Show posts

This section allows you to view all posts made by this member. Note that you can only see posts made in areas you currently have access to.

Topics - lagrima

21
merhaba arkadaşlar affınıza sıgınarak bir şey sormak istiyorum 47 gün önce normal dogum yaptım. o günden beri büyük tuvaletimi yaparken inanılmaz bir acı hissediyorum ve kanıyor kimi zamanda. wc gitmeye korkuyorum artık . ne olabilir? ne yapabilirim? çok canım yannıyorr  normal doğum yapıp benim gibi olan varmı? geçici bir süreçmi? gerçi 47 gün oldu geçmedi ama..
22
bugün 3. gün kakasını yapamadı ne yapaagım kızlar? zeytin yagı içirdim poposundan sırıngayla zeytinyagıda gönderdim 3 gündür ama hala yok :( hastaneyemi götürsem. ıkınıp ıkınıp aglıyor... napsam ki?
23
ya çıldırcam günlerdir gece 4 den sonra uyumuyor ve aglıyor sürekli mızırdanıyor.. offf uykusuzluktan gebercem sinirlerim laçkalaştı iyicene .sütümde azaldı :( offfffffff ne bitmez tükenmez gazmış anasını satayım. yok böyle birşey pırtlatıyor pırtlatıyor hala gazı varrrr anlamadım gitti. gaz yapar denilen hiçbirşey yemiyorum içmiyorum bu nedir yaa..
gündüzleride 5 dk uyuyor uyanıyor mızırdanıyor aglıyor.. çıldırcammm artıkk başım beynim zonkluyor.. papatya nane anason aldım kaynattım içirdim şimdi umarım gazıda biter uykusuda düzelir. gaz için aldıgım om x metsil bi halta yaramadı. ha birde kaka yapamıyorrr offfffffffffffffffff çıldırcammm
24
merhaba arkadaşlar 29 günlük bebeğim var ve inanılmaz gaz problemimiz var biliyorsunuz. rezene içtimde içirdimde,çörek otu kaynattım verdim,kimyon kaynattım verdim,metsil kullandım,acı elma yagı ile masajda yaptım vs hiç biri içe yaramadı gaz sorunumuzu halledemedi yazık yavrum kıvranıyor gaz sancısı girdiğinde. OM_X diye bi surup tavsiye ettiler aldım biraz daha iyi ama kullananlar var mı? bu şurup hakkında ne biliyorsunuz? işe yarıyormu yaramıyormu?

birde sağlık ocagı monovit d3 d vitamini verdi her sabah mamasına katıp veriyorum ama internette kötü şeyler yazmışlar kullanmamalımıyım?
25
merhaba arkadaşları biliyorsunuz 16 günlük bebeğim var. ciddibir gaz problemi yaşıyoruz. bi pırt yapamamak cocugumu mahvediyor. önce ıkınıyor kızarıyor sonra aglamaya başlıyor. kabız değil kakasını yapabiliyor ama günde kaç kez saymadım. sarı ve cıvık.. sanırım karnıda agrıyor bilmiyorum :( agzından çıkartıyor gazını ama alttan:( bi cıkaramıyor gazını. ne yapabilirim ? bana yardımcı olun lütfen.
26
merhaba kızlar 4 gün hastanede yattı bebeğim yogun bakım küvezinde biliyorsunuz sütümü sağıp sağıp götürdüm fakat biberonla vermişler ve biberona alışmış durumda göğsümü emmiyor. agzına alıyor 2 3 çekiyor bazen hırsından 5 6 kez cekiyor fakat sonra aglama krizine giriyor sakinleştirinceye kadar atla karayı çekiyorum. sağıp biberonla veriyorum. chicco nun yenidoğan biberonundan aldım bugün onunla veriyorum amaa emmiyor. :( emmemesi çok zorluyor beni. sağmak da mahvetti göğüslerimi. inanılmaz acı cekiyorum sağarken kendimi. :( memeye nasıl alıştırabilirim. ???? ve bu göğüslerimin yanmasını sızlamasını agrısını nasıl geçirebilirim. 6 gündür evde ama mahvoldum..
[/color][/i]
27
Kumandanlarından biri bir zafer dönüşü Halife Hz. Ömer'in huzuruna çıktı. Yanında kısa boylu, tıknaz biri bulunuyordu.

Hz. Ömer "Bu kim?" diye sordu.

Kumandan anlattı: "Efendim bu benim sağ kolumdur. Hangi görevi verdimse başarı ile tamamladı. En gizli haberleri yerine ulaştırdı. Bazen bir orduya bedel hizmet gördü. Zaferlerimi onun sayesinde kazandım diyebilirim."

Aradan zaman geçti, aynı kumandan halifenin huzuruna yeniden çıktı. Ama mağlup bir kumandan olarak Halife sordu:

- Hani sağ kolun nerede?

- Kumandanın yüzü asılarak, sormayın ya Ömer, ihanet etti, düşman tarafına geçti.

Hz. Ömer bu defa konuştu:
- Allah(c.c)'tan başka hiç kimseye dayanmamak gerektiğini geçen sefer söyleyecektim vazgeçtim. Bir musibet bin nasihatten yeğdir diye düşündüm...
28
Sizin Seçtikleriniz / anne olunca anlamadım!
25 Şubat , 2012, 19:22:14
Anne olunca anlarsın" derler. Bana da dediler. Anne oldum, hem de iki kez. Ama anlamadığım bir sürü şey var.

