28 Nisan , 2024, 16:35:39

Haberler:

www.herseyibilen.co Durma! Merak ettiğin her konuda her soruyu sen de sor!


Show posts

This section allows you to view all posts made by this member. Note that you can only see posts made in areas you currently have access to.

Topics - halukgta

201
İnancımızı, dinimizi nasıl yanlış yaşadığımızın ve bununda yalnız kendimize değil, topluma ve ülkemize de nasıl zararlar verdiğinin, düşündürücü bir örneğini yaşattı Rabbimiz bizlere. BAŞIMIZA GELEN BU ŞERDEN İBRET ALARAK, DERSLER ÇIKARANLARA NE MUTLU.

Allah bizleri imtihan ettiğini söyler Kur'an da ve din, iman adına sakın veliler, efendiler, şeyhler edinmeden imtihanınızı yaşayın dedikten sonra, güvenebileceğimiz tek velinin, Allah bizzat kendisi olduğunu, çok açık bir şekilde ayetinde bizlere bildirir ve uyarır. Tabi bizlerin rehberi ne yazık ki Kur'an olmaktan çıkartıldığı için, bizler bu uyarıları ya duymayız, ya da duymamız engellenmiştir.   Kur'an ışığıyla nurlanmayan bizler, birde Allah ın bu uyarılarına tamamen ters düşen bir inancı kabul ederek VELİSİ, ŞEYHİ OLMAYAN CENNETE GİDEMEZ diyecek kadar yoldan çıktığımızın, farkında bile değiliz.

Allah Kur'an da bu konu ile ilgili uyarılarına devam ederek, SAKIN SİZLERİ ALLAH İLE ALDATMASINLAR sözlerinden de elbette hiç nasiplenmedik. Çünkü birileri bizlere, Kur'an ı anlayarak okumak yerine, anlamadan okumamızı tavsiye ettikleri için, Yaradan ın ikazları bizlere hiç ulaşmadı. Bizler, sevap kazanma sözcüğünün ne anlama geldiğini bile anlayamadık. Anlamını bilmesen de Kur'an ı oku dediler, böylece DİNİ ÇIKARLARI ADINA KULLANAN CEMAAT, TARİKAT OLUŞUMLARI TOPLUMU, DİN ADINA İSTEDİKLERİ GİBİ YÖNETTİLER. Hâlbuki Allah Kur'an da başka bilgilere, sözlere uymamamız gerektiğini bildirmiş, din adına Allah dan başka veli, dost edinmemizi yasaklamıştır.

Araf 3:  Rabbinizden size İNDİRİLEN KİTAP'A UYUN, O'NDAN BAŞKA DOSTLAR EDİNEREK ONLARA UYMAYIN. PEK AZ ÖĞÜT DİNLİYORSUNUZ. (Diyanet eski meali)

Ülke olarak yaşadığımız bu vahim durum, bizlere ibret olmalıdır. Dini çıkarları adına kullanan din simsarcıları, çıkar çatışmasına girdiklerinde, nasıl bir birlerine düşman kesildiklerini, hatta akla gelmeyen şeyleri yaptıklarını gördük. Ama Allah ın adaleti devreye girince, gerçekler ortaya çıktı. ŞİMDİDE SEYREDİN BAKIN, ALLAH KİMİ KİMİNLE TERBİYE EDİYOR. Ne dersiniz, çok düşündürücü değil mi?

Zalimleri, adaletsizleri bu hale getirenler, güçlendirenler KENDİ MENFAATLERİ DOĞRULTUSUNDA CANAVARLAR YARATANLAR, lütfen biraz durup düşünsünler ve ibret alsınlar. Allah, din, iman kelimesini ağzından düşürmeyenlerin, İslam a verdiği zararları anlatmak mümkün değil. Şunu lütfen unutmayalım din, iman sözcüklerle değil, Allah ın Kur'an da ki emirlerini, hayata geçirmekle yaşanır. Allah bu konuda bizleri uyararak, KİMİN TAKVACA ÜSTÜN OLDUĞUNU, KİMLERİN EN DOĞRU YOLDA OLDUĞUNU, YALNIZ BEN BİLİRİM DEMİŞTİR.

İsra 84: De ki: "Herkes kendi yapısına uygun işler görür. RABBİNİZ, EN DOĞRU YOLDA OLANI DAHA İYİ BİLİR." (Diyanet meali)

Allah ın bunu söylemesinin nedenlerini bizler, anlamak istemediğimiz içindir ki, günümüzde öyle insanları ALLAH DOSTU YAPIP YÜCELTTİK Kİ, NEFSİMİZDE ALLAH KATINDA TAKVACA ÜSTÜN İNSANLAR YARATTIK. Şimdide onların zulümleriyle ülkemiz acılar yaşıyor. Hatırlayınız lütfen, ismini dahi zikretmek istemediğim bu zat hakkında, nasıl güzel övgüler söyleniyordu, yere göğe sığdıramıyorlardı. Sonuç ne oldu? Anlayan, düşünen ibret alan ders çıkaracaktır.  Düşünmeyi birilerine emanet edenlere zaten sözüm yok. Onlar her şeye müstahaktır.

Değerli din kardeşlerim. İnancımızı, imtihanımızı hiç kimseye emanet edemeyeceğimizi, bizlerin bizzat yaşamamız gerektiğinin bilincinde olmalıyız. Sorumlu olduğumuz rehberin, yalnız Kur'an olduğunu lütfen unutmayalım, UNUTURSAK ALLAH BÖYLE ACILARI BİZLERE, TEKRAR YAŞATACAKTIR.

Kur'an ın uyarısı, sizleri yönetecekleri EHİL İNSANLARDAN SEÇİNDİR. Bu uyarının ne olduğunu anlamanın zamanı geldi ve geçiyor. Kur'an demokrasiyi bizlere öneriyor, onun içinde, YÖNETİCİLERİNİZİ KENDİNİZ SEÇİNİZ DİYOR ve toplumlarında bilinçli olması adına uyarılar yapıyor. Bu gerçekleri görmemizi istemeyen cemaat, tarikat eksenli oluşumlar, toplumun bu gerçeklerini görmesini engelliyorlar. HATTA BU GRUPLARA GİRENLERİN DÜŞÜNME, AKLINI KULLANMA YETKİSİNİ DE ELLERİNDEN ALARAK, BİZZAT KENDİLERİNE HER KONUDA KOŞULSUZ BİAT/İTAAT ETMELERİNİ SAĞLIYORLAR. Böyle olunca da, koyun misali yaşamaktan kurtulamıyoruz. ONUN İÇİNDİR Kİ DEMOKRASİ, KENDİ YÖNETİCİSİNİ BİZZAT KENDİSİ SEÇEBİLECEK BİLİNCE, BİLGİ VE BECERİYE SAHİP OLAN, TOPLUMLARIN YÖNETİM ŞEKLİDİR.

Yaşadığımız bu acı örnekte, çok kişinin ve ailelerin, ana, babaların canı yandı, yanmaya da devam edecektir. Gelin yaşadığımız bu acı örnekten, dersler çıkartalım. AÇIĞA ÇIKAN BU ZALİM VE PERVASIZ ÖRGÜTÜN BİRÇOK BENZERLERİNİN, ORTALIKTA CİRİT ATTIĞINI UNUTMAYALIM. EL BİRLİĞİYLE ONLARIDA TOPLUMDAN TEMİZLEYELİM. Onlarında diğerlerinden farklarının olmadığını bilelim ve bizleri kendi çıkarları adına nasıl kullandıkları gerçeğini, BİRDAHA AYNI ACI OLAYLAR YAŞANMADAN, ARTIK BİZLER FARKINA VARALIM ve bu örgüt, cemaat, tarikat oluşumlarının tuzaklarına düşmeyelim.

Artık ülkemiz buna benzer acılar yaşamasın. Bizleri ALLAH İLE ALDATANLARIN TUZAĞINA DÜŞMEYELİM. Allah ın önerisi laik demokratik yönetimi, hayatımıza tam olarak geçirelim ve yöneticilerimizi seçerken de, EHİL İNSANLARDAN SEÇELİM.

Kur'an dinde zorlama yoktur der ve bizlerin imtihanının, bizzat Allah ile kul arasında olduğu vurgusunu çok açık yapar. İşte bu laik ve demokratik bir yönetimin tarifidir. Laik yönetim dinsizlik değil, tam tersine her dinin ve inancın önünü açan ve rahatça yaşanmasını sağlayan bir yönetim şeklidir.

Allah elçisi tarafından gönderilen Kur'an a kullarının, ne derece uyup uymayacağını, kişinin kendisine bizzat bırakması LAİK DEVLET YÖNETİMİNİN TARİFİDİR. Lütfen dikkat, devlet yönetimi diyorum. KİŞİ LAİK OLMAZ, ÇÜNKÜ HER İNSANIN İMAN ETTİĞİ, YAŞADIĞI BİR İNANCI VARDIR VE ONDAN SORUMLUDUR, BUNA HİÇ KİMSE MÜDAHALE EDEMEZ.

Bizler ne yazık ki Allah ın yanında, şefaatçiler, dostlar, veliler edindik ve bunun cezasını çekiyoruz. Allah benden başka dost, şefaatçi edinmeyin dediği halde bu yanlışı yapıyoruz.

Secde 4: Allah, gökleri ve yeri, ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan sonra da Arş'a kurulandır. SİZİN İÇİN O'NDAN BAŞKA HİÇBİR DOST, HİÇBİR ŞEFAATÇİ YOKTUR. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız? (Diyanet meali)

Ülkemizin başına gelen bu elem, üzüntü verici olaydan çok önemli dersler çıkartırsak, Rabbimiz aynı acıları bizlere bir daha yaşatmayacaktır, lütfen buna inanalım. Onun içinde cemaat, tarikat oluşumlarının içinde olmayalım. Bizleri yönetenlerde bunlara izin vermemelidir. İmanımızı bizzat bizler çaba göstererek, Kur'an dan anlayarak ve üzerinde düşünerek yaşayalım. Böylece imanımızı, inancımızı kullananlarında tuzağına düşmemiş oluruz.

Allah bizlerin, ülkemizin yardımcısı olsun. Kur'an gerçeklerinin farkına varabilen, Allah ile aldatanların tuzağına düşmeyen, toplumlar olabilmek dileklerimle.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


http://hakyolkuran.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/

202
İslam toplumları olarak öyle bir inanç yaşıyoruz ki, akıl ve mantık tek kelimeyle devre dışı. Televizyonlara çıkıp dinden bahseden, dini kendi nefislerinde şekillendiren din simsarcıları, RUHBAN papazlarını aratmıyorlar. Tabi bizde ruhban sınıfı yok, öyle değil mi? Dinimizde yok, ama bizler ellerimizle ruhban sınıfını yarattık.

Televizyona çıkıp, halkın öyle sorularıyla muhatap oluyorlar ve bu kişilerde onlara, öyle cevaplar veriyorlar ki, insanın hayret etmemesi mümkün değil. Din adeta oyuncak olmuş birilerin elinde. Yalanlar, iftiralar, rivayet ve sanı bilgilerle, Allah emretmediği halde, bunlar Allah ın emirleridir diyenlerin iftiraları ile yaşanıyor İslam.

Tabi tüm bu acı manzaraların sorumlusu, aslında topluma din adına masal, hikâye anlatanlar değil, bizleriz. Allah ın bizleri sorumlu tuttuğuna hükmettiği Kur'an ile bizler, bağımızı hiç kurmadık. Ona danışmadık ve onun bizlere ne anlattığını, anladığımız dilden hiç okuyup düşünmedik. Çünkü bizler, menfaat şebekeleri, Allah ile aldatıcıların tuzağına düştük. Sizler Kur'an ı anlayamazsınız dediler ve bizlerde onlara inandık. Belki de nefsimize/işimize bu yol, daha uygun geldi. İmtihanımızı onlara havale ettiğimizi zannettik.

Allah ın emirlerinden habersiz, aklımıza gelen her konu hakkında, acaba İslam inancına uyar mı, uymaz mı korkusu, bizleri hep tedirgin etti. Onun içinde neredeyse, nefes alırken bile korkar olduk. Dini tek ellerine alan din simsarcıları, Allah ın yemin olsun ki sizler için Kur'an ı/ İslam ı kolaylaştırdım hükümlerine inatla, dini zorlaştırdılar ve toplum içinde adeta korku imparatorluğu kurdular.

Onu yapma günah, bunu yapma günah zihniyetiyle, İslam dini toplumlar arasında bölünmelere, huzursuzluklara ve toplumlar arasında düşmanlıklara neden oldu. Huzur kalmadı, Allah ın orta yolundan çok uzaklaştık.

Dini tek ellerine alanlar, bizlere İslam ı öyle yaşatıyorlar ki, neredeyse kıpırdayacak halimiz kalmadı, günaha gireriz korkusuyla. Hâlbuki Allah ın REHBERİNİ elimize almış olsaydık, bizleri Allah ile aldatanların zalimliklerini, yalanlarını hemen fark ederdik, ama bunu toplum olarak ne yazık ki yapmadık, yapmıyoruz.

Değerli din kardeşlerim. İslam ı lütfen birilerine endeksleyerek yaşamanın yolunu seçmeyiniz, hata yapma riski çok büyük olur. Bizlerin ilk önce yapması gereken, sorumlu olduğumuz, Allah ın kitabı Kur'an ı, anladığımız dilden bolca okuyup, ayetler üzerinde dikkatle düşünerek, ayetler arasında bağlantı kurmaya çalışmalıyız. ÇÜNKÜ ALLAH KUR'AN I ANLAMAYA ÇALIŞANIN, GÖNÜL GÖZÜNÜ AÇARIM VE GEREKEN BİLGİLERİ VERİRİM DİYOR. Aklı başında her Müslüman, İMTİHANI GEREĞİ, GÖSTERDİĞİ ÇABA ÖLÇÜSÜNCE, KUR'AN I MUTLAKA ANLAYACAKTIR. Allah anlayamayacağımız bir kitaptan bizleri, sorumlu tutmaz ve imtihan etmez, lütfen bu gerçeği unutmayalım.

Bizleri Kur'an dan uzaklaştıran ve Allah ın kelamını yalnız azınlık bazı kişilerin anladığını söyleyenlerin tuzağına, lütfen artık düşmeyelim. Aklınıza takılan sorularınızı Kur'an a sorunuz ve Kur'an a danışınız. Mecbur kalırsanız, bir konu hakkında danışacağınız kişiden KANIT OLARAK, ALLAH IN AYETLERİNİ İSTEYİNİZ. Eğer size kanıt olarak Kur'an değil de, kelimeleri eğip bükerek, doğruluğundan emin olamayacağımız rivayetlerden, sanı bilgilerden kanıt gösteriyorlarsa, lütfen bunlara kanmayınız, inanmayınız. Unutmayalım peygamberimiz Allah dan ümmetine, YALNIZ KUR'AN İLE HÜKMETME EMRİ ALMIŞTI. Bu sözlerim Allah ın kelamı, ayetlerle sabittir.

Geleneksel İslam ın, mezheplerin, beşeri FIKIH inancının öğretilerini, Kur'an da göremediğinizde, bakın Kur'an da her şey yokmuş diyenlere aldanmayınız. Allah emirlerini, hükümlerini hayatımıza geçirmemizi bizlerden isterken, ÇOK BASİT VE KOLAY BİR ŞEKİLDE İSTEMİŞTİR. Sorumlu olduğumuz kısımda bunlardır. MEZHEPLERİN VE FIKIH İNANCININ DİNE İLAVELERİ, ASLA DİN DEĞİL, ÇAĞIN GEREĞİ TOPLUMLARIN ANLAYIŞLARI, GELENEKLERİ VE DİNİ YAŞAMLARINA GEÇİRME ŞEKLİDİR. Elbette bunlara hiç kimse karışamaz, yeter ki bunlar olmasaydı, inancımızı yaşayamazdık demeyelim. Yeter ki dini, bu inançlarımızla zorlaştırmayalım.  Bunları söylemek Allah ın kelamına saygısızlıktır.

Bizlere düşen görev, kafamızdaki sorunun cevabını Kur'an dan aramak olmalıdır. DİN ADINA DELİL VE KANIT YALNIZ KUR'AN DIR. BUNU YETERLİ GÖRMEYENLER, ALLAH IN SINIRLARINI AŞANLARDIR. EĞER ALLAH, KAFAMIZDA OLUŞAN, DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ KONU HAKKINDA, KUR'AN DA BİZLERİ BAĞLAYICI HİÇBİR KANIT İNDİRMEDİYSE, BU KONUDA BİR HÜKMÜ YOKSA, DİNİ KONUDAN BİZLERİ BAĞLAYAN BİR SAKINCASIDA YOK DEMEKTİR. Böyle konular, Allah ın bizleri serbest bıraktığı, düşünerek hayatımıza geçirmemiz gereken konulardır. Ayrıca böyle konular zamana, mekâna, geleneklere göre de değişe bilecek konulardır. Onun için Kur'an her çağa, zamana ve mekâna uyan, eşsiz bir rehberdir.

Din zorlaştırıcı değil, kolaylaştırıcıdır. Din akla hitap eder, onun içindir ki ayetlerin sonunda, bizleri düşünmeye davet eder. Allah ın Kur'an da yasaklamadığını haramlaştıranlar, Allah a ve elçisine iftira atanlardır, bunu unutmayalım. Allah yasaklamadığı ve bizleri serbest bıraktığı konular hakkında hiçbir bilgi vermeyerek, bizlerin hayatımızı daha rahat ve özgür sınırlarda yaşamamıza, fırsat tanımıştır. BİZLERE DÜŞEN, KUR'AN IN YASAKLARINA UYMAKTIR, BAHSEDİLMEYENLERİ KUR'AN DIŞINDA ARAYANLAR, ŞEYTANIN VE MENFAAT ŞEBEKELERİNİN TUZAĞINA DÜŞECEĞİNİ UNUTMAMALIDIRLAR. Bu konuda peygamberimizin, çok önemli bir hadisini sizlere hatırlatmak istiyorum.

Allah'ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. HAKKINDA SUSTUĞU İSE SERBESTTİR. Allah'ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve bilin ki ALLAH HİÇBİR ŞEYİ UNUTUCU DEĞİLDİR.
Ebu Davud K. Etime 39/Tırmizi K. Libas 6 İbni Mace K. Etime 60/ El-Müracaat sayfa 20

Dinde sınırları Allah, ben belirlerim der ve Kur'an ın sınırlarını aşanlar içinde ZALİMLERDİR, KÂFİRLERDİR uyarısını yapar. Allah Enam 150. ayetinde, Kur'an ın haram hükmünü vermediği halde, "Allah şunu haram etmiştir diye tanıklık edip duran şahitlerinizi getirin" diye uyaran kişilerin gösterdiği rivayet kanıtların, ayetleri inkâr ettiği uyarısını yapıyor ve böyle kişilerle sakın birlikte olmayın diye bizleri uyarıyor. Yine Bakara suresi 5. Ayetinde Allah, KURTULUŞA ERECEKLERIN YALNIZ, ALLAH IN KATINDAN GELEN KUR'AN-HIDAYET ÜZERINDE OLANLAR OLACAĞI MÜJDESINI VERIR BİZLERE. Casiye 6. Ayetinde de, cahiliye toplumlarının yaptığı yanlışı örnek vererek, Allah ın katından indirilen kitabın dışına çıkıp, atalarının inandığı rivayet ve sanı inançların yanlışlığına dikkat çekmek için de, bakın nasıl uyarıyor.

(ALLAH'TAN VE O'NUN AYETLERİNDEN SONRA, HANGİ SÖZE İNANACAKLAR?)

Nahıl 116. ayette, Allah ın Kur'an da haram dedikleri dışında, ŞU HELALDİR, ŞU HARAMDIR DİYENLERİN, ALLAH A İFTİRA ATMIŞ OLACAKLARINI VE BUNLARIN ASLA KURTULUŞA EREMEYECEKLERİNİ, çok açık bir şekilde bizlere ayetinde bildirmiştir.

Ne yazık ki bugün bizler, Allah ın sizleri Kur'an dan sorumlu tutuyorum uyarılarına kulaklarımızı kapamış, beşerin Allah a ve elçisine iftira atan rivayet ve sanı bilgilerle, İslam ı yaşadığımızı zannediyoruz.  Böyle olunca da acı, keder ve üzüntü yakamızı bırakmıyor. Birbirimizi katletmekten bile çekinmiyoruz.

Dilerim Müslüman âlemi olarak, Allah cümlemizin gönül gözünü açsın ve yaptığımız yanlışların, izlediğimiz yanlış yolun farkında olabilelim. Yoksa Allah ın gazabından, asla kurtulamayacağız.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


http://hakyolkuran.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
203
Din Bilgisi / Kur'an da Her Şey Yoktur Diyenlere.
28 Haziran , 2016, 10:40:45
Bugün sizlerle konuşmak ve üzerinde sizleri de düşünmeye davet etmek istediğim konu, bizlere Kur'an yetmez, çünkü Kur'an da her şey yoktur, özet bilgiler içerir inancı üzerine olacaktır. İslam ı doğru yaşamak ve anlamak için, beşerin birçok kitaplarına bizleri yönlendiren, Kur'an ın yetmeyeceği tezini savunan düşüncenin, doğru olup olmadığını Kur'an dan tespit ederek, aslında bizlere gereken her şeyin Kur'an da nasıl olduğunu göstermektir amacım. Yazı biraz uzun ve detaylı, lütfen sabırla okuyunuz.

Bizler İslam ı o kadar yanlış bir yolda yaşıyoruz ki, bunun farkına varmak için Kur'an ı birkaç kez anlayarak okumak yeterli olacaktır. Bir şartla okumalıyız, ÖN YARGISIZ VE ALLAH A DAYANIP, YALNIZ KUR'AN IN İPİNE SARILMAK ŞARTIYLA. Bu yazıyı okuyan kardeşlerimden tek bir ricam olacak, daha önce geleneksel İslam ın öğrettiklerini, Kur'an ayetleriyle karşılaştırdıktan sonra, Allah`ın ayetleriyle, bizlere aktarılan hadisler, birbirine uymadığında, lütfen eeee peygamberimizin hadisleri ne olacak? Ne yani peygamberimiz postacı mıydı demeyiniz. Peygamberimiz Allah ın ayetlerine ters düşecek hiç bir şey söylemeyeceğine göre, demek ki o söz peygamberimizin sözü değilmiş, deme zamanı geldi artık. Kur'an özet bilgidir ve orada her şey yoktur diyenlere, bakın Rabbimiz ne cevap veriyor.

Kehf 54; Yemin olsun, biz, bu Kuran`da, insanlar için her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk. İnsan ise varlığın, tartışmaya en çok tutkun olanıdır.

İsra 89; Yemin olsun, biz bu Kuran`da, insanlar için her benzetmeden nice örnekler sıraladık. Ama insanların çoğu inkâr ve nankörlükten başka bir şeyde diretmediler.

Bunlara benzer onlarca ayet yazabilirim, bakın hepsi ne diyor? İnsanlar için her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk. İnsanlar için her benzetmeden, nice örnekler sıraladık diye çok açık ve net belirtiyor. Şimdide şu ayet hakkında düşünün lütfen.

Enam 104; Gerçek şu ki, size Rabbinizden gönül gözleri gelmiştir. Kim görürse kendisi yararına, kim körlük ederse kendisi zararına... Ben sizin üzerinize bekçi değilim. 

Burada bahsedilen gönül gözü, sizce ne olabilir? Elbette KUR'AN. Kur'an da her şey yoktur diyenlere sormak isterim, acaba Allah bizlere gönül gözü, rehber olsun diye indirdiği Kur'an açık ve detaylı değilse, nasıl bizlere rehberlik edecek ve gönlümüzün açıkgözleri olacak? Akıllarını ve düşünme melekesini birilerine teslim edenler, kiraya verenler elbette bunun farkında olamayacaktır. Allah böyle durumlardan bizleri korusun.

Şimdi de Kur'an da her şey yoktur diyerek verdikleri örnekleri, tek tek Kur'an süzgecinden geçirelim. Önce şunu söylemeliyim. Bizler dinimizi Kur'an dan öğrenmediğimizden, bizlere öğretilenleri Kur'an da bulamadığımızda, ne yazık ki bakın işte bunlar ya da şunlar Kur'an da yok. Demek ki Kur'an da her şey olmuyormuş düşüncesiyle, farkında olmadan beşerin kitaplarını hâşâ Kur'an dan üstün tuttuğumuzun farkında bile değiliz. Hâlbuki formül o kadar açık ve net ki, Allah ayetinde ne diyordu?

Zühruf 44: Gerçek şu: Bu Kur an sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. BU KİTAPTAN SORUMLU TUTULACAKSINIZ.

Allah sizleri, bu kitaptan sorumlu tutacağım dedikten sonra, acaba HÂŞÂ sözünde durmazda, Kur'an da olmayan, açıklanmayan, izah edilmeyen, Kur'an ın hiç bahsetmediği başka şeylerden de sorumlu tutar mı dersiniz bizleri? Bunları söylerken bile üzüntü duyuyorum, ama hala birileri anlamamakta ısrar edebiliyor. Kur an da her şey yoktur diyenler, şu örnekleri veriyorlar.

—Kur'an da namazın nasıl kılınacağı, hangi duaların okunacağı ve rekât sayısı yoktur, demek ki bakın her şey yazmıyormuş Kur'an da.

—Hacca gittiğimizde neler yapacağız detaylı anlatılmamıştır, örneğin şeytan taşlamayı, Hacer ül Esved taşını selamlamayı Kuran yazmaz, demek ki her şey yokmuş Kur'an da.

—Zekâtlarımızı nasıl vereceğiz, ne kadarını vereceğimiz yazmıyor, demek ki Kur'an her şeyi yazmıyormuş.

Bu yazdıklarıma çok daha fazla örnekler verebilirim. Kur'an da birçok şeyin olmadığını iddia ediyorlar, ama her nedense bu düşünceyi birde tersinden düşünmüyorlar. Örnek verelim. Bize bir söz söylendiğinde onu test ederiz, inanmadan önce. Örneğin birisi ben 18 yaşını doldurdum derse, kanıtlamasını isteriz ve çıkar bakalım nüfus kâğıdını deriz ve baktıktan sonra doğruysa inanırız. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Peki din ve iman adına bizlere söylenen sözleri neden kontrol etme gereği duymuyoruz? Yoksa kontrol edilecek veri, bilgi, güvenilecek rehber elimizde yok mu? (HÂŞÂ) Ya da elimizdeki rehber çok açık ve net değil mi de bizler böyle bir kontrol mekanizmasına müracaat etmiyoruz?

HANİ ALLAH BİZLERİ KUR'AN DAN HESABA ÇEKECEKTİ, NE OLDU RABBİN BU SÖZÜ? UNUTTUK MU, YOKSA HATIRLAMAK MI İSTEMİYORUZ? Madem birileri Kur'an dan her şeyi bulamadıkları için tedirginler, acaba kimler Allah ın katında çok güvenli de, onun sözlerine, kitaplarına inanarak imanımızı yaşayalım? Bu konuda emin olan var mı aramızda? Hangi mezhep imamının sözleri, Rabbin korumasında, bilen varsa söylesin de aydınlanalım. Rahman güveneceğiniz, dayanacağınız veliniz yalnız ben varım, sakın veliler edinerek ardına düşmeyin ve güvenmeyin dedikten sonra, nasıl olurda bunun tersini söyleriz. Kimin takvaca üstün olduğunu, kimin doğru yolda olduğunu, Allah yalnız ben bilirim diye bizleri uyarıyor. Bu uyarının hiç mi önemi yok.

Şimdide gelelim Kur'an da olmadığını söyledikleri konulara. İşin ilginci onlara tam tersi soruyu sormak gerekirken, bizler Kur'an ı savunmaya, kanıtlamaya geçiyoruz. HÂLBUKİ ALLAH SİZLERİ KUR'AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM DEDİKTEN SONRA, ONLARA SORMAK GEREKİR, SEN KANITLA SENİN KUR'AN DA OLMAYAN VE İNANDIKLARININ ALLAH EMRİ OLDUĞUNU, BİZLERİN SORUMLU OLDUĞUMUZU DEMEMİZ GEREKİR.  Biz yinede zoru seçelim ve anlatalım Allah ın izniyle.

Kur'an da en çok bahsedilen konulardan birisi de namazdır. Allah hem çok bahsedecek Kur'an da, hem de bunun nasıl yapılacağını izah etmeyecek, doğrusu bu da ilginç bir yaklaşım ve savunma tarzı. Namaz kılmak, İbrahim peygamberden bu yana her topluma farz kılınmıştır. Örneğin Bakara suresi 83 ayetinde İsrail oğullarına da namazın farz olduğunu söyler Kur'an. Ali İmran 39. ayette namazın bizden önceki ümmetlere farz olduğunu anlarız. Namaz kılarken yapacağımız hareketleri Allah bizlere anlatmıştır. Bakın Meryem anamıza nasıl namaz kılacağını hatırlatıyor, tamamen şeklini bile tarif ederek.

(Ali İmran 43: Ey Meryem, Rabbine divan dur, secdeye kapan ve rükû edenlerle birlikte rükû et.)  Yani Allah ın huzurunda saygıyla ayakta dur, buna kıyam duruşu diyoruz. Devamında da yine secde ve rükû duruşunu anlatıyor. Tevbe suresi 112 ayette de namazın en önemli unsurlarını söyler ( ...rükû edenler, secdeye kapananlar...) (Hac sur. 26: Bir zamanlar İbrahim için, o evin yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû-secde edenler için temizle. ) Ayet ne kadar güzel açıklıyor, hatta İbrahim peygamberimizden bahsederek. Kabeyi hazırlaması için emir verdiğinde, o evi tavaf edenlerin nasıl namaz kılacağını bile açıkça söylüyor. Kıyamda duranlar yani ayakta saygı duruşunda duranlar, rükû yani saygıyla eğilenler Allah önünde, secde edenler yine Allah ın karşısında saygıyla yerlere kapananlar dua edenler için hazırlanıp temizlendiğini belirtiyor. Daha bu konuda birçok ayet var, ama anlayana bunlar yetecektir sanırım.

Şimdi de genel olarak düşünelim, tüm İslam âlemi namazı aynı şekilde mi kılıyor? Kur'an ın emrettiği ana konular hepsinde aynıdır değişmez, nedir bunlar? Kıyamda durmak, yani Allah ın huzurunda saygı duruşunda durmak, eğilmek rükû etmek ve secdeye kapanmak aynıdır. Peki, ne gibi değişiklikler var derseniz, örneğin bir kısmı kıyam duruşunda ellerini bağlamaz yana salar, bir kısmı bağlar. Bir kısmı şekil ve oturuş kalkışta küçük değişikler eklemiştir. Ama hiçbirine yanlış ya da hatalı kimse diyemez. Namaz bitiminde kimisi yalnız sağa selam verir bitirir kimi hem sağa hem sola selam verir, ilginçtir, yalnız önüne selam vererek bitirenlerde vardır. Bunların hepsi beşeri fıkıh ilaveleridir.

Şimdide bakın namazlarda, hangi dualar okuyacağımız yazmıyor Kur'an da, diyenlere cevap verelim. Allah Müzzemil suresinde (O halde Kuran`dan, kolayınıza geleni okuyun!) diye açıklık getirir. Demek ki namazda okunacak duaların sabitlenmesi ve öyle okumazsan kabul olmaz denmesi asla mümkün değildir. Çok daha açık anlatmak gerekirse bakın Allah namazla benden nasıl yardım isteyin diyor ayetinde. ( Bakara 45: Sabra ve namaza sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkusuz bu, kalbi ürperti duyanlardan başkasına çok ağır gelir. ) ( Bakara 153: Ey iman sahipleri! Sabra ve namaza sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkunuz olmasın ki, Allah sabredenlerle beraberdir). Allah namazla/duayla kendisinden yardım dilenmesini istiyorsa namazlarda, şurasında şu duayı okuyacaksın demek, Kur'an a asla uymaz. Allah namazla benden yardım dileyin diyor ama birçok ayetinde de nasıl dileyeceği örneğini de veriyor. Birkaç örnek verelim. (Bakara 201: Onlardan kimi de şöyle yakarır: "Ey Rabbimiz, bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver! Ve bizi ateş azabından koru. ) ( İsra 80: Şöyle yakar: "Rabbim! Beni, gireceğim yere doğruluk-dürüstlükle sok, çıkacağım yerden doğruluk-dürüstlükle çıkar. Katından bana yardımcı bir güç/kanıt ver. )

Demek ki namazlarımızda ne okuyacağımız bizlere kalmış, çünkü Allah öyle söylüyor. Bunu birileri sabitleyip, illaki şunu okuyacaksın diyemez. Bakın o da açıklanıyormuş, hem de ne kadar güzel, hiç sıkmadan, özgür bırakılarak içimizden geldiğince Allah a yakarırcasına. Rekât sayısına gelince. Kur'an hiçbir zaman Allah ın huzurunda ne kadar kalacağını sınırlamamış ve bir miktar belirlememiştir, tek bir şartla. En kısa kılınacak namazı bizzat peygamberimiz eşliğinde tarif etmiş kıldırmış ve bu da bir rekâttır. Savaş ve zorluk halinde kılınan namazı, bizzat peygamberimiz eşliğinde anlatmıştır Kur'an, onu da hatırlayalım.

Nisa 102: Sen içlerinde olup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir grup seninle namaza dursun; silahlarını da alsınlar. BUNLAR SECDEYE VARINCA, DİĞERLERİ ARKALARINDA BEKLESİNLER. SONRA NAMAZ KILMAMIŞ OLAN DİĞER GRUP GELİP SENİNLE BİRLİKTE KILSINLAR. Dikkatli olsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler isterler ki, silahlarınızdan ve teçhizatınızdan habersiz olasınız da üstünüze bir çullanışla çullanıversinler. Eğer yağmurdan gelen bir sıkıntı varsa yahut hasta-yaralı iseniz silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Ama tedbirinizi alın, dikkatli olun. Allah, kâfirler için rezil edici bir azap hazırlamıştır.

BİZLER BİZE ÖĞRETİLENİ KUR'AN DA BULAMADIĞIMIZDA, BUNLARDAN SORUMLU DEĞİLİZ DİYECEĞİMİZE, EEEE BAKIN DEMEK Kİ SÖYLENEN DOĞRUYMUŞ, DEMEK Kİ HER ŞEY YOKMUŞ KUR AN DA, DEME GAFLETİNDE BULUNUYORUZ. Allah ben her şeyden değişik örnekler verdim ki anlayasınız diyorsa, gerçekten her örnek var demektir, ama anlamak isteyene. Şimdi yazacağım ayet, yukarıda verdiğimiz örneğin açıklayıcısı bir ayettir.

Nisa 101: Yeryüzünde dolaştığınız zaman, küfre sapanların size tedirginlik vermesinden korkarsanız, NAMAZI KISALTMANIZDA SİZİN İÇİN BİR SAKINCA YOKTUR. Şu bir gerçek ki, küfre batanlar sizin için açık bir düşmandır.

Demek ki zor anlarımızda, namazın kısaltılmasının kolaylığını açıkça belirtiyor, peki diğer zamanlarda ne kadar kılacağımızı neden söylemiyor? İşte onu da bizlere bırakıyor, tıpkı zekât konusunda bizleri serbest bıraktığı gibi, o konuya gelince anlayacaksınız. Her izahı yapan Allah, bizleri bu konuda sınırlamadıysa, bizlere rahmetiyle rahatlatıp özgür bıraktıysa, bizler bunu anlamayarak, bakın her şey Kur'an da yazmıyor dememiz, büyük yanlıştır. Eğer böyle bir emri olsaydı bizlere bunu da açıklar ve söylerdi, bunu aklımızdan çıkarmayalım ve sanki bunun bildirilmemesi, eksiklikmiş gibi göstermeyelim, yoksa Rahman a saygısızlık yapmış olacağımızı da, aklımızdan çıkarmayalım.

Bu konuyla ilgili sizleri düşünmeye davet edecek, bir şey söylemek istiyorum. Allah sabah namazı vakti yani fecir vaktinde okunan Kur'an, kılınan namazda da Kur'an okunduğuna göre namaz, şahitlidir diye bildirir bizlere. Bu sözden bu vaktin önemli olduğu anlaşılır Rabbin katında. Peki, neden 2 rekât farz namaz kılarız, Allah ın özenle bahsettiği vakitte de, diğer vakitlerde 4 rekât farz kılarız hiç düşündünüz mü? İşte Kur'an a göre değil de, beşerin öğretisine göre yaşamaya devam edersek, nereye varacağımızı Rabbin huzuruna gittiğimizde göreceğiz, bence herkes aklını başına almalı gibi geliyor bana, ne dersiniz?

Hac konusuna gelince, insanlar beşerin öğretisini beyinlerine o kadar kazımışlar ki, onu Kur'an da bulamadıklarında, ne yazık ki eksik diyebilmektedirler. Şeytan taşlamak Kur'an da geçmiyor, Hacer ül Esved taşını öpmek selam vermek Kur'an da yok diye, Kur'an ı yeterli görmeyenler, hala Hac da şeytan taşlarken yapılan izdihamdan ölenlerden, ders almamış görünüyorlar. Bakın Allah Hac konusunda o kadar çok detayı vermiş ki Kur'an da. Bakara suresi 189 ayette Haccın vaktini, ayın hareketlerinden belirlendiğini açıklıyor. Bakara suresi 158. ayette, Hacca gelenlerin, Safa ve Merve tepelerinin ziyaret edilmesinde bir sakınca olmadığı açıklamasını yapıyor. Düşünün lütfen, tepelerin ziyaretinden bahseden Allah, şeytan taşlama konusunu söylemez miydi olsaydı? Burada kurban kesileceğini belirtiyor. Hacca gittiğinizde, cinsel ilişkiye girmeyeceksiniz diye söylüyor Kur'an da. Savaşmak yasaktır diyor. Bakara 199. ayetinde Kabeyi dönerek tavaf edilmesi açıklamasını yapıyor. Bakara 203. ayetinde de hac ziyaretini isteyen iki günde bitirebilir onlara günah yoktur der, geç dönene de günah yoktur diye açıklar.

Allah Hac zamanının, bilinen aylardadır diyerek açıklamasına rağmen (HARAM AYLARDAN BAHSEDEREK) onu görmezden gelip, peygamberimizin hayatında bir kez gittiği hac gününden başka günün kabul edilmeyeceğini söyleyerek, bu kutsal görevin önüne koskoca bir duvar örmüşlerdir, sebep olanların hesabı çetin olacaktır eminim. DÜNYADAKİ TÜM MÜSLÜMANLARI HAC KONUSUNDA, YILDA BİRKAÇ GÜNE SIĞDIRAN ZİHNİYET, AKLIN VE MANTIĞIN ZİHNİYETİ DEĞİLSE, YÜCE RABBİN EMRİ ZATEN ASLA OLAMAZ, ARTIK BUNUN FARKINA VARMANIN SİZCE ZAMANI GELMEDİ Mİ? Bakın Allah Hac görevi için Kur'an da onca açıklamayı yaptığı halde, hala Kur'an ın açıklamalarını yeterli bulmayanlara, ne söylemek gerekir bilmiyorum.

Zekât konusuna gelince. Kur'an ben her şeyden nice örnekleri, değişik ifadelerle verdim diyorsa, bu konuda da açıklama yapmıştır. Fıkıh ve mezheplerin bu konuda öğretisi nedir, onu hatırlayalım. Hatırlarsınız bizlere altının, paranın, ziynetin 1/40ını zekât olarak vereceksiniz diye öğrettiler. Köylünün ektiği ve biçtiği mahsulünde 1/10 unu vermesi gerektiği öğretildi şimdiye kadar, çünkü fıkıh yani beşeri din kanunları böyle söylüyordu. Garip köylüm parası ve altını olandan dört kat fazla zekât vermekten hiç erinmedi, itiraz da etmedi hep verdi. Bazen düşündü, acaba ben neden fazla veriyorum diye. Büyüklerimiz öyle söylemişse vardır bir hikmeti dedi ve sustu. Ama keşke Allah ın bizler için indirdiği rehbere bir baksaydı, gerçekleri nasıl görecekti o zaman. Bakın Allah, nasıl zekât vereceğimizi ne kadar güzel açık ve net bizlere söylemiş, ama hala anlamayanlara sözüm yok.

Bakara 219: .... " Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: "HELAL KAZANCINIZIN SİZE VE BAKMAKLA YÜKÜMLÜ OLDUKLARINIZA YETERLİ OLANINDAN ARTANINI VERİN. (İHTİYAÇDAN FAZLASINI) " Allah, ayetleri size işte böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz. 


Sizce bu ayetten her şey anlaşılmıyor mu? Kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından, YANİ İHTİYACINIZDAN ARTANINI verin diyor.  Artanından verin dedikten sonra, hala eeee bakın ne kadar vereceği yazmıyor denir mi? Bu ne saygısızlık. Allah bizleri zekât konusuyla imtihan ediyor ve bizleri teşvik ediyor, bakalım malından, parasından Allah ın rızasını kazanmak için ne kadar verecek diye, bizleri sınıyor. Hatta zekât vermeyi kendisine borç verme olarak kabul ediyor.

Demek ki Kur'an da her şey varmış, zaten var olduğunu söyleyen ben değilim, Yüce Rabbimiz.  Allah bunu söylemesine rağmen, acaba bunun tersini söylemek nasıl bir düşünce olabilir? Allah Kur'an da, insanların yaptığı yanlışları anlatır ve onlardan örnekler verir. Bu şekilde de bizlerin aynı hataya düşmemizi engellemeye çalışır. Bizlere kitaplar ve elçiler gönderip uyarır. Kur'an o kadar ince detaya bile girer ki, bakın birkaç örnek sizlere vermek istiyorum. Bu detayları yazan bir kitap için, hala her şey yoktur, detaylar yazmaz denir mi, takdirinize bırakıyorum.

Allah namaz kılarken, okuyacağımız duanın ses tonunun, ne şekilde olacağını anlatır. Ne çok yavaş ne çok hızlı orta bir kararda okuyun der. Aynı anneyi emen sütkardeşlerin birbiriyle evlenemeyeceğini belirtir. Sizce çevrenizde bir düşünün, kaç kişiyi ilgilendirir bu konu, onu bile yazıyor Kur'an. Yolda kasıla kasıla yürüme, diye ikaz eder bizleri. Bir annenin çocuğunu 24 ay emzirmesi gerektiği anlatır. Mirasımızı nasıl dağıtacağımıza açıklık getirir. Birbirimizden borç alınca hemen yazın, hem de şahitler olsun der. Daha neler neler.

Allah tüm bunları Kur'an da yazıyor ve önemsiyor da, birilerinin dine dışarıdan ilave yaptıklarını Kur'an da göremeyince mi Kur'an da her şey yazmaz deniyor. El insaf, lütfen artık kendimize gelelim, eğer uyumaya ve körlüğe devam edersek, Allah bir gün bizlerin cezasını da vereceğini unutmayalım. Çok güzel bir söz geldi aklıma.

(Geçmişi hatırlayamayanlar, onu bir kere daha yaşamak zorunda kalırlar. )

Geçmişte yapılan hataları Allah, Kur'an da açıkça verir, bunları masal olsun diye anlatmaz bizlere. Kur'an ın 3/2 si böyle ibretlerle, öğütlerle, uyarılarla doludur. Eğer Kur'an ı masal okur gibi okur da, ondan ibret almazsak, oradaki kavimlerin sonunu bizlerde yaşarız Allah korusun. Kur'an da her şey yoktur, özet bilgidir demek, Allah ın bir güneş ve rehber olsun diye gönderdim dediği Kur'an a apaçık bir saygısızlıktır.

Dilerim geçmişinden ders alan, gönül gözleri açık, gönlü mühürlenmemiş kulları arasına bizleri de alması dileklerimle.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


http://hakyolkuran.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
204
Bugünkü yazımın konusu, günümüzde bizleri yönetenlerin tavsiyelerinde olduğu gibi, Kur'an evli çiftlere, bol çocuk yapın önerisinde bulunuyor mu, sorusu üzerine olacaktır. Gerçekten de Allah bizlere evlenince, bol bol çocuk yapın mı diyor? KUR'AN I REHBER ALAN ONU ANLAYARAK VE ÜZERİNDE DİKKATLE DÜŞÜNEREK OKUYAN BİR İNSAN, ALLAH IN KUR'AN DA BÖYLE SINIRSIZ, SORUMSUZ VE KURALSIZ BİR EMİR VERMEYECEĞİNİ ZATEN BİLİR.

Allah Kur'an da emirlerini verir, ama bizlerin emri hayatımıza geçirmeden önce, mutlaka düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı emreder. YANİ AKIL, İMANIN ANAHTARIDIR. Düşünmeden her şeyi kabullenen bir insanın, imanı da güçlü olamaz. Bunun nedeni, yaptıklarımızın özüne hâkim olabilmek adınadır. Böyle yaparak, uyguladıklarımız dan ve hayatımıza geçirdiklerimizden, azami fayda sağlamak amaçlanmıştır.

Allah bizlerin evlenmemizi tavsiye eder. Hatta eski devirlerde yapılan birden fazla evlilikler doğru olmadığı için, tek evliliği özellikle önerir. Çünkü çoklu evliliklerde, hem eşler hem de çocuklar arasında, adaleti sağlayamayacağımız uyarısını yapar.  Ama asla çocuk sayısı konusunda tek bir örneği dahi yoktur Kur'an ın. Olmasını da beklemek mantıklı olmaz. ÇÜNKÜ BİR AİLEDE ÇOCUK SAYISI, AİLENİN GELİRİ, GEÇİMİ İLE DOĞRUDAN BAĞLANTILIDIR. Eğer hesapsız ve düşünmeden, doğru planlama yapmadan yapacağımız çocuklara, gerekli eğitimi, bakımı ve ilgiyi veremeyeceğimiz için, aile bireyleri olarak sorumlu oluruz.

Elbette evliliğin taçlandırılması çocuktur, ama bu her zaman mümkün olmayabilir. Allah bir ayetinde, biz istediğimize istediğimiz kadar çocuk verir, istemediğimize çocuk vermeyerek imtihan ederiz der. Onun içindir ki, ailede çocuk sayısını, aile bireyleri belki özgür iradesi ile belirler ama bazı durumlarda Allah ın müdahalesi de vardır. Herhangi bir işte önemli olan çokluk değil, özde kalite ve verimliliktir. Bakamayacağımız sayıda çocuk yaparak, evlatlarımızı zor durumda bırakmanın, akıl ve mantıkla açıklaması olamayacağı gibi, Kur'an da böyle bir davranışı asla onaylamaz. Müslüman toplumlarında, bunun örneklerini ve çocukların ne halde olduklarını, hep birlikte görüyoruz. Anne ve babaların hatalarını, ne yazık ki çocuklar çekiyor. Ama Kur'an istemeden de olsa, doğacak çocuklar konusunda moral verir ve yol gösterir. Bakın cahiliye devrinde, yoksulların yaptıkları çok sayıda çocuklara karşı neler yapılıyormuş, bu uyarı ayet üzerinde düşünelim.

İsra 30: Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir. 31: YOKSULLUK KORKUSUYLA ÇOCUKLARINIZI ÖLDÜRMEYİN. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır. (Diyanet meali)

Ayet aslında çok dikkat çekici ve o günkü toplumun yaptığı yanlışa, düşündürücü uyarırlarda bulunuyor bizlere. Yaradan dilediğine rızkı bol vereceğini, dilediğine de kısacağını söylüyor. Sizce Allah, hiç düşünmeden, plan program yapmadan, bakamayacağı sayıda çocuk yapana mı rızkı bol verir, yoksa aklını kullanarak gelirini, giderini hesap ederek, çocuklarını çok daha iyi yetiştirmek için planlı bir aile fertlerine mi rızkını bol verir? İşte bu soruya eğer doğru cevap verebiliyorsak, sorumuzun doğru cevabını da bulmuş oluruz. Her ailenin iyi günleri olduğu gibi, kötü ve zor günleri de olabilir. Allah bu ayetiyle, zor günler yaşayan ailelere moral veriyor. YOKSA BU AYETTE ALLAH, İSTEDİĞİNİZ KADAR ÇOCUK YAPIN, BEN RIZKINIZI VERİRİM DEMİYOR. Bu ayet cahiliye devrinde yapılan bir yanlışa, dur demek amacıyla indirilmiştir.

Devamında ise bir uyarıda bulunuyor Rabbimiz. Dünyaya getirdiğiniz çocuklarınızı, yoksulluk bahanesiyle sakın öldürmeyin. Allah elbette rızık verendir diyerek, aileleri cahiliye devrinde yapılan yanlıştan, vazgeçirmeye çalışıyor. Burada dikkat çeken bir konuda, cahiliye devrinde de düşünmeden, bakabileceklerinden fazla çocuk yaptıkları anlaşılıyor. Tabi bu yanlışlarını, Allah ın asla önermediği bir yöntemle çözmeye, fazla çocuklarını öldürmeye yeltendiklerini anlıyoruz.

Ailelerde çocuk sayısı, çok farklı ve değişken bir konudur. Bu konuda öyle farklı düşünceler vardır ki, herkes söylemlerinin ve inançlarının etkisindedirler. Geçmiş yıllara baktığımızda çağın ve toplumların, yaşayış şekillerine göre, hem çok eşli hem de çok çocuklu olmak gelenekleri gereğiydi, hatta bir ailenin şanı ve şerefiydi diyebiliriz.  Tabi bu zamanla değişti, tek eşlilik ve daha az bakabileceğimiz kadar çocuk düşüncesi, ailelere hâkim oldu. İlginçtir günümüzde, çok az çocuk yapan, hatta evlenmeden yaşayan ülkelerde, genç neslin çok azaldığı ve ülkeleri büyük bir tehlikenin beklediği söz konusudur. İşte buda yanlıştır. Onun için Allah bizleri her konuda düşünmeye sevk eder. Allah ın Orta yolu izleyin önerisi, dikkate alınmalıdır. Bu emirde bile bir disiplin ve uyarı var.

Düşünmeden ve plansız çocuk yapma fikri ve davranışı, TOPLUM İÇİNDE İNSANLARIN BİRİLERİNE BAĞIMLILIĞINI, MUHTAÇLIĞINI ARTIRIR. Teknolojinin ilerlemesi, daha az insanla mal üretme çabası geliştikçe plansız aileler, çocuklarına ne yazık ki iş bulmakta zorlanmaya başladılar. Bunu kullanan elbette bazı art niyetli kişiler çıkacak ve evlatlarımız, gençlerimiz neredeyse karın tokluğuna çalıştırılmaları kaçınılmaz olacaktır. Ne yazık ki günümüzde, bu acı gerçekle karşı karşıyayız.

Değerli din kardeşlerim. Kur'an ı anladığı dilden dikkatle okuyan ve üzerinde düşünen bir Müslüman, şunu açıkça görebilir. ALLAH BİZLERİN YAPACAĞI HER KONUYU, ÖNCE DÜŞÜNMEMİZİ, DAHA SONRADA MANTIĞIMIZIN SÜZGECİNDEN GEÇİRDİKTEN SONRA, YAPMAMIZI EMRETTİĞİNİ ÇOK İYİ BİLİR. Onun içinde bu konuda açıkça şunu söyleyebiliriz;

Müslüman bir aile, mutlaka bakabileceği, eğitim verebileceği kadar çocuk yapmalıdır.  Bunun bir sayısını vermek yanlış olur. Dikkat ederseniz çok zengin insanlar 2 ya da 3 çocuk yaparlar. Ama her ne hikmetse, çok fakir olanlarda aynı sayıda, hatta çok daha fazla çocuk yapmaktan çekinmezler. Peki, sonucu ne olur sizce? ÜZGÜNÜM AMA BÜYÜDÜKLERİNDE, ZENGİNLERİN KÖLESİ OLMAKTAN KURTULAMAZLAR.

Bu durumda, gereğinden fazla çocuk yapılmasını kimler önerir, tavsiye eder sizce? Söylemeye dilim varmıyor ama kendilerine muhtaç olan toplumlar yaratmak isteyenler ve bu toplumları da istedikleri gibi yönetme gücünü ellerinde bulundurmak isteyenler, ne yazık ki toplumu çok çocuk yapmaya teşvik ediyorlar. Bu çok üzücü bir durum, lütfen çok dikkatli olalım, yoksa bizden sonra gelen nesiller, birilerinin esaretinden ve modernleştirilmiş köle olmaktan asla kurtulamazlar.

Her aile çocuk sahibi olmak ister. Evlenip de hiçbir neden olmadan, çocuk istemiyorum demek ne kadar yanlışsa, bakamayacağımız kadar çocuk yapmakta o kadar yanlıştır. Kur'an ın önerisi evlenmek ve çocuk sahibi olmaktır ama asla düşünmeden, hesap etmeden sayısız çocuk yapmak değildir. Allah Kur'an da DÜŞÜNMEYE VE AKLA ÖNEM VERDİĞİNİ GÖSTERMEK İÇİN, BAKIN NASIL UYARIYOR BİZLERİ.

Yunus 100: Allah'ın izni olmadıkça, hiçbir kimse iman edemez. ALLAH, AZABI AKILLARINI (GÜZELCE) KULLANMAYANLARA VERİR. (Diyanet meali)

Evlatlarını gerektiği gibi doyurup, giydirebilen, hiç kimseye muhtaç olmayan ve gereken eğitimi verebilen bir ailemi istiyoruz, yoksa birilerine muhtaç, karın tokluğuna çalıştırılan çocuklar mı yetiştirmek istiyoruz? SİZCE ALLAH HANGİSİNİ ÖNERİR BİZLERE? Yorum ve karar sizlerin.

Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK


http://hakyolkuran.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
205
Bir yazımda Fıkıh konusunu ele almış ve fıkıh anlayışının toplumu Kur'an dan uzaklaştırdığını, İslam ı yanlış anlamasına neden olduğunu söylemiştim. Bu yazımda da, bu tehlikenin neler olduğuna örnekler vererek, konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamaya çalışacağım, Allah ın izniyle.

İslam ı cemaat, tarikat eksenli yaşayan din kardeşlerime, yalnız Kur'an diyenler Müslüman değildir diye anlatırlar. Kur'an tek kaynaktır diyen kişilerde samimiyet olmadığını,  bu kişilerin Kur'an a da inanmadıklarını söylerler.  Tabi tüm bu düşünce ve sözlere delil, fıkıhtan gösterilir. Bu delillere kanıt Kur'an dan aranır ama ayetler ne yazık ki çarpıtılarak, hatta bir çok ayetin tam tersi anlamlar verilerek hurafe ve batıla kanıt yaratılır. Bakın fıkıh inancı bizlere nasıl bilgiler veriyor, Kur'an bu sözlere nasıl cevaplar veriyor.

(Peygamberin haram kılması, Allah'ın haram kılması gibidir.) [Tirmizi]

(Yalnız Kur'an da ki helal ve haramı kabul ederim diyenler çıkar. İyi bilin, Peygamberin haram kılması, Allah'ın haram kılması gibidir.) [Tirmizi, Darimi]

(Bazı kibirli kişiler çıkacak, "Allah Kur'an da bildirilenden başka bir şeyi haram kılmadı" diyecek. Yemin ederim ki, benim de emrettiğim, yasakladığım, koyduğum hükümler vardır. Bunların sayısı Kur'an da ki hükümlerden daha çoktur.) [Ebu Davud]

(Yakında, "Allah'ın kitabının dışında uyacağımız bir şey tanımıyorum" diyenler çıkacaktır.) [Ebu Davud]

Bu sözleri, peygamberimiz söylemiş gibi anlatmak iftiradır, şirktir ve büyük günahtır. Önce bunu hatırlatmak isterim. Çünkü peygamberimiz, ben söylemediğim halde, kim bu söz peygamberimizin sözüdür derse, cehennemdeki yerini hazırlasın diye bizleri uyarmıştır. Gelin bu sözlerin peygamberimizin sözü olup olamayacağını, Kur'an dan anlamaya çalışalım.

Gerçekten peygamberimizin, tıpkı Allah ın haramlar koyduğu gibi helal, haram koyma yetkisi var mıdır? Eğer varsa peygamberimizin, dinde Allah ın ortağı olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Hâlbuki Allah Kehf suresi 26. Ayetinde, KENDİ HÜKMÜNDE HİÇ KİMSEYİ ORTAK KILMAZ DİYORDU. Bu ayeti unuttuk mu, yoksa üstünümü örttük. Casiye 6. Ayetinde de, o günkü toplumu uyararak ALLAH DAN VE ONUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR diyerek, Allah ın kitabından başka inanacağımız, hiçbir bilginin olmadığını fark edemiyor muyuz? Maide 49. Ayetinde Allah elçisine hitaben, SEN DE ARALARINDA, ALLAH'IN İNDİRDİĞİYLE HÜKMET, ONLARIN KEYİFLERİNE UYMA uyarıları damı unutuldu. Yine Enam suresi 48. Ayetinde, BİZ, PEYGAMBERLERİ ANCAK MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ dediği halde, ne yazık ki hurafe inançlarımızı aklayabilmek adına, yüzlerce ayeti görmezden gelip, birçok ayetinde anlamını değiştirerek, peygamberimizi dinde tıpkı Rabbimiz gibi, hüküm koyan dine ilaveler yapan konumuna getirmekten çekinmedik. Enam suresi 19. Ayetinde, deki onlara diye başlayarak, bakın ne söylüyor peygamberimiz.

(BU KURAN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.)

Bunca ayetleri okuyup iman ettik dedikten sonra, bizler ne diyoruz. Peygamberimizde Kur'an ayetleri gibi dine hükümler, helal, haramlar koymuştur ve Allah bu yetkiyi elçisine vermiştir. Bakın yukarıda peygamberimizin hadisleri diye nakledilen sözler, bu ayetlerle uyum sağlıyor mu? Ayette peygamberimiz bizleri, yalnız Kur'an ile uyarma görevi aldığını daha nasıl söylesin.

Yalnız Kur'an da ki helal ve haramları kabul ederim diyenlerin, Müslüman olmadığını söylemek, bunu da peygamberimize isnat etmek günahların, iftiraların en büyüğüdür hatırlatırım. Allah ın kitabından başka uyacak hiç bir şeyimiz yoktur, bakın bunu Kur'an apaçık ve net söylüyor ve son noktayı koyuyor.

Zuhruf 44: Şüphesiz bu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ONDAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ. (Diyanet meali)

Allah aşkına, bakar mısınız lütfen. Allah sizleri Kur'an dan hesaba çekeceğim diyor, bizler buna benzer yüzlerce ayetin üstünü örtüyoruz, bir çok ayete de farklı anlamlar vererek, mezheplerin yanlış FIKIH inançlarını aklamaya, yaşamaya çalışıyoruz ve diyoruz ki, peygamberimizde Kur'an ın dışından dine haramlar koymuştur. İşte bu yanlışları yaptığımız için, inancımız içinde kendi ellerimizle çelişki yaratıyoruz. Çelişki Kur'an da değil, bizlerin nefislerinde yarattığı batıl inançlardadır.

Gelelim Kur'an dan delil gösterdikleri ayetlere. Kur'an ın birçok ayetinde, Allah a ve resulüne itaat edilmesini emreder. Hatta resulüm deki diye başlar ve bana uyun, Allah da sizi sevsin uyarıları yapar. Araf 157. Ayette de peygamberimiz kast edilerek, Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl, kötü ve pis şeyleri haram kılar der. Yine bir başka ayetinde de Size kitabı, hikmeti getiren ve bilmediklerinizi öğreten bir Resul gönderdik der. Buna benzer birçok ayet vardır ki, Allah elçisine uyulmasını emreder. Peki, siz bu ayetlerden elçisine, tıpkı kendisi gibi dine hüküm koyabilme yetkisini verdiğini mi anladınız? Elbette mümkün değil, eğer böyle anlarsak Kur'an da yüzlerce ayete ters düşmüş oluruz.

Peki, bu uyarılardan nasıl bir ders çıkarmalıyız, elçime uyun demekle ne anlatıyor Rabbimiz. Aslında art niyetli değilsek, anlatılmak istenen çok açık. Allah elçisine Kur'an ı tebliğ etmesi konusunda yardımcı oluyor ve kendisine uyulmasını emrediyor. Çünkü ona verdiği görev, kullarıma yalnız Kur'an ile hükmet emridir. Adı üstünde ELÇİ. Hani bir söz vardır, elçiye zeval olmaz deriz. Bunun anlamı, İLETİLEN BİLGİLER, GÖNDERİCİYE AİTTİR. Peygamberimizde Allah ın elçisidir ve onun ilettikleri yalnız Kur'an dır. Onun içinde Rabbimiz bir ayetinde YALNIZ KUR'AN IN İPİNE SARILMAMIZI EMRETMİŞTİR.  Peygamberimizin iyi ve temiz şeyleri helal kılar sözünden, Allah ın emrettiklerini anlamalıyız. Çünkü bu konular açıkça Kur'an da izah edilmiştir. Hatta uyararak Allah ın haram demediklerini, kendi nefislerinizde haramlaştırmayın diye uyarmıştır. Hikmet ilimdir, bizlere tebliğ edilen Kur'an da Allah ın ilmidir. Bizlere bilmediğimizi öğreten peygamberimiz, bilgiyi yalnız Kur'an dan aldığını yine Kur'an ın diğer ayetleri açıklıyor.

Bizler Kur'an ı, mezheplerin öğretisi fıkıh bilgileri ışığında anlamaya çalıştığımız ve hiç Kur'an dan araştırma yapmadığımız için, yanlış anlıyoruz. Haşr suresi 7. Ayette geçen bir cümle delil gösterilerek, inanılmaz anlamlar yükleniyor ve batıl, aklanmaya çalışılıyor. Örnek verelim.

(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]

Ayette geçen bu cümle örnek verilerek, bakın Allah elçisine yetki veriyor ve onunda helal, haram koyma yetkisi vardır deniyor. Hâlbuki bu ayetin tamamını ve önceki ayetleri okuduğumuzda, Allah bu sözleriyle ne anlatıyor biliyor musunuz? Peygamberimiz inkârcılarla savaş halinde. Bu savaşta alınan ganimetler bölüşülürken, savaşa katılmayanlarda ganimetten pay almak istiyorlar ve peygamberimize itiraz ediyorlar. Allah da peygamberimizi zor durumdan kurtarıyor ve diyor ki, ganimet dağıtımında elçim/resulüm size ne verdiyse ne dağıttıysa onu alın, vermedikleri itiraz etmesin ve istemesin ona karşı gelmeyin diyor. İşte fıkıh bilgileri ile bu ayetlere böyle farklı anlamlar veriliyor ve toplum Allah ın yolundan saptırılıyor.

Şimdide sizlere, Allah ın elçisine verdiği görev yetki ve sorumluluklarından örnekler vermek istiyorum. Bakalım peygamberimizin yetki ve sorumluluklarında, dine ilave yapma, helal, haram koyma yetkisi var mıymış?

Ankebut 18: "Eğer siz yalanlarsanız bilin ki, sizden önce geçen birtakım ümmetler de yalanlamışlardı. PEYGAMBERE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR." (Diyanet meali)

Kehf 56: BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. Kâfir olanlar ise, hakkı batıla dayanarak ortadan kaldırmak için batıl yolla mücadele verirler. Onlar ayetlerimizi ve uyarıldıkları şeyleri alaya almışlardır. (Diyanet vakfı meali)

Maide 67: EY PEYGAMBER! RABBİNDEN SANA İNDİRİLENİ TEBLİĞ ET. Eğer bunu yapmazsan, O'nun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. (Diyanet meali)

Rad 40: Onlara va'dettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de, (göstermeden) senin ruhunu alsak da SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. Hesap görmek ise bize aittir

Enam 57: De ki: "ŞÜPHESİZ BEN, RABBİMDEN (GELEN) KESİN BİR BELGE ÜZEREYİM. SİZ İSE ONU YALANLADINIZ. SİZİN ACELE İSTEDİĞİNİZ AZAP BENİM ELİMDE DEĞİL. HÜKÜM YALNIZCA ALLAH'A AİTTİR. O, hakkı anlatır. O, hakkı batıldan ayırt edenlerin en hayırlısıdır." (Diyanet meali)

Ahkaf 9: De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM. (Diyanet vakfı meali)

Cin 21: De ki: "ŞÜPHESİZ BEN, SİZE NE ZARAR VEREBİLİR NE DE FAYDA SAĞLAYABİLİRİM." (Diyanet meali)

Allah elçisine verdiği görev ve sorumluluğu, bunca açık ayetlerden tebliğ aldıktan sonra, hala ayetlerin anlamlarını eğip büküp de farklı anlamlar vermeye çalışırsak, kâfirlerden oluruz unutmayalım. Bu ayetleri tek tek sizlere izah etme gereği duymuyorum çünkü çok açık, peygamberimizin yetkisi anlatılmış. Bu ayetleri, bu uyarıları gördüğü halde, hala ne yani peygamberimiz POSTACIMIYDI diyerek, kendi inançlarını aklamaya çalışmak adına, peygamberimize yetkiler ihdas etmeye çalışırsak, ancak kendimizi kandırmış oluruz. En son yazdığım, Cin suresi 21. Ayeti hatırlatmak isterim. Allah elçisine, deki onlara diyor ve bakın ne söylemesini istiyor. BEN SİZE NE ZARAR VEREBİLİRİM, NEDE FAYDA SAĞLAYABİLİRİM. Bu ayeti tebliğ aldığımız, Allah ın şefaat tümden bana aittir dediği uyarısına inandığımız halde, nasıl olurda peygamberimizi de Allah ın yanında şefaatçi ilan ederiz.

Değerli din kardeşlerim, hiçbir şefaatçinin fayda etmediği o günden sakının, diyen Rabbimize lütfen artık kulak verelim.  Fıkıh adı altında, dine sokulan hurafe ve batıla artık dur diyelim. Bakın Allah elçisini öyle bir uyarıyor ki, bu uyarıyı alan Allah ın elçisi, Allah ın vermediği bir hükmü, sizce dine ilave ederde, bunlarda benim dinde hükümlerimdir der mi? Karar ve yorum sizlerin.

Hakka 44,45: Eğer (Peygamber) BİZE İSNAT EDEREK BAZI SÖZLER UYDURMUŞ OLSAYDI, mutlaka onu kudretimizle yakalardık. 46. Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik. 47. Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı. 48. Şüphesiz Kur'an, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür. (Diyanet meali)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


http://hakyolkuran.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
206

Bizler İslam ı kendi nefsimizde öyle bir şekillendir dik ki, Kur'an ın emirleri, verdiği örnekler artık bizler için rehber olmaktan çıkmış, çünkü hiç birisinden haberimiz bile yok. Bir arkadaşımız diğer arkadaşına eşinin, hatta çocuklarının yaptığı yanlışlardan sorumlu olduğunu söyleyerek dert yanıyordu. Arkadaşı da onu teselli ediyor ve herkes kendi yaptıklarından sorumludur, neden eşinin yaptıklarından sorumlu olasın ki, diye onu teselli ettiğine şahit oldum.

Bizlerin hatası, Allah ın emrettiği İslam ı Kur'an dan araştırmadan, her söylenene inanmak olmuş. Erkek evin geçiminden sorumludur ama kadınında belki erkekten daha önemli görevleri vardır aile içinde. Kadın ve erkek, asla din ve iman adına yaptıklarından, bir birinden sorumlu değildir. Çünkü hepimiz bu dünyada, kendimize düşen görevlerden imtihan oluyoruz ve yaptıklarımızdan bizzat kendimiz sorumluyuz.

Erkeğin, karısının yaptığı her şeyden sorumludur inancı, kadını küçümseyen bir düşüncenin ürünüdür ki, bunu Kur'an asla kabul etmez. Aile içinde herkes, bir birini yanlış yaptıklarında elbette uyarmalıdır. Evlatlarını yetiştirirken, anne ve babaya düşen görevleri yerinde ve zamanında yapmalı, onlara doğru yolu göstermelidir. Daha sonra çocukların büyüdüklerinde yapacaklarından, neden anne baba sorumlu olsun. Eğer gereken bilgileri vermediysen, çocuklarınla ilgilenmediysen, elbette sorumluluk vardır.

KONUMUZ, ERKEĞİN EŞİNİN DAVRANIŞLARINDAN, HATTA İNANCINI YAŞAMASINDAN SORUMLU OLUP OLMADIĞI KONUSU. Kur'an bu konuda bizlere çok önemli kıssadan hisseler vermiştir. Eğer bizlerin rehberi Kur'an ise, bir erkeğin asla eşinin yapacağı yanlış davranışlardan, Allah katında sorumlu olamayacağını bilir.

Yaradan çok güvendiği ve elçilik görevini verdiği Hz.LUT ve NUH peygamberlerin eşlerinin inançlarının,  gereken ciddiyette olmadığını ve sonunda cezalandırıldığı örneğini verir bizlere. Düşünebiliyor musunuz, elçi olarak görev verdiği resullerin eşleri, kendilerine gereği gibi iman etmiyor ve inanmıyor. Tüm bunlardan nasıl olurda Lut ve Nuh peygamberlerimiz sorumlu olur. Yine Kur'an, Firavun örneğini verir bu konu ile ilgili. Firavun ben Tanrı yım dediği halde, eşi buna itiraz ediyor ve sen Tanrı değilsin, bizleri yaratan bir Tanrı var diye eşine karşı çıkıyor. İşte Rabbimiz tüm bu örnekleri, boşuna vermiyor bizlere Kur'an da. Kur'an dan nasiplenmeyenler, işte böyle kendi nefislerinde dini şekillendirmeye çalışıyorlar, ama aldananlardan oluyorlar. Bu örneklerden de anlıyoruz ki, herkes kendi inancından, yaptıklarından sorumludur. Çünkü Rabbimiz bizleri dünyaya getirmesinin nedenini açıklarken, bakın ne diyor.

Ankebut 2: İnsanlar, İMTİHANDAN GEÇİRİLMEDEN, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? (Diyanet vakfı meali)

İnsan 2: Şüphesiz biz insanı, karışım hâlindeki az bir sudan (meniden) yarattık ve onu İMTİHAN EDECEĞİZ. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık. (Diyanet meali)

Buradan da anlaşılıyor ki, ne erkek eşinin yaptıklarından sorumludur, nede kadın eşinin yaptıklarından. Herkes kendi yaptıklarından, söylediklerinden sorumludur. Çünkü herkes kendi imtihanını bizzat kendisi vermekle yükümlüdür. Erkeğin eşinden, her konuda sorumlu olduğu zihniyeti, doğru olmayan, içimize sokulmuş batıl inançların ne derece kök saldığının kanıtıdır.

Kur'an kadını över ve onu korumasına alır. Asla kadın hakkında küçük düşürücü, onu küçümseyen tek kelime bile duymazsınız Kur'an dan. Ama mezheplerin, rivayetlerin, FIKIH inancının yarattığı beşeri İslam, kadını her zaman küçümsemiş, cehennemin çoğunluğunun kadın olduğu söylenerek, kadını adeta şeytanın yardımcısı yapmışlardır. Bunu da yaparken, peygamberimizin isminin kullanılması üzücüdür. Bir örnek vermek istiyorum.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum; vasiyyetimi tutunuz. Zira kadın kısmı kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri yeri üst tarafıdır. Eğri kemiği doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi hâline bırakırsan, yine eğri kalır. Öyleyse kadınlar hakkındaki tavsiyemi tutunuz." (Buhârî, Enbiyâ 1, Nikâh 80; Müslim, Radâ' 60. Ayrıca bk. Tirmizî, Radâ` 11, Tefsîru sûre (9) 2; İbni Mâce, Nikâh 3)

Buhârî ile Müslim'deki diğer bir rivayete göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "KADIN KABURGA KEMİĞİ GİBİDİR. ONU DOĞRULTMAYA KALKARSAN KIRARSIN. EĞER ONDAN FAYDALANMAK İSTERSEN BU HÂLİYLE DE FAYDALANABİLİRSİN."  (Buhârî, Nikâh 79; Radâ` 65)

Tüm bunları, peygamberimizin söylediğine inanmak iftiradır, saygısızlıktır. Sözlere bakar mısınız, KADIN NASIL KÜÇÜMSENEREK, ASLA DOĞRU BİR İNSAN OLAMAYACAĞI ANLATILIYOR. Bunları söyleyen ve inanan, peygamberimize iftira atmış demektir ki, mahşer günü cezası çok büyük olacaktır, bunu lütfen unutmayalım.  BU İFTİRALAR, YAHUDİ FİTNESİNİN ÜRÜNÜDÜR. Kadının, erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığı bilgisi Kur'an da yoktur. Bugün kendi nefislerine göre yazılmış, beşeri tarihsel bilgilerle donatılmış, kadının küçümsendiği, adına Tevrat dedikleri kitapta yazar. Elbette bu bilgiler Allah ın emri değildir. Bu sözler kadını küçümseyen sözlerdir ki, Kur'an ın öğretisine, verdiği bilgilere tamamen ters düşer. Kur'an kadının yaradılışı ile ilgili Nisa suresi 1. ayette, bakın nasıl bilgi verir.

"Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ONDAN DA EŞİNİ MEYDANA GETİREN, ikisinden de birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize karşı gelmekten sakının"

Yine bir başka ayette bakın bu konuya nasıl açıklama getiriyor.

Araf 189: Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir..... ( Diyanet meali)

Bu ayetlerden de anlaşılıyor ki, önce Âdem peygamberimiz yaratılmış ve daha sonrada ÂDEMİN YARATILDIĞI ÖZELLİKLERİN AYNISIYLA, yani topraktan eşini de yaratmış ki, anlaşabilsinler. Yoksa Âdem peygamberimizin herhangi bir uzvundan, parçasından, kaburga kemiğinden yaratılmıştır dersek, yanlış anlamış, konuyu saptırmış oluruz. Kur'an da böyle bir bilgide zaten yoktur. Kadın ve erkek topraktan yaratılmıştır, aralarında yaradılış farklılığı yoktur. Böyle anlarsak, kadını küçümsemiş oluruz. Hâlbuki Kur'an kadını kendi özellikleriyle, erkeği de kendi özellikleriyle aile içinde yerli yerine oturtmuş, ALLAH KATINDA HER İKİSİ DE EŞİTTİR DEMİŞTİR. Kadını erkeğin bir parçasından yaratıldığı sözleri, batıldır Kur'an a asla uymaz. Örnek verelim.

Hicr 26: Andolsun, BİZ İNSANI KURU BİR ÇAMURDAN, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık. (Diyanet meali)

Mü'minun 12: Andolsun, BİZ İNSANI, ÇAMURDAN (süzülmüş) bir özden yarattık. (Diyanet meali)

Rum 20:  SİZİ TOPRAKTAN YARATMASI, O'nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Sonra bir de gördünüz ki siz beşer olmuş (çoğalıp) yayılıyorsunuz. (Diyanet meali)

Taha 55: (Ey insanlar!) SİZİ TOPRAKTAN YARATTIK, (ölümünüzle) sizi oraya döndüreceğiz ve sizi bir kere daha oradan çıkaracağız. (Diyanet meali)

Bizler batılın ve hurafelerin etkisiyle, İslam ı öyle yanlış yaşıyoruz ki, Allah ne emretmiş ise tersini yapıyoruz. Böyle olunca da, İslam toplumlarında kadının adeta, hakkı hukuku erkeğin inisiyatifine kalmış oluyor. Değerli din kardeşlerim, lütfen önce Kur'an ın tercümesini bolca okuyalım. Allah ın bizlere ne emrettiğini, tebliğini aracısız ilk elden öğrenelim. Daha sonrada bizlere din adına anlatılanları, mutlaka Kur'an ile sorgulayalım. Sorgulamayan insan büyük hatalar yapar, onun için Kur'an da onlarca ayetin sonunda Allah, bizleri düşünmeye davet eder.

Ben bu yazımda, özellikle Müslüman kadınlarımıza sesleniyorum. Lütfen sizlere din adına dayatılanları, koşulsuz kabul etmeyiniz. Açın Allah ın bizlere rehber, yol gösterici olsun diye gönderdiği Kur'an a bakınız, onu anladığınız dilden okuyunuz. Siz Kur'an dan anlayamazsınız diyenlerin yalanlarına kanmayınız. Allah imtihan ettiği kitabı, herkesin anlayamayacağı şekilde gönderip, daha sonrada asla bizleri sorumlu tutmaz, bunu unutmayalım. Kur'an da her şey yoktur diyerek, beşerin yarattığı FIKIH inancını, Kur'an ın üstünde tutanlara lütfen kanmayınız.


Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK


http://hakyolkuran.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
207
Din Bilgisi / Kur'an da Selamlaşma Konusu.
28 Nisan , 2016, 18:41:05
Kur'an da selamlaşma konusu, birçok ayette geçer. Kur'an ın önemsediği ve toplum içinde insanların bir birine karşı, adeta güzel dileklerde bulunduğu, sosyalleşmenin ve dostluğun ilk hareketidir. Bakın bu konuda Allah bizlere nasıl tavsiyede bulunuyor.

Nisa 86: Bir selam ile selamlandığınız zaman, SİZ DE ONDAN DAHA GÜZELİ İLE SELAMLAYIN yahut aynı ile karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını arayandır. (Diyanet vakfı meali)

Dikkat ederseniz,  ayette selamlaşmaktan bahsediyor ama asla herhangi bir sınır koymadan, şeklini ve sözlerini belirlemeden, toplumda yaşayanların bir birlerine karşı güzel sözlerle hitapta bulunmaları tavsiyesinde bulunuyor. YANİ SELAMLAŞMAK, KARŞILIKLI İYİ NİYET GÖSTERGESİDİR.

Kur'an selamlaşmanın şekline karışmamış, ama selam verene de, çok daha güzeliyle karşılık verilmesini özellikle önermiştir.  Kur'an evrensel bir rehberdir, yol göstericidir. Bir toplumun kültürünü, geleneklerini, dilini, töresini asla başka toplumlara dayatmaz ve onların kültürleri yapmaz. Selamlaşma konusunu da aynı mantıkla düşünmeliyiz. Bunu doğru anlayabilmemiz içinde, selamlaşmanın özünü doğru anlamalıyız. Bir ayet örnek vermek istiyorum.

Hucurat 13: Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. VE BİRBİRİNİZLE TANIŞMANIZ İÇİN SİZİ MİLLETLERE VE KABİLELERE AYIRDIK. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdar olandır.

Allah bizleri tek bir toplum yaratmadığını ve milletlere, kabilelere böldüğünü söylüyor. Tabi her milletinde kendi dili, töresi ve geleneğiyle yaşam tarzını da yaratan Rabbimizdir. Toplumların birbiriyle yakınlaşmasını, tanışmasını istiyor. Bu yakınlaşmanın ilk basamağı da karşılıklı sevgi, saygı ve güzel davranışlardan geçiyor. Birbirini tanımayan iki ülke vatandaşına dikkat ediniz, ilk yapılan tokalaşma ve selamlaşmadır. Her toplum kendi kültürü ve gelenekleri ile yapar selamlaşmayı.

Selamlaşmak iki kişinin, bir birine karşı söylediği güzel söz, esenlik, mutluluk, BARIŞ DİLEKLERİ, karşısındaki kişiye yaptığı duadır diyebiliriz. Bir bakıma dostluğun arkadaşlığın, iyi niyetin göstergesidir. Günümüzde genel kabul gören selamlaşma olan, SELAMUN ALEYKÜM sözcüğü Arapçadır, elbette isteyen bu şekilde selamlaşır. Anlamı BARIŞ, ÜZERİNE OLSUN esenlik, selamet, sizinle olsun anlamındadır. ALEYKÜM SELAM diye selam alındığında da, bu söyledikleriniz yani esenlik, barış, selamet sizinde üzerinize olsun anlamını taşır. Gerçi bugün selamın aleyküm sözcüğünü tercüme ederken, dikkat ederseniz Allah kelimesi geçmediği halde, Allah ın selamı üzerinize olsun anlamını vermektedirler. Bunun nedeni, selam ismi Allah ın isimlerindendir, selamet, esenlik veren anlamına gelir.  Bu düşünceyle söyleyene de saygı duymak gerekir, buda güzel bir anlam, ama konuyu tüm boyutları ile daha geniş bir şekilde anlarsak, selamlaşma konusunu daha iyi anlarız.

Haşr 23: Öyle Allah ki O, ilah yok O'ndan gayrı! Melik, Kuddûs, SELÂM, Mümin, Müheymin, Azîz, Cebbâr, Mütekebbir. Allah, onların ortak koşmalarından yücedir, arınmıştır. (Yaşar Nuri Öztürk meali)

Örneğin her gün, namazlarımızda okuduğumuz ayette, ALLAH SAMETTİR deriz. Anlamı ise hiç kimseye muhtaç olmayan anlamındadır. Allah ın isim/ sıfatları arasında AZİZ olduğu geçer ve anlamı izzet sahibi, mağlup edilemeyen anlamındadır. Yine Allah ın isim/sıfatlarından olan RAHİM ismi de bağışlayıcı, merhamet eden anlamını taşır. SELAM kelimesi de biraz önce yazdığım şekliyle, Rabbimizin isim/sıfatlarından olup selamete, barışa kavuşturan anlamındadır. Hatta bu ve buna benzer isimleri toplum çocuklarına isim olarak koyarlar. İsimler kelimenin gerçek anlamları nedeniyle konur.  Bu bilgilerden yola çıkarak, SELAMUN ALEYKÜM şeklindeki selamlaşmayı da, kelimelerin asıl anlamıyla anlayıp esenlik, barış, selamet sizin üzerinize olsun şeklinde anlarsak, daha doğru olacağını düşünüyorum. 

Vakıa suresi 25 ve 26. Ayetlerde, Allah cennete giren kişilerden bahseder ve bu kişilerin birbirilerine bakın nasıl hitap ettikleri örneğini verir. (Ne boş bir laf işitirler orada ne de günaha sokacak bir şey.  Sadece selam, selam denir. ) Buradan da anlıyoruz ki selam vermek, karşınızdaki dostunuza, arkadaşınıza güzellik ve iyi niyet dileklerinde bulunmak anlamında olduğu anlaşılıyor.


Özellikle üzerinde durmak istediğim konu, Kur'an selamlaşma konusunda da detaya girmemiş, toplumun gelenek ve töresine bırakmıştır. Selamlaşmadaki amaç, karşımızdaki kişiyle ilk temasta, iyi bir intiba bırakıp, onunla dostluğumuzun kapısını aralamaktır. NİSA 86. AYETE DİKKAT EDERSENİZ, SİZİ SELAMLAYAN KİŞİYİ, DAHA GÜZELİYLE SELAMLAYIN DİYOR. DEMEK Kİ SELAMLAŞMANIN TEK BİR ŞEKLİ YOKMUŞ. Kur'an da selamlaşma konusunda çok örnek vardır. Hepside selamlaşmanın bir dostluk, kardeşlik ve iyi niyet göstergesi olduğunu anlatır bizlere. Bir örnek vermek istiyorum.

Nur 27: Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) EV SAHİPLERİNE SELÂM VERMEDEN GİRMEYİN. Bu davranış sizin için daha hayırlıdır. Düşünüp anlayasınız diye size böyle öğüt veriliyor. (Diyanet meali)

Bu ayetten de anlıyoruz ki, selamlaşmak niyetini belirtmek, kendini tanıtmak anlamına da geliyor. Tanımadığınız bir eve gireceğiniz zaman, mutlaka önce selam verin yani ev halkına kendinizi tanıtın, niyetinizi belli edin diyor. Bazen arkadaşlarımıza sitem ederiz ve şöyle deriz.  "Hayırdır selam sabah yok, bir sorun mu var aramızda" deriz. SELAMLAŞMA HER TOPLUMDA, KÜLTÜRDE VARDIR VE KİŞİNİN TAVRINI BELİRLER. Onun için çok önemlidir. Şimdide Kur'an dan selam konusuna çok farklı bir örnek vermek istiyorum. Önce ayeti yazalım.

Nisa 94: Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyin. SİZE SELAM VERENE, DÜNYA HAYATININ GEÇİCİ MENFAATİNE GÖZ DİKEREK "SEN MÜMİN DEĞİLSİN" DEMEYİN. Çünkü Allah'ın nezdinde sayısız ganimetler vardır. Önceden siz de böyle iken Allah size lütfetti; o halde iyi anlayıp dinleyin. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. (Diyanet vakfı meali)

Ayette çok dikkat çekici bir örnek veriliyor ve diyor ki, savaşa gittiğinizde, bu savaş müşriklerle yapılan savaştan bahsediliyor, burası çok önemli. Demek ki Müslüman olmayanlarla savaş halindeler. Karşınıza çıkan kişilerden bazıları, size selam verirse, yani sizinle savaşmayıp, dostluk kurmaya çalışır, sizlere iyi niyetli davranışlarda bulunursa, böyle kişilere, sakın SEN MÜMİN DEĞİLSİN DEMEYİN DİYOR. Böyle söyleyerek, ganimetlerine göz dikmeyin diye de uyarıyor. Aslında bu ayet SELAM konusuna, çok daha farklı açıklama yapıyor.  Selam veren kişi Müslüman değil, ama sana yakınlık gösteriyor ve düşmanca tavırlarda değil, dostça yaklaşıyor. İŞTE SELAM KONUSUNU BU DÜŞÜNCE DOĞRULTUSUNDA ANLAMALIYIZ VE BELİRLİ KALIPLARIN İÇİNE HAPSETMEMELİYİZ. 

Konuyu özetlemek gerekirse, Allah bizlerin selamlaşmamızı özellikle istiyor, çünkü sosyal bir toplum olmanın, insanlar arasında iletişimin, en önemli unsurudur selamlaşma. Kur'an selamlaşma konusunda detaya girmemiş, hatta SELAM demekle bile, selamlaşabileceğimiz örneklerini vermiştir. Tabi çok daha güzel selamlaşarak, selam vermemizi ayrıca belirtmiştir.       

Her toplumda farklı olduğu gibi, bizlerin kültüründe de, çok çeşitli selamlaşmalar vardır. Selam kelimesinin anlamını söylerken, karşımızdaki kişiye, güzel sözler, iyi niyetli dualarımız olarak bahsetmiştik. Örneğin sabah karşılaştığımız bir arkadaşımıza, günün aydın olsun, iyi günler demek ne güzel bir selamlaşma değil mi? Yine akşam vakti karşılaştığımız bir komşumuza, hayırlı akşamlar demek nasıl mutlu edecektir komşumuzu.  Gecenin geç vaktinde bir komşumuzla selamlaştığımızda, iyi geceler, dileklerinde bulunmamız, selamlaşmaya çok güzel örneklerimizdendir. Dikkat ederseniz, hepsinde iyi dilekler ön plana çıkmaktadır. Selamlaşma konusu, günümüzde birçok konuda olduğu gibi, bu konuda farklı biçimde topluma anlatılmış, Allah ın Kur'an da bizlere anlatmaya çalıştığı konunun, özünden ne yazık ki saptırılmıştır.

Tekrar hatırlatmak gerekirse, selamlaşmak karşımızdaki kişiye iyi dileklerimizi sunmaktır. İsteyen Allah ın selamı üzerinize olsun der, isteyen hayırlı, sağlıklı ve huzurlu günler, akşamlar dileklerinde bulunur. Hepsi bir birinden güzel selamlaşmalardır. Bu konuyu lütfen farklılaştırmayalım. Özünden, amacından saptırmayalım. İnancı ne olursa olsun, Karşımızdaki kişiye, komşumuza selam verelim hatırını soralım, gönlünü alalım.

TOPLUMUN ALIŞIK OLDUĞU, KENDİ DİLİNDEN SELAMLAŞMALARI, DİNİN DIŞINDANMIŞ GİBİ GÖSTEREREK, FARKLI KÜLTÜRLERİN DİLİYLE YAPILAN SELAMLAŞMALARI, DİNİN EMRİ VE SELAMLAŞMANIN ŞEKLİ GİBİ GÖSTERMEYELİM, HATA EDERİZ.

Dilerim bizler, birbirini saygı ve sevgiyle selamlamasını öğrenen toplumlar oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

http://hakyolkuran.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://halukgta.blogcu.com/
208

İslam dininin akıl dini olup olmadığını, eğer bizler hala tartışıyorsak, inanın bizlerin Kur'an ile bağı tamamen kesilmiş demektir. Aklı ve düşünmeyi onaylamayan bir inancın, ayakta kalabileceğine nasıl inanırız. Kur'an aklıyla yaşayan, aklıyla her türlü medeniyeti kuran bir topluma indirildiyse, nasıl olurda Kur'an ın her konuda akla hitap etmediğini, İslam ın akıl dini olmadığını söyleriz.

Kur'an ayetlerinin akılla, düşünerek anlaşılması, onu beşerileştirmek anlamında değil, tam tersine bizler için gerçek bir rehber olduğunu gösterir. Bizlere rehber olarak gönderilen bir kitabın, bizler tarafından düşünerek, akılla anlaşılamayacağını söylememiz, aklını kullanmayan, körü körüne inanan bağnaz insanların sözleridir. Bunu bilen İslam düşmanları, güzelim inancımıza öyle batıl itikatlar sokmuşlardır ki, düşünme ve akıl devre dışı kalmıştır. Böyle olunca da, bu toplumu istedikleri gibi Allah ile aldatabilir ve istedikleri gibi sorgulamadan her şeye inandırabilirsiniz.

Ne yazık ki bu zihniyet başarılı oldu ve bugün bizlerin Kur'an ile bağı kesildi, her söyleneni sorgulamadan kabul eden bir toplum olduk. Bu bilgiler Allah katından mıdır diye, sorgulama gereği bile  duymadık. ÇÜNKÜ DİN SORGULAMADAN, DÜŞÜNMEDEN YAŞANIR DÜŞÜNCESİNE İNANDIRILDIK. ELBETTE İMAN ETMENİN İLK ŞARTI KOŞULSUZ İNANMAKTIR. AMA ALLAH İMANIMIZI GÜÇLENDİRMEMİZ İÇİN, BİZLERİN DÜŞÜNEREK, ARAŞTIRARAK İMAN ETMEMİZİ ÖZELLİKLE KUR'AN DA İSTEMİŞTİR. Allah bunu istemişse, nasıl olurda İslam akıl dini değildir deriz. Sizlere bu konuda bazı örnekler vermek istiyorum.  Bakın Rabbimiz ayetlerin sonunda, nasıl uyarıyor bizleri.

(Hâlâ düşünmüyor musunuz? Öğüt alan yok mudur? Fakat düşünen mi var. Ayetleri size açık-seçik bildiriyoruz ki, aklınızı işletebilesiniz. Allah, ayetleri size işte böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız? Biz benzetmeleri insanlar için yapıyoruz ki, inceden inceye düşünebilsinler. Düşünüp taşınacak da öğüt kendisine yarayacak. Dileyen onu düşünüp öğüt alır.)

Bu uyarılardan da anlıyoruz ki, Allah indirdiği ayetleri bizlerin düşünerek, sindirmemizi, özümlememizi ve ondan sonra hayata geçirmemizi istiyor bizlerden. Hiçbir zaman körü körüne bir itaati emretmemiştir Kur'an. ÇÜNKÜ DÜŞÜNMEDEN KABUL EDİLEN BİR BİLGİ, İNANÇ ASLA SAĞLIKLI VE KALICI OLAMAZ.

Öyle yanlış düşünce ve inançlar vardır ki toplum arasında, Kur'an ın kabul etmesi mümkün değildir. Bu konuda bakın neler söyleniyor ve inanılıyor.

(İslam ın AKIL DİNİ olduğunu söylemek yanlış olur.)

(İslam akıl dini değil, nakil yani vahiy dinidir.)

Bu düşünce sahipleri, İSLAM AKIL DİNİ DEĞİL, VAHİY DİNİDİR demişlerdir. Buna inandırılmalarının nedeni, hurafe, batıl inançlarının, dine sokulan yalan ve iftiraların ortaya çıkmaması adınadır. Kur'an ın emirleri içinde, akla ve mantığa ters düşen her hangi bir bilgi var mıdır ki bizler böyle düşünüyoruz?  Kur'an eğer bizleri düşünmeye sevk ediyorsa, bunu söylemek ve düşünmek, ancak Kur'an a yapılan bir iftiradır, saygısızlıktır. Bu tür söylemler, toplumun kafasını karıştırmak adınadır.

İslam inancına batılı, hurafeyi sokanlar, yalan ve iftiralarının devam edebilmesi için, toplumun aklını çelenler, dine nifak karıştıranlar, gerçeklerin ortaya çıkmaması içinde önlemlerini almışlardır. Böylece dine soktukları, akılla ve mantıkla açıklanamayan batılında, bu yolla yaşanmasının devam etmesi sağlanmıştır. Sizlere bir örnek vermek istiyorum. Bu örneği lütfen dine sokulan, Kur'an ın asla bahsetmediği, hüküm vermediği diğer konularla birlikte değerlendiriniz.

(Mesela altın takı erkeğe haramdır. Bunun ispatlanmış bir sebebi yoktur. Bu durumda mantık kuramıyoruz. Kur'an bunu belirtiyor. Peygamberimiz a.s.v. hadisleriyle bunu belirtmiş.)

Lütfen dikkat eder misiniz? Kim demiş erkeğin altın takamayacağını ve bunun HARAM olduğunu? KUR'AN IN ASLA BÖYLE BİR HÜKMÜ YOKTUR. Bu sözler Kur'an a iftiradır. Ama dine batıl ve hurafe sokanlar, peygamberimizin adını kullanarak ona iftira atanlar, böyle olduğunu söylüyor. Elbette bunları din zannedenler, akla ve mantığa uymayan yüzlerce konuların akıl ve mantıkla, Kur'an ile açıklanamadığını gördüklerinde, kendi inançlarının devamı için böyle yanlış bilgileri kullanacaklar ve peygamberimize de iftira atmaktan çekinmeyeceklerdir.

Tekrar etmek istiyorum, Kur'an özellikle akla ve düşünmeye vurgulama yapar. Bizlerin her söylenene inanmamamız içinde, düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı emreder. ÇÜNKÜ DÜŞÜNEN VE SORGULAYAN İNSANI, HİÇ KİMSE ALDATAMAZ, KANDIRAMAZ.

Kur'an akıl dinimidir, vahiy dinimidir diyerek toplumun aklını karıştıranlar, yalan ve iftiralarının ortaya çıkmasını istemeyenlerdir. Allah ın ayetler üzerinde bizlerin düşünmemizi istemesi, ayetlerin ne derece güçlü ve sağlam olduğunu gösterir. Ayrıca bizlerin ayetler üzerinde düşünmemiz, onu gerektiği ölçüde kavrayamadığımızda, kabul etmeyeceğimiz anlamını taşımaz. Tam tersine ayetleri daha iyi anlamamız için çaba harcamamızı, araştırmamızı sağlar.

Zaten ayetlerin bir kısmı dinin anası, temeli olan MUHKEM yani şüphe götürmeyecek kadar açık anlaşılan, bir kısmı da MÜTEŞABİH, yani zamanla ilimle, araştırmalarla anlaşılacak ayetlerdir. HİÇ KİMSE AYETLER ÜZERİNDE BEN BUNU ANLAMADIM, İNANMIYORUM DEMEZ VE DEMİYOR DA ZATEN. İMANIN GEREĞİ BUNU GEREKTİRİR. Ama araştırıp gönlümüzün ve aklımızın tatmin olması, İmanımızı güçlendireceği için, Allah araştırmamızı ve sorgulamamızı istemiştir. 

Sorgulamak, araştırmak, incelemek doğruyu bulmak adına çaba harcamak demektir. Allah da bizlerin böyle kullar olmamızı özellikle istemiştir. Kur'an da bu konuyla ilgili uyarıda bulunarak, SAKIN EMİN OLMADIĞINIZ BİLGİLERİN ARDINA DÜŞMEYİN, HESABINI SORARIM diye bizleri uyarmıştır. Allah Kur'an ın sınırlarını aşmayın, kâfirlerden olursunuz der bizlere. Daha da net bir uyarı yaparak, SİZLERİ YALNIZ KUR'AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM diyerek, sorumlu olduğumuz kitabın, bilgilerin yalnız Kur'an olduğunun altını çizmiştir, sınırları da belirlemiştir.

Gerçek bir Müslüman ın İMANI kanıta, bilgi ve belgeye dayanmalıdır. DİN VE İMAN ADINA, ŞÜPHE DUYMAYACAĞIMIZ TEK DELİL, BELGE VE KANIT YALNIZ KUR'AN DIR. BUNU SÖYLEYEN KUR'AN IN BİZZAT KENDİSİDİR. Peygamberimizde yalnız Kur'an ı tebliğ etmek ve yalnız Kur'an ile hükmetmek görevi almıştır. Onun içinde Allah, yalnız Kur'an ın ipine sarılın ve Kur'an ın sınırlarını sakın aşmayın diye uyarır bizleri. Allah aklını kullanmadan, körü körüne inananlara bakın nasıl bir uyarıda bulunuyor.

Yunus 100:  Allah'ın izni olmadıkça hiç kimse inanamaz. O, AKLINI KULLANMAYANLARA KÖTÜ BİR AZAB VERİR. (Diyanet eski meali)

Sizce bu uyarıyı alan bizler, İslam dini hala akıl dini değildir diyerek, aklı önemsemeyen bir tavır içinde olmamız normal midir? Buna inanarak, böylece vahye/Kur'an a saygı gösterdiğine inananlar batılın, hurafenin ve şeytanın tuzağına çok daha kolay düşeceklerini unutmamalıdırlar. Rabbimiz geleceği bilen ve ona göre önlemler alandır. Onun içinde bizleri uyarıyor ve düşünmeye davet ediyor. Akıl asla alt edilemeyen, yenilemeyen bir güçtür.  ONUN İÇİN ALLAH KUR'AN İÇİN İLİMDİR, NURDUR DİYOR. HANGİ İLİM AKILLA TERS DÜŞER. Allah Kur'an ın birçok ayetinde, bizleri bu dünyada imtihan ettiğini söyler.

Ankebut 2: İnsanlar, "İnandık" demekle İMTİHAN EDİLMEDEN bırakılacaklarını mı zannederler.  (Diyanet meali)

Sizlere sormak isterim, madem Allah bizleri bu dünyada imtihan ediyor, aklımızı kullanmamızı emrediyor, düşünmemizi istiyor, sizce aklın onaylanmadığı, akılla bağdaşmayan kanun ve kurallardan bizleri sorumlu tutarak, imtihan eder mi? Aklın onaylamadığını kabul eden, akılsızdır. Böyle bir insanın imtihandan geçerek, Allah ın sevgili kulu olması ve Rabbimizin vaat ettiği cennetine layık olmasını nasıl düşünürüz. Allah birçok ayetinde düşünen yok mu, düşünün diye uyaracak, daha sonrada aklın onaylamadığı bilgilerden, bizleri imtihan edecek, sorumlu tutacak öylemi dostlar?

SON OLARAK ŞUNU SÖYLEYEBİLİRİZ. İSLAM HEM AKIL, HEM DE VAHİY DİNİDİR. ALLAH AYETİNİ İNDİRİR, DAHA SONRADA İNDİRDİĞİ AYETLER ÜZERİNDE BİZLERİN DÜŞÜNMEMİZİ EMREDEREK, BUNLARDAN BİZLERİ İMTİHAN EDER. ÇÜNKÜ AKILLA VAHİY BİR BÜTÜNDÜR. AYETLER ÜZERİNDE DÜŞÜNDÜĞÜMÜZDE, ALLAH IN UYARI VE TAVSİYELERİ EN DOĞRU ŞEKİLDE ANLAŞILACAK VE İMANIMIZDA KALICI VE GÜÇLÜ OLACAKTIR. 

Lütfen bu konulara daha dikkatle yaklaşarak, Allah ın rehberi FURKAN a saygılı olalım ve onu aklın, mantığın, ilmin dışına çıkarmaya çalışmayalım. Bunu yaparsak şeytana hizmet etmiş oluruz, hurafe ve batılın tuzağına düşmekten de, asla kurtulamayız.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


http://hakyolkuran.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://halukgta.blogcu.com/
209
Din Bilgisi / Sizce ŞANS Ne Anlama Geliyor?
23 Mart , 2016, 11:22:28
Hepimizin çok sık kullandığı bir kelimedir ŞANS. Hiç tahmin etmediğimiz bir şeyin olması, ya da tam tersine olmasını istediğimiz bir şeyin olmaması durumunda da kullanırız. Ya çok şanslıymışım deriz, istediğimiz şey olmadığında da, şansımız yokmuş der geçeriz. Sizce şans ne demek, hiç düşündünüz mü? Türk dil kurumunun sözlüğüne baktığımızda şansı bakın nasıl açıklıyor.

"Mantıkla açıklanamayan, birtakım rastlantısal olayların nedeni olan güç, baht, talih, felek. Doğaüstü güç."

İşin doğrusu, çok fazla akıl erdiremediğimiz konular başımıza geldiğinde kullanırız bu kelimeyi. Şans kelimesini tarif ederken, mantıkla açıklayamadığımız ve rastlantısal olaylar deyip geçeriz. Sizce bizlerin başına gelen ve şans diyerek geçiştirdiğimiz bazı olaylar, rastlantı mı? Hiçbir gücün etkisi yok mu başımıza gelen olaylarda? O zaman rastlantı ne demek? Bakın bu kelimede açıklanamıyor.

Önce şunu asla unutmamalıyız. Rastlandı diye bir şey asla olamaz. Bunu böyle düşünmek bizlerin işine geliyor. Şansı tarif ederken, dil kurumu mantıkla açıklanamayan ifadesini kullanmış. Eğer bir olay mantıkla açıklanamıyorsa, göremediğimiz ama hissettiğimiz bir sonuç çıkıyorsa ortaya, neden bu olaya şans diyoruz da, ALLAH IN TAKDİRİ DEMİYORUZ. Hani Allah ın izni olmadan, YAPRAK BİLE KIPIRDAMIYORDU.

Kur'an bizleri uyarırken, başınıza gelen her musibet kendi ellerinizin yaptıklarındandır der. Yine bir başka uyarısında, başınıza gelen bir şer, kim bilir belki sizin için hayırdır, yine başınıza gelen bir hayır, belki de sizin için şerdir, Allah bilir siz bilmezsiniz diyerek, başımıza gelecek olayların bizler tarafından dikkatle takip edilip, düşünmemiz gerektiği uyarısını yapar.

Tabi bizler tüm bu uyarılardan habersiz, ya da işimize gelmediğinden olsa gerek, olayların sonuçları hakkında düşünmek yerine, ŞANS deyip geçeriz. ŞANS DİYE BİR ŞEY YOKTUR, LÜTFEN BUNU UNUTMAYALIM. Bir işe gereken çabayı gösterdiğimiz halde iyi bir sonuç alamıyorsak, onun takdirinin Allah katından geldiğini unutmayalım. Yine bir işi çok isteyip, ama çok fazla çaba harcayamadığımız halde, istediğimiz bir sonuca ulaşmış ve mutlu olmuşsak, buna şans demeyelim, bunun takdirinin de yine, yüce Rabbimiz katından olduğunu bilmeliyiz.

BİZLER NE YAZIK Kİ, ALLAH IN TAKDİRİNİ GÖZ ARDI EDİYORUZ. Kim bilir belki de böyle işimize geliyor. Nefsimizin azgın dürtüsü, bencil duygularımızın baskısı ön plana çıkıyor ve her an her dakika hayatımıza, yaşamımıza Allah ın müdahale edebileceği düşüncesini hatırlamak istemiyoruz.

Bu dünyada hiçbir şey, hiçbir olay rastlantısal ve mantıksız oluşmamıştır. Bu durumda başımıza gelen bazı olaylara, anlamını bile açıklayamadığımız ŞANS ismini nasıl veririz.

Çok fazla çalışmayıp başardığımız, ya da çok fazla çalışıp da başaramadığımız işlere ŞANS demeyelim. BUNUN ARDINDAKİ, ALLAH IN TAKDİRİNİ ANLAMAYA ÇALIŞALIM. Çok istediğimiz halde, şanssızmışım dediğimiz işlerin, belki de bizler işin hayrı olacağını, tam tersine çok şanslıymışız dediğimiz bazı şeylerinde, belki de bizlere hayrı dokunamayacağını unutmamalıyız.

Bizler Allah ın katındaki derecemizi bilemeyiz. Onun içinde, elimizden gelen gayreti her konuda göstermeliyiz. GAYRET BİZDEN, TAKDİR ALLAH DAN. Gayretli, çalışkan bir insan olarak, hiç ummadığımız güzel olaylarla karşılaşıyorsak, bu güzelliğe anlamını bile tanımlayamadığımız ŞANS demek yerine, YÜCE RABBİMİZDEN GELEN BİR LÜTUF OLDUĞUNU BİLEREK, ONA ŞÜKRANLARIMIZI SUNMALIYIZ. Eğer tam tersi bir durumla karşılaşmışsak, yine buna ŞANSIZLIK demek yerine, sebep sonuç ilişkisini, kendi nefsimizde değerlendirmeliyiz.  Bazı şeyler bizim elimizden gelmez. Ama HAK tan, hiç ummadığımız bir zaman gelebilir, bunu unutmayalım.

Yaşadığımız bu dünyada, şans eseri meydana gelen bir zerre dahi olmuyorsa, bizlerin başına gelen hiçbir olayı da bizlerin, ŞANSA bağlamamız ancak, bizlerin kendi nefsimizi kandırıp oyalayacaktır, lütfen bunu unutmayalım.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


http://hakyolkuran.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://halukgta.blogcu.com/
210
Bu yazımda sizleri, düşünmeye davet etmek istediğim, Nahl suresi 43. ve Nisa 59. ayetler olacaktır. Dini nefislerinde şekillendirenler, batıl inançlarına kanıt arayanlar, bu ayetlerde geçen bir cümleye, kelimeye ayette bahsedilmeyen, Kur'an ın asla onaylamayacağı farklı anlamlar vererek, batıl inançlarına delil yapma çabası içine girmişlerdir.  Önce ilk ayeti, farklı meallerden yazalım ki doğru anlayabilelim.

Nahl 43: Senden önce de ancak, kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. EĞER BİLMİYORSANIZ İLİM SAHİPLERİNE SORUN.( Bilmiyorsanız Kitap ehline sorun.)  (Diyanet meali)

Nahl 43: (Ey Peygamber!) Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber olarak göndermedik. EĞER BUNU BİLMİYORSANIZ(EHLİ ZİKRE) TEVRAT VE İNCİL ÂLİMLERİNE SORUN. ( Elmalı Hamdi meali)

Nahl 43: Biz senden önce de elçi olarak kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. EĞER BİLMİYORSANIZ, ZİKİR/KUR'AN EHLİNE SORUN. (Yaşar Nuri Öztürk meali)

BU AYET KUR'AN I ANLAYABİLMEMİZ İÇİN ÂLİM, ULEMA, VELİ KİŞİLERE MUTLAKA SORULMASI, DANIŞILMASININ GEREKTİĞİNE, DELİL OLARAK GÖSTERMEKTEDİRLER. Tıpkı Kur'an a inandığımız gibi, bu bilgilerinde doğruluğuna inanmamız sizce doğrumu? ALLAH BEN SİZLERE KUR'AN I ANLATAMIYORSAM, BENİM SÖZLERİMDEN ANLAYAMIYORSANIZ, SİZE KUR'AN I ANLATAN İLİM SAHİPLERİNDEN BİLGİ ALIN, ÖĞRENİN DEMİŞ OLACAĞINA NASIL İNANIRIZ. Allah anlayamayacağımız hükümler gönderip, daha sonrada bizleri birilerine muhtaç kılar mı sizce?

Hani emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin diyordu Rabbimiz. Yemin ederek anlayabilmemiz için kolaylaştırdığını söylediği kitabı, Rabbimiz bizlere açıklayamadı da HÂŞÂ, bunu birilerinin başarabileceğini mi söylüyoruz ve buna inanıyoruz. İşte mezheplerin kavgaları bu düşünceden çıkıyor. Senin mezhep imamın kâfir, benim ki en doğrusu zihniyeti dini bölüyor. Kur'an güvenilecek, yardım istenecek yalnız Allah tır der. Sarılacağımız kitabında, yalnız Kur'an olduğunu apaçık belirtir bizlere.

Kur'an kişi odaklı, din inancını yasaklar. Çünkü imtihan olmanın özüne aykırıdır da ondan. Hatta ne der, sakın din ve inancınız adına VELİLERİN ARDINA DÜŞMEYİN. Bir ayetinde de, güvenilecek yardım istenecek yalnız Allah dır der. Velilere, şeyhlere, efendilere güvenmeden İslam ı Kur'an dan yaşamamızı isteyen Allah, acaba güvenilecek kişiler bulup da, İslam ı yaşamamızı, onlardan öğrenmemizi ister mi bizlerden?

Eğer Kur'an ı anlamadığınızda, bilenlere sorun demiş olsaydı, ya da biz böyle bir anlam çıkartırsak, bu ayet diğer ayetlerle çelişirdi. Çünkü Allah ayetler için kolaylaştırılmış, nice örneklerle açıklanmış izah edilmiştir diyor. Bunun içinde birçok kez yemin ediyor Kur'an da. YANİ KUR'AN, ÖĞRETİCİ BİR ÖĞRETMENDİR AYNI ZAMANDA, ONUN İÇİN EŞİ BENZERİ YOKTUR. Allah bizlere meydan okuyor ve diyor ki, HAYDİ BİR BENZERİNİ GETİRİN. Düşündürücü değil mi, eşi benzer olmayan bir kitabı biz okuduğumuzda anlayamıyoruz, ama birileri anlayacağımız hale getirebiliyor.

Sözlerim yanlış anlaşılmasın, elbette dini öğrenmek için birbirimizden yararlanmalıyız, hepimiz aynı kapasitede değiliz. Ama körü körüne birilerine güvenerek değil. Ayetleri anlamak için, araştırmadan Kur'an ı okumadan, eğer birilerine güvenirsek, mutlaka yanlış yaparız. Çünkü beşer her zaman şaşa bilir. Mezheplerde bunun için birbirleriyle kavgalı. Onun içinde bizler ayetleri, yine Kur'an ın verdiği örneklerden yola çıkarak anlamaya çalışmalıyız. Kur'an ın hiçbir yerinde muhkem ayetlerin anlaşılamayabileceğinden bahsetmez. Tam tersine kolaylaştırıldığından ve birçok örneklerle izah edildiğinden bahseder. Bizlerde çalışmalarımızı, araştırmalarımızı bu doğrultuda yapmalıyız. YANİ KUR'AN I ANLAMAK İÇİN, GÜVENECEK BEŞER ARAMAK YERİNE, EN GÜVENLİ KUR'AN DAN BİZLER, BİZZAT ÖĞRENMEYE ÇALIŞMALIYIZ. Elbette anlayamadıklarımızı da sormalıyız. İmtihan olmanın gereği budur.

Gelelim ayete, lütfen ayette anlatılanın, izah edilenin dışına çıkmadan, ayette anlatılmak istenene odaklanalım ki, en doğruya anlayabilelim. Ayette ne diyordu Allah. Senden öncede senin gibi, er kişilerden elçiler gönderdik. Yani senden farkı yoktu gönderdiğim elçilerin, açıklaması yapılıyor.  Şimdide bunu kimlere sorulmasını istediği konusunu düşünelim.  Lütfen dikkat, Kur'an yeni indirilmiş ve toplum yeni Müslüman olmuş. HATTA DAHA ÖNCE HİÇ BİR EHLİ KİTABA TABİ OLMAYAN, EHLİ KİTABIN İNANÇLARINI ÇOK FAZLA BİLMEYEN, ÜMMİ BİR ELÇİ, PEYGAMBER VAR. Sizce daha önceki peygamberlerinde, birer beşer olduğunu kimler bilebilir bu durumda. Daha ortada İslam toplumu, İslam âlimleri, yok ki sorulsun, danışılsın. DİNİ KONULARDA DANIŞILACAK OLSAYDI, PEYGAMBERİMİZE DANIŞIRLARDI. Demek ki burada sorulan farklı bir soru var. Sorulan soru daha önce gelmiş peygamberlerin durumu hakkında, bunu da bilecek olanlar ayette geçen ZİKİR EHLİ yani Allah katından gönderilmiş kitaplara iman eden, Ehli kitap olduğu anlaşılıyor. Tabi bugün bizler günümüzde, ayette geçen konuyu hiç kimseye sormak durumunda değiliz. Çünkü ayet bunu açıkça belirtmiş, bizlerde buna şüphe duymadan iman ediyoruz.

Bu sözlerimden sonra, şöyle düşünen kardeşlerimde olabilir. Niye ehli kitaba soruyoruz ki, onlar zaten dinden sapmış insanlardı. Çok doğru aslında, ayette mutlaka onlara sorun demiyor zaten. Bugün bizlerin sormasına da gerek yok. İsterseniz sorun denilen, o günkü toplum. ÇÜNKÜ AYETTE GEREKEN AÇIKLAMA YAPILMIŞ VE TÜM GÖNDERDİĞİM ELÇİLER BEŞERDİ VE ÖLÜMLÜYDÜ DİYOR. Dikkat ederseniz eğer bunu bilmiyorsanız, yani bu konuda şüpheniz varsa, o günkü ehli kitap toplumlar kast edilerek, onlara sorun diyor. YALNIZ DİKKAT, SORULMASI GEREKEN KONU GÖNDERİLEN ELÇİNİN DURUMUYLA İLGİLİ. Yoksa dini konularda, onlara danışılmalıdır anlamında asla değil. Bahsettiğimiz ayetin devamında ki ayet, bakın konuyu aslında açıklıyor.

Nahl 44: (O peygamberleri) apaçık belgeler ve kitaplarla gönderdik. İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur'an'ı indirdik. (Diyanet meali)

Allah daha önce gönderdiği elçileri apaçık belgeler, kitaplar göndererek her bilgiyi açıkladığını söylüyor. Yani 43. Ayette zikir ehline sorun dediği, daha önceki kitaplarda da aynı bilgilerin olduğu açıklanıyor.  Ayetin devamında da peygamberimize, sana zikir yani Kur'an indirdik ki, onlara açıklayasın, tebliğ edesin diyor. Devamında söyledikleri çok önemli. Bize tebliğ edilen Kur'an ı da bizler, ÜZERİNDE DÜŞÜNEREK bizzat bizlerin araştırmamızı, imtihanımızın gereklerini yerine getirmemizi istiyor. Bu uyarıları Kur'an da, ayetlerin sonunda çok duyarız. Allah ayetlerin üzerinde bizlerin düşünmesini özellikle emreder. Çünkü kalıcı ve güçlü imanın yolu düşünerek iman etmekten geçer. KUR'AN I ANLAMAK İÇİN ÂLİMLERE, VELİLERE GİDİN SORUN SİZ ANLAYAMAZSINIZ, ŞEKLİNDE BİR AYET, ASLA YOKTUR KUR'AN DA. OLSAYDI DİĞER AYETLERLE, TEZAT OLUŞTURURDU.

Nahl 43. Ayette, çok önemli bir konuya da açıklık getirdiğini görüyoruz. Daha önce Allah ın gönderdiği elçilerin, tıpkı peygamberimizin olduğu gibi bir beşer, ölümlü, bir er kişi olduğu bilgisi veriliyor ve diyor ki, bu konuda emin olmanız için, Zikir ehline, yani daha önce gönderdiği elçilere, kitaplara iman edenlere sorun diyor. Buradan açık bir şekilde Hz. İsa peygamberimizin de, tıpkı peygamberimizin olduğu gibi bir beşer, ölümlü olduğu, o günkü toplum tarafından biliniyormuş. Eğer tamamı yanlış inanç içinde olsalardı o gün, onlara sorun demezdi Allah bu konuyu. Şimdide istismar edilen, çok farklı anlamlar yüklenen, Nisa suresi 59. Ayete birlikte bakalım.

Nisa 59: Ey iman edenler! ALLAH'A İTAAT EDİN. PEYGAMBER'E İTAAT EDİN ve sizden olan ulu'l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu ALLAH VE RESÛLÜNE ARZ EDİN. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir. (Diyanet meali)

Ayeti okuduğumuzda, dikkat çeken konu, peygamberimizin yaşadığı dönemle ilgili. Rabbimiz Ey iman edenler diye başlıyor ve ilk uyarıda Allah a itaat etmemizi emrediyor. Daha sonrada elçisine yani peygamberimize itaat edin diyor. Burada dikkat etmemiz ve unutmamamız gereken, peygamberimizin yaşadığı dönemle ilgilidir. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğümüzde, sorunlarınızı Allah ve resulüne arz edin diyor.

Burada düşünmemiz gereken soru, Allah ayrı resulü ayrımı? Elbette hayır, peygamberimize müracaat eden biliyor ki, Allah ın elçisi ümmetine yalnız Kur'an ile hükmedecek, yalnız Kur'an ın hükümleri ile karar verecektir. Çünkü Allah bir ayetinde ne diyordu; ALLAH HÜKMÜNE, HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEZ. Maide suresi 49. Ayetinde, bakın Allah elçisine ne diyor. (SEN DE ARALARINDA, ALLAH'IN İNDİRDİĞİYLE HÜKMET. ONLARIN KEYİFLERİNE UYMA.)

Ayette, herhangi bir sorununuz olduğunda, peygamberimize arz edilmesini isteyen Rabbimiz, elçisine verdiği görev gereği yalnız Kur'an ile hükmedeceğini biliyor. Onun içinde Allah a ve resulüne arz edin cümlesini, birlikte anlamalıyız, ayrı ayrı anlamda değil. Bakın Allah elçisine, deki onlara diyerek ne söylemesini istiyor.

Enam 114: (De ki): ALLAH'DAN BAŞKA BİR HAKEM Mİ ARAYACAĞIM? Halbuki size Kitab'ı  açık olarak indiren O'dur. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, Kur'an'ın gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. Sakın şüpheye düşenlerden olma! (Diyanet vakfı meali)

Buradan da anlıyoruz ki, PEYGAMBERİMİZİN HAKEMLİĞİ, Allah ın hükümlerinden oluşuyor, yani Kur'an dan, farklı bilgilerden değil. Ayetin devamında da, çok net bir açıklama yapıyor ve diyor ki, (Hâlbuki size Kitab'ı açık olarak indiren O'dur) Tabi bizler bunca ayeti gördüğümüz halde, hala açıkta ne kadar açık, diyerek gerçekleri anlamamakta ısrar ediyoruz.

Ayette ayrıca dikkat çeken bir uyarı ise, bizlerin seçtiği yöneticilere uymamız emredilmiştir. Uyarmak isterim, Kur'an kendi yöneticinizi kendiniz seçin der. Ama ne yazık ki İslam toplumları, genel çoğunlukla krallıkla yönetilmiştir ve yönetilmeye de devam ediyor. Bu uyarıdaki amaç, toplum arasında sükûnetin ve barışın sağlanması adınadır.

Peki, bizler günümüzde Nisa 59. Ayetten ne anlamalıyız. Burası çok önemli. Allah iman eden Müslümanlara sesleniyor, Allah a ve onun elçisi kanalıyla göndermiş olduğu kitap Kur'an a itaat etmemizi emrediyor. Bu ayetten eğer Kur'an dan başka dini yaşamak için, peygamberimizin hadislerine de iman etmemizi emrediyor Allah, diye anlarsak, Kur'an da geçen yüzlerde emre ters düşeriz. Lütfen unutmayalım, peygamberimiz sağlığında Kur'an ın dışından hiçbir şey yazdırmamış, ümmetine bunlarda dinin emirleridir, uymalısınız dememiştir. Hatta hadis naklini, yapılan yanlışları, sözlerine ilaveleri gördüğünden yasaklamıştır. Tek bir ayeti hatırlatmak yetecektir.

Zuhruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İLERİDE ONDAN SORUMLU TUTULACAKSINIZ. (Diyanet Vakfı meali)

Bu ve buna benzer yüzlerce ayete iman ettiğimizi söylüyorsak, peygamberimizin Kur'an ın dışından, dine ilaveler yaptığına inanmamız, hataların en büyüğü olacaktır.  Bugün İslam toplumunun bölünmesinin, bir birine düşman olmasının tek nedeni, Kur'an ın dışından emin olamayacağımız bilgilerin ardı sıra gitmemiz ve bu bilgileri dinin asli unsuru kabul etmemizdendir.

Tüm bu bilgilerden yola çıkarak, tekrar şunu söyleyebiliriz.  Bugün bizler peygamberimizin yolundan gitmek, onu örnek almak istiyorsak, Allah ın da emrettiği gibi, yalnız Kur'an ın ipine sarılmalıyız. Emin olmadığımız bilgilerin ardı sıra gitmemeliyiz. Unutmayalım, peygamberimiz bizler için güzel bir örnekti, dinde Allah ın ortağı değil.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


http://hakyolkuran.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyol1.sayfasi.net/
http://halukgta.blogcu.com/
211
Fıkıh düşüncesi, belki ilk zamanlar topluma bilgi vermek adına faydalı olduysa da, daha sonraları İslam toplumlarını bölen, parçalayan ve Müslümanları bir bilinmeze sürükleyen, inanılmaz tehlikeli yol ve yöntem haline gelmiştir. Bu sözleri neden söylediğimi, detaylı bir şekilde sizlere açıklamak isterim. İslam dinini yaşamak için, fıkıh ilmini bilmemiz gerektiği söylenir günümüzde. Peki, bu ilim dedikleri nasıl bir şey hiç araştırdınız mı? Kur'an dan farklı bilgiler mi? Ya da Kur'an ın anlaşılması için zorunlu bilgiler mi? Gelin önce bu sorularımıza cevaplar arayalım.

FIKIH İSLAM HUKUKUDUR diye, kısaca tarif ederler. Ayrıca kelime anlamı olarak, İslam inancında gidişatı, yolu yöntemi anlamak, işin özünü kavramak olarak da tarif edilir. Bu konuda daha fazla detaya girdiğimizde, fıkıh ilminin temel kaynaklarının Kur'an ve sünnet olduğu açıklamaları yapılmaktadır. Fıkıh ilminin ana amacının, DİNE HÜKÜM KOYMAK OLMADIĞI AMA ANA KAYNAKLARA, YANİ KUR'AN VE SÜNNETE UYGUN HÜKMÜ ARAŞTIRMAKTIR DENİR. Unuttuğumuz bir şey var, ana kaynak tektir oda Kur'an dır.

Şimdi gelelim bu söylenenlere. Fıkıh bir şeyin, özünü ve inceliklerini araştırmak olduğuna göre,  acaba Kur'an bizlerin İslam ı yaşayabilmemiz için verilen emirlerin özünü, inceliklerini açıklamıyor mu da, bu şekilde farklı kaynaklara ihtiyacımız oluyor? Bu sorunun doğru cevabını bulamadığımız sürece, büyük yanlışlar yapmaya devam edeceğimizi de unutmayalım. Kur'an a baktığımızda onlarca ayetinde,  Kur'an ı anlayabilmemiz için, apaçık ve detaylı nice örneklerle izah edildiğini söyler. Birkaç örnek verelim. Enam suresi 57. Ayetinde  De ki: Şüphesiz ben RABBİMDEN GELEN APAÇIK BİR DELİLE DAYANIYORUM. Yine Hicr suresi 1. Ayetinde, BUNLAR APAÇIK OLAN KUR'AN IN AYETLERİDİR der. Lütfen aşağıdaki ayetler üzerinde bir dakika düşünür müsünüz?

Nur 34: Andolsun ki biz size (gerekeni) AÇIK AÇIK BİLDİREN AYETLER, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve takvaya ulaşmış kimseler için ÖĞÜTLER İNDİRDİK.  (Diyanet vakfı meali)

İbrahim 52: Bu Kur'an; kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALSINLAR DİYE İNSANLARA BİR BİLDİRİDİR.

Bu ayetlere benzer onlarca ayet vardır ki, Kur'an ın bizzat Kur'an tarafından açıklanmış ve izah edilmiş olduğu bizlere bildirilmiştir. İlginçtir bunca açık ayetleri gördükleri halde, hala şöyle diyenleri duyarız. AÇIKTA NEKADAR AÇIK, NAMAZIN NASIL KILINACAĞI, KAÇ REKÂT OLDUĞU NEREDE YAZIYOR? Sizlere sormak isterim, Allah bizleri sorumlu tutacağını söylediği Kur'an ı, bizlere açıkladığını, nice örneklerle izah ettiğini söyleyip, bizlere tebliğ, bildiri olarak sunduğu kitabı, bizlere gereği gibi HÂŞÂ anlatamayıp, bu izahı ve anlatımı birilerine bırakmış olabileceğine, nasıl inanırız?

YARADAN BİZLERE, APAÇIK BİR BİLDİRİ SUNUYOR ELÇİSİ KANALIYLA, AMA BU BİLDİRİNİN ÜSTÜ ÖRTÜLÜ, GEREKLİ AÇIKLAMALAR YAPILMAMIŞ VE BİZLER TARAFINDAN ANLAŞILAMIYOR, ÖYLEMİ DOSTLAR? Ne dediğimizin, nelere inandığımızın farkında mıyız? Allah sizlere öğüt veriyorum diyor, ama bizler bu öğüdü Allah ın kelamından anlayamayacağımızı söyleyenlere inanıyoruz.

Fıkıh konusunun, nasıl büyük riskler taşıdığını anlamaya devam edelim. İslam ı Kur'an merkezli yaşamayan, cemaat ve tarikatlar ile yaşayan ve fıkıh öğretisini alanlar, DİN YA KUR'AN DIR YADA HADİSTİR DİYE İNANIRLAR. Bu sözler Kur'an a şirk koşmaktır hatırlatırım. Kur'an ın yanına hiç bir şey konamaz. ZATEN FIKIH İLMİNİN, ANA KAYNAĞI HADİSLERDİR. Çünkü Kur'an ı açık ve yeterli görmeyenler, her bilginin Kur'an da olmadığını söyleyenler, dini anlatmak ve yaşamak için hadisleri kullanmaktadırlar. PEYGAMBERİMİZİN HADİSLERİ, KUR'AN IN DIŞINDAN SÖZLER DEĞİLDİR. Eğer farklı sözleri, peygamberimizin adıyla bizlere sunuyorlarsa, bunlar peygamberimizin sözleri/hadisleri olamaz.

Bizler Allah ın buyurduğu gibi, Kur'an dan sorumluyuz, Kur'an dan hesaba çekileceğiz. Kur'an ın bahsetmedikleri, Yaradan ın kullarına yaşamında tanıdığı serbest alanlardır, dinin ve inancın sınırları dışındadır. FIKIH yoluyla İslam inancına öyle bilgiler sokulmuştur ki, bu bilgileri Kur'an da göremediğimizde, bakın demek ki her şey Kur'an da yokmuş, deme yanlışını yapıyoruz. Bu yanlış düşünce, dini zorlaştırıyor bizleri Kur'an dan uzaklaştırıyor, batılın takipçisi yapıyor. Peygamberimizde bu konuya dikkatimizi çekmiş ve bakın ne demiştir.
Allah'ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. HAKKINDA SUSTUĞU İSE SERBESTTİR. Allah'ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve BİLİN Kİ ALLAH HİÇBİR ŞEYİ UNUTUCU DEĞİLDİR.
Ebu Davud K. Etime 39/Tırmizi K. Libas 6 İbni Mace K. Etime 60/ El-Müracaat sayfa 20
Fıkıh inancının nereden geldiğini anlatanlar, bakın bu kaynağı nasıl izah ediyorlar. Geçmiş yüz yıllar öncesinden, Kur'an ile meşgul olan insanlar, Kur'an dan ve hadislerden ne anladıklarını,  kayda geçirmişler ve fıkıh temellerini oluşturmuşlardır diye anlatılıyor. Bu izah ve açıklamalardan, büyük bir ilim doğduğunu da belirtiyorlar. Bu ilme de FIKIH deniyor. Ayrıca açıklama yapılıyor ve deniyor ki; FIKIH KUR'AN DEĞİLDİR, KUR'AN IN HADİSİN ANLAŞILMA ŞEKLİDİR. İnanıyorum aklınıza şu soru geldi, acaba fıkıh ilmini, hangi mezhebin kabul ettiği hadislere göre yaşamalı ve Kur'an ı anlamaya çalışmalıyız. Çünkü mezhepler arasında ihtilaflı olan öyle hadisler var ki, birbirilerinin kabul ettiği din önderlerini kâfirlikle, dinden çıkmakla suçluyorlar.

Bizler İslam ı kendi düşüncelerimizle değil de, yüzlerce yıl öncesinden günümüze ulaşan, emin olamayacağımız kişilerin sözleri, bilgileri ışığında yaşamaya çalışırsak, ne Kur'an ı doğru anlarız, nede Allah ın istediği yoldan gideriz. HER ŞEYDEN ÖNCE, BİZLERE ULAŞAN FIKIH BİLGİLERİNİN, GERÇEKTEN ADI GEÇEN KİŞİLERE AİT OLDUĞUNA BİLE EMİN OLAMAYIZ. Bu sözlerin, bilgilerin Rivayetler yoluyla, yüzlerce yıl öncesinden günümüze hatasız ve eksiksiz ulaşması mümkün değildir. Araya din düşmanlarının, dini çıkarlarına kullananların ve şeytanın vesvesesinin girmediğini kimse söyleyemez. Bu yol ve yöntemle, dini yaşamak büyük tehlikelerle doludur.

İNSANOĞLU HATASIZ DEĞİLDİR, EĞER DİNİ BİRİLERİNE ENDEKSLEYEREK HİÇ DÜŞÜNMEDEN, KUR'AN DAN ARAŞTIRMADAN, ONLARIN SÖZLERİYLE YAŞARSAK, O KİŞİLERİN YAPACAĞI HATALARI, YANLIŞLARI BİZLER DE YAPMIŞ OLURUZ. Birde bu hataları zincirleme, milyonlarca kişi hayatına geçiriyorsa, bu yolun sonunu tahmin edemiyorum.

Peygamberimiz sağlığında, Kur'an ın dışından hiçbir bilgi yazdırmamıştır. ÇÜNKÜ DİNİN KAYNAĞI YALNIZ KUR'AN DIR DA ONDAN. Dinin sahibi Allah dır ve ortağı da yoktur. Bizleri din ve iman adına bilgilendiren her bilginin de, Kur'an da olduğunu bizzat Kur'an söylediğine göre, nasıl olurda Kur'an ın dışından kaynakları, KİŞİSEL DÜŞÜNCELERİ, YORUMLARI din diye kabul ederiz? Dini yaşamak ciddiyet ister. ONUN İÇİNDE BİRİLERİNİN KUR'AN DAN VE EMİN OLAMAYACAĞIMIZ HADİSLERDEN, NE ANLADIĞIYLA İSLAM I YAŞAMAMIZ, BİZLER İÇİN BÜYÜK TEHLİKEDİR.  Herkes kendi anladığından, kendi yaptıklarından sorumludur. İNANCIMIZI, ASLA BİRİLERİNİN DÜŞÜNCELERİNE ENDEKSLEYEMEYİZ, TAKİPÇİSİ OLAMAYIZ. Bu düşünce imtihan olmanın özüne ters düşer. Çünkü Allah bizlerin bu dünyada, imtihan olduğumuzu söylüyor.

Dört halife devrini de lütfen araştırınız, peygamberimizden hadis nakletmek yasaktı. Çünkü peygamberimiz sağlığında yasaklamıştı ve yalnız Kur'an ı bir birinize anlatın diye emretmişti. Sağlığında kendi sözlerinin, bir diğerine naklederken, inanılmaz anlamlar vererek, ekleyerek değiştirildiğini gördüğünden yasaklamıştır. Eğer bizlerin imanımızı yaşamamız için, Kur'an yetmemiş olsaydı, böylemi yapardı peygamberimiz. HÂŞÂ birileri, peygamberimizin eksikliğini mi tamamlıyor da, Kur'an ın daha doğru anlaşılmasını sağlıyor. İslam dini mezheplere bölünmeye başladığında, toplanan hadis sayısının 500 civarında olduğu rivayet edilir. Peki, günümüzdeki hadis sayısını biliyor musunuz? Hiç sanmıyorum, çünkü bilen yok ama bir milyonu bulduğu, hatta geçtiği söyleniyor. Tehlikeye bakar mısınız lütfen. BU BİLGİLER IŞINDA, DİN YAŞANIR MI SİZCE.

Dinin mezheplere ayrılması ile hadis toplama furyası başlamış ve aynı konularda bile, birbirinden çok farklı sözleri, peygamberimizin hadisleridir diye kayda geçirmiş ve bunları da din diye hayatlarına geçirmişlerdir. Çok daha ilginci, bu bilgilerle her mezhep, KENDİ FIKIH ANLAYIŞINI, İNANCINI YARATMIŞLARDIR. Sizce bu yol, çok büyük tehlikelerle dolu değil midir? Unutmayınız lütfen, peygamberimiz döneminde FIKIH adı altında bir kaynak, bilgi yoktu. Acaba bu bir eksiklik miydi de, daha sonra birileri tamamladı, ne dersiniz?

Peygamberimiz döneminde, Müslüman olmak isteyen, bazı ehli kitap inancına sahip kişiler, Kur'an ın yanında, atalarının inançlarını da dinde yaşamak istemişlerdi. Bu isteklerine Allah olumsuz cevap verip, Casiye 6. Ayetinde, Allah'tan ve O'nun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar? Ankebut 51. Ayette, Karşılarında okunup duran bir kitabı, sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu diye uyarıda bulunmuş ve Kur'an ın dışından hiçbir bilginin, dine sokulamayacağını açıkça bildirmiştir. Bu uyarılar ne yazık ki dikkate alınmamış, FIKIH YOLUYLA ÖZELLİKLE YAHUDİLERİN BİRÇOK İNANCI, SANKİ BİZLERİN İNANCI GİBİ İÇİMİZE SOKULMUŞTUR.

Bugün bizler, Kur'an ı anlayabilmek ve İslam ı yaşayabilmek için, yüzlerce yıl öncesinden günümüze ulaşmış fıkıh bilgisini, dinin ana kaynakları kabul ediyoruz. İYİDE BAHSEDİLEN ÂLİM KİŞİLER, KUR'AN I O GÜNLERDE ANLAMIŞLARDA, BUGÜN KUR'AN I ANLAYAN DİN ÂLİMİ YOK MU ARAMIZDA? Hani Allah yemin ederek, bu kitabı anlayasınız diye kolaylaştırdık diyordu, bu uyarıların hiç mi önemi yok. Mantığın kabul edemeyeceği bir düşünceyi, nasıl kabul ederiz. 

İslam inancında yaratılan fıkıh anlayışı, Müslüman tolumu Kur'an dan uzaklaştırmış ve bir bilinmeze doğru yol almaktadır. Allah Kur'an ın sınırlarını aşmayın sakın diye uyarır. Dinin anlaşılması ve yaşanması adına getirilen fıkıh anlayışı, ne yazık ki Müslüman toplumların, Kur'an ın sınırlarını aşmasına neden olmuştur. DAHA DA KÖTÜSÜ, BU BİLGİLER KUR'AN IN ÖNÜNE GEÇMİŞTİR. Birde her şey Kur'an da yoktur zihniyetine inandırılmış bir toplumu düşünün lütfen. Dine nifak sokmak isteyen din düşmanları ile dini kendi tekellerine almak isteyen din simsarcıları, FIKIH silahını çok iyi kullanmışlar ve İslam dinini, inanılmaz iftiralarla doldurmuşlardır. Şimdide neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlayan bilen, ne yazık ki çok az.

Fıkıh zihniyeti, toplumun ayetleri tamamen yanlış anlaşılmasına neden olmuştur. Bir kardeşimiz şöyle bir soru sormuş. DİNİ KUR'AN IN TERCÜMESİNDEN Mİ, YOKSA FIKIHTAN MI ÖĞRENMELİYİZ. Verilen cevap ve örnek, işin ne derece tehlikeli olduğunun canlı kanıtıdır.

(Mealden tefsirden din öğrenilmez. Ahmed Tahtavi hazretleri buyuruyor ki: Kur'an-ı kerimdeki ALLAH'IN İPİNE SARILIN ifadesindeki ipten maksat, cemaattır. Cemaat da, fıkıh ve ilim sahipleridir. Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan dalalete düşer...)

İşte fıkıh ve kişi odaklı din yaşamak, bu kadar tehlikeli. Allah ın ayetine bile farklı anlamlar vererek, kendi çıkarlarına kullanabiliyorlar. Allah ın ipinden kasıt apaçık Kur'an dır, onun ayetleridir. Kur'an asla, emin olmadığın bilgilerin ardına düşmeyin diye bizleri uyarır ve kişi odaklı dini yasaklayarak, güveneceğiniz ardı sıra gideceğiniz veliniz yalnız Allah dır der. VELİLERİN ardına düşmeyin diye bizleri ikaz eder. Onun için Allah bizlerin, din ve iman adına sarılacağı bilgilerin yalnız Kur'an olduğunu bu ayette bizlere bildirir. Ama dini kendi çıkarlarına kullananlar, dikkat ederseniz FIKIH silahı ile toplumu can elinden vurmaktadırlar. Kur'an ın ipine sarılan, asla cemaatlerin, şeyhlerin, efendilerin söylemleri ile dini yaşamaz. Fıkıh yoluyla, Kur'an gerçeklerinin önü kesilmeye çalışılmakta, ayetlerin üstü örtülmektedir. Lütfen bu gerçeklerin artık farkına varalım.

Dini konularda, kendisini otorite gören makam ve şahıslara sorulan sorulara, FIKIH dan yardım alarak öyle cevaplar veriyorlar ki, ne akıl ne mantık, nede ahlak bunu kabul etmez. Bunun örneklerini görüyoruz. Verilen cevaplara baktığımızda, kaynak olarak FIKIH dan kanıt gösteriyorlar. Toplum tepki gösterince de geri adım atıyorlar. İşte FIKIH kaynağı böyle tehlikelerle doludur. İyi ve doğru bilgilerin içine, öyle zehirler yerleştirilmiş ki, anlamak fark etmek için Kur'an terbiyesi almak gerekir.

Emin olduğumuz, güvenebileceğimiz din adına tek bilgi Kur'an dır. Bunu ben söylemiyorum, Kur'an ın bizzat kendisi söylüyor. Onun yanında, Kur'an ın onayından geçmiş her bilgi, örnek bizlere faydalı olacaktır. Allah bizleri Kur'an dan sorumlu tuttuğunu apaçık söylüyor da, bizlerin anlayabilmesi için yemin ederek kolaylaştırdığı müjdesini veriyorsa, Kur'an ı anlamak için, birilerinin sözlerine ihtiyacımız olduğunu lütfen söylemeyelim. Bu davranış ve düşünce Kur'an a küfürdür, saygısızlıktır. Elbette hepimiz aynı kapasitede değiliz, birbirimize yardımcı olmalıyız, ama yapacağımız yardımın kaynağı, yalnız Kur'an olmalıdır.

İsra Suresi 36: Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. (Diyanet meali)


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


http://hakyolkuran.com/
http://hakyol1.sayfasi.net/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://halukgta.blogcu.com/
212

Yaşadığımız İslam ı bizler, kendi ellerimizle yaşanmaz hale getirdik. Nefislerimize hâkim olmanın yolunu bulmak yerine, nefsimize uyan kuraları, Allah emri diye sunanların sözlerine inanmak, daha çok hoşumuza gitti.

Bugünkü yazımın konusu, İslam dininde boşanma hakkında olacak.  BİR ERKEK EŞİNE, ÜÇ KEZ BOŞ OL DEDİĞİNDE acaba, o evlilik biter mi? Sizce böyle bir boşanmayı Allah, onaylıyor olabilir mi? Günümüzde bizlere dini anlatanlar, mezheplerin öğretisine göre, bir erkeğin eşine üç kez boş ol dediğinde, o evliliğin biteceğini söylemektedirler.

Değerli din kardeşlerim, bunu söylemek, buna inanmak, Kur'an a ve peygamberimize iftiradır, önce bunu söylemek isterim. KUR'AN EVLİLİĞİ ÇOK CİDDİYE ALIR DUYGULARIN, NEFİSLERİN ANİ KARARLARININ SÖZLERİYLE EVLİLİK BİTMEZ, BİTECEĞİNE İNANMAK, NEFSİ ARZULARININ USLANMAZ BİR ESERİDİR. Ciddiyetten, akıl ve mantıktan uzak böyle bir yetkiyi Allah, ne erkeğe verir, nede kadına. Bu sözlere nasıl inanırız. Bu kadar mı nefsimizin esiri olduk.

İslam dininde evlenmenin ve boşanmanın kuralları Kur'an da açıklanmıştır. Evlenirken konmuş olan kurallar, boşanma içinde aynen geçerlidir, kurallar tersine işler, hatta boşanma daha da zorlaştırılmıştır.

Allah nisa suresi 19. Ayetinde, eşlerinizle iyi geçinin diye bizleri uyarır. Yine Nisa suresi 34. Ayette, geçimsiz, iffetinden şüphe ettiğiniz kadınlarınız olursa, bakın neler yapılmasını öğütlüyor, boşanma kararı almadan önce.

ÖNCE ÖĞÜT VERİN, UYARIN. EĞER ÖĞÜT İŞE YARAMAZSA, ONUNLA YATAKLARINIZI AYIRIN. Dikkat ederseniz çiftlerin bir birlerine karşı, belirli bir süreçten geçirilmesinden bahsediliyor. Bu konu her iki taraf içinde geçerlidir. Tüm bu çabalardan sonrada Kur'an ın önerisi, çiftlerin boşanması değil lütfen dikkat. Tüm bu çabalar işe yaramıyorsa, eşinizi evden çıkartın yani baba evine gönderin, her iki taraf için düşünme fırsatı olsun. Bakın hala boşanmadan söz etmiyor Allah ayetinde. Yani erkek eşine kızarak, üç kez boş oldun demesi ile evliliğin bitmesi gibi bir yetkiye asla sahip değil. Ayetin sonunda da bakın ne diyor. Tüm bunların sonunda, eşiniz size saygılı davranırda hatasını anlarsa, onların aleyhine başka bir yol aramayın, onları bağışlayın diyor.

Peki, daha sonra nasıl tavsiyelerde bulunuyor Kur'an? Eşiniz baba evine gitti ya da geçimsizlikten boşanma durumuna geldiniz.

Nisa 35: Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, ERKEĞİN AİLESİNDEN BİR HAKEM VE KADININ AİLESİNDEN BİR HAKEM GÖNDERİN. Bunlar barıştırmak isterlerse, Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır.(Diyanet vakfı meali)

Demek ki nasıl kolay evlenilmiyorsa, öyle kolayca boş ol demekle de boşanılmıyormuş. Aileler, veliler devreye giriyor, çiftin arası bulunması adına HAKEMLERE başvuruluyor. Ayrıca evlenirken nasıl şahitler, veliler huzurunda evlendiyseniz, boşanmak istendiğinde de yine şahitler huzurunda, velilerinde tavsiye ve düşüncelerinden istifa de edip, kuralların, geleneklerin ve kanunların geçerli olduğu bir süzgeçten geçiliyor.

Dikkat ederseniz,  Kur'an ın boşanma konusundaki tavsiyeleri, izlenen yol, yöntem, bugün bizlerin medeni kanunumuzda da var ve aynı süreç takip ediliyor. Hâkim hemen boşamıyor, çiftlere zaman tanıyor ve ailelerin araya girmesi ve barışmaları bekleniyor.

Boşanma konusunda erkekte, kadında aynı haklara sahiptir. Erkek Boşanmak istediğinde söylendiği gibi, kadına üç kez boş ol demekle değil, hâkimin (Kadının) karşına çıkarak yapılıyor, tabi daha önce yukarıda bahsettiğimiz yollar izlendikten sonra. İSLAM DİNİ, ERKEKLERİN DEREBEYLİĞİ DEĞİLDİR.

EVLİLİK KURALLARINI KOYAN KUR'AN, BOŞANMANIN DA KURALLARINI AÇIKÇA KOYMUŞTUR, HEM DE ZORLAŞTIRARAK. Nefsi duyguların ani kararları ile evliği hiç kimse sona erdiremez. Boşandığınız eşiniz eğer gideceği bir yer yoksa ona biz boşandık, hadi kapı dışarı diyemezsiniz, kendisine bir yuva buluncaya kadar bakmak zorundasın.

Kur'an evlenme konusunda, kadını korumaya aldığı gibi, boşanma konusunda da koruma altına alarak, erkeği özellikle uyarmıştır. Bakara suresi 229. Ayetinde, aynı eşini en fazla iki kez boşayıp tekrar almaya hakkın var demiştir. Yani boşanma tehdidiyle, eşini korkutamazsın uyarısı yapılmıştır. Erkeğin evlilik bağını, kadına bir tehdit unsuru olarak kullanmaması için çok daha önemli bir ayet indirmiş ve bakın nasıl ikaz etmiştir erkeği Allah.

Bakara 230: Eğer erkek karısını (üçüncü defa) boşarsa, kadın, onun dışında bir başka kocayla nikâhlanmadıkça ona helâl olmaz. (Bu koca da) onu boşadığı takdirde, onlar (kadın ile ilk kocası) Allah'ın koyduğu ölçüleri gözetebileceklerine inanıyorlarsa tekrar birbirlerine dönüp evlenmelerinde bir günah yoktur. İşte bunlar Allah'ın, anlayan bir toplum için açıkladığı ölçüleridir. (Diyanet meali)

Bir erkek eğer, aynı eşi iki kez boşayıp evlendikten sonra, tekrar boşarsa bir daha normal şartlar oluşsa bile, aynı eşle kolay kolay evlenemez diyor ve öyle bir kanun koyuyor ki, hiçbir erkek bu yolu takip ederek, tekrar aynı eşiyle evlenmeye cesaret edemez. Bu ayette anlatılan üç talak, yani üç kez boşanma durumunda, erkek aynı kadınla evlenemez bilgileri, evirip çevirtilip çok farklı anlamlar verilmiş ve erkek üç kez seni boşadım dediğinde, evliliğin biteceğini topluma anlatmışlardır. Yaradan erkeklerin nefisleri ile kadınlara karşı neler yapacağını bildiği için, boşanmayı zorlaştırmış ve erkeğin evlilik konusunu kadınlara karşı silah olarak kullanmasının yolunu da kesmiştir.

Lütfen din adına söylenenleri, Kur'an ve akıl süzgecinden geçirelim. Peygamberimizin döneminde de, ondan önceki devirlerde de evlilik, boşanma konuları kanunlarla belirlenmişti. Hiç kimse ben evlendim diyerek ortaya çıkamadığı gibi, ben eşimi boşadım diyerek de zaten ortaya çıkamıyordu. Fakat kanunlar ne yazık ki erkeklerin lehine olduğundan, kadınlar bundan zarar görüyorlardı. KUR'AN BU KONUYA DÜZENLEME GETİRMİŞ VE KADININ HAKLARINI KORUMA ALTINA ALMIŞTIR.

Örneğin o devrin boşanma sebeplerinde, erkek kadına ZIHAR etmesi, yani seni anamın sırtı gibi görüyorum demesi, boşanma sebebi kabul edilirdi. Allah indirdiği ayetle, bu geleneği, kuralı kaldırmıştır.

Değerli din kardeşlerim. Tüm bu açık gerçeklerden sonra, Kur'an ın öneri ve tavsiyelerini görmezden gelerek, batılın ve hurafenin, din diye bizlere kabul ettirilmesine izin vermeyelim. Sorumlu olduğumuz Kur'an ile çok sıkı bir bağ kuralım. Bunu yapabilmek içinde, Kur'an ı anladığımız dilden bolca okuyalım. Ayetler üzerinde düşünelim unutmayalım ki, Allah açıklamadığı, izah etmediği hiçbir şeyden bizleri sorumlu tutmaz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


http://hakyolkuran.com/
http://hakyol1.sayfasi.net/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
213
Bugünlerde Diyanetin, fetva hattına sorulan bir soruya verdiği cevap, toplum tarafından şaşkınlıkla karşılandı. Halkın verdiği tepkiyi gören Diyanet, sitesinden verdiği cevabı kaldırarak, yanlış anlaşıldıklarını, sözlerin istismar edildiğini söylediler. Sayın Diyanet yetkilileri, madem sözlerinizi yanlış anladı toplum, kaldıracağınıza doğrusunu çıkıp anlatmanız gerekmez mi? Diyanete sorulan soruyu önce yazalım.

Soru: Bir babanın öz kızına duyduğu şehvet, karısıyla olan nikâhını düşürür mü?

Böyle bir soru utanmadan, arlanmadan sorulabiliyorsa ve böyle bir soruya tepkisiz, güzelce detaylı bir cevap veriliyorsa, bir yerlerde büyük sorunlar, yanlışlar var demektir. Bu soruya verilecek tek bir cevap vardır. SORUYU SORANA HEMEN DOKTORA, PSİKİYATRİST E BAŞVURMASI TAVSİYE EDİLMELİ VE BÖYLE DUYGULARIN, DÜŞÜNCELERİN ÇOK BÜYÜK GÜNAHLARA YOL AÇACAĞI SÖYLENMELİYDİ. Çünkü bu duygular normal değil, anormaldir. Ama batılın ve hurafenin etkisinde olan Diyanet, öyle bir cevap vermiş ki, sanki böyle bir duygu çok normal gibi, birde detaylı bilgi verme gereği duyulmuş. Bu düşüncenin arkasında, mutlaka Kur'an dan uzak, batıl bir itikadın, inancın esintisi, etkisi var demektir. Bakın Diyanet, sorulan soruya nasıl cevap vermiş, önce ondan bir bölüm alalım.

(Babanın kendi öz kızını öperken, şehvet duyması durumunda nikâhın ne olacağı konusunda görüş ayrılığı vardır. Bazı mezheplere göre, babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur (bkz. İbn Rüşd, Bidayetü'l-Mücdehid, Mısır 1975, II, 33; İbn Kudame, el-Muğni, VII, 486; İbn Cüzey, el- Kavaninü'l Fıkhiyye, 138). Hanefilere göre ise; babanın, kızını şehvetle öpmesi, kızına şehvetle sarılması durumunda kızın annesi bu babaya haram olur. Ancak bu tür sonuç doğuracak tutmanın, teni tenine değerek olması ya da altının sıcaklığını iletecek kadar ince bir örtüden olması gerekir. Kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duymak, bu tür bir haramlık oluşturmaz. Ayrıca kızın, 9 yaşından büyük olması gerekir........)

Cevap daha uzun, detaya girilmiş devam ediyor, ama onları yazmaya utandım. Bu düşünce ve davranışları, normal bir duygu, davranış gibi detaya girilerek, DİNİN SINIRLARI İÇİNDE GİBİ GÖSTERENLERİ, ALLAH A HAVALE EDİYORUM. Kendi öz kızına karşı, şehvet duyan rezil, kepaze Müslüman olamaz ey Diyanet, önce bunu söylemeliydin bu soruyu sorana. Senin bu soruya cevap aradığın kaynakların, neler olduğunu görüyoruz yazmışsınız. İşte Kur'an dan başka delil ve hüküm arayanların, sınır tanımaz düşüncelerine, güzel bir örnek verilen cevaplar.

Kur'an ı, İslam ı yaşamak için yeterli görmeyenlerin, dinde kaynak olarak gösterdikleri bilgilerin, bizleri nerelere götüreceğini fark edemeyenlere, söyleyecek hiçbir sözüm yok. Ne yazık ki bugün yaşadığımız İslam, mahşer günü peygamberimizin de söyleyeceği gibi, "EY RABBİM! ŞÜPHESİZ Kİ, KAVMİM BU KUR'ÂN'I TERK ETTİLER." Sözleri  gerçek oldu.

Yahudiler İslam inancına, kendi inanç ve düşüncelerini öyle bir yerleştirmişler ki, inanın her taşın altından onlar çıkıyor. Diyanetin fetvasının görünmez perdesinin ardında da, ne yazık ki Yahudi fitnesi, iftirası yatıyor gibi geldi bana. Geçmişten gelen batıl, hurafe inançlarımızı aklamak ve onları yaşayabilmek için KUR AN TERK EDİLDİ. Onun yerini, dine nifak sokan batıl inançlar aldı ve hayatımıza yön verdi. Tabi bizler buna izin verdik, inancımızı Kur'an dan emin olduğumuz bilgilerden değil, emin olmadığımız batıl bilgilerden yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz.

Diyanetin bu ensest ilişkiyi, neredeyse meşru göstermesine, lanetlememesine aslında şaşırmamalı. Çünkü bu cevabı okuduğumda, günümüzde Yahudilerin elinde bulunan Tevrat ta ve dini kitaplarında okuduğum bölümler geldi aklıma.

Yahudi kutsal kitaplarında, örnek olarak bazı hayat hikâyeleri anlatılırken, bir kısmı İslam kaynaklarında da zikredildiği söylenen, oldukça saygın kabul edilen bir takım şahıslara, Müslümanların asla kabul etmediği bazı zaaf ve davranışları isnat etmektedirler. Yahudi kutsal kitaplarında yer alan bu iftiraların başında, İSLAM KAYNAKLARININ PEYGAMBER VE PEYGAMBER AİLESİNE MENSUP OLARAK GÖSTERDİĞİ BAZI KİŞİLERİN, BİR TAKIM GAYRİ MEŞRU CİNSEL İLİŞKİLER YAŞADIĞI, HATTA ONLARIN BU GAYRİ MEŞRU CİNSEL İLİŞKİLERİN BİR KISMINI, AİLE İÇİ ENSEST İLİŞKİ TARZINDA GERÇEKLEŞTİRDİĞİ İDDİA EDİLMEKTEDİR.

Bugün tahrif edilmiş güvenemeyeceğimiz, Yahudi kutsal kitabında, bu tür ensest ilişkiye örnek, Lut peygamberin kızlarının, babasını sarhoş edip, soylarının çoğalabilmesi için, babasıyla ensest ilişkiye girdiği anlatılmaktadır. Günümüzde Yahudilerin ellerinde ki Tevrat ta, bunlara benzer örneklere rastlarız. Aile içi cinsel ilişkiye varan sapıklıklar, hahamlar tarafından Tevrat a ilave edilerek, normal bir davranış gibi gösterilmiştir. Tevrat ın aslıyla hiçbir ilgisi yoktur. Bu konuda, AÜİF de Doc. Dr. Mehmet Katar Hocamızın, çok güzel bir araştırması var, okumanızı tavsiye ederim.

İşte bu ve buna benzer yalan yanlış bilgiler, ne yazık ki günümüzde hala sıcaklığını koruyor. Bu iftiraların ayak izlerini, bugün bizlere dini anlattığını zannedenlerin sözlerinde görmek, beni ziyadesi ile üzmüştür. Bu makaleyi yazmaktaki amacımda din kardeşlerime, yaşadığımız İslam da nifak ve batılın, hatta ihanetin boyutlarının, ne derece büyük ve sapkınlık derecesinde olduğunu hatırlatmaya çalışmaktır. Küçük yaşlarda kız çocukları ile evlenmenin normal olduğunu savunanlarda, peygamberimize aynı yöntemle iftira atarak, bu konuyu meşrulaştırmaya çalışmışlardır. NEFİSLERİNE HÂKİM OLAMAYANLAR, ALLAH IN KİTABINA UYMAK YERİNE, KİTABI KENDİLERİNE UYDURMANIN YOLUNU SEÇMİŞLERDİR.

Kur'an, Lut peygamberimiz hakkında bizlere gereken bilgiyi vermiştir. Ama asla Yahudilerin, bugün ellerinde bulunan tahrif edilmiş Tevrat ta yazılanlardan bahsedilmez. Bizlerin Kur'an ile bağı kesilip adeta, batılın peşi sıra giden, ne söylenirse dinden zanneden toplumlar olduğumuz için, bugün dayatılan batılın, hurafelerin Kur'an emri olmadığını, hatta Kur'an emirlerinin tam tersine olduğunu anlatmak mümkün değil. Anlatmaya çalışanlara da, sünnet inkârcısı damgası vuruluyor. Bu iftirayı atanları da, Allah a havale ediyorum.

Diyanet ne yazık ki, topluma Kur'an merkezli bilgiler yerine, Kur'an ın sınırlarını aşan, Kur'an ın asla onaylamadığı bilgileri din diye vermeye ısrarla devam ediyor. Tepki görünce de, yanlış anlaşıldık, istismar edildik diyerek, geri adım atılıyor. Hâlbuki sorulara cevap veren görevliler, kendi düşünceleri ile cevap vermiyorlar. Hepsi sistemde kayıtlı, bizzat yönetimin onayladığı, kontrolden geçmiş cevaplar veriliyor. Yanlