Show posts

This section allows you to view all posts made by this member. Note that you can only see posts made in areas you currently have access to.

Messages - halukgta

121
Bizler günümüzde öyle bir din yaşıyoruz ki,  bizleri adeta şeytanın kucağına doğru itiyor. Allah ın sorumlu tuttuğu Kur'an ı anlayarak okuyan, neredeyse yok denecek kadar az. Anlamını bilmeden, Arapça okuyarak sevap kazandığımızı zannediyoruz. Anlamadan okuduğumuz içinde, Allah ın düşün aklını kullan emrini, ne yazık ki yerine getiremiyoruz. Kur'an Allah ın bizlere tebliğidir mesajıdır. Eğer bu mesajı anladığımız dilden okumadıysak, hayatımızda bizler hiç Kur'an okumamışız, yani Allah ın mesajı aracısız almamışız demektir.

İçimize giren din düşmanları, özellikle Yahudiler ve dini kendilerine menfaat aracı yapan bazı kişiler sayesinde, çok üzgünüm ama bunu söylemek zorundayım, BUGÜN MÜSLÜMAN TOPLUMLARIN GENEL ÇOĞUNLUĞUNUN YAŞADIĞI İSLAM, ALLAH IN EMRETTİĞİ İSLAM DEĞİL, ŞEYTANIN FISILDADIĞI RİVAYET, SANI VE BİRAZ SONRA VERECEĞİM ÖRNEKTE OLDUĞU GİBİ, SAPKIN DÜŞÜNCELERDİR. Bazı Müslüman kardeşlerimiz, ne yazık ki bu kişilerin sözlerine inandıklarından dolayı, din adına ne anlatılırsa kabul etmek zorunda kalıyorlar. Çünkü onlara anlatılan rivayetleri, Allah katından ya da Allah ın elçisinin emirleri, hükümleri zannediyorlar. 

Kur'an ile direk bir bağ kuramadığımız, Kur'an ı anlayarak ve düşünerek okumadığımız için, anlatılan yanlış bilgileri İslam dininden zannediyoruz. Sizlere nasıl bir sapkınlık içinde olduğumuza, çok çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. Bu yazacaklarımı Kadir isminde bir arkadaşımız, bana Facebook ta kısa bir konuşmamızda söyledi, doğrusu ben inanamadım, gözlerim faltaşı gibi açıldı. Hatta kendisine, bu sözlerinizden güzel ve ibret verici bir makale çıkacağını da kendisine söyledim. Belki okuduğunuzda sizler de inanamayacaksınız. Ama yemin ederim ki bu sözler, bahsettiğim kişiye aittir. Bakın bana Kur'an ile ilgili, ALLAH DAN KORKMADAN, ŞU SÖZLERİ NASIL SÖYLEDİ.

"KUR AN KONUŞMAZ, YORUMCU ONU KONUŞTURUR. HER EKOLÜN KUR AN I KENDİLERİNİ ONAYLAYAN PASİF BİR KİTAPTIR KUR'AN. KUR'AN ÖZNE DEĞİL ELİ KOLU BAĞLI VE YORUMCUNUN İNSAFINA KALMIŞ CANSIZ BİR NESNEDİR. KUR AN A BİZ ŞEKİL VERİRİZ."

Ben bunları yazarken ve okurken için titriyor üzüntüden ve yapılan saygısızlıktan. Ama bunu söyleyen, çok rahatlıkla söyleyebiliyor.  Bunları söyleyen bir insanın, akşam yatarken gözlerine uyku girmemesi gerekir. Ama bir insan Kur'an dan uzak batılın etkisinde düşünmeden, aklını kullanmadan imanını yaşıyor da batılı, hurafeyi, sanıyı din zannediyorsa, işte böyle hiçbir şeyden habersiz, şeytan demek ki böyle insanlara cesaret veriyor. Gönül gözleri de Kur'an ile açılmamış bir insanın, elbette Allah ın uyardığı gibi, GÖZLERİNDE PERDE KULAKLARINDA VE GÖNLÜNDE MÜHÜR OLACAKTIR.  Böyle bir insanında inatla batılın ardı sıra gittiğinden, gerçekleri görmesi, fark etmesi mümkün olamaz. ALLAH CÜMLEMİZİ, BÖYLE YANLIŞLARIN ARDI SIRA GİTMEKTEN, BİZLERİ KORUSUN İNŞALLAH.

Bu yazımı da yazmamın nedeni, Allah şahittir ki,  bu yanlışların peşine düşmemeleri adına hem din kardeşlerimi uyarmak, hem de bu sözleri söyleyen kardeşimizi bir kez daha Kur'an ile düşünmeye davet etmek içindir.

Bu arkadaşımızın söylediklerinin tamamı, Kur'an hükümlerinin tamamen tersi. Hangi ayetle uyaracağımı bilemiyorum. Kur'an konuşmaz, yorumcu onu konuşturur demek, Allah katından gelen bir kitap için, aklın ve mantığın ötesinde bir düşüncedir. Beşerin yazdığı herhangi bir bilimsel kitaba bile böyle akılsızca bir düşünce söylenemez. Her kitap, yazarı tarafından aktarılan bilgileri verir okuyana. Hele birde bu kitap Allah katından geliyorsa, nasıl olurda Allah ın HÂŞÂ anlatamadığını her okuyan kendisi yorumlar ona anlamlar verir, yani konuşturur deriz. İŞTE BU ZİHNİYETİN İNANCI, BİZLERİ DİNDE BÖLDÜ, PARÇALADI VE BİRBİRİMİZE DÜŞMAN YAPTI. Kur'an ın muhkem ayetlerine, hiç kimse yorum yapamaz. Yorum açık olmayan, anlaşılmayan sözlere yapılır. Allah MUHKEM yani anlaşılan, açık ayetlerini, tüm kullarının anlayacağı şekilde, nice örneklerle açıkladık dediği halde, bu yanlış düşünceyi Kur'an a nispet eden, Kur'an a iman etmiyor demektir.

KUR'AN A PASİF KİTAP DİYEN, ŞEYTANIN HİZMETÇİSİDİR. Kusura bakmayın, Allah ın kitabına bu sözleri nispet edene,  bunları söylemek zorundayım. Hele hele Kur'an için eli kolu bağlı, yorumcunun insafına kalmış yani açıklamaya izaha muhtaç cansız bir nesnedir demek, yine çok özür diliyorum okurlarımdan, KÂFİRLİĞİN, İNKÂRCILIĞIN TA KENDİSİDİR. Çünkü ben kolay kolay hiç kimseye kâfir sözünü kullanmam, çünkü onu Allah bilir ama bu sözleri söyleyenin sonunu, düşünmek bile istemiyorum. Son cümlesi ise sanırım şeytanın pabucunu dama attıracak kadar zalimce, saygısızca, akılsızca bir söz olduğunu söylemek zorundayım. Şu sözü nasıl söyleriz?" KUR AN A BİZ ŞEKİL VERİRİZ"

NE YAZIK İ BU DÜŞÜNCE,  CEMAAT VE TARİKATLARIN, AÇIKÇA SÖYLEYEMEDİKLERİ, AMA İNANÇLARININ ODAK NOKTASINI TEŞKİL ETMEKTEDİR. Bu toplumların içinde bulunan kardeşlerimizi lütfen uyaralım. Bu yol, düşünce ancak insanı cehennemin kalıcısı yapar Allah korusun. Ne yazık ki Allah ın şekillendirdiği, hadi bir benzerini getirin bakalım diyerek, bizlere meydan okuduğu Kur'an için, bu sapmış arkadaşlarımız neler söylüyor, Allah ın eşi benzeri olmayan NURUNA. Ne yazık i cemaatler ve tarikatlar işte böyle Kur'an ayetlerine, kendi sapkın inançları ile şekiller verdiler ve topluma da, bunlar Allah katındandır dediler.

UYAN EY DİN KARDEŞİM, SENİ ALLAH İLE ALDATANLARIN TUZAĞINA DÜŞME. EĞER ELİNE KUR'AN I ALIP, ANLADIĞIN DİLDEN OKUYUP, ÜZERİNDE DÜŞÜNMÜYOR DA, BU DİN TACİRLERİNİN ANLATTIKLARINI, ALLAH KATINDANDIR DİYE İNANIYORSAN, HESABIN GÖRÜLECEĞİ O ÇETİN GÜN, ÇOK PİŞMAN OLANLARDAN OLUP, MUTLAKA EBEDİ CEHENNEMLİKLERİN SAFINDA BULURSUN KENDİNİ. DİN KARDEŞLERİME HATIRLATMAK İSTERİM.

Bu sözleri söyleyen Kadir Bey, sürekli yazılar yayımlıyor ve yayımladığı bir yazısında, bu seferde Allah ın kitabı Kur'an a yaptığı saygısızlığın yanında, Allah ın elçisine de çok büyük bir iftirada bulunarak, bakın ne diyor.

"23 SENELİK NÜZUL SÜRECİNDE DAİMA SÜNNET ÖNDEN GİTMİŞ, KURAN İSE ARKADAN GELMİŞTİR."

Bunları söylemek, Allah ın kitabına ve elçisine yapılabilecek saygısızlığın ve sapkınlığın, İFTİRANIN zirve noktası olsa gerek. Benim dilim tutuldu, söyleyecek başka söz bulamıyorum. Kur'an ayetlerini de hatırlatmak hiçbir işe yaramayacak biliyorum. Çünkü bu sözleri söyleyen ve inanan bir insan, KUR'AN I TERK ETMİŞTİR.

DEĞERLİ DİN KARDEŞLERİM. TEKRAR HATIRLATMAK İSTİYORUM, BU DÜŞÜNCE VE İNANÇLAR, HER ZAMAN AÇIKÇA DİLE GETİRİLMEKTEN KORKULAN, AMA CEMAAT VE TARİKATLARIN OLUŞUMUNUN OMURGASINI TEŞKİL ETMEKTEDİR. Lütfen bu uyarıları tüm sevdiklerimize yapalım ve hatırlatalım. Sevdiklerimize yapabileceğimiz en güzel yardım, bu yanlışları yapmalarını engellemek olacaktır. Yakın geçmişte bir cemaatin, istediğinde din kardeşine ve devletine karşı cemaatini,  nasıl isyan ettirip din kardeşini nasıl öldürebileceğinin örneğini gördük. Lütfen bu hain başkaldırı dan ibret alalım ve benzeri cemaatlerden, tarikatlardan uzak duralım ki, ülkemiz böyle bir acıyı bir daha yaşamasın.

ALLAH CÜMLEMİZİN YARDIMCISI OLSUN VE BİZLERİ BÖYLE SAPKIN DÜŞÜNCE VE İNANÇLARDAN KORUSUN İNŞALLAH.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
122
Kur'an ı dikkatli okuyan bir Müslüman, Allah ın resulü nün bizler için güzel bir örnek olarak Allah ın gösterdiğini anlar. PEKİ ALLAH ELÇİSİNİ, BİZLER İÇİN HANGİ KONULARDA ÖRNEK GÖSTERİYOR VE BİZLERE HANGİ KONULARDA ÖRNEK ALMAMIZI İSTİYOR?  Bu konu geleneksel İslam anlayışında, çok yanlış anlaşılan, hatta Kur'an a taban tabana ters düşen öyle yanlış bilgileri, sözleri topluma kabul ettirebilmek için kullanılıyor ki, bu anlatılanlara inanan bir Müslüman, adeta Kur'an dan uzaklaşır. Hatırlatmak isterim, Allah elçisini bizlere bir insan olarak ÖRNEK GÖSTERİYOR, DİNDE HÜKÜM ORTAĞI OLARAK DEĞİL. Gelin birlikte, Allah ın Resulünü hangi konularda örnek gösteriyor, onu birlikte anlamaya çalışalım.

"Yemin olsun, Allah resulünde sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü arzu edenlerle Allah'ı çok ananlara GÜZEL BİR ÖRNEK VARDIR."  (Ahzab 21)

Dikkat ederseniz Allah Resulünün, bizler için iyi, güzel bir örnek olduğundan bahsediyor. Yine aynı konuda Kalem 4. ayetinde, SEN ELBETTE YÜCE BİR AHLÂK ÜZERESİN diyerek, elçisinin ahlakını bizlerin örnek almasını istiyor. Aşağıdaki ayetler üzerinde, lütfen birlikte düşünelim.

"Yemin olsun, içinizden size ONURLU BİR RESUL gelmiştir. Sizi rahatsız eden şey onu da üzer. Çok düşkündür size. MÜMİNLERE İSE DAHA ŞEFKATLİ, DAHA MERHAMETLİDİR." (Tevbe 128)

O zaman Allah'tan bir rahmet olarak onlara YUMUŞAK DAVRANDIN! ŞAYET SEN, KABA VE KATI YÜREKLİ OLSAYDIN, hiç şüphesiz, etrafından ayrılıp giderlerdi. (Ali İmran 159)

Bakın Allah ın elçisinin, bizler için en önemli örnek oluşu konusunda Allah, bizlere onun çok önemli özelliklerinden örnekler veriyor ve ders almamızı istiyor. SİZLERDE BÖYLE OLUN DİYOR. Bizler Allah ın elçisini örnek almak istiyorsak, ONURLU, ŞEREFLİ, DİN KARDEŞİNE ŞEFKATLİ, MERHAMETLİ VE YUMUŞAK BİR ŞEKİLDE İNSANLARA SAYGILI OLMALIYIZ. Asla kaba saba, saygısız bir şekilde onlarla konuşmamalıyız. Hatta karşımızdaki inanmamış bir insan olsa bile onlara saygılı davranmalıyız. Peki, bizler böylemi davranıyoruz? Bizim gibi düşünmeyen ve inanmayanlara karşı, Allah ın elçisinin örnek davranışlarından ders alıyor muyuz? Elbette hayır. Ben Müslüman ım diyen din kardeşlerimize bile bizler, kendimiz gibi düşünmediği ve inanmadığı için, ağza alınmayacak küfürleri eğer söylüyorsak, bizler Allah ın elçisini örnek almıyoruz demektir.  Kur'an da Allah elçisine, deki onlara diye bazı ayetleri tebliğ etmiş ve bir örnek bakın ne demiş.

Enbiya 45: De ki: BEN, SADECE, VAHİY İLE SİZİ İKAZ EDİYORUM. Fakat sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar. (Diyanet vakfı)

Allah ın elçisi özellikle biz ümmetine, ben Allah ın bizleri sorumlu tuttuğuna hükmettiği ve Allah beni uyararak, sana indirdiğim Kur'an ile kullarıma hükmet dediği Kur'an ile sizi ikaz ediyorum dediği halde, eğer bizler hala Kur'an dışından, dini konularda kaynaklar arıyorsak, bunlarda Kur'an dışından Peygamberimizin hükümleridir diyorsak, Peygamberimizi örnek almıyoruz kendi başımıza buyruk uydurulmuş, Allah ın elçisine iftira sözlerin ardı sıra gidiyoruz demektir. Bakın Allah elçisine, görevini yerine getirirken, nasıl bir yol izlemesini istiyor. İŞTE BİZLER PEYGAMBERİMİZİ, BÖYLE ÖRNEK ALMALIYIZ.

Nahl 125: (Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, HİKMETLE, GÜZEL ÖĞÜTLE ÇAĞIR VE ONLARLA EN GÜZEL ŞEKİLDE MÜCADELE ET. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir. (Diyanet meali)

Demek ki Peygamberimizin örnek oluşu, İslam ı topluma anlatırken takındığı tavırla da çok önemli. Hangimiz bu yöntemi kullanıyoruz? Hangimiz Peygamberimizin bu huyunu, yöntemini hayatımıza geçiriyoruz. Lütfen bu soruyu kendimize soralım. Allah ın elçisini örnek alan, önce onun Kur'an dan Allah ın elçisine verdiği görev ve sorumluluğunu da doğru öğrenmeli ki, onun adına uydurulan asılsız rivayetlere inanmasın. YANİ ALLAH IN ELÇİSİNİ ÖRNEK ALMAK İSTİYORSAK, RİVAYETLERDEN DEĞİL KUR'AN DAN PEYGAMBERİMİZİ TANIMALI VE ÖRNEK ALMALIYIZ.

RESULE DÜŞEN, TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. Allah sizin açığa vurduklarınızı da gizlediklerinizi de bilir. (Maide 99)

Allah'a itaat edin, resule itaat edin, sakının. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin: BİZİM RESULÜMÜZE DÜŞEN SADECE APAÇIK BİR TEBLİĞDİR. (Maide 92)

De ki: "Ben türedi bir peygamber değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM." (Ahkaf 9)
Bu ayetlerden de çok açık anlaşıldığı gibi, Allah ın elçisinin görevi, Allah dan aldığı vahyi yani Kur'an ı yalnız  tebliğ etmektir. Ayette Peygamberimiz, ben sadece apaçık bir uyarıcıyım, sadece bana vahyedilen Kur'an a uyarım, asla bunun dışında dinde hükümler koymam mümkün değildir diyorsa, işte bizlerin örnek alacağı konulardan biriside, Kur'an ın dışından hiçbir bilgiye inanmamak olmalıdır. Çünkü Allah ın elçisi yalnız Kur'an ı tebliğ etmiş ve yalnız Kur'an ı hayatına geçirmiştir. Allah ın elçisinin çok önemli bir görevi de, bizlere mahşer günü şahit olacağıdır. Bakın Allah bu konuda ne diyor.

İşte böyle! BİZ SİZİ, İNSANLAR ÜSTÜNE TANIK OLASINIZ, RESUL DE SİZİN ÜSTÜNÜZE TANIK OLSUN DİYE, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık. (Bakara 143)

Bu ayetten de anlıyoruz ki, Allah elçilerini yalnız ayetlerini, mesajını tebliğ etmek için değil, mahşer günü şahit olarak görev yapacaklarını da söylüyor. Elçiler hangi konuda şahitlik yapacaklar? Elbette Allah ın ayetleri konusunda. Sizce Kur'an da hiç bahsedilmeyen konuları, Allah ın elçisi bunlarda benim dinde koyduğum hükümlerdir der mi? İşte tüm bunların cevabını, Peygamberimizin şahitliğinde göreceğiz. Bu sorunun cevabı Kur'an da çok açık var. Görmek istemeyenler, gözlerini bu ayetlere yumanlar, mahşer günü çok ama çok üzüleceklerini bilmelidirler.

Ahzab 39: ONLAR Kİ ALLAH'IN MESAJLARINI TEBLİĞ EDİP O'NDAN KORKARLAR, Allah'tan gayrı hiç kimseden korkmazlar. Hesap sorucu olarak Allah yeter. (Yaşar Nuri meali)

Fakat O, RESULÜN ÖNÜNDE VE ARKASINDA GÖZETLEYİCİ MELEKLER YÜRÜTÜR ki resullerin, Rablerinin vahiylerini tebliğ ettiklerini bilsin. Allah, onların her hâlini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıp dökmüştür. (Cin 27–28)
Bu zamana kadar Allah ın gönderdiği elçiler, Allah ın gönderdiği mesajları yani ayetlerini titizlikle tebliğ edip, yanlış yapmaktan dolayı Allah dan korkarlar diyor. Cin suresinde de Allah, görev verdiği Resullerin, Allah ın vahyini gerektiği gibi tebliğ edip etmedikleri, melekler tarafından izlendiğini bizlere bildiriyor. Böyle izlenen bir Resul, sizce Allah ın vahiylerinin dışında, bunlarda Allah ın emri diyerek, hükümler koyabilir mi? Bizler ise Allah ın bu uyarılarından habersiz, ya da bunca ayetleri görmezden gelerek, hala Allah ın yanında elçileri de dinde hükümler koyar, yalnız vahiyle din yaşanmaz demeye, korkmadan hala devam ediyoruz. Allah ın elçisini örnek almak isteyen, bu yönünü asla göz ardı etmemelidir.

İşte peygamberimizi örnek almak, onun için bu kadar çok önemli. Peki, bizler günümüzde Allah ın elçisini mi örnek alıyoruz, yoksa emin olamayacağımız sözlerin ardından gidip, hesap veremeyeceğimiz sözlere mi inanıyoruz. Sizce Allah ın elçisi, mahşer günü şahit olarak çağrıldığında, onca açık ayetlerde söylediği gibi, ben yalnız Kur'an ı, Allah ın vahyini tebliğ ettim, onun dışında hiçbir söz söylemedim, çünkü ben Allah dan Kur'an ın asla sınırlarını aşma emri aldım derse, BUGÜN ONUN SÖYLEDİĞİNE İNANDIĞIMIZ ONCA YANLIŞ İNANÇLAR KARŞISINDA, HALİMİZ NİCE OLUR DİYE ARAMIZDA DÜŞÜNEN VAR MI?

Allah ın elçisinin örnek almamız gereken bir yönü de, ÜMMİ oluşudur. Peygamberimiz Allah ın dininden sapmış, hurafe ve batılı din edinmiş Ehli kitaba tabi olmayıp, doğruların ve gerçeklerin arayışında olmuştur. Onun içinde Allah, görevlendireceği elçisini, Ehli kitaptan değil, doğruluğu, dürüstlüğüyle yaşayan, toplumda sevilen örnek bir insan olan Hz. Muhammed i elçi olarak seçmiştir. Bundan da alacağımız, çok önemli dersler ve bizler için güzel bir örnek vardır.

Lütfen bu dünyada vaktimiz dolmadan, elde Kur'an tekrar düşünelim. Hesabın görüleceği gün, pişman olmanın hiçbir faydası olmayacaktır. ONUN İÇİN GELİN, ALLAH IN ELÇİSİNİ ÖRNEK ALALIM. O ben yalnız Kur'an a uyarım, benim görevim sadece vahyi tebliğ etmektir, onun için yalnız Kur'an ın ipine sarılın, çünkü yalnız Kur'an dan hesaba çekileceksiniz diyorsa, bizlere öğretilen hurafe yanlış bilgilerin, inançların değil, Allah ın nuru, ışığı Furkan ın ardı sıra gidelim ve Allah ın uyardığı gibi, YALNIZ KUR'AN IN İPİNE SARILALIM. Lütfen unutmayalım Allah verdiği sözü mutlaka tutar.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
123
Bizler batıl inançlarımızı yaşayabilmek adına, Allah ın ayetlerini görmezden gelerek çarpıtmaktan, anlamlarını değiştirmekten ne yazık ki korkmuyoruz. Kur'an ı tarafsız okumayıp, inandığımız batıl ve rivayet inançlarla anlamaya çalıştığımız içinde, Allah bizleri NURUYLA, buluşturmuyor, gerçekleri görmemizi engelliyor. Bunun nedeni, Allah ın kitabına şirk koştuğumuz içindir. 

Allah ın kitabını din ve iman adına yeterli görmeyenleri, o zalim din tacirlerine elbette muhtaç edecektir. Böyle olanların sonunu hep birlikte görüyoruz. Bu makalemde,  Allah ın kitabını yeterli görmeyen, her bilginin detayın olmadığını iddia edenlerin, yanlış inançlarını savuna bilmek adına, Allah ın ayetinin anlamını nasıl çarpıtmaya çalıştıklarına, güzel bir örnek vermek istiyorum.

Bir arkadaşımız, kendisi gibi düşünmeyen topluma hitap ederek, mealcilerin en çok örnek verdiği ayet, Enam suresi 38. ayette geçen, "BİZ KİTAPTA HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK". Sözleridir diye başlıyor ve bu ayette geçen kitabın, Kur'an olmadığını, Allah ın katındaki ana kitap Levh-i Mahfuz da ki kitaptan bahsediyor diyerek,  ayeti saptırmakta, adeta Kur'an da sorumlu olduğumuz her şeyin olmadığını, yani detaysız olduğunu, DİNİ YAŞAYABİLMEMİZ ADINA, BAŞKA BEŞERİ KAYNAKLARA MUHTAÇ OLDUĞUMUZU KANITLAMAYA ÇALIŞMAKTADIRLAR. Hâlbuki Allah Kur'an ın nereden geldiğini, Büruç suresi 21–22. ayetlerinde açıklarken bakın ne diyor.

Büruç 21–22: Hakikatte o, korunmuş levhada/Levh-ı Mahfûz'da bulunan şerefli Kur'ân'dır. (Bayraktar Bayraklı)

Kur'an, Allah katındaki korunmuş kitaptan bizlere gelen bilgiler, tebliğ ve uyarılar olduğunu açıkça bildiriyor. Ama batıl savunucuları, hurafe ve rivayet inançlarını kabul ettirebilmek adına, elimizdeki Kur'an ın değil, Allah katındaki kitabın eksiksiz olduğunu savunabilmektedirler. İLGİNÇ VE DİKKAT ÇEKİCİ OLAN İSE ALLAH TARAFINDAN KUR'AN IN, KORUMA ALTINA ALINDIĞI AÇIKÇA BİZLERE BİLDİRİLMİŞTİR. Bu düşünceyi savunanlara sormak isterim, birilerinin gücümü yetiyor da, Allah ın nurunun HÂŞÂ eksiği varda tamamlamaya kalkıyor. Bu ne hadsizlik ve cahilliktir böyle. ALLAH GÖRMEDİĞİMİZ, ŞAHİT OLMADIĞIMIZ, ALLAH KATINDAKİ KİTABIN EKSİK OLMADIĞINI NEDEN SÖYLESİN, BİZLERİ İLGİLENDİREN BİZLERE TEBLİĞ EDİLEN VE SORUMLU OLDUĞUMUZ KUR'AN DEĞİL Mİ? ALLAH IN KATINDAKİ KİTAPTA EKSİK YOKTA, GÖNDERDİĞİ KUR'AN MI EKSİK HER BİLGİ YOK? Bu nasıl bir mantık ve akıl tutulması ki, batılı aklayabilmek adına, Allah ın kitabına saygısızlık yaparak onu yetersiz görüyoruz. Konu üzerinde daha iyi düşünebilmemiz için, Enam suresini önce yazalım.

Enam 38: Yerde yürüyen ne kadar hayvan, kanatlarıyla uçan ne kadar kuş varsa, bütün bunlar sizin gibi birer topluluktur. BİZ KİTAPTA HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK. Onlar sonunda RABLERİ ÖNÜNDE TOPLANIRLAR. (Bayraktar Bayraklı meali)

Bakın Allah biz kitapta hiçbir eksik bırakmadık dediği ayetinde, Büruç suresinde açıklama yaptığı gibi, Kur'an benim katımdaki kitaptandır demeden, direk BİZ KİTAPTA EKSİK BIRAKMADIK diyor.  Sizce bu kitabın hangi kitap olduğu, çok ama çok açık belli değil mi? Sizleri Kur'an dan sorumlu tutuyorum, sizin bütün şan ve şerefiniz ondadır diyecek Allah, ama hiçbir eksiği olmayan kitap Kur'an olmayıp, Allah katındaki kitap olacak öylemi? Ne dediğimizin farkında mıyız? Hiç sanmıyorum. Toplumun kafasında şüphe uyandırmaya çalışıp, kendi batıl inançlarına kanıt arayanlar, işte bu ayet bilmem şu zaman inmişti, bundan sonrada birçok ayet indi, demek ki Kur'an dan bahsedilmiyor diyerek, toplumun kafası karıştırılıyor.

Hâlbuki Allah birçok ayetinde, Kur'an ın ipine bizlerin sarılmasını, emin olmadığımız bilgilerin ardına düşmememizi isterken, HİTAP EDİLEN TOPLUM YALNIZ O GÜNKÜ TOPLUM DEĞİL, DÜNYA DURDUKÇA TÜM TOPLUMLARA DA HİTAP ETTİĞİNİ, NE YAZIK Kİ ANLAMAK İSTEMİYORLAR. Biz vahyimizi tamamladık dedikten sonra, din ve imanımız adına Kur'an da hiçbir eksiğin olmadığını, ayetten anlamamız gerektiği çok açık anlaşılıyor. Lütfen şöyle düşünün,  Zuhruf 44. ayette Allah, SİZLERİ KUR'AN DAN SORUMLU TUTUYORUM demiştir. Ama bu ayet Kur'an ın son ayeti değildir ve bu ayetten sonrada birçok ayet inmiştir. Hatırlatmak isterim, Nahl 89. ayette Allah, bakın Kur'an hakkında ne diyor. "Ayrıca bu kitabı da sana, HER ŞEY İÇİN BİR AÇIKLAMA, BİR HİDAYET ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik."

Allah ın kitabına gözlerini kapatmış rivayet yolcuları Ehli kitap, Allah ın daha önce göndermiş olduğu kitaplarını yetersiz görüp, atalarının inançlarını da Allah ın emri gibi yaşıyorlardı. Allah onları uyarıyor ve geleceği bilen yüce Rabbimizde bu uyarılarla bizlere, aynı hataları yapmayın diyor ve BİZ KİTAPTA HİÇ BİR EKSİK BIRAKMADIK, HER SORUNUZA CEVAP VERİYORUZ, VERMEYE DE DEVAM EDECEĞİZ. ONUN İÇİN ALLAH IN YANINDA SAKIN VELİLER, EFENDİLER EDİNMEYİN, GÜVENİLECEK VELİNİZ YALNIZ BENİM UYARISINI YAPIYOR. Yoksa Allah Zuhruf 44. ayetinde, SİZLERİ KUR'AN DAN SORUMLU TUTUYORUM DERMİYDİ?

Allah her bilginin olmadığı, açıklanmamış, detaysız bir kitap gönderip, ondan sonrada kullarını nasıl sorumlu tutar? Bizlerin yaptığı yanlış, beşeri fıkıh inancının her konuda Allah ın emirlerine yaptığı ilavelerini, Kur'an da göremediğimizde, takındığımız yanlış tavırdan kaynaklanıyor ve diyoruz ki, bakın namazın kaç rekât olduğu bile yazmıyor. Namazda hangi duaların okunacağı da yok diye yüzlercesini sıralıyoruz. Hâlbuki bu saydıklarımız konusunda Allah, bizleri bağlayıcı bir hüküm vermemiştir. Üzücü olan, Allah ın yemin ederek kolaylaştırdığı kitabı bizler, bu kadarda kolay olur mu deyip, ellerimizle ilavelerle zorlaştırarak, Allah ın kitabını yetersiz görebilme cehaletini gösterebiliyoruz. Enam 38. ayetin devamındaki ayetler üzerinde düşünelim şimdide. Biz kitapta eksik bırakmadık derken, aslında Allah neleri kast ediyor ona bakalım.

Enam 39: Bizim ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklara gömülmüş sağır ve dilsizlerdir. Allah, SAPMAYI DİLEYENİ SAPTIRIR; doğru yola girmeyi dileyeni de doğru yola yöneltir. (Bayraktar Bayraklı)

Enam 40: De ki: "Ne dersiniz, SİZE ALLAH'IN AZABI GELSE VEYA O KIYAMET GELİP ÇATIVERSE SİZ, ALLAH'TAN BAŞKASINA MI YALVARIRSINIZ? Doğru sözlü iseniz söyleyin bakalım!" (Bayraktar Bayraklı)

Bakın Allah bir ayet öncesi ne demişti kullarına. "Biz kitapta hiçbir eksik bırakmadık." Bakın devamındaki ayetlerde, bu uyarıyı neden yaptığı aslında anlaşılıyor. Batılı, hurafeyi aklayabilmek adına, Allah ın ayetlerine yanlış anlamlar vermeyelim. Bizim ayetlerimizi yalanlayanlar var diyor. Lütfen bu uyarıyla Allah, Kur'an ı tamamıyla kabul etmeyenleri kast ediyor diye anlamayınız. Bakın bu insanların sağır ve dilsiz olduklarını söylüyor.  Kur'an ın birçok ayetinde de buna benzer uyarılar var. Hatta gözleri var görmezler diye de uyarıyor, atalarının inançlarından vazgeçmeyenlerden bahsediyordu. Dikkat ettiyseniz önce iman etmiş olmalı ki bu kişiler, sapmayı dileyen sapıtır diyor. Doğru yola girmek isteyende doğru yola yönelir diyerek, böyle ikilemde kalmış kullarına Allah, BİZ KİTAPTA HİÇ BİR EKSİK BIRAKMADIK, YALAN, YANLIŞ, HURAFE, RİVAYET SÖZLERİN ARDINA DÜŞMEYİN, SİZLERİN SORUMLU OLDUĞU BÜTÜN BİLGİLERİ, KİTAPTA YANİ KUR'ANDA BULACAKSINIZ DİYOR. Ehli kitap, Allah ın kitabını yeterli görmeyip, atalarından intikal eden batıl, rivayet inançlarda ediniyorlardı.

Enam 40. ayette ise o gün cahiliye toplumunun ve günümüzde bizlerin yaptığı çok büyük yanlışa dikkat çekiyor.  Verdiği örneğe bakar mısınız lütfen. Size Allah ın azabı gelse veya kıyamet gelip çatsa, siz Allah dan başkasına mı yalvarırdınız diyor. Sanırım bu sözler sizlere, bugün bizlerin yaptığı çok büyük yanlışlarımızı hatırlatmıştır. Ne yazık ki bizler namazlarımızda her gün, YALNIZ SENDEN YARDIM İSTERİZ dediğimiz halde,  edindiğimiz veliler, şeyhler ve efendilerinde bizlere yardım ve şefaat edeceğine, inanmıyor muyuz?

Yaradan o günkü toplumu uyardığı gibi, bugünde Kur'an da her bilgi, detay yoktur diyenleri de uyarıyor ve şefaatçiler, yardımcılar sakın edinmeyin, bu uyarıyı da kitapta yaptık diyor. Sizlere indirdiğimiz ve indireceğimiz Kur'an da hiçbir eksik bırakmadık, sorunlarınız ile ilgili her konuda nice örnekleri, değişik ifadelerle verdik, açıkladık ki, kimseye muhtaç olmayasınız diye belirtiyor. Allah Enbiya 10. ayetinde: "ANDOLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ SİZİN BÜTÜN ŞEREF VE ŞANINIZ ONDADIR. " dedikten sonra, hala hangi kitapta eksik bırakmadık tartışması yapabilir miyiz? Ne yazık i bizler cahiliye toplumunun yaptığı yanlışların aynısını yapıyoruz, sırf atalarının batıl, rivayet inançlarını yaşayabilmek adına, ayetlerin anlamları ile oynamaktan korkmuyorlar. Allah böyle insanları, bakın nasıl uyarıyor.

Ali İmran 78: Onlardan bir zümre vardır, aslında Kitap'tan olmayan bir şeyi SİZ KİTAP'TAN SANASINIZ DİYE, DİLLERİNİ KİTAP'LA EĞİP BÜKERLER. O, ALLAH KATINDA OLMADIĞI HALDE, "BU, ALLAH KATINDANDIR." DERLER. Bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler.  (Yaşar Nuri meali)

Allah boşuna dinde zorlama yoktur demiyor. Aklını kullanan, zere kadar zorlanmadan, Allah ın Kur'an da verdiği örneklerini anlayacaktır. Yazdığım gibi, bazı arkadaşlarımız Enam suresi 38. ayette geçen; "BİZ KİTAPTA HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK." Sözünden kast edilen, hangi kitap olduğu konusunda şüphe uyandırmaya çalışanlara, ilkokul öğrencisinin anlayabileceği bir örnek vermek istiyorum.

Okulda öğretmen öğrencilerine şöyle sesleniyor. " ÇOCUKLAR YARINKİ AYNI DERSİMİZDE, SİZLERİ KİTAPTAN İMTİHAN EDECEĞİM, DERSİNİZİ İYİ ÇALIŞIN." Demiş olsa. Sizce öğrenciler öğretmenine, Öğretmenim hangi kitaptan imtihan edeceksiniz diye sorar mı? Cevabını herkes kendi nefsine vermelidir. Bu sorunun cevabı çok açıktır. Allah da kullarına aynı uyarıyı yapıyor ve diyor ki;

Zuhruf 44: Şüphesiz bu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ONDAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ. (Diyanet meali)

Ne dersiniz, Allah ondan hesaba çekeceğim dedikten sonra, hala hangisinden diye bir soru sormaya gerek var mı? Var diyenler, varsın kendi yollarına gitsinler. Ama lütfen unutmasınlar, Allah her bilginin olmadığı, izah edilmeyen, açıklanmayan bir kitaptan, asla kullarını sorumlu tutmaz, hesaba çekmez. Şöyle düşünün lütfen, Allah hayatımıza geçirmemizi istediği emirleri verip, nasıl yaşayacağımızı izah etmeden, detayını rivayet yolla öğrenmemizi ister mi? Bunun yorumunu sizlere bırakıyorum. Lütfen Allah ın adaletini küçümsemeyelim, kendi nefislerimize uydurmaya çalışmayalım, pişman oluruz. Mahşer günü tüm gerçeklerle elbette yüzleşeceğiz. Allah cümlemizi, hesabını verebilenlerin safında olmamızı nasip etsin inşallah.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

124
Bizlerin Kur'an anlayışı değişmedikçe, Allah ın doğru yolunu bulmamızda, asla mümkün olmayacaktır.  Öyle bir inanca sahibiz ki, Kur'an ı dışlayıp ona yaptığımız saygısızlığın bile farkında değiliz. Rivayet ve sanı ve ZAN Kur'an ın yerini almış, Kur'an anlaşılması zor ve bir ayetin bile birçok anlamlara geldiğine, her insanın farklı anlayabileceğine inanıyoruz.  DAHA DOĞRUSU BİZLER ALLAH IN AÇIK HÜKÜMLERİNİ DEĞİL, BİZLERE ULAŞAN RİVAYETLERİN VE EDİNDİĞİMİZ VELİ, ŞEYH EFENDİLERİN KUR'AN DAN NE ANLADIĞINI ANLAMAYA ÇALIŞIYOR VE İSLAM I ÖYLE YAŞIYORUZ. Allah aşkına soruyorum, böyle bir din olur mu? Allah ın katından gelen yol gösterici bir rehberi, nasıl olurda her okuyan farklı şeyler anlar? BÖYLE BİR KİTAP TOPLUMA YOL GÖSTERMEK YERİNE, TOPLUMU BİR BİRİNE DÜŞÜRÜR, BÖLER VE KARGAŞA YARATIR. Bakın bu konuda kendisinden emin, inancını anlatmak adına Kur'an hakkında ne diyor bir arkadaşımız. Bu sözler, günümüzde İslam ın ne derece yanlış ve korkunç boyutlarda yaşandığına, çok güzel bir örnek.

"KUR AN IN DELALETİ ZANNİDİR, ÇÜNKÜ BAŞKA BİRİSİ AYNI AYETLERİ FARKLI YORUMLAR. BU YÜZDEN YORUMLARI SINIRLAYAN SÜNNETE İHTİYAÇ VARDIR."

Bu sözleri söyleyen ve inanan bir insanın, Kur'an dan zerre kadar haberi yok demektir. Herkesin kendi imtihanı inancıdır der belki geçebiliriz. Ama bu sözleri söylemek, Kur'an a hakarettir, saygısızlıktır onu hatırlatmak isterim. BIRAKIN KUR'AN I, BİLGİ VEREN, AÇIKLAYAN HİÇBİR KİTAP ZANNİ DEĞİLDİR, HİÇBİR YAZAR KİTABINI ZAN ÜZERİNE YAZMAZ. Böyle bir düşünceyi Kur'an a nasıl nispet ederiz? Zan içeren bir kitap, zaten kesin bilgi vermez, hiç kimsede okumaya tenezzül etmez. Kur'an Zan bilginin sakın ardı sıra gitmeyin diye uyarır. Bunu bile fark edemiyoruz, sırf batıl inançlarımızı yaşayabilmek adına. BİZLERE ULAŞAN RİVAYET HADİSLER, KİŞİLERİN KENDİ DÜŞÜNCELERİ İLE ANLADIKLARININ NAKİLLERİDİR. PEYGAMBERİMİZİN DİREK NAKLEDİLEN SÖZLERİ DEĞİL. Önce arkadaşımızın sözlerinde geçen DELALET ve ZAN kelimeleri, ne anlama geliyor ona bakalım. 

DELALET: Yol gösterme, kılavuzluk yapma.
ZAN: Zannetmek, şüphe etmek, gerçeğini bilmeden ihtimal üzerine hüküm vermek.

Aklını zerre kadar kullanan bir Müslüman, bu kelimeleri Kur'an a yakıştırıp ve bu özellikleri Kur'an a asla vermez. Doğrusu üzüntümden, ne söyleyeceğimi bilemiyorum, ama şunu net söylemeliyim ki, bunları Kur'an a nispet edip yakıştıranlar, hesap günü çok üzülenlerin arasında olacağı açıktır.  Yaptığımız ve anlayamadığımız en büyük yanlış, Kur'an ın MUHKEM ayetlerinin, yoruma kapalı olduğu gerçeğidir. Çünkü yorum anlamı açık olmayan, okunduğunda anlaşılamayan sözler için yapılır. Allah dinin anası, temeli olan ayetler MUHKEM demiş, yani şüphe duyulmayacak, tartışılmayacak kadar açık, anlaşılan anlamındadır.

Arkadaşımız emin olamadığımız rivayet hadisleri savunup, onları dinin temel bilgileri yapabilmek için,  Allah ın sözlerini anlaşılmaz ama beşeri rivayetleri anlaşılır kılarak,  İslam dinine en büyük kötülüğü yapmış olduğunun, ne yazık ki farkında değil. HÂŞÂ, Allah ın kullarına anlatamadığını, kimin haddine ki anlatmaya cüret etsin. ONUN İÇİN ALLAH IN ELÇİSİ, ÖRNEK İNSAN, SAĞLIĞINDA KUR'AN IN DIŞINDAN TEK BİR KELİME BİLE YAZDIRMAMIŞTIR. BU SÖYLEDİKLERİ DOĞRU OLSAYDI, SİZCE PEYGAMBERİMİZ BÖYLEMİ YAPARDI?

Ayetlerin anlaşılmasını hadislerle, peygamberimizin sünnetiyle sınırlamaya çalışan arkadaşımızın şunu düşünmesini isterim. Hadislerin tamamı bir rivayete göre diye başlar, yani kaynak ZANNİDİR ve ikinci üçüncü şahısların, peygamberimizden duyduklarını iddia ettikleri ve naklettikleri sözlerdir. Bu sözlerin dilden dile nakledilirken, doğru, hatasız bizlere yüzlerce yıl boyunca doğru ulaşacağına nasıl inanırız? HANİ ALLAH, EMİN OLMADIĞIN BİŞLGİNİN ARDINA DÜŞMEYİN DİYORDU. HANİ GÜVENİLECEK VE İPİNE SARILACAK KİTAP KUR'AN DI. HANİ KUR'AN DAN SORUMLUYDUK. Allah bizlerin okuduğumuzda anlayamayacağımız bir kitaptan, nasıl sorumlu tutacağına inanırız? Bu kadar mı aklımızı başkalarına kiraya verdik.  Peygamberimiz, Muhkem ayetleri okuduklarında ümmetim anlayamaz deyip, Kur'an ı anlaşılır hale getirmeyi düşünemedi de, yüzlerce yıl sonra, birilerinin mi aklına geldi de bizlerin imanımızı kurtardı? Bunu nasıl düşünürüz. Bunları söylemek ve düşünmek, Allah a ve elçisine apaçık iftiradır.

Kur'an bizlerin sorumlu olduğu muhkem ayetleri, birçok ayetinde, nice örneklerle açıkladık ki hiç kimseye muhtaç olmayasınız diyor. Düşünebiliyor musunuz, Allah dinde ruhban sınıfı olmadığını söylediği halde, nasıl olurda bunun tam tersine bir düşünceye inanıp, Kur'an ı ve İslam ı anlayabilmemiz için, bizlerin bazı kişilere ya da bilgilere ihtiyacımızın olduğunu söyleriz. Allah Kur'an ı sizlere yol gösterici olsun diye indirdik dedikçe, Kur'an ın delaleti yani yol gösterici olması zannidir yani ihtimaller üzerine kurulmuş, kişiye göre değişir herkes anlayamaz, peygamberimizin hadisleri olmasaydı Kur'an anlaşılmaz kapalı kalırdı, nasıl deriz. Bunu söylemek için, ya akıldan yoksun olmalı bir insan, ya da zerre kadar Kur'an bilgisi olmaması gerekir. Herkese göre Allah ın hükmü nasıl değişir? Nasıl olur okunduğunda herkes anlayamaz. BU NASIL BİR HÜKÜM VERMEKTİR Kİ, HER OKUYAN FARKLI ANLASIN. BÖYLE BİR KİTAP YOL GÖSTERMEKTEN UZAK, TOPLUMU BÖLER, PARÇALAR VE BİRBİRİNE DÜŞMAN EDER. Ne yazık ki buda zaten gerçek oldu. Allah Enam 148. ayetinde, tıpkı arkadaşımızın yanlış düşüncelerine örnek verircesine, cahiliye toplumunun yaptığı yanlışları anlatırken,  bakın bu konularda Allah ne diyor. " SİZ ZANDAN BAŞKA BİR ŞEYE UYMUYORSUNUZ VE SİZ SADECE YALAN SÖYLÜYORSUNUZ." Bu konuda birkaç örnek daha verelim.

ONLARIN ÇOĞU, ZANDAN BAŞKA BİR ŞEYE UYMAZ. Şüphesiz zan, haktan hiçbir şeyin yerini tutmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını çok iyi bilendir. (Yunus 36)

Hâlbuki onların bu hususta hiç bilgileri yoktur. SADECE ZANNA UYUYORLAR. Zan ise asla gerçeği ifade etmez. (Necm 28)

Ey iman edenler! ZANDAN ÇOK SAKININIZ. Çünkü zannın bir kısmı günahtır.  (Hucurat 12)

Bunca açık ayetlere iman ettiğimiz halde, hala Kur'an ın yol gösterici kılavuz olması zannidir, ihtimaller üzerine sözlerdir diyorsak, sanırım söyleyecek bir söz yok demektir. Bakın Allah ın elçisi, tıpkı günümüzde düşündükleri gibi düşünenlere, Allah ın elçisinin ne demesini istiyor. Ayrıca Kur'an ın açıklanmış bir şekilde gönderildiğine dair ayetler.

Enam 114: De ki): ALLAH'DAN BAŞKA BİR HAKEM Mİ ARAYACAĞIM? HALBUKİ SİZE KİTAB'I AÇIK OLARAK İNDİREN O'DUR. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, Kur'an'ın gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. Sakın şüpheye düşenlerden olma! (Diyanet vakfı)

Meryem 97: Biz Kur'ân'ı, sadece Allah'tan sakınanları müjdeleyesin ve şiddetle karşı çıkan bir topluluğu uyarasın diye, SENİN DİLİNLE KOLAYLAŞTIRDIK. (Bayrakta Bayraklı)

Hac 16: Biz onu, böylece AÇIK-SEÇİK AYETLER HALİNDE İNDİRDİK. Kuşkusuz, Allah, dilediğine/dileyene kılavuzluk eder. (Yaşar Nuri meali)

Nur 18: ALLAH, SİZE AYETLERİ AÇIKLIYOR. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Diyanet meali)

Bu ayetleri okuyanlar, Allah ayetlerim açık ve izah edilmiş dedikçe, tam tersini söyleyerek, "AÇIKTA NE KADAR AÇIK, HERKES KUR'AN I ANLAYAMAZ" demekten korkmuyorlar. Allah ın ayetlerini, kendi nefislerince yorumlayanlar, Allah dan başka hakemlik yapmaya soyunanlardır. Bunca açık ayetlere gözlerini yumarak batılı, zannı ısrarla din diye yaşayanlar, Kur'an ın ışığından asla istifade edemeyecek, böylece gerçekleri görebilmek için, GÖNÜL GÖZLERİ AÇILAMAYACAKTIR.  Bu kardeşlerimizi zanna değil, apaçık Allah ın ayetlerine davet ediyorum.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/


125

Kur'an da Allah birçok ayetinde, hala düşünmüyor musunuz, düşünen yok mu, düşünesiniz diye ayetleri sizlere açıkladık sözlerini, ayetlerin sonunda çok fazla duyarız.  Allah bu uyarıları ile sizce bizlere ne anlatmaya çalışıyor, hiç düşündünüz mü? Allah şöyle diyebilirdi, ayetlerimi tebliğ alan kullarım, hiç düşünmeden ayetlerin gereğini yerine getirecektir diyebilirdi. Ama demiyor, tam tersine bizlerin sorumlu olduğu muhkem ayetler üzerinde düşünmemizi, ondan sonra hayatımıza geçirmemizi istiyor bizlerden.

Sizlerde çok iyi bilirsiniz askerde komutan emir verdiği zaman,  emri alanların bu emri sorgulama, düşünüp fikirlerini söyleme hakkı yoktur. Hükümetlerin yaptığı kanunlarda öyledir, kanun yapıcıların yaptığı kanun sorgulanmaz, itiraz edilmez, etsen de bir sonucu olmaz, uymak zorundasın. Belki kanunlar zamanla yanlış oldukları anlaşıldığında yenisi ile değiştirilir, ama ona da kesin uymak gerekir.

Allah bu şekilde bir uygulamayı, kulları için uygun görmüyor. İnsanlar hata yapabileceklerini ne yazık ki kabul etmezler, hatalarını belirli bir zaman geçtikten sonra anlarlar ama bu zaman zarfında çevresine verdiği zararı düşünmezler. Yüce Rabbimiz, bizlere gönderdiği ayetlerin doğruluğunda şüphe olmadığı için, her düşünen, aklını kullanan kullarının, ayetlerin gerçekten bizlere faydasının neler olabileceğini fark edecek ve şüphe duymadan gönül rahatlığıyla hayata geçireceğinden, ALLAH AÇIKLADIĞI, İZAH ETTİĞİ AYETLER ÜZERİNDE BİZLERİN DÜŞÜNMESİNİ, AKLIMIZI KULLANMAMIZI MUTLAKA BİRİNCİ ŞART OLARAK BİLDİRİYOR. Bunun asıl nedeni bilinçli olursak, imanımızda o kadar güçlü olur ve bizleri hiç kimse Allah ile aldatamaz.

Bizlere verilen bir emrin, eğer bizler özüne vakıf değilsek, yani amaca uygunluğunu anlayamadıysak, hayata geçirmekte çok fazla ısrarcı olmayız. Yani bir işi yapmadan önce konuyla ilgili mutlaka bilinçlenmeliyiz. Bunu yaparsak, kendi hayatımızda da yaptığımız işte başarılı olacağımız gibi, Allah ın emirlerinin de bizlere faydasını açıkça görüp, hayatımıza geçirirken özenli ve dikkatli oluruz. Kur'an a baktığımızda ALLAH ÖNCE KORKUTARAK DEĞİL, DÜŞÜNEREK İMAN ETMEMİZİ İSTEDİĞİNİ, ÇOK AÇIKLIKLA GÖREBİLİRİZ. TABİ ALLAH AYETLERE UYMAYANLARIN SONUNUN, NE OLACAĞININI BİZLERE BİLDİRİYOR.

Bizlerin Kur'an ile bağını kesenler, sizler Kur'an ı anlayamazsın diyenler, kendi yalanlarının ortaya çıkmaması için, toplumun KUR'AN I ANLAYARAK, DÜŞÜNEREK OKUNMASINI ENGELLEMİŞLERDİR.  Düşünmeyi başkalarına bıraktığımız içinde, neyin doğru neyin yanlış olduğunun farkına varamadığımızdan, YAŞADIĞIMIZ İSLAMIN DA ÖZÜNE FARKINA VARAMAYIP, İMAN EDERMİŞ TAKLİDİ YAPIYORUZ, GÖSTERİŞE ÖNEM VERİYORUZ. AMA BUNUN NE YAZIK Kİ FARKINDA BİLE DEĞİLİZ. Böyle olunca da ne huzuru, nede mutluluğu bulamıyoruz.

Allah Kur'an da bizlerin anlayabilmesi için, bazı olayları örnekler verdiğinde, hepimizin çok rahatlıkla anlayabileceği şekilde izah eder ve ayetlerin sonunda bu kıssalardan faydalanmamız içinde, düşünmemizi özellikle ister. Birkaç örnek verelim.

İşte Allah, ayetlerini size böylece açıklıyor. Umulur ki, düşünürsünüz. (Bakara 266)     Düşünürseniz, biz size ayetleri açıkladık. (Ali İmran 118)   Hâlâ Kur'ân üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? (Nisa 82) Allah bunları size düşünesiniz diye buyurmaktadır. ( Enam 151) Bunlar, Kur'ân'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli midir? (Muhammed 24)
Buradan da şunu çok net anlıyoruz. Eğer bizler Kur'an okuduğumuzu söylüyorsak, önce anladığımız dilden okumalıyız. Daha sonrada ayetler üzerinde, Allah ın düşün, aklını kullan emrini yerine getirmeliyiz ki, ayetleri en doğru şekilde anlayabilelim. Lütfen unutmayalım Kur'an, iman ettiğini söyleyen Müslümanlara TEBLİĞDİR. Eğer bizler Allah ın tebliğini direk almayıp, bunu bizlere birileri naklediyorsa, bu tebliğin doğruluğundan asla emin olamayız.

Sen Kur'an ı anlayamazsın diyenler varsa, lütfen onlardan uzak durunuz. Bu insanlar sizinle Allah arasında aracı olmaya çalışan DİN SİMSARLARIDIR. Sizi kendilerine değil, Allah ın kitabına davet edenlerin davetlerine uyunuz. Allah yemin ederek, bu kitabı anlayasınız ve ayetlerim üzerinde düşünesiniz diye kolaylaştırdım diyorsa, din tacirlerine, kendilerini ruhban sayan kişilerin sözlerine, lütfen itibar etmeyiniz. Bunlar belki de sizleri Allah ile aldatanlar olabilir, bunu bilemezsiniz. Onun için önce Allah ın tebliğini, aracısız düşünerek almaya, özellikle çaba harcamalıyız. Ondan sonra her kitabı okuyabiliriz.

Konumuzun çok daha iyi anlaşılabilmesi için, sizlere bir örnek vermek istiyorum. Bizler ayetler üzerinde düşünmeden, rivayet edilen sözlere inandırıldığımız için, Allah ın ayetlerini yeteli görmedik, böylece bakın Allah ın verdiği bu örneklerden hiç faydalanmadığımızdan, nelere inandırıldık.

Bakara 219: Sana, sarhoşluk veren şeyler ve şans oyunları(kumar) hakkında sorarlar. De ki: "Onların her ikisinde de hem büyük bir kötülük, hem de insanlar için bazı yararlar vardır; ANCAK YOL AÇTIKLARI KÖTÜLÜK, SAĞLADIKLARI YARARDAN DAHA BÜYÜKTÜR."  [Allah yolunda] neyi harcayacaklarını sana sorarlar. De ki: "O'NUN İÇİN AYIRABİLECEĞİNİZ HER ŞEYİ." Böylece Allah mesajlarını size açıklıyor ki tefekkür (Düşünesiniz) edebilesiniz. ( Muhammed Esed meali)

Allah bu ayetinde, hepimizin anlayacağı bir örnekle iki konuda açıklama getiriyor ve bizlerin bu konuda düşünmemizi istiyor. Bizler ayetleri anlayarak okumayıp, üzerinde düşünmediğimiz içinde, bakın nelere inanıyoruz. Ayette Yaradan sarhoşluk veren içki ve kumardan örnek verip, izahatta bulunuyor ve diyor ki; Bunların ikisinde de büyük kötülükler, yani sizleri günaha sevk edecek unsurlar olduğu gibi, sizlere nefsinizi mutlu edecek geçici bazı yararları da olabilir. FAKAT BUNLARIN ZARARI, KÖTÜLÜĞÜ FAYDASINDAN ÇOK DAHA FAZLADIR. Allah bu örneği vererek, bizlere seçim şansı veriyor peki nasıl? Düşünerek, eğriyi doğruyu bizzat seçerek.

Dikkat ederseniz Rabbimiz, bu ikisi için kestirip atmıyor ve bunlar HARAMDIR DEMİYOR ama kulum tavsiyelerime uyacak mı diye, bizleri imtihan ediyor. Hatta bazı kişiler içki ve kumarın Kur'an haram olduğunu yazmaz, onun için içmekte bir sakınca yoktur diyenleri duyarız. Ama düşünen, aklını kullanan bir Müslüman, ayette Allah ın verdiği örnekten yola çıkarak, İçki ve kumardan mutlaka uzak durulması gerektiğini, eğer bunlara müptela olduğumuzda, zarar göreceğini bilir.  Maide suresi 90. ayetinde Allah, aynı konuda bir açıklama yaparak, içki ve kumarın şeytan işi bir pislik olduğu hatırlatmasını yapar. Buradan da anlıyoruz ki, şeytana uymak istemeyen, HER TÜRLÜ ALKOLDEN VE KUMARDAN UZAK DURMALIDIR.  Bakın Allah direk haram dememiş, ama uyarmış, ikaz etmiş, kulum aklını kullansın ona göre davransın istemiş.

Bizlere Kur'an ı anlayarak okutmayanlar, toplumun düşünerek iman etmesini engelleyenler, HÂŞÂ Allah kullarına sanki açıklayıp izah etmemiş gibi eğitimle, düşünerek Allah ın vermeye çalıştığını, kendileri akıllarınca daha doğru yapıyorlarmış gibi, İÇKİ VE KUMAR HARAMDIR DEYİP ÇIKMIŞLARDIR.  Bu tavırda, bir kısım topluma korkuyla kabul ettirilmiş belki, ama bir kısmında da ters etki yaratmıştır. Onun içindir ki, Allah ın bazı konularda, kesin bir şekilde tavrını koyup HARAM dediği halde, bazı konularda da eğiterek, düşünerek kullarının yanlıştan dönmelerini istemiştir.

Bakara suresinin son bölümünde de, yine ayetler üzerinde düşünmediğimiz için, bizlere yanlış inançları, Allah ın elçisinin adını kullanarak kabul ettirme yolunu seçmişlerdir. Allah yolunda neyi harcayacağına, yani nasıl zekât vereceğini, infak edeceğini anlatırken, çok basit ve anlaşılır bir örnekle izah etmiştir Yaradan ve bakın ne demiş, kullarını zora sokmadan, imtihan oluşunun gereği olarak: "O'NUN İÇİN AYIRABİLECEĞİNİZ HER ŞEYİ." Bundan daha açık ve anlaşılır ne ola bilir? Senin ihtiyacından arta kalanı hayır, zekât olarak dağıt diyor. Ama Allah ın ayetleri ile yetinmeyen, ayetler üzerinde düşünme alışkanlığı olmayanlar, adeta ayetleri yetersiz görürcesine, "HANİ NE KADAR VERECEĞİMİZ YAZMIYOR. BU NASIL BİR AÇIKLAMA, DETAYI YOK." Diyebiliyorlar.

Bu düşünceler bizleri Kur'an dan uzaklaştıran, düşünmeyi bıraktırıp, batıla yönlendiren, dini zorlaştıran kişilere tabi olmamızı sağlayan yanlış itikatlarımızdır, lütfen farkında olalım. Kur'an indirildiğinden itibaren, Allah köleliğin kapısını kapatmış ve savaşlarda artık esir alıp, onları köle ya da cariye yapamazsınız, ya bedel karşılığı ya da ücretsiz savaş bitimi serbest bırakacaksınız demiştir. Ama dikkat ettiyseniz, ellerinizdeki köleleri de hemen serbest bırakın dememiştir özellikle, itirazla karşılaşmamak için. Peki, ne yapmıştır? Onlarca ayetinde köleliğin doğru olmadığını eğiterek, bilinçlendirerek anlatıp, bir suç işlediklerinde Allah, köle azat edin ki günahını affedeyim diyerek, köleliğin adeta işlediğiniz suçla eş değer olduğunu anlatmaya çalışmıştır. AMA DÜŞÜNMEYİ BAŞKALARINA BIRAKANLAR, BU GERÇEĞİ NE YAZIK Kİ FARK EDEMEMİŞLERDİR. Düşünmeyi bıraktığımız için, Allah köleliği Kur'an da yasaklamamıştır diyenler var hala.

Aynı konuya bir başka örnekte, Allah birden fazla evlilik konusuna, belki yasak getirmemiş ama en adaletli evliliğin, tek eşli olmak olduğunu bizzat ayetinde söylemiş ve önermiştir. Bakın bu konuda Allah ın önerisi tek eşlilik olduğu halde, bu öneriyi nefsimizin işine gelmediği için ne yazık ki düşünme, aklı kullanma zahmetinde bulunmadığımızdan,  Allah çok eşliliği yasaklamamıştır deyip çıkmışız. İçki ve kumar konusunda da haram dememiş, ama önermemiş ve bizi şeytana esir edeceği bilgilerini verdiği halde, ona kendimizce HARAM deyip çıkmışız. İşte Allah onun için, DÜŞÜNÜN EY KULLARIM DİYOR. Allah cünüp olduğumuzda TERTEMİZ YIKANIN diye açıklama yapmıştır. Ama Kur'an ile bağ kurup düşünemeyenler, Kur'an da cünüp olduğumuzda nasıl gusül abdesti alacağımız bile yazmıyor demekten çekinmiyoruz. Bizlere öğretilenleri Kur'an da göremediğimizde, yaptığımız yanlışın farkında değiliz.  Allah ın ayetlerini adeta detaysız ve eksik görerek, beşeri fıkıh inancının bu eksiği tamamladığını söylemenin ŞİRK olduğunu bile fark edemiyoruz. Allah yemin ederek, bu kitabı sizler için kolaylaştırdım diyor. Onun içinde emirlerini herkesin yapacağı, anlayacağı şekilde basitçe veriyor. Sizce bundan basiti olur mu? Cünüp olunca, TERTEMİZ YIKANIN. Bu emri Allah verdikten sonra hala, yıkanmaya neremizden başlayacağız denir mi? İşte düşünmeyi bırakanlar söyleyebiliyor.

Buradan da şunu çok net anlıyoruz. Allah içki, kumar ve çok eşlilik konusunda biz kullarını uyarmış ve asla tavsiye etmemiştir.  İçki ve kumar bizleri şeytana yönlendiriyorsa, çok eşlilikte ADALETSİZ BİR EVLİLİĞİ yaşamamızı neden olacağını bildiriyor. Hangimiz bu uyarı ve ikazları aldıktan sonra Alkol ve kumar müptelası olup şeytanın oyuncağı olmak ister? Yine evlilik Konusunda birden fazla evlilik, adaletsiz bir evliliktir diyorsa, hangimiz adaletsiz bir evlilikte ısrar eder? Bunları yapmak isteyenler, KENDİ NEFİSLERİNDE DÜŞÜNMEDEN, ALLAH IN AYETLERİNE İMAN ETTİĞİNİ SÖYLEYİP, KENDİ BATIL İNANÇLARINI YARATANLARDIR.

ALLAH, AZABI AKILLARINI KULLANMAYANLARA VERİR. (Yunus 100)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

126
Bugünkü makalemin konusu hilafet ve halifelik konusu üzerine olacak. Acaba Allah böyle bir makamın oluşmasına izin veriyor mu? Ne dersiniz, Kur'an dan hiç araştırdınız mı? Gerçi günümüz İslam toplumu, Kur'an ın onay vermediği o kadar yanlış düşüncelere inandırıldık ki, Kur'an ın bahsetmesi ya da onay vermesi hiçte önemsenmediğini, üzülerek söylemek isterim. Hilafet ve halifelik kelime olarak ne anlama geliyor, önce ona bakalım.

Hilâfet: İslâm şeriatının hükümlerinin hâkim kılınıp, İslâm davetinin tüm insanlığa taşınması için, YERYÜZÜNDEKİ TÜM MÜSLÜMANLARIN ÖNDERLİĞİDİR.

Halife: Sözlük karşılığı, birinden sonra gelip onun yerine geçen kimse, olan halef sözünden türetilen halife, İslam Ansiklopedisi'nde PEYGAMBERİN HALEFİ VE KENDİSİNDEN SONRA YERİNE KAİM OLMAK İTİBARI İLE İSLAM CAMİASININ EN YÜKSEK REİSİNİN YANİ İMAMININ ÜNVANI olarak tanımlanır.

Kur'an ı bir kez bile anladığı dilden düşünerek okuyan bir Müslüman, böyle bir makamın ve bu yetkilerle donatılmış bir insanın yalnız Allah tarafından görevlendirileceğini bilir. Zaten İslam ı anlatmak ve yaymak her Müslüman ın görevidir. Yani Allah ın elçisi olmayan hiç kimse, din adına liderlik önderlik yapamaz, Allah ın dini hakkında, Kur'an ın vermediği fetvaları veremez, Kur'an dışından toplumun sorumlu olacağı hükümler tebliğ edemez. Fetvayı Allah ben Kur'an da verdim diyor ve kesin bir şekilde, HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM diyerek son noktayı koyuyor. Çünkü Allah ın elçisinin bile, Allah ın bahsetmediği herhangi bir konuda tüm Müslümanların sorumlu olacağı şahsi kişisel fetvalar vermesi, Kur'an a göre mümkün değildir. Allah elçisine bildiriyor ve oda tebliğ ediyordu. Bu konuyu daha iyi anlayabilmemiz için örnek vermek istiyorum.

Yunus 109: (Resulüm!) Sen, sana vahyolunana uy ve ALLAH HÜKMEDİNCEYE KADAR SABRET. O hâkimlerin en hayırlısıdır. (Diyanet vakfı meali)

Hakka 44–45–46:  EĞER BAZI LAFLARI BİZİM SÖZLERİMİZ DİYE ORTAYA SÜRSEYDİ, Yemin olsun, ondan sağ elini koparırdık. Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik. (Yaşar Nuri meali)

Bu ve benzeri ayetlerden de anlıyoruz ki, Allah ın elçisinin bile, Kur'an ın bahsetmediği konularda fetvalar, hükümler vermeye yetkisi yoktur. Fetvayı yalnız Allah verir. Vermediği konular ise dinin dışında olan, kişinin öz iradesine bırakılmış konulardır. Allah, elçisinin görev tanımını Kur'an da yaparken, neler söylüyordu hatırlayalım. PEYGAMBERE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. (Ankebut 18) BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.  (Kehf 56) SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. (Rad 40) Bunca açık ayetlere iman ettiğimizi söylüyor ve sözümüzde duruyorsak, nasıl oluda Allah ın yetki vermediği kişilerin sözleri, fetvaları ve liderliği ile imanımızı yaşarız ve sorgusuzca bu kişiyi takip ederiz? Bu mümkün değil.

Peygamberimiz vefat etmeden önce, benim yerime şu ya da bu kişi geçsin, din adına liderlik yapsın dememiştir. Demesi de zaten mümkün değildi, böyle bir yetkisi olmadığını çok iyi biliyordu. Din adına liderlik yapacak kişiler yalnız Allah ın elçileridir.  Kur'an da Allah onun için RESULÜME UYUN emrini vermiştir. Allah, resulünün de her anını kontrol edip, hatta en küçük yanlış sözünde ikaz etmiş ve bu ikazları da özellikle bir kısmını Kur'an a geçirmiştir ki düşünen, aklını kullanan dersler alabilsin. ALLAH IN KORUMASINDA, KONTROLÜNDE OLMAYAN HİÇ KİMSE HATASIZ DEĞİLDİR.

Allah onun için bizleri ikaz etmiş ve sakın güvenilecek, yardım istenecek benden başka VELİLER EDİNMEYİN,  ARDI SIRA GİTMEYİN demiştir. Tabi bizlerin Kur'an ile bağlantısını kestikleri için, işine gelmeyen bazı din tacirleri, Allah ın elçisinin yetkilerini kendilerinde toplamak istemiş ve böylece toplumu istedikleri gibi yönetebilme gücünü ellerine almışlardır. İlginçtir Allah Kur'an da, sizleri yönetecek yöneticilerinizi ehil insanlardan seçin emrini verdiği halde, bu ve benzeri ayetlerin üstü örtülmüş ve toplumlar krallıkla yönetilmiştir. Tabi bu kralların seçtiği hilafet makamına getirdiği halifelerde, bu kişilerin emirlerinde, onların çıkarlarına verdiği fetvalarla insanların inancını, istedikleri gibi yönetmişlerdir. İmamı Azam Ebu Hanife,  Padişahların bu isteklerine boyun eğmediği için sürülmüş, hapsedilmiş ve cezalandırılmıştır.

Peygamberimizin vefatından sonra,  devleti yönetecek liderler seçimle gelmiştir. Fakat seçilen kişilere de o devrin toplumu, halife ismini verdiklerinden, daha sonraları HALİFELİK makamı farklı yetkilerle donatılmıştır. ALLAH IN ELÇİSİNİN HALEFİ, YANİ VEKİLİ YOKTUR VE ONUN YETKİLERİNİ HİÇ KİMSE KULLANAMAZ. Bu görev yalnız Allah tarafından verilir. Aslında dört halife, asla Kur'an ın dışından fetvalar vermemiş, onun halefi vekili olduğunu söylememiş, dine Kur'an ın dışından hükümler koymamıştır. Hatta Allah ın elçisinin uyarısı ile hurafe hadis naklini bile yasaklamıştır. Dinde mezheplere ya da fırkalara asla bölünmemiştir. Allah ın Kur'an da koyduğu şeriatla, devleti yönetmişlerdir.

Allah sakın dinde bölünenler gibi olmayın dedikçe, sanki Allah a inat bölünmekte bereket vardır diyerek bölünmüş ve mezheplere bölünen Müslümanlar, Hilafet makamı oluşturan devrin yöneticileri, kralları tarafından atanmış halifelerle, toplumu istedikleri gibi yönetmişlerdir. Hatta bu farklı hilafet makamları İslam toplumlarında din adına bölünmeyi ve düşmanlığı körüklemiştir. Bakın hilafet ve halifelik topluma hangi bilgiler ışığında kabul ettirilmiş topluma, şimdide ona bakalım.

"Hilâfet'in yeniden kurulması DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDAKİ TÜM MÜSLÜMANLAR ÜZERİNE FARZDIR. Tıpkı Allah'ın farzlarından bir farz gibi, bu farz da; seçme hakkının, ruhsatın olmadığı bir farzdır. Bu nedenle Hilâfet'in kurulması yolunda en ufak bir ihmal dahi büyük bir günah ve isyandır. ALLAH BU GÜNAHI İŞLEYENLERİ ŞİDDETLİ BİR ŞEKİLDE CEZALANDIRACAKTIR.

Hilâfet'in kurulmasını tüm Müslümanlara farz kılan DELİLLER SÜNNET VE SAHABENİN İCMÂ'IDIR.
Sünnetteki delil Nafi'den rivayet edilen şu hadistir: "Hz Ömer bana dedi ki: Rasulullah (s.a.v)'in şöyle dediğini işittim:
"Kim Allah'a itaatten elini çekerse, Kıyamet gününde lehine hiçbir delil bulunmaksızın Allahu Teâla'yla karşılaşacaktır. Kim de boynunda Halife'ye biat olmadan ölürse cahiliye ölümü ile ölür."(Müslim K. İmara H. No: 1851)"

Müslim'den rivayetle Nebi (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Kim bir imama biat edip elini sıkar ve kalbinin meyvesini verirse (rıza gösterirse) gücünün yettiği kadar itaat etsin. Eğer (iktidarı ele geçirmek için) onunla çekişecek bir kişi ortaya çıkarsa bu kişinin boynunu vurun." (Müslim K. İmara Bab 10 H. N: 1844)

Halife'ye itaatle ilgili emir Hilâfet'in kurulması için bir emir demektir. Ayrıca Halife ile çekişen kimse ile savaşmaya dair emir; tek bir Halife'nin bulunmasındaki devamlılığa kesin bir işarettir."

İşte toplum, bu sözlerle korkutulmuş ve Allah ın elçisinin asla söylemesi mümkün olmayan konuları sanki Peygamberimiz emir vermiş gibi topluma anlatmışlardır.  Onun için emin olmadığımız rivayet hadislere, sorgulamadan inanmak bu kadar tehlikelidir. Allah ın bahsetmediği bir makama farzdır demek, Allah a iftira atmaktır. BU KONUDA KUR'AN DAN DELİL BULAMAYANLARIN, RİVAYET HADİSLERLE TOPLUMU NASIL YANLIŞA YÖNELTTİĞİNİ, ANCAK KUR'AN I ANLAYARAK VE DÜŞÜNEREK OKUYANLAR FARK EDECEKTİR. Kur'an da birçok ayetinde, Allah a ve elçisine uyun emrini vermiştir. Bunun dışında uyacağımız hiç kimse yoktur. Allah din adına uyacağımız, yalnız Kur'an hükümleri olduğunu söyledikten sonra, güvenip elçilerinden başka hiç kimsenin ardına düşmememiz gerektiğinin nedenlerini, bakın nasıl söylüyor ve bizleri uyarıyor.

Tur 48: Rabbinin hükmüne sabret. ÇÜNKÜ SEN GÖZLERİMİZİN ÖNÜNDESİN, kalktığında Rabbini hamd ile tespih et. (Diyanet meali)

Zuhruf 44: Şüphesiz bu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ONDAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ. (Diyanet meali)

Araf 3: Rabbinizden size indirilene uyun; O'NUN BERİSİNDEN BİRTAKIM VELİLERİN ARDINA DÜŞMEYİN. Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! (Yaşar Nuri meali)

Bu ve benzeri onlarca ayete iman ettiğini söyleyen bir Müslüman, Kur'an ın bahsetmediği konularda din adına hükümler, fetvalar verecek yetkiye sahip hiç kimsenin olamayacağını bilir. Allah elçime uyun derken, elçisinin gözlerinin önünde, her an kontrol edildiğini ve yalnız Kur'an ile kullarıma hükmet diye uyarıldığını bizlere bildiriyor ve onun için ona uyun emrini veriyor. Zuhruf 44. ayetinde de, bizlerin sorumlu olduğu, hiçbir eksik bırakmadığına hükmettiği Kur'an dan bizleri sorumlu tutacağına hükmediyorsa, nasıl olurda Kur'an ın bahsetmediği konularda, din adına fetvalar verecek makamların olacağına inanırız? Bunlara inananlar, bu konudaki Allah ın ayetlerine inanmıyor demektir.  Allah size indirdiğim Kur'an a uyun, onun yanında bir takım velilerin, efendilerin, şeyhlerin ardına düşerek, onların sözlerine uymayın diyorsa, bunun tam tersini yaparak, nasıl olurda din adına fetvalar verecek kişilerin sözlerine inanırız.

Yüzlerce yıldır İslam toplumu Kur'an dan uzaklaştırılmış, dinde bölünerek birbirine düşman yapılmıştır. DİNDE BİRLİĞİ SAĞLAYAMAYAN İSLAM TOPLUMUNUN, DÜNYADA MÜSLÜMANLAR ARASINDA HİLAFET MAKAMININ OLUŞTURULUP, TEK BİR HALİFE ÇEVRESİNDE TOPLANILACAĞINA NASIL İNANABİLİRİZ, BUNU ANLAMAKTA ZORLUK ÇEKİYORUM. Dünya üzerinde neredeyse birbiri ile savaşan yalnız Müslümanlar kaldı. Bunlar mı tek bir halife etrafında toplanacak?

Bizlere düşen, Allah ın Kur'an da emrettiği şeriatı hayatımıza geçirmek olmalıdır. Rivayetlerin yarattığı şeriat, bizleri asla mutlu edemez. Bu gerçeği fark edemediğimiz sürece acı, keder ve savaş İslam toplumundan eksik olmayacaktır.  Bizler eğer Allah ın tavsiye ettiği gibi,  EHİL İNSANLARI YÖNETİCİ OLARAK SEÇERSEK, ONLAR BİZLERİ MUTLAKA ALLAH IN İSTEDİĞİ ŞARTLARDA YÖNETECEK, HUZUR VE MUTLULUĞU GETİRECEKLERDİR. UNUTMAYALIM LÜTFEN, NEYE LAYIKSAK ONU BULURUZ.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

127
Bu makalemde sizleri, Maide suresi 33. ayet üzerinde düşünmeye davet ediyorum. Bu ayet günümüzde çok farklı şekillerde anlaşılmış ve farklı manalar verilip, anlatılmaktadır. Önce ayeti yazalım ve farklı düşüncelere de yer vererek, en doğruyu aramaya, bulmaya birlikte çaba harcayalım.

Maide 33: Allah ve Resulüne karşı savaşan ve YERYÜZÜNDE FESAT ÇIKARMAYA ÇALIŞANLARIN CEZASI, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır. (Elmalı meali)

Bu ayeti Kur'an ın diğer ayetlerinden bağımsız ve onlardan faydalanmadan anlayan bir gurup ki bunlara mezheplerin fıkıh inançları da dâhil, Müslümanlara savaş açanların cezasını Allah, bu ayette emrettiği gibi verin, yani öldürülmeleri, dönekliklerinden dolayı el ve ayaklarının kesilmeleri ni Allah istiyor şeklinde anlamaktadırlar. Hatta bazı mealler, el ve ayaklarını çaprazlama değil, yalnız kesin diye de tercüme edenler vardır.  Bu ayeti bu şekilde anlarsak, Muhammed suresi 4. ayetinde geçen, savaş esirlerini ya bir lütuf olarak, karşılıksız, ya da fidye alarak serbest bırakın ayetiyle tamamen ters düşecek, hatta ayetler arasında Kur'an da çelişki yaratılacaktır. Kur'an da çelişki olmayacağına göre, Maide 33. ayette farklı bir konunun anlatıldığı çok açıktır.

Yine bu ayeti izah etmeye çalışan bir başka gurupta, bir öncesindeki ayetten esinlenerek, bu ayette bahsedilenlerin aslında firavun un kendisinden izinsiz, Allah a iman edenlere yaptıklarından bahsedildiği, bazı ayet örnekler verilerek anlatılmaktadır. O ayetlerden bir örnek verelim.

Araf 124: Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım! (Diyanet vakfı )

Maide suresi 33. ayetten bir ayet öncesinde şöyle diyor Allah.

Maide 32: İŞTE BU NEDENLE İSRAİL OĞULLARI'NA ŞÖYLE YAZMIŞTIK: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkartmaya karşılık olmaksızın, haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibi olur. HER KİM BİR CAN KURTARIRSA, BÜTÜN İNSANLARI KURTARMIŞ GİBİ OLUR. Peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler; ama bundan sonra da onlardan çoğu yine yeryüzünde aşırıya gitmektedirler. ( Bayraktar Bayraklı)

Ayete dikkat ederseniz, haksız yere cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur diyor. Her kim bir canı kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış olur diyerek, adeta ölümün Allah tarafından hoş karşılanmadığı anlatılıyor. Yine genelleme yaparak, elçilerimiz onlara apaçık deliller getirdikleri halde dinlemeyerek, aşırıya gittikleri anlatılıyor. Dikkat ettiyseniz geçmişte olanlardan bilgiler veriyor.

Bu ayette örnek gösterilip devamındaki yani 33. ayette geçen, Allaha ve elçisine savaş açanlara verilecek ceza denmesine rağmen, bu ayette bahsedilenlerin İHBAR niteliğinde FİREVUN un yaptıklarına örnek verildiği, anlatıldığı söylenmektedir. Bu ayet şöyle yapın diye emir vermiyor, bilgi veriyor. Araf suresi 124. ve Taha 71, Şuara 49. ayetler bunun kanıtıdır denmekte. Emir vermeyip, bilgi verdiği konusuna katılıyorum ama bu ayetin, bahsedildiği ayetlerle bir bağlantısı olduğunu kabul edemiyorum. Çünkü her iki ayetle birlikte düşündüğümüzde bir bağlantı direk kurmak neredeyse imkânsız görünüyor. Bu zorlama bir düşünce olur, araların da bir bağlantı görünmüyor ayette. Çünkü Maide suresi 34. ayette bakın ne diyor.

Maide 34: Ancak, siz kendilerini yenip ele geçirmeden önce tövbe edenler müstesnadır. Biliniz ki Allah çok bağışlayıcıdır; merhamet sahibidir. (Bayraktar bayraklı meali)

Hatırlayınız lütfen, 33. ayette yeryüzünde fesat çıkaranların cezasından bahsediliyor ve sayıyordu yapılacaklar. Ama 34. ayette siz savaşmadan önce tövbe edip, yani yeryüzünde fesat çıkarmaktan vazgeçmişlerse, onlar bu cezadan müstesnadır diyor, bu konuda önceden bilgi veriyor. Bakın burada farklı bir konuya dikkat çekiyor Allah.  Eğer böyle olmayıp bir hüküm, emir bildiren ayet olsaydı, her kim bir suç işlemiş bile olsa o kişi tutuklanıp yargılanır cezalandırılırdı. Ama ayette bahsedilen, savaştan vazgeçen pişman olan toplumların örneği veriliyor. Şimdide farklı bir düşünceyle anlamaya çalışalım ayeti.

Maide 33. ayette bahsedilen konuların, genel konuya yani Allah ve elçisine savaş açanların durumuna dikkat çekiyor ve olabilecek sonuçları önceden bildiriyor olmalı ki, bunlardan vazgeçen cezadan kurtulur diyebiliyor.  Demek ki geçmişte de böyle olmuş. Ayetin başında dikkat ederseniz verdiği örnek, Allah a ve elçisine savaş açan, yani kanunlarına karşı gelenler diyordu. Hatırlayınız Bakara 278–279. ayetlerde de RİBA dan geri kalanı bırakın. Eğer bunu yapmazsanız, Allah a ve elçisine savaş ilan etmiş olursunuz diyordu. Bakın bu ayette de, önceden bir bilgi veriyor yani uyarıyor Allah. Yoksa kim Allah karşı savaş açabilir? Hiç kimse. Bu sözlerde uyarı, tehdit ve dikkat çekme var. Eğer bunları uygulayın demiş olsaydı, bu konuda detay vermesi gerekirdi ki, böyle bir detay, bilgi asla yoktur.

Maide 33. ayette Allah a ve elçisine sözünden kasıt, herhangi bir elçi değil, Allah ın gönderdiği tüm elçiler kast ediliyor. Devamında şu ya da bu sebepten dolayı diye detay vermeden, Allah a ve elçisine derken, Allah ın gönderdiği kanunlarına karşı durup, elçileri ile savaşanların, ya da elçilerin tebliğ ettiği dine karşı çıkanların, karşılaşacakları başlarına gelecekleri cezalardan, geçmiş toplumların karşılaştığı tüm örnekler veriliyor. Ayete dikkat ettiyseniz çok geniş bir zaman diliminden bahsediyor ve YERYÜZÜNDE FESADI YAYMAK İÇİN GAYRET GÖSTERENLERİN CEZASI DİYE ÖZELLİKLE, BELİRLİ BİR TOPLUMDAN DEĞİL, GENİŞ BİR TOPLUMDAN BAHSEDİYOR GENELLEME YAPARAK ÖRNEK VERİYOR. AYETİN DEVAMINDA DA ANCAK DİYE BAŞLIYOR VE BUNU YAPANLARIN BAŞLARINA GELMİŞ OLAYLARI ÖRNEK VERİYOR. Son kısmında da bu insanların başlarına gelen bu olaylar, onların bu dünyada ki zilletidir yani aşağılanma, rezilliğidir diyor. Bakın burada da genel bir bildirim var.

Lütfen ayete dikkat edelim. Allah elçime karşı olup ona savaş açanı, bu şekilde cezalandırın emrini vermiyor. Genelleme yaparak böyle yapanların cezası şunlar, şunlar olmuştur geçmişte diye tek tek olanları sayıyor. EMİR KİPİ DEĞİL, BİLGİLENDİRME VAR. Yani geçmiş yüzyıllar öncesinde, bugüne kadar benim kanunlarıma ve elçilerime karşı gelmiş olanlar, ya asılarak ya da farklı şekillerde toplumlar tarafından cezalandırılmış, öldürülmüştür diyor. Eza ve cefa çekerek el ve ayaklarının kesildiği cezalara da çarptırılmış olanlar vardır. Bir kısmı sözlerinde durmadıkları için, bulundukları yerden uzak diyarlara sürüldüler diye örnekler veriyor. SİZLER BUNU YAPANLARA, BU CEZALARI VERİN DEMİYOR. Demesi de mümkün değil. Çünkü böyle yapanların yani Allah ın elçisine savaş açanların cezalarını, nasıl davranılması gerektiğini Allah, Kur'an da açıklamıştır, bu düşünce ve cezalar da, bu ayetlere zaten ters düşer.

Geçmiş yüzyılları şöyle bir hatırlayınız. Din adına çıkan savaşları ve bu toplumların bir birine neler yaptığını bir düşünün isterseniz. Allah ın ayette saydığı tüm olanlar gerçekleşmiştir. Ölümler, asılmalar, el ayak kesmeler, çarmığa gerilmeler, vatanlarından sürülmeler. Bunların hepsi din adına yapılan savaşlarda insanların başına gelmiştir. Ama Allah böyle yapın demediği halde, insanlar kendi nefisleriyle, inisiyatifleri ile bu cezaları takdir etmişler. Hâlbuki Allah ın takdiri ve emri bizlere bu konuda nasıldı hatırlayalım.

Muhammed 4: İnkâr edenlerle savaşta karşılaştığınızda, hemen boyunlarını vurunuz. Onları yendiğinizde de sıkıca bağlayınız. SAVAŞ SONA ERDİĞİNDE YA BİR LÜTUF OLARAK KARŞILIKSIZ YA DA FİDYE ALARAK SALIVERİNİZ. Allah dileseydi onlara galip gelirdi. Fakat kiminizi kiminizle denemek için böyle yaptı. Allah yolunda öldürülenlerin yaptıkları hiçbir ameli Allah asla boşa çıkarmayacaktır. (Bayraktar Bayraklı)

Bakara 190: Sizinle çarpışmaya girenlerle Allah yolunda siz de çarpışın. AMA HAKSIZ YERE SALDIRMAYIN/ÇARPIŞMADA ZULME SAPMAYIN. Çünkü Allah, sınır tanımaz azgınları sevmiyor. (Yaşar Nuri Öztürk meali)

Mümtehine 8: ALLAH, SİZİNLE DİN UĞRUNDA SAVAŞMAYAN VE SİZİ YURTLARINIZDAN ÇIKARMAYANLARA İYİLİK YAPMANIZI VE ONLARA ÂDİL DAVRANMANIZI YASAKLAMAZ. Çünkü Allah, adaletli olanları sever. (Diyanet vakfı)

Allah bizlere bunca açık barışçıl ve adaletten sapmayın emirlerini verdikten sonra, bir başka ayetinde, size savaş açanlara karşı, acımasızca, zalimce elini ayaklarını kesin der mi? Bunu söyleyenler, Kur'an ı anlamayan ya da Kur'an da çelişki yaratmaya çalışanlardır. Allah iki Müslüman toplumun birbiriyle savaşmasında bile, bakın nasıl davranın diyor.

Hucurat 9: Müminlerden iki zümre çarpışırlarsa, ONLARIN ARALARINDA HEMEN BARIŞI KURUN! Eğer onlardan biri öteki aleyhine sınır tanımazlık edip saldırırsa, AZGINLIK EDENLE, ALLAH'IN EMRİNE DÖNÜNCEYE KADAR SAVAŞIN. Eğer vazgeçerse, yine ikisi arasını adalet ve dürüstlükle sulh edin. Kuşkusuz, Allah adalette titiz davrananları sever. (Yaşar Nuri Öztürk meali)

İşte Allah ın adaleti. Asla ayrım yapamadan adaleti, barışı ayakta tutabilmek için dostluğu, kardeşliği sağlamaya çalışmak, Allah ın kurduğu düzenin en önemli özelliğidir.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
128
Bir Hanım okurumun, benim yazdığım Nisa 78 ve 79. ayetlerden bahsettiğim makaleme verdiği cevaplar, çok ilgimi çekti. Kendisinin daha önce Müslüman olduğunu, fakat İslam dan çıkıp ateist olduktan sonra, yine araştırmaları sonucunda, kendisinin YAHOVA ŞAHİDİ olduğunu söyledi. Aramızda facebook da geçen bazı konuşmalardan size bahsetmeden önce, Yahova şahitleri kimlerdir, kısaca ondan bahsetmek ve bilgi vermek istiyorum. Çünkü bu insanların düşünceleri ve din adına fikirlerinin nasıl ortaya çıktığını ve toplumlarda ve inançlarında, nasıl tahrifatlar yaptığına güzel bir örnek olduğu için yazmak istiyorum ki, onların tuzaklarına düşmeyelim. Önce Yahova şahitleri kimlermiş onu anlayalım.

"Yahova şahitleri, Protestan Hıristiyanların, bir alt grubu olduğunu söyleyenler olduğu gibi, Yahudilerin, Hıristiyanlar arasında kurduğu bir mezhep olduğunu da söyleyenler vardır. 1852'de ABD'nin Pennsylvania Eyaleti'nde ortaya çıkmış. Kurucusu, CHARLES TAZE RUSSELL'DIR. Kendilerini ne Hıristiyan ne de Yahudi olarak tanımlarlar. Kendilerini Tanrının şahitleri olarak kabul ederler. Kutsal kitapları Tevrat, Zebur ve İncil'i içine alan Kitab-ı Mukaddes adını verdikleri kitaptır. İlk olarak, kilisenin yüzyıllardır Kutsal Kitap diye okudukları İncil i, değiştirip bozduğunu iddia ederler. Bu yüzden de İncil i, YENİDÜNYA ÇEVİRİSİ ADINI VERDİKLERİ, YENİ BİR ŞEKİLDE TERCÜME ETMİŞLERDİR.

Bazı metinleri yeniden yorumlamaları, Hıristiyanların tepkisini çekmiştir. Bu yüzden Hıristiyan dünyası, Yehova Şahitleri'ni KUTSAL KİTAPLARINDA TAHRİBAT YAPMAKLA SUÇLUYOR. Ayrıca Yehova Şahitleri azizleri ve Papa'yı kabul etmez. Bu kitapta Allah'ın adı olarak TEVRAT'TA GEÇEN YEHOVA'YI KULLANMALARI DA YAHUDİLERİ KIZDIRIYOR. Çünkü Yahudiler "Allah'ın adını boş yere anmayın" ayeti üzerine Allah'ın en büyük ismi olan Yehova'yı kullanmazlar.

Eski Ahit ve Yeni Ahit'te adı geçen peygamberlere inanırlar. Kan vermezler, başkalarından da almazlar. Gerektiğinde kendi kanlarını kullanırlar. Zaten yanlarında bir belge vardır, kendilerine kesinlikle kan verilmeyeceğini belirtir. Yehova Şahitleri için bayrak, sancak, vatan gibi bizim kutsal kabul ettiğimiz hiçbir milli değer yoktur. Onlar dünya vatandaşı olduklarına inanırlar. İnanışlarında kilise ve papaz gibi kavramlar da yoktur. Din, sadece Yehova Şahitlerininkidir. Diğerleri sahtedir.

İnanışlarına göre Armageddon adını verdikleri büyük bir dünya savaşı çıkacak ve dünya birbirine girecek. GERİYE SADECE YEHOVA ŞAHİTLERİ KALACAK. İSA MESİH DÜNYAYA İNECEK, YEHOVA ŞAHİDİ OLMAYAN İNSANLARI YARGILAYACAK VE YARGILAMADAN SONRA BU İNSANLARIN HEPSİ TOPRAK OLACAK. Yani tekrar dirilemeyecek. Ardından dünya cennete dönüşecek ve Yehova Şahitleri bu cennette yaşayacak. Yehova Şahitlerinden başka geride insan kalmayacağı için de, cehennem olmayacak. Bu nedenle YEHOVA ŞAHİTLERİ ARALARINA, YENİ İNSANLARI KATMAK İÇİN ÇOK AKTİF ŞEKİLDE ÇALIŞIRLAR.

YEHOVA ŞAHİTLERİ, İSA'NIN YARATILMIŞ EN YÜKSEK VARLIK OLAN BAŞ MELEK MİKAİL OLDUĞUNA İNANIRLAR. Bu da, İsa'nın Tanrı olduğunu çok açık bir şekilde bildiren, birçok Kutsal Kitap ayetinin tersidir. Charles Russell in kim olduğunu, nasıl kehanetlerde bulunduğuna bir örnek vermek gerekirse. Bu kişi,  Hz. İsa nın 1874 de geleceğini iddia etmiş ama tutmayınca, 1914 yılını işaret etmiştir. Lütfen internetten bu kişinin hayat hikâyesini, nasıl bir insan olduğunu araştırın, ne demek istediği o zaman daha iyi anlayacaksınız."

Gelelim bayan okurumla aramızda geçen konuya. Bu konu hakkında makale yazmamın nedeni, toplumu bu konuda bilinçlendirmek ve dikkatli olmalarına vesile olmak adınadır. Yoksa ben tüm inançlara karşı saygılıyım. Çünkü herkes kendi yaptıklarından sorumludur. Yahova şahidi olduğunu söyleyen hanım, Nisa suresi 78–79. ayetlerinde Allah, sana ne iyilik gelirse Allah dandır, sana ne kötülük gelirse kendinden dir yani senin ellerinle yaptığın yanlışların karşılığı Allah ın sana verdiği cezadır ayetlerine itiraz eden, bu hanım okurum bana şöyle bir cevap vermiş.

"İslam dan çıkmamın bir sebebi de KÖTÜLÜĞÜN ALLAHTAN gelmesi inancıdır. Deist olduktan sonra Yehova Şahidi olmamda ki etken ise yüreğimdeki ve beynimdeki EVET 'i Yaratıcımızın tüm İYİLİKLERİN, SEVGİNİN... ADALETİN kaynağı olması olduğunu anlatan Mukaddes Kitapta (Tevrat-zebur-incil) inceleyip görmemdir."

Yazımın başında bu kişilerin nasıl bir inanca tabi olduklarını yazdığımda, bu kişilerin kendilerine tabi olmayanların, hiçbir hesabı sorulmadan, Hz. İsa nın gelişiyle Yahova şahidi olmayanları yargılayıp, bu insanların toprak olacağına inanmaları, cehennemin olmadığı böylece yapılanlarında tek tek hesabının sorulmayacağına inanıyorlar. Böylece Allah cezalandırmaz diye inanıyorlar, ama Hz. İsa Yahova şahidi olmayanları, yargısız infaz mantığıyla, yok ederek cezalandırdığı gerçeğini, her nedense göz ardı edebiliyorlar. Çok ilginç bir düşünce ve mantık değil mi? Hâlbuki inançlarının, Yahudilere ve Hıristiyanlara indirilen kitaplar olduğunu da söyleyebiliyorlar. Bu kitaplarda bahsedilen inanca tamamen ters düşüyor, çünkü ehli kitap inancında, cehennem inancı vardır. BU İNANCA SAHİP KİŞİLERİN, KUTSAL KİTAP DEDİKLERİ HALDE, KENDİ İNANÇLARI DOĞRULTUSUNDA BU KİTAPLARI KENDİLERİNCE YORUMLAYARAK, ADETA YENİ BİR DİN YARATTIKLARI ANLAŞILIYOR. Yine bana verdiği cevapta, çok ilginç bulduğum konulardan, alıntı yapmak istiyorum.

"İncil e gelince İSA Mesih 3.5 yıl görev yapmış ve kalem eline almamış yada yazı yazdırmamıştır..işi bu değildi çünkü.. O Tanrısal ilkeleri öğretmiş ...İYİ HABERİ VERMİŞ....Fidye düzenlemesini yerine getirmiş ...Bunları yaparken de etrafında tüm olan bitene TANIKLIK EDEN eğittiği öğrenciler Toplamıştır... Yani İncil=Müjde=İYİ HABER tektir. TANIKLIĞI BİRDEN FAZLADIR. YAHUDİLER TEVRAT I UYGULASALARDI İSA MESİHE İNANIRLARDI HALUK BEY. Ben Yehova'nın Şahidiyim."

Çok ilginçtir, Hz. İsa nın eline kalem bile almadığını, yani kendisine herhangi bir kitap indirilmediğini, ya da kayda aldırmadığını söylüyor. Yalnız iyi güzel haberler ilettiğini, tanrısal ilkeleri öğrettiğinden bahsediyor.  Çok daha ilginci bu anlatılanlara, tanıkların olduğunu, onları eğittiğini kanıt göstererek, tanıkların birden fazla olduğunu da özellikle yazmış. Bu satırları okuduğunuzda, sanırım biz Müslümanların yaptığı yanlışlar geldi aklınıza. Allah sakın Kur'an ın sınırlarını aşmayın, Kur'an ın ipine sarılın, tanığınız kanıtınız yalnız Kur'an olmalıdır dedikçe, Peygamberimizin en yakınındaki kişilerin rivayet ettiği iddia edilen onca sözün/hadisin dinde hüküm koyacak kanıtlar olduğunu da söylemiyorlar mıydı? Peygamberimizin veda hutbesini düşünün lütfen. Yüz bine yakın topluma hitap ettiği rivayet edilir. Ama günümüze yaklaşık 6–7 farklı veda hutbesini görebilirsiniz. İşte Allah ın indirdiği kitaplar, dinler hep aynı yolu izleyenler tarafından, işte böyle yolundan saptırıldı. TANIK, YA DA KANIT BEŞERİN RİVAYET ZİNCİRİ ASLA OLAMAZ. Allah gelecek kullarını sorumlu tutacağı bilgileri, asla böyle bir yolla ulaşmasına izin vermez ve vermediğini de söylüyor. TANIK VE KANIT YALNIZ ALLAH IN BİZZAT TEBLİĞ ETTİĞİ SÖZLER OLUR Kİ, BUDA APAÇIK KİTABIDIR. Onun içindir ki Allah ın elçisi, peygamberimiz Hz. Muhammed sağlığında, Kur'an ın dışında hiçbir sözü, bilgiyi yazdırmamıştır.

Çok ilginçtir sözlerinin son kısmında ise, Yahudiler Tevrat ı uygulasaydılar, İsa Mesih e inanırlardı diyor. Çok doğru, tüm bunlardan Kur'an bahseder ve derki, biz elçilerin geleceğini önceden haber veririz. Çok ilginçtir, bende aynı düşünceden yola çıkarak, bu arkadaşımıza şöyle hatırlatmıştım. Hıristiyanlarda ellerindeki Yuhanna İncilin de geçen, Hz. İsa nın benden sonra, beni tasdik edecek ÖVÜLEN BİR ELÇİNİN, habercinin geleceğini bildiriyor, eğer Hıristiyanlar ona uysalardı, Peygamberimiz Hz. Muhammed in geleceğine de inanırlardı. Yine arkadaşımız inandığı düşünceleri anlatırken, şöyle cevap vermiş.

"Bazen Melek direk dikte verir..Bezen Vahiy olarak ...Bazen rüyet görür..bazen Rüya şeklinde olur... İSA MESİHE TANIKLIK EDENLERE YAZICI GÖREVİ VERİLMİŞTİR...kim verdi ..Yaratıcımız.. Tanrısal İlham ve RUHULKUDDÜS yönlendirmesi olmasa yazamazlar. Bu kadar şeyi ayrıntılı hatırlayamazlar...çocuk oyuncağı insan işi değil. YARATICIMIZDAN BAHSEDİYORUZ."

Bu ve buna benzer düşünceleri, inançları ne yazık ki İslam toplumunda da görüyoruz. Geleneksel İslam anlayışını dine sokmaya çalışanların yönteminde de, bu yol kabul görür. Onun içindir ki diğer dinlerde olduğu gibi, İslam toplumu da bu yolla bölünmüş ve parçalanmış, Allah ın kitabından uzaklaşmışlardır. Allah vahyinin Cebrail ya da kendisinin vahyettiğinden bahseder, ama rüyada vahiy geldiği konusunda bilgi yoktur. Çünkü Allah rüya konusunu anlatırken, rüyada gördüklerimizin hangisinin, gerçek olduğu konusunda emin olamayacağımız örneklerini verir.

Arkadaşımızın söyledikleri, aklın ve mantığım kabul etmeyeceği düşüncelerin ürünüdür. İsa Peygamberimize tanıklık edenlere, koşulsuz güvenerek, yazıcı görevi verilmiştir dediğimiz andan itibaren, kendi nefsimizde kararlar almış ve uygulamış oluruz. Bu görevi Allah dan başka kimse veremez. Allah emirlerini kayda aldıracaksa ki elbette kayıt ettirmesi gerekir, bu görevi bizzat elçisine verir. İster kendisi yazar, ya da bizzat onun denetiminde yazılır. Tıpkı Kur'an gibi. Eğer bu görevi Allah vermiş olsaydı, yüzlerce İncil günümüze ulaşıp, toplanarak bu İnciller dörde indirilmezdi. Demek ki bu düşünce ve inanç kendi nefsimizi aldatmaktan başka bir şey değilmiş. Hz. İsa nın 12 havarisinden birisinin, kendisine ihanet etmesi, Yahudilerle birlik olup Hz. İsa ya karşı tanıklık yapması, konuyu daha iyi anlamak adına, aslında ibretlik ve düşündürücüdür. Bir başka cevabı üzerinde düşünelim şimdide.

"Kur'an BİLGİ bakımından beni bağlar Sizi İMAN bakımından bağlar. YANİ YAPBOZ TAHTASIMIDIR KUTSAL KİTAP .. Gönderdi bozdular, gönderdi bozdular, en son kuran geldi... Nasıl bir anlayış bunu kabul edebiliyor."

Arkadaşımız Kur'an bilgi bakımından kendisini bağladığını, beni de bir Müslüman olarak iman bakımından bağladığını söylemiş. Aslında bu sözlerin tutarlılığı yok, karşısındakine hoş görünmek amacıyla söylenmiş sözlerdir. Çünkü Kur'an a inanmayan bir insanı, neden bilgi bakından Kur'an bağlasın? Çünkü arkadaşımız Allah ın gönderdiği Kur'an ın içeriğine inanmayıp, yapboz tahtası mı kutsal kitap, gönderdi bozuldu diyerek adeta küçümsüyor. Beni bağladığı doğrudur, çünkü Kur'an a, şükürler olsun iman ediyorum. Yine ilginç olan, bayan okurum Hz. İsa nın tekrar geleceğini, anlam saptırması yaparak, tıpkı İslam ı tarikat ve cemaat eksenli yaşayanların yaptığı gibi, kelimelere farklı anlamlar vererek, Kur'an dan ayet örnek vermeye ve Hz. İsa nın geleceği, bakın Kur'an da yazıyor demeye çalışıyor. İnanmadığı bir kitaptan örnek verip delil göstermesi, çok ilginç değil mi?

Çok daha ilginci, Kur'an için bunu söyleyen arkadaşımız Zebur, Tevrat ve İncil için aynı şeyi söylemiyor. Madem Allah tek kitap gönderdi, kitaplar arasında hiçbir değişiklik yapmadı, neden o kitaplar hakkında aynı düşünceleri söylemiyor da, yalnız Kur'an için söylüyor. Buda art niyetle söylediğinin açık kanıtıdır.

Bizler inancımız konusunda, her nedense rüzgâr da savrulup gidiyoruz, bir o yana bir bu yana. Çünkü Kur'an ın sınırlarını aştıkta ondan. Tüm Ehli kitabın, buna bizde dâhiliz, aynı derdi ve sorunlarının olduğunu anlamak zor olmasa gerek. Yahova şahitlerine, dinleri karma yaparak oluşturdukları yeni bir din mi deriz, tarikat mı deriz, mezhep mi fark etmez. Tüm bu ve buna benzer bölünmeler, beşeri oluşumlardır. Allah ın istediği orta yoldan uzak, nefsi sapma ve guruplaşmalardır. Bizde de benzer örneklerini görüyoruz. Hepside kendilerinin doğru yolda olduklarını söyleyip, kendilerinden olmayanları suçluyorlar.

Bu inancın, kendisine tabi olmayanların, Hz. İsa tarafından hiçbir hesaba çekilmeden, yaptıklarının karşılığı verilmeden sırf bu cemaate uymadıkları için, yok edilerek toprak olacağına inanması, aklın ve mantığın kabul etmeyeceği bir düşünce olduğu gibi, hiç bir beşeri adalet anlayışına ve Allah ın adalet anlayışına asla uymaz.

Bu fikre inananlar, Allah ın geleceği bildiği için, insanların imtihandan geçirilmeyeceğine inandıklarından dolayı, cehenneminde olmadığına inanıyorlar. Onun içindir ki insanlara, ya YAHOVA ŞAHİDİ OLACAKSIN, YA DA YOK OLACAKSIN ZİHNİYETİ AŞILANMAKTA VE BÖYLECE BU TOPLUM, KENDİLERİNİ ÜSTÜN BİR İNANÇ, TOPLUM OLARAK GÖRMEKTEDİRLER. Bu zihniyetin, Yahudilerden esinlendiklerini rahatlıkla söyleyebilirim.

İlginç olan ve tezat teşkil eden, Allah geleceği bildiği halde, kullarının yaptıkları yanlıştan dönmeleri için elçi ve kitaplar göndermesidir. Bu zihniyete sormak isterim.  Allah geleceği bildiği halde, neden zaman zaman elçi ve uyarıcı kitaplar göndermiş ve kullarını doğru yola davet etmiştir? Bunu düşünebilen, zaten böyle yalan yanlış düşüncelere asla inanmaz. Din ve iman, nefsin ve aklın birlikte kullanılması ile oluşur.  İstediğin kadar oku, araştır. Eğer nefsini terbiye etmeden, aklı devre dışı bıraktıysan, okuduklarının arasında en doğru seçimi asla yapamazsın. Allah, iyi niyetle gerçeklerin arayışında olan kulunun, gönül gözünü açarım diyor. Gönül gözünü önce açmanın yolunu bulmalıyız, YOKSA HAKKI BATIL, BATILI HAK ZANNEDERİZ.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
129
Allah İman eden bir Müslüman olarak, bizlerin her konuda düşünerek, araştırarak hareket etmemizi, emin olmadığımız hiçbir konuda, kesin bir kanıt olmadan bir işi yapmamamız gerektiği konusunda, birçok ayetinde uyarır. Araştırma ve kesin kanıt arama konusu yalnız din ve iman konusunda değil, yaşadığımız her konuda araştırmamız gerektiğini, Allah bizlere ayetlerinde bildirmiştir.

Bizler özel hayatımızda buna çok dikkat ederiz, zarara uğramamak için. Alacağımız en küçük eşyada bile yapabileceğimiz en detaylı araştırmayı yaparız ki zarara uğramayalım. Peki aynı titizliği, araştırmayı dini inancımızda yapıyor muyuz? İşte bu soruya üzülerek, ne yazık ki araştırmıyoruz diyebilirim. Neden araştırmıyoruz? Çünkü din adına yaptıklarımızın hemen karşılığını alamıyoruz sabırsız, aceleci tabiatta yaratılmamız, aklı çok fazla devreye sokmadığımız için, bizlerin nefsi duygularında etkili olmuyor. Ama bir ev ya da araba alırken, inanılmaz titiz, dikkatli ve araştırmacı oluyoruz. Çünkü tüm bunlar anlık nefislerimize, çok fazla hitap ediyor da ondan.

Dikkat ederseniz, din söz konusu olunca, bu konuları hepimiz başkalarından bekleriz. Sanki onlar dini anlatmakta, Allah tarafından görevlendirilmiş kişiler gibi görürüz. Sanırım dikkatle Kur'an ı okumadığımızdan olsa gerek, İslam dininde ruhban sınıfının olmadığını, bilmiyormuş gibi yaşarız adeta. Bunun en büyük nedeni, dine çok büyük önem verdiğimizi söylediğimiz halde, ASLINDA PRATİKTE ÇOK FAZLA ÖNEM VERMEDİĞİMİZİ GÖSTERMEKTEDİR. En azından kendimize alacağımız bir araba konusunda gösterdiğimiz titizliği, araştırmayı, din konusunda göstermeyiz. Din konusunda Lafa gelince de, mangalda kül bırakmayız, tabi yalan yanlış sözlerle konuştuğumuzun da farkında bile olmayız. Allah araştırma konusunda bakın bizleri nasıl uyarıyor.

Hucurat 6: Ey iman edenler! Size bir FASIK bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o HABERİN DOĞRULUĞUNU ARAŞTIRIN. (Diyanet meali)

Bakın Allah sizlere herhangi bir konuda bir haber, bilgi getiren kişiye karşı nasıl dikkatle davranın diyor. Ayette geçen FASIK kelimesi tercüme edilirken aynen korunmuş. Peki, fasık ne anlama geliyor, ona bakalım.

FASIK: Özü sözü bir olmayan, Hak yolundan batıla sapmış, Allah ın hükümlerine riayet etmeyen, Kur'an ın sınırlarını tanımayan.

Bakın ayette geçen fasık kelimesi kâfir, yani iman etmeyen anlamında değil, onu hatırlatmak isterim. Belki de aramızda farkında olmadan birçok fasık insan vardır, ama bizler onun fasık olduğunu bilemeyiz. Çünkü din konusunda günümüzde, ne yazık ki her şey bir birine karışmış. HAK OLAN BATIL, BATIL OLAN HAK KABUL EDİLİR OLMUŞ TOPLUMDA. Günümüzde neredeyse genel çoğunluğumuz, Kur'an ın sınırlarını din adına tanımıyor ve diyor ki, Kur'an özet bilgidir, Kur'an da her bilgi yazmaz. Bu durumda neye inanacağımız Allah a değil, beşerin eline kalmış demektir. Buda çok büyük bir tehlikedir. Onun için Allah araştır her söylenene inanma diyor. Bu dini konularda da olabilir, özel yaşamımızda her hangi bir konuda da olabilir.

Allah ayetinde uyarıyor ve ne diyordu? Siz kendinizi temize çıkarmadan, karşınızdaki kişileri suçlamadan kendinizi düzeltmeye çalışın. Kimin en doğru yolda gittiğini yalnız ben bilirim. Bu durumda hiç birimiz yanımızdaki kişi hakkında bir hüküm veremeyiz kolay kolay.

Bakın bu durumda Allah bizi uyarıyor ve size gelen haberin doğruluğunu mutlaka araştırın diyor. Araştırmadan, söylenen habere göre hareket edersen, bilmeyerek istemeden karşınızdaki topluma ya da kişilere zarar verebilirsin ve pişmanlık duyabilirsin diyor. AYETTE DİKKAT ÇEKİLEN, HER SÖYLENENE HEMEN İNANMA, ARAŞTIR DOĞRULUĞUNA EMİN OLDUKTAN SONRA GEREĞİNİ YAP. Zaten Rabbimiz bir ayetinde, nasıl uyarıyordu bizleri hatırlayalım.

İsra 36: HAKKINDA KESİN BİLGİ SAHİBİ OLMADIĞIN ŞEYİN PEŞİNE DÜŞME. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. (Diyanet meali)

Acaba bizler İmanımızı yaşarken, Allah ın bu uyarılarını, sizce dikkate alıyor muyuz? Din adına Kur'an ın dışından söylenen her sözü araştırıp, Kur'an ın yani Allah ın hükümlerinden onay alıyor muyuz? Ne yazık ki almıyoruz. Daha da ileri giderek, ALLAH IN KORUMASINDAKİ KUR'AN I, DİNİ YAŞAMAK ADINA YETERLİ GÖRMÜYORUZ. Peygamberimizin sözleri olduğunu iddia ettiğimiz hadislerin, Kur'an ı yani Allah ın kelamını açığa çıkardığını, anlaşılır hale getirdiğini söyleyip, hadisler olmasaydı, Kur'an anlaşılmaz kapalı kalırdı diyerek, ne yazık ki çok üzülerek söylüyorum, Kur'an ın önüne hadisler konmuş, Kur'an ikinci plana itilmiştir.

Halbuki Allah biz Kur'an ı anlayasınız, hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye, biz nice örneklerle açıkladık diyor ve daha da ileri giderek, SİZLERİ KUR'AN DAN SORUMLU TUTUYORUM, DİYEDE HÜKMÜNÜ VERİYOR. Ne yazık ki bizler Allah ın korumasındaki kesin ve en emin bilgi olan Kur'an ı okuyup anlamamız gerekirken, doğruluğunu hiç araştırıp düşünmeden söylenenlere inanmakta hiçbir sakınca görmüyoruz. Bu yanlış bilgilere inanır ve araştırmadan doğru diye topluma anlatırsak, hem kendimizi hem de toplumu aldatmış oluruz. Bu her konu da geçerlidir, yalnız dini konularda değil.

Kur'an ın dışındaki söz ve bilgileri, ne yazık ki araştırma gereği duymuyoruz. ÇÜNKÜ KUR'AN KESİN VE AÇIK KANIT OLMAKTAN, NE YAZIK Kİ ÇIKARTILMIŞTA ONDAN. KUR'AN KESİN KANIT OLMAYINCA, RİVAYET EDİLEN HERHANGİ BİR SÖZÜ, NEYLE KARŞILAŞTIRACAĞIZ DOĞRU OLUP OLMADIĞINI? Bakın İslam toplumu, öyle bir bataklığa çekilmiş ki, tutunacak tek dal olan Kur'an, adeta gerekli bilgi vermeyen, hatta herkesin anlayamayacağı bir kitap olunca, insanlar inanılmaz bir boşlukta kalmış. Bakın kendilerine, Allah ın gönderdiği kitabın dışından kitaplar edinenleri nasıl uyarıyor Allah.

Kalem 36–37–38–39–40: Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz? YOKSA SİZE AİT BİR KİTAP VAR DA, BEĞENDİĞİNİZ HER ŞEYİN SİZİN İÇİN OLACAĞINI ONDA MI OKUYORSUNUZ? Yoksa "Ne hükmederseniz mutlaka sizindir" diye, sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli, kesin sözler mi var? Sor onlara: "BU İDDİAYI ONLARIN HANGİSİ SAVUNACAK?" (Bayraktar Bayraklı meali)

Aslında Kur'an, verdiği örneklerle bizleri çok açık uyarıyor ama düşünüp, araştırıp, Kur'an ile iman edenlere, gereken en doğru yolu Allah gösteriyor. Bakın Allah ın kitabında bahsetmediği onca konuları, din ve Allah adına savunanlara karşı, Allah ne söylüyor, tekrar hatırlayalım.

"YOKSA SİZE AİT BİR KİTAP VAR DA, BEĞENDİĞİNİZ HER ŞEYİN SİZİN İÇİN OLACAĞINI ONDA MI OKUYORSUNUZ?"

Çok daha ilginç ve dikkat çekici olanı ayetin sonunda veriyor. Sor onlara diyor Allah, bu iddiayı mahşer günü, hesabın sorulacağı o çetin gün HANGİSİ SAVUNACAK? Elbette o gün hiç kimse savunamayacak, bunları savunanların nasıl köşe bucak kaçtıklarını görecekte ondan. Sormak isterim, Kur'an ı din ve iman adına yeterli görmeyip, rivayet edilen ama Kur'an ın asla onaylamadığı onca sözleri, nerelerden alıyorsunuz. YOKSA KUR'AN DAN BAŞKA, SİZE AİT BİR KİTABINIZ VARDA, SÖYLEDİKLERİNİZİ ORADAN MI OKUYORSUNUZ?

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

130
Bir ilahiyatçı kardeşimiz, yazdığım bir yazıma verdiği cevabı, sizlerle paylaşıp üzerinde birlikte düşünmeye sizleri davet ediyorum. Çünkü bana verdiği cevap, İslam toplumunun Kur'an ı ve inancını hangi kaynaklardan, nasıl öğrenip yaşadığımıza güzel bir örnek. Önce arkadaşımızın cevabını yazalım.

"Haluk bey hiçbir İslâm âlimi meal ya da tefsir okumayın demez. ÇÜNKÜ HERKESİN ARAPÇA BİLMESİ DÜŞÜNÜLEMEZ. Elbette Allah'ın hangi mesajları olduğunu anlaması için faydalanması lazım. FAKAT MEALİNİN YA DA TEFSİRİNİN KUR'AN IN KENDİSİNE EŞİT OLDUĞUNU SÖYLEMEK KUR'AN A EN BÜYÜK HAKSIZLIKTIR. Çünkü Kur'an hem lafzıyla hem de manası ile Allah kelamıdır ve onun bildiğimiz ya da hala çözemediğimiz birçok özellikleri vardır. ONUN TERCÜMESİNİN YA DA MEALİNİN KUR'AN OLDUĞUNU SÖYLEMEK YA CAHİLLİKTİR YA DA ONA İHANETTİR. Şimdi sana soruyorum İstiklal Marşımızın Fransızca ya da İngilizce tercümesi onun aynısı mıdır? Onun verdiği anlamı duyguyu ruhu ne kadar yansıtır? Bir düşünün."

Arkadaşımızın Kur'an kelimesinin anlamını, tam anlayamadığı kanısındayım. Önce bir konuyu açıklığa kavuşturmalıyız. Kur'an ın anlaşılır ve açık olan ayetleri, MUHKEM yani dinin anası, temeli bizlerin sorumlu olduğumuz ayetlerdir. Müteşabih ayetler ise zamanla, ilim adamları tarafında ortaya çıkartılacak ayetler olduğunu, yine Kur'an dan öğreniyoruz. Konumuz sorumlu olduğumuz, MUHKEM ayetler. Bir sözü ya da cümleyi, herhangi bir dile çevirdiğinizde anlamı değişmez, lütfen bunu unutmayalım. Yazdığımız bir cümle, hangi dilde olursa olsun her kelime, farklı kalıplarda ama anlamı değiştirilmeden istediğimiz dile çevirebiliriz. Kardeşimiz Allah ın hangi mesajları olduğunu öğrenmek için, Kur'an ın mealini elbette okumalıdır diyor. Ama ilginçtir, bu mesajları alırken okuduğu kitaba, Kur'an diyemiyor. Allah her iman eden kullarının, Kur'an ı okumasını istiyor. Bu durumda Kur'an meali/ tercümesi Kur'an değilse, Müslümanlar Kur'an ı nasıl okuyacak? Hepsinin Arapça öğrenmesi de mümkün olmadığına göre, bakın buna inanırsak, mantıksız bir sonuç çıkıyor ortaya. KUR'AN YALNIZ ARAPÇA HALİMİDİR, YOKSA ALLAH IN KULLARINA BUYRUKLARININ, EMİRLERİNİN TEBLİĞ EDİLEBİLDİĞİ, ANLAŞILIR HALİMİ DİR? Bunu düşünemiyor ve bir sonuca varamıyorsak, bizlerin doğru bir yol üzerinde olmamız mümkün olmayacaktır.

Kur'an OKUNAN kitap demektir. Yani Allah ın Vahiylerinin toplandığı, kitap anlamındadır. Peki, nasıl okunan kitap, yalnız Arapçasından okunan mı? Onu da Kur'an ı eğer anladığımız dilden okursak öğreniyoruz. ANLAYARAK, DÜŞÜNEREK, AKLIMIZI KULLANARAK, YAVAŞ YAVAŞ DİKKATLİ BİR ŞEKİLDE OKUMAK. Eğer anlamını bilmeden okuyorsak, o Kur'an kelimesinin karşılığı asla olamaz. Ancak Kur'an okuyormuş taklidi yapmış oluruz. Kur'an Allah ın kullarına tebliğdir. Okurken tebliği alamıyorsak, O Kur'an bizleri, ulaştırması gereken noktaya ulaştırmaz. Buna istediğimiz kadar Kur'an diyelim. KUR'AN OKUMAK, ANLAŞILMAK, YAŞAMA GEÇİRMEK VE TEBLİĞ EDİLMEK İÇİN İNDİRİLMİŞTİR.

Kur'an ın tefsire ihtiyacı yoktur. Çünkü tefsir anlaşılmayan bir konuyu açıklamak, açığa kavuşturmak anlamındadır. Kur'an ın MUHKEM ayetlerinin, tefsire ihtiyacı olmadığını Allah bizzat söylüyor ve diyor ki, yemin olsun ki sizlere kolaylaştırılmış, anlayacağınız, nice örneklerle izah edilmiş bir kitap gönderdim. Adı üstünde muhkem ayetler, yani şüphe duyulmayacak kadar açık. Bu ayetlerin nesini tefsir edeceksiniz? KUR'AN IN TEFSİRİ ELBETTE KUR'AN DEĞİLDİR, ÇÜNKÜ İÇİNDE KİŞİLERİN ŞAHSİ DÜŞÜNCELERİ VE KENDİ ANLAYIŞI VARDIR. Ama meal yani Allah ın mesajlarının, istenen emirlerin bire bir tercümesine, eğer Kur'an değildir dersek, işte o zaman bizler Kur'an ı hiç anlamamış, ona saygısızlığın en büyüğünü yapmış oluruz. Hâşâ Allah kullarına, başka dillere tam tercüme edilmeyen bir kitap gönderip, daha sonra ruhbanlık olmayan bir inançta, Kur'an ı okumak için başka kişilere muhtaç bırakır mı? Hangi bilim adamının yazdığı kitap için, aynı şeyleri söyleyebiliyoruz.

Hangi bilim adamının kitabı, şu ya da bu dile tam olarak çevrilemez diyoruz. Demiyorsak, Allah ın kitabına yaptığımız saygısızlığın, lütfen farkında olalım. Yazar yazdıklarını okurlarına anlatabiliyorsa, Yüce Rabbimizin mesajları, neden apaçık tercüme edildiğinde ulaşmasın, bunu da mı düşünemiyoruz. Şunu da söylemek isterim. Öyle tercümeler var ki, parantez içine, HÂŞÂ sanki Rabbimiz açıklamayı unutmuş da, onlar açık hale getiriyormuşçasına, amacından saptırılmış tercümelerin, meallerin olduğunu da söylemeliyim. Ama bu yanlışlar var diye, tüm tercümeleri aynı kefeye koymak büyük hata olduğu gibi, din simsarlarının da ekmeğine yağ sürmüş oluruz. Bu yanlış düşünceye inandırıldıkları için halk, İslam toplumunda edindikleri şeyhlere, velilere, cemaat liderlerine yönlendiriliyor ve toplum böylece daha kolay aldatılıyor. Çünkü sen Kur'an ı anlayamazsın, Kur'an ın meali Kur'an değildir, her kelimenin yüzlerce anlamı var düşüncesi, toplumun kafasına yerleştirilmiş.

İmamı Azam, bu konuda yüzlerce yıl önce açıklama yapmış ve "KURAN KÂĞITLARDA YAZILMIŞ VE BİZİM OKUDUĞUMUZ LAFIZLAR DEĞİLDİR. ESAS KUR'AN O LAFIZLARIN TAŞIDIĞI MANADIR" diyerek, günümüzde hala tartışmasını yapmaya devam ettiğimiz konuya, açıklık getirmiştir. Gerçekten de Kur'an da önemli olan, Arapça kelimeler değil anlamıdır, manasıdır. Bu durumda bu kelimelerin hangi dilde olmasının ne önemi var?

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Kur'an ın Kur'an oluşu, okunan Arapça metni oluşunda değil, Allah ın tebliğinin bizzat anlaşılır ve O tebliğin kullarına ulaşmasıyla, Kur'an özelliğini kazanacağı çok açıktır. Bir kitap okunduğunda, anlaşılıyorsa ancak amacına ulaşmış demektir. Allah ın kelamı Kur'an da, okunduğunda eğer anlaşılıyor ve fayda sağlıyorsa, işte o zaman Kur'an özelliğini taşıyor demektir. Allah ın dili Arapça değil ki, bu dilde üstünlük ya da özellik olsun. KUR'AN IN KUR'AN OLUŞU, ANLAŞILIR VE TEBLİĞİN ULAŞMIŞ OLMASINDADIR. Kur'an ın neden Arapça indirildiğini Allah izah etmiş Kur'an da. Ama bizler, anlamadan okuduğumuz bir kitap hakkında bilgi sahibi olmadan, işte böyle duyduklarımızla amel etmeye çalışıyoruz. Tabi genel çoğunluk olarak yanılıyoruz. Allah Araplara, neden Arapça indirdiğini açıklarken bakın ne diyor.

Zuhruf 2–3: Apaçık Kitab'a andolsun ki, İYİCE ANLAYASINIZ DİYE biz, onu Arapça bir Kur'an yaptık. (Diyanet meali)

Demek ki Allah Arap toplumuna, kendi içlerinden bir elçi gönderip, daha sonrada özellikle Arapça bir Kur'an indirmesinin nedeni açıklıyor ve diyor ki; İYİCE ANLAYASINIZ DİYE. Buradan da yola çıkarak şunu tekrar söyleyebiliriz. Kur'an ın indirilme amacı, anlaşılması ve tebliğin yerine ulaşması maksadıyla indirilmiştir. Bu durumda nasıl olurda bizler, Kur'an ın tercümesine Kur'an değildir deriz. Bu uyarıları hatırlatanlara, cahil ve ihanet suçlaması yapanları, aynı üslupta suçlamak yerine, bir kez daha düşünmeye davet ediyorum. TÜM BUNLAR, BİZLERİN KUR'AN KELİMESİNİN ASIL ANLAMINI, HALA BİLMEDİĞİMİZİ GÖSTERİYOR.

Verilen İstiklal marşı örneğine gelince. Bu örnek aslında, bizlerin İslam ı hayatımıza geçirirken, çok önemli bir noktada hata yaptığımızı gösteriyor. İstiklal marşını her dile aynı anlamlarını verecek şekilde çevirebilirsiniz. Ama arkadaşımız, onun verdiği DUYGUYU VE RUHU ne kadar yansıtır diyerek, İslam ı anlamaya çalışırken, çok önemli bir hatamıza, aslında farkında olmadan dikkat çekiyor.

Söylediği çok doğru, bizim marşımızı bir Fransız ya da İngiliz okurken, aynı duyguyu alamaz. Bizlerde onların marşlarını okurken aynı duyguyu alamayız. Peki, bu örnek ile Kur'an ı okumak, anlamak arasında, nasıl bir bağ kurmuş olmalı ki arkadaşımız örnek vermiş. İlginçtir Fransız ya da İngiliz Kur'an ı anladığı dilden okursa, farklı mı anlarda, Arapça mı okursa doğru anlar? Bakın verilen örnekle mantıklı bir bağ kurulamıyor. Bu durumda verilen örnek, ne maksatla verilmiş olabilir? Bu konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, önce duygu kelimesinin ne anlama geldiğini önce anlayalım.

DUYGU: Olay veya bireylerin, insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim. Önsezi. Nesneleri veya olayları ahlaki ve estetik yönden değerlendirme yeteneği. Kendine özgü bir ruhsal hareket ve hareketlilik.

Bizler ne yazık ki İslam ı, duygularımıza teslim ettiğimiz içindir ki, din konusunda inanılmaz bölündük ve parçalandık. Tabi yetmedi, bir birimizi ihanetle, cahillikle suçlayabiliyoruz. Duygu kişiye has bir özelliktir. Her kişide farklı etki yaratır. Eğer bizler İslam ı anlama yolunu, duygularımıza teslim ettiysek, doğru anlayabilmemiz mümkün olamaz. Duygular, inanılmaz tehlikeli bir şekilde değişkendir, günün her vaktinde farklılık arz edebilir. En sevdiğiniz kişilere karşı bile, duygularınız bir anda değişip, onu kırıp incitebilirsiniz. Şeytanda bizleri zaten, duygularımızla, nefsimizle aldatır. ELBETTE DUYGU İNSANİ BİR ÖZELLİKTİR, YERİ GELDİĞİNDE KULLANILMALI ÇOK DA ÖNEMLİDİR, AMA HER ŞEYİ YERİNDE VE ZAMANINDA KULLANMAK ŞARTIYLA. Unutmayalım Allah bizleri nefsimizle, duygularımızla her an imtihan ediyor. Eğer aklı, düşünmeyi devre dışı bıraktıysak, duygularımızın bizleri nereye götüreceğini, inanın asla hesap edemeyiz.

Peki, Allah Kur'an ı nasıl anlamamızı istiyor bizlerden? Duygularımızla mı? Kesinlikle hayır. Öncelikle aklımızla, mantığımızla yani düşünerek. Allah ayetini indiriyor ve diyor ki bizlere, bu ayetimin üzerinde düşün ve aklını kullan. Peki, bizler ne yapıyoruz? Daha doğrusu bizlere ne yaptırıyorlar, burası önemli. "EĞER SEVAP KAZANMAK İSTİYORSANIZ, KUR'AN I ARAPÇASINDAN OKUMALISINIZ, ÇÜNKÜ ARAPÇASI KUR'AN DIR MEALİ DEĞİL. ARAPÇA BİLMESEN DE OKU ALLAH SEVAP YAZAR." Bu sözler ve düşünceler, Kur'an ın anlaşılmadan okunmasına bir nedendir, sebeptir, hatta Müslümanlara kurulan bir TUZAKTIR. Bunu ancak Kur'an ı anlayarak okuyan batıl ve hurafeden uzak düşünebilen bir Müslüman fark edebilir.

Kur'an ı anlamadan okumamızı isteyenlerin, bizlerden gizlediği bir şeylerin olduğunu asla unutmamalıyız. Çünkü bu sözler ne akla, mantığa nede Kur'an a asla uymaz. Bizlerin duygularına öyle hitap edecek bir yöntem bulmuşlardır ki, işte bu duygudan ne yazık ki kurtulmak çok zor. Aklını kullanıp düşünebilen elbette müstesna. Kur'an NESİR, yani düz bir yazıdır, şiir de değildir. Nesir yazılar makamla okunmaz bilgi, ilim verir. Şiir istenirse makamla okunur. Allah sizlere şiir indirmedik diyerek, bizlerin dikkatini çektiği halde, bizler ne yazık ki, sanki Kur'an şiirmiş ve bir makamla bestelenebilirmiş gibi, Kur'an ı bir makamla okuyoruz ve anlamını bilmesek de kulağımıza çok hoş geliyor. İlginçtir bu şekilde Kur'an, Allah ın elçisi zamanında asla okunmamıştır. Ayetin Türkçe ye çevrilmiş halini, makamla okuyun lütfen. İşte o zaman ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Peki daha sonra, makamla Kur'an okunması yoluna neden gidilmiştir. Bu sorunun cevabını ne yazık ki aramak gibi bir çabamız olmadığından, gerçeklerle de buluşamıyoruz. Çünkü zamanın yöneticileri, toplumu istedikleri gibi yönetebilmek, Kur'an ı yalnız kendilerinin anlayabileceğini topluma anlatıp, toplumu din adına istedikleri gibi şekillendirebilmek ve Kur'an ın Arapça sözlerini bir makamla buluşturup, yalnız MÜSLÜMANLARIN DUYGULARINA HİTAP ETMEYİ BAŞARMIŞLARDIR.  Ne yazık ki bizler Kur'an ı anlamak ve yaşamak için değil, DUYGULANMAK HATTA AĞLAYIP RAHATLAMAK İÇİN GÜNÜMÜZDE OKUYORUZ. Sizce böyle bir okuma ya da Kur'an dinleme şekli, Kur'an isminin manasına, Kur'an ın indirilme amacına, özüne uyuyor mu? Bakın Allah Kur'an ı neden indirmiş.

Sad 29: Sana bu mübarek kitabı, AYETLERİNİ DÜŞÜNSÜNLER VE AKLI OLANLAR ÖĞÜT ALSINLAR DİYE İNDİRDİK. (Bayraktar Bayraklı meali)

Eğer bir Müslüman, Arapça bilmediği halde Kur'an ı okuyor ve hiçbir şey anlamıyor, yalnız duygulanıyorsa, böyle bir insanın, nasıl olurda Kur'an okuduğunu söyleriz. ALLAH IN TEBLİĞİNİ ALAMIYOR, ALAMADIĞI İÇİNDE AYETLER ÜZERİNDE DÜŞÜNEMİYOR. Yani Allah ın Kur'an ı okuyup anlama ve hayata geçirme emrini yerine getiremiyorsa, bu okumanın okuyana ne faydası olur? Hâlbuki anladığı dilden okumuş olsaydı, Allah ın tebliğini alacak ve Kur'an ın indiriliş amacını yerine getirecekti. İşte bizler düşünmeden, aklımızı kullanmadan, öğretilenleri inatla savunmaya devam ediyoruz. Bizler Kur'an dan faydalanma amacımızı unutmuş, kendi nefsimizde farklı amaçlar ve araçlar edinmişiz, böyle olunca da bir türlü KUR'AN GERÇEKLERİ İLE BULUŞAMIYORUZ.

Özet olarak şunu tekrar söylemek isterim. Kur'an Allah ın kullarına direk mesajıdır. Bu mesajı bizzat kendimiz alamadığımız sürece, O okuduğumuz Kur'an değildir. Çünkü Allah tüm kullarına, hatta günümüz şekliyle örnek vermek gerekirse, HER KULUNUN CEP TELEFONUNA MESAJINI, KENDİ ANLAYACAĞI DİLDEN GÖNDERMİŞTİR. Onu okuyalım, anlayalım ve düşünelim hayata geçirelim. İşte bu Kur'an dır, Kur'an olma özüne, amacına en uygun olanıdır unutmayalım.

Allah gönderdiği tüm kitapları, o günkü toplumunun dilinden gönderdiğini söylüyor Kur'an da. Bizlere kurulan tuzağın farkına varalım ve din tacirlerinin tuzağına düşmeyelim. Yakın zamana kadar Hıristiyanlar, Papalığın/kilisenin baskısıyla, bizde olduğu gibi her ülkenin kilisesinde orijinal indirildiği dilden okunurdu, hiç kimse anlamazdı, papazlar anlatırdı topluma. Buradaki amaç aynı bizdeki gibi, Papalık/kilise, istedikleri şekilde toplumu yönetebiliyorlardı. Onlar toplumun bilinçlenmesi ve aklın ön plana çıkmasıyla, bu baskıdan kurtuldular ve günümüzde İncil kiliselerinde, her ülkenin kendi dilinde okunuyor.

Allah elçisine bile şu sözleri söylüyorsa, varın gerisini siz düşünün. " O HALDE TEBLİĞ ETMEK SANA, HESAP SORMAK BİZE DÜŞER, KULUMLA ARAMDAN ÇEKİL." Buradan da şunu anlıyoruz. Allah ın elçisinin görevi vahyi tebliğ etmek, iman eden ya da etmeyenle Allah yüzleşecek, cezayı ve mükâfatı da yalnız Allah verecektir. Anlayana çok şeyler anlatıyor, anlamayana zorla hiç kimse hiçbir şey anlatamaz. BİZLER KUR'AN IN ÇEVRESİNDE BİRLEŞMEDİĞİMİZ SÜRECE, DAHA ÇOK AMA ÇOK BU KONULARI TARTIŞIRIZ, AMA ASLA BİR NOKTADA BİRLEŞEMEYİZ. ÇÜNKÜ KAYNAK TEK OLMADIKÇA, BİR OLMAK MÜMKÜN OLMAYACAKTIR. Allah gerçeği fark edebilen, Kur'an ı anlayarak, düşünerek hayatına geçirebilen kulları arasına alsın inşallah bizleri.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

131
Bu makalemde sizleri düşünmeye davet etmek istediğim konu, surelerin başında besmeleyle yani, "Bismillahirrahmanirrahim"  RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH IN ADIYLA diye başlamasının nedenleri ve besmelenin ayrıca bir ayet olup olmadığı konusu üzerine olacaktır.  Bunu hiç düşündünüz mü? Besmele bir ayet midir? Ayet değilse, neden yalnız surelerin basında vardır? Acaba Kur'an da surelerin başında geçen besmele, neden tek bir ayet yazarken ya da okunurken, besmele ile başlanmaz. Sanırım sizde bir an bu sorumdan sonra düşündünüz.

Bu konu mezheplerde tartışma konusu ve farklı görüşler var. Tabi bu yazımda farklı görüşleri zikretmek, örnek vermek yerine, sizleri bu konu üzerinde bizzat Kur'an merkezli düşünmenizi rica ediyorum. Dikkat etiyseniz besmele yani Rahman ve Rahim olan Allah ın adıyla diye başlayan bu cümle, Allah dan gelen bir bildirinin olduğunun, ilk sözleri olduğunu anlıyoruz. Şöyle de diyebiliriz. Yeni bir sure indiriliyor ve Cebrail yeni sureyi tebliğe başlarken, bu sözlerim Allah katından gelen Rahman ve Rahim olan Allah ın sözleridir diyor besmeleyle.

Şöyle bir soru gelebilir aklınıza. Neden surenin başında varda, diğer ayetleri tek tek okurken besmele yok. Çünkü surenin tamamı bir günde tek seferde inmedi. Ne kadar zamanda indiğine dair bir bilgide yok zaten. Bir sure diyelim 6 ayda indi, ama surenin ilk başında besmele var. Bu düşünceden yola çıkarak şunu söyleyebiliriz. BESMELE ALLAH KATINDAN, CEBRAİL TARAFINDAN YENİ BİR KONUYU (SUREYİ)TEBLİĞE BAŞLARKEN, TOPLUMUN DİKKATİNİ ÇEKMEK, YENİ BİR KONUNUN AYETLERİNİN TEBLİĞ EDİLDİĞİNİ ANLAMALARI ADINA, ADETA BİR BAŞLIK NİTELİĞİNDE VE CEBRAİL BESMELEYLE ŞUNU SÖYLÜYOR ELÇİSİSNE VE İMAN EDENLERE. SİZLERE RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH IN AYETLERİNİ İLETİYORUM.

Bu konu sanırım geleneksel Hanefi İslam anlayışında da böyle algılanmış olmalı ki,  namaz kılarken imam besmele okumadan ayete başlar. Hatta rivayet hadislerde bile böyle geçer ve Peygamberimizin namazda ayetlerden önce besmele okumadığı rivayet edilir. Elbette bu rivayet bizim için kanıt olamaz. Ben konunun genel toplumda nasıl anlaşıldığını anlatmaya çalışırken bu örneği verdim.

Diyanet İşleri Başkanlığının sitesine, ya da birçok dini konularda yazılar yazan sitelere baktığınızda, bir ayeti ya da mealini yazmadan önce, besmeleyle başlamadan yazıldığını görürsünüz, farklı uygulayanlarda var elbette. Tabi bazı kardeşlerimiz, farklı bilgilerle İslam ı anlamış olduklarından, buna itiraz ettiklerine şahit oluruz. Şunu da söylemek isterim. Elbette ayetleri tek tek yazarken de besmeleyle başlayabilirsiniz, çünkü Allah ın ayetini tebliğ ediyorsunuz. Anlatmaya çalıştığım, Allah ın bu konuda bizleri bağlayıcı bir emri yok. Kur'an da verilen besmele örneği çok açıktır. ZATEN BESMELE, BAŞLI BAŞINA BİR AYETTİR.

Bu konuda farklı bir tartışma da, besmele bir ayet midir konusudur. Aslında bunu tartışmanın hiçbir anlamının olmadığını düşünüyorum. Allah surelerin başında, yeni bir konuya özellikle başlarken besmeleyle başlamışsa, bu sözlere ayet midir değil midir demenin bir anlamı yoktur. Besmele sonradan insanlar tarafından ilave edilmediğine göre, elbette bu cümlede bir ayettir ve bizlere anlatmaya çalıştığı çok önemli bilgi içermektedir. Bizlere düşen gereksiz tartışımlar yerine, besmelenin neden surenin başında özellikle yer aldığını, anlamaya çalışmak olmalıdır.  Ne yazık ki bu konuda farklı düşünceler var ve besmelenin daha sonra Kur'an a,  Peygamberimizin ilave ettiği dahi söylenmektedir. Lütfen unutmayalım, Allah ın elçisi, Kur'an a bir kelime bile ekleme yetkisine sahip değildir. Hatırlatırım Allah, Kur'an ı ben koruyorum diyor.

İlginçtir, Kur'an da yeni bir sure olarak ayrı zikredilen, TEVBE suresinin başında, besmele yoktur. Bu konuda da her zaman olduğu gibi rivayetlerden yola çıkarak, birçok şey söylenmiştir. Bizler onların etkisinde kalmadan, konuyu Kur'an merkezli düşündüğümüzde, aslında TEVBE suresinin ayrı bir sure olmadığı, bir önceki ENFAL suresinin devamı olduğu anlaşılıyor. İki sureyi de okuduğunuzda, konuların benzerliğini, hatta birbirini açıkladığını, tamamladığını fark edersiniz.

Bu konuda düşüncelerini söyleyen din âlimleri de genel olarak, bu düşüncede birleşmişlerdir. Bunun dışında başka bir fikir yürütmek, ancak kendi düşüncelerimizi, Kur'an a söyletmek olur diye düşünüyorum. Allah ın açıklamadığı bir konuda farklı sözler söylemek, bizleri gerçeklerden uzaklaştıracaktır.

Gelelim günümüzde her konuda, işe başlarken ya da herhangi bir şeyi anlatırken, besmeleyle mi başlamalıyız konusuna. Aslında bu soruya farklı şekillerde yaklaşanları, araştırmalarım sonucunda gördüm. Her düşünceye saygı duyarım.  Bende düşüncemi söylerim elbette, ama Kur'an ın apaçık örneğini, gerçeğini de söyleyerek, kararı her Müslüman ın kendisine bırakmak istiyorum.

Kur'an da yeni bir konuya, yani Sureye başlarken, Cebrail özellikle surelerin tebliğine, bizzat sizlere tebliğ edeceğim ayetler, RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH IN ADIYLA SİZLERE TEBLİĞDİR, diye başlıyorsa, besmelenin özü Allah ın tebliğini bir bütün halinde yaparken, ya da Kur'an ı okurken söylememiz, Kur'an ın bir emridir diyebiliriz. 

Peki, konu ayetlerin tebliği, hatta din ile ilgili bir konu değilse,  normal yaşantımızda bir işimize başlıyorsak ne olacak. Bu durumda aynı Kur'an da olduğu gibi, birebir aynı sözlerle aynı düşünceyle, yani sanki Allah ın ayetlerini tebliğ ediyormuş, Allah ın emrini aktarıyormuş gibi, besmeleyle söze başlamamız ne kadar doğru olur.  Konuyu daha iyi anlayabilmemiz için size Hz. Süleyman ın, Sebe melikesi ne gönderdiği bir mektup örneğini vermek istiyorum. Bu ayette, besmeleyle başlar ve bakın neler söylenir.

Neml 30-31 : «Mektup Süleyman'dandır, RAHMÂN VE RAHÎM OLAN ALLAH'IN ADIYLA (başlamakta) dır. « BANA BAŞ KALDIRMAYIN, TESLİMİYET GÖSTERİP BANA GELİN, diye (yazmaktadır)». (Diyanet vakfı meali)

Peki, Hz. Süleyman bu mektubu ne için yazıyordu, nereye ve kime baş kaldırmayın diyor, burası önemli. Mektubu gönderdiği toplumu, tek bir ilah a iman etmeye davet ediyordu. Bunu önceki ayetlerden öğreniyoruz. Demek ki Hz. Süleyman, tıpkı Cebrail in ayetleri elçisine tebliğ ederken besmeleyle, yani bu tebliğ, Rahman ve Rahim olan Allah ın sözleridir diye başladığı gibi, Hz. Süleyman da aynı mantıkla, düşünceyle başka ilahlara, güneşe tapmayı bırakmalarını, tapılacak iman edilecek yalnız Allah olduğunu tebliğ ediyor ve Allah ın buyruklarına baş kaldırmayın, Allah a teslimiyetinizi gösterin emrini mektupta yazdığı için, besmeleyle başlıyor mektup. Çünkü dinde zorlama yoktur ve Hz. Süleyman hiçbir toplumu kişisel olarak her hangi bir inanca zorla davet etme yetkisinde de değildir. Tebliğ ve uyarı ALLAH IN UYARISIDIR.

Yine Kur'an dan konumuza açıklık getirecek, Alak suresi 1. ayeti hatırlatmak istiyorum. Bu ayet "YARATAN RABBİN ADIYLA OKU" YANİ ALLAH IN ADINA OKU, ALLAH ADINA ÇAĞRIDA BULUN, DAVET ET DİYE BAŞLAR. Devamında da, Allah ın ayetlerini tebliğ eder. Demek ki besmeleyle başlamanın asıl amacı anlatılanların, söylenenlerin ALLAH KATINDAN GELDİĞİNİN BELİRTİLMESİ ADINA SÖYLENDİĞİ, ÇOK AÇIK ANLAŞILIYOR.

Bizler ne yazık ki besmele konusunu Kur'an dan değil, farklı rivayet bilgilerden, beşeri fıkıh inancından aldığımız bilgiler ışığında anladığımız için, farklı anlamlar yükleyebiliyoruz. Ayeti yazmadan önce sorduğum soruya, tekrar dönelim. Peki, bizler herhangi bir işe başlarken, Allah ın ismini anmayalım mı? Elbette bunu düşünmek ve söylemek aptallık ve Kur'an bilmezlik olur.  Bizler Kur'an ı anladığımız dilden okumayıp, ayetlerin ne anlama geldiği konusunda da çok fazla düşünmediğimiz için,  düşünmeden Arapçasından söyleyip, okuyup geçiyoruz.

Allah ın adını anmadan, elbette hiçbir işe başlamamalıyız, hatta yarın ya da daha sonra yapacağımız bir iş için bile, ben şu işi yapacağım, bu işi yapacağım diye bile kesin konuşmamalıyız. Bunu yapmayın diyen Kur'an dır. Peki, bizler nasıl başlamalıyız, her işimize başlarken? Bunu Kur'an dan aldığım bilgi ışığında anlatmak isterim. RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH IN İZNİYLE BAŞLARIM dememiz, çok daha doğru olur. Çünkü Allah Kehf 23–24. ayetlerinde, yapmayı planladığımız işler için bile Allah, bunu yarın yapacağım şeklinde söylemeyin diyor ve bakın nasıl söylememizi istiyor.

ALLAH'IN DİLEMESİNE BAĞLAMADIKÇA HİÇBİR ŞEY İÇİN «BUNU YARIN YAPACAĞIM» DEME. (Kehf 23–24)

Buradan da şunu açıkça anlıyoruz. Her işimize başlamadan önce, Allah ın iznini almalı ve onu anarak yardım istemeli ve ALLAH IN İZNİYLE DİYE İŞE BAŞLAMALIYIZ. Tekrar etmek istiyorum, Kur'an da geçen besmele, Allah ın emirlerini tebliğ ederken, tebliğ edilen ayetlerin, Allah ın buyruğudur, ONUN ADINA SÖYLÜYORUM, anlamında kullanılmıştır." RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH IN ADIYLA"

Örneğin Kurban keserken, surelerin başında geçen besmeleyle, Kurban kesenleri görürüz. Yani Rahman ve Rahim olan Allah ın adıyla diye kurban kesenler var. Hâlbuki Rahman sıfatı herkese acıyan, merhamet eden anlamındadır, ama bizler bu sözü hayvanı keserken de bazen kullanıyoruz. Besmele konusunu yanlış anladığımız için. Hâlbuki Allah Hac suresi 34. ayetinde, Allah ın rızasını kazanmak adına kestiğimiz Kurbanları keserken, ALLAH IN ADINI ANIN DER BİZLERE. Yani bu sözüyle, kurban kesecekseniz yalnız Allah için kestiğinizi söyleyin emrini vermiştir.  Onun içindir ki Kurban keserken bizler, Allah için Kurbanı kestiğimizi mutlaka söylemeliyiz. Onun için Kurban keserken BİSMİLLAH ALLAHÜ EKBER DER VE KURBANI KESERİZ. Ya da Kebir Allah diyebiliriz.  Peki, neden bunu Türkçe söylemeyiz de, Arapça söyleriz. Tüm bu inançlar, geleneğin farkında olmadan üstümüzdeki baskısıdır. Hâlbuki Kurban keserken, ALLAH IM SENİN RIZAN İÇİN KURBAN KESİYORUM, SEN YÜCESİN ULUSUN. Dememiz çok daha güzel olmaz mı?

Dilerim cümlemiz, Allah ın bizler için gönderdiği rehberi Kur'an ı anlayarak, düşünerek okuyan, batıldan ve hurafeden uzak İslam ı yaşayan, Allah ın azınlık halis kulları arasında oluruz.
Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK


https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
132
HİCR SURESİ 39-40. AYETLER VE ALLAH IN KİMLERİ AZDIRDIĞI KONUSU. BU AYETLERE VERİLEN YANLIŞ ANLAMLAR IŞIĞINDA İNANILAN KADER İNANCI.

Bu makalemde, sizleri üzerinde düşünmeye davet edecek, çok önemli konuları gündeme getirmek istiyorum. Bu örneklerden de göreceğiniz gibi, Allah ın ayetlerini, eğer Kur'an ın diğer ayetlerinden anlamaya çalışmayıp, rivayet sözlerden, bilgilerden anlamaya çalıştığımızda, nasıl çok büyük yanlışlar yaptığımızı belki de irkilerek, üzüntüyle göreceksiniz.  Kur'an da bazı ayetlerde, İblis in Allah a BENİ AZDIRDIN ifadesi geçer. Bu ayetlerden yola çıkarak, farklı anlamlar vererek öyle yanlış bir kader anlayışına toplum inandırılmıştır ki, Allah ın adalet anlayışına tamamen ters düştüğü gibi, bu söylenenlere inandığımızda, aklın ve mantığın kabul edemeyeceği bir adalet anlayışını Allah a nispet etmiş oluruz. Önce ayetleri yazalım.

Hicri 39–40: İblis, "Rabbim! BENİ AZDIRMANA KARŞILIK, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım" dedi. (Diyanet meali)

Araf 16: İblis, "Öyle ise BENİ AZDIRMANA KARŞILIK, yemin ederim ki ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım" dedi. (Bayraktar Bayraklı meali)

Bu ayetler öne sürülerek, Allah İblisin iradesi dışında, Allah ın kendisini azdırdığını, isyana teşvik ettiğini söyleyerek, bakın bu konuda biz insanlarında içinde bulunduğu bazı ayetleri kast ederek, neler söylüyorlar ve inanıyorlar, rivayet sözlerin etkisiyle.

"Şeytanı azdırarak kötülüklerin ve Peygamberleri sebatkâr kılarak iyiliklerin elçisi yapan Allah; DİLEDİĞİNE HİKMET, HAYIR VE ÜSTÜNLÜK VERMİŞ, DİLEDİĞİNİ DE HAYVANLARDAN DAHA AŞAĞI SAPKINLIKLA LANETLEMİŞTİR. Çünkü tek bir Tanrı olmasından dilediğini yapmakta özgür, dolayısıyla hiçbir yaratığında sorgulama ve hesap sorma hakkı bulunmamaktadır. Yaratan ile yaratmayanın aynı seviyede olamayacağı düşünülebilse, teslim olmaktan başka bir çarenin de olmadığı anlaşılacaktır. Ama Allah dilemedikçe teslim olabilmek mümkün müdür? Şeytan BİLE ALLAH'IN TAKDİRİNİN DIŞINA ÇIKAMAYIP AZABİLMİŞ İSE, İNSAN NE YAPABİLİR? "Ayette de buyrulduğu üzere;  şeytan, Allah'ın azdırmasıyla kötülüğün elçisi olmuştur, YOKSA KENDİ DİLEĞİ YANİ İRADESİYLE BAŞ KALDIRMAMIŞTIR."

Mutlak İrade'nin yönlendirmesiyle, düşler âlemindeki aldatıcı tahtından uyanamamakta, ne kendini ne çevresini ne de olup bitenleri gören, işiten ve kavrayan bir gerçeklikte sorgulamayarak, HAKKINDA ALINMIŞ OLAN KARAR GEREĞİ MUHAKEME YAPAMAMAKTADIRLAR. Eğer ihlâsa erdirilmiş zümreden iseler doğruya, SAPTIRILMIŞ İSELER YANLIŞA GİTME KISKACINDAN HİÇBİR BİLGİ, ÖĞÜT, ETKİ, TELKİN, TECRÜBE, KANIT VE İRADE; KENDİLERİNİ ALIKOYAMAMAKTADIR. SÜREÇ İÇİNDE MEYDANA GELEN EN DETAYSI TÜM DEĞİŞİMLER, YİNE KADERSEL KURGUNUN BİR SONUCU OLARAK GERÇEKLEŞMEKTEDİR."

Sanırım bu sözleri okuduğunuzda irkildiniz ve adeta korktunuz. Gerçektende Allah a isnat edilen bu düşünceler, Kur'an ın sözleri olmayıp, nefislerin ve emin olamayacağımız rivayet sözlerin etkisiyle oluştuğu çok açıktır. Bu düşünce, yüzlerce ayete iman etmeyen zihniyetin ürünüdür. Hangi birisini sayayım. Gönüller kör olunca, insan ne söylediğini bilmez. Konuyla ilgili ve örnek gösterdikleri diğer ayetlere bakalım şimdide.

Casiye 23: Nefsinin arzusunu ilâh edinen, Allah'ın; (hâlini) bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız? (Diyanet meali)

Hac 16: Böylece biz Kur'an'ı apaçık ayetler hâlinde indirdik. Şüphesiz Allah, dilediğini doğru yola iletir. (Diyanet meali)

Araf 178: Allah, kimi doğru yola iletirse, odur doğru yolu bulan. Kimleri de saptırırsa, işte onlar, ziyana uğrayanların ta kendileridir. (Diyanet meali)

Hud 34: Ben size öğüt vermek istesem de, eğer ALLAH SİZİ AZDIRMAK İSTEMİŞSE, öğüdüm size fayda vermez. O, sizin Rabbinizdir ve O'na döndürüleceksiniz. (Diyanet meali)

Kur'an ı bir kez anlayarak ve dikkatli bir şekilde okuyan bir Müslüman, bu ayetlerde kimlerden bahsettiğini, saptırılanların kimler ve ne maksatla saptırıldıklarını çok iyi anlayacaktır. Ama anlayarak ve düşünerek Kur'an ın okunmasını istemeyenler, yalan ve iftiralarının ortaya çıkacağını görenler, işte topluma böyle yanlış bilgileri anlatıyorlar. Allah bu dünyaya sizleri imtihan için getirdim der ve Mülk suresi 2.ayetinde şöyle söyler. "O Kİ, HANGİNİZİN DAHA GÜZEL DAVRANACAĞINI SINAMAK İÇİN, ÖLÜMÜ VE HAYATI YARATMIŞTIR." Bunu söyleyen Yaradan, insanın özgür iradesi olmadan kendi isteği dışında, bir kader yazar mı? Zerre kadar düşünen, gerçekleri görüyor. Düşünmeyi başkalarına havale edenler ise çırpınıp duruyor. İşte Allah ısrarla böyle davranan insanları azdırıyor. Hatırlayınız Aklını kullanmayanları Allah, pislik içinde bırakırım diyordu. Allah körü körüne değil, sorgulayarak, araştırarak her şeyden önemlisi düşünerek bizlerin iman etmesini istemiştir. Allah Kur'an ı kullarına yol gösterici, uyarı olsun diye gönderdim diyorsa, Yaradan kullarının özgür iradesi dışında onları azdırıp, daha sonrada cehennem cezası verir mi? Beşeri bir adalete bile layık görmediğimiz bir düşünceyi, adalet anlayışını, Allah a nasıl layık görüyoruz, doğrusu anlayamıyorum. Şimdide aşağıdaki ayetlere bakalım ve neden ve kimleri azdırıyormuş Allah anlayalım.

Tevbe 115: ALLAH, BİR TOPLUMU DOĞRU YOLA İLETTİKTEN SONRA, SAKINMALARI GEREKEN ŞEYLERİ KENDİLERİNE AÇIKLAMADIKÇA ONLARI SAPTIRACAK DEĞİLDİR. Allah, her şeyi bilendir. (Bayraktar Bayraklı meali)

Araf 30: Bir kısmını iyiye ve güzele kılavuzladı, bir kısmının üzerine de sapıklık hak oldu. ONLAR, ALLAH'I BIRAKIP ŞEYTANLARI DOST EDİNMİŞLERDİ. Bir de kendilerinin hidayet üzere olduklarını sanırlar. ( Yaşar Nuri meali)

Yunus 108: De ki: "Ey insanlar, size Rabbinizden gerçek (Kur'an) gelmiştir. ARTIK KİM DOĞRU YOLA GİRERSE, ANCAK KENDİSİ İÇİN GİRER. KİM DE SAPARSA ANCAK KENDİ ALEYHİNE SAPAR. Ben sizden sorumlu değilim." (Diyanet meali)

Bakara 159: İndirdiğimiz apaçık delilleri ve HİDAYETİ KİTAP'TA AÇIKLAMAMIZDAN SONRA ONLARI GİZLEYENLER VAR YA, İŞTE ONLARA HEM ALLAH LÂNET EDER, HEM DE BÜTÜN LÂNET ETME KONUMUNDA OLANLAR LÂNET EDER.[ (Diyanet meali)

Enbiya 35: Her nefis ölümü tadacaktır. SİZİ BİR İMTİHAN OLARAK HAYIR İLE DE ŞER İLE DE DENİYORUZ. Ancak bize döndürüleceksiniz. (Diyanet meali)

Demek ki Allah, sorumlu tuttuğuna hükmettiği Kur'an ı rehber almayıp, batıl ve rivayetin peşi sıra gidenleri asla affetmeyeceğini, onları saptırdıkça saptıracağını söylüyor. Çünkü onlar, Gönderdiğim kitabın sınırlarını tanımadılar, ısrarla batlın peşine düştüler diyor. Ayrıca inatla atalarının inançlarının ardına gidenlerin, gözlerine, kulaklarına ve kalplerine mühür vurdum diyor diğer ayetlerinde. İşte Allah ın saptırdıkları bu insanlar. Yani Allah ın yolundan gitmeyenler. Hud suresi 34. ayetinde, Peygamberimiz Kur'an ı tebliğ ederken iman etmeyenlere, ALLAH SİZİ AZDIRMAK İSTEMİŞSE, BEN SİZE ÖĞÜT VERMEK İSTESEM DE NASİHATİM SİZE FAYDA ETMEZ DİYOR. Bu ayette anlatılmak istenen,  Ehli kitaba seslenerek, zamanında Allah ın öğüdünü dikkate almayan, elçisinin de tebliği boşa gidecektir diyor ayette. Lütfen ayetleri, bir başka ayete ters düşecek anlamlar yüklemeyelim, kendimizi aldatırız. Maide 42. ayetinde Allah elçisine, ADALETLE HÜKMET DİYOR. Ama bazı kişiler çıkıyor, Allah bazı kullarına iradesi dışında, kötü bir kadar yazmış ve  onları saptırmış, diyecek kadar Kur'an dan uzak bir adaleti, Yaradan a nispet edebiliyorlar. Böyle bir kaderi, acaba bu sözlere inananlar, kendilerine Allah ın kaderleri olarak yazılmasını isterler mi? Hiç sanmıyorum, bunlara inananlar, kendilerini temize çıkartıp, karşısındaki insanlara bunu layık görmektedirler. Gerçekleri huzura vardığımızda göreceğiz.

Allah kulu daha dünyaya gelmeden, onun nasıl olurda kaderini sapmış insanlardan yapar. Bu nasıl imtihan anlayışı. Bu zulmü, adaletsizliği nasıl olurda Allah a nispet edersiniz. Hiç mi Allah korkusu yok sizde. Allah ne insanlara, nede katında yarattığı melek, cin, iblis gibi kullarına iradeleri dışında onlara suç işletip, daha sonrada işlediği suçtan nasıl ceza verip cehenneme koyar. Böyle bir adaletsizliği, lütfen Allah a nispet etmeyelim, ALLAH IN AZDIRDIĞI KULLARINDAN OLURSUNUZ.  İblis in Âdem e karşı bu itirazı, Allah ın zoruyla ya da Allah ın dilemesiyle söylemiştir dersek, Kur'an ı zerre kadar anlamamışız demektir. Aynı yanlışı bizlerde yapıyoruz. Nefislerimizin esiri olup, yanlış bir davranış yaptığımızda, kendi hatamızı ört pas etmek için, NE YAPALIM KADERDE VARMIŞ DEYİP, suçu adeta Allah a atıyoruz. Bakın Allah ayetinde ne diyor.

Secde 13: Biz dilesek, elbette herkese hidayetini verirdik. Fakat «CEHENNEMİ HEM CİNLERDEN HEM İNSANLARDAN BİR KISMIYLA DOLDURACAĞIM» diye benden kesin söz çıkmıştır. (Diyanet vakfı. )

Ayeti anlamaya çalışalım. Allah bizleri imtihan yapmamış olsaydı, tüm yarattığım kullarımı isteseydim cennetlik yapardım diyor. Böyle yapmadığını, herkesin yaptıklarının karşılığını tastamam vereceğini ve özgür iradeyle yapılanların karşılığını alacaklarını, onlarca ayetinde Allah anlatıyor. Ayette dikkat çeken konu ise, aynı imtihanın cinler tarafından da yapıldığıdır. İbliste ateşten yaratılıp, cinlerden olduğuna göre, Allah zorla özgür iradesi olmadan İblise itiraz görevi verip, daha sonrada cehenneme gönderileceğine nasıl inanırız. DEMEK Kİ İBLİSİNDE ÖZGÜR İRADESİ VAR VE ÂDEME İTAAT ETMEM SEÇENEĞİNİ, ÖZGÜR İRADESİYLE, BİZ İNSANLARDA OLDUĞU GİBİ, NEFSİ, ÜSTÜNLÜK TASLAYAN BİR KARAR OLDUĞUNU SÖYLEYEBİLİRİZ. Bunu Bakara suresi 34. ayetinden anlıyoruz, "İBLİS KÜSTAHÇA BÖBÜRLENDİ, BÖYLECE HAKKI İNKÂR EDENLERDEN OLDU." Diye geçer. Çünkü İblis ateşten yaratıldığı için, kendisini üstün görüyordu.

Aşağıda yazacağım ayetlerde, bakın Allah adaletten nasıl söz ediyor. Bunları söyleyen Yaradan, İblis, cin ve yarattığı tüm kullarına özgür iradesi dışında, kötü bir KADER yazarak, cehennemlikler olmasına izin verir mi? Karar sizin. İmtihan sizin imtihanınız. Lütfen Allah ın ayetlerini, emin olamayacağımız rivayet sözlerin etkisiyle değil, bizzat Allah ın ayetleri ışığında anlamaya çaba harcayalım.

Nahl 90: Gerçek şu ki, ALLAH ADALETİ, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emreder; yüz kızartıcı işleri, fenalığı ve azgınlığı yasaklar. O, düşünüp öğüt alasınız diye size öğüt veriyor. (Bayraktar Bayraklı meali)

Necm 38–39–40: Ve hiç kimse, kimsenin yükünü taşıyacak değildir ve İNSANA UĞRUNDA ÇABA GÖSTERDİĞİ DIŞINDA BİR ŞEY VERİLMEYECEKTİR ve zamanı geldiğinde kendisine çabası[nın gerçek anlamı] gösterilecek. (Muhammed Esed meali)

Allah Kur'an da, bizleri ilgilendiren konularda açıklama yapmış, ama kendi katından çok fazla bilgi vermemiştir. Bizlere düşen açıklanmayan konularda, rivayet bilgilerden yararlanmak ve tahminler yürütmek yerine, Allah ın açıkladığı, izah ettiği konuları, yine Kur'an ın verdiği örneklerden yola çıkarak anlamaya çalışmalıyız. Kur'an ın sınırlarını aşıp, rivayet bilgilerle ayetleri anlamaya çalışırsak, inanın aldananların ve saptırılanların safında oluruz. Saptırılanlardan olmak istemiyorsak, Allah ın Kur'an da uyardığı gibi, hakka batıl karıştırmadan, yalnız Kur'an ın ipine sarılıp batıldan uzak durmalıyız.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://hakyolkuran1.blogspot.com/

http://halukgta.blogcu.com/

http://kuranyolu.blogcu.com/

http://hakyolkuran.com/

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
133
Bizler acaba Kur'an ı anlayabilmek adına, hangimiz çaba harcıyoruz? Yoksa biz Kur'an ı anlayamayız, onu alimler,  veli insanlar anlar diyerek, Kur'an ı anlamayı başkalarına mı bıraktık. İşte bu sorunun cevabını eğer, akıl ve Kur'an merkezli veremiyorsak, gittiğimiz yolun doğruluğundan asla emin olamayız. Bir arkadaşımız bu sorunun cevabını, hala kafasında doğru bulamadığından olsa gerek, bana şöyle sitemli bir cevap yazmış.

"Anlaşılamayan Kur'an'ı Haluk GÜMÜŞTABAK uzun uzun anlatınca anladık. Allah'ın Resulü okumamış cahilin teki olduğu için anlatamazdı , Allah buna bu yüzden izin vermemişti .."

Bizler önce şunu asla unutmamalıyız, Kur'an ı Allah batıla ve hurafeye sapmayalım diye, bizzat kendisinin açıkladığını, nice örneklerle Kur'an da izah ettiğini söylüyor. Bir örnek." SONRA ONU AÇIKLAMAKTA BİZE AİTTİR." (Kıyame suresi 19)  Benim ne haddime ki, Kur'an ı açıkladığımı söyleyebileyim. Allah dinin anası, temeli olan muhkem ayetlerini açıkladıktan sonra, bir başkasının bu görevi üstlenmesi ne haddine. Hâşâ Allah kullarına hükümlerini anlatamadı, açıklayamadı da, bunu elçisi mi başardı, bunu da mı akıl edemiyoruz. Bu düşüncelerle Allah ın elçisini ön plana çıkartırken, Allah a yaptığımız saygısızlığın farkında mısınız?

Allah uzun uzun ve birçok ayetlerle Kur'an ı nice örneklerle ben açıkladım diyor. Eğer Allah ın bu ayetlerini, verdiği bu bilgileri görmezden gelip üstünü örtersek, bizlerin Kur'an gerçekleri ile buluşup, gönül gözümüzü açmamız asla mümkün olmayacaktır.

Bu arkadaşımızın sanki benim, Allah ın resulünü devre dışı bırakıyormuşum izlenimi verdiği sözlerini kınıyorum. Hiç kimse Allah ın elçisini devre dışı bırakamaz, onu görmezden gelemez. Ama hiç kimse, Allah ın elçisine vermediği bir yetkiyi de vermeye çalışamaz. Allah ın resulüne, nispet etmem mümkün olmayan bir düşünceyi, benim söylediğimi ima etmesini, Allah a havale ediyorum. Allah benim düşüncelerimi biliyor.

Elbette Allah ın elçisi, Allah ın verdiği hikmetle/ilimle, Kur'an ı en iyi anlayandır ve topluma tebliğ edip anlatandır. Bunda şüphe yok. Ama PEYGAMBERİMİZ, ALLAH IN AYETLERİ ANLAŞILMIYOR OLUP DA, ANLAŞILIR HALE GETİRMİŞ DEĞİLDİR. Allah ın elçisi gelen ayetlerle, daha önceki kitaplarda indirilmiş ayetler arasındaki farkı anlatıp açıklayıp, kitaplar arasında nesih edilme nedenlerini topluma izah ve ikna etmiş ve toplumu Kur'an gerçekleri ile buluşturmuştur. Çünkü Allah Maide suresi 101. ayetinde, Kur'an indirilirken kafanıza takılan konular olursa, indirilirken sorun size nedenlerini açıklarız diyor. Çünkü bazı konuların daha önceki kitaplarda, daha farklı olduğunu gören toplum, tedirgin oluyor ve Allah ın elçisine sorular soruyormuş. Allah da bunun açıklamasını getiriyor ve diyor ki, buna benzer sorularınız varsa, ayetler indirilirken sorun, daha sonra sormayın, çükü Allah bu konulardan söz etmeyerek bağışlamış, vazgeçmiştir. İşte Allah ın elçisi bunlara açıklık getiriyor ve ümmetine anlatıp, izah ederek onları ikna ediyor.

Ne yazık ki günümüzde, Allah ın elçisine iftira atarcasına, günümüze ulaşan ve Allah ın elçisinin sözleridir diye nakledilen tüm hadislerin, peygamberimize ait olduğunu söylemekten çekinmiyoruz. Kur'an ile çelişmesi bizleri hiç tedirgin bile etmiyor. Hükümlerin Kur'an dan onay alması gerektiğini düşünen bile yok. Allah muhkem ayetlerini, birçok ayetinde açıkladık, izah ettik ki anlayasınız dedikçe, birileri hala emin olmadığımız bilgilerin, Peygamberimize ait olduğunda ısrar etmektedir.

Hatırlayınız Allah, emin olmadığınız bilginin ardına düşmeyin diye birçok kez uyardığı halde, rivayetlere tevatür yoluyla günümüze gelmiş bilgilerle İslam ı ve Kur an ı anlamamız gerektiğini, hala nasıl söyleriz ve inanırız bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Ben Allah ın elçisine, okumamış cahil demekten Rabbime sığınırım ve asla böyle bir şey söylemeyeceğim gibi, söyleyenlerle de mücadele ediyorum, Rabbim şahittir.

Acaba Allah ın elçisine cahillik yakıştırmasını kimler yapıyor, isterseniz gelin ona bakalım. Ben mi diyorum, yoksa bana söylemediğim sözleri isnat edenler mi cahil diyor, Allah ın elçisine. Allah Kur'an da elçisinin, ÜMMİ olduğunu söylüyor ve ÜMMİ kelimesini de birçok ayette ne anlama geldiğini açıklıyor. Bu açıklamalar sonunda, elçisinin hiç bir ehli kitaba tabi olmadığını, Allah ın gerçek, doğru, batıl ve hurafe karışmamış inancının arayışı içinde olduğunu bildiriyor. 

Peki, günümüz FIKIH inancının ve bölünmüş mezheplerin inancı ne diyor ÜMMİ kelimesine? "Ümmi okuma yazma bilmeyen anlamındadır, peygamberimiz anasından doğduğu gibiydi, okuma yazmada bilmezdi." Peki, okuma yazma bilmeyen bir insana ne denir? Kime sorarsanız sorun böyle insana cahil denir. Ama gönülleri el vermediği için, hem okuma yazma bilmiyordu diyorlar, ama cahil demekten kaçınıyorlar.

Yani aslında Allah ın elçisine cahil diyen, bizzat kendileri. Hâlbuki Peygamberimiz okuma yazma biliyordu, hatta yaşadığı dönemde, en güvenilen bir insandı ve ticaretle uğraşıyordu. Ticaretle uğraşan bir insanın, nasıl okuma yazma bilmediğini söyleriz. Allah okuma yazma bilmeyen bir elçiyi, neden göndersin? Bakın bizzat kendileri Allah ın elçisine iftira atıyorlar, ama kendi yanlışlarını fark edemiyorlar.

Allah birçok ayetinde, bizlerin düşünmesini emreder. Peki, neden bunu yapmamızı ister bizlerden? Sizin anlamanız için, düşünmenize gerek yok, elçim size anlatır açıklar demiyor. Çünkü düşünmeyi başkalarına bırakırsak, eğriyle doğruyu asla ayıramayız ve bizleri Allah ile aldatanlar emellerine ulaşırlar. Eğer bizler, Allah ın muhkem ayetlerini okuduğumuzda anlayamayacak olsaydık, Allah onlarca kez, AYETLERİM ÜZERİNDE DÜŞÜN, AKLINI KULLAN EY KULLARIM DER MİYDİ? Anlayamasaydık, siz anlayamazsınız onun için elçim sizlere anlaşılır hale getirecek derdi. Kur'an ın hiç bir ayetinde böyle bir hüküm yoktur. Ne yazık ki batıl inançlarımızı aklamak adına, kelimelere öyle anlamlar yüklüyoruz ki, Kur'an ın tamamına ters düşmesi, bizleri hiç etkilemiyor.

Bu hatayı ne yazık ki hiç düşünmeden sürekli yapıyoruz. Eğer bizler okuduğumuzda, muhkem ayetlerin özüne vakıf olamayıp anlayamasaydık, Allah ın elçisi bu ayetleri bizlerin anlayacağı şekilde bizlere yazılı kayda aldırıp ulaştırmaz mıydı? Neden sağlığında tıpkı Kur'an ayetlerini tek tek yazdırdığı gibi onları yazdırmamıştır. Neden yüzlerce yıl sonra kayda alınma gereği duyulmuştur diye lütfen düşünelim. HEM NEDEN ALLAH BİZLERİN ANLAYAMAYACAĞI ŞEKLİYLE MUHKEM AYETLERİNİ GÖNDERİP, BİZDEN HESAP SORSUN. Adı üstünde muhkem, yani şüphe duyulmayacak kadar açık ve anlaşılır anlamında. Allah bu ayetlerin anlaşılabilmesi için, bizleri rivayet bilgilere muhtaç bırakır mı? Bunu damı akıl edemiyoruz.

Bizler ne yaparsak yapalım, aynı şeyleri yüzlerce kez yazıp konuyu gündeme getirsek bile, bizler eğer Kur'an ile bir bağ kuramadıysak, bu gerçekleri fark etmemizde mümkün olmayacaktır. Farkında olmadan, Allah ın nuruna öyle saygısızlıklar yapıyoruz ki, gerçeklerin önüne yüksek duvarları ellerimizle örüyoruz.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/

134
Bizler Kur'an ın açık ve anlaşılır olduğunu, Kur'an ın birçok ayetinden okuduğumuz ve tebliğ alıp iman ettik dediğimiz halde, ne yazık ki bu iman kalplerimize yerleşmediği için okuyup, iman ettik dediğimiz ayetlerin, tam tersini hayatımıza geçiriyoruz. Halbuki Allah İnsan suresi 3. ayetinde: "ŞÜPHESİZ BİZ ONA DOĞRU YOLU GÖSTERDİK, İSTER İNANIR İSTER İNKAR EDER", diyerek bizlerin izleyecek tek yolun, Kur'an olduğunu bildirmiştir.

Bu konu çok önemli, onun içindir ki neredeyse yazdığım makalelerimin bir çoğunun ana konusunu, yaptığımız bu yanlışlara ayırıyorum. Peki sonuç alıyor musunuz diye sorarsanız, azınlık bir kısım kardeşlerim hariç, genel çoğunluğumuz, ne yazık ki İslam ı Kur'an merkezli yaşamadığı için, anlamamakta ısrar ediyorlar. Tabi bu durumda çok açık ve basit, belki de birkaç cümleyle bahsedeceğimiz, hatırlatacağımız ayetleri, daha detaylı, Kur'an dan bir çok örnekler vererek, yaptığımız yanlışı anlatma gereği duyuyorum. Bu konu, bir kardeşimizin dikkatini çekmiş olmalı ki, bakın bana kısaca nasıl bir cevap yazma gereği duymuş. Önemsediğim için, sizlerle paylaşmak istedim.

"Haluk Hoca, ALLAH'IN BİR İKİ SATIRDA ANLATTIĞI MESELEYİ, SİZ BİR KAÇ SAYFADA ANLATTINIZ. Kur'an bu kadar anlaşılmaz bir Kitap mı?"

Çok doğru, Allah anlayasınız ve ibret alasınız diye gönderdiğim ayetleri, kolay, açık ve nice örneklerle izah ettik ve öyle gönderdik der bizlere. Bizler bunca ayetleri tebliğ aldığımız halde hala, açıkta ne kadar açık, her ayeti herkes anlayamaz, veli insanlar anlar deyip, işin içinden çıkıyoruz. Çok daha ilginci, Allah dinin anası, temeli, bizlerin sorumlu olduğumuz ayetleri MUHKEM, yani şüphe duyulmayacak kadar açık gönderdim dediği halde, bizler Allah ın ayetlerini izlememiz gerekirken, inatla beşerin rivayetlerinin ardı sıra gidiyor, Allah ın ayetlerini, anlaşılması zor ilan edip,  görmezden geliyoruz.

Bu gerçekleri görmezden gelen kardeşlerime, sabırla Kur'an dan birçok örnekler vermeye devam ediyorum. Tabi böyle olunca, bir cümleyle anlatabileceğimiz bir konuyu, sayfalarca örnekler vererek anlatılma gereği duyuyorum. Belki yanlışlarını fark ederler diye. Şöyle düşünebilirsiniz. İsteyen anlar, istemeyen anlamaz dersek, kolayı seçmiş oluruz. Yüzlerce yıldır, toplumu Allah ile aldatan din tacirleri, toplumun kanına öyle girmiş ki, Müslümanlar HAKKI BATIL, BATILI HAK OLARAK KABUL EDER OLMUŞ.

Böyle bir topluma, bir konuyu anlatırken, kısaca bir cümleyle kestirip atamazsınız. Çünkü minareyi çalan din tacirleri, yalanlarının ortaya çıkmaması için öyle sözleri, Allah ın elçisinin adıyla topluma anlatmışlar ki, toplum yanlış yapmaktan korkarken, farkında olmadan Kur'an ı inkar ettiğinin farkına bile varamaz olmuşlar. Günümüz mezhep ve fıkıh inancının şekillendirdiği İslam, farkında olmadan Kur'an da çelişki yaratıyor ama bunun bile farkına varamıyoruz. Allah ile aldatılmış bu toplum, ne yazık ki kolay ikna olmuyor.

Allah çok basit ve birkaç cümleyle ŞEFAAT, yani bağışlanma affetme konusunu apaçık bir şekilde açıklamış ve demiş ki: " Şefaat tümden bana aittir. Hiç bir şefaatin fayda etmediği o günden sakının" Sizlere sorsam ve desem ki, Allah bu hükümlerinde, kendisinden başka affedici, şefaat eden olabilir diyor mu? Yada daha sonra bu hükmünden vazgeçer mi? Eğer Kur'an ın diğer ayetlerinde, kelimelere farklı anlamlar yükleyip, evet Allah ın yanında peygamberler, veli, evliya kişilerde şefaatçidir dediğimiz andan itibaren, Kur'an da çelişki yaratacağımız gibi, Allah a da saygısızlığın en büyüğünü yapmış oluruz.

İşte makalelerimin daha detaylı olmasının ve birçok ayetlerle konuyu izah etmeye, hatırlatmaya, düşünmeye vesile olmamın, çaba göstermemin nedeni, bu yanlışlarımıza ışık tutabilmek ve azda olsa bazı kardeşlerimizin, farkında lığını sağlamaktır amacım. Zaten böyle aldatıcıların çıkarak, toplumun kafasını karıştırmak isteyenlerin önüne geçebilmek için Allah, şöyle diyor Kur'an da. " BİZ HER ŞEYDEN NİCE ÖRNEKLERİ, DEĞİŞİK İFADELERLE VERDİK Kİ ANLAYASINIZ"

Benimde yaptığım bundan ibarettir. Hurafe inançların, dine ilavelerinin yanlışlığını kardeşlerime anlatabilmek, bir konunun doğru anlaşılabilmesi için, bir çok ayet örneği vermek zorunda kalıyorum. Hatırlatmak isterim, ben ayetleri açıklamıyorum, çünkü ayetleri açıklayan, tefsir eden yalnız Allah dır. Haşa Allah ın açıklayamadığını anlayan ve açıklayanlar mı var aramızda.

Benim yaptığım, HAK İLE BATILI KARŞILAŞTIRMAK VE DİN KARDEŞLERİMİN DÜŞÜNMESİNE VESİLE OLMAKTIR.  Bunun dışında hiç kimsenin, ben ayeti açıkladım, açığa çıkardım, anlaşılır hale getrdim deme hakkı yoktur. Açıklayan, uyaran imtihan eden yalnız Allah dır. AÇIK OLMAYAN BİR KİTAPTAN, NASIL İMTİHAN OLABİLECEĞİMİZİ DÜŞÜNÜRÜZ. Bizler, apaçık olan muhkem ayetlerden yola çıkarak, ayetler üzerinde düşünerek hayatımıza geçirmeliyiz.

Yaşadığımız FIKIH  İslam ı, öyle kemikleşmiş ve rivayetlerle şekillendirilmiş yaşanıyor ki, mezheplerin yaptığı ilaveleri Kur'an da göremediğimizde, neredeyse Kur'an ın tamamı unutulup, bakın işte namazın kaç rekat olduğu bile Kur'an da yazmıyor deyip, işin içinden çıkıyoruz. Allah ın sınırlamadığını, kimin haddine sınırlamak. Bu sözleri söyleyen ve inanan bir insana, ne yazık ki bir ayetle yanlışını anlatmak o kadar zor ki, bunu anlatamam.

Beni sünnet inkarcısı olarak suçlayan kardeşlerim, farkında olmadan Kur'an inkarcısı olduğunu onlara anlatabilmek için, sabırla yazmaya Allah ın izniyle devam edeceğim. Lütfen unutmayalım, Allah ın elçisi yalnız Allah ın sünnetine uymuştur. Bizlerde Allah ın elçisini örnek almak istiyorsak, yalnız Allah ın sünneti Kur'an a uymalıyız.

Hepimiz hata yapabiliriz. En az hata yapmak istiyorsak batıldan, hurafeden uzak, Allah ın bizleri imtihan edeceğine hükmettiği, Kur'an ın ipine sarılalım.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://hakyolkuran1.blogspot.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
https://www.facebook.com/Kuranadavet1/
135
Sizleri bu makalemde üzerinde düşünmeye davet etmek istediğim ayetler, Bakara suresi 41 ve 42. ayetler olacaktır. Allah gönderdiği ayetlerini üzerinde düşünmemizi, akıl yürütmemizi ve hayata geçirmemizi ister bizlerden. Gelin bizde Allah ın emrettiği yoldan bu ayetleri anlamaya çalışalım.

Bakara 41–42: Bunun için de, size geçmişte bildirilmiş olan haberleri doğrulayıcı nitelikte indirdiğim BU VAHYE İNANIN; ONUN GERÇEKLİĞİNİ İNKÂR EDENLERİN ÖNCÜSÜ OLMAYIN; mesajlarımı küçük bir kazanca değişmeyin ve Bana, yalnızca Bana karşı sorumluluk bilinci taşıyın! HAKKI BATIL İLE ÖRTÜP BİLE BİLE GİZLEMEYİN. (Muhammed Esed meali)

Bu sözler üzerinde düşünelim önce, hak olan nedir? Sanırım hepimiz hak olanın KUR'AN olduğunu söyleyeceksiniz. Çok doğru gerçekten hak olan, Rabbin elçisi tarafından bizlere rehber olsun diye gönderdiği KUR'AN DIR. Şimdide bu düşüncemizi destekleyen yani hak olanın ve bizlerin sarılması gereken kitabın yalnız ve yalnız KUR'AN olduğunu söylediği, diğer ayetlerden birkaç örnek hatırlayalım.

Bakara 2: Bu, kendisinde şüphe olmayan, MUTTAKİLER İÇİN YOL GÖSTERİCİ BİR KİTAPTIR.

Bakara 121: KENDİLERİNE VERDİĞİMİZ KİTABI GEREĞİ GİBİ OKUYANLAR, İŞTE ONA İMAN EDENLER BUNLARDIR. Kim onu inkâr ederse, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.

Furkan 1: FURKAN'I ÂLEMLERE BİR UYARICI OLSUN DİYE, KULUNA İNDİREN (ALLAH) NE YÜCEDİR.

Araf 170: KİTAP'A SIMSIKI SARILANLARA ve namazı dosdoğru kılanlara gelince, şüphesiz biz, iyiliğe çalışan (erdemli) kimselerin mükâfatını zayi etmeyiz.

Sanırım apaçık ayetleri, izah etmeye gerek yok. Hepsinde anlatılmak istenen, Kur'an a sarılmamız ve onu gereği gibi okuyan ve ona sarılanların gerçek iman edenler olduğu anlatılmaktadır.

Rabbimiz nasıl bir yolu izlememiz gerektiği konusunda, anahtarı elimize vermiş, fakat biz inatla o anahtarı elimize almak istemiyoruz. Sizce şu sözleri söyleyen Yaradan, bizlerin yöneleceği kitabın anahtarını vermiyor mu?

Zühruf 44: DOĞRUSU KUR'AN, SANA VE KAVMİNE BİR ÖĞÜTTÜR. İLERİDE ONDAN SORUMLU TUTULACAKSINIZ.

Bu hükmü veren Yüce Rabbimiz, sizleri Kur'an dan sorumlu tutuyorum, ondan imtihan edeceğim dedikten sonra, acaba bizleri Kur'an ın dışından da, bugün söyledikleri gibi, ciltlerce dolusu kitaplardan ve velilerin sözlerinden de sorumlu tutar mı? İşte bizler İslam ı böyle yaşıyoruz. HAKKA ÖYLE BATIL KARIŞTIRIYORUZ Kİ, HAK OLAN BATILIN İÇİNDE KAYBOLUYOR. Allah Bakara 41. ayetinde, size indirdiğim vahye inanın ve onun gerçeklerini inkâr edenler gibi olmayın diye açıkça bildiriyor. Peki, bizler apaçık vahyin sözleri için neler diyoruz?

Allah yalnız Kur'an ın ipine sarılın dedikçe, yalnız Kur'an ile iman olmaz diyoruz. Allah Kur'an da hiçbir eksik bırakmadık diyor, Kur'an da her bilgi yoktur, özet bilgileri içerir diyoruz. Allah hükmüme hiç kimseyi ortak etmem diyor, Allah ın elçisi de dinde tıpkı Allah gibi hüküm koyma yetkisi vardır diyoruz. Şefaat tümden bana aittir diye apaçık bildiren Allah ın ayetine inantla, peygamberler, din ulemalarıda şefaatçidir demiyor muyuz? Tüm bunları söyleyenler, Allah ın apaçık hükümlerini inkâr etmiş olduklarının artık farkına varmalıdır. Yoksa hesap günü çok üzülenlerin safında olacağı çok açıktır.

Değerli dostlar, ayetin dikkat çekici uyarısı olan, Bakara suresi 42. ayette, Rabbimiz bizleri çok açık bir şekilde uyarıyor ve ne diyordu? HAKKI BATILLA KARIŞTIRIP DA, BİLE BİLE HAKKI GİZLEMEYİN.

Ne dersiniz, günümüzde hakkı batılla karıştırdığımızın farkın damıyız bizler? Bunca hatayı nasıl yapabiliyoruz? Yoksa gözlerde perde, gönüllerde mühür mü var? Allah ın apaçık söylediği sözlerin üzerinde düşünmeden, Allah ın Kur'an bütünlüğünde, ne anlatmak istediğini anlamadan, ataların inançlarına delil aramak adına Kur'an a bakarda, kelimelerin anlamları ile oynarsak, ancak kendimizi aldatmış ve oyalamış oluruz.

LÜTFEN HAKKI BATILLA GİZLEMEYELİM, YOKSA RABBİN HIŞMINDAN ASLA KURTULAMAYIZ ve mahşer günü pişman olanların safında oluruz. Hak olan yalnız Kur'an dır, bunu lütfen unutmayalım.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel

http://halukgta.blogcu.com/

http://kuranyolu.blogcu.com/

http://hakyolkuran.com/