Çocukların geç yatınca daha erken kalktıklarını anlamadım

Sizinkileri bilemem, ama benim çocuklarım ne zaman geç yatsa normal saatlerinden daha erken kalkarlar. Hani "Bu gece de geç yatırayım, sabah azıcık uyuyalım" gibi bir şey söz konusu değildir bizim evimizde. Kaza eseri yatıramadık mı, ertesi gün hepten çekeriz ceremesini, ağlamalar ve sinir krizleri eşliğinde.

Çocuk kısmının alengirli oyuncaklar yerine neden tencere-tavayı, ipliği-makarayı tercih ettiğini anlamadım. Birisi benim önüme bir şirin bir ayıcık, bir de tahta kaşık koysa ben ayıcığa sarılmak isterim. Ama ı-ıh, bunlar kandırmacaya hiç gelmiyorlar. Evde sağlam tencere tava kalmadı diye şu küçük oyuncak tencere setlerinden aldım, bana mısın demediler, hala benimkilerin peşindeler.

Çocukların yorgunluklarını neden ve nasıl hiperaktif bir şekilde dışa vurduğunu anlamadım. Ben yorulduğum zaman dinlenmek isterim, uyumak isterim. Koltuğa şöyle bir yayılmak isterim, kimse bana dokunmasın derim. Hâlbuki bu çocuk kısmı tam tersi, uykuları gelince cozutuyorlar. Susmuyor, durmuyor, zıp zıp zıplıyorlar. Ve hatta bu uyku öncesi hiperaktif halleri dışarıdan görenlerde "Uykusu yok bunun, sen bunu uyutamazsın" şeklinde talihsiz yorumlara sebep oluyor. Oysa bilmiyorlar ki çocuk uykusu olduğundan öyle azıtıyor.

Çocukların, anne-babalarının yalnız zaman geçirme isteklerini nasıl olup da sezinlediklerini ve hiç ıskalamadan baltaladıklarını anlamadım. Bütün günümüzü onlara ayırdığımız yetmezmiş gibi, onlar yattıktan sonra bile onlardan başka şey düşünmemizi istemiyorlar mıdır, nedir?

Birilerinin onları giydirmesinden neden hoşlanmadıklarını anlamadım. Birisi benim için kıyafet alacak, seçecek, sonra da yattığım yerden beni giydirecek. Daha ne isterim ki, oh mis!

Evde duymadıkları sözleri öğrenmelerini anlamadım.

Bizim evde hiçbir yetişkin bir diğerini ısırmaz mesela. Ama Derin oğlum (16 ay) derdini ısırarak anlatıyor. Ya da ben kocama "Oha!" demem (en azından çocuklarımın önünde!) Fakat her nedense bu nida 5 yaşındaki Deniz oğlumun ağzından düşmüyor.

Aylarca oturtmaya çalıştığınız bir düzeni çaktırmadan, hani neredeyse sinsice nasıl olup da değiştirebildiklerini anlamadım. Uyku konusunda güya o kadar tutarlı, istikrarlıyız; Derin oğlum bir haftadır, durduk yerde yeni alışkanlıklar çıkardı. Hiç fark etmedik ama bir de baktık ki uyumadan önce kucağımızda takılmalar, yatağa koyduktan sonra ağlamalar, gidip yanında oturmalar rutinimiz olmuş.

Ama en çok da aynı anne-babadan çıkan, aynı koşullarda yetişen çocukların nasıl olup da birbirinden bu kadar farklı olabildiklerini anlamadım. İlk çocukta edindiğimiz tecrübelerin bize uyku, düzen ve sükûnet olarak geri döneceğini umuyordum hâlbuki. İlkinde yaşamadığımız kolik ikincisinde gelip de yakamıza yapışınca bütün planlarımız suya düştü.

Bunlar benim çocuklarımdan yola çıkarak benim anlamadıklarım. Ya siz? Anne olunca anladınız mı? Yoksa sizin de anlamadıklarınız var mı?

hakkaten sanırım bende anne olunca anlamayacağım:)
:) :) :)
29
DOĞAN CÜCELOĞLU'NDAN MUHTEŞEM BİR YAZI

Bir gün seminere başlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi geldi, Hocam elinizi öpmek istiyorum, dedi. Ben el öptürmekten pek hoşlanmadığım için, yanaktan öpüşelim, dedim, öpüştük. Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı:

- Hayrola, neden elimi öpmek istedin?
...
- Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinizi katıldım. Hayatım değişti. O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek istiyorum; onun için elinizi öpmek istedim.

- Ne oldu, nasıl oldu?

- Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde bizimle beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki, "Bir insanın anavatanı çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır."

Bir süre sustu, bir şey hatırlamak ister gibi düşündü, sonra konuşmaya devam etti:

- Hatta daha da ilerisi için söylediniz; dediniz ki, "Bir ulusun en önemli görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır." Ben bir baba olarak sizi duyduğum zaman kendi kendime düşündüm: Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya yaşamasına fırsatlar yaratıyor muyum? Böyle bir sorunun o zamana kadar hiç aklıma gelmediğini fark ettim. Ben ne yapıyorum, diye düşündüm. Benim yaptığım sanırım birçok babanın yaptığının aynısıydı. Dokuz yaşındaki oğlum ben işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya çalışıyordu. Neden kaçmaya çalışıyordu, biliyor musunuz, Hocam?

- Hayır, neden?

- Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum. "Oğlum bugün ödevini yaptın mı?" Tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, daha da sıkıştırınca, hayır anlamına gelen, "cık" sesini çıkarıyordu. Kızıyordum, söyleniyordum, "Niye yapmıyorsun ödevini!" diyordum. Aramızda sürekli tartışmalar, sürtüşmeler oluşuyordu. Tabii bunun sonucunda bütün aile huzursuz oluyordu.

Burada biraz sustu, soluklandı. Sanki hatırlamak istemediği anılar vardı; onların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya devam etti:

- Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra düşünmeye başladım. "Ben ne biçim babayım," diye kendime sordum. Seminer için geldiğim İstanbul'dan çalışma yerim olan Kayseri'ye gidinceye kadar düşündüm; otobüste bütün gece düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, eşimle konuşayım, biz birlikte bir karar alalım. Diyelim ki bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama doya doya çocukluğunu yaşasın.

- Radikal bir karar!

- Evet, uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi, Hocam. Gerginliğim, üzüntüm gitti, içim rahat etti. Ben eve gelince eşime dedim ki, hadi gel otur, konuşalım. Yemekten sonra oturduk konuştuk, çocuklar yattı biz konuşmaya devam ettik. Seminerde anlatılanları aktardım, böyle böyle böyle diye izah ettim ona ve en nihayet dedim ki, ya benim gönlümden ne geçiyor sana söyleyeyim. Bizim oğlumuz var ya bizim oğlumuz, o isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama çocukluğunu yaşasın! Şimdiye kadar onun çocukluğunu yaşamasıyla ile ilgili pek bir çaba göstermedik, bir bilinç göstermedik, oluruna bıraktık. Gel şimdi değiştirelim bunu.

- Eşiniz ne dedi?

- Hocam biliyor musun ne oldu?

- Ne oldu?

- Karım hayretle bana baktı ve dedi ki, "Bu ne biçim seminer be! Kim bu adam? Öyle şey mi olur; yok bizim ki çocukluğunu yaşayacakmış! Bizim çocuk çocukluğunu yaşarken öbürküler sınıflarını geçecek ilerleyecek! Öyle şey olmaz."

- Anlıyorum; anne olarak çocuğunun geride kalmasını istemiyor, kaygılanıyor!

- Fakat hocam ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim. Her gün, her akşam gece yarılarına kadar karımla konuştum. Üç gecenin sonunda bana, peki ne halin varsa gör, dedi.

- Pes etti, yani. Peki, sen ne yaptın?

- İşte onu dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabımı şöyle kapının yanına bıraktım işe gittim; işten dönünce oğlumun gözüne baktım ve dedim ki, oğlum bugün doya doya oynadın mı? Bana hayretle baktı ve "Hayır!" anlamına gelen "cıkk" dedi. O zaman, hadi gel beraber aşağıya ineceğiz, oynayacağız, dedim. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, onunla beraber sokağa çıktık. Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar; birlikte sokakta oyun oynadık. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık. Eve gelince toz toprak içindeyiz, beraber banyoya girdik, duş yaptık. Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten dönünce her gün onunla oynamaya başladım. Her gün, her gün, her gün oynadım. Yedi gün sekiz gün sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyorum havluyla, kolumu tuttu, bana döndü ve dedi ki, baba ya, ben seni çok seviyorum. Hocam nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım. Çünkü farkına vardım ki, şimdiye kadar sevdiğini hiç söylememişti. Düşündüm, şimdiye kadar hiç söylemediğinin farkında değildim; belki ömür boyu söylemeyecekti. "Ne büyük tehlike!" diye düşündüm. Ömür boyu onun bana bu cümleyi söylemediğinin farkında olmayacaktım.

- Demek farkına vardın, seni kutlarım. Senin farkına vardığın bu durum birçok anne ve babanın farkında olmadığı gizil, örtük ama önemli bir tehlike!

- İçimde bir şükür duygusu, havluyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim ve artık her gün oyun oynamaya devam ettik. Zaman geçti, iki hafta sonra okul, öğretmen veli buluşması için okula davet etti. Daha önceki veli buluşmalarında öğretmen, "Sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor. Sınıfta arkadaşlarını rahatsız ediyor, onları itiyor kakıyor, lütfen onunla konuşun. Ödevlerine ilgi gösterin, sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmesin. Ödevlerini doğru dürüst yapsın," demişti. O nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten çekiniyordum. Bu davet gelince ben eşime dedim ki, hadi okuldaki buluşmaya beraber gidelim! Yok, dedi, sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim.

- Eşiniz gelmek istemedi!

- Hayır istemedi. Ya beraber gidelim, diye ısrar ettim hayır hayır sen yalnız gideceksin dedi. Ben yalnız gittim ve diğer veliler geldikçe sıra bende olduğu halde sıranın arkasına geçtim, sıranın arkasına geçtim ki başka kimse olmadan öğretmenle konuşayım, diye. Mahcup olacağımı düşünüyordum. Her şeyin daha kötüye gittiğini düşünüyordum. En nihayet bütün veliler öğretmenle konuşmalarını bitirip gittiler. Sıra bende! Öğretmenin karşısına geçtim, bana baktı gülümsedi, siz ne yaptınız bu çocuğa, dedi. Hiç cevap vermedim, önüme baktım. Lütfen söyleyin ne yaptınız bu çocuğa, dedi. "Çok mu kötü hocam?" diye sordum. Gülümsedi, hayır, kötü değil, dedi. "Artık sınıfta arkadaşlarını hiç rahatsız etmiyor, ödevleri iyileşti, tam istediğim öğrenci oldu. Ne yaptınız bu çocuğa siz?"

- Herhalde bir baba olarak çok mutlu oldunuz?

- Hocam biliyor musunuz öğretmenin karşısında ağlamaya başladım. İnanamıyordum kulağıma, içimden, vay evladım, biz sana ne yaptık şimdiye kadar, duygusu vardı. Eve geldim, karım yüzüme baktı, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı. "O kadar mı kötü?" diye sordu. Ona da cevap veremedim Hocam, ona da cevap veremedim! Ağladım. Daha sonra anlattım. Hocam onun için sizin elinizi öpmek istedim, teşekkür ediyorum. Benim oğlumun ve onun küçüğü kızımın hayatını kurtardınız. Ailemin mutluluğu kurtuldu. Hakikaten bir insanın anavatanı çocukluğuymuş. Anavatanı mutlu olan bir çocuk çalışmasını, okulunu her şeyini bütün gücüyle yapar ve orada başarılı olurmuş.

"Gel seni yeniden kucaklayayım!" dedim. Kucaklaştık.

"Çocuklar Gülsün diye!" yaşayalım. Çünkü insanın anavatanı çocukluğudur. Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler güler. Büyükler mutlu olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler. Çocukların gülmesine hizmet veren herkese selam olsun!
:love7:
30
Horasan vâlisi Abdullah bin Tâhir, çok âdil biriydi. Jandarmaları birkaç hırsız yakalamış, vâliye bildirmişlerdi. Getirilirken hırsızlardan birisi kaçtı. O sırada Hiratlı bir demirci, Nişapur'a gitmişti. Demirciyi, gece eve giderken, jandarmalar yakaladılar ve diğer zanlılarla beraber vâliye çıkardılar.

Vâli dedi ki:

- Hepsini hapsedin!

Bir suçu olmayan demirci, hapishanede hemen abdest alıp, namaz kıldı. Ellerini uzatıp:
''Yâ Rabbi! Bir suçum olmadığını ancak sen biliyorsun. Beni bu zindandan ancak sen kurtarırsın!'' diye duâ etti. Vâli uyurken rüyâsında dört kuvvetli kimse gelip, tahtını ters çevirecekleri zaman uykudan uyandı. Hemen kalkıp, abdest aldı, iki rek'at namaz kıldı. Tekrar uyudu. Tekrar o dört kimsenin tahtını yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı. Kendisinde bir mazlumun âhı olduğunu anladı.
Vâli hemen hapishane müdürünü çağırtıp sordu:

- Acaba bu gece hapishanede mazlum birisi kalmış mı?

Müdür dedi ki:

- Bunu bilemem efendim. Yanlız biri namaz kılıyor, çok duâ ediyor göz yaşları döküyor.
- Hemen adamı buraya getiriniz. Demirciyi vâlinin yanına getirdiler.
Vâli hâlini sorup, durumu anladı, ve dedi ki:

- Sizden özür.diliyorum. Hakkını helâl et ve şu bin gümüş hediyemi kabul et. Herhangi bir arzun olunca bana gel!

Demirci de cevabında dedi ki:

-Ben hakkımı helâl ettim. Verdiğiniz hediyeyi kabul ettim. Fakat işimi, dileğimi senden istemeye gelemem.

- Neden gelemezsiniz?

- Çünkü benim gibi bir fakir için, senin gibi bir sultanın tahtını birkaç defa tersine çevirten sâhibimi bırakıp da, dileklerimi başkasına söylemek kulluğa yakışır mı? Namazlardan sonra ettiğim duâlarla beni nice sıkıntılardan kurtardı. Pek çok murâdıma kavuşturdu. Nasıl olur da başkasına sığınırım? Rabbim, nihayeti olmayan rahmet hazinesinin kapısını, ihsân sofrasını herkese açmış iken, başkasına nasıl giderim? Kim istedi de vermedi? Kim geldi de, boş döndü? İstemesini bilmezsen, alamazsın. Huzûruna edeple çıkmazsan rahmetine kavuşamazsın!

Akıl isen nemâzı, çün saâdet tâcıdır.
Sen namazı şöyle bil ki, mü'minin mi'râcıdır.
31
Forum Hakkında Önerim / açtığım konulaR?
20 Şubat , 2012, 18:28:15
açtığım konuları görme imkanım yok mu? illa birisi yazdıgında mı göreeğim? kendim göremem mi?
32
bebeğim için yeni doğan hangi bebek bezini almalıyım? hangisi ile başlarsam onunlamı devam etmeliyim? huggies 8 li iki paket göndermiş yeni doğan onu hastaneye götürmeyi düşünüyorum ama sonrasında gene huggies mi almalıyım? farklı markalarla devam etmem bir sorun yaratırmı? ne kadar zaman bilindik, kaliteli markalar kullanmalıyım?
:dontknow: :dontknow:
33
Seyahate Giden ANNE Gibiyim
Posted on 03 Şubat 2012 by atakan310309
Seyahate Giden ANNE Gibiyim
Bu yazıyı yazarken sabredeceğim ağlamamak için.

Aynı başlıkta yazdığım gibi hissediyorum kendimi, ama belliki benim seyahatim bayaca uzun sürecek. İster bir annenin vasiyeti diyin bu yazılanlara, ister gözü arkada kalmasın diye aklından geçenleri sıralıyor diyin.

İyiydim gerçekten 2 hafta önceki düşüşü laboratuar değerleri yanlıştır umudunu yaşıyordum, Dr'umda öyle inandırmıştı. Ama değilmiş, artık mikroskop altında da değerlerim hızla düşüyor. Malesef kağıt üstündeki gerçekler doğru... Diş etlerim çekilmeye başlıyor diyince zaten Salı günü kemik iliğine bakalım dedi. Nefesi kesildi adamın ama, sen çok ağladın karşımda benimde ona moralim bozuldu dedi. Nasıl ağlamam öyle bir derdim varki içinden çıkamadığım nasıl ağlamam. Evladım ne olacak Dr'um dedim. Sıkıntılı günlerin gelmesine ağlamıyorum, benim derdim evladım dedim.

Evet evladım tek derdim...

Herkesin Atakan'a çok iyi davrandığı kesin hatta davranacağıda. Annem, babam, kardeşim en başta hatta Emrah kendini toplayana kadar Atakan ilk dönemlerde kiminle kalır. Sevdiği alıştığı insanları yanında göremeyince ya da gördüklerinde ağlayan gözlerle gördüklerinde napar yavrum. İş seyahatine giden bir anne defalarca kafasından geçenleri söyler yavrusunun bir şeyi eksik kalmasın diye...

Eskişehire gödeririler belki biii süreliğine orasıda çok soğuk, keşke annem göndermese,

Kalbi kırılırsa anlarlarmı,

Dudakları beyazlamış biraz, benzi sarı gibi gözüküyor deyip hemen kan testi yaptırmaya götürürler mi,

Anneyi sorduğunda ne cevap verirler,

Meyveler, sebzeler defalarca sirkeli suyla yıkanır mı,

Marketten alınanların özellikle Atakan'nın yiyeceklerinin son kullanma tarihlerine her defasında unutmadan kim bakar,

Her akşam ılık sütünün içilmesi, Dişlerinin fırçalanması atlanılmaz mı,

Günlük taze meyve suyu sıkılırmı mevsim meyvelerinden,

Terleyince üşenmeden anında atlet değişir mi,

Nelerden mutlu olur diye düşünülür mü,

Değişik kitapları kim araştırır,kim alır peki,

Bıkmadan sıkılmadan kim oyun oynar onunla,

Bıkmadan sıkılmadan saçlara cici yapmasına kim izin verir,

Gideceği okuldaki eksiklikleri kim farkeder,

Öğretmeniyle sürekli yakın diyaloğa kim girer, o özel biii öğrenci iyi bir gözleme ihtiyacı var annesini kan kanserinden kaybettik der,

Evde televizyon seyretmeyip kim aktivete yapar el becerisi gelişsin diye hem de hergün,

Kendi çocuğuna ya da çocuklarına sabır gösteremeyen insanlar Atakan'ıma nasıl sabır gösterir,

Bir varmış, bir yokmuş... Ömür bu iki kelime arasında geçen zaman... Zamansa bazen dost insana, bazen düşman bize düşman oldu.

Emrahım canım sevdiğim çok üzdüm seni en fazla kötü günlere, seninle göğüs gerdik. Hakkını helal et. Bundan sonra işin daha da zor olacak. Ama sana güvenim tam. Bir kaç gün önce demiştinya bana, parkta oynarken bizi birisi seyretse deli bu adam der ama ben oğlumla çocukluğumu tekrar yaşıyorum diye. Hep öyle deli baba ol olur mu o zaman Atakan yokluğumu daha az hisseder belki...

Evde demiştim ya ben, sana sevdiğim,

Atakan seninle gerçekten iyi vakit geçiriyor hep gülüyor. Sen iyi bir babasın diye... Ben hep bişeyler öğretme çabasındaydım, sense eğlence, öyle olduğu için o kadar mutluyum ki hep mutlu ve onu güldüren babasıyla birlikte yaşayacak diye... Öğretmenler zaten öğretir öğrenmesi gerekenleri. Gülmek daha iyi bir ilaç. Onuda sen hep verdin ve vericeksin canım sevgilim.

Canım annem, canım babam, canım kardeşim hakkınızı ödeyemem şimdiye kadar çok emek verdiniz bize. Asıl şimdiden sonra sizlere daha çok iş düşüyor dimdik durup Emrah'a destek verme zamanı. Atakan başta ALLAH'a sonra Emrah'a sonra annem, babam, kardeşim size emanet...

Keşke herşey farklı olsaydı. Yaşam mutlu dolu günlerle dolsaydı...

Annem hediye kaban almak istedi. İstemedim çünkü seneye kışa çıkmam heralde.

Sabahleyin aradın annem.

Ne olur güçlü ol diye. Lütfen gel alalım dedin. İstemem annem dedim.

Ateşim var öksürüyorum dışarı çıkmıcam dediğimde Atakan'ım koşarak geldi ne dedi biliyomusun...

"' Ateşin olmasın, ne olur öksürme canım annem dayanamam sana "' dedi.

Telefonu kapadım çöktüm oğlumun yanına ben sana dayanamam merak etme geçer dedim, geçsin annecim dedin.

Dayancan annem diye haykırdım içimden...

Şuan ezan okunuyor. Yalvarırım rabbime evladım için bana yaşama şansı ver. Salı günü gireceğim operasyon sancısız geçsin, en önemlisi sonucu güzel gelsin. Çok bişi istemem sadece sağlık. Ama artık o kadar yıkıldım, o kadar güçsüz kaldım ki. Savaşacak gücümü yitirdim. Emrahımın, annemin, babamın, kardeşimin gözünü yaşlı görmeye gücüm kalmadı.

Arayan eş, dost, akraba açamadım telefonları açamayacağımda, biliyorum dualarınız benimle ama gücüm yok konuşmaya birde tabiii Atakan'ım anlamasın durumu diye.

Salı gününün güzel geçmesini bu kadar umutsuzluğun içinde yinede umut ediyorum...
34
Filiz-Melih çifti ikiz bebeklerinin doğumlarını sabırsızlıkla bekliyorlardı. Tüp bebek olduğundan dolayı çevrelerindeki herkes onlara mutlaka sezaryen olmaları gerektiğini söylemişti. Ben bırakın bebekler karar versin diye ısrar ediyordum. Kendi istekleri doğrultusunda cumartesi sabahı epidural anestezi ile sezaryen için randevulaştık.

Ancak Cuma akşamı bebekler gelmeye karar verdiler. (Her zaman söylerim bebekler en iyi kararı vereceklerdir.) Filiz'in suları geldi. Beni aradılar. Derhal hastaneye gittim ve sezaryen öncesi sadece kontrol amaçlı muayene edince çok şaşırdım. Filiz hiçbirşey hissetmemesine rağmen 7 cm açıklığa ulaşmıştı bile. Bu durumda normal doğumun bebekler açısından daha sağlıklı olacağını düşünerek Filiz'i ikna etmeye çalıştım. Ancak aylardır sezaryene hazırlanmış ve başka birşey düşünemeyen Filiz haklı olarak sezaryende ısrar etti.(Bu aşamada çevre faktörü çok etkili oluyor.)
Ancak sonunda ailesi ve doktoruna güvenerek kabul etti. Korkuları hala devam ettiğinden aktif doğumunun başlaması zaman aldı.( Korkularınız doğumu durduruyor) 2 saat sonra 1/2 saatlik aktif bir doğum eylemi sonrası önce kızımız sonra da oğlumuz annelerinin onu bekleyen kollarıyla kavuştu. Doğumdan hemen sonra Filiz bunları başardığına hala inanamıyordu. Filiz ve ailesi ertesi sabah evindeydiler, ne bir ağrı ne bir sızı, bebeklerini rahatça emziren ve onlarla bütünleşen bir anneydi artık.
Ülkemizde ikiz doğumların büyük bir çoğunluğu sezaryenle doğmaktadır. Doktorlarımız bile artık ikiz doğumlarda korkmaktadır. Bence karar aşamasını biraz da bebeklere bırakmakta yarar var. Bazen öyle kolay doğumlar oluyor ki iyi ki normal doğumu beklemişim diyor çiftler.
Filiz bu hafta kendisinin de katıldığı ve devam eden gruba gelerek doğumu bekleyen arkadaşlarına yaşadıklarını anlattı.Gebelerimiz ne kadar çok pozitif hikaye duyarlarsa doğumlarına korkusuzca hazırlanmaları o kadar kolay olacaktır.


Doğal doğum yolunda bana ve bebeklerine güvenen Arslan ailesine teşekkür ediyor ve ikizleri ile sağlıklı günler diliyorum.

01.12.2007
35
Deniz kenarına oturmuş, gözlerini de ilerdeki bir noktaya dikmişti. Belki de bir saattir öylece duruyordu. Onun bu hâli, alışveriş için balıkçı sandallarının kıyıya dönmesini bekleyen bir ihtiyarın dikkatini çekti. Yaşlı adam, seke seke onun yanına gidip:

- Merhaba delikanlı!. dedi. Bu gün deniz çok harika değil mi?

Küçük çocuk, başını çevirmeden;

- Ama rüzgârlı, dedi. Topum denize düşünce sürükleyip götürdü.

Adam, çocuğun yanına oturup:

- Eğer biraz genç olsaydım, yüzüp onu alırdım!. dedi. Ama şimdi adım bile atamıyorum.

Küçük çocuk, ona cevap vermedi. Ve kıyıdan uzaklaşan topunu daha iyi görebilmek için, hemen yanındaki tümseğe çıktı.

Yaşlı adam, sakin bir ses tonuyla:

- Ümidini hiçbir zaman kaybetme!. dedi. Bence dua etsen çok iyi olur.

Çocuk, büyük bir sevinçle:

- Dua etsem topum geri gelir mi? diye sordu. Denize düştüğü yeri bilir mi?

- Allah(c.c) isterse eğer, ona öğretir!. dedi ihtiyar. Topun geri gelmese de, duaların sevabı sana yeter.

Küçük çocuk, yaşlı adamın sözlerini biraz düşündükten sonra, her okuduğunda dedesinden bahşiş kopardığı duaları ard arda sıraladı. Daha sonra da, topun dönmesi için Allah(c.c)'tan yardım istedi. Ama üzüntüsü azalmamıştı. O topa bir sürü para harcamış, bayram parasını bile ona katmıştı. Şimdi artık tek şansı, bazen olduğu gibi, rüzgârın âniden yön değiştirmesiydi. Ama deniz çok büyüktü, topu ise küçücük. Akşam üstü hava biraz daha sertleşti. Ve güneş batmak üzereyken sandallar döndü. Çocuk, eve gitmek istemiyordu. Bu yüzden de ihtiyarla birlikte oyalandı.
Yaşlı adam, hep aynı balıkçıdan alışveriş yapardı. Sonunda onu bulup:

- Avınız inşAllah iyi geçmiştir!. dedi Eğer varsa, birkaç kilo alabilirim.

Sandaldaki adam, bir kova içindeki balıkları gösterip:

- Zaten ancak o kadarcık tutmuştum, dedi. Denizde "av" diye bir şey kalmadı.

- Dua etmeyi denediniz mi? diye atıldı çocuk. Ümidinizi sakın kaybetmeyin!.

Balıkçı için her şey tesadüftü. Bunun için de "rasgele" derlerdi. Ama şimdi bir şey hatırlamıştı. Yıllar yılı unuttuğu bir şeyi. Çocuğun yanaklarını okşarken:

- Dua ha!. diye mırıldandı. O zaman tutar mıyım?

- Tutamasanız bile, duaların sevabı size yeter, dedi çocuk. Bunu yeni öğrendim.

Balıkçı, böyle bir sözü ilk defa duyuyordu. Başını ağır ağır sallayarak:

- Ben de yeni öğrendim!. diye gülümsedi. Üstelik de küçük bir öğretmenden.

Çocuk, bu sözlerden çok hoşlanmıştı. Artık topun gitmesine üzülmüyordu. Yanındaki yaşlı adam ona bir göz kırparken, balıkçı tekrar sandala yöneldi ve ağların üzerindeki eski örtüyü açtı. Bir top vardı orada. Henüz ıslak olduğundan, ışıl ışıl parıldayan bir futbol topu. Balıkçı, onu çocuğa uzatıp:
- Öğretmenlerin hakkı hiç ödenmez!. dedi. Bunu biraz önce denizde buldum!. Küçük çocuk, rüyada olmalıydı. Hiç beklenmedik şeylerin yaşandığı bir rüya. Aceleyle sağa sola bakındı. Ama her şey gerçekti. Balıkçı da, sandal da, ihtiyar da... Topu ise, işte ellerindeydi. Ona sıkıca sarılıp:

- Bir daha benden izinsiz gezmek yok!. dedi. Ya dua etmeseydim ne olurdun o zaman?
36
Doğum / hadi beni ikna et!
14 Şubat , 2012, 14:34:36
ewet arkadaşlar çok ihtiyacım var buna. beni normal doğum için ikna edin. neden epizyolu normal doğum yapmalıyım? sezeryan neden yapmamalıyım.. normal doğum deyince içimden korku geliyor. sanki saatlerce sancı çekeceğim doğramayacagım, suni sancı verecekler, bebeğim zarar görcek, fazla kesilcem, kan kaybedeceğim (kan sulandırıcı kullandıgım bunu düşünüyorum) gibi gibi vesveseler aklımı yiyip bitiriyor. iyi düşün iyi olsun demeyin düşünemiyorum düşünebilsem düşünürüm..
neyse beni normal doğum için ikna edin hadi :(
37
bi iletiye yazmışım ama artık ondan haberdar olmak istemiyorum.
İletilerime yazılan yeni yanıtları gösteri tıkladıgımda o yazdıgım konuyu görmeme şansım var mı? listemden çıkartamıyormuyum? anlatabildim mi?
38
Sizin Seçtikleriniz / Anne kime denir?
11 Şubat , 2012, 21:23:37
Yenilen her lokmadan sonra alkış kıyamet koparan,şenlik havasına bürünendir.

* Bir gaz çıkartılmasından dünyanın en mutlu insanı olandır.

* Çıkan her pirinç tanesi diş için tüm hısım akrabaya telefon açandır.
...
* Tüm hafta hayalini kurduğu pazar kahvaltısına oturup asla yiyemeden kalkandır.

* Sabaha kadar kırk sefer uyanarak,sabah kalkıp zombi gibi işe gitmektir.

* İşten eve geç gelmenin vicdan azabıyla bebeklerinin yanına kıvrılıp saatlerce koklayandır.

* Tatil yapamamanın kitabını yazandır.

* Eskiden hergün uğradığı kuaförünün yolunu unutandır.

* Çaydanlığın kapağı ile pet şişeyi kapatmaya çalışandır.

* Cep telefonu ile televizyonu kumanda etmeye çalışandır.

* Parça pinçik olmuş pazar gazetesini birleştirip okumaya çalışandır.

* Bulaşık makinasından çıkardıklarını buzdolabına yerleştirmeye kalkışandır.

* Gecenin bir yarısı gözü kapalı süt ısıtıp, gözü kapalı geri dönendir.

* Bazen kafasına huni takıp bağıra bağıra kaçacak kadar gözü dönendir.

* Saatlerce leblebi parmaklı ayakları öpmekten sonsuz keyif alandır.

* Temcid pilavı tadındaki baby tv yi seyretmektir.

* Bebek şef şarkısı söyleyerek,fırsat bu fırsat deyip birşeyler yedirmeye çalışmaktır.

* Üzümün çekirdeklerini tek tek çıkarmak, mısırı tanelere ayırmaktır.

* İşten yeni gelmiş ve içeri ilk adımı atmışken,"Anne atttaaaaa" sözleriyle çarkedip, en yakın parkın yolunu tutmaktır.

* Anne demek bebek havuzunda yüzmektir.

* Başka bir anneyi nerede görürse görsün "Seni çok iyi anlıyorum tatlım" bakışı atandır.

* Aşı takvimini ezbere bilendir.

* Kazara kendi için alışverişe gidip nasıl olduysa bebek kıyafeti dolu poşetlerle geri dönendir.

* Ne kadar sert olursa olsun hayır demeyi beceremeyendir.

* İşe yetişmek için düğmelerini bahçede ilikleyendir.

* Uyduruk ninni besteleyendir.

* Çantasında sürekli oyuncak kurbagacık, ıslak mendil ve kraker taşıyandır.

* Son teknoloji telefonu denize atıldığında,diken diken olmuş her bir saçına rağmen, annecim telefonlar yüzemez diyebilendir.

* Anne demek eskisinden bin kat daha güçlü olmak demektir.

* Anne demek hayatının sonuna kadar ve sonunun da ötesinde birileri için endişelenmektir.

* Anne demek iki küçük melekle, gururla,küçük dağları ben yarattım edasında yürüyebilmektir.

* Anne demek yüreyini parçalara bölüp herbir parçayı özenle onlara sunmaktır.

* Anne demek 9 ay karnında taşımak değil, ömrünün sonuna kadar yüreğinde taşımaktır
39
Evleneli on iki yıl olmuştu. Çocuk sahibi olamamıştık.Tedavi için gittiğimiz doktorların hemen hepsi aşağı yukarı aynı şeyleri söylemişlerdi. Bu gerçekleri duymak eşim için de,benim için de her seferinde yıkım oluyordu."Çocuk sahibi olabilmeniz imkansız görünüyor".Bu kelimelerin her tekrarlanışı umudumuzu iyice yitirmemize neden olmuştu.

Neden evlatlık edinmiyoruz? dedim eşime Sahipsiz onca çocuk... varken...Belki de Tanrı onlardan birine sahip çıkmamızı istiyor.Ve belki de bu yüzden bir bebek sahibi olmamızı dilemiyor.

Yetimhanede bebeklerin bulunduğu bölüme girer girmez, ilk onu gördüm. Ayaklarını havaya dikmiş,elleri ile onlara ulaşmaya çalışıyordu.Harukulade bir bebekti ve ben
ondan gözlerimi alamıyordum.Bu... bunu kendimize evlat edinelim dedim.Daha ilk bakışta ona karşı öylesi güçlü bir sevgi hissettim ki,sanki doğurduğum çocuğumu emanet bıraktığım bir yerden geri almak üzere gelmişim hissine kapıldım.Ancak yetimhane yetkilileri bu konuda beyazlar kadar şanslı olmadığımızı, zencilerin evlat edinebilmelerinin biraz daha güç olduğunu söylemişlerdi.

Ben bu bebek için sonuna kadar mücadele edeceğim dedim eşime Oda zaten bu konuda en az benim
kadar kararlıydı.O günden sonra, gerçekten de onun için çok mücadele etmek zorunda kaldık.Bir çok araştırma, soruşturmaya tabi tutulduk.Aylarca uğraştık ama sonunda onu bize verdiler.

Kızımızın hayatımıza girmesi ile birlikte yuvamızın tek eksiği de artık tamamlanmıştı. O harika bir bebekti.Eşimle ben onun için çıldırıyorduk.Jacklyn okul çağına geldiğinde ona gerçeği anlattık.Artık kendisinin öz anne ve babası olmadığımızı biliyordu.Bu gerçeği öğrenmiş olması onda tahmin ettiğimiz şoku yaratmadı. Küçücüktü fakat inanılmaz derecede olgun bir çocuktu. Birgün arkadaşı Laura'yla sohbetlerine tanık oldum.Sevgili kızımın o gün arkadaşına söylediği sözler, benim hayatımda aldığım en güzel ödül oldu.

"Ben evlatlığım" dedi Jacklyn
Laura şaşkın bir ifade ile sordu;

"Evlatlık ne demek?"

Küçük kızım şöyle yanıt verdi.
"Annenin karnında değil, yüreğinde büyümektir...
40
Din Bilgisi / aciz bir kul
10 Şubat , 2012, 11:11:18
Dedim: Çok yalnızım.
Dedin: ... فَإِنِّي قَرِيبٌ  Ben ki sana çok yakınım.  Bakara-186
Dedim: Evet biliyorum sen bana yakınsın ama ben senden uzağım, keşke ben de sana yakın olabilseydim.
Dedin: وَاذْكُر رَّبَّكَ فِي نَفْسِكَ تَضَرُّعاً وَخِيفَةً وَ دُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ
Rabbini sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Araf-205
Dedim: Buda senin yardımını ister
Dedin: أَلَا تُحِبُّونَ أَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ ALLAH'ın sizi bağışlamasını istemez misiniz?  Nur-22
Dedim: Tabii ki, beni affetmeni çok isterim.
Dedin: وَاسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ (Öyleyse) Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tövbe edin. Gerçekten benim rabbim,esirgeyendir, sevendir.  Hud90
Dedim:Çok günahkârım, bu kadar günahla ben ne yaparım?
Dedin:أَلَمْ يَعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ ALLAH'ın, kullarının tِövbesini kabul edeceğini.. ve ALLAH'ın tِvbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâlâ bilmezler mi?  Tevbe-104
Dedim:Bunca günahım var,hangisinin tِövbesini yapayım?!
Dedin: إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا  ALLAH bütün günahları bağışlayandır. Zümer53
Dedim: Yani yine gelsem yine beni bağışlar mısın?
Dedin: وَ مَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ  ALLAH'tan başka günahları bağışlayacak olan yoktur.  Ali İmran-135
Dedim:Sen ki beni bu kadar çok seviyorsun ve bana karşı bu kadar iyisin ben ne yapabilirim?
Dedin: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا (41) وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا (42) هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا
Ey inananlar!ALLAH'ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gِönderen Odur.Melekleri de size istiğfar eder. ALLAH, müminlere karşı çok merhametlidir.Ahzap-41/43
hayırlı cumalar..