Show posts

This section allows you to view all posts made by this member. Note that you can only see posts made in areas you currently have access to.

Messages - halukgta

61
Gerçekten de bizlerin Kur'an ile zerre kadar bir bağı olmadığını, yazılarıma verilen cevaplardan anlıyor ve çok üzülüyorum. Bizlerin Kur'an'ı anladığımız dilden düşünerek okutmazlarsa, sizlere örneğini vereceğim kardeşlerimizin durumuna düşer, karşımızdaki Müslümanı kâfirlikle suçlarız ama kendimizin aslında o bataklıkta olduğumuzun, inanın emaneti teslim edene kadar farkında olamayız. Hangimiz Allah'ın huzuruna böyle gitmek ister? Eğer bizler Kur'an ile gereken bağı bizzat kurmaya çalışmazsak, HAKKI BATIL, BATILI HAK ZANNETMEYE DEVAM EDERİZ. Öyle olunca bizleri Allah ile aldatmaya devam edenlerin tuzağından, asla kurtulamayız. Bakın bir arkadaşımız, batıl inançlarını aklamaya  ve dinin emri gibi göstermeye çalışmak için, bir makaleme nasıl bir cevap vermiş.

"DİNİN TEK KAYNAĞI DEĞİL, TEMEL KAYNAĞI KUR'AN'DIR VE HADİSLERİ TAMAMEN REDDETMEK KÂFİRLİKTİR. MADEM TEK KAYNAK KUR'AN'DIR BU SÖZ KUR'AN'IN HANGİ AYETİNDE? KAÇINCI CÜZÜNDE? İNSANLARIN İMANINLA OYNAMAYIN."

Bu arkadaşımın iyi niyetinden asla şüphem yok. Eminim O kendisine öğretilenlerin ışığında, doğru zannettiği yanlışları, karşısındaki kişiye söyleyerek onu kendince doğru yola davet etmeye çalışıyor. Farkında değil şeytanın ve şeytanlaşmış insanların batağına davet ediyor. Arkadaşımız hadislerin tamamını reddetmek kâfirliktir diyor. İsterseniz önce bu cümlesinden başlayalım. Hadis kelimesi, söz anlamındadır ve geleneksel İslam anlayışında, Allah'ın Resulünün söylediği sözler/hadisler diye anlaşılır. Sizce Allah'ın Resulü Kur'an'ın onay vermediği, ya da hiç bahsetmediği, Allah'ın hüküm vermediği bir sözü/hadisi söyler mi? Önce buna bakalım, çünkü bu konuyu da topluma yanlış anlatıyorlar ve Allah'ın Resulü de Allah'ın verdiği hükümler gibi, dinde Kur'an'ın bahsetmediği hükümler verme yetkisine sahiptir diye inanılır. Gelin önce bu konuya açıklık getirelim, bakalım Allah'ın Resulü Allah'ın bahsetmediği, hüküm vermediği konularda hükümler verebilir miymiş?

Aslında Kur'an'ı bir kez anladığı dilden düşünerek okuyan bir Müslüman, Allah'ın bizlere yaptığı şu uyarıyı tebliğ aldıktan sonra, arkadaşımızın söylediği sözleri söylemesi mümkün olamazdı. Kehf 26. Ayetinde, bakın Allah ne diyor. "O KENDİ HÜKMÜNE-HÜKÜMRANLIĞINA KİMSEYİ ORTAK ETMEZ." Bu ayeti tebliğ alan bir Müslüman, asla Allah'ın Resulü de dinde hüküm koyma yetkisine sahiptir demez. Hatta Hakka suresi 44-45-46. Ayetlerinde, eğer Resulüm bize isnat ederek bazı söyler/hadisler uydurmuş olsaydı, onu kıskıvrak yakalar şah damarını keserdik dediği uyarıyı alan bir Müslüman, asla Allah'ın Resulünün, dinde Allah'ın koymadığı hükümler dışına çıkıp bunlarda benim dine koyduğum hükümlerdir diyenlere inanması mümkün değildir. SİZLERE SORMAK İSTİYORUM, BU DURUMDA ALLAH EMRETMEDİĞİ HALDE, RESULÜDE DİNDE HÜKÜMLER KOYAN MI KÂFİR OLUR, YOKSA ALLAH'IN RESULÜ BUNU ASLA YAPMAZ DİYEN Mİ KÂFİR OLUR? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Rivayet edilen hadisler konusundaki tavrımız çok açıktır. Allah'ın Resulü biz ümmetine, Enam suresi 19. Ayetinde, "BU KUR'AN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM"  dediğine göre, bizlere ulaşan rivayet hadisler Kur'an'ın onayından geçiyorsa, BUNU ALLAH'IN RESULÜ SÖYLEMİŞTİR diyebiliriz. Kur'an'ın onaylamadığı hiçbir sözü/hadisi, bu Allah'ın Resulü söylemesi mümkün değildir diyerek, kabul etmemeliyiz. Böyle yaparsak, ona iftira atma riskimizde olmaz.

Arkadaşımız madem tek kaynak Kur'an'dır bu söz Kur'an'ın hangi ayetinde var diye soruyor. Kur'an'ı anlayarak okumamak işte bu kadar tehlikeli ve riskli. Çünkü gerçeklerle buluşmayan, BATILI HAK ZANNEDEBİLİYOR. Kur'an'ı batıl ve hurafenin baskısından uzak, dikkatle anladığı dilden düşünerek okumuş olsaydı bu arkadaşımız, bu sorusuna Ali İmran 103. Ayetinde cevap bulacaktı. Bakın ne diyor Allah. "HEP BİRLİKTE ALLAH'IN İPİNE (KUR'AN'A) SIMSIKI SARILIN. PARÇALANIP BÖLÜNMEYİN." Arkadaşımızın sorusuna çok net cevap veriyor. Allah tüm iman edenlerin, Allah'ın vahyine sarılıp, sakın daha başka kaynaklar, kitaplar arayarak bölünmeyin diyor. ALLAH DİNDE KUR'AN YANİ ALLAH'IN İPİNİ TEK KAYNAK YAPIN DİYOR RABBİMİZ. Eğer Resulü de dinde hüküm koyabilseydi, Allah bunu da açıkça söylerdi, ama Kur'an'ın tamamında tam tersini söylüyor ve bizlerin yalnız Kur'an'a sarılmamızı emrediyor. Kafasında şeytanın ve şeytanlaşmış insanların batıl bilgilerinin baskısı olmayana, bu ayet yeterli gelir. Kur'an'ın dinde tek kaynak olduğuna kanıt bir başka ayeti daha örnek verelim ki, bu hataya düşen kardeşlerimiz batılın etkisinden kurtulup, Allah'ın nuru ile buluşabilsin.

Zuhruf 44: ŞÜPHESİZ BU KUR'AN, SANA VE KAVMİNE BİR ÖĞÜT VE BİR ŞEREFTİR, ONDAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ. (Diyanet meali)

Bu ayeti tebliğ alan ve iman eden aklı başında bir Müslüman, sizce makalemin konusu olan soruyu sorar mı? Allah çok açık ve net hükmünü veriyor ve diyor ki, sizleri Kur'an'dan hesaba çekeceğim. Allah'ın bu uyarından sonra, arkadaşımızın sorusuyla karşılaştıralım. Arkadaşımız ne diyordu, madem tek kaynak Kur'an, bu söz Kur'an'ın hangi ayetinde yazıyor demişti. Bu ayet çok açı kardeşimizin bu sorusuna cevap vermiyor mu? Sanırım Allah'ın düşün, aklını kullan uyarısı boşuna değilmiş. GÖZLERİN GÖRMESİNİN ÇOK ÖNEMİ YOKMUŞ AKLIN, GÖNLÜN ONAYI GEREKİYORMUŞ, BUNU ÇOK DAHA İYİ ANLADIM. Allah Zuhruf 44. Ayetinde çok açık bir şekilde, yalnız Allah'ın ipi Kur'an'a sarılın hükmü gereği, sizleri Kur'an'dan hesaba çekeceğim diyerek, DİNDE TEK KAYNAĞIN YALNIZ KUR'AN OLDUĞUNA HÜKMETMİŞ. Batıl ve rivayetlerin etkisinde olmayan, ayetleri çok açık tebliğ alır ve bu ayetten de, DİNİN TEK KAYNAĞI KUR'AN OLDUĞUNU ANLAR. Hala anlamak istemeyene, zaten hiç kimse anlatamaz. Onlar ancak mahşer günü, tüm gerçekleri görür ama iş işten geçmiş olur.

Bizler mezheplerin dine, ibadetlerimize yaptığı ilaveleri Kur'an'da göremediğimizde, demek ki dinde tek kaynak Kur'an değilmiş batıl inancına inandırıldık. Hâlbuki biraz düşünüp, Kur'an ile bir bağlantı kursaydık, Allah yemin ederek Kur'an'ı kolaylaştırdığını, ibadetlerimizi bile çok basit emrettiğini ve açıkladığı verdiği örneklerle yerine getirmemizde bir sakınca olmadığını anlardık. Ama bunu yapmamızı, anlayarak Kur'an'ı okumamızı engellediler. Hala engellemeye çalışıyor ve sakın Kur'an'ı Türkçesinden okuma, sen Kur'an'ı anlayamaz günaha girer, hatta kâfir olursun dediler, demeye devam ediyorlar. Neden, çünkü mezheplerin ilaveleri ile uydurdukları dinin, ortaya çıkmasını istemiyorlar da ondan.

Hatırlatmak isterim, Allah bizleri bu dünyada imtihan ettiğini söylüyor. İmtihan ettiği kitabında Kur'an olduğunu açıkça belirtiyorsa, sizce mezheplerin ve fıkıh inancının rivayetlerle oluşturduğu ve dine ibadetlere yaptığı ilaveler olmasaydı bizler namazımızı kılamaz, orucumuzu tutamaz, hacca gidemez, zekâtımızı veremez miydik? Daha da ilginci Allah, sorumlu tutacağına hükmettiği Kur'an'da olmayan detaylardan bizleri sorumlu tutar mıydı? Lütfen bu sorunun cevabını, hiç bir etki altında kalmadan, düşünerek Kur'an'dan bizzat bizler alalım. Eğer arkadaşımızın yaptığı gibi başkalarından dini öğrenirsek, Kur'an'da Allah'ın söylediklerinin tam tersini yaşar, Kur'an merkezli yaşayanları kâfir ilan ederiz. BUNDAN BÜYÜK RİSK VE TEHLİKE VARMI SİZCE? Kur'an'ın tek kaynak olduğunu, batılın ve hurafenin etkisinden kurtulan her Müslüman anlayacaktır. Bu konuda düşünen Müslümana, Kur'an'dan birçok kanıt var. Örnekleri hatırlayalım.

 "ALLAH'TAN VE O'NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR?" (Casiye 6)

"O HALDE KUR'ÂN'DAN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR?" (Araf 185)

"AND OLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ, BÜTÜN ŞAN VE ŞEREFİNİZ ONDADIR. HÂLÂ AKILLANMAYACAK MISINIZ?" (Enbiya 10)

"KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BIR KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU?" (Ankebut 51)

"SİZE NE OLUYOR, NASIL HÜKÜM VERİYORSUNUZ? YOKSA SİZE AİT BİR KİTABINIZ VAR DA (BU BATIL HÜKÜMLERİ) ONDAN MI OKUYORSUNUZ?" (Kalem 36–37)

"İŞTE ONLAR, RABLERİNDEN GELEN BİR HİDAYET ÜZEREDİRLER ve KURTULUŞA ERENLER DE ANCAK ONLARDIR."(Bakara5)

"ALLAH'TAN GERİ ÇEVRİLMESİ İMKÂNSIZ BİR GÜN GELMEZDEN ÖNCE, RABBİNİZE UYUNUZ! ÇÜNKÜ O GÜN, HİÇBİRİNİZ SIĞINACAK YER BULAMAZSINIZ, İTİRAZ DA EDEMEZSİNİZ."(Şura 47)

"EY NEBİ! ALLAH, SANA DA SANA UYAN MÜMİNLERE DE YETER."(Enfal 64)

"BUNUN SEBEBİ, İNKÂR EDENLERİN BÂTILA UYMALARI; İNANANLARIN DA RABBLERİNDEN GELEN HAKKA UYMUŞ OLMALARIDIR. İŞTE ALLAH, İNSANLARA KENDİLERİYLE İLGİLİ DURUMLARI BÖYLE ÖRNEK VERMEKTEDİR."( Muhammed 3)

Allah'ın bunca ayetlerini görmezden gelip, hala batıl ve rivayetleri dinin asli unsuru yaparak,  Kur'an dinin tek kaynağı değil, temel kaynağı diyerek, kelime oyunları ile Kur'an'ın onay vermediği, hiç bahsetmediği konuları da dinin yardımcı, tamamlayıcı kaynağı kabul edenleri, bir kez daha Kur'an'a davet ediyorum. Dilerim imtihanını batıl ve rivayetlerden uzak, yalnız Allah'ın ipine sarılarak yaşayan, Allah'ın halis azınlık kulları arasında oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
62
İslam dininde çok tartışılan bir konu hakkında, bu makalemde sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum. Geleneksel İslam anlayışının temelinde şöyle bir inanç vardır. İSLAM'I VE İBADETLERİMİZİ YAŞARKEN, KUR'AN'DA İHTİYACIMIZ OLAN HER BİLGİNİN VE DETAYIN OLMADIĞI SAVUNULARAK, DETAYINI ALLAH'IN RESULÜNÜN HADİSLERİNDEN ÖĞRENİYORUZ DİYE İNANILIR. Sizce bu düşüncenin doğru olması mümkün mü? Kur'an'ı anlayarak ve düşünerek bir kez okuyan bir Müslüman, bunu asla kabul etmez. Allah bizlere rehber olsun diye gönderdiyse Kur'an'ı, neden kendisi açıklamasın? Gerçi Allah, Kur'an'ı açıklamak bizim görevimiz diyor ve nice örneklerle açıkladığını söylüyor. Ama bizler çok üzgünüm Allah'a değil, güvendiğimiz insanlara inanıyoruz. Eğer Kur'an detaylı değilse, açıklanmamışsa bizler Kur'an'dan sorumlu olamayız. İSTİSNASIZ ALLAH, AKLI BAŞINDA TÜM KULLARINI, KUR'AN'DAN SORUMLU TUTTUĞUNA HÜKMEDİYORSA, BU DÜŞÜNCE ASLA DOĞRU OLAMAZ. BU DÜŞÜNCE ALLAH'A VE KİTABINA İFTİRADIR. Çünkü Allah biz kitapta hiçbir eksik bırakmadık, yemin olsun ki anlayasınız diye kolaylaştırdık,  nice örneklerle açıkladık, Kur'an'ı açıklamak bizim görevimiz şeklindeki ayetler, Kur'an'ın gerektiği kadar, yani kolaylaştırılarak açıklandığını söylüyor.

Kitap Ehline, Allah'ın Resulü Kur'an'ı tebliğ ederken, Kur'an'da kendi inançlarını göremediklerinde, yalnız Kur'an ile olmaz, bizim atalarımızın inançları da var diye itiraz ettiklerinde, Allah nasıl bir ayet indirmişti hatırlayalım. "KARŞILARINDA OKUNUP DURAN BIR KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU? (Ankebut 51)"  Aynı yanlışı bizlerde yapıyoruz ama farkında değiliz. Aslında bu ayet sorumuza çok açık cevap veriyor.  Bu ayet bizleri ilgilendirmiyor, kitap Ehline söyleniyor diyebilir miyiz? Elbette hayır. Bu ayeti örnek verdiğimde, bu ayetin Kitap Ehline indirildiği, bize hitap etmediği söyleniyor. Hâlbuki Kur'an'ın neredeyse çoğunluğu, zaten Kitap Ehline hitaben indirilmiş olup, onların yaptığı yanlışları, bizlerde yapmayalım diye Kur'an'a geçmiştir. Bu yanlış düşünceyi savunanlara, Allah'ın hem Kitap Ehline, hem de tüm iman edenlere bir uyarısını hatırlatmak istiyorum. "SİZ KİTABIN BİR KISMINA İNANIYOR, BİR KISMINI İNKÂR MI EDİYORSUNUZ?" İman ettiğini söyleyen herkes, Kur'an'ın tüm ayetlerinden sorumludur, lütfen unutmayalım.

Bu konuyu Kur'an merkezli düşünmeye devam edelim. İbadetlerimizi hayatımıza geçirirken, mezheplerin dine yaptığı ilaveleri Kur'an'da göremediğimizde, ne yazık ki bu düşünce ortaya atılmış ve Kur'an özet bilgiler verir, açıklamaz, detay vermez. Onun için detayını Resulün rivayet hadislerinden öğreniriz düşüncesini, ne yazık ki İslam toplumuna kabul ettirerek, RİVAYET KAPISINI SONUNA KADAR AÇARAK, HER İSTEDİKLERİ BATILI RESULÜN ADINI KULLANARAK, DİNE SOKMUŞLARDIR. Tabi bu yolla Allah'ın dininin sınırları, Kur'an'ın dışına çıkmış ve dini kendi çıkarlarına kullanarak, dinin yönetimini ellerine almışlardır.  UNUTMAYALIM DİN ALLAH'IN DİNİDİR, DINİN SINIRLARINIDA YALNIZ ALLAH ÇİZER. Lütfen mezheplerin dine ibadetlerimize yaptığı ilaveleri, Kur'an'da göremediğimizde, Yahudilerin yanlışına düşmeyelim ve Kur'an'ı eksik görmeyelim. Unutmayalım Allah unutucu değildir. Bizlere kolay, basit yerine getireceğimiz hükümler vermiştir, bunu unutmayalım.

Kur'an'da her bilgi, detaylı verilmemiştir diye inandırıldığımız için, Kur'an'ın onlarca hatta yüzlerce ayetinin de üstünü örtüp, iman etmediğimizin de farkında olamamışız. Hâlbuki Allah, emin olmadığın bilginin ardına düşmeyin, hesabını sorarım, yalnız Kur'an'ın ipine sarılın diye bizleri uyarmamış mıydı? Uyarmıştı ama topluma Kur'an'ı, anladıkları dilden okutmadıkları için, ne yazık ki Allah'ın bu uyarılarını toplum tebliğ alamadı. Kur'an'ı sakın Türkçesinden okuma yanlış anlarsın, günaha girersin. Anlamasan da Arapçasından oku, sevap alırsın mantığıyla, hala Kur'an'ı tebliğ alamadan, yani anlamadan Arapçasında okumaya devam ediyoruz. Böyle olunca da bizlere ne anlatılırsa doğru zannedip BATILI, HAK DİYE YAŞAMAYA DEVAM EDİYORUZ. EN SAĞLAM VE GARANTİLİ YOLU İZLEMEK İSTEYEN, YALNIZ VE YALNIZ ALLAH'IN İPİ KUR'AN'A SARILIR. ALLAH DA ÇOK AÇIK BUNU YAPMAMIZI İSTİYOR BİZLERDEN.

Eğer Kur'an'ı anlayarak okusaydık, Allah'ın ayetler üzerinde düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı istediğini tebliğ alırdık.  Allah ayetler üzerinde düşünmemizi istiyorsa, indirdiği ayetlerin detay sız olduğunu nasıl söyleriz. Açıklanmayan, detay sız bir Kur'an üzerinde nasıl düşünürüz, bunu da mı akıl edemiyoruz? Bu tebliği aldığımızda, bizlerin sorumlu olduğu dinin anası ayetlerin MUHKEM, yani hiç şüphe duyulmayacak kadar açık ve aklı başında her kulunun anlayacağı şekilde KOLAYLAŞTIRILMIŞ olarak gönderdiğini de tebliğ almış olacaktık. TEBLİĞİ ALAN, DÜŞÜNMEYE BAŞLAYAN MÜSLÜMANLAR, HEMEN SORULAR SORMAYA VE ANLATILAN YANLIŞ BİLGİLERE İTİRAZ ETMEYE BAŞLAYACAKTIR. Örneğin Zuhruf suresi 44. Ayeti okuyan bir Müslüman, Allah'ın kendisini Kur'an'dan hesaba çekeceğini ve sorumlu tuttuğunu tebliğ aldığında, Kur'an'ı herkesin anlayamayacağını, detay sız ve açıklanmamış olduğunu iddia edenlere, şu soruyu soracak ve cevap verecektir. "ALLAH HAŞA AÇIKLANMAMIŞ VE DETAYI VERİLMEMİŞ, HERKESİN ANLAMADIĞI BİR KİTAPTAN MI BİZLERİ HESABA ÇEKECEK? BU DÜŞÜNCE ASLA DOĞRU OLAMAZ," diye cevap verecektir.

Çok üzgünüm ama günümüzde bizler, bu adaletsiz inancı Allah'a nispet edenlere, BU SORUYU SORAMIYORUZ. Peki neden? Çünkü Kur'an'dan uzaklaştırılmış, Kur'an'dan habersiz adeta Kur'an ile hiçbir bağı olmayan, yalnız adı Müslüman olan toplumlar olduk. Hadi Kur'an'ı anlayarak hiç okumadık, aklımızı da mı birilerine teslim ettik de mantıklı düşünemiyoruz? Allah madem bizleri aydınlatmak, doğru yolu göstermek için bir kitap gönderiyor, onu neden gerektiği gibi kendisi açıklamasın? Hadi diyelim açıklama görevini Resulüne bıraktı. Kur'an ayetlerini tek tek yazdırıp kayda geçirirken Allah'ın Resulü, ayetlerin detayını, Allah'ın hükümlerini nasıl hayata geçireceğimizin bilgilerini niye Kur'an'a yazdırmadı? Haşa yoksa akıl edemedi mi? Görevini eksik mi yaptı? Ne dediğimizin, nelere inandırıldığımızın farkında mısınız?

Hatırlatırım Allah Resulüne hikmeti, yani bilgeliği, ilmide vermişti. Kur'an detaylı olmayıp, detayını Resulüne bırakmış olsaydı, Resulü ayetleri yazdırırken, onunla birlikte Kur'an'ın detayını yazdırmadığına, BU DETAYLARI DA BENİM HADİSLERİMDEN, BİRBİRİNİZE NAKLEDEREK ÖĞRENİRSİNİZ DEDİĞİNE NASIL İNANIRIZ, BU KADAR MI AKIL TUTULMASINA YAKALANDIK? Lütfen kendimizi kandırmayalım. Elimize, bizleri sorumlu tutacağına hükmettiği Kur'an'ı alalım, ama bu sefer anlamadığımız dilden değil, anlayarak ve ayetler üzerinde düşünerek okuyalım. Okuyalım ki din tüccarlarının tuzağına düşmeyelim. Yüzlerce yıldır İslam toplumu, ALLAH İLE ALDATILDI. Bu tuzağı özellikle Yahudiler bizlere kurdu. Hatta içimize Müslüman olarak girdiler, yüzlerce yıl içimizde bizden birisi gibi yaşadılar. Lütfen Yahudilerin inançları ile biz Müslümanların FIKIH inançlarını bir araştırınız ve karşılaştırınız. Neredeyse hiç farkının olmadığını göreceksiniz. Hatırlatırım Allah Yahudileri, Allah'ın yolundan saparak, inatla batıla sapıp toplumları da aldattıkları için cezalandırmıştı. Aynı cezaya çarptırılmak ister miyiz?

Lütfen elde Kur'an bu gerçeğin artık farkına varalım. Büyük çoğunluğumuzun Kur'an'dan uzak yaşadığı için, farkına varamayacağını biliyorum, onun için sevdiklerimizi yakınlarımızı Kur'an ile uyaralım ve Kur'an ile buluşturalım. Ama gemisini kurtaran kaptan misali, hepimiz kendi imtihanımızı yaşıyoruz. Mahşer günü üzülenlerin ve yüzlerinin simsiyah olanların safında olmak istemeyen, BATIL VE RİVAYETLERDEN UZAK, ELDE KUR'AN GERÇEKLERİN ARAYIŞINDA OLUR.

Tekrar etmek istiyorum, lütfen şunu unutmayalım,  Allah yemin ederek birçok kez, hiç kimseye muhtaç olmayalım diye, Kur'an'ı kolaylaştırdığını üstüne basa basa söylüyor ve tekrar ediyor. NE YAZIK Kİ BU UYARILARDAN HABERSİZ BİZLER HALA, KUR'AN KOLAYDA NE KADAR KOLAY, KUR'AN'I HERKES ANLAMAZ, ONU ÂLİM OLANLAR ANLAR DİYEREK, Allah'ı farkında olmadan adaletsizlikle suçluyoruz.  Sizce Allah açıklamadığı, aklı başında herkesin anlayamayacağı, detay sız yol gösterici bir rehber gönderip, yasakladığı halde bizlerin veliler edinip ardına düşmemizi ister mi? Daha sonrada gücümüzün yetmeyeceği, detay sız bilgilerden sorumlu tutar mı? Yalnız bunu düşünen, dini kullanarak çıkar sağlayanların, bizlere kurduğu tuzağın farkında olacaktır.

DİLERİM GERÇEKLERİN FARKINDA OLAN VE YALNIZ ALLAH'IN İPİNE SARILAN, ALLAH'IN AZINLIK HALİS KULLARINDAN OLURUZ. Ömür bir su gibi akıp gidiyor. Unutmayalım, her an emanetimizi teslim edebiliriz. Üzülmek istemeyen, en emin en sağlam bilgiye, yani Kur'an'a tabi olur.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
63
Allah Kur'an'da Resulünü bizlere örnek gösterir ve onun yaşamından bizlerin örnekler almamızı ister. Peki, Resulün bu örnekliğini nereden öğreneceğiz, çünkü onun zamanında bizler yaşamadık. Elbette en sağlam bilgi olan Kur'an'dan. Eğer Resulün örnek oluşunu Kur'an'dan değil de, emin olmadığımız rivayetlerden öğrenmeye çalışırsak, hata ederiz, aldatılma ihtimalimiz çok yüksek olur. Kur'an'da Resulün hayatından, yaşamından bahseder ki, bizler doğru bilgilerin ışığında örnek alabilelim.

Örneğin Resulünün YÜCE BİR AHLAK üzerinde olduğunu söyler. ONURLU, ŞEFKATLİ, MERHAMETLİ, ADALETLİ, İNSANLARA SAYGILI VE YUMUŞAK ÜSLUPTA DAVRANAN, KENDİSİ GİBİ DÜŞÜNMEYENLERE KÖTÜ BİR SÖZ SÖYLEMEDEN, SAYGIYLA KARŞILIK VEREN bir insan olduğunu, birçok Kur'an ayetinde öğreniyoruz. LÜTFEN UNUTMAYALIM GERÇEK İMAN EDENLER OLMAK İSTİYORSAK, ALLAH'IN RESULÜNÜ ÖRNEK ALMALIYIZ. ONUN YAŞADIĞI GİBİ YAŞAMALIYIZ. ACABA ONUN GİBİ YAŞIYOR MUYUZ, NE DERSİNİZ? Ahzab 21. Ayetinde de Allah, Resulünün bizler için örnek oluşunu bakın nasıl bildiriyor.

"YEMİN OLSUN, ALLAH RESULÜNDE SİZİN İÇİN, ALLAH'I VE ÂHİRET GÜNÜNÜ ARZU EDENLERLE, ALLAH'I ÇOK ANANLARA GÜZEL BİR ÖRNEK VARDIR."  (Ahzab 21)

Peki bizler, Resulün bu özelliklerinden istifade edip, onu örnek alıyor muyuz? Yoksa bu güzel davranış şeklini, yalnız kendimiz gibi düşünenlere mi layık görüyoruz, ne dersiniz? Çünkü Allah'ın Resulü kendisine iman etmeyenlere bile, böyle adaletli ve hoş görülü davranıyordu.  Günümüzde bizler, Resulün davranışlarının tam tersini yaşıyor, bu güzel ahlakı yalnız kendimize layık görüyoruz. NE YAZIK Kİ BİZLER RESULÜN BU DAVRANIŞLARINI, AHLAKINI ÖRNEK ALAMIYORUZ. ÇÜNKÜ NEFSİMİZİN VE KAFAMIZDAKİ BATILIN ETSİNDE KALIYORUZDA ONDAN. Eğer nefsimizi ve batıl inançlarımızı akılla ve doğru bilgilerle kontrol edemiyorsak, İnancımızı da asla doğru yaşayamayacağımızı bilmeliyiz. Allah Resulüne, İslam'ı tebliğ ederken ve karşısındaki insanlarla nasıl mücadele etmesi gerektiğini, bakın nasıl söylüyor.

Nahl 125: (Ey Muhammed!) RABBİNİN YOLUNA HİKMETLE, GÜZEL ÖĞÜTLE ÇAĞIR VE ONLARLA EN GÜZEL ŞEKİLDE MÜCADELE ET. ŞÜPHESİZ SENİN RABBİN, KENDİ YOLUNDAN SAPANLARI EN İYİ BİLENDİR. O, DOĞRU YOLDA OLANLARI DA EN İYİ BİLENDİR. (Diyanet meali)

Bizler bırakın, iman etmeyenlere karşı güzel öğütle çağırıp onlara iyi davranmayı, iman ettiğini söyleyen Müslümanlara bile senin mezhebin cemaatin şöyle ya da böyle diye, mezhepler birbirine kanlı bıçaklı, nefretle davranıyor. YANİ BİZLER ALLAH'IN RESULÜNÜ ÖRNEK ALMAKTAN ÇOK UZAK, NEFİSLERİMİZİN YARATTIĞI, RİVAYETLERİN OLUŞTURDUĞU DİNİ, ZORLA TOPLUMA KABUL ETTİRMEYE ÇALIŞIYORUZ. Bizden olmayanları da zaten dışlayarak, her türlü kötülüğü yapmayı kendimize hak görüyoruz. BİR İNSANA GERÇEKLERİ KABUL ETTİREBİLMEMİZ İÇİN, ÖNCE ONUN YANLIŞ BİLGİLERE İNANDIĞINI ANLATABİLMELİYİZ. ODA GERÇEKLERE AÇIK OLMALI. BUNU YAPABİLMEK İÇİNDE, ÖNCE BİR İNSANIN KAFASINDAKİ BATILDAN KURTULMASI GEREKİR. ALLAHIN RESULÜ BU ÖZELLİKLERE SAHİPTİ VE ALLAH ONU RESUL OLARAK SEÇTİ. Yoksa gerçekleri kabul etmesi mümkün olmayacaktır. Allah'ın Resulü ümmiydi batılın etkisinde değildi ama gerçeklerin arayışındaydı. İşte bizler bu yönünü mutlaka örnek almalıyız.

Allah'ın Resulünün örnek alınacak, en önemli özelliği ÜMMİ oluşudur, ama bu gerçek neredeyse Müslüman toplumunda hiç bahsedilmez. Çünkü Ümmi kelimesine, İslam toplumu okuma yazma bilmeyen anlamı vermişlerdir. Böyle olunca, bunu izah etmekte topluma zorlanmışlardır. Okuma yazma bilmeyen bir kişinin, nasıl Allah tarafından Resul/Elçi olarak görevlendirileceği mantığını, topluma anlatmak elbette zordu. Onun için hiç bahsetmemek, daha doğru olur düşüncesiyle üstü örtülmüştür. BU ÖZELLİĞİNİNDEN NE DİYANET, NE CEMAATLAR, NE DE TARİKATLAR ASLA BAHSETMEZ.  Çünkü bahsedilir ve bu konu üzerinde durulursa, Resulün bu özelliği Müslüman toplumlar tarafından öğrenilirse, İslam toplumunda ne mezhep, nede tarikat, nede cemaat kalmaz. Peki, Resulün bu özelliği nedir? ÜMMİ OLUŞU. Resulün örnek alınması gereken bu özelliği, toplum tarafından anlaşılmaması ve fark edilmemesi için mezhepler, cemaat ve tarikatlar Allah'ın Resulünün bu özelliği üzerinde hiç durmazlar, ADETA GİZLEMİŞLERDİR. Peki, Resulün Ümmi oluşundan nasıl bir ders alabiliriz?

Bu konu hakkında hiç konuşmadıkları gibi, ÜMMİ kelimesine Kur'an'ın açıkladığı anlamına tamamen ters bir anlam verip, Resulün ÜMMİ olduğu gerçeğinden nasıl bir ders alırız, bunu bile toplumdan gizlemişlerdir. Gerçekler ortaya çıkmasın diye, ÜMMİ kelimesine, OKUMA YAZMA BİLMEYEN anlamı verilip, Allah'ın Resulü okuma yazma bilmiyordu, onun için Allah'ın Resulüne Ümmi diyor Kur'an şeklindeki açıklamalarla,  GERÇEKLER NE YAZIK Kİ GİZLENMİŞTİR. Bu iftira karşında Kur'an'ı anlamadan okuyan, Kur'an'dan çok uzak yaşadıkları için, hiç düşünme gereği dahi duymayan toplumlar, kendilerine şöyle bir soruda uzun zaman sormamışlar. ALLAH VAHYİNİ TEBLİĞ ETMESİ İÇİN, NASIL OLURDA OKUMA YAZMA BİLMEYEN BİRİSİNİ ELÇİ OLARAK GÖNDERİR? Onun için Allah düşün, aklını kullan Ey kulum diye uyarıyor. Aklını kullanmayanları da pislik içinde bırakacağı uyarısını yapıyor. Sanırım bu cezaya çarptırıldık.

Hâlbuki Kur'an ÜMMİ kelimesini açıklıyor ve KİTAP EHLİNE TABİ OLMAYAN anlamında kullanıldığı bilgisini veriyor. Yani Allah'ın Resulü, Allah'ın indirdiği dinden sapmış batıl ve rivayetlerle yaşayan, doğru yoldan sapan Kitap Ehline hiç bir zaman tabi olmamıştı. Böyle bir dinin Allah'ın dini olamayacağı bilincindeydi ve GERÇEKLERİN ARAYIŞINDAYDI.  Bu konuya Allah açıklama getirmek için, Resulünün Ümmi oluşunu Şura 52. Ayetinde daha net açıklıyor ve özet olarak ne diyordu hatırlayalım. "SEN KİTAP NEDİR, İMAN NEDİR BİLMEZDİN, SENİ KUR'AN İLE DOĞRU YOLA BİZ İLETTİK."

Demek ki Allah'ın Resulünün, ÜMMİ oluşundan özellikle bizlerin alması gereken çok önemli dersler var. ÖZELLİKLE GÜNÜMÜZDE BU ÖRNEKLİĞE ÇOK İHTİYACIMIZ VAR. Resulün ümmi oluşundan çıkaracağımız çok önemli derse gelince. ALLAH İNANCINI, EMİN OLMADIĞI RİVAYET VE SANI BİLGİLERLE YAŞAYIP, GERÇEKLERİN ARAYIŞINDA OLMAYIP BİRİLERİNE SORGUSUZCA TABİ OLARAK İMANINI YAŞAMAKTANSA, GERÇEKLERİN ARAYIŞINDA OLAN VE BU KONUDA ÇABA HARCAYAN KULUNA, DAHA ÇOK DEĞER VERİYOR VE ONA YARDIM EDEREK, GERÇEKLERLE BULUŞTURUYOR. Allah'ın Resulü yaşanan batıl inanca asla tabi olmadığını anlıyoruz. Bu örnekten yola çıkarak, bizlerde Allah'ın emrettiği ve Resulünün bizlere tebliğ ettiği ayetler ışığında, yalnız Kur'an'ın ipine sarılarak, batıl ve rivayetlerden uzak İslam'ı yaşamalıyız. BU KONUDA RESULÜNÜ ÖRNEK ALANA NE MUTLU.

Günümüz İslam inancı, Allah'ın Resulünü gerektiği gibi örnek almadığı için, Kitap Ehlinin yaptığı yanlışlarla yaşanıyor, belki de daha ileri gittiğini söyleyebiliriz. Demek ki Allah'ın ilk önce kulundan istediği özellikler adaletli, yardımsever, insanlara saygılı olma özelliklerinin yanında ASLA BATILI, HURAFEYİ DİN EDİNMEDEN, YALNIZ ALLAH'IN GERÇEKLERİNİN ARAYIŞINDA OLAN KULUNA YARDIM EDİYOR VE ONU ÖDÜLLENDİRİP GERÇEKLERLE, DOĞRULARLA BULUŞMASINI SAĞLIYOR. ONUN İÇİN ALLAH, YALNIZ KUR'AN'A SARILMAMIZI EMREDİYOR. ÇÜNKÜ KAFASINI BATIL İLE MEŞKUL EDEN, ALLAH'IN GERÇEKLERİ KUR'AN İLE ASLA BULUŞAMAZ.  LÜTFEN BU GERÇEĞİN FARKINDA OLALIM.

Bizlere de düşen Resulün bu özelliğini asla unutmadan onu örnek alıp, batılı ve hurafeyi din edinmeden, emin olduğumuz bilgilerin peşine düşüp araştıran kullar olmalıyız. Bunu yapabilmek içinde önce kafamızdaki Kur'an dışı batıl, yanlış bilgilerden kurtulmalıyız. Allah'ın Resulü de öyle yapmış ve atalarının batıl inancını yaşayan Yahudi ve Hıristiyan topluma tabi olmamış,  ama gerçeklerin arayışında olduğu için, YÜCE RABBİMİZ ONU RESUL OLARAK SEÇEREK ÖDÜLLENDİRMİŞTİR. Yani Hz. Muhammed Allah'ın güven elçisidir.

Güven elçisi olan Allah'ın Resulünün en önemli özelliğini lütfen unutmayalım ve unutturmayalım. Batılın ve sanı bilgilerin asla peşine düşmeden, gerçeklerin arayışında olalım. DEMEK Kİ ALLAH'IN KULUNDAN İLK ÖNCE İSTEDİĞİ ADALETLİ VE DÜRÜST, YARDIMSEVER OLUŞUNUN YANINDA BATILDAN UZAK, ALLAH'IN GERÇEKLERİ İLE BULUŞMA ÇABASINDA OLUP OLMADIĞIDIR. Allah'ın yardımını bekliyorsak, önce onun istediği sevgili kulları arasında olmalıyız. Bunu açıkça Resulün hayatından, onun örnek davranışlarından anlıyoruz.

Dilerim Allah'ın Resulünün her davranışından, ama özellikle ÜMMİ oluşundan bizler, güzel örnekler alır ve hayatımıza geçir, daha sonrada Allah'ın korumasındaki Kitabına sarılarak, onun gerçekleri ile buluşma çabasında oluruz. Lütfen İslam dinini Allah'ın ipine sarılarak anlamaya çalışalım. Kendimize beşeri ipler aramayalım. YOKSA BİZLERİ, ALLAH İLE ALDATANLARDAN ASLA KURTULAMAYIZ. UNUTMAYALIM NEYE LAYIKSAL, ONU BULURUZ.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
64
Salat/Namaz konusu İslam toplumunda, en çok konuşulan ama çok fazla fikirlerin, düşünce ve inancın ortaya atıldığı bir konudur. Bildiğiniz gibi günümüzde bizlerin namaz dediğimiz konu, aslında bu isimle Kur'an'da geçmez. SALAT diye geçer ama bu kelimenin öyle farklı anlamları da vardır ki, bu gerçek ne yazık ki İslam toplumunda hiç konuşulmaz, hatta her ayette geçen SALAT kelimesine, namaz adını verip gerçek anlamından saptırılarak yanlış anlaşılmıştır. Bu konu İslam toplumu tarafından çok fazla tahrif edilmiş ve farklı anlamlara çekilerek topluma anlatılmıştır. Onun için makalem biraz uzun oldu. Sabırla lütfen okuyunuz.

Kur'an'da geçen SALAT kelimesine direk namaz anlamını verirsek, namazın detaylarını ve bu konudaki emirleri Kur'an'ın başında değil, daha sonra ki ayetlerde indirildiğini görürüz. Kur'an'ın indiriliş, nüzul sırası konusunu da araştırdığınızda net ve güvenilir bir bilgiye ulaşamazsınız. Çünkü farklı sure sıralamaları görürsünüz. BAKIN SURE DİYORUM, AYET DEĞİL. Çünkü her surenin devamı aynı konudaki ayetlerle sabittir ve değişmemiştir. Surelerin sıralamasının, rivayetlerin etkisinde yapıldığını söylemek isterim. Hatta günümüzde ki sıralamanın Hz. Osman döneminde yapıldığı rivayet edilir. Surelerin gerçek sırasının bilinmesinin de, günümüzde çok fazla önemi yoktur. Çünkü tüm sureler ve ayetleri eksiksiz elimizde ve hepsinden de sorumluyuz. Surelerin iniş sıralarının farklı oluşunda, bir sorun olsaydı, Allah bu sırayı da korumasına alır, bizlere ulaştırırdı.  ZATEN SURELER KONU BAŞLIĞIDIR VE O KONU HAKKINDA DETAYLI BİLGİLER VERİR. Kur'an'ı bir bütün olarak okuyup ayetlerle bağlantı kurduğumuzda, Kur'an'dan istifade etmemizde bize engel olmaz. Çünkü eksik bir ayet yoktur. Günümüzde tüm sureler ve ayetler, Allah'ın korumasında elimizde olduğuna göre, bizlere düşen Kur'an'ı bir bütün olarak düşünüp, aynı konuları bir araya getirip birbiriyle bağlantılı, öyle anlamaya çalışmak olmalıdır.

Allah Salatı emrederken yalnız, bizlerin günümüzde kıldığı ve mezheplerin şekillendirdiği namazı emretmiş olsaydı, ÖNCE SALATA/NAMAZA DURMADAN, NASIL ABDEST ALINIR ONU AÇIKLAMASI GEREKİRDİ. Çünkü namaza başlamadan abdest alınması emri ve tarifi var Kur'an'da. Ama bunun ilk ayetlerde değil, daha sonraki ayetlerde görüyoruz, ama bu ayetten önce geçen SALAT emirleri var. Normal Abdest ve gusül abdesti bizlerin namaz dediği ibadeti yerine getirmek için, yapılması gereken en önemli şartlardan birisidir. Çok daha ilginci, Kur'an'ın nüzul sırasına göre diye sıraladıkları Kur'an'ı yazanlar, namaz kılmak için abdest alma ayetini Kur'an'ın neredeyse son bölümlerinde olduğunu görüsünüz. Namaz/salat için abdest alma ayetlerinin, Kur'an'ın sonuna yakın surede indirilmesinin mümkün olmayacağı açıktır. Buda toplumun kafasında, soru işaretleri yaratmaktadır. Onun için bizler Kur'an'ı bir bütün olarak düşünüp, anlamaya çalışmalıyız.

Kur'an'ı okuduğunuzda, namaz diye adlandırdığımız kıyam, rükû ve secde ile yerine getirdiğimiz duanın yani namazın, nasıl yerine getirmemiz gerektiğinin detayını, Kur'an'ın başında değil daha sonraki ayetlerde indirildiğini söylemiştim. Demek ki Allah bizlerin kendi huzuruna durarak, ondan yardım isteme ve ona saygımızı bağlılığımızı bildirmemizin şekilsel ibadeti, kulluk görevimiz olan namazı Allah, salatın toplumsal boyutunun yerine getirilmesinden sonra, detaylarını indirdiğini görüyoruz. Bazı arkadaşlarımız, vakti belli olan salatı Allah açıklamış, hatta bunu yaparken abdest alınacağını da söylemiştir. Eğer namaz olsaydı onu da ayrıntılı açıklardı Allah diyerek, bildiğimiz namazın olmadığını savunup, çok önemli bir gerçeği göz ardı ediyoruz. ÇÜNKÜ BİZLER GÜNÜMÜZDE KILDIĞIMIZ NAMAZIN AYNISINI KUR'AN'DA ARIYORUZ, BULAMAYIZ. ÇÜNKÜ ALLAH ÇOK BASİT BİR ŞEKİLDE HUZURUNA DURUP, ONA SAYGIMIZI GÖSTERDİĞİMİZ SALATI/NAMAZI KUR'AN'DA ANLATMIŞ. Vaktini Allah belirleyip ve huzuruna dururken abdest alma şartını getiren Allah, sizce bu vakitte namaz emretmediyse, neyi emrediyor olabilir? Abdest alarak ve zamanını belirlediği vaktinde, insanların birbirine destek olmasını, yardım etmesini istemiş olması mümkün değil. Çünkü insanlar her anında bunu koşulsuz yapmasını Allah Kur'an'da istemiştir. İnsanlara destek olurken/salat ederken abdest almamız gerektiğini nasıl düşünürüz.

Çok ilginçtir mezhepler ve geleneksel İslam anlayışı, Kur'an'da namazın detaylarını bizlere öğretildiği şekliyle göremediklerinde, telaşe düşmüş olsa gerek ki, namazın Kur'an ile değil, Allah'ın Resulüne MİRAÇTA emredildiğini söylemekte bir sakınca görmemişler. Hâlbuki Allah SALAT emrini, asla Kur'an dışı vermemiş, bizzat Kur'an'da bir bütünün içinde özellikle zamanı geldiğinde açıklamış, örnekler vermiştir. Namazın Miraçla emredildiğini söyleyenlere, şunu sormamız gerekmez mi? Bu durumda Kur'an'da geçen namaz emirlerinin hükmü ne olacak? Kur'an'dan sorumlu tutacağına hükmeden Allah, salatın çok önemli kısmı olan kıyam, rükû ve secde ile Allah'ın huzuruna durarak ona saygımızı, bağlılığımızı gösterdiğimiz ondan yardım istediğimiz salatı, nasıl olurda Kur'an'ın dışına çıkartırız. NAMAZI KUR'AN'IN DIŞINA ÇIKARTMALARININ NEDENİ, NAMAZA YAPTIKLARI İLAVELERİ KUR'AN'DA GÖREMEDİKLERİNDE, BATIL VE RİVAYET İNANÇLARINI DİNE SOKABİLMENİN YOLUNU BÖYLECE AÇARAK, NAMAZ ALLAH'IN RESULÜNE MİRAÇTA EMREDİLMİŞ, DETAYLARI CEBRAİL TARAFINDAN RESULÜN BİZZAT KENDİSİNE BİLDİRİLMİŞTİR. ONUN İÇİN DETAYLARI KUR'AN'DA YOK DİYEREK, TOPLUMA ANLATILMIŞ VE RİVAYETLER BÖYLECE DİNİN ASLİ UNSURU YAPILMIŞTIR. Böyle olunca da Kur'an ibadetlerimizi yerine getirmek için, müracaat edeceğimiz bir kitap olmaktan çıkartılmıştır.

Her şeyden önce Allah bizlerden öncelikle SALATIN ilk boyutu olan, toplum içinde bizlerin kardeşlik, dostluk bağı kurmamızı, yani tek yumruk olmamızı istiyor ve onun için bizlerin birbirimize yardımcı olmamızı, DESTEKLEMEMİZİN öneminden bahsediyor. Bu yardımlaşmayı her zaman ve zaman belirtmeden yapmamız gerektiğini anlıyoruz. Bunun yanında, indirdiği ayetlerle SALATIN ikinci boyutuna geçerek, yalnız bana dua edin ve yalnız benden yardım dileyin diye uyardığı ayetleri çok açık görüyoruz. Yani Kitap Ehlinin yaptığı yanlışlar konusunda toplum uyarılıyor ve YALNIZ ALLAH'A KULLUK EDİLMESİNİ İSTİYOR. İŞTE BU SALATIN OLMAZSA OLMAZIDIR. ALLAH ÖNCE BU SALATI BİZ KULLARINA EMRETMİŞTİR. BİZLERİN BİRBİRİMİZE KARŞI SALATI DESTEK OLMASIDIR, YARDIMCI OLMASIDIR DİYEBİLİRİZ. ALLAH'DA ÖNCE BUNU GERÇEKLEŞTİRMEMİZİ, DAHA SONRA KENDİSİNE YÖNELİK SALATIN YERİNE GETİRİLMESİNİ İSTİYOR BİZLERDEN. İsteseydi salatın namaz dediğimiz şekilsel boyutunun da tamamını Kur'an'ın ilk ayetlerinde hepsini indirebilirdi. Daha sonra Allah, salatın kendisine yönelik konumunu, gönderdiği ayetlerde açıklığa kavuşturuyor bilgi veriyor. Yani Allah Resulünü tebliğ için seçtiğinde, ona ilk önce bizim namaz diye çevirdiğimiz ayetlerin detayını indirmiyor ama salatın toplumu ilgilendiren konuları ve ibadetler konusunda yaptığı yanlışlarla ile ilgili ayetleri indiriyor ve kullarını uyarıyor. İMAN EDEN TOPLUMUN ALLAH ÖNCE, BİR BÜTÜN OLARAK BİRLİKTELİĞİNİ SAĞLAYARAK, YANLIŞLARINI GÖRMESİNİ, BİRBİRİNE KENETLENMESİNİ VE GERÇEKLERİ ÖĞRENMESİNİ İSTİYOR. Ne yazık ki bizler bu gerçeği anlayamadığımız için, salatın tüm boyutlarını gösterişe çevirdik. Onun için Allah, yazıklar olsun O salat edenlere diyor.
 
Çünkü Allah biliyor ki Müslümanlar önce, kendi aralarında birliktelik sağlayarak, SALAT ederek, birbirilerine destek olurlarsa, daha güçlü bir toplum olurlar. BÖYLE BİR TOPLUM OLUŞTURMADAN, YANİ KENDİLERİNE BİLE HAYRI OLMAYAN BİR TOPLUMUN, ALLAH'A KARŞI GÖREVLERİNİ YERİNE GETİRMELERİ MÜMKÜN OLAMAZDI. Onun içindir ki Allah salat edin derken, salatın Allah'a karşı yapılan şekilsel boyutundan çok, ilk önce toplumu sağlıklı oluşturan salat konusunda ki ayetleri indiriyor. Ne demiştik, salatın toplumsal yönü, insanların birbirini desteklemesi, yardımcı olması. Toplum güçlendikten sonra salatın ikinci boyutu devre giriyor. Allah'a salat etmek yani yalnız Allah'a dua edip,  yalnız ondan yardım dileme konusuna Allah, indirdiği ayetlerle konuya açıklık getiriyor. SALATIN TOPLUMSAL BOYUTUNU YERİNE OTURTUP, TOPLUMU BU KONUDA BİLİNÇLENDİRMEK, SANIRIM ÇOK ZAMAN ALMIŞTIR. 

Kitap Ehli Allah'ın indirdiği kitaplardan, o kadar uzaklaşıp batıla yönelmişlerdi ki, SALAT konusunun bu iki olmazsa olmazını topluma anlatıp kabul ettirmek çok kolay değildi. Çünkü Kitap Ehli Allah'ın yanında öyle veliler, efendiler edinmişler ve bazı kişileri adeta putlaştırmışlardı ki, onlara dua ederek yardımlar şefaatler diliyorlardı. Adeta Allah'tan yardım, şefaat dilemek unutulmuştu. Onun için ayetlerin ilk indirildiği zamanda SALATIN şekilsel boyutunu, yani Allah'a yönelerek onun huzuruna durarak, onun önünde saygıyla durup yani kıyam edip, ona bağlılığımızı boyun eğdiğimizi gösterip yani rükû ederek, daha sonra secdeyle ona teslimiyetimizi gösterme ayetlerini, daha sonra indirdiğini görüyoruz.

Şunu söyleyen arkadaşlarım çıkacaktır. Allah namaz kılmanın detayını vermesi gerekmez, namaz zaten Hz. İbrahim'den beri kılınıyordu, Kitap ehli nasıl kıldıysa namazı, onlara bakarak kılıyorlardı diyebilirsiniz, öylede diyorlar zaten. Ama Kur'an öğretisi, adaleti bunu asla kabul etmiyor. Yani onlar nasıl namaz kıldıysa, sizde öyle kılın düşüncesi Kur'an'a göre doğru olamaz. Kime göre kılacak, yanlış ya da doğru olduğuna kim karar verecek? Yanlış olursa sorumlusu kim olacak? Buna garanti veren var mı? Allah atalarınız, ya doğruyu bilmiyorlar yanlış yoldan gidiyorlarsa, diye uyardığı ayetleri lütfen unutmayınız. Böyle bir düşünceye Kur'an asla onay vermiyor. ÇÜNKÜ KİTAP EHLİ, ZATEN YOLDAN SAPMIŞTI. ONUN İÇİN ALLAH, RESULÜNÜ ONLARIN ARASINDAN DEĞİL, ÜMMİLERİN ARASINDAN SEÇMİŞTİ. SALATIN HİÇBİR BOYUTU O GÜNKÜ TOPLUMLARDA, NEREDEYSE HİÇ YAŞANMAZ OLMUŞTU. Bu durumda namazı, onlardan öğrenmek mümkün değildi. Birde Allah'ın Resulünün ÜMMİ oluşunu lütfen hatırlayın. Yani Kitap Ehline tabi olmadığını düşündüğümüzde, Allah'ın Hz. Muhammed'i Resul olarak seçtiğinde, SALAT emrinin namaz boyutu konusunda, çok bilgisi olmadığını söylememiz sanırım yanlış olmaz. Bizin namaz diye çevirdiğimiz ibadeti Allah'ın Resulünün, zamanla bu konuda Allah'ın indirdiği ayetlerden öğrendiğini ve ümmetine tebliğ ettiğini anlıyoruz.

Örneğin Salat'ın namaz boyutunu yerine getirmemiz için Allah, önce abdest almamız gerektiği örneğini verir, hatta cünüp olduğunuzda, kendinizi bilmeyecek kadar sarhoş olduğunuzda benim huzuruma SALATA yani namaza durmayın diye uyardığı ayetler indirmiştir. Dikkat ederseniz, bizlerin namaz diye çevirdiğimiz salatın bu boyutu zamanla şekilleniyor. Belki de yapılan yanlışların karşılığında ayetler indiriliyor olabilir. Örnek vermek gerekişe, Bakara suresi 238. Ayetinde Allah SALATLARA, ÖZELLİKLE ORTA SALATA GÖNÜLDEN BAĞLI KİŞİLER OLARAK, ALLAH'IN HUZURUNA KIYAMDA DURUN DİYOR. Lütfen günümüzde kıldığımız namazın aynısını, Kur'an'da aramayalım, çünkü bulamayız. Namaz, aslında Allah'a karşı yaptığımız şekilsel bir duadır, bağlılığımızı bildirdiğimiz bir ibadettir.

Yine Bakara 43. Ayetinde Allah, salat konusunda bilgi vermeye, konuyu detaylandırmaya devam ediyor ve bakın ne diyor. SALATI İKAME EDİN/YERİNE GETİRİN. ZEKÂTI VERİN. RÜKÛ EDENLERLE BİRLİKTE RÜKÛ EDİN. Bu ayette de Allah salatın her iki boyutundan bahsediyor. Salatı ikame etmek, yalnız Allah'a dua edip yalnız ondan yardım dilemek, hem de zekât vererek, salatın yardımlaşma boyutunu yerine getirmek anlamındadır. Devamındaki rükû edenlerle birlikte rükû edin sözünden, toplu olarak Allah'a boyun eğerek ona ibadet edin anlamını taşıyor. Fetih suresi 29. Ayetinde yine Salat'ın namaz boyutu ile ilgili örnekler verip, bakın nasıl bilgi veriyor. "ALLAH'TAN LÜTUF VE RIZA İSTEYEREK ONLARI RÜKÛ HALİNDE, SECDE HALİNDE GÖRÜRSÜN. ONLARIN NİŞANLARI, YÜZLERİNDEKİ SECDE İZİDİR." Yine İsra 110. Ayetinde salatı yerine getirirken, önemli detaylı bilgiler verir. "SALAT EDERKEN SESİNİ PEK YÜKSELTME, SESİNİ PEK DE KISMA, İKİSİNİN ARASINDA BİR SES TONU TUT." Bu uyarıyı, hem dua ederken, hem de namaz kılarken diye anlamamız yanlış olmaz. Nisa suresi 102. Ayette de savaş halindeyken, Resulün imamlığında kısaltılmış namazın örneğini veriyor Allah ve bakın ne diyor. "SEN DE ONLARIN ARASINDAYKEN SALAT ETTİĞİNİZ ZAMAN, SADECE BİR KISMI SİLAHLARINI KUŞANMIŞ OLARAK SENİNLE SALATA DURSUNLAR. ONLAR SECDEYE VARDIKLARINDA (DİĞERLERİ) SİZİN ARDINIZDA DURSUNLAR. BU KEZ SALATI EDA ETMEMİŞ OLAN DİĞER GRUP GELSİN, HER TÜRLÜ TEHLİKEYE KARŞI MÜTEYAKKIZ VE SİLAHLARINI KUŞANMIŞ BİR HÂLDE SENİNLE BİRLİKTE SALATA DURSUNLAR." Günümüzdeki namaz dediğimiz salatın özü, sanırım bu ayetten çok açık anlaşılıyor. AMAÇ BİRLİKTE, ALLAH'I ZİKRETMEK ONA DUA ETMEK.

Yine salatın namaz boyutu konusunda, Allah bilgiler vermeye devam ederken, Hz. İbrahim ile ilgili nasıl bir örnek veriyordu Hac 26. ayetinde. "HANİ İBRAHİM'E EVİN (KÂBE'NİN) YERİNİ GÖSTERMİŞ (ŞÖYLE DEMİŞTİK): "BANA HİÇBİR ŞEYİ ORTAK KOŞMA; TAVAF EDENLER, AYAKTA İBADET EDENLER, RÜKÛ VE SECDE EDENLER İÇİN EVİMİ TEMİZ TUT!" Demek ki salatın şekilsel boyutunu Allah Resulüne ve biz Müslümanlara detay verip anlatmaya devam ederken, Hac yapılan mekânda, nasıl toplu salat yapıldığı örneğini de veriyor.  Salat ile ilgili yazdığım ve benzeri yazmadığım birçok ayeti birleştirdiğimizde, salatın özü ortaya çıkıyor ve Bakara 153. ayette birleşiyor. Bakın bu ayette Allah salat ile ne yapın diyor. "EY İMAN EDENLER! SABIR VE SALÂT İLE (ALLAH'TAN) YARDIM İSTEYİN! ŞÜPHESİZ Kİ ALLAH SABREDENLERLE BERABERDİR." Lütfen namaz konusunda geleneksel İslam'ın öğretileri ile Kur'an'ın salat konusunda verdiği bilgileri karşılaştıralım ve rivayetlere değil, Kur'an'a bakalım. Salat ister şekilsel olsun ister yalnız Allah'tan yardım niyeti ile olsun ASIL AMAÇ DUADIR VE YALNIZ ALLAH'DAN YARDIM DİLEYEREK, YALNIZ ONA KULLUK ETMEKTİR. Tekrar hatırlatmak istiyorum, günümüzde kıldığımız namazın aynısını, detaylarını Kur'an'da aramayın bulamayız. Çünkü kıldığımız namaz, mezheplerin yaptığı ilavelerle şekillendirilmiştir.

Değerli dostlarım. Allah'ın Kur'an'da üzerinde durduğu salat konusunu, lütfen özünden ayırıp günümüzde içi boşaltılmış, yalnız şekilsel hali kalmış namaza dönüştürmeyelim. Kur'an'da Allah'ın bizlerden istediği SALAT, önce toplumsal görevlerimizin yerine getirilmesi gereken salatı yerine getirmek olmalıdır. Daha sonrada Allah'a karşı yerine getirmemiz gereken SALATI özünde yerine getirelim ki, dualarımız karşılık bulsun. Dilerim Kur'an gerçekleri ile buluşan, Allah'ın halis kullar arasında oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
65
Bu makalemde sizleri düşünmeye davet etmek istediğim konu, İslam toplumunda NEYİN HELAL NEYİN HARAM olduğu konusu ile ilgili olacak. Çünkü Allah haram ve helal konusunu bizlere Kur'an'da anlatırken, en ince detaylarına kadar anlatmış örnekler vermiştir. Ama bizler Kur'an'dan habersiz olduğumuz için Kur'an'ın değil, mezheplerin ve rivayet hadislerinin etkisinde helal haram konusunu anlıyoruz, onun içinde emin olamayacağımız batılın etkisiyle, İslam'ı yanlış yaşıyoruz. Gelin önce helal ve haram konusunda Allah, özet olarak neler söylemiş Kur'an'da ona bakalım ve onun ışığında bu konuyu birlikte düşünelim ve anlamaya çalışalım.

Mümin suresi 56. Ayetinde Allah, çok önemli bir konuda dikkatimizi çekerek, KENDİLERİNE GELMİŞ KESİN BİR DELİL OLMADAN, ALLAH'IN AYETLERİ HAKKINDA MÜNAKAŞA EDENLER ANCAK, KENDİLERİNİ YÜCELTMEK VE BÜYÜKLÜK TASLAMAK İSTEYENLERDİR DİYOR. Kendileri gelmiş kesin bir delil ne olabilir? Elbette Allah'ın vahyi. Maide suresi 87. Ayette de yine çok önemli bir uyarı yapıyor ve bakın ne diyor. "EY İMAN EDENLER! ALLAH'IN SİZE HELAL KILDIĞI TEMİZ ŞEYLERİ HARAM KILMAYIN VE AŞIRI GİTMEYİN!  ŞÜPHESİZ Kİ ALLAH AŞIRILARI SEVMEZ." Hatırlatırım Allah bu ayette, neyi helal kıldığını saymıyor çünkü buna gerek yok, haram kıldıklarını sayıyor ve Allah, haram demediğim TEMİZ ŞEYLERİ, sakın kendinize haram kılmayın diye uyarıyor. Bu konuda Allah'ın haram demediği şeylere, bunlarda haramdır diyerek, aşırıya gitmeyin diyor. DEMEK Kİ HARAM DEMEDİKLERİ ŞEYLERDE ARANAN KIRİTER, ÖZELLİKLE TEMİZ VE SAĞLIKLI OLMASI. Çünkü helal olan bir şey kirli, mikroplu, sağlığa zararlıysa, bunu da yemeyin diye uyarıyor. Konumuz yavaş yavaş çok daha netleşiyor. Tekrar etmek istiyorum. Allah'ın haram demediği öyle hayvanlar vardır ki, hastalıklıdır yaşadığı ortam gereği insan yediğinde zarar verme ihtimali vardır diyebiliriz, onların yenmeyeceğini çok açık anlıyoruz.

Kur'an'ın helal ve haram konusunda, başka nasıl detaylar verdiğine bakmaya devam edelim. Yunus suresi 59. Ayetinde Allah, deki kullarıma diyerek, Allah'ın Resulü biz ümmetini, bu konuda bakın nasıl uyarıyor. Lütfen inançlarımızı, bu uyarı ışığında tekrar değerlendirelim. "NE OLDU SİZE DE, ALLAH'IN SİZE RIZIK OLARAK İNDİRDİĞİ ŞEYLERDEN, BİR HARAM BİR DE HELÂL YAPTINIZ?" DE Kİ: "ALLAH'MI SİZE İZİN VERDİ, YOKSA ALLAH'A İFTİRA MI EDİYORSUNUZ?" Demek ki helal ve haram hükmünü verecek, yalnız Allah'mış onu çok açık öğrendik. Eğer bizler Allah'ın haram demediği zararsız TEMİZ OLAN şeylere, mezheplerin inancı doğrultusunda HARAM dersek, Allah'a iftira atmış olacağımızı lütfen unutmayalım. Şimdide açıkça, Allah'ın HARAM dediklerine bakalım.

Enam 145: De ki: "BANA VAHYOLUNAN KUR'AN'DA BİR KİMSENİN YİYECEKLERİ ARASINDA LEŞ, AKITILMIŞ KAN, DOMUZ ETİ -Kİ O ŞÜPHESİZ NECİSTİR- YA DA ALLAH'TAN BAŞKASI ADINA KESİLMİŞ BİR (MURDAR) HAYVANDAN BAŞKA, HARAM KILINMIŞ BİR ŞEY BULAMIYORUM. Fakat istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın kim bunlardan yeme zorunda kalırsa yiyebilir." Şüphesiz Rabbin çok bağışlayandır, çok merhametlidir. (Diyanet meali)

Sizler yukarıdaki ayeti okuduğunuzda, Allah'ın Resulünün ümmetine tebliğ ettiği ve saydıklarının dışında, sizlere HARAM edilmiş bir şey bulamıyorum dediği halde, bizlerin Yahudi inançlarında olan, uzun bir HARAM listesine inanmamız doğru olur mu? Bunları da Allah'ın Resulü haram kıldı, nasıl deriz? Elbette çok büyük bir hata, ama Allah'ın haram demediklerini Resulünün haram ettiğine inanıyoruz. Peki, neden inanıyoruz? İşte bunu kendimize önce sormalıyız. İsterseniz bu konuyu, bazı soruları kendimize sorarak anlamaya çalışalım. Sizce Allah haşa haram listesini yaparken, eksik bırakmış olabilir mi? Bu soruya sanırım, bu mümkün değil diyeceksiniz. Peki, elimizdeki onca uzun haram listesini, Allah'ın Resulü yapmış ve ümmetine tebliğ ederek, Oda haramlar koymuş olacağına nasıl inanıyoruz? Buna inanıyorsak, bizler Allah'ın Resulünü, Allah'ın dinine ortak etmiş oluruz ki, bu düşünce Kur'an'ın tamamına ters düşer. Demek ki bunları da Allah'ın Resulü haram kıldı demek, Resule iftiradır. Allah bir ayetinde ne diyordu? Resulüm biz söylemediğimiz halde, bunlarda dinin emridir, haramdır, helaldir gibi şeyler söyleyip bize isnat etmiş olsaydı, ONUN ŞAH DAMARINI KESERDİK DİYORDU. Bu durumda Allah'ın haram demediği hiçbir şeye, Resulünün haram demesi mümkün değildir.

Helal ve haram konusunu düşünmeye devam edelim. Bu konu açıldığında, mezheplerin ve batıl inançlarının çok fazla etkisinde kalanlardan, şöyle sorularla karşılaşıyoruz. İyide AT ETİ, EŞŞEK ETİ, KÖPEK ETİ, FARE ETİ, AHTAPOT, İSTAKOZ, MİDYE YEMEK HELALMİ, BUNLARIDA MI YİYECEĞİZ, diyenleri duyarsınız. Allah boşuna aklınızı kullanın, düşünün öyle hareket edin diye uyarmıyor bizleri. Hatta aklını kullanmayanları pislik ve rezillik içinde bırakırım dediği ayeti lütfen hatırlayınız. Bu sorular karşısında, Allah'ın bu konudaki ayetleri ışığında, nasıl cevap vermeliyiz? Eğer bu saydıkları, bizlerin yediğinde sağlımızı zarar vermiyorsa, yememizde Allah katında bir sakınca yoktur diye cevap vermeliyiz önce. Böyle dediğimde, köpek eti yani helal mı diyenleri duyar gibiyim. BİZLERİN YİYECEK KÜLTÜRÜMÜZDE BU SAYDIKLARIMIN OLMAMASI, YERKEN TİKSİNMESİ VE İĞRENMESİ, ONUN HARAM OLDUĞUNU GÖSTERMEZ. HER HANGİ BİR ŞEYİN, HARAM OLDUĞUNA HÜKMEDECEK YALNIZ ALLAH TIR, LÜTFEN BU GERÇEĞİ GÖZ ARDI ETMEYELİM, HATA EDERİZ.  Örneğin fare, lağımdan tutulmuşsa zaten pislikle beslenmiştir, temiz ve sağlıklı değildir yenmesi de mümkün değildir. Unutmayalım Allah asla unutucu değildir, onu eksiklikle nispet edemeyeceğimizi, lütfen unutmayalım. Ahtapot, ıstakoz, midye gibi yiyecekleri toplumumuz, yaklaşık 40-50 yıl önce haram diye yemiyorlardı. Çok faydalı ve sağlıklı olduğunu öğrendiklerinde, büyük bir çoğunluk yemeye başladı. Peki ne oldu da yemeye başladılar? Vahiy gelmediğine göre. Demek ki bizler Allah'ın vahyinin dışında, beşerin koyduğu kanun ve hükümlerin etkisiyle helal ve haram konusunu anlıyoruz ve yaşıyoruz. Zamanla da bu inancımızı esneterek değiştirmekte sakınca görmüyoruz. İşte bizler İslam'ı böyle yaşıyoruz. Unuttuğumuz çok önemli konu, Allah'ın bir daha uyarıcı NE ELÇİ, NEDE KİTAP göndermeyeceği gerçeğidir. ALLAH GELECEĞİ BİLİR VE ONA GÖRE AYETLERİNİ İNDİRİR, HELAL VE HARAM HÜKÜMLERİNİ ONA GÖRE KOYAR.

Hangimiz biliyoruz, bundan 10-15 sene sonra bazı ülkelerde olan kıtlıklar, Ülkemizde ve Dünyanın her tarafında olacak ve insanlar yiyecek konusunda çok fazla sıkıntı yaşayacak. İşte o zaman anlarız nelerin yenip, nelerin yenmeyeceğini. Allah'ın neden saydıklarının dışında her temiz şey sizler için helaldir demesinin maksadını, o zaman daha iyi anlarız. Çok fakir ülkelerde, tarladan yakaladıkları fareleri yiyenleri televizyondan görmüşsünüzdür.  Kur'an'ı bu konuda eksiklikle niteleyeceğimize, bu gerçeğin farkında olmak için çaba harcayalım. Tabi bu kıtlık ve yokluk gelmeden önce, gerçekleri anlayan, ALLAH'A İFTİRA ETMEDEN İMANINI YAŞAR, BUNU UNUTMAYALIM. At ve eşek etinin, bundan belki de yüz yıl öncesine kadar, yük taşımak hatta binek olarak çok kullanılıyor olmasından dolayı, batıl inançların etkisiyle, mezhepler tarafından haramlaştırıldığı biliniyor. Köpek ve benzeri hayvanlara gelince. Bunların hepsi toplumların gelenekleri, yiyecek kültürü ve yaşam şartları ile ilgili bir konudur. Birlikte yaşadıkları ve evlerinde besledikleri hayvanları hiç kimse yemeyi düşünmez, hatta aklından bile geçirmez. Yeter ki Allah kıtlıkla, yoklukla imtihan etmesin. Lütfen bu gerçeği göz önünde tutalım ve şunu unutmayalım ALLAH HARAM DEMEDİYSE, BİR SEBEBİ VARDIR. ONUN SEBEBİNİ KUR'AN'IN SINIRLARINI AŞMADAN, KUR'AN'I DETAYSIZ GÖRMEDEN, ANLAMAYA ÇALIŞALIM.

Halen dünyada çok kalabalık ve çok yoksul ülkeleri televizyonlardan izliyoruz. İzlerken ve onların yediği yemekleri gördüğümüzde, adeta hayret ediyor ve izleyemiyoruz. Çünkü bizlerin damak tadına uymadığı gibi, geleneklerimizde, kültürümüzde de yok. Çok şükür yiyecek konusunda sıkıntımız çok fazla yok, her türlü imkanımızda var. Ama O toplumlar, bizlerin tiksindiğimiz o yiyecekler sayesinde şu anda yaşamlarını sürdürüyorlar, bunu biliyor musunuz? ALLAH O YEDİKLERİNEDE YASAK, HARAM DESEYDİ, ONLARIN DURUMU NASIL OLURDU SİZCE? İşte bizler bunları hiç düşünmeden, kendimize öyle helal ve haramlar ediniyoruz ve Allah'a iftira ediyoruz ki, gerçeklerin farkında bile değiliz.  MÜSLÜMAN OLMAYAN TOPLUMLARIDA BÖYLECE, İSLAM'A DAVET EDEMİYORUZ, ADETA BİZDEN KAÇIYORLAR. BÖYLE GİDERSE, İSLAM TOPLUMLARINI ALLAH ÖYLE BİR KITLIK VE YOKLUKLA İMTİHAN EDER VE O HARAM DEDİKLERİNİ BİLE BULAMAZ HALE GETİRİR Kİ, İŞTE O ZAMAN HATAMIZI ANLARIZ. AMA İŞ İŞTEN GEÇMİŞ OLUR.

Değerli kardeşlerim, lütfen İslam'ı batılın ve mezheplerin dine yaptığı ilavelerle anlamaya çalışarak, adeta Kur'an'ı eksik görüp, ALLAH'A İFTİRA EDEREK YAŞAMAYALIM, BUNUN HESABINI VEREMEYİZ. Ömür bir su gibi akıp geçiyor. Çevrenize şöyle bir bakın. Dün yanı başınızda olan sevdikleriniz, dostlarınız, bu gün yanınızda yok. Bizlerde her an bu dünyadan göçebiliriz. Onun için işimizi garantiye alalım ve batılın değil, ALLAH'IN İPİ KUR'AN'A SARILALIM. Dilerim en garantili en sağlam bilginin ardından giden, Allah'ın halis kullarından oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
66
Makalelerimin konusunu seçerken,  yaşadığımız yanlış inançlarımızı Kur'an ile sorgulayarak, nasıl hatalar yaptığımızın fark edilmesini amaçlıyorum. Bu makalemde de İslam'ı algılama ve yaşama şeklimizin nasıl yanlış olduğuna güzel bir örnek olacak konuyu sizlerle paylaşmak ve üzerinde sizlerin düşünmesine vesilen olmak istiyorum. Bir arkadaşımız, yayımladığım bir konuya şöyle cevap vermiş. "TAMAMDA, BİZLER KUR'AN'I KİMDEN ÖĞRENECEĞİZ?" En büyük yanlışımız, bizlerin Kur'an'ı yani İslam dinini, mutlaka birisinden öğrenmemiz gerektiğini zannetmemizden kaynaklanıyor. Çünkü bizlere öyle öğretildi. Hâlbuki Allah'ın dinini, bizzat kendisinden yani Kur'an'dan öğrenmemizi istiyor. Yoksa bizlerin Allah'tan başka veli edinmemizi yasaklar mıydı? Yalnız Kur'an'a sarılmamızı ister miydi? Hatırlatırım İslam dininde Ruhban sınıfı yok. Eğer bizler Kur'an'ı birilerinden öğrenmemiz gerekseydi, doğru öğrendiğimizden asla emin olamazdık ve Allah bizleri de sorumlu tutmazdı. Zaten buna da imtihan diyemezdik, çünkü Allah sizleri Kur'an'dan sorumlu tutuyorum diyor. Allah'ın Resulü Kur'an'ı nereden ve nasıl öğrendiyse, elbette bizlerde oradan öğreneceğiz, YANİ KUR'AN'DAN. Allah Resulüne Şura 52. Ayetinde, bu konuda ne diyordu hatırlayalım. "SEN KİTAP NEDİR, İMAN NEDİR BİLMEZDİN. SENİ DOĞRU YOLA BİZ İLETTİK." Yoksa haşa Allah kuluna, sorumlu tuttuğu Kur'an'ı açıklayıp, anlatamıyor mu?

Hatırlatırım Allah'ın Resulü ÜMMİYDİ,  yani hiçbir kitap Ehline tabi değildi ve din adına ne öğrendiyse Kur'an'dan öğrendi,  yalnız Kur'an'ı tebliğ etti ve bu konuda ne diyordu hatırlayalım. "BU KURAN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM." (Enam 19) Siz bu ayetten, yalnız Kur'an değil onun yanında benim hadislerim, sünnetimde var, onları da tebliğ ettim, onlardan da sorumlusunuz diye mi anladınız? Elbette hayır. Aslında bu düşünce, İslam toplumunun neredeyse genel çoğunluğunu oluşturuyor. Bizlerin Kur'an'ı öğrenmemiz ve tebliğ almamız için, mutlaka birilerine muhtaç olduğumuz, İslam'ı yaşamak için yalnız Kur'an'ın yetmeyeceği, Kur'an'ı âlim ve Veli kişilerden öğrenmemiz gerektiği bizlere öğretildi.

Yaşadığımız yanlış inancımıza bir örnek daha vermek istiyorum ki, yaptığımız O büyük hatamızı anlayabilelim. Yine bir arkadaşımızın verdiği cevaba, lütfen bakar mısınız?  "MÜSLÜMANLAR KURAN DA BİR DELİL BULAMAYINCA, HADİSLERE SÜNNETE BAKARLAR. HZ PEYGEMBERİN BEYANLARIYLA ADETLİ BAYAN NAMAZDA KILAMAZ, ORUÇTA TUTAMAZ. MÜSLÜMANLAR KAFASINA GÖRE AYET YORUMLAMAZ. BU SABİTTİR. BAZI EHLİSÜNNET E MUHALİF DOĞRU YOLDAN ÇIKMIŞ, DÖRT TANE AYET ÖĞRENMİŞ CAHİL HOCA KILIKLI ZAVALLI ADAMLAR, BUNU İNKÂR EDİYORLAR ALLAH ISLAH ETSİN" Allah sizleri Kur'an'dan sorumlu tutuyorum diye hüküm verdiyse, sizce Kur'an'da olmayan bir hükümden sorumlu tutar mı? Kur'an'dan habersiz olmak, işte bu kadar tehlikeli ve riskli. Bir kadının adetli halinde, ibadet yapamayacağına dair Allah'ın bir hükmü yasağı yoktur. Yalnız bu durumda ki kadınla, cinsel ilişki kurmayın uyarısı yapılmıştır Kur'an'da. Sizce Allah'ın Resulü, Allah'ın vermediği bir hükmü verebilir mi? Yine Kur'an'dan zerre kadar haberi olmayanlar, bu gerçeği göremezler ve işte böyle Allah'ın Resulüne ve Allah'a iftira attıklarının farkında bile olamazlar. HATIRLATIRIM ALLAH BEN HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM DİYOR. Ama bazıları Allah'ın Kur'an'da vermediği hükümleri de, Resulü verir diyebiliyor. Bu gerçekleri söyleyip hatırlatanlara da, işte böyle doğru yoldan sapmış iftirasını atıyorlar, ama kendilerinin aslında doğru yoldan saptıklarını fark edemiyorlar.

Mantıken şöyle düşünmemiz gerekmez mi? Madem din Allah'ın dini ortağı da yok, Allah bizleri de Kur'an'dan sorumlu tutuyor. Sorumlu tuttuğu Kur'an'ı anlayabilmemiz için, Kur'an'ı aklı başında her kulunun, ÇABASI NİSPETİNCE anlayacağı şekilde göndermesi gerekmez mi? Allah yemin ederek, Kur'an'ı kolaylaştırdığını söylüyor, tabi anlamak isteyene. EĞER HER BİLGİ KUR'AN'DA DETAYLI YOK VE HERKES KUR'AN'DAN ANLAYAMAZ, RESULÜ DİNE İLAVELER YAPMIŞTIR DİYE İNANIYORSAK, BU DURUMDA BİZLERİN YALNIZ KUR'AN'DAN SORUMLU OLDUĞUMUZU SÖYLEYEMEYİZ DİYORUZ, ASLINDA FARKINDA OLMADAN. AMA ALLAH KUR'AN'DAN SORUMLUSUNUZ DİYOR. KİME İNANACAĞIZ, ALLAH'A'MI YOKSA RİVAYETLERİN OLUŞTURDUĞU BEŞERİ DİNE Mİ? İşte bizler Allah'ın dini diye, kendi ellerimizle yarattığımız bir din yaşıyoruz. Aslında sorunun cevabı çok basit ama Allah ile aldatıldıysak, bu gerçeği kendimize bile kabul ettiremeyebiliriz. Çünkü Allah, sakın sizleri Allah ile aldatmasınlar diye uyarıyor. Demek ki bu konu çok ama çok önemli.

Bizlere İslam'ı anlattığını söyleyenler, ya da Kur'an'ı en iyi ve en doğru anladığına toplumu inandıranlar, KUR'AN'I HERKESİN ANLAYAMAYACAĞINI, ÂLİM VELİ İLAN EDİLEN KİŞİLERİN ANCAK ANLADIĞINA, TOPLUMA İNANDIRDILAR. Eğer buna inanıyorsak, arkadaşımızın sorduğu soruyu bizlerde sormamız çok normal olur. Gerçekten Kur'an'ı söyledikleri gibi, bilmem kaç yıl tahsil görmüş din âlimi dedikleri kişiler mi en doğru anlar? Eğer bu söylenenler doğru olsaydı, Allah tüm kullarını Kur'an'dan sorumlu tutup, hesaba çekeceğini asla söylemezdi. Önce bunu lütfen asla unutmayalım. Çünkü bunu unutur da bu düşünceyi savunursak, ALLAH'I HAŞA, ADALETSİZ BİR DÜŞÜNCEYLE FARKINDA OLMADAN SUÇLAMIŞ OLURUZ. Çünkü Allah herkesin anlayamayacağı, yalnız âlim veli dedikleri kişilerin ancak anladığı bir kitap gönderip, daha sonrada tüm kullarını bu kitaptan hesap soran konumuna getirmiş oluruz ki, BUNU YAPANLAR ZALİMDİR, İNKÂRCIDIR, ALLAH'A İFTİRA EDİYOR DEMEKTİR.

Allah bizlerin arasından Resul yani Elçi gönderdi. Peki, neden Elçi gönderdi? Çünkü Elçi kelimesinin anlamı mesajı yani vahyi değiştirmeden, ilave etmeden, kendi düşüncesini katmadan tebliğ eden demektir. Zuhruf suresi 44. Ayetinde, bizlere Allah ne diyor ve uyarıyordu hatırlayalım. "ŞÜPHESİZ BU KUR'AN, SANA VE KAVMİNE BİR ÖĞÜT VE BİR ŞEREFTİR, ONDAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ." Demek ki Allah bizleri Kur'an'dan yani indirdiği vahyinden, Elçinin tebliğ edip Allah'ın korumasına aldığı Kur'an'dan hesaba çekecekmiş. Peki, söyledikleri gibi Allah sorumlu olduğumuz dinin anası, temeli olan Kur'an'ın muhkem ayetlerini, herkesin anlayamayacağı şekilde mi göndermiş, şimdide ona bakalım.

Kamer 17: ANDOLSUN BİZ, KUR'AN'I DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALMAK İÇİN KOLAYLAŞTIRDIK. VAR MI DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALAN? (Diyanet meali)

Allah bu bilgiyi bir kez değil, birkaç kez özellikle tekrar ediyor ki aynı surede, bizleri Allah ile aldatanların tuzağına düşmeyelim. Allah Kur'an'ı bizlere göndermesinin nedeni, eğriden doğruyu ayırmamız ve bizlere rehber olsun diye gönderdiğinden bahseder. Birçok ayetinde de düşün, aklını kullan kulum diye de uyarır. Kur'an'ı neden anladığımız dilden okutmadıklarını şimdi anladınız mı? Kur'an Türkçe okunursa, Kur'an okumuş sayılmazsınız diyeni tutun, Kur'an'ı Türkçe okuyan dinden sapar, diyenleri de duymuşsunuzdur. BUNLARI TOPLUMA ANLATANLAR, KENDİ ÇIKARLARININ DEVAMI İÇİN, ALLAH'A İFTİRA EDENLERDİR. Şöyle bir araştırınız cemaat ve tarikat liderlerinin hiçbir işi mesleği olmadığı halde, milyarlara sahiptirler. Peki, bu parayı nereden kazanıyorlar? Sizler nereden kazandıklarını çok iyi biliyorsunuz. Lütfen artık bunların tuzağına düşmeyelim ve ALLAH İLE ALDATILMAKTAN UZAK İSLAM'I ANLAMAYA VE YAŞAMAYA ÇALIŞALIM.

Makalemin başında, arkadaşımızın söylediği, tamamda bizler Kur'an'ı kimden öğreneceğiz, sorusunun hala cevabını alamadığını düşünen varsa, anlatmaya devam edelim. Allah birçok ayetinde, bizleri bu dünyada imtihan ettiğini söyler. İmtihan olduğumuz kitabında Kur'an olduğunu söylediğine göre, aslında sorumuzun cevabı çok açık değil mi? Elbette açık ama insanlar yaşadıkları inançtan kolay kolay vazgeçmezler ve nefisleri şeytan ve şeytanlaşmış insanların etkisiyle, kendisine sorular sormaya başlar, gerçekleri kolay kabul etmemek adına. Hemen şu soruyu sorar kendisine ve yine kendisi cevaplar. "BEN ARAPÇA BİLMİYORUM, ÇÜNKÜ KUR'AN ARAPÇA. BU DURUMDA BEN KUR'AN'I NASIL ANLAYARAK VE DÜŞÜNEREK OKUYAYIM, MUTLAKA BİRİLERİNE MUHTACIM." Önce şunu lütfen unutmayalım. Allah bizleri yaşadığımız ortamın, ortaya sunduğu verilerin, bilgilerin ölçüsünce sorumlu tutar. Bizleri yönetenler eğer, inandığımız Kur'an'ın tercümesini bizlere yaptırıp önümüze sunmadıysa, yani bizler Kur'an'ı anlayabilmek adına çok çaba gösterdiğimiz halde ulaşamıyorsak, sizce Allah böyle toplumların tamamını mı sorumlu tutar, yoksa O toplumu yönetenleri mi sorumlu tutar? Ne dersiniz? Aslında cevap çok açık ama Allah'ın adaletini kalbimizde hissedebiliyorsak gerçekleri görmeye, daha Kur'an'ı anladığımız dilden okumadan bile farkında olabiliriz. 

Gelelim günümüz şartlarına,  ülkemizi düşman işgalinden kurtaran Atatürk de bu gerçeğin farkında olduğu için, Kur'an'ı toplumun diline çevirdi. Toplum gerçek İslam ile buluşsun diye. Çünkü gerçekleri bilen ile rivayetleri din diye yaşayan toplumlar bir olamaz. Kur'an gerçekleri ile buluşanı, fark edeni, HİÇ KİMSE ALLAH İLE ALDATAMAZ. AMA KUR'AN'DAN HABERSİZ OLANI, ALLAH İLE ALDATMAK ÇOK KOLAYDIR. Allah bizleri Kur'an'dan sorumlu tutup, Kur'an'dan imtihan ettiğini açıkça söylüyorsa, HER MÜSLÜMAN KENDİ GÜCÜ, ÇABASI NİSPETİNCE KUR'AN'I BİZZAT ANLAYARAK OKUYACAK, AYETLER ÜZERİNDE DÜŞÜNECEK Kİ, FARKLI KİŞİLERDEN DİN ADINA ÖĞRENDİKLERİNİ KUR'AN İLE KIYASLAYARAK, DOĞRUYU EĞRİDEN AYIRABİLSİN. Hatırlatırım Kur'an'ın bir ismi de Furkan'dır. Yani, eğriyi doğrudan ayıran anlamında.

Eğer bizler Kur'an'dan imtihan olduğumuza iman ediyorsak, önce imtihanımızı kendimiz verebilmek için çaba harcamalıyız. Sanırım bu çaba bizlerin çok fazla işine gelmemiş olsa gerek, bu yolu genel çoğunluğumuz seçmemiş hatta kabul de etmiyor. BEN ANLAMAM DEYİP GEÇİYOR. DAHA DOĞRUSU ZAMAN AYIRMAK İSTEMİYOR. Ama bu dünyada yüksek maaşlı bir unvan verilecek, dersinize çalışın deseler, hepsi var güçleri ile çalışırlar. İşin kolayını seçer de birilerine din adına tabi olursak, yolumuzun Allah'ın doğru yolu olduğundan hiçbir zaman emin olamayız. Allah yakın geçmişte bu yolun nasıl tehlikelerle dolu olduğunu, böyle kişilerin toplumu birbirine nasıl düşürdüğünü, hatta vatanına bile ihanet edebileceğini gösterdi. Bu cemaatin ismini bile anmak istemiyorum. Lütfen unutmayalım, bu yolu izleyenlerin sonu, örneğini yaşadığımız cemaatin acı ve üzücü sonu gibi olur. ONUN İÇİN ALLAH, İNANCINI YAŞARKEN BİRİLERİNE SAKIN TABİ OLUP VELİLER, ŞEYHLER, EFENDİLER EDİNMEYİN DİYOR. YALNIZ ALLAH'IN İPİ KUR'AN'A SARILARAK İNANCINIZI YAŞAYIN EMRİNİ VERİYOR.

ALLAH BİZLERİN HESAP EDECEĞİNİN ÇOK ÜZERİNDE ADALETLİDİR, ŞEFKATLİDİR. KULUNUN GÜCÜ VE ÇABASI NİSPETİNCE SORUMLU TUTACAĞINI LÜTFEN UNUTMAYALIM. Allah Bakara suresi 286. Ayetinde ne diyordu hatırlayalım. "ALLAH HİÇBİR CANI, GÜCÜNÜN YETMEYECEĞİ ŞEYLE SORUMLU TUTMAZ" Lütfen Allah'ın adaletini sorgulayarak, kendi nefsimizde kendimize bahaneler yaratarak, Allah'ın önerdiği yolun dışına çıkmayalım. Kendimizi dini öğrenmek ve yaşamak için, mutlaka birilerine muhtaç olduğumuz düşüncesinden kurtaralım. Bizlere, yalnız Kur'an ile İslam yaşanmayacağı öğretildi ve Kur'an'ın detay vermediği kafamıza yerleştirildi. Buna inanan elbette Kur'an'ı okumak ve anlamak için çaba harcamaz. Bu düşünce Allah'ın kitabına, koskoca bir iftiradır. Lütfen unutmayalım, Allah açıklamadığı izah etmediği hiçbir şeyden hesap sormaz.

Bizlere din diye öğretilenleri, Kur'an'da göremediğimizde, demek ki Kur'an'da her bilgi detaylı yokmuş demeyelim, bu düşünce Allah'ın kitabına yapılacak en büyük saygısızlıktır unutmayalım. ALLAH'IN KUR'AN'DA HÜKÜM VERMEDİĞİ, DİNİN EMRİ DEĞİLDİR, BU GERÇEĞİ UNUTMAYALIM. Kitap Ehlide aynı yanlışı yapmışlar ve Allah'ın Resulüne itiraz ederek, bakın Kur'an'da şunlar ya da bunlar yok, biz yalnız Kur'an'a inanmayız, atalarımızın inancı da var deyip, kendi inançlarını Kur'an'da göremediklerinde itiraz etmişlerdi. Allah bunu söyleyenlere, nasıl bir ayet indirmişti hatırlayalım, Ankebut 51. ayetinde. "KENDİLERİNE OKUNAN KİTABI SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMEDİ Mİ? ŞÜPHESİZ BUNDA İNANAN BİR KAVİM İÇİN BİR RAHMET VE BİR ÖĞÜT VARDIR." Bu ayetiyle Allah İslam'ı yaşarken,  Kur'an'ın sınırları dışına çıkılamayacağını, çok net bildirilmiştir. Bu ayetin devamında da bu konuya adeta nokta koyuyor ve Ankebut 52. Ayetinde bakın ne diyor. "DE Kİ: "BENİMLE SİZİN ARANIZDA ŞAHİT OLARAK ALLAH YETER. O, GÖKLERDE VE YERDE OLANLARI BİLİR. BATILA İNANIP ALLAH'I İNKÂR EDENLER VAR YA; İŞTE ONLAR ASIL ZİYANA UĞRAYANLARDIR."(Diyanet meali) Bu ayette çok net bizlere bildiriyor ve Allah'ın Resulü, benimle sizin aranızda şahit Allah tır diyor. Yani şahit Kur'an'dır diyerek tasdikliyor. Ayetin devamında Kur'an'ın dışında batıla, rivayetlere sanı bilgilere inanıp, Allah'ın gerçeklerinin üstünü örtenler, ziyana uğrayanlardır diyor. Ayette geçen Allah'ı inkâr sözünden kast edilenler, Allah'ın vahyinin üstünü örtenler, görmezden gelenler yani Kitap ehli.

Dilerim Kur'an gerçekleri ile buluşan, onu anlamak ve öğrenmek için çaba harcayan, kendisine güvenilecek veliler edinmeyip yalnız Allah'ı veli edinen, Allah'ın azınlık halis kulları arasında oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
https://hakyolkuran1.blogspot.com/
67
Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayetler, Maide suresi 103 ve 104. Ayetler olacak. Bu iki ayet günümüzde bizlerin yaptığı, çok büyük yanlışlarımıza da dikkatimizi çekerek bizleri uyarıyor. Tabi bu uyarıyı, ayetleri Kur'an bütünlüğünde dikkatle düşünerek okuduğumuzda çok açık anlıyoruz. Önce ilk ayeti yazalım ve üzerinde birlikte düşünelim.

Maide 103: ALLAH, NE "BAHÎRE", NE "SÂİBE", NE "VASÎLE", NE DE "HÂM" DİYE BİR ŞEY MEŞRU KILMAMIŞTIR. FAKAT İNKÂR EDENLER ALLAH'A KARŞI YALAN UYDURUYORLAR. ZATEN ÇOKLARININ AKLI DA ERMEZ. (Diyanet meali). .

Ayeti ilk okuduğunuzda, bahsedilen isimlerden yani BAHİRE, SAİBE, VASİLE VE HAM kelimelerinden hiç bir şey anlamadığınızdan eminim. Bu kelimelerin anlamını Kur'an dan da bulamazsınız. Peki, bu ayeti nasıl anlayacağız bu durumda? Hani Allah her şeyi açıklamıştı, diye bir soru gelebilir aklınıza. Ama tarafsız ve ön yargısız, Allah'ın emrettiği gibi ayetler üzerinde düşündüğünüzde, böyle bir düşünce gelmez aklınıza. Önce şunu düşünelim, ayette geçen bu kelimelerle Allah bizlere ayetinde ne anlatmak istiyor, ayetin amacı ne? İşte burası önemli. Bazı meallere baktığınızda, bu ayeti tercüme ederken, bu kelimelere geleneksel İslam anlayışının, yani rivayetlerin etkisiyle anlamlar verdiklerini görürsünüz. Peki, bizler bu kelimelerin anlamını bilmiyorsak, yalnız Allah'ın Resulünün döneminde yaşayanlar mı bu ayeti anlamışlar diye de bir soru gelebilir aklınıza.

Aslında bu ayet, bizlerin Kur'an ayetlerini anlama yöntemimize, ayetlere bakış açımıza çok güzel ışık tutuyor. Bizler ayeti okurken bahsedilen kelimelerin anlamını bilmiyoruz, O günkü cahiliye toplumu biliyor. Peki, bizim bilmememiz, ayetten faydalanmamızı engelliyor mu? Önce şunu unutmayalım, Kur'an yalnız o günkü toplum faydalansın diye indirilmedi. Yüzlerce binlerce yıl geçse de, tüm insanlar bu ayetlerden faydalanacak, sorumlu olacak şekilde indirildi. O zaman bu ayeti anlamaya çalışırken nasıl bir yol izlemeliyiz? Allah boşuna düşün, aklını kullan ey kulum demiyor. HER AYETİN İNDİRİLME AMACI VARDIR. Önce ona bakmalıyız ve verilen örneğin ne amaçla verildiğini anlamalıyız. Bizler bu ayetin bizlere ne anlattığını anlamak için, önce bu kelimelerin ne anlama geldiğini bir kenara bırakalım, Allah bu ayette bizleri hangi konuda uyarıyor ona bakalım.  Rivayetlerin bu kelimelere verdiği anlamları öğrenmek isteyen araştırabilir. Anlatılan rivayetlerin doğruluğundan da asla emin olamayız, onu da belirtmek isterim.

Bu ayetin indirilme amacı sizce nedir? Cahiliye toplumu, Allah'ın daha önce indirdiği Kitaplarından öyle uzaklaşmış ve Allah'ın dini diye öyle batıl ve hurafe itikatları dininin emri diye yaşıyorlar ve bunlarda Allah'ın emri diyorlarmış ki, Allah ben sizin inandığınız O batıl itikatlarınız konusunda, indirdiğim Kitaplarda bir delil, bir kanıt asla indirmedim. SÖYLEDİKLERİNİZ SİZİN UYDURMA YALANLARINIZDIR DİYOR. Yaşadığınız O batıl inançlarınız, benim dinimde asla meşru olamaz diyor. BU AYETTE ANLATILMAK İSTENEN AMAÇ, ALLAH'IN İNDİRDİĞİ KİTAPLARDA HÜKÜM VERMEDİĞİ, BAHSETMEDİĞİ HİÇ BİR ŞEY, DİNİN-ALLAH'IN EMRİ OLAMAZ, DİNDE MEŞRU SAYILAMAZ DİYE AÇIKÇA BİLDİRİLİYOR. 

Demek ki bizlerin ayette geçen BAHİRE, SAİBE, VASİLE VE HAM kelimelerinin, ne anlama geldiğini anlayamamamız, bizim ayetin indirilme amacını anlamamızı engellemiyor muş. Ayetin devamında Allah, Kitap Ehlinin O batıl inançlarını din diye yaşamalarının yanlışlığını söyledikten sonra, çok önemli bir uyarıda bulunuyor ve diyor ki; GERÇEKLERİ TEBLİĞ ALDIKLARI HALDE, GÖRMEZDEN GELEREK İNKÂR ETMİŞ OLANLAR, YAPTIKLARI O YANLIŞ İNANÇLARI İLE ALLAH'A İFTİRA ATIP YALAN UYDURUYORLAR, BUNLARDA ALLAH'IN, DİNİN EMRİDİR DİYORLARMIŞ. Bu satırları okuduğunuzda, sanırım günümüzde biz Müslümanlarında aynı hataya, yanlışa düştüğümüzü hatırladınız.  Ayetin son cümlesinde Allah, bu hatayı yapanların nasıl yanlış bir yol izledikleri uyarısını da yaparak, ZATEN ÇOKLARININ AKLIDA ERMEZ DİYOR. Bu satırları yazarken, günümüz geleneksel İslam anlayışının, AKILLA İSLAM YAŞANMAZ DEDİKLERİ GELDİ AKLIMA.

Ayette geçen, bizlere yabancı olan bu kelimelerin ne anlama geldiğini, rivayet bilgilerden araştırabilirsiniz, makalemde yazmak istemiyorum. Doğruda olabilir yanlışta olabilir. Anlamını bizlerin bilmemesi, ayetin vermek istediğini anlamamızı, engellemiyor çok şükür. Tekrar etmek gerekirse ayetin indirilme amacını, ne maksatla uyarıldığını bilirsek, ayetten gereken uyarı ve dersi alırız. Gelelim bu ayetin devamındaki ayete. Çünkü Maide 103. Ayette anlatılmak istenen konu, devamındaki ayette çok daha net açıklanıyor. Ayeti önce yazalım.

Maide 104: ONLARA, "ALLAH'IN İNDİRDİĞİNE (KUR'AN'A) VE RESUL'E GELİN" DENİLDİĞİNDE ONLAR, "BABALARIMIZI ÜZERİNDE BULDUĞUMUZ DİN BİZE YETER" DERLER. PEKİ, YA BABALARI BİR ŞEY BİLMİYOR VE DOĞRU YOLU BULAMAMIŞ OLSALAR DA MI? (Diyanet meali)

Bu ayet bir önceki ayeti çok daha iyi açıklıyor ve anlaşılmasını sağlıyor. Bir öncesinde, Allah'ın indirdiği Kitaplarda bahsedilmeyen, bildirilmeyen hiçbir konu Allah'ın dininde olamaz demişti. Allah'ın indirdiği kitaplarda bahsedilmeyen bir konu, dinde asla MEŞRU olamayacağını anlamıştık. Bu ayette de aynı konuya dikkat çekiyor ve Kitap Ehlinin yaptığı bir başka yanlışa örnek veriyor Allah ve bakın ne diyor. ONLARA ALLAH'IN İNDİRDİĞİ KİTABA VE RESULE GELİN DENİLDİĞİNDE ONLAR ATALARINDAN, BABALARINDAN İNTİKAL EDEN RİVAYET VE SANI BİLGİLERLE HARMANLANMIŞ DİN BİZE YETER DİYORLAR.

Bugün günümüzde de, aynı şeyler söylenmiyor mu? Kur'an'a inanıyoruz ama yalnız Kur'an ile İslam yaşanmaz diyerek söze başlayanlar, Allah Kur'an'da tek kelime bile bahsetmediği konularda, bunlarda dinin emridir demiyorlar mı? Bunu yaparak hem Allah'a, hem de Resul'e iftira attıklarının ne yazık ki farkında değiller. ALLAH BEN HERHANGİ BİR KONUDA, İNDİRDİĞİM KİTAPTA BİR DELİL VE KANIT İNDİRMEDİYSEM, O DİNİN SINIRLARI İÇİNDE DEĞİL, SINIRLARI DIŞINDADIR YANİ DİN DEĞİLDİR BATILDIR, MEŞRU DEĞİLDİR DİYOR. Ama bizler hala, Allah Resulünü Postacı diye mi gönderdi diyerek batılı, hurafeyi Allah'ın dininin içine sokabilmek için, dinin kapsını bu yolla batıla açıyoruz. Allah bunları yapanlara müşrik, kâfir oldular diyor hatırlatırım. Allah atalarının rivayet inançlarının yanlışını o günkü topluma hatırlatmak için ya babaları, ataları bir şey bilmiyor, yanlış yoldan gidiyor, doğru yolu bulamamışlarsa diye de uyarıyor.

Maide 104. Ayetinde, Allah'ın indirdiğine gelin dedikten sonra, RESULE GELİN uyarısıyla sizce neyi kast ediyor? Aslında bu çok önemli. Maide 103 ve 104. Ayeti yan yana getirip ve üzerinde düşündüğünde, RESULÜME GELİN, ÇÜNKÜ O SİZE YALNIZ VAHYİMİ, KUR'AN'I TEBLİĞ EDECEK. ÇÜNKÜ BENİM VAHYETTİĞİM KİTAP KUR'AN'DA, BAHSETMEDİĞİM HİÇ BİR ŞEYİN, MEŞRU OLMADIĞINI SİZLERE ANLATACAK VE SİZLERİ KUR'AN İLE UYARACAK DİYOR. Kur'an'ı tarafsız düşünerek, batılın etkisinde kalmadan okuyan, tüm gerçekleri görecek ve Kitap Ehlinin yaptığı yanlışları tekrar etmeyecektir. Ders almayanlar, aynı yanlışları yapmaya devam edeceklerdir. DİLERİM DERS ALANLARIN SAFINDA OLURUZ.

"BU KURAN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM." (Enam 19)

"BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM." (Ahkaf 9 )

"SEN, SANA VAHYEDİLENE SIMSIKI SARIL! ŞÜPHESİZ SEN DOSDOĞRU YOLDASIN. ŞÜPHESİZ Kİ O (KUR'AN), SENİN VE KAVMİN İÇİN GERÇEĞİ HATIRLATAN ÖĞÜTTÜR. İLERDE ONDAN SORGULANACAKSINIZ."( Zuhruf 43-44)

Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
https://hakyolkuran1.blogspot.com/
68
Makalemin başlığını okuduğunuzda, Allah'a hiç kimse yalan uydurup iftira etmek istemez elbette, bu mantıksız bir soru diyen arkadaşlarım çıkabilir. Aslında bu düşüncesinde, hiçte haksız sayılmaz. AMA YA FARKINDA OLMADAN, ALLAH HAKKINDA YALAN SÖYLEYİP, BÖYLECE ALLAH'A İFTİRA EDİYORSAK? İşte benimde bu soruyu sormamdaki amacım, farkında olmadan günümüz Müslümanları o kadar çok konuda, Allah hakkında yalan söyleyip, böylece Allah'a iftira ediyorlar ki, bunun farkında bile olamıyorlar. AMA FARKINDA OLMADAN ALLAH'A İFTİRA ETMEMİZ, BİZLERİ BU BÜYÜK GÜNAHTAN ALI KOYMAZ, bunu önce söylemek isterim. İmtihan olduğumuz gerçeğini lütfen unutmayalım. Hiç kimse imtihanımda, beni şu yanıltı bu kandırdı diyemeyeceğimizi, Allah Kur'an'da bildiriyor. Bizler eğer Allah yasakladığı halde Allah ile aramıza veliler, şeyhler, efendiler koyup onların sözleriyle imanımızı yaşıyorsak, daha baştan imtihanımızı kaybetmişiz demektir. Böyle yapanlar elbette Allah'a iftira ettiklerinin farkında olmayacaklardır. Çünkü elimizde bizlerin imtihan olduğu kitap, apaçık duruyor. İsteyen ona çalışır ve uyar, isteyen doğruluğundan emin olamayacağı, anlatılan rivayetlere inanır. ALLAH BOŞUNA, KUR'AN'IN İPİNE SARILIN DİYE UYARMIYOR.

Bu çok önemli yanlışı yapmak istemeyenler önce batıl, rivayet ve sanıdan uzak, Allah'ın kitabını anladığı dilden dikkatle okuyup, ayetler üzerinde düşünerek, Allah'ın vahyini aracısız alarak okur ve onun sınırlarını aşmazsak, Allah'a farkında olmadan iftira atmamız Allah söylemediği, hüküm vermediği halde, bunlarda Allah'ın emridir dememiz, asla mümkün olamaz. Gelin bu konuyu Kur'an'a danışalım. Acaba Allah bu konuda bizleri nasıl uyarıyor.

Ali İmran 78: ONLARDAN BİR GRUP VAR Kİ, KİTAPTA OLMAYAN BİR ŞEYİ SİZ KİTAPTAN SANASINIZ DİYE, DİLLERİYLE KİTABI ÇARPITIRLAR VE ALLAH'TAN OLMADIĞI HALDE, "BU, ALLAH KATINDANDIR!" DERLER, BÖYLECE BİLE BİLE ALLAH HAKKINDA YALANLAR UYDURURLAR. (Bayraktar Bayraklı)

Enam 93: ALLAH'A KARŞI YALAN UYDURAN VEYA KENDİNE BİR ŞEY VAHYEDİLMEMİŞKEN, "BANA VAHYOLUNDU" DİYEN, YA DA "ALLAH'IN İNDİRDİĞİNİN BENZERİNİ BEN DE İNDİRECEĞİM" DİYE LAF EDEN KİMSEDEN DAHA ZALİM KİMDİR? ZALİMLERİN ŞİDDETLİ ÖLÜM SANCILARI İÇİNDE ÇIRPINDIĞI; MELEKLERİN, ELLERİNİ UZATMIŞ, "HAYDİ CANLARINIZI KURTARIN! ALLAH'A KARŞI DOĞRU OLMAYANI SÖYLEDİĞİNİZ VE O'NUN ÂYETLERİNDEN KİBİRLENEREK YÜZ ÇEVİRDİĞİNİZ İÇİN BUGÜN AŞAĞILAYICI AZAP İLE CEZALANDIRILACAKSINIZ" DİYECEKLERİ ZAMAN HÂLLERİNİ BİR GÖRSEN! (Diyanet meali)

Bakın Allah bu iki ayette özellikle Kitap Ehlini, dolayısıyla da bizleri uyarıyor ve bu hataları yapanlar, Allah hakkında yalan söylemiş, böylece Allah'a iftira etmişlerdir diyor. Bu konuyu da açıklayarak bakın ne diyor. Allah, ben kullarıma indirdiğim kitaplarımda hiç bahsetmediğim, hükümler vermediğim halde, kullarımın bir kısmı, sizler gönderdiğim kitaplardan sanasınız diye dilleriyle ayetlerimin anlamını eğip bükerek, yalan yanlış anlamlar vererek, BEN EMRETMEDİĞİM HALDE, BUNLARDA ALLAH KATINDANDIR, YANİ DİNİN EMRİDİR DERLER, SAKIN BUNLARA İNANMAYIN DİYE BİZLERİ ALLAH UYARIYOR. BUNLARI YAPANLAR, GERÇEKLERİ BİLE BİLE BEN SÖYLEMEDİĞİM HALDE, BUNLARI ALLAH SÖYLEDİ DİYEREK YALAN SÖYLÜYORLAR, BÖYLECE BANA İFTİRA ATIYORLAR DİYEDE AÇIKLIK GETİRİYOR. Bunu hangimiz yapmak ister? Elbette hiç birimiz istemez. Ama bu hataya düşmek istemiyorsak, lütfen Allah'ın vahyini anlayarak ve düşünerek okuyalım. KUR'AN'DA HER BİLGİ DETAYLI YOKTUR, ALLAH'IN RESULÜDE ALLAH'IN BAHSETMEDİĞİ KONULARDA, HÜKÜMLER KOYMUŞTUR DİYENLERE UYANLAR, FARKINDA OLMADAN ALLAH'A VE RESULÜNE İFTİRA EDİYOR DEMEKTİR, HATIRLATMAK İSTERİM. Bizlerden gerçekleri gizlemek isteyenler ve batılı din diye yaşatmaya çalışanlar, ne yazık ki günümüzde bizlere de aynısını yapıyorlar.

Enam 93. Ayette de aynı konuya daha detaylı değinerek, Allah'a karşı yalan uyduran başka insanlardan bahsediyor. Çok daha kötüsü bazı kişiler, kendilerine Allah tarafından hiçbir şey vah yedilmemişken, bana vah yolunda diyenlerden bahsediyor. Bu satırları okurken, içimizde yaşadığımız yüzyılda yaşamış ve kendisine inandırmış bir isim geldi aklınıza biliyorum SAİDİ- NURSİ. Kur'an'ı özellikle sen anlayamazsın diyerek, topluma anladığı dilden okutmayarak, kendi söylediklerinin yalan olduğu ortaya çıkmasını engellemişlerdir. Toplumda farkında olmadan inanmıştır. Bakın SAİDİ NURSİ, toplumu kendisine bağlayabilmek adına, Allah'ın ayetinde bizleri uyardığı gibi yazdıklarının, Allah tarafından nasıl kalbine vah yedildiğini anlatıyor.

"BEN GÖNDERİLEN RİSALELERİ MÜTALAA ETTİM. BİR KISIM HAKİKATLERİ MÜKERRER GÖRDÜM. MAKAM MÜNASEBETİYLE TEKRAR EDİLMİŞ. BENİM ARZU VE BELKİ İHTİYARIM OLMADAN NİÇİN BÖYLE OLMUŞ, KUVVE-İ HAFIZAMA (HAFIZA GÜCÜME) GELEN NİSYONDAN (UNUTMADAN) SIKILDIM. BİRDEN ŞİDDETLE BİR İHTAR İLE ( ON DOKUZUNCU SÖZÜN AHİRİNE BAK) DENİLDİ.

BİRDEN BİR İHTAR-I GAYBİ (GAYBİ BİR UYARI) İLE KATİ KANAAT VERECEK BİR SURETTE KALBİME GELDİ."

"BU GELEN MUKADDİME, LÜZUMUNDAN FAZLA İZAH EDİLMEKLE BERABER, BİR DERECE UZUN OLMASI, İHTİYARSIZ (İRADEM DIŞINDA) OLMUŞTUR. DEMEK Kİ İHTİYAÇ VAR Kİ, ÖYLE YAZDIRILDI." – (Said Nursi, Ayet'ül Kübra s. 10

"OLAN RİSALE-İ NUR UN HARİKA YÜKSEKLİKLERİNİ VE İLMİ TAHKİKATINI BENİM FİKRİM DEN ZANNEDİP DEHŞET ALMUŞLAR."

 "YAZDIĞIM VAKİT İRADE VE İHTİYARIM İLE OLMADIĞINI HİSSETTİĞİMDEN, KENDİ FİKRİMLE TANZİM VEYA ISLAH ETMEYİ MUVAFIK GÖRMEDİM." Kastamonu Hayatı – s.2181

Bu kişinin yazdığı kitaplara inananların, nasıl Kur'an'a Allah'a yalan sözleri isnat ederek, iftira attığının farkında olmasını dilerim. Saidi Nursi, bu yazdıklarım benim kalbime vah yedildi, indirildi diyerek adeta Allah'a yalan bir söz isnat ediyor, lütfen bunun farkında olalım, olmayan dostlarımızı da Kur'an ile uyaralım. Allah hükmetmediği halde, bunlarda Allah'ın dinin emri diyenler konusunda, Allah'ın diğer uyarılarını da hatırlatmak istiyorum. Bunlara benzer bir çok ayeti Kur'an'da görebiliriz. Bakın Allah ne diyor.

Yunus 59: DE Kİ: "ALLAH'IN SİZE İNDİRDİĞİ; SİZİN DE, BİR KISMINI HELÂL, BİR KISMINI HARAM KILDIĞINIZ RIZIKLAR HAKKINDA NE DERSİNİZ?" DE Kİ: "BUNUN İÇİN ALLAH'MI SİZE İZİN VERDİ, YOKSA ALLAH'A İFTİRA MI EDİYORSUNUZ?" (Diyanet meali)

Yunus 69: DE Kİ: "ALLAH HAKKINDA YALAN UYDURANLAR ASLA KURTULUŞA EREMEZLER." (Diyanet meali)

Nisa 50: BAK, ALLAH'A KARŞI NASIL YALAN UYDURUYORLAR. APAÇIK BİR GÜNAH OLARAK BU YETER. (Diyanet meali)

Yunus suresi 59. Ayeti okuduğunuzda, sanırım bizlerinde aynı yanlışları yaparak, Allah'ın Kur'an'da saydığı haramların dışına çıkıp, hayır yalnız bunlar haram değil diyerek öyle bir HARAM listesinin de Allah'ın ve Resulünün emri diyerek topluma anlatıyoruz ki, tüm bunlar HEM ALLAH'A HEMDE RESULÜNE İFTİRADIR. Allah emretmediği halde, bunlar da Allah'ın ya da dinin emridir diyerek yalan uyduranlar, asla kurtuluşa eremeyeceğini açıkça bildiriyor Allah. SANIRIM İSLAM TOPLUMUNUN NE HALDE OLDUĞUNUN KANITI, BU YANLIŞLAR OLSA GEREK. Son olarak, yapılan bu yanlışın sonunda, eğer bizler gerçeklerle buluşmadan, Allah hükmetmediği halde bunlarda dinin Allah'ın emridir diye inanarak, Allah'ın huzuruna gidenlerin sonunun ne olacağını, bakın Allah nasıl bizlere bildiriyor ki, bu yanlışları yapmayalım.

Hud 18: KİM ALLAH'A KARŞI YALAN UYDURANDAN DAHA ZALİMDİR? İŞTE BUNLAR, RABLERİNE ARZ EDİLECEKLER VE ŞÂHİTLER DE, "RABLERİNE KARŞI YALAN SÖYLEYENLER İŞTE BUNLARDIR" DİYECEKLERDİR. BİLİNİZ Kİ, ALLAH'IN LÂNETİ ZALİMLER ÜZERİNEDİR. (Diyanet meali)

Yüce Rabbimiz ben söylemediğim halde, ister bunlar dinin emridir desinler, ister Resulüme de iftira atarak, dine Allah'ın Resulü ilave etmiştir diyerek, kendileri dini hükümler koyarak ona iftira atsınlar, bunlar ZALİMDİR diyor Allah. Mahşer günü bunu yapanlar Allah'a arz edilecekler, bu yanlışlara şahit olan kayda geçiren Melekler ve Resullerde vahyin şahitliğini yaparak, İŞTE BUNLAR RABLERİNE KARŞI YALAN SÖYLEYENLER DİYECEKLERİ, AÇIKÇA BİZLERE BİLDİRİLİYOR. SİZLERE SORMAK İSTERİM, HANGİMİZ BÖYLE BİR DURUMDA OLMAK İSTER?

HATIRLATIRIM ALLAH EMRETMEDİĞİ HALDE, BUNLARDA ALLAH'IN, DİNİN EMRİ DİYENLERE KARŞI, ALLAH'IN LANETİ ONLARIN ÜZERİNE OLACAKTIR DİYOR AYETİN SONUNDA. Allah'ın lanetine mazhar olanlar, asla kurtuluşa eremezler. İmanını yaşarken batılın, rivayet ve sanı bilgilerin ardına düşmedikleri için, böyle Müslümanların gözlerinde perde, kalplerinde ve kulaklarında mühür olmayacağından, tüm Kur'an gerçeklerinin farkında olacaktır. Farkında olmayanlara zaten sözüm yok. Ne söylesek ne anlatsak, ne kadar Kur'an'dan örnekler versek boşuna gidecektir.

Dilerim mahşer günü, gerçeklerin farkında olanların safında oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
69
İslam toplumu her konuda olduğu gibi, İslam dininde nelerin HELAL, nelerin HARAM olduğu konusunda da kafası çok karışık. Çünkü Allah Kur'an'da saydıklarım dışında, her temiz şey sizlere helaldir diyerek, bakın nasıl çok net anlaşılır bir ayet indirmiş Allah bizlere. Özellikle ayetleri Diyanetin mealinden aldım. Çünkü Diyanet bu konuda özellikle topluma çok yanlış bilgiler veriyor. Allah'ın Kur'an'da saydıklarının dışında haram dedikleri öyle bir liste var ki lütfen araştırın, aynısını Yahudi fıkıh inancında bulabilirsiniz. Kendilerinin tercüme ettiği Kur'an meali bile, onların yanlışlarını ortaya çıkartıyor.

Enam 145: De ki: "BANA VAHYOLUNAN KUR'AN'DA BİR KİMSENİN YİYECEKLERİ ARASINDA LEŞ, AKITILMIŞ KAN, DOMUZ ETİ -Kİ O ŞÜPHESİZ NECİSTİR- YA DA ALLAH'TAN BAŞKASI ADINA KESİLMİŞ BİR (MURDAR) HAYVANDAN BAŞKA, HARAM KILINMIŞ BİR ŞEY BULAMIYORUM. Fakat istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın kim bunlardan yeme zorunda kalırsa yiyebilir." Şüphesiz Rabbin çok bağışlayandır, çok merhametlidir. (Diyanet meali)

Allah'ın Resulünün tebliğ ettiği bu ayet, bizlere yetmiyor mu? Allah'ın Resulü saydıklarımdan başka haram yok, ben göremiyorum diyor. Yoksa haşa Allah'ın Resulünün göremediğini görenler mi var? Allah hükmünü veriyor ve saydıklarım dışında sizlere Allah'ın haram kıldığı hiçbir şey yoktur diyerek, Allah'ın Resulü bizlere tebliğ ediyor. Peki, bizler bu tebliğe inandık iman ettik mi diyoruz, yoksa saymakla bitmeyen bir haramlar listesinin olduğuna mı inanıyoruz, ne dersiniz? Birde bu haramları, Allah'ın Resulünün koyduğuna inanıyoruz. Bu nasıl yaman bir çelişki böyle. Bir arkadaşım bakın bana nasıl bir soru soruyor, bu konuyla ilgili. Bu soru, günümüzde bizlerin HARAM ve HELAL konusunda, kafamızın nasıl karışık olduğunu gösteriyor.

"ALLAH KURAN'DA HARAM KILDIĞI HAYVAN OLARAK, SADECE DOMUZ VAR BİRDE MAİDE SÜRESİNDE HARAM KILDIĞI MUNDAR TARZI HAYVANLAR VAR. BUNLARIN DIŞINDA HİÇBİR HAYVANI HARAM KILMIYOR. BUNLAR DIŞINDA DOĞADA OLAN HAYVANLARI YEMEK GÜNAH MI? FIKIH KİTAPLARINDA YIRTICI LEŞ GİBİ SINIFLANDIRMA YAPILARAK, HARAMDIR CAİZDİR GİBİ FETVALAR VERİLİYOR. FAKAT ALLAH'IN KİTABINDA SADECE, CANLI OLARAK DOMUZ YASAK."

Gerçekten kafamız çok karışık ama kafamızı karıştıran Kur'an değil, bizlere dinin emri diye anlattıkları mezheplerin FIKIH inancı kafamızı karıştırıyor. Üzücü olan bizler referans, delil ve kanıt olarak Kur'an'ı alacağımıza, rivayetlerin oluşturduğu Fıkıh kitaplarını alıyoruz. Çünkü bizlere Kur'an'da her bilginin olmadığı öğretildi de ondan. Maide suresi 4. Ayetinde, helal ve haram konusuna daha net açıklama yaparak, bakın ne diyor. "(EY MUHAMMED!) SANA, KENDİLERİNE NELERİN HELÂL KILINDIĞINI SORUYORLAR. DE Kİ: "SİZE TEMİZ VE HOŞ OLAN ŞEYLER, BİR DE ALLAH'IN SİZE VERDİĞİ YETENEKLERLE EĞİTİP ALIŞTIRDIĞINIZ AVCI HAYVANLARIN TUTTUĞU (AVLAR) HELÂL KILINDI. " Demek ki Allah saydıklarının dışında, yemek istediğimiz hayvanların ilk ve en önemli özelliğinin temiz, sağlıklı bizlere zarar vermeyecek hayvanlar olmasını şart koşuyor. Hastalıklı küçükbaş ya da büyük baş hayvanı dahi yemenin, doğru olmadığı bilgisini alıyoruz. Günümüzde İslam inancına girmiş tüm haramların, Yahudi inancından içimize girdiğini görüyoruz. Batılı aklayabilmek adına, ayetlerin anlamlarını tahrif etmekten bile korkmuyoruz ve Araf 157. Ayete farklı anlam vererek, bakın Allah'ın Resulü de helal, haram koyabiliyor muş anlamı veriliyor, ayete bakalım.

Araf 157: Onlar, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları Resûle, o ÜMMİ peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. ONLARA İYİ VE TEMİZ ŞEYLERİ HELÂL, KÖTÜ VE PİS ŞEYLERİ HARAM KILAR. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. (Diyanet meali)

Diyanet ya da tarikat cemaat eksenli İslam'ı anlatanlar, ne yazık ki topluma Allah'ın Resulünün de haramlar koyma yetkisi vardır diyerek, bu ayeti örnek gösteriyorlar. Diyanet bu ayeti tercüme ettikten sonra dip not olarak, ayette geçen ÜMMİ kelimesine bile Kur'an'ın asla onaylamadığı, okuma yazma bilmeyen anlamını vermekten çekinmiyor. Ümmi Kur'an'a göre, Kitap Ehline tabi olmayan anlamındadır, asla okuma yazma bilmeyen değildir. Allah'ın Resulünün okuma yazma bilmediğini söylemek, Kur'an'ı tahrif etmekle aynıdır. Çünkü bu anlam verilerek çok önemli bir gerçek gizleniyor. Ayete devam edelim. Allah'ın Resulü ne demişti? SAYDIKLARIM DIŞINDA SİZE HARAM KILINAN HİÇ BİR ŞEY GÖREMİYORUM DEMEMİŞ MİYDİ? Hatta yazdığım ayetin sonunda Kur'an'a uyanlar var ya, işte onlar Kurtuluşa erenlerdir diyerek, Allah'ın Resulü Allah'ın vahyini yani Kur'an'ı tebliğ edip, Kur'an'da Allah'ın haram dediğini tebliğ ettiğini bizlere bildiriyor. Bunun dışına çıkmasının mümkün olmadığını Allah, Resulünün yetki ve sorumluluklarını bizlere anlatırken ne diyordu Rad 40. Ayetinde." SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. Diyanet meali." Kur'an'ın tüm gerçeklerini göz ardı edenler, NE YANİ FARE ETİ, AT, EŞEK ETİ DE Mİ HELAL gibi akla mantığa aykırı sorularla, batılı, rivayetleri aklamaya çalışıyorlar.  Allah temiz olan demiş, fare lağımda gezen hayvan temiz olur mu? Allah saydıklarım dışında her temiz olanı helal kıldım diyor. Eğer at ve eşek temiz ve sağlıklıysa sizlere soruyorum, neden yenmesin? Allah yasaklamamış, kul yasaklamış. Sizler kime uymak isterseniz seçim sizin. Allah sizler için her temiz şey helal diyor da, temiz ve pis ayrımını imtihanımız gereği bizlere bırakıyorsa, nasıl olurda bu gerçeği anlamak istemeyerek, adeta Kur'an'ı eksik gibi göstermeye çalışırız, doğrusu bunu anlayamıyorum. Allah helal ve haram konusunda, geçmişte özellikle Yahudilerin yaptığı yanlışlarda bizleri uyarmak için, bakın nasıl ayetler indirmiş. Günümüzde yaptığımız yanlışlara, çok açık cevap niteliğinde.

Enam 150: De ki: "HAYDİ, ALLAH ŞUNU HARAM KILDI" DİYE TANIKLIK YAPACAK ŞAHİTLERİNİZİ GETİRİN. ONLAR ŞAHİTLİK ETSELER DE SEN ONLARLA BERABER ŞAHİTLİK ETME. Ayetlerimizi yalanlayanların ve ahirete inanmayanların arzularına uyma. Onlar Rablerine, başka şeyleri denk tutuyorlar. (Diyanet meali)

Yunus 59: De ki: "Allah'ın size indirdiği; sizin de, bir kısmını helâl, bir kısmını haram kıldığınız rızıklar hakkında ne dersiniz?" De ki: "BUNUN İÇİN ALLAH MI SİZE İZİN VERDİ, YOKSA ALLAH'A İFTİRA MI EDİYORSUNUZ?" (Diyanet meali)

Nahl 116: Dilleriniz yalana alışageldiğinden dolayı, Allah'a karşı yalan uydurmak için, "ŞU HELÂLDİR", "ŞU HARAMDIR" DEMEYİN. ŞÜPHESİZ, ALLAH'A KARŞI YALAN UYDURANLAR, KURTULUŞA EREMEZLER. (Diyanet meali)

Bu ayetlerde Allah, özellikle Yahudilerin yaptığı yanlışlar konusunda hem Yahudileri, hem de bizleri uyararak, bu hataları sakın yapmayın diye, bakın neler söylüyor. Allah'ın haram dediklerinin dışında, bunları da Allah haram kıldı diyenler, haram olduğuna dair tanıklarını getirsinler diyor. Allah Resulüne, onlar uydurma tanıklarını getirseler bile, sakın onlara inanma, onların şahitliğini kabul etme diye uyarıyor. İkinci ayetinde de, Allah'ın dışında haramlar edinenlere kızarak Allah, bu haramları yapmanıza Allah 'mı size izin verdi, yoksa siz Allah'a iftiramı atıyorsunuz diyerek, çok kesin çizgisini çiziyor ve HARAM KOYACAK YALNIZ BENİM DİYOR RABBİMİZ. Üçüncü ayette de aynı konuyu tekrar ediyor ve dillerinizle yalan uydurarak, şu helal, bu haramdır demeyin. Şüphesiz bunu yaparsanız Allah'a yalan uydurmuş, iftira atmış olursunuz. Bunu yapanlar asla kurtuluşa eremezler diyerek, son noktayı koyuyor. Ne dersiniz bizler bu yanlışı bolca yaparak, Allah'a iftira atanların safında olmuyor muyuz?

Bunca açık ayetlerden sonra, bizler Allah'ın haram diye saydıklarının dışına asla çıkamayacağımızı, çok açık Allah'ın ayetlerinden tebliğ almış oluyoruz. İsteyen Allah'a güvenir onun yolunu izler, isteyen rivayet ve sanı bilgileri din diye yaşar onlara inanır. Günümüz İslam toplumu ne yazık ki Kur'an'ın yolunu izlemediği için acı, keder, yokluk, adaletsizlik içinde yaşıyor. Batılı izleyenlerin yolunun, Allah'a ulaşmadığını, asla huzur bulamayacaklarını,  lütfen unutmayalım. Allah açlıkla terbiye etmesin. Bir zaman gelecek toplumlar açlıkla karşı karşıya geldiklerinde, günümüzde haram diye uydurduklarını bile, bulamama durumuyla karşı karşıya kalabilir. Allah geleceği bilir ve hükümlerini ona göre gönderir. Lütfen aklımızı başımıza alalım ve Allah'ın uyarılarını, HELAL VE HARAMLARINI Kur'an bütünlüğünde, batıl ve rivayetlerden özellikle Yahudi inancından uzak anlamaya ve yaşamaya çaba harcayalım.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
https://hakyolkuran1.blogspot.com/
70
Bugünkü yazımda, Kur'an da geçen HURİ sözleriyle kimden bahsediliyor, sizleri bu konuda düşünmeye davet etmek istiyorum. Bizler Kur'an ayetlerini doğru anlamak için, Kur'an dan yardım almak yerine, rivayet ve sanı bilgiler ışığında ayetleri anlamaya çalıştığımız için, ayetleri yanlış anlıyoruz. Konuyla ilgili bir örnek vermek istiyorum.

Nebe 31–32–33–34: Şüphesiz ALLAH'A KARŞI GELMEKTEN SAKINANLARA bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, GÖĞÜSLERİ ÇIKMIŞ GENÇ KIZLAR ve dolu dolu kadehler vardır. (Diyanet yeni meali)

Bu ayeti bu haliyle, iman eden bir kadın mümin okuduğunda, acaba nasıl bir soru gelir aklına? İman eden erkeklere böyle genç Bayan HURİLER verilecekte cennette, biz kadınlara ne verilecek? İşte ayetleri doğru olmayan bilgiler, rivayetler ışığında anlamaya çalışırsak, böyle yanlış düşüncelere kapılır insanlar. CENNET YALNIZ ERKEKLERİN ÖDÜLLENDİRİLECEĞİ BİR YER DEĞİLDİR. KADIN, ERKEK TÜM İMAN EDENLERİN EŞİT ŞARTLARDA ÖDÜLLENDİRİLECEĞİ, HUZUR İÇİNDE YAŞAYACAĞI, ALLAH'IN BİZLER İÇİN HAZIRLADIĞI ÇOK ÖZEL BİR MEKÂNDIR. Cümlemize nasip etsin inşallah. Sizlere daha önce yayınlanan, yine Diyanetin eski mealinden, aynı ayetin tercümesini örnek vermek istiyorum.

Nebe 31–32–33–34: DOĞRUSU, ALLAH'A KARŞI GELMEKTEN SAKINANLARA kurtuluş, bahçeler, bağlar, YAŞITLAR ve dolu kadehler vardır. (Diyanet İşleri eski meali)

Diyanet İşleri başkanlığının eski Kur'an mealinde aynı ayette, Allah'a karşı gelmekten sakınan kulları için vereceği ödül cennetinde, asla KADIN YA DA ERKEK BİR CİNSTEN BAHSEDİLMEMİŞ. Yalnız YAŞIT EŞLERDEN, DOSTLARDAN BAHSETTİĞİ HALDE, bizler yalnız erkeklere has verilecek güzel genç kızlardan bahsedildiğinin yakıştırmasını ayete yapmamız, bizlerin ne derece Kur'an'ı anlamaya çalıştığımızın açık örneğidir. İlginç olanı Diyanetin daha sonra bu ayeti tercüme ederken, neden değiştirme gereği duyduğudur. Bu örnekten de anlıyoruz ki, Diyanet her geçen gün, batıl düşüncelerin etkisinde ayetleri topluma anlatıyor olmasıdır. BUDA TOPLUMUMUZ İÇİN BÜYÜK BİR TEHLİKEDİR. Aynı ayete, başka farklı iki mealden de örnek verelim.

Nebe 31–32–33–34: Allah'a saygı duyanlar için umdukları yer, muhteşem bahçeler ve bağlar, müthiş UYUMLU HARİKA EŞLER ve dolup taşan kadehler vardır. (Bayraktar Bayraklı meali)

Nebe 31–32–33–34 : ŞÜPHESİZ Kİ [MUTTAKÎ]LER (DUYARLI OLANLAR) İÇİN ÖDÜL(LER) VARDIR. BAHÇELER VE ÜZÜM BAĞLARI, UYUMLU (OLGUNLAŞMIŞ ÜZÜM) TANELERİ. DOLU KADEH(LER). (Mehmet Okuyan meali)

Aynı ayeti iki farklı mealinden yazdığımızda, bahsettiğimiz  bölüm çok farklı tercüme edildiğini görüyoruz. Dikkat ettiyseniz bu iki ayetin birisinde uyumlu harika eşler, diğerinde uyumlu olgunlaşmış üzüm taneleri diye tercüme edilmiş. Sayın Mehmet Okuyan tercümesine bir dip not ekleyerek bakın ne demiş. "Ayetteki [Kevâ'ıbe etrâben] ifadesinin, genç kız çocuklarıyla değil, bağlam gereği üzüm taneleri veya salkımları şeklinde anlaşılması gerekmektedir. Bu ifade, yumru bitkiler şeklinde de anlaşılabilir. [Kevâ'ıb] sözcüğü, Mâide 5:6'da [el-ka'beyni] şeklinde topukların üstündeki yumru biçiminde aşık/uyluk kemikleri demektir. [Türâb] ile aynı kökten gelen [etrâb] sözcüğü de toprakla ilişkilidir. Burada kastedilen, topraktan çıkan turp vs. yumru biçimindeki gıdalara benzer şekildeki cennete özel içeceklerin meyveleri de olabilir. Zaten sonraki ayette de bunlardan elde edilen ve dolu kadehlerdeki içeceklerden söz edilmektedir." Ayete bahsedilen ve farklı tercüme edilen bu ayet , erkek kadın ayırmadan ister uyumlu harika eşler olsun, isterse uyumlu birbirinden güzel olgunlaşmış üzüm taneleri olsun, hiç önemli değil. Önemli olan ayette Allah, gerçek iman sahiplerinin, kadın erkek ayrımı yapılmadan ödüllendirileceğini bildirmesidir.

Bakara suresi 25. ayetinde Allah, iman edip yararlı işler yapanları bakın nasıl cennetinde ödüllendireceğini bildiriyor. Asla kadın erkek ayrımı yapmadan. "ORADA ONLARIN, HER TÜRLÜ PİSLİKTEN ARINMIŞ TERTEMİZ EŞLERİ OLACAK VE ORADA SÜREKLİ OLARAK KALACAKLARDIR." Ali İmran 15. ayetinde de aynı şekilde iman edenleri Allah cennetinde TERTEMİZ EŞLERLE ödüllendireceğini bildiriyor, asla kadın erkek ayrımı yapmadan. Nisa suresi 57. ayette aynı şekilde cennete kadın erkek ayrımı yapılmadan eşler, dostlar, arkadaşlarla ödüllendirileceği yani YALNIZ BIRAKILMAYACAĞI bildiriliyor. Bu konuya, bu dünyada yaşadığımız kadın ve erkek ilişkisi gibi, nefsi arzularımızı, bizler cennette de yaşayacağımız algısıyla bakıyoruz. Sizce cennette, bu dünyada yaşadığımız cinsellik, dizginlemeye çalıştığımız nefsimizdeki şehevi duygular, evlat edinme arzuları, cennette de olacak mı dersiniz? Bu konuda yorum yapmak hata olur diye düşünüyorum, çünkü bu konuda Kur'an da hiçbir bilgi yok, ama bizler varmış gibi düşünüyoruz hatta arzuluyoruz. Doğrusu bu konuda, daha fazla yorum yapmaktan korkarım. DOĞRUSUNU, DETAYINI ALLAH BİLİR. Bizlere düşen, açıklanan detay verilen konular üzerinde konuşmak olmalıdır.

Nahl 97: ERKEK VEYA KADIN, kim mü'min olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.( Diyanet meali)

Kur'an asla kadın, erkek ayrımı yapmadan, yaptıklarımızın yani imtihanımızın karşılığını alacağımızdan bahseder. Bu durumda nasıl olurda cennette, yalnız erkeklere uyumlu hoş/güzel bakışlı bayan eşlerin, arkadaşların, yardımcıların verileceğini söyleriz. Kur'an Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için, HURİLERLE kadın erkek ayrımı yapmadan, eşleştirileceği, arkadaş yoldaş olarak verileceği anlatılır. Bu eşleşme nasıl olur, onun detayını Allah bilir. Allah Kur'an'da açıklamadığı halde, meleklere dişi yakıştırması yapılmıştır. Allah bu konuda bizleri uyarıp, nereden biliyorsunuz dişi olduğunu, yaradılışına şahit mi oldunuz diyerek bizleri uyarmıştır. Ne yazık ki HURİ konusunda da, bizler aynı yanlışı yapıyoruz. HURİ konusunun geçtiği, diğer ayetlerden örnek verelim şimdide, farklı meallerden.

Duhan 54: Aynı şekilde onlara, çok GÜZEL EŞLER VERİRİZ. ( Bayraktar Bayraklı meali)

Duhan 54: İşte böyle. Bunun yanı sıra biz onları, iri gözlü HURİLERLE EVLENDİRİRİZ. ( Diyanet Vakfı meali)

Tur 20: Dizili koltuklara yaslanarak, yaptıklarınızın karşılığı olarak afiyetle yiyiniz, içiniz!" Onlara ÇOK GÜZEL EŞLER de veririz. (Bayraktar Bayraklı)

Tur 20:  Art arda dizilmiş koltuklar üzerinde yaslanmış olarak." Ve biz onları parlak, iri gözlü hurilerle EŞLEŞTİRMİŞİZDİR. (Yaşar Nuri meali)

Tur 20:  Sıra sıra dizilmiş [mutluluk] sedirlerine uzanarak!"  [denilecek.] Ve [cennette] saf ve temiz, güzel gözlü eşler ile ONLARI EVLENDİRECEĞİZ (Muhammet Esed meali)

Bu ayetlerin bir öncesinde bahsedilenlere baktığımızda, kadın ya da erkek ayrımı yapmadan, ALLAH'A KARŞI SORUMLULUKLARININ BİLİNCİNDE OLAN TÜM İMAN EDENLERE, HURİ yani uyumlu eşlerin, arkadaşların, yardımcıların cennette verileceği anlatılıyor. Ayette geçen HURİ kelimesinden, asla kadın yada erkek cinsiyeti anlamamalıyız. Bazı tercümelerde evlendirmişizdir diye yazılmış bazılarında, eşleştirmişiz yada eşler veririz diye geçer. Bizler  bu konuda çok fazla detaya girmemizin doğru olmayacağına inanıyorum. Evlendirildi diye anlarsak, bu dünyada ki eşlerimiz ne olacak cennete gittiğimizde diye de düşündüğümüzde, hatalı tercümenin anlam kargaşasına yol açacağını lütfen unutmayalım. Evlenmek farklı şey, eşleştirmek yada yalnız kalmayacaklarını anlatmak adına yoldaşlar, eşler, arkadaşlar verilmesi çok daha farklı anlamdadır. UNUTMAYALIM LÜTFEN, CENNETTE HANGİMİZ BU DÜNYADA Kİ EŞLERİMİZLE BİRLİKTE OLMAK İSTEMEYİZ? İSTİSNALAR HARİÇ. SİZCE BU DURUMU BİRDE BU KONUYLA BİRLİKTE DÜŞÜNÜN. HANGİMİZ BU DÜNYADAKİ EŞİMİZİN YANINA, ERKEK HURİ İLE EVLENDİRİLMESİNİ İSTER? YADA BİZ ERKEKLERE VERİLECEK HURİ KADINLARI, KİMİN EŞİ ONLARLA BİRLİKTE KABUL EDER. YADA BAZILARININ SÖYLEDİĞİ GİBİ, YALNIZ ERKEKLERE HURİ VERİLECEĞİNİ BİRDE DÜŞÜNÜN. EŞLERİMİZ BU DURUMDA NE YAPAR? LÜTFEN NEFİSLERİMİZİN ARZU ETTİĞİ GİBİ DEĞL, ALLAH'IN ANLATTIKLARINI ANLAMAYA ÇALIŞALIM.

Allah bu konularda, çok fazla detay vermemiştir. Anlatılan cennet ile mükâfatlandırılan kadın ya da erkeğin, CENNETTE MEMNUN OLACAĞI EŞLERLE, YARDIMCILARLA BİRLİKTE OLACAĞIDIR, ORADA YALNIZLIK ÇEKİLMEYECEĞİDİR. Yine cennette, dünyada birlikte evlenip yaşadığımız ve birbirimizden hoşnut olduğumuz, hatta beraberliğimize doyamadan veda ettiğimiz, eşlerimizle birlikte olacağımızı düşünmek, hepimizin arzusudur. Ama eşlerimizle, bu dünyada yaşadığımız cinselliğin olacağını düşünmemiz, bana göre büyük yanlış olur. Çünkü bu konuda da Kur'an'da, hiçbir detay verilmemiştir. Evli olmayan ya da eşlerinden hoşnut olmamış, ya da bir kısım eşlerinin cennete giremediğini de düşündüğümüzde, HİÇ KİMSENİN EŞSİZ, ARKADAŞSIZ BIRAKILMAYACAĞI, YALNIZ KALMAYACAĞI müjdesi olarak da, bu ayetleri anlayabiliriz. Cennet konusunda ki detayları, yalnız Allah bilir. Bizlere düşen Allah'ın verdiği bilgileri doğru anlamaya çalışmak, bilgi vermedikleri konularda da, yalan yanlış sözlere inanmamak olmalıdır. Günümüzde cennet ve HURİLER konusunda, Allah'ın asla bahsetmediği öyle şeyler anlatılmaktadır ki günümüzde, bunlara inanmak ve kabul etmek, bizleri HARAMA götürür.

Allah Kur'an'da Araf suresi 33. ayetinde, HAKKINDA HİÇBİR DELİL İNDİRMEDİĞİ BİR ŞEYİ VE ALLAH HAKKINDA BİLMEDİĞİMİZ ŞEYLERİ SÖYLEMEMİZİ HARAM KILMIŞTIR.  Lütfen Allah'ın ikaz ve uyarılarına özen gösterelim ve Kur'an'ın açıklamadığı detay vermediği konularda, anlatılan yanlış bilgilere inanmayalım. Böyle yaparak güzelim İslam dinini, hurafelerden uzak tutup, Kur'an'ın yanlış anlaşılmasına da engel olmuş oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
71
Bizler Allah'ın dini diye, öyle bir İslam yaşıyoruz ki, Yahudilerin batıl inançlarıyla harmanlanmış, Allah'ın Yahudileri özellikle yanlış yoldasınız diye uyardığı, cezalandırdığı yapmayın dediği hataları, günümüzde yaşıyoruz. Bizler adeta Yahudileştirilmişiz, ama bunun ne yazık ki farkında bile değiliz. Birkaç örnek vermek istiyorum. İnternette bir video izledim. Bir gezgin genç arkadaşımız, İsrail'de Yahudilerin ibadet yaptığı ağlama duvarında bir Yahudi görevliyle röportaj yapıyor ve kendi inançları hakkında bilgiler alıyordu. Birçok soru sordu ve bu inançlarınız, inandığınız Tevrat ta mı yazıyor dediğinde, Yahudi'nin verdiği cevap aslında bizlerin inancına giren batıl inancın, nereden geldiğine çok açık bir kanıt niteliğindeydi. Bakın ne diyor.

"HERŞEY TEEVRATTA YAZMIYOR. YAZILI VE SÖZLÜ UYDUĞUMUZ KURALLAR VAR. YAZILI OLANLAR TEVRATTA DİĞERLERİ HZ. MUSA'DAN VE ATALARIMIZDAN GELEN  SÖZLER/HADİSLER. TEVRATTA YAZMAYAN ŞEYLERİ, GELENEKSEL OLARAK UYGULUYORUZ."

Ne dersiniz Yahudi'nin verdiği cevabı, sizler bir yerden hatırlıyor musunuz? Hatırladım dediğinizi duyar gibiyim. Bu söylenenleri, izlenen inanç yöntemini, biz Müslümanların genel çoğunluğu kullanıyor, hem de tamamen aynısını. Kur'an bu söylenenlerin tersini söylemesine, bizlerin yalnız Kur'an'ın ipine sarılmamızı istemesine rağmen, bu hataları yapıyoruz. Çünkü Allah çok net hükmünü vermiş ve sizleri Kur'an'dan sorumlu tutuyorum, hesaba çekeceğim demiştir. Sizce haşa bu hükmü veren Allah, sözünden döner mi? Dönmez diyorsanız lütfen bir kes daha düşünün. Hatırlatırım Yahudilerin ataları da, bu yanlışları yaptığı için Allah tarafından cezalandırılmıştı, bunu Kur'an'ı anlayarak okuyan çok iyi bilir. Yalnız Kur'an ile İslam yaşanmaz, Kur'an'da her bilgi detaylı yoktur. İslam'ı doğru yaşamak, Kur'an'ı anlamak istiyorsak, bizlere yazılı olmadan sözlü olarak Allah'ın Resulünden, atalarımızdan dilden dile ulaşan, rivayet sözler yani hadislerle İslam'ı  yaşamalıyız, yoksa ne Kur'an'ı doğru anlarız, nede İslam'ı doğru yaşayamayız demiyor muyuz?

Hâlbuki Allah Yahudilere ve diğer toplumlara da, tıpkı Kur'an'da bizlere gönderdiği gibi. SİZLERİ, GÖNDERDİĞİM VAHYİMDEN SORUMLU TUTUYORUM. ONUN İPİNE SARILIN, SAKIN EMİN OLMADIĞINIZ SÖZLERİN/HADİSLERİN ARDINA DÜŞMEYİNİZ DEDİĞİNİ ANLIYORUZ. Çünkü Allah, atalarının inancına uymakta ısrar edenlere, ya atalarınız hiçbir şeyi bilmiyor, doğru yolda değilseler de mi onlara uyacaksınız dediğinde, Yahudi ve Hristiyan toplumlarının yanlışlarını Kur'an'da açıkça yüzlerine vurduğu halde, bizler Kur'an'dan ders almamız gerekirken, hala Kur'an ile yetinmeyip, Yahudiler gibi, bizlere rivayet yoluyla sözlü nakil yoluyla ulaşan bilgileri, dinin emri kabul etmeye devam ediyoruz.

Allah namaz kıl, oruç tut, zekât ver, hacca git emirlerini Kur'an'da verip, detaylarını nasıl uygulanacağını vermediğini nasıl söyleriz. Çok basit ve anlaşılır şekilde verdiği halde, bu iftirayı Kur'an'a nasıl atarız? Allah açıklamadığı, detay vermediği bir şeyden nasıl hesap sorar diye demi düşünemiyoruz. Bizler Allah'ın yazılı emirlerine yani Kur'an'a verdiğimiz önemin çok daha fazlasını, sözlü rivayet yollarla gelen hadislere veriyoruz ve diyoruz ki, "BU HADİSLER OLMASAYDI KUR'AN ANLAŞILMAZ, KAPALI KAILIRDI."

Bu sözleri söyleyen ve bunlara inananlara soruyorum. Bu durumda tek başına anlaşılmayan Kur'an 'mı önemli, yoksa Kur'an'ı anlaşılır hale getirdiğini iddia ettikleri rivayet sözler/hadisler mi daha önemli, ne dersiniz? Bu söze inananlar aslında şunu söylemiş oluyor. Kur'an'ı açıklayan anlaşılır hale getiren sözler/hadisler önceliklidir, çünkü O hadisler olmasaydı Kur'an anlaşılmaz, kapalı kalırdı diye bir cevap vermiş oluyorlar. İŞTE BUDA APAÇIK ŞİRKTİR, BUNUN AFFIDA YOKTUR HATIRLATIRIM. Hiç kimse beşeri sözleri/hadisleri Allah'ın kelamının önüne geçiremez, onlar olmasaydı Kur'an anlaşılamazdı diyemez. HAŞA ALLAH KULLARINA ANLATAMADIDA BUNU BİRİLERİMİ BAŞARDI. Biliyorum bazı arkadaşlarımız, biz Kur'an'ı ikinci plana atmıyoruz, tam tersine baş tacı yapıyoruz diyecekler. Ama yaşanan gerçekler, bu sözleri asla onaylamıyor. Allah'ın Nuru'nun anlaşılması için, hiç bir beşerin sözlerine ihtiyacı yoktur. Allah hadi bir benzerini getirin bakalım diye bizlere meydan okuyorsa, haşa Allah'ın bu meydan okuyuşuna karşı, söz söyleyenleri düşünmeye davet ediyorum. Bu söylenenler Allah'ın kelamına iftiradır. Bunlar ancak nefislerini aldatıyorlar. Allah bizleri affetsin diyeceğim anma, bu hataları yapanları Allah, asla affetmem diyor.

Lütfen araştırınız bizler adeta, Yahudileştirilmiş bir İslam yaşıyoruz. Yahudiler hem bizim inancımıza hem de Hristiyanların inancına, kendi inançlarını öyle bir sokmuşlar ki, iki tarafında artık inançlarından çıkarması çok mümkün görünmüyor. Sanırım Allah bizleri özellikle bunlarla imtihan ediyor. Sizlere Yahudilerden inancımıza geçen, bazı konuları özet olarak yazmak istiyorum. Allah Kur'an'da, nelerin haram olduğunu saymış ve saydıklarım dışında her temiz şey sizler için helaldir demiştir. Bugün Allah'ın saydığı haramların dışında, fıkıh inancının, rivayet hadislerin Müslüman toplumuna dayattığı, tek tırnaklı, çift tırnaklı, yırtıcı kuşlar, denizden çıkan kalamar, karides, midye, ıstakoz türü şeylerinde haram olduğu anlatılır. BU BİLGİLERİN TAMAMI, YAHUDİLERİN İNANÇLARINDAN BİZLERE GEÇMİŞTİR.

Allah Kur'an da kadınların ay halinde, ibadet yapamayacağı, oruç tutamayacağı konusunda bir yasak getirmemiştir. Günümüz İslam toplumunda kadınlara getirilen bu yasak, YAHUDİLERİN İNANCINDAN, BİZLERİN İNANCINA GİRMİŞTİR. Hz. Âdem in eşinin ismi, HAVVA ismiyle Kur'an da geçmez. Daha doğrusu Allah'ın elçilerinin eşlerinden, isim olarak bahsedilmez. Onun içinde Hz. Âdem den bahsederken, onun eşi diye geçer. İLGİNÇTİR BUGÜN NEREDEYSE HEPİMİZ, HZ ÂDEMDEN BAHSEDERKEN, EŞİNİN HAVVA OLDUĞUNU SÖYLERİZ. BU BİLGİDE YAHUDİLERİN ELLERİNDEKİ, TAHRİF EDİLMİŞ KİTAPLARINDA GEÇER. NEDEN BU BİLGİLERİ SORGULAMA GEREĞİ DUYMUYORUZ?

Yahudi inancında dinin kaynağı, yalnız TEVRAT değildir, bu örneği yazımın başında, bir Yahudi'nin ağzından görmüştük. Yahudilerin dini inançlarının temelini, Yazılı olan TEVRAT, rivayet yani sözlü olarak atalarından gelen hadislerin toplandığı kitap olan TALMUD, inançlarının ana kaynağı kabul edilmiştir. Bu inanç sistemi de bizlere Yahudilerden geçmiş ve dinin ana kaynakları olarak, yalnız Kur'an yetersiz görülmüş ve sözlü rivayet yoluyla ulaşan sözler/hadisler ve mezheplerin FIKIH inancı da dinin temel ana kaynakları olarak kabul edilmiştir.  Mezhep ve tarikat eksenli İslam'ı yaşayanlardan duyarsınız. "İSLAM KUR'AN VE RESULÜN SÜNNETİ İLE YAŞANIR." Resule ait olduğu iddia edilen sözler, insanların birbirine nakil yoluyla gelen bilgilerdir. Bu bilgilere/sözlere nasıl güveniriz diyen, ne yazık ki çok azınlık. Kur'an'ı Allah ben koruyorum diyor, Peki rivayet edilen hadislerin doğruluğunu kim koruyor. Bununda kolayı bulunmuş ve onları da Allah koruyor diyerek, Allah'a iftira attığımızın böylece Kur'an ile eş tuttuğumuzun hala farkında değiliz.

Kur'an zina yapan erkek ya da kadın ayırmadan, nasıl bir ceza verileceğinden bahseder ve anlatır. Bu konuda apaçık ayet olduğu halde, hala zinanın cezası aslında Kur'an dada RECM EDİLMEKTİ AMA KUR'AN'A GEÇMEDEN KAYBOLMUŞ, YAZILI NÜSHAYI KEÇİ YEMİŞ, diyecek kadar Kur'an a saygısızlık yapıyoruz. Hani Kur'an'ı Allah koruyordu? Ne oldu batılı aklamak için, ayeti görmezden mi geldik, yoksa inkar mı ettik? ZİNANIN RECM, YANİ TAŞLANARAK ÖLDÜRME İNANCI, YAHUDİLERİN İNANÇLARIDIR VE NE YAZIK Kİ BU İNANÇ ONLARDAN BİZE GEÇMİŞTİR.

Bizim inancımızda kutlanan Beraat kandili/gecesi, Yahudilerden esinlenilmiştir.  YAHUDİLİKTEKİ BERAAT GECESİ, YOM KİPUR /KEFARET GÜNÜDÜR. Yom Kipur günü, Yahudiler için en kutsal gündür. (Youm=yevm/ gün, Kippur= kefaret demektir.) Onların kefaret ve tövbe günüdür. Yahudiler bu günde oruç tutarlar. Bu inançta bizlere Yahudilerden geçtiği çok açık anlaşılıyor. Kur'an kadının ya da erkeğin, iffetli ve namuslu olmasının öneminden, birçok ayetinde bahseder. Ama kadının kızlık zarından ve evlenirken kız olduğuna dair, bu zarın kanamasının gerektiğinden bahsetmez. Çünkü bazı kadınlarda bu zar kolay yırtılmaya bilir, doğumda yırtılabilir. Bu yüzden yeni evlilerin yuvalarının yıkıldığını hepimiz duyarız. İŞTE BU GERDEK GECESİ KANLI ÇARŞAF GELENEĞİDE, NE YAZIK Kİ YAHUDİLERDEN BİZLERİN İNANCINA GEÇMİŞTİR. Bakın kitaplarında ne yazar.

 
"YASANIN TEKRARI 22:/16- KADININ BABASI İLERİ GELENLERE, 'KIZIMI BU ADAMLA EVLENDİRDİM AMA O KIZIMDAN HOŞLANMIYOR DİYECEK, 'ŞİMDİ KIZIMI SUÇLUYOR, ONUN ERDEN (KIZ) OLMADIĞINI SÖYLÜYOR. İŞTE KIZIMIN ERDEN OLDUĞUNUN KANITI! SONRA ANNE-BABA KIZLARININ ERDEN (KIZ) OLDUĞUNU KANITLAYAN YATAK ÇARŞAFINI İLERİ GELENLERİN ÖNÜNE SERİP GÖSTERECEKLER."

İnancımıza Yahudilerden o kadar çok inanç geçmiştir ki, saymakla bitmez. Lütfen Allah'ın özellikle Yahudileri uyarıp ikaz ettiği konuları Kur'an'dan doğru anlayalım ve içimize soktuğu yanlış inançları inancımızdan çıkartarak, yalnız Allah'ın ipine sarılalım ki hesabını veren, Allah'ın halis kulları arasında olabilelim.

Bu konu ile ilgili detaylı bir makalemi verdiğim linkten okuyabilirsiniz.

http://www.hakyolkuran.com/sayfa/637/yahudilestirilmis-muslumanlardan-olmak-istemiyorsan

https://hakyolkuran1.blogspot.com/2018/06/yahudilestirilmis-muslumanlardan-olmak.html

Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
72
Değerli kardeşlerim. Bugün İslam toplumları olarak, çok farklı anladığımız, çok farklı anlamlar verdiğimiz Nur suresi 31. ayet üzerinde, birlikte sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum. Bu konu İslam toplumunda çok farklı anlatılıyor ve mezheplerin inancına uydurulmaya çalışılıyor. Ayeti onun için, biraz detaylı ve uzun yazmak zorunda kaldım. Lütfen sabırla, sonuna kadar okumaya çalışalım. Eğer ben bu kadar uzun yazı okuyamam, canım sıkılır derseniz, Allah'ın Kur'an da ki gerçekleri ile buluşamaz batılın etkisinde yaşar ve bizleri Allah ile aldatanların tuzağından da asla kurtulamayız. Ayeti anlamaya çalışırken, lütfen hiçbir etki altında kalmadan, bizlere öğretilen rivayet bilgileri bir kenara bırakarak, ayeti bizler Kur'an bütünlüğünde bizzat Kur'an'dan anlamaya çalışalım. Önce ayeti farklı meallerden yazalım ki konu daha iyi anlaşılsın.

Nur 31: Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (YÜZ VE EL GİBİ) GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA, zînet (yer)lerini göstermesinler. BAŞÖRTÜLERİNİ TA YAKALARININ ÜZERİNE KADAR SALSINLAR. Zinetlerini, kocalarından yahut babalarından yahut kocalarının babalarından yahut oğullarından yahut üvey oğullarından yahut erkek kardeşlerinden yahut erkek kardeşlerinin oğullarından yahut kız kardeşlerinin oğullarından yahut Müslüman kadınlardan yahut sahip oldukları kölelerden yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü'minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz! (Diyanet meali)

Nur 31: (Ey Peygamber!) Mü'min kadınlara da söyle, onlar da gözlerini (yasak olandan) sakınsınlar/çevirsinler. ONLAR DA EDEP YERLERİNİ [FURÛCEHUNNE] KORUSUNLAR. TAKILARINI [ZÎNETEHUNNE], KENDİLİĞİNDEN GÖRÜNEN KISMI HARİÇ, TEŞHİR ETMESİNLER. ÖRTÜLERİNİ [HUMURİHİNNE] (AÇIK OLAN) GERDANLIKLARININ ÜZERİNE SALSINLAR/GÖĞÜS AÇIKLIĞINI ÖRTSÜNLER. Takılarını/ziynetlerini; kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, mü'min kadınlar yahut akitle sorumluluk aldıkları/köleler yahut erkekliği kalmamış hizmetçiler veya henüz kadınların mahrem yerlerinden haberleri olmayan erkek çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizlemekte oldukları takıları anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar.¹¹ Ey Mü'minler! Hepiniz birden Allah'a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz. (Prof. Dr. İsmail Yakıt meali)

Önce şunu hatırlatmak isterim, özellikle ilk önce Diyanet mealini örnek yazdım, çünkü bu ayette HIMAR kelimesi özellikle başörtüsü olarak çevrilmiş. Diğerinde ise aynı kelime ÖRTÜLERİNİ diye çevrilmiş. Bizlerde ilk önce bu kelimenin,  başörtüsü anlamında olduğunu düşünerek ayeti anlamaya çalışalım. Acaba HIMAR kelimesine, başörtüsü anlamı verildiğinde, ayette hüküm başın örtülmesi emrimi, yoksa....? Onu birlikte anlamaya çalışalım. Ayette geçen, GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA cümlesine, Diyanet kendi anladığını yazmış ve parantez içine, Allah'ın hiç bahsetmediği, ayette örneğini bile vermediği bir anlamı vererek, bu müstesnanın YÜZ VE ELLER OLDUĞUNU SÖYLEMİŞ. Sanki haşa, ayetin anlaşılması için eksik tamamlar gibi not düşülmüş. Allah müstesna olan el ve yüzden bahsetmiş olsaydı, bunları da söylemez miydi? Ayette ZİYNET yerlerini göstermesinler diye uyarıyor. Peki bu ziynetten neyi kast ediliyor olabilir? Bunu doğru anlamalıyız. Bu uyarı ile neresini kast ettiğini, cümlenin devamından anlıyoruz ve Başörtülerini yakalarına kadar uzatsınlar yani göğüs bölgesini kapatsınlar diyor. Diğer mealde de örtüleriyle göğüs açıklığını, gerdanlık dediğimiz bölümün kapatılması anlatılıyor. Ayeti anlamaya devam edelim.

Allah görünen kısımlar müstesna dedikten sonra, ZİYNET yerlerini göstermesinler diyor. Peki, ayette dikkat çekilen konu neydi? Ziynet yerlerini yani Göğsün örtülme emriydi. O ZAMAN ALLAH, GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA SÖZÜNDEN NEYİ KAST ETTİĞİNİ DE, BU DOĞRULTUDA ANLAMALIYIZ. Ayette hiç bahsedilmeyen bir konuyla bağlantı kurarsak, yanlış anlamış oluruz, kendimizi aldatırız. Diyanet ayeti tercüme ederken, parantez içine eller ve yüz olarak vermiş. Halbuki ki ayetin bahsettiği konu çok farklı. AYETİN AMACI ZİYNET BÖLGESİNİN, YANİ GÖĞSÜN ÖRTÜLMESİ. AYETTE ZİYNET KELİMESİYLE, KADININ GÖĞÜS AÇIKLIĞI KAST EDİLİYOR. YÜZ VE ELLE HİÇ BİR İLGİSİ YOK. Dikkat ederseniz cümlede, görünen kısımlar müstesna diyor, ama bu kısmın ne olduğu konusunu, tekrarlama gereği duymuyor ayet. Demek ki cümlenin öncesi ve devamında bu sözler geçiyor ve neresi olduğu anlaşılıyor ki, tekrar söz edilmemiş. Müstesna olanların ne olduğunu anlamaya çalışırken, bunu dikkate almalıyız. Sizce göğsü örttükten sonra, kendiliğinden görünen kısım ne olabilir? ELBETTE GÖRÜLEN GÖĞSÜN İRİLİĞİ, BÜYÜKLÜĞÜDÜR.

Allah görünen kısımlar hariç, ziynetlerini göstermesinler cümlesinde, ziynet sözüyle göğsün açıklığının, dekoltesinin kapatılmasından bahsediyordu. GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA DERKEN, KADININ ÖRTTÜĞÜ AMA İRİLİĞİNDEN/BÜYÜKLÜĞÜNDEN DOLAYI GÖRÜLEN, FARK EDİLEN KISMININ GÖRÜLMESİNDE, FARK EDİLMESİNDE BİR SAKINCASININ OLMADIĞINI AÇIKLIYOR BİZLERE KUR'AN. Çünkü konu göğsün örtülmesi olduğuna göre, müstesna sözünü de bahsedilen konuyla alakalı anlamalıyız ki, doğru anlamış olalım. Dikkat ederseniz yukarıda da söylediğim gibi, müstesna olan kısım ayrıca açıklanmaya, detay verilmeye gerek görülmemiş. Ayeti İlk verdiğim Diyanet mealinde yazdığı şekliyle, anlamaya devam edelim. "BAŞÖRTÜLERİNİ TA YAKALARININ ÜZERİNE KADAR SALSINLAR."

Tekrar hatırlatmak istiyorum, Hımar kelimesinin başörtüsü anlamına geldiğini söyleyenler olduğu gibi, bu kelimenin örneğini de verdiğim gibi ÖRTÜ anlamında olduğunu söyleyenlerin de olduğunu lütfen unutmayalım. Bizler ayeti doğru anlayabilmek için, başörtüsüne delil gösterdikleri tek ayeti anlamaya çalışırken HIMAR kelimesinin başörtüsü olduğunu düşünerek anlamaya devam edelim. Kelimeye yanlış bir anlam bile versek, ayette uyarılan ve dikkat çekilen konuyu, Kur'an bütünlüğünde dikkatle düşünen anlayacaktır. Başörtüsü diye çevirdikleri için, bu anlamı vererek ayeti anlamaya devam ediyoruz. Tekrar etmek istiyorum, kelimeye istenilen anlam verilsin, geleneksel Fıkıh inancının etkisinde kalmayan bir Müslüman, doğruyu ve yanlışı Kur'an gözlüğünden bakarak, düşündüğünde doğruyu anlayacaktır. Başörtülerini yakalarının üzerine neden salsınlar dediği çok açık. Göğüs dekoltesini, göğsün açıklığının kapatılması emrediliyor. DEMEK Kİ AYETTE EMREDİLEN VERİLEN HÜKÜM GÖĞSÜN ÖRTÜLMESİ, BAŞIN ÖRTÜLMESİ DEĞİL. Ayette ZİYNET sözüyle Allah, kadının ilk göze çapan, cinsel bölgesi göğüslerinden bahsediyor, çok önemli bir konuya ayetten açıklık getirdik. EMİR GÖĞÜS AÇIKLIĞININ ÖRTÜLMESİYSE, İSTER BAŞÖRTÜSÜYLE, İSTER HERHANGİ BİR ÖRTÜYLE ELBETTE ÖRTÜLEBİLİR. ÖNEMLİ OLAN APAÇIK HÜKMÜN YERİNE GETİRİLMESİDİR.  Ayette bahsedilen Ziynet kelimesinin anlamı kullanıldığı yere göre değişir. Örneğin altın, gümüş gibi süs eşyasına da ziynet diyebilirsiniz. Çünkü bunlar güzel görünen dikkat çeken anlamına gelir. Peki ayette hangi konu işleniyor da, Allah ZİYNET kelimesini kullanıyor. Çok açık kadının dikkat çeken, güzel görünen göğüs dekoltesi için kullanılıyor ki, Allah bu bölgeye kadının ziyneti diyor ve kapatılması isteniyor. Ayetin devamını da, bu bağlamda anlamaya devam etmeliyiz, doğru anlamak istiyorsak. Nur suresi 31. ayeti yazdığım farklı mealde, Prof. Dr. İsmail Yakıt hocamız, ayette geçen ve başörtüsü diye çevrilen HIMAR kelimesine, bakın neden ÖRTÜ anlamı verdiğini nasıl açıklıyor.

"İSLAMİYET'TEN ÖNCE ARAP KADINLARININ BAŞLARINDA "HIMAR" DEDİKLERİ BİR ÖRTÜ VARDI. UÇLARINI ARKADAN BAĞLARLAR, GÖĞÜS VE GERDANLIK AÇIKLIĞI GÖZÜKÜRDÜ. BU AYETLE EMROLUNAN YER GÖĞÜS VE GERDANLIĞIN ÖRTÜLMESİDİR. "HIMAR" ÇOĞULU "HUMUR" ASLINDA ÖRTÜ DEMEKTİR. KULLANILDIĞI YERE GÖRE "BAŞÖRTÜSÜ, "MASA ÖRTÜSÜ" VE OMUZ ÖRTÜSÜ"/ŞAL VB ADINI ALIR. BAŞÖRTÜSÜ İSLAM'LA GELEN BİR ÖRTÜ DEĞİLDİR. TARİH BOYUNCA İKLİMDEN DOLAYI ARAPLARIN KADIN ERKEK HEPSİNİN BAŞI ÖRTÜLÜDÜR. KADINLAR İSE, O ZAMAN "HIMAR"LARINI ARKADAN BAĞLARLARDI VE GÖĞÜS BÖLGESİNİN AÇIKLIĞI KALIRDI. BU AYETLE, AÇIK OLAN VE CİNSELLİĞE DAVETİYE ÇIKARAN BÖLGELERDEN BİRİ OLAN GÖĞÜS AÇIKLIĞININ KAPATILMASI EMREDİLMEKTEDİR. AYETTE GEÇEN "CUYÛB" KELİMESİNİN TEKİLİ "CEB"DİR. ELBİSENİN GERDANLIKTA AÇILAN BOŞLUĞUNA DENİR. ÖRTÜLMESİ GEREKEN BURASIDIR."

Gelelim konumuza. Sizce ayette Allah bu sözleriyle, bizlere nasıl bir hüküm veriyor. Şöyle diyebilir miyiz? "ALLAH BAŞINDA MUTLAKA BAŞÖRTÜSÜ OLSUN VE ONUNLA DA GÖĞÜS AÇIKLIĞINI DA ÖRT Kİ DİKKAT ÇEKMESİN, EMRİ VERİLİYOR." Bunu söyleyebilir misiniz? Yoksa zaten Kur'an'ın indirildiği toplumda, kadının başı örtülüydü, o örttüğünüz başörtülerinizle, yada örtülerinizle açıkta bıraktığınız, dikkat çeken göğüs dekoltenizi de örtününüz, kapatınız mı diyor? Nur suresi 31. ayette geçen HIMAR kelimesinin başörtüsü olduğunu söyleyenlerin düşüncelerine de yer verelim ki, en doğruya ulaşalım.

"ARAPÇA SÖZLÜKLERE GÖRE, ÖRTÜ ANLAMINA GELEN KELİME HIMÂR DEĞİL HAMR KELİMESİDİR. HIMÂR KELİMESİNİN SÖZLÜKLERDE VERİLEN ANLAMI "KADININ" BAŞÖRTÜSÜDÜR. HATTA RAGIP EL İSFAHANÎ'NİN MEŞHUR KUR'AN LUGATİ MÜFREDAT'A GÖRE HIMÂR, "ARAP ÖRFÜNDE" KADININ BAŞÖRTÜSÜDÜR. KUR'AN'IN ARAPLAR TARAFINDAN SADECE BAŞÖRTÜSÜ ANLAMINDA KULLANILAN BİR KELİMEYİ, BAŞKA BİR ANLAMDA KULLANMASININ HİÇBİR GEREKÇESİ OLAMAZ."

Bu düşünceden yola çıkarak, kendimize soralım. Allah Kur'an'ı yalnız Arap örfüne göre mi gönderdi tüm insanlığa? Bizler sözlüklerde verilen anlamına mı bakmalıyız bir kelimenin, yoksa Kur'an da yapılan açıklamalara, kullandığı anlamına mı? Ne dersiniz? Arap örfünde bu kelime Başörtüsü anlamındadır diyor. Acaba 1400 yıl öncede, Arap örfü bu anlamda mıydı? Diyelim ki evet o dönemde de başörtüsü anlamındaydı. ALLAH'IN RESULÜ BU AYETİ TEBLİĞ ALIP, TÜM MÜSLÜMANLARA TEBLİĞ ETTİĞİNDE, SİZCE KÖLELER YA DA MÜSLÜMAN OLAN CARİYELER HARİÇ, ONLAR ÖRTMEYECEK, ÖZGÜR KADINLAR YALNIZ BAŞLARINI ÖRTECEK BU AYETE GÖRE DİYE, AYETİ TEBLİĞ ETMİŞ OLABİLİR Mİ? Mümkün değil. Lütfen araştırınız, Allah'ın Elçisinin döneminde köle kadınlar, yani cariyeler Müslüman bile olsalar, özgür kadın, cariye ayrımı rahatlıkla yapılabilsin diye, MÜSLÜAN CARİYELERİN'DE BAŞLARININ ÖRTMELERİ YASAKTI. BU AYET TEBLİĞ EDİLDİKTEN SONRA BİLE, MÜSLÜMAN OLAN CARİYELER BAŞLARINI ÖRTEMİYORDU. ALLAH'IN RESULÜ BU AYETTEN, MÜSLÜMAN KADIN BAŞINI ÖRTMELİDİR EMRİNİDE ANLAMIŞ OLSAYDI, SİZCE MÜSLÜMAN CARİYELER ÖRTMESİN DERMİYDİ? Bakın ayeti, geleneksel İslam inancının mantığıyla bile anlamaya çalışsak, başın örtülme emrini, Kur'an'ın özellikle bu ayette verdiğini çıkartamayız. Karar sizin, ayette geçen bir kelimeye, ne anlamı verirsek verelim, Kur'an'ın diğer ayetleri onay vermiyorsa, ancak kendimizi kandırmış oluruz. Arap geleneği bile bunu onaylamıyor.

Ayeti anlamaya devam edelim. Söylediklerimin daha iyi anlaşılması için, bir örnek vermek istiyorum. Ayette hımar kelimesinin, başörtüsü anlamına geldiğini farz edelim ve öyle düşünmeye devam edelim. Diyelim ki Kur'an'ın indirildiği toplumda, kadının çok kısa etek giydiğini ve öyle dolaştıklarını farz edelim. Tıpkı başlarını iklim, töre ve gelenekleri gereği örtüp, göğüslerini daha dikkatsiz örten kadınlar gibi. Bu arada hatırlatmak isterim, O dönemin erkeklerinin de tamamının başları gelenekleri ve iklim şartlarından dolayı örtülüydü. Her nedense günümüzde, erkeklerde başlarını örtmelidir diyen yok.  Allah yapılan bu yanlışa dikkat çekmek için, şöyle bir ayet indirdiğini farz edelim bir an. "EY MÜMİN KADINLAR, ETEKLERİNİZİ KISA GİYMEYİN, AŞAĞIYA DOĞRU SALINKİ DİKKAT ÇEKMESİN, MÜMİN KADINA DA YAKIŞAN BUDUR."

Bu durumda siz bu uyarıdan, nasıl bir sonuç çıkartırdınız? Kadınlarda etek giymek farzdır ve bu eteğin boyu da uzun olacaktır diye mi anladınız? Yoksa yapılan yanlışa Allah dikkat çekerek, etek giyecekseniz kısa etek giymeyin diyor, diye mi anlardınız? İşte yaptığımız yanlışa dikkat çekici ve düşündürücü örnek. Bizler ayetlerin ne anlattığını, neye hükmettiğini değil, AYETLERİ TÖRE, GELENEK VE İTİKATLARIMIZA NASIL DELİL YAPARIZ, ONUNLA BAĞLANTI KURARIZ, ONA BAKIYORUZ. ÖNEMLİ OLAN HÜKÜMDÜR, HÜKMÜ YERİNE GETİRMEK İÇİN KULLANILAN ARAÇ YA DA GEREK ZAMANA, MEKÂNA GÖRE DEĞİŞEBİLİR. Hatırlayınız Allah elçisine Hac suresi 27. ayetinde ne diyordu?

Hac 27: İnsanlar arasında haccı ilan et ki, GEREK YAYA OLARAK, GEREK UZAK YOLLARDAN GELEN YORGUN DEVELER ÜZERİNDE, sana gelsinler.

Bakın Allah o devrin koşullarında ayeti indirmiş ve Hacca yaya ya da deveyle gidilebileceği örneğini veriyor. Şimdi bizler bu ayetten, Hacca yalnız yaya, ya da deveyle gidilmelidir diyebilir miyiz? Elbette hayır. O zaman Nur suresinde geçen, HIMAR kelimesine başörtüsü anlamını dahi versek, AYETTE BAŞIN ÖRTÜLME EMRİNİ DE ALLAH DOLAYLI VERİYOR DİYEMEYİZ. Lütfen unutmayalım, KUR'AN DA FARZ EMİRLER, AÇIK VE NET BİR ŞEKİLDE, BİRÇOK AYETLE İZAH EDİLEREK, ÖRNEKLERLE VERİLMİŞTİR. YANİ AYETLER DOLAYLI DEĞİL, MUHKEM YANİ HERKESİN ANLAYACAĞI ŞEKİLDE AÇIK HÜKÜMLE VERİLMİŞTİR. AYRICA ALLAH ÇOK ÖNEMLİ KONULARI TEK BİR AYETTE DEĞİL, BİRÇOK AYETTE TEKRAR ETMİŞTİRKİ, DOĞRU ANLAŞILSIN. Sormak isterim madem Nur suresi 31. ayette göğsün örtülmesi muhkem/açık bir şekilde veriliyor, başın örtülmesi de DOLAYLI veriliyor, bu durumda Kur'an'ın başka bir ayetinde, dolaylı verilen bu hüküm, MUHKEM bir şekilde verilmesi, açıklanması ve KADIN SAÇLARINI ÖRTMELİDİR DEMESİ gerekmez miydi? LÜTFEN UNUTMAYALIM ALLAH, HİÇ BİR AYETİNDE MUHKEM YANİ AÇIK BİR ŞEKİLDE, KADIN SAÇLARINI ÖRTMELİDİR EMRİNİ VERMEMİŞTİR. NEDEN BUNU SORMUYORUZ? Karar sizlerin, gerçeklerle buluşmak isteyen Müslüman, hiç bir rivayet sanı bilginin etkisi altında kalmadan, Kur'an ışığında ayetleri anlamaya çalışmak olmalıdır.

Süleymaniye Vakfının yeni mealinde, bu ayette geçen ZİYNET kelimesinden, bakın ne anlamışlar ve dip not olarak, nasıl bir açıklama yapılmış. Bu konuda da açıklama yapmak istiyorum ki, konu daha iyi anlaşılsın. "KADIN, İNSANLAR İÇİN ZİYNET KILINDIĞINDAN (Al-i İmran 3/14) BU AYETTEKİ ZİYNET, KADIN VÜCUDUNDAN BAŞKASI OLAMAZ." Dikkat ederseniz, budur diyemiyorlar ama tahminlerinin de çok güçlü olduğunu, üstüne basarak söylüyorlar. Allah'ın HÂŞÂ izah edemediğini, açıklamadığını anlatmaya izah etmeye mi çalışıyorlar. Hani Allah biz her şeyden nice örnekleri, değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız diyordu? Hani sorumlu olduğumuz ayetler MUHKEMDİ, düşünen aklını kullanan anlıyordu? Unutmayalım lütfen, muhkem şüphe duyulmayacak kadar açık, anlaşılan anlamındadır. Bunun yorumunu sizlere bırakıyorum.

Normalde kullanılan ziynet kelimesinin anlamı, günümüzde'de güzel görünen alımlı anlamındadır, ama yasaklanmamıştır. Kadın erkeklere güzel görünmek istediği gibi, elbette erkekte kadına güzel görünmek ister. Allah sizlere süs eşyası indirdim, mescitlere giderken giyinip gidin der. Erkek kadın ayrımı yapmadan. Burada bahsedilen, cinsel bölgelerin dikkat çekmemesi, görünmemesi kapanmasıdır. YOKSA KADININ HER YERİ ERKEK İÇİN ZİYNETTİR, KAPATMALIDIR DERSEK, BU DÜŞÜNCE ALLAH'IN DEĞİL, KENDİMİZİN DÜŞÜNCESİ OLMAKTAN İLERİ GİDEMEZ. BUNU SÖYLEDİĞİMİZ ANDAN İTİBAREN ERKEĞİNDE TÜM BEDENİ, KADINA ZİYNET OLMASI GEREKMEZ Mİ? AMA BUNDAN BAHSEDEN NE YAZIK Kİ YOK. Kur'an da asla, hiçbir ayette böyle bir bilgi, hüküm yoktur. HÂŞÂ Allah'ın Kur'an'da açıklayamadığını, izah edemediğini açığa çıkaranlar mı var aramızda. Böyle davranırsak kendimizi aldatırız. Belki gelenek ve inançlarımıza geçici kanıt yaratır ve nefsimizi avuturuz, ama Allah'ın gerçekleri ile buluşamayız ve  kadınlarımıza eziyet etmiş oluruz. İRANDAKİ KADINLARIN, BAŞÖRTÜSÜNDEKİ ZORLAMAYA KARŞI TAVRINI, İSYANLARINI LÜTFEN DİKKATLE DÜŞÜNÜN. NE SÖYLEMEK İSTEDİĞİMİ ANLAYACAKSINIZ.

Yine ayette geçen, görünen kısmı müstesna dan kasıt ne olduğunu, bakın Süleymaniye Vakfı ne anlamış. "GÖRÜNEN KISIM" İFADESİNİN BAŞÖRTÜDEN ÖNCE GEÇMESİNDEN, YÜZÜN GÖRÜNEN GÜZELLİKLERDEN OLDUĞU ANLAŞILIR." İyide bizler ayette asıl anlatılmak ve dikkat çekilmek istenen yeri, bölgeyi YANİ AYETİN HÜKMÜNÜ unuttuk, hiç bahsedilmeyen bir bölgeden bahsediyoruz. Yine açıkça Allah'ın asla söylemediği, ayetten de bunun anlaşılmasının mümkün olmadığı bir anlam yükleyerek, başörtüsüne delil yaratmaya çalışılmış. Ayette geçen Ziynet kelimesine, mealinde güzellik anlamı verip, ondan sonrada bu güzellikten kasıt, aslında kadının yüzüdür, onun görünmesinde bir sakınca yoktur anlamı veriliyor.

Nur suresi 31. ayeti anlamaya devam edelim. Ayetin devamında çok ilginç ve dikkatle düşünmemiz gereken bir liste verilerek, ziynetlerini bu kişilerden başkasına göstermesinler açıklamasını yapıyor. Sayılanlara baktığımızda, çok yakın akrabalar ve aile içinde yaşayan, erkekliği kalmamış köle ve hizmetçilerden, birde henüz kadınların MAHREM YERLERİNE vakıf olmayan, erkek çocuklardan bahsederek, bunlardan başkasına göstermesinler diyordu.

Peki, bu sözleri nasıl anlamalıyız? Eğer bu saydıklarımıza, kadının göğüslerini serbestçe gösterebilir diye anlarsak, elbette büyük hata yaparız. Ahzab Suresi 59. ayeti tekrar hatırlayınız lütfen. Ne diyordu Rabbimiz? Mümin kadınlara söyle, dışarıya çıkarken, üzerlerine dış giysilerini alsınlar ki tanınsınlar, bilinsinler incitilmesinler diyordu. Demek ki bahsettiğimiz konuyu bu ayet doğrultusunda anlamalıyız. Ayrıca Nur suresi 31. ayette ziynetlerin örtülme emrini verirken daha titiz, daha dikkatli olunması emrini vermişti. NUR SURESİ 31. AYETTE BAHSEDİLEN BÖLGE ZATEN KADININ GÖĞSÜNÜN TAMAMEN AÇIKLIĞI DEĞİL EROTİK TABİR ETTİĞİMİZ GÖĞSÜN DİKKAT ÇEKEN HEMEN ÜSTÜ OLAN KISMININ DAHA AÇIK OLAN KISMININ ÖRTÜLME EMRİ VERİLİYORDU. Yoksa göğüsler tamamen açık değildi elbette. Bu ayette de yakın akrabalar yanında, aynı hassasiyeti göstermeyebilecekleri anlatılıyor, yoksa ziynetlerin gösterilmesi, açılması değil, ilave örtünün açılabileceğinden bahsediliyor.

Nur 31. ayette sayılan kişiler, dikkat ettiyseniz evde her zaman olabilecek insanlar. Kadın töresi, geleneği gereği evinde nasıl yaşıyorsa, hangi rahatlıkta dolaşıyorsa, evin içinde o rahatlıkla giyinip, o sayılan kişilerle birlikte EK ÖNLEM ALMADAN rahatça dolaşabileceği anlaşılıyor. Yoksa herhangi bir yerini açması söz konusu değil. Ev içinde her zaman bulunabilecek yakın akrabalara lütfen dikkat ediniz. BU SAYILAN AKRABALARLA ZATEN KUR' AN DA, EVLENME YASAĞI VARDIR. O günkü devri hatırlayınız. Tek bir oda ve kadın hem evin işi, hem de ÇOCUKLARINI EMZİRMEK, DOYURMAKLA MEŞGUL BİR DURUMDA. GEREKLİ ÖNLEMLERİ ALARAK, EVİNDE YAKINLARI, AKRABALARI YANINDA, DAHA RAHAT HAREKET EDEBİLMESİNE RUHSAT TANINIYOR AYET. Bu ayete öyle anlam veriliyor ki, bir kısım düşünce, kadın saçını bu kişilere ancak gösterebileceği, başkalarına gösteremeyeceği söylenmektedir. İyi ama bu anlamı vereceğimiz açıklama, asla yok ayette.

Şimdide ZİYNET sözcüğünü farklı anlamlarda düşünelim. Allah ziynet sözünden, kadının taktığı takılardan bahsettiğini var sayalım, çünkü böyle düşünenler de var. Böyle düşünürsek, bu kelimenin bir cümle önce tekrarlandığı ve Allah başörtüleri ile göğüs açıklıklarını örtsün diye uyardığı, sözleriyle ters düşer. Göğüste takı var onun için kapatılmalıdır tezi, ayetin bütünlüğüne uymaz. Biz yine de ziynet kelimesini, takılan süs eşyası olarak anlamaya devam edelim ve bu konu üzerinde düşünelim. Amaç en doğruya düşünerek ulaşmak değil mi? Allah süs eşyası/ziynet takan bir kadının, taktığı takıları, ayette saydığı en yakınlarının dışında, kimseye göstermesini haram kılmış, yasaklamış diye anladığımızı düşünelim. Lütfen dikkat, bu konudan bahsederken, ayette bir cümle var hatırlatmak istiyorum.

"ERKEKLİĞİ KALMAMIŞ HİZMETÇİLERDEN YAHUT DA HENÜZ KADINLARIN MAHREM YERLERİNE VAKIF OLMAYAN ERKEK ÇOCUKLARDAN BAŞKALARINA GÖSTERMESİNLER."

Dikkat ederseniz, kadınların mahrem yerlerinden bahsettiği gibi, erkekliği kalmamış hizmetçilerden bahsediyor. Bu sözlerden anlıyoruz ki, ZİYNET kelimesi ile Allah takılan süs eşyasından bahsetmiyor. Hatta bundan bahsetmesi hiç mümkün değil, çünkü Allah ne diyordu süslü giysi ve süs eşyası ile ilgili? Araf. 31. ayette, Ey âdemoğulları! TÜM MESCİTLERDE SÜSLÜ, GÜZEL GİYSİLERİNİZİ KUŞANIN. Araf 32. ayette ise bu konuda, çok daha güzel bir açıklama yapıyor ve bakın ne diyor.

"De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı SÜSÜ, GÜZEL, TEMİZ VE TATLI RIZIKLARI KİM HARAM ETMİŞ?" De ki: "Dünya hayatında onlar, İNANANLAR İÇİN DE VAR. KIYAMET GÜNÜNDE İSE YALNIZ İNANANLAR İÇİNDİR ONLAR." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyoruz."

Buradan da anlıyoruz ki süslenmek ve dışarıda süslü güzel giyinmek yasak değil. Bu örneği verdiğimizde, kadın yalnız kocasına süslenir, süslenerek dışarı çıkamaz, takılarını gösteremez demek, Kur'an a göre yanlış olur. Çünkü Allah böyle bir yasaklayıcı hüküm vermemiştir. Tam tersine mescitlere giderken süslü, güzel giyinmemizi emretmiştir, hiçbir ayrım yapmadan. Bizler kendimiz karar veriyor ve kadın kocasından başka kimseye güzel, süslü görünemez diyoruz. Ayetlerde Allah açıkça söylemediği, kadına asla böyle bir yasak getirmediği halde, bizler nefislerimiz doğrultusunda imanımıza yön veriyoruz.

Acaba Allah hüküm vermediği halde, neden yalnız kadın süslenip, süs eşyası takıp gezemez deniyor da, erkekler kendilerine böyle bir yasak getirmiyor? Buda düşündürücü değil mi? Kadın süslenip gezemezse, erkekte bunu yapamaz. Ama erkekten bahseden bile yok. Demek ki ayette geçen ziynet sözünden, takılan takıları anlamamız Kur'an a göre doğru olamaz. Gelelim ayetin son kısmına. Ayette geçen cümleyi tekrar hatırlayalım. "GİZLEDİKLERİ ZİYNETLER BİLİNSİN DİYE, AYAKLARINI YERE VURMASINLAR." Aynı ayeti TAKILARI bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar diye tercüme ediliyor. Bu cümleyi her iki şekliyle de düşünelim. Eğer ziynet kelimesinden takılan takı, altın, bilezik süs eşyası olarak algılamış olsaydık, bu takıların görünmesi için kadın hızlı, sert yürümesi, ayette geçen sözlerden yola çıkarak, ayakların sertçe hareket etmesi ile süs eşyaları belli olmaz. Çünkü süsler/takılar görünür vaziyettedir zaten. Ayağına takılan hal halı örnek vererek, ayeti anlamaya kalkarsak, ayeti bütünlüğünden uzaklaştırmış oluruz diye düşünüyorum.

Şimdi lütfen bu konu üzerinde daha dikkatle düşünelim. Evin kadını için, ziynetlerini saklama konusunda, daha rahat edecekleri kişiler sayılmıştı hatırlarsanız. Ayeti tercüme ederken, ziynetlerini gösterebilecekleri kişiler diye sayılmıştı. Bu çevirinin doğru olmadığını devamındaki cümleden anlıyoruz. Lütfen ayetin sonundaki bu cümle üzerinden düşünelim şimdide. Evin ahalisine, YAKINLARINA GİZLEDİKLERİ ZİYNETLER BİLİNSİN DİYE, AYAKLARINI YERE VURMASINLAR DİYOR. Demek ki kadının ziyneti, yani dikkat çeken göğüs bölgesi açıkta değil kapalı tam belli olmuyor ama daha serbest konumda. Yine gizleniyor ve örtüldüğü halde, KENDİLİĞİNDEN GÖRÜLEN GÖĞSÜN İRİLİĞİ, hızlı hareket ederek, cazibeli davranışlarla, dikkatin bu kısma çekilmemesi gerektiği uyarısı yapılıyor, özellikle ayette kadınlara. Kadın evin içinde hızlı hareket ederek, kırıtarak yürüdüğünde en çok dikkat çeken kısmı, özellikle Arap kadınlarının büyük, iri göğüsleridir. Bu cümleden de anlıyoruz ki, kadın evin içinde belki akrabaları ve ev halkı için daha rahat giyinebilecek ama ev halkının dikkatini, kendi cinsel objelerine dikkat çekecek hiçbir şey yapmamaya da, özen gösterecek.

Son olarak tekrar hatırlatmak isterim. Ayetleri lütfen rivayetlerin etkisinde, kelimelere farklı anlamlar vererek anlamaya çalışmayalım. Allah sorumlu olduğumuz MUHKEM ayetleri, çok açık şüphe duyulmayacak şekilde, nice örnekler vererek  gönderdiğini açıkça söylüyorsa, kadının saçlarını örtmesinin emrini verseydi, bunu da dolaylı değil, MUHKEM BİR ŞEKİLDE AÇIKÇA KADIN SAÇLARINI ÖRTMELİDİR DERDİ.  Kur'an'ın hiç bir ayetinde, Allah kadın saçlarını örtmelidir demiyorsa, lütfen inançlarımızı, geleneklerimizi dinleştirmeye çalışmayalım, hata ederiz. Hatta Allah'a ve elçisine iftira atanların safında oluruz.

Ben Kur'an bütünlüğünde, hurafenin etkisinde kalmadan düşündüğümde araştırdığımda bu ayetten bunları anladım. Hatalarım varsa, Rabbim affetsin ve gerçekleri görmem içinde, gönül gözlerimi açmayı nasip etsin bana ve cümlemize inşallah. Sizlere düşen, yazdıklarımı rivayetler ışığında değerlendirmeden, Kur'an merkezli anlamaya çalışmak olmalıdır. HEPİMİZ BU DÜNYADA TEK BAŞIMIZA İMTİHANIMIZI YAŞIYORUZ. İMTİHANIMIZINDA KUR'AN'DAN OLDUĞUNU, LÜTFEN UNUTMAYALIM.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
73
Bu konunun doğru anlaşılması için, detaylı yazmak zorundayım, yazım uzun lütfen sabırla okuyunuz. Makaleme başlamadan önce şunu belirtmek isterim. Kur'an kölelik ve cariyelik kapısını, indirdiği ayetlerle kapatmıştır. Kur'an indirilmeden önce alınan köle ce cariyeler konusunda da onların lehine, yaşamlarını kolaylaştırıcı, düzenleyici hatta kölelik ve cariyelikten kurtaracak ayetler indirmiştir. Yani günümüzde artık cariyeliğe ve köleliğe Kur'an izin vermiyor diyebiliriz. Her konuda olduğu gibi, İslam inancında CARİYE konusu da, FIKIH kanalıyla nefsimizin istediği şekilde biçimlendirilmiştir. Önce şunu söylemek isterim, Kur'an da CARİYE ismiyle bir kelime geçmez. Ayetlere baktığınızda, ELİNİN SAHİP OLDUĞU, ELİNİN ALTINDA BULUNANLAR, kelimesini tercüme ederken, CARİYE diye tercüme etmişlerdir. Böyle olunca da ayetlerin, çok farklı anlaşılması sağlanmıştır. Kadın köleye cariye denir fıkıhta. Fıkıh inancı, batıl ve hurafe inançları Kur'an ayetlerine sokabilmek için, bu kelimeyi kullanmışlar ve başarılıda olmuşlardır. Kur'an köleliğin yanlış olduğunu, ayetlerle izah etmeye çalışmıştır kullarına, yani Allah köleliği kaldırmıştır. Kur'an savaşlarda bile esirleri köleleştirmeyi yasaklamış, ya fidye karşılığı ya da bedelsiz salıverin demiştir. İşin çok daha ilginci, Enfal 67. ayette Allah elçisine bakın ne diyor. "Yeryüzünde ağır basıncaya kadar, hiçbir Elçiye esir sahibi olmak yaraşmaz. " Yani esir alıp köleleştiremezsiniz diyor.

Örneğin birçok ayette, bir insanın yaptığı yanlıştan, günahtan, işlediği suçtan kurtulması için, köle azat edilmesi gerektiğinin örneklerini vermiştir Allah Kur'an'da. YANİ KÖLELİK, ALLAH KATINDA ÇOK DAHA KÖTÜ BİR SUÇ Kİ, BAŞKA BİR KÖTÜLÜĞÜN, SUÇUN AFFI İÇİN, KÖLE AZAT EDİLMESİ ÖRNEĞİ VERİLİYOR. Gelelim FIKIH inancının, CARİYE yani kadın köle konusunda, kabul ettirdiği inanca. Cariye kelimesi sözlükte şu şekilde anlatılıyor. Cariye: Yabancı ülkelerden kaçırılıp özgürlükten yoksun bırakılan, ALINIP SATILABİLEN, HER KONUDA EFENDİSİNİN İSTEKLERİNE BAĞLI BULUNAN genç kadın, halayık. Kur'an indirildikten sonra, artık kölelik kaldırılmış, geleneklerinde olan cariyelikte sona ermiştir. Ama ellerinde olan köle ve cariyelerin durumu kurallara bağlanmış ve onların zamanla özgürleştirilmesi için ayetler indirilmiştir. Hatta onları evlendirin, onlarla evlenin emrini vermiştir Allah.  Günümüzde mezheplerin tekrar ortaya çıkarıp, kendi nefislerinde şekillendirdiği cariye konusunu, bakın nasıl anlatıyorlar.

"NİKÂH AKDİ, İKİSİ DE HÜR OLAN (bu sebeple vücutlarına da malik bulunan) bir erkekle bir kadının, karşılıklı olarak bir aile kurma ve cinsî yönden birbirinden yararlanma konulu -şartlarına uyarak yaptıkları- bir sözleşmeden ibarettir. Cariyeye sahip olmayı sağlayan akit ve tasarruf da (satın alma, miras, ganimet veya bağış yoluyla elde etme...) bir hukuki işlemdir ve BU HUKUKİ İŞLEM, SAHİBİ İLE CARİYE ARASINDA KARI-KOCA GİBİ YAŞAMA HAKKINI DA VERMEKTE, nikâh akdinden daha güçlü ve kapsamlı olarak onun yerine de geçmektedir."  (Hayrettin Karaman.)

Çok ilginç ve bir o kadarda düşündürücü sözler. Şunu söylemek isterim, bu sözleri ve düşünceyi, Kur'an asla kabul etmez, onaylamaz böyle bir bilgide Kur'an da asla yoktur, olması da mümkün değildir. Özgür olmayan, kısıtlı olan bir kişinin, önce bir suçtan dolayı ceza alması gerekir. Bu cezayı da kişiler asla veremez, kanunlar verir. Kadın savaşta esir alınacak ve bu kadın alınıp satılacak ve erkek tarafından istediği gibi kullanılacak öylemi? Bu nasıl sapkın bir düşünce böyle. BÖYLE BİR İNANCI, ALLAH A NİSPET ETMEKTEN RABBİME SIĞINIRIM. Allah Kur'an ile bu yolu kapatmıştır. Bakın bir ayetinde bu konu ile ilgili ne diyor.

Nisa 3: Eğer (evlenmek istediğiniz için mallarını teslim etmediğiniz) yetim kızlara karşı görevinizi yerine getirememekten korkarsanız, hoşunuza giden kadınlardan ikisini, üçünü, dördünü nikâhlayın. ARALARINDA ADALETİ YERİNE GETİREMEMEKTEN KORKARSANIZ BİR TEK KADINI VEYA HÂKİMİYETİNİZ ALTINDA OLANI (BİR ESİR KADINI) NİKÂHLAYIN. Sıkıntıya düşmemeniz için en uygun olanı budur. (Süleymaniye vakfı)

Ayette bahsedilen hakimiyetiniz altındaki kadın sözüne CARİYE diyerek inanılmaz farklı anlamlar yükleniyor. Bakın ayette evlenme konusunda yetimlerden bahsederken, ayetin sonunda hakimiyetimiz altında olan esir kadınlarla da evlenebileceğimiz örneği veriliyor. Öyle şeyler anlatılıyor ki, akıl ve mantık kabul etmediği gibi, Kur'an da asla kabul etmeyecek sözleri, dine sokuyorlar ama itiraz eden ne yazık ki yok. Bizler ayetleri Kur'an ışığında düşünmeyip, beşerin rivayetlerinden yardım alarak anlamaya çalışırsak, inanın şeytanın oyuncağı oluruz. Size sorsam ve desem ki, Müslüman olan Kur'an'a iman eden bir kadın köle, yani dilimizde kullanılan şekliyle cariye, MÜSLÜMAN OLDUĞU HALDE NİKÂH KIYILMADAN, SAHİBİ OLDUĞU KİŞİYLE CİNSEL OLARAK BİRLEŞEBİLİR Mİ? Bizlere öğretilen fıkıh inancına göre birleşebilir. Daha sonrada kölenin sahibi onu başkasına satar, oda ona istediğini yapar, ondan cinsellik adına faydalanabilir öylemi? HANİ MÜSLÜMAN KADIN YADA ERKEK, EVLİ OLMAYAN BİR İNSANLA BİRLEŞEMEZDİ? BU APAÇIK ZİNADIR. Tabi bu durumdan sahibinin erkek çocukları da faydalanacaktır, buna kısıtlama yok. BU NASIL BİR İNANÇ Kİ, MÜSLÜMAN BİR CARİYEYE YADA KÖLE KADINA, BU ZALİMLİKLERİ REVA GÖRÜYORUZ. Sorduğumuzda özgür olan kadın bunu yapamaz deniyor. Bu ayrımı yapan bu kuralları koyan, asla Kur'an değildir, bu gerçeğin artık farkında olalım. BU ADALETSİZLİĞİ YARATAN, BEŞERİN USLANMAZ NEFİSLERİNİN ÜRÜNÜDÜR. İşte Kur'an ı rehber almazsan, böyle sözlere inanırsın.

Köle sahibi bir erkek, eğer Kur'an a iman eden gerçek bir Müslüman'sa, derhal kölelerini özgürleştirmesi gerekirdi ayetler indiğinde. Ama hepsinin bunu yapmadığını ayetten anlıyoruz. Sormak isterim, Allah'ın elçisi bu ayetleri tebliğ alıp, ümmetine tebliğ ettikten sonra, sizce hala köleleri, cariyeleri var mıydı? Vardı diyenler, Allah'ın elçisine iftira atan zalimlerdir. Bakın Allah, çok açık bir şekilde köleliğin ne derece kötü bir şey olduğunu ve iman eden gerçek bir Müslüman'ın, bundan vazgeçip, nasıl köleleri azat etmesi gerektiğini anlatıyor ve bizleri uyarıyor.

Beled suresi 11.12.13.14.15.16: Fakat insan, SARP YOKUŞU AŞAMADI. O SARP YOKUŞUN NE OLDUĞUNU SEN NEREDEN BİLECEKSİN? KÖLE ÂZAT ETMEKTİR veya açlık gününde yakını olan bir yetimi yahut toprakta sürünen bir yoksulu doyurmaktır. (Bayraktar Bayraklı meali)

Bakın Allah, iman ettiğini söyleyenlere, nasıl sitemde bulunuyor ve istediğim o zor yokuşu, kullarım aşamadı ve istediklerimi yapmakta zorlanıyorlar diyor. Devamında da yapılmasını istediği şeyleri sayıyor. İlk önce saydığı da, KÖLE AZAT ETMEK, YANİ ARTIK KÖLELİK ZULMÜNE SON VERMEKTİR DİYOR. Bu kadar açık bir uyarıyı alan Allah'ın elçisi, hala emri altında kölelerin olduğunu nasıl söyleriz. Ya da iman ettiğini söylediği kişiler, cariyeleri cinsel anlamda istedikleri gibi kullanabilir dediğine nasıl inanırız. Allah kölelerin azat edilmesini istediği gibi, onların içimizdeki kişilerle evlendirilmesini de ister bizlerden, köleliğe son vermek adına.  Hatta Kölelerle/cariyelerle evlenip, onları özgürleştirme örneklerini verir.

Nur 32: İçinizdeki bekârları, KÖLELERİNİZDEN VE CARİYELERİNİZDEN evlenmeye elverişli olanları evlendiriniz. Yoksulluk içindeyseler, Allah onları lütfu ile zenginleştirir. Allah lütfu bol olandır; her şeyi bilendir.( Bayraktar Bayraklı meali)

Allah cariye ya da köleleri, yine söylemem gerekirse ayette cariye kelimesi geçmez, bu ayette erkek ya da kadın köle, ya da size hizmet edenleri, içinizden bekârlarla evlendirin diyor ama bizler, cariyelerle evlenmeye gerek yok diyebiliyoruz ve bunlara iman ediyoruz. SİZCE ÖZGÜR KADINA İNEN, NAMUS VE İFFETİNİZİ KORUYUN AYETLERİ, MÜSLÜMAN KÖLE, CARİYE KADINLARA İNMEDİ Mİ? Onlar bu ayetlerden sorumlu değil mi? Kur'an da köle ve özgür insanın farklı sorumlu olduğu tek bir ayet vardır. Oda bir suç halinde, köleye verilecek ceza, özgür bir insana verilecek cezanın yarısı kadar olmalıdır emridir. Bunun nedeni de, Allah'ın uyarılarına rağmen, hala özgürlüğüne kavuşturulmamış, köleyi korumak ve kollamak adınadır. Allah'ın diğer tüm ayetleri, tüm Müslümanlar için geçerlidir. Bunun tersini düşünen, Kur'an'a iman etmiyor demektir. Nur suresi 31. ayetin kadınlara hitap eden ilk cümlesini, sizlere hatırlat isterim." MÜMİN KADINLARA DA SÖYLE, GÖZLERİNİ HARAMDAN SAKINSINLAR, IRZLARINI KORUSUNLAR. "Allah asla iman edenler arasında, özgür ya da köle diye ayrım yapmaz. Çünkü Allah köleliğin kaldırılmasını özellikle istemiştir. Kur'an tüm iman edenler içindir. Bizler ne yazık ki ayetlerde geçen kelimelerle öyle oynuyoruz ki, okuyanlar tedirgin oluyor ve neye inanacağını şaşırıyoruz. Bu konuda bir örnek vermek istiyorum ama aynı ayeti farklı meallerden yazacağım ki, birilerinin imanımızla nasıl oynadıklarını artık fark edebilelim..

Meariç 29.30.31: ONLAR NAMUSLARINI KORUYANLARDIR. ANCAK EŞLERİ YANİ (EVLİLİK YOLUYLA) MEŞRU OLARAK SAHİP OLDUKLARI KİŞİLER HARİÇ. ŞÜPHESİZ Kİ ONLAR, (EŞLERİYLE İLİŞKİLERİNDE) KINANMAZLAR. (Mehmet Okuyan)

Meariç 29,30: YİNE ONLAR Kİ, İFFETLERİNİ KORURLAR; ANCAK EŞLERİ, YANİ MEŞRU ŞEKİLDE HAKKINI VEREREK SAHİP OLDUKLARI KİMSELER MÜSTESNA: ZATEN ONLAR (MEŞRU EŞLERİYLE PAYLAŞTIKLARI CİNSELLİKTEN DOLAYI) KINANAMAZLAR. ( Mustafa İslamoğlu)

Meariç 29, 30, 31: Irzlarını koruyanlar -ANCAK EŞLERİNE VE CARİYELERİNE KARŞI MÜSTESNA; çünkü onlar kınanmaz; bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir-; (Diyanet vakfı meali)

Bu ayetleri, farklı tercümelerden okudunuz. Allah'ın bu ayette ne anlattığını anlayabilmemiz için, iman eden bir kadından evlilik için hangi şartları istiyorsa, aynı şartlarında cariyeler/köle kadınlar için geçerli olacağını düşünmeli ve ayeti öyle anlamaya çalışalım. Hatta köle kadınların birde, Müslüman olduğunu lütfen unutmayalım. Ayetin sonunda Allah ne diyor? Çünkü ancak o zaman, hiçbir kınamaya uğramazlar. İşte bu cümle bizlerin doğru anlamamızı ve doğru karar vermemize anahtar olmalıdır. Allah bir kadınla, nikâh yani evlilik sözleşmesini yapmadan, cinsel ilişkiye girmemizi yasaklamıştır. Bunun dışında yapacağımız her türlü evlilik, hem Allah hem de toplum tarafından hoş görülmeyecek, kabul edilmeyecek bir davranıştır. AYETTE SAHİP OLDUKLARI, ELLERİNİN ALTINDA BULUNAN SÖZÜNDEN, EVLİ OLDUKLARI DİĞER EŞLERİ ANLAŞILMALIDIR. Ellerinin altındakiler sözünden yalnız eşler değil, cariyelerde kast ediliyor diye anlamalıyız diyenlere 'de, şunu söylemek isterim. Bu durumda ellerinin altında bulunan cariye, kadın köleyle evlenmeden asla birlikte olamazsın.  Bunun dışında söylenecek her söz, Kur'an a aykırıdır. Bakın Allah özgürlüğü kısıtlı, cariye/köle Müslüman kadınlarla evlenmeyi nasıl teşvik ediyor.

Bakara 221: İMAN ETMEDİKÇE PUTPEREST KADINLARLA EVLENMEYİN. BEĞENSENİZ BİLE, PUTPEREST BİR KADINDAN, İMANLI BİR CÂRİYE/KÖLE KADIN KESİNLİKLE DAHA İYİDİR. ........(Diyanet vakfı)

Bu ayette de aslında, özgürlüğünden yoksun köle kadından bahseder, cariye kelimesi bu anlamda verilmiştir. Bakın Allah, iman etmiş bir cariye nasıl tercih edilip evlenilmelidir diyor. Bizler ise Allah korusun cariyelerle, istediğimiz gibi ilişkide bulunabileceğimizi söyleyebiliyoruz. Böyle bir durumda, bu kadınlardan doğacak çocukların durumunu düşünün. Sizce Allah Kur'an'da böyle bir sapkınlığa izin veriyor olabilir mi? Bunların normal olduğunu söyleyenler, Allah a iftira atanlardır. Sizlere konun daha iyi anlaşılması için bir örnek daha vermek istiyorum.

Ahzab 52: Bundan sonra [başka] hiçbir kadın sana helal değildir -onları[n hiç birini] başka kadınlarla, güzellikleri seni fazlasıyla cezbetse de, değiştirme[ne izin verilmemiştir]-  [halen] SAHİP OLDUKLARIN DIŞINDA [HİÇ BİRİ SANA HELAL DEĞİLDİR]. Allah her şeyi görüp gözetendir. (Muhammed Esed meali)

Ahzab 52:  BUNDAN SONRA ARTIK BAŞKA KADINLARLA EVLENMEN DE SAĞ ELİNİN SAHİP OLDUKLARI (MEVCUT EŞLERİN) HARİÇ, GÜZELLİKLERİ SENİN HOŞUNA GİTSE BİLE BUNLARI BAŞKA EŞLERLE DEĞİŞTİRMEN DE SANA HELAL DEĞİLDİR.  ALLAH HER ŞEYİ GÖZETLEYİCİDİR.( Mehmet Okuyan meali)

Ahzab 52: BUNDAN SONRA, GÜZELLİKLERİ HOŞUNA GİTSE BİLE BAŞKA KADINLARLA EVLENMEK, EŞLERİNİ BOŞAYIP BAŞKA EŞLER ALMAK SANA HELÂL DEĞİLDİR. ANCAK SAHİP OLDUĞUN CARİYELER BAŞKA. ŞÜPHESİZ ALLAH, HER ŞEYİ GÖZETLEYENDİR. (Diyanet meali)

Dikkat ederseniz bu ayet, Allah'ın Resulü ile ilgili. Bundan sonra ne kadar istersen iste, artık evlenemezsin diyor. Bunun elbette birçok nedeni vardır ama ona girmeyelim. Peki devamında söylediği cümleden ne anlamalıyız. Aslında ayette cariye kelimesi geçmiyor ama Diyanet mealinde CARİYE diye yazmış. Düşünebiliyor musunuz Allah Resulüne, savaşlarda sana esir almak yaraşmaz, ya bedeli ile yada bedelsiz esirleri salıver diye ayet indirecek, ama Resulü savaşlarda esir kadınları cariye diye mi alacak? Birde onlardan, bahsedildiği anlamda faydalanacak öylemi? Bizler Kur'an ile bir  bağ kurmazsak, bizleri işte böyle aldatırlar. Bu konuyu doğru anlayabilmemiz için, Beled suresi 11, 12. ayetlerde, Allah'ın uyarısını lütfen aklımızdan çıkarmayalım. "O SARP YOKUŞUN NE OLDUĞUNU, SEN NEREDEN BİLECEKSİN? KÖLE ÂZAT ETMEKTİR." Yani Allah bu ayette, köle azad etmenin kullarına zor geldiğini söylüyor ve bizleri uyarıyor.

Şunu asla unutmayalım, Allah kölelerin azad edilmesini, bağışlanmasını, özgürlüğüne kavuşturulmasını, bizlerden özellikle istiyor. BU DURUMDA, ALLAH'IN ELÇİSİNİN KÖLESİ, CARİYESİ OLABİLİR MİDE, bizler evlenme yasağından sonra, elinin altındaki köle cariyelerle Allah'ın elçisinin evlenebileceğini ya da birlikte olacağını söylediğine inanıyoruz. Bu mümkün değil. Demek ki Allah'ın elçisinin, elinin altındakilerden kast edilen, evli olan diğer eşleriyle yetinmesi gerektiği anlaşılıyor. Diğer ayetlerde de ellerinin altındakiler sözünden evlilik akdini, sözleşmesini yapmış, diğer eşler olarak anlamalıyız. Yoksa Kur'an'ın tamamına ters düşen, bir inancın arkasından gitmiş oluruz. Bu konuda çok daha dikkat çekici bir örnek daha vermek istiyorum, farklı tercümelerden.

Müminun 6: ANCAK EŞLERİ YANİ (EVLİLİK YOLUYLA) MEŞRU OLARAK SAHİP OLDUKLARI KİŞİLER HARİÇ;  ŞÜPHESİZ Kİ ONLAR (EŞLERİYLE İLİŞKİLERİNDE) KINANMAZLAR. (Mehmet Okuyan meali)

Müminun 6: Eşleri -yani, [evlilik yoluyla] meşru olarak sahip oldukları insanlar-  dışında [kimsede arzularına doyum aramazlar]: çünkü onlar (eşleriyle olan ilişkilerinden dolayı) kınanmazlar. (Muhammed Esed meali)

Müminun 6: ANCAK EŞLERİ VE ELLERİNİN ALTINDA BULUNAN CARİYELERİ BUNUN DIŞINDADIR. ONLARLA İLİŞKİLERİNDEN DOLAYI KINANMAZLAR. (Diyanet meali)

Sayın Mehmet Okuyan ayete şöyle bir dip not bırakmış, onu da yazmak isterim. "Bu cümle "Ancak eşleri veya ellerinin/yeminlerinin sahip oldukları kişiler istisna" şeklinde de tercüme edilebilir. Bu durumda kastedilen, cariyelerin nikâhlanmasıdır ki bu da cariyelik kurumunun bitirilmesine katkı verecektir." Gerçekten çok doğru ve detaylı bir açıklama. Kur'an'ı tercüme ederken, ne yazık ki mezheplerin batıl inançlarının etkisinde tercüme edildiğinde, işte böyle inanılmaz farklı sonuç çıkıyor ortaya. Diyanetin tercümesinde Eşleri kelimesinden sonra, sanki eşleri olmayan ama cariyeleri, köleleri ile de cinsel ilişkiye girilebileceği izlenimi veriliyor. Bu düşüncenin tamamının Kur'an'a aykırı olduğunu hala anlayamayanlar, Allah'ın huzurunda anladıklarında, iş işten geçmiş olacaklardır, hatırlatırım. Bu ayete Muhammed Esed mealinde çok dikkat çekici bir not yazmış, paylaşmak isterim.

"Lafzen, "YAHUT SAĞ ELLERİNİN MALİK OLDUĞU KİMSELER" (ev mâ meleket eymânuhum). Çoğu müfessirler, bu ifadenin şüphe götürmez bir biçimde kadın kölelerle ilgili olduğunu ve ev ("yahut") takısının da, meşru seçeneklerden birine işaret için kullanıldığını ileri sürmüşlerdir. BU GELENEKSEL YORUM BİZCE, KADIN KÖLELERLE EVLİLİK DIŞI CİNSEL İLİŞKİNİN MEŞRUİYETİNİ ÖNGÖRDÜĞÜ SÜRECE, DOĞRU VE KABUL EDİLEBİLİR GÖZÜKMEMEKTEDİR: Çünkü böyle bir öngörü ya da ön kabul, KUR'AN'IN KENDİSİYLE ÇELİŞMEKTEDİR ."

Değerli din kardeşlerim, işte bizler İslam'ı böyle yaşıyoruz. Sorgusuzca araştırmadan, düşünmeden. Karar elbette sizlerin. Ama lütfen inancımızla oynayanların, bizleri istedikleri gibi din adına yönetmeye çalışanların oyuncağı olmayalım. İnanın hesap günü, çok üzülenlerin safında oluruz. Allah bizlere akıl vermiş ve bu aklı kullanmamızı istemiştir. Elde Kur'an düşünen, Allah'ın doğru yolunu bulacaktır.

Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
74
Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim iki ayet olacak. Maide 6 ve Nisa 43. Ayetlerde geçen CÜNÜP kelimesi ile Allah, hangi halde cünüp olursunuz diye açıklama yapıyor ve neden bu durumda tertemiz yıkanın emrini veriyor, onun üzerinde birlikte düşünelim. Çünkü bazı arkadaşlarımız, cünüp kelimesinden neyi kast edildiği Kur'an ayetlerinde açıklanmamış diyorlar, gerçekten açıklanmamış mı ona birlikte bakalım. Cünüp ayetlerde kelime anlamı olarak, temiz sayılmayan anlamında kullanılmış olup, bu durumda ibadet yapılamayacağı hükmünü vermiştir Allah. Bu kelimenin geçtiği iki ayeti birlikte anlamaya çalışırsak, ne maksatla ayette söylendiği ve ne yapılması istendiği anlaşılır. İki ayeti önce okuyalım.

Maide 6: Ey iman edenler! Salât'a  (namaza) kalktığınız zaman YÜZLERİNİZİ VE DİRSEKLERİNİZE KADAR ELLERİNİZİ KOLLARINIZI YIKAYIN; BAŞLARINIZI VE AŞIK KEMİKLERİNE KADAR AYAKLARINIZI MESH EDİN! CÜNÜP OLDUYSANIZ TEMİZLENİN (YIKANIN)! Hastaysanız veya yolculuktaysanız veya sizden biriniz tuvaletten gelmişse ya da kadınlara (cinsel olarak) dokunup da (bu durumlarda) SU BULAMAMIŞSANIZ, O ZAMAN TEMİZ BİR TOPRAK ARAYIN VE YÜZLERİNİZİ DE ELLERİNİZİ DE ONDAN (ONUNLA) [MESH] EDİN!  Allah size herhangi bir güçlük (çıkarmak) istemez fakat sizi tertemiz kılmak ve size (verdiği) nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz. (Mehmet Okuyan meali)

Nisa 43: Ey iman edenler! SARHOŞ İKEN NE SÖYLEDİĞİNİZİ BİLİNCEYE KADAR, BİR DE -YOLCU OLMANIZ DURUMU MÜSTESNA- CÜNÜP İKEN YIKANINCAYA KADAR NAMAZA YAKLAŞMAYIN. Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız veyahut biriniz abdest bozmaktan/tuvaletten gelince ya da EŞLERİNİZLE CİNSEL İLİŞKİDE BULUNUP, SU DA BULAMAZSANIZ o zaman temiz bir toprağa yönelip, (niyet ederek onunla) yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Şüphesiz Allah, çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. (Diyanet meali)

İki ayete baktığımızda her ikisinde de her ayetin ilk bölümünde bahsedilenler, ikinci bölümünde daha detaylı açıklanıyor. Örneğin namaza kalktığınızda normal şartlarda suyla yıkayarak, temizlenerek abdest alınması gerektiği tarifini yapıyor. Abdesti tarif ettikten sonra, farklı bir konuya değiniyor ve CÜNÜP olduğunuzda temizlenin, yıkanın diyor ama nasıl cünüp olunur bunu önce açıklamıyor.

Ayetin devamında, her ikisinde de temizlenmenin abdest almanın detayına giriyor ve kafamızda oluşabilecek tüm sorulara cevap veriyor. Örneğin Hastaysanız veya yolculuktaysanız veya sizden biriniz tuvaletten geldiyse, ya da eşinize cinsel temasta bulunduysanız, bu durumda su bulamadıysanız, yani abdest alacak, ya da yıkanacak imkânınız yoksa teyemmüm edin diyor. Her iki ayette de aynı konuya kendi içinde açıklama getiriyor.

Konuyu özetlemek gerekirse, her iki ayette de Cünüplük konusunu ayetlerin ikinci bölümünde açıklıyor. Önce cünüpseniz namaza durmayın diyor. Tabi bu kelimenin ne anlama geldiğini bilmeyenler, ya da kafalarında soru işareti olanlar olabilir. Dikkat ettiyseniz her iki ayetin ilk bölümünde, kısaca verdiği hükmü, devamında detaylandırıp açıklıyor. Örneğin ayetlerin ilk bölümünde, namaza durmadan önce sakın kendinizi bilmeyecek kadar sarhoş namaza durmayın, normal koşullarda tarif edildiği gibi abdest alarak namaza durun diyor ama ilk bölümünde belki tam anlaşılmayan CÜNÜP olduğunuzda da namaza durmayın hükmünü, ayetin ikinci bölümünde ne yapıldığında cünüp olunacağını açıklıyor.

Hastaysanız, yolcuysanız, tuvalete gittiyseniz abdest alacak durumunuz yoksa ya da eşinizle cinsel ilişkide bulunduysanız, normal şartlarda abdest almanız gerekir, ama su bulamadıysanız bu durumda teyemmüm edebileceğimiz kolaylığını anlatıyor. Her iki ayette aynı konuyu işliyor.  Namaza durmadan önce ne yapılması gerektiği bilgisini veriyor, devamında da bu konu ile ilgili, aklımıza gelebilecek her türlü soruya detaylı cevap veriyor. AYETTEN CÜNÜP DEN KASTEDİLENİN CİNSEL İLİŞKİYE GİRİLDİĞİNDE ORTAYA ÇIKAN DURUMA VERİLEN İSİM OLDUĞU ÇOK AÇIK ANLAŞILIYOR. Peki, Allah neden bu durumda yıkanın demiş olabilir, burası önemli. Bunu bilirsek emrin amacını daha iyi anlarız ve hayatımıza hemen geçirmenin yolunu ararız.

Cinsel ilişki esnasında, kadın ya da erkek çok fazla güç sarf ettiği için, aşırı enerji kaybettiğinden ısınma olur ve vücudumuzun her tarafı çok fazla terler. Hatırlatırım yalnız cinsel bölgeler değil, bedenimizin her bölgesi belki farklı ölçülerde ama aşırı terler. Terlemeyi engellemek mümkün değildir. TERLEYEN BİR İNSANIN NASIL KOKTUĞUNU HEPİMİZ BİLİYORUZ. Demek ki bu durumdan sonra yıkanmakta ki amaç, toplumun arasına katılmadan önce temizlenmek, kokudan kurtulmak olduğu anlaşılıyor. Allah da özellikle huzuruma dururken böyle karşıma çıkmayın diyerek, bizleri temizliğe davet ediyor, toplum içinde dolaşırken çevremizi rahatsız etmemizi bu yolla engelliyor. Ayrıca cinsel ilişkiden sonra enerji kaybından dolayı beden yorulduğundan, uyku hali belirir. Yıkanınca bu uyku halinden de kısmen kurtulmuş oluruz. Maide suresi 6. Ayetin sonunda, cünüp olan birisinin tertemiz yıkanması gerektiğinin nedenini açıklıyor ve ne diyordu hatırlayalım. "ALLAH SİZE HERHANGİ BİR GÜÇLÜK ÇIKARMAK İSTEMEZ. FAKAT SİZİ TERTEMİZ KILMAK VE SİZE VERDİĞİ NİMETİNİ TAMAMLAMAK İSTER Kİ ŞÜKREDESİNİZ."

Geleneksel İslam anlayışında cünüp olan kişinin neredeyse, tüm yaşamının kısıtlandığı, hatta yemek bile yiyemeyeceği anlatılır. Tabi bunların hepsi mezheplerin dine yaptığı ilavelerdir yani beşeridir ve uydurmadır. Allah'ın yasağı, bu halde namaza huzuruma durmayın hükmüdür. Önemli olan Allah'ın cünüp halinde, bizlerin elinden geldiği en kısa zamanda tertemiz yıkanmamız ve toplum içine çıkarken öyle çıkmamız gerektiği bilincinde olmamızdır. Cünüp olan bir kişinin yıkanırken nasıl abdest alacağı konusunda da birçok rivayet ve beşeri bilgiler vardır. Şuradan başlayacaksın şunları yapacaksın gibi. Tüm bunlar rivayetlerin dine ilaveleri ve dini zorlaştırmanın yollarıdır. Allah isteseydi bu haldeki bir insanın tıpkı namaz abdesti gibi, nasıl abdest alacağını bizlere açıklardı. Açıklamayıp bu durumda olanlar, çok basit bir şekilde TERTEMİZ YIKANSIN DEMİŞSE, lütfen haşa Allah'ın hükümlerini eksik, yetersiz görürcesine kendi nefsimizce sıralamalar yapıp, böyle yapmazsan olmaz diyerek hükümler koymayalım.

Bir arkadaşım, bu konuda düşüncesini yazarken şöyle demiş. "ALLAH TERLİ İNSANLARIN NAMAZ KILMASINI İSTEMESEYDİ, BUNU BİLDİRİRDİ BU CÜNÜPLÜKLE İLGİLİ BİR KİRLENMEYLE ALAKALI DEĞİL." Bizler ayetlere yorum yaparken, anlamaya çalışırken kendi mantık ve adalet anlayışımızla değerlendirmeler yaparak hata yapabiliriz. Lütfen Allah'ın sonsuz bağışlayıcı ve adaletli olduğunu unutmayalım. Allah CÜNÜPLÜK konusunu anlatırken, ayetin sonunda yıkanma nedenini şöyle açıklıyor." "ALLAH SİZE HERHANGİ BİR GÜÇLÜK ÇIKARMAK İSTEMEZ, FAKAT SİZİ TERTEMİZ KILMAK VE SİZE VERDİĞİ NİMETİNİ TAMAMLAMAK İSTER KİŞÜKREDESİNİZ." Demek ki Allah evinde rahat bir konumda eşiyle cinsel ilişkiye giren kulu ile rızkını kazanmaya çalışırken, ağır işlerde çalışarak terleyen kullarını birbirinde ayırıyor ve O kullarım benim huzuruma dururken, alın terleri ile huzuruma durmasında bir sakınca yok diyor ki, bu konuda bir hüküm vermeyerek, YEMİN OLSUN Kİ BU KİTABI YAŞARKEN, HAYATINIZA GEÇİRİRKEN SİZLER İÇİN KOLAYLAŞTIRDIK HÜKMÜNÜN BİR ÖRNEĞİNİ VERİYOR BİZLERE.

Allah Kur'an'da, şükürler olsun bizlerin sorumlu olduğu her konuya basit ve kolay cevaplar veriyor. Ama bunu anlayabilmemiz içinde, Kur'an bütünlüğünde batıldan uzak düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı emrediyor.  Çünkü Allah Kur'an'ı anlayasınız ve hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye, biz kolaylaştırdık ve açıkladık diyor.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
75
Bu makalemin konusu, Nisa suresi 65. ayet olacak. Bazı kişiler tarafından bu ayet kendilerine kanıt gösterilip, bakın bu ayette Allah Elçisinin rivayet edilen hadislerine de mutlaka uyulması gerektiğine kanıt gösteriyorlar. Önce ayeti yazalım, bakalım Kur'an bütünlüğünde Allah bu ayette kullarını, ne maksatla uyarıyor.

Nisa 65: Hayır! Rabbine ant olsun ki onlar, ARALARINDA ÇIKAN ÇEKİŞMELİ İŞLERDE SENİ HAKEM YAPIP, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.  (Diyanet meali)

Ayetten de açıkça anlaşılacağı gibi, bu uyarı ve ikazlar, ALLAH'IN ELÇİSİNİN YAŞADIĞI DÖNEME AİT BİR ÖRNEK. ALLAH'IN ELÇİSİNİ ARALARINDA ÇIKAN BİR ANLAŞMAZLIK, ÇEKİŞME KONUSUNDA HAKEM YAPTIKLARI HALDE, VERDİĞİ KARARLARA UYMAYAN BAZI KİŞİLERİN DAVRANIŞLARINDAN BAHSEDİYOR VE O KİŞİLER UYARILIYOR, NASIL DAVRANMASI GEREKTİKLERİ KONUSUNDA İKAZ EDİLİYOR. Hatırlatmak isterim, bahsedilenler iman ettiğini söyleyen kişiler. Bunlar kendi aralarında çıkan anlaşmazlıklarda, önce hakem olarak Allah'ın Elçisini kabul ediyorlar. Tartışma konusunda adaletli Kur'an merkezli bir karar verdiği halde,  Allah'ın Elçisinin verdiği karara tam bir teslimiyetle uymadıklarını anlıyoruz. Peki, bu ayette Allah, hangi konuda Elçisinin hakem yapıldığından bahsediyor? ARALARINDA ÇIKAN ÇEKİŞME YANİ ANLAŞMAZLIK KONUSUNDA. Detayının önemi yok. Allah'ın Elçisi de Aldığı görev ve yetki ile Allah'ın hükümleri doğrultusunda kararlar veriyor. Yoksa Allah'ın koymadığı bir hükmü verip, dine ilaveler yapmıyor Allah'ın Elçisi. Bu ayet örnek gösterilip, bakın demek ki Allah'ın Elçisinin dini konularda verdiği hüküm, karar Allah katında da geçerlidir. Demek ki Elçinin hadisleri de Kur'an'dan sonra, dinin ikinci kaynağı olduğu anlaşılıyor, diyerek kendilerine zorlama ayetten uzak kanıt yaratıyorlar. Konuyu daha iyi anlayabilmek için, bu ayetin bir öncesine bakalım.

Nisa 64: Biz hangi Elçiyi gönderdiysek, BİZİM BİLGİMİZ ALTINDA KENDİSİNE BOYUN EĞİLSİN DİYE GÖNDERMİŞİZDİR. Onlar, kendilerini kötü duruma düşürdüklerinde SANA GELSELER VE (SENİN HUZURUNDA) ALLAH'TAN BAĞIŞ DİLESELERDİ, SEN DE ONLARIN BAĞIŞLANMASI İÇİN DUA ETSEYDİN, o zaman Allah'ın kendine yönelenlerin dönüşünü (tevbesini) kabul ettiğini ve ne kadar merhametli olduğunu elbette göreceklerdi. (Süleymaniye vakfı)

Bakın Allah gönderdiği Elçilerini, nasıl kontrol altında tuttuğunu söylüyor. "BİZİM BİLGİMİZ ALTINDA, KENDİSİNE BOYUN EĞİLSİN DİYE GÖNDERMİŞİZDİR." Demek ki Allah'ın Elçisinin yaşadığı dönemden özellikle bahsediliyor ve Allah Elçilerinin vereceği her kararda, ALLAH'IN HÜKÜMLERİ İLE KARARLAR VERDİĞİNİ VE ALLAH TARAFINDAN KONTROL EDİLDİĞİNİ SÖYLÜYOR. Yani Allah'ın Elçileri kendi düşünceleri ile değil, Allah'ın indirdiği hükümleri, ayetleri ile kararlar veriyor. Ayetin devamında, Onlar yani kullarım anlaşamadığı zor durumlarda, sana gelseler danışsalar ve yaptıkları yanlışlıklarından dolayı, senin huzurunda bir daha bu hataya düşmeyeceğiz diyerek ALLAH'DAN BAĞIŞLANMA DİLESELER, SENDE ONLARIN BU HATALARI BİR DAHA ÜMMETİM YAPMAYACAKLARINA ŞAHİT OLARAK, ONLAR İÇİN DUA ETMİŞ OLSAYDIN ALLAH'A, ONLARI NASIL BAĞIŞLADIĞIMI, NASIL MERHAMETLİ OLDUĞUMU ANLAYACAKLARDI DİYOR. Çünkü Allah Elçilerinin yaşarken her anını takip ediyor ve en küçük bir hatalarında onları uyarıp ikaz ediyordu. Allah'ın Elçilerinin bundan dolayı hata yapamayacağı bilgisini de veriyor ayet. Bizlere Elçinin rivayet yolla ulaşan hadisleri, hiç bir kontrolden geçmeden bizlere ulaştığını ve tahrifata,  değişime uğrama riskinin çok yüksek olduğunu, lütfen unutmayalım.

Bu ayet üzerinde dikkatle düşündüğümüzde, aslında günümüzde yaptığımız çok önemli bir yanlışımıza da dikkat çekiyor. Allah'ın Elçisi yaşarken bile, onu hakem yaptıkları halde, Kur'an hükümleri doğrultusunda vereceği karara, uymayanların olduğunu anlıyoruz. Günümüzde ise işler tam tersine dönmüş, bizlerin ayrılığa düştüğümüz konuda hakemimiz, delil ve kanıtımız Kur'an olması gerekirsen, Elçiye ait olduğu iddia edilen ama Kur'an'ın hiç bahsetmediği, Kur'an gibi koruma altında olmayan rivayet hadisler delil, kanıt gösteriliyor. Demek ki he şey tersine dönmüş ama bizler farkında bile değiliz.

Dikkatinizi çekmek ve hatırlatmak isterim, bu ayet aslında yapılan çok büyük, başka bir yanlışımıza da açıklık getiriyor. Elçilerde şefaatçidir diye inananlara Allah bu ayette, Elçilerim ancak iman ettiğini bildiği, şahit olduğu doğru yolu seçeceğine söz verdiği ümmetinin günahları için Allah'a dua edebileceğini, başka hiçbir şey yapamayacağına apaçık kanıttır. Lütfen Muhammet 19. ayeti de okuyunuz. Aynı konuya açıklık getiriyor. ALLAH AYETİNDE, SİZLERİ KUR'AN'DAN HESABA ÇEKECEĞİM DİYORDA, ELÇİSİNE SANA İNDİRDİĞİMLE KULLARIMA HÜKMET EMRİ VERİYORSA, ALLAH'IN ELÇİSİNİN DİNDE ALLAH'IN HÜKÜM ORTAĞI OLMASI VE KUR'AN'IN BAHSETMEDİĞİ KONULARDA DA HÜKÜMLER VERMESİ MÜMKÜN MÜ? HALA MÜMKÜN DİYENELRE SÖZÜM YOK. ONLAR TÜM GERÇEKLERİ HESAP GÜNÜ GÖRECEKLER AMA VAKİT GEÇMİŞ OLACAK.

Batıl inançlarını aklamak ve rivayetleri din diye yaşamak isteyenler, ne yazık ki hiç ilgisi olmayan ayetlere öyle anlamlar yüklüyorlar ve doğruluğundan asla emin olamayacağımız rivayet hadisleri, dinin asli unsuru yaparak, hem kendilerini hem de toplumu aldatıyorlar. BU HATALAR ANCAK KENDİMİZİ KANDIRMAKTAN BAŞKA BİR İŞE YARAMAZ, LÜTFN UNUTMAYALIM. Bakın Allah görev verdiği Elçilerinin, ayetleri nasıl tebliğ ettiğini, kontrol ve denetim altında tuttuğunu söylüyor bizlere.

"FAKAT O, ELÇİNİN ÖNÜNDE VE ARKASINDA GÖZETLEYİCİ (MELEK)LER YÜRÜTÜR Kİ ELÇİLERİN, RABLERİNİN VAHİYLERİNİ TEBLİĞ ETTİKLERİNİ BİLSİN. ALLAH, ONLARIN HER HÂLİNİ KUŞATMIŞ VE HER ŞEYİ İNCEDEN İNCEYE SAYIP DÖKMÜŞTÜR." (Cin 28)

Bu uyarı ve ikazları alan Allah'ın Elçisi ümmetine, Allah'ın vahyi dışında, bunlarda Allah'ın emri gibidir, dinimizin gerekleridir bunlara da uymalısınız der mi? Hatırlayınız Allah Elçisinin ne demesini istiyordu Ahkaf 9. ayette? "BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM." Bu bilgiyi, uyarıyı bizlere tebliğ eden Allah'ın Elçisi, Kur'an dışından tek kelime dine ilave yapabilir mi? Rad 40. ayetinde Allah, Elçisine ne diyordu? "SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR" Sizce bu uyarıyı Alan Elçi, Allah'ım beni postacı olarak mı gönderdin, bırak bende dine hükümler koyayım demiş olabileceği anlama gelen sözleri nasıl düşünürüz. Bu kadar mı aklımızı kaybettik, bu kadar mı Kur'an'ı terk ettik. Kehf suresi 56. ayetinde Allah Elçilerinin yetkilerini, görev ve sorumluluklarını bizlere açıklarken ne demişti hatırlayalım. "BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. "

BUNCA AÇIK AYETLERİ TEBLİĞ ALIP, İMAN ETTİĞİMİZİ SÖYLEYİP, ALLAH HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM DEDİĞİNE İMAN ETTİĞİMİZ HALDE, BİZLER ALLAH'IN ELÇİSİNİN'DE DİNE KUR'AN'DA BAHSEDİLMEYEN KONULARDA, HÜKÜMLER VERECEĞİNE İNANMAYA DEVAM EDİYORSAK, BİZLERİN İMANLARINDA GÜNÜMÜZ TABİRİYLE SÖYLEMEK GEREKİRSE, VİRÜS VAR DEMEKTİR. BU DURUMDA BU VİRÜSTEN KURTULABİLMEMİZ İÇİN, İMANIMIZA KUR'AN İLE FORMAT ATMAMIZ GEREKİR.

Dilerim bu yanlışları yapmayan, rivayet ve sanı bilgilerden uzak, Allah'ın yolundan giden ve yalnız Kur'an'ın ipine sarılan, Allah'ın azınlık sevgili kullarından oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://kuranadavet1.wordpress.com/

https://twitter.com/KURANA_DAVET

http://www.hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

https://hakyolkuran1.blogspot.com/