkasıyla paylaşamayacağını düşünüyorsanız oğlunuzu evlendirmeyin... Mesela alüminyum folyoya sarıp derin dondurucuda muhafaza edin.

—Hele de yeni evli iseler ilk bir yıl birbirlerine alışana kadar hiç gitmeyiniz.

—En basit olaylarda kılıçları çekmeyiniz.
— Oğlumuzu bizden soğuttun uzaklara götürdün sözlerini kullanmayınız. Eğer evladınıza birazcık helal süt emzirdiyseniz aynı apartmanda da otursa, farklı şehirlerde de yaşasa hiçbir evlat annesini unutmaz...

—Eğer gerçekten oğlunuzu seviyorsanız onun mutluluğu için davranışlarınızı kontrol altına almayı bilmelisiniz...

—Hele de eşler sürekli tartışma halinde ise evliliğin bir ayağı çukurda ise veya çiftler anlaşamıyorsa bu şartlarda hiç çekilmez olacağınızı unutmayınız...

Gelininizden veya damadınızdan "Ya ben senin oğluna/kızına daha alışamadım birde sen başıma çıkma" sözünü duyabilirsiniz

— sen evladın olarak seviyorsun, o ise eşi olarak seviyor yani sevginin türü farklı onun için kafanızdaki problemlerden sıyrılın. Burada mal paylaşımı yapmıyorsunuz.

—Bu insan gelininiz olmuş, kızınıza nasıl davranıyorsanız ona da öyle davranın. Hatta gelininiz içinizde yabancı olduğu için biraz daha iyi davranın.

28
Anne, aile içinde "şefkat" şerbetidir

Doğal aile modelinde anne, aile içindeki dengeleri sağlayıcı bir stabilizatör gibidir, böylesi bir anne çocuklarına karşı beslediği sevgi ve şefkat hissi ile, aile içinde bozulması muhtemel dengeleri her an düzeltici bir rol üstlenir. Bu itibarla bakıldığında anne, kelimenin tam anlamı ile aile içindeki "Şefkat pınarı" ve "denge unsuru" hükmündedir. Anne fıtratına en yakın olan bu rol sayesinde, evin içinde ayrı bir huzur mevcuttur.

Annenin annelik yapmasına engel olan psikolojik bariyer

Ne yazık ki, günümüz aile yapılarında, annenin, sevgi ve şefkat rolü üstlenmesine "pasiflik" olarak bakılıyor olması, kadınsı annelik yerine erkeksi anneliğin moda olması, birçok annelerin evin içinde anne rolünü hakkıyla oynamalarının önündeki bir "psikolojik bariyer"dir. Halbuki bir kadın, gerçek annelik hissini, çocuklarına ve eşine karşı doyasıya şefkat verebildiğince yaşar...

Kendi asli görevinin, aile içine sıcacık sevgi ve huzur üfüren bir bahar rüzgarı gibi olduğunu unutup, otoriter olmaya soyunan bir hanımın bulunduğu evdeki atmosfer, kış ayında ayarı bozulmuş klimanın verdiği rahatsızlık gibidir. Aile fertleri sevgiye soğuk, şefkate yabancıdır. Otoriter olacağım diyen anne, eşe karşı sabırsız, çocuklarına karşı hırçındır.

Anne fıtratı otoriteyi taşırken hırçınlaşır

Düşünün lütfen: Eve geç gelmemesi konusunda kendisine defalarca ikaz edilen bir genç kız, yine eve geç geldiği bir gün, ilk önce ne yapar? Babasının evde olup olmadığını anlamak için, babasının ayakkabılarına bakmaz mı? Kapıyı açan anneye, ilk sorusu "Babam geldi mi, anne?" olmaz mı? Eğer babası evde ise, "Ufff" deyip oflayıp puflarken, "Ne olacak şimdi" demez mi? İşte bu çocuğun o an sergilediği bu davranışlar, doğal bir otorite olan baba ruhunun, çocuk üzerindeki tesiridir.

Halbuki, bu kız, kapıyı açan anneye karşı aynı tedirginliği yaşamaz... Anne ona, "Nerede kaldın, biz sana 'eve erken geleceksin!' demedik mi?" diye serzenişte bulunsa bile... Muhtemel ki, çocuk, annesine karşı, "Ne olmuş yani, kötü bir şey mi yapıyoruz... Güvenmiyor musunuz bana..." diye karşılık verebilir... Kendisine böylesi cevap veren kızına karşı da birçok anne doğal olarak hırçınlaşıp, şiddete başvurabilir.

İşte bu örnekte olduğu gibi, eğer anne, erkekte bulunan doğal otoriteyi –o ya da bu sebeple- kendisi yerine getirmeye kalkarsa, evin içinde öfke, şiddet ve huzursuzluk nöbetleri baş göstermemesi içten bile değildir.
O halde, bu yazımızla birlikte tüm anne babalara seslenmek isteriz ki: Ey anne babalar, ne günümüz modasına uyup, "pembe erkek" olmaya, ne de otoriter olacağım diye "hırçın anne" basitliğine düşmeyin... çünkü, çocuklarınızın "anne" gibi annelere... "baba" gibi babalara ihtiyacı var...

29
Hırçın Kadınlar
Sağlıklı aile modellerinde, anne "annedir", baba da "baba". Ve her çocuk, anne gibi anne, baba gibi baba görmek ister. Ama ne yazık ki, günümüz sosyal yaşantısı, anne babaların aile içindeki rollerini alt üst etmiş ve alt üst olmuş aile içi yaşantı karşısında çocuklar şaşkına dönmüş durumdalar.

Artık kapısını araladığımız evlerin birçoğunda "pembe babalar" ile "hırçın anneler"e rastlamak çok normal geliyor hepimize.

Halbuki sağlıklı bir çocuğun yetişeceği ortamda anne "şefkat ve sevgi" yi, baba da aile içinde "otorite"yi temsil eder.

Baba ailede otorite temsilcisidir

Ancak burada önemli olan şey, otoriteye yanlış bir anlam yüklenmemeli; otorite, diktatörlük ve baskıcılık gibi kabul edilmemelidir.

Otorite kelime anlamı olarak, "Kural koyma ve konulmuş olan kuralların uygulanmasını sağlamaktır." Aile içinde otoritenin yanlış olarak kullanılmasına veya suiistimal edilmesine, ya "pembe erkeklik" ya da "diktatörlük" diyoruz. Otorite, zorla oluşturulamaz. Otorite sahibi olan kişiye bu görev, aile fertleri tarafından "gönüllü" olarak verilmişse otorite, otoritedir. Zorla elde edilmeye çalışılan otorite, şiddeti ve mücadeleyi doğurur. Erkeğin saygınlığını kaybettirir.

Otoriter olmak asık suratlı olmak demek değildir

Otoriter olmak, zor kullanmak, asık suratlı ve sert yapılı olmak anlamına da asla gelmemelidir. Gerçek otoriter kişi, hem sevecen yanı ile, hem de kural koyucu yanını karıştırmadan dengeli bir şekilde yerine getirir. Örneğin öğretmen sınıf içinde bir otoritedir. Öğretmensiz bir sınıf kaosa döner.

Bir yandan öğretmen sınıfındaki öğrencilere başarısızlık durumunda kırık not verirken, öfkeli, asık suratlı olmak zorunda değildir. Aksine düşük not alan öğrencisine "Bir dahaki sefere daha yüksek not alacağını umuyorum" diyerek, bir yandan sınıf içindeki otoritesini elinde tutarken, diğer yandan da sevecenliğini korumaktadır.

Bir başka örnek vermek gerekirse, kalabalık ailelerin içindeki, ailenin en büyüğünün taşıdığı otoriteye dikkatlerinizi çekmek isterim. Birçok ailenin en yaşlı bireyi o ailenin otoritesidir. Bayramlarda, seyranlarda ve düğünlerde ailenin en yaşlı bireyi bir köşede sessizce oturur...

Belki fizik olarak ailenin en zayıf ve güçsüzü olsa da, üzerinde taşıdığı otorite vasfı ile aile içinde sözüne en çok itibar edilen kişi olabilmektedir.
Bu örnekte de olduğu gibi, ailedeki en yaşlı şahıs taşıdığı bu otoriteyi ne asık suratlılığı ile, ne de bağırıp çağırması ile etrafına hissettirir. Aksine, o, belki de o yaşlı, sevimli ve tonton hali ile aile içindeki ne çok sevilen kişi konumunu da korumaktadır.

Tıpkı bunun gibi, aile içinde otoriteyi temsil eden baba, asla asık suratlı, öfkeli, sinirli hali ile, "Bu evin otoritesi benim!" diyemez ve evde terör havası estiremez. Zaten böylesi bir babanın üstlendiği rolü otorite değil "zayıf kişiliğin
30
Sevginin Bittiği Yerde....
Ne hayallerle evleniyor insan.İdeal bir baba,mükemmel bir kadın olacağını,üstün vasıfları sayesinde baş tacı edileceğini umarak,çoğunlukla da severek-anlaşarak yuvalar kuruluyor.Kısa sürede nikâh masasına oturanlar olduğu gibi,yıllarca arkadaşlık(!) ederek birbirini tanıdıktan sonra da evleniliyor.Niyetler güzel,başlangıçlar güzel.Peki ya sonra ?...

Sonra mutluluk coşkusu nasıl oluyor da bir huzursuzluk kâbusuna dönüşüyor? Akıl almaz yıpratma senaryoları icat olunuyor,nasıl "aile" olarak adlandırılan ulvi kavram psikolojik bir savaş ortamında katlediliyor ?

Eşler birbirine öyle nahoş muamelede bulunabiliyor ki,yıllarca güzel geçinmiş iki insan günün birinde eşine "seni hiç tanıyamamışım" diyebiliyor. Evlilik sürecinde gerçekten de değişime uğruyoruz,yani mecburen değişmek zorunda bırakılıyoruz!...Neden ?

Bırakın başkalarını,Allah rızası diyerek,Peygamberimizin Sünneti diyerek,ibadet niyetiyle kurulan yuvalardan dahi kara dumanlar tütüyor.Umduğunu bulamayanlar,hayal kırıklığına uğrayanlar,sonradan aklı başına gelenler,gözü açılanlar,rahatı sindiremeyenler...

Çocuklar Ne Olacak ?

İster kavga-gürültü devam etsin,ister boşanmayla sonuçlansın,nihayetinde olan çocuklara oluyor.Bir denge kuralı vardır,çocuk düşünür:
Ben annemi seviyorum(+)
Ben babamı seviyorum(+)

Devamında,anne ile babanın arasındaki bağın da (+) pozitif yani olumlu olması gerekir.Sözü edilen ilişkinin yönü (-) ise,yani olumsuz ise bir tutarsızlık vardır.

Anne ile çocuk veya baba ile çocuk arasındaki sorunlar çözülebilir.Ancak,bazı anne-babalar bir çocuk kadar da olsa makul düşünemedikleri için sorunlar çığ gibi çoğalır,gider...Halbuki çocuklar ne kadar çok seviliyordur! Evde her şey yolunda giderken çocuklar baştacı,ayrılık söz konusu olunca birer ayak bağıdır.

Ayrılık durumunda çocuklar iki şekilde kullanılmaya mahkûmdurlar: Çocuğu hangi taraf aldı ise,en kısa zamanda karşı tarafa nefret duymasını temin etmek.İkincisi,yüreği cız etse de çocukları karşı tarafa terk edip,kendi yoksunluğunu hissettirerek kendi kıymetini bildirmeye çalışmak...Bu iki tavrın dengeli ve sağlıklı bir orta noktasını uygulayabilmek ne yazık ki pek mümkün olmuyor.

Hangisi Yetişkin ?

Anneler bazen çocuklarına ilişkin sorunları dile getirerek çözüm önerisi bekliyorlar.Okula ilgisizlik,söz dinlememe,başarısızlık,şımarıklık,içe kapanıklık,istenmeyen davranışlar ve benzeri...Sohbet biraz derinlere indiğinde ise,maalesef şu kanaat hâsıl oluyor: "Çocuklar gerçekten dayanıklılar.Hatta bazen öyle olgun bir tavır takınabiliyorlar ki,adeta bir psikolog gibi anne ya da babalarını dinleyip,anlayış gösterip,onları yönlendirip yuvanın dağılmasını önlemeye çabalıyorlar."

Aslında durum çok basittir.Beş yaşındaki bir çocuk ne annesinden ayrılmak ister ne de babasından.Kime sözünü dinletebilecekse ona boyun eğer."Anneciğim beni seviyorsan ne olur babamdan ayrılma!" diye yalvarır.

Ergen olmuş bir evlat,her ikisini de karşısına alıp "siz ayrılacaksanız ikinizin de yüzüne bakmam veya beni yok bilin" diye haykırabilir.Kendini bilen insanlar için evlatlarından bu tür sözler duymak ne utanç vericidir.

Ve şüphesiz ve mutlaka karşı taraf suçlu,kendisi masumdur.Farkına varmadan bir karar verirler: "Boşanmalıyım.Anam-babam bana sahip çıkar,çocuklarıma onun yokluğunu hissettirmem." Erkek ise kısa zamanda ideal eş ve evlilik hayalleri,kadın da bir iş bulup kendi ayakları üzerinde durma,yani bağımsızlığını kazanma fantezileri kurar durur.Süreç artık başlamıştır.Adeta bir bilim adamı gibi,ev içinde cerayan eden tüm süreçler,bu tür yargıların desteklenmesi için delil olarak hafızalara kazınır.

Ayrılık gerçekleşip murat hâsıl olduğunda(!) ise,ortaya çıkan tablonun insanı mutsuz etmenin çok ötesinde,ciddi rûhi bunalım ve hastalıklar için çok elverişli bir zemin olduğu ve ikinci evliliklere rağmen birinciye ait sorunların kişileri mutsuz etmeye yetip arttığı da tecrübe edilmiş olur.

İyi ki "kader" tesellisi var! Yoksa insanın başını taştan taşa vurası gelir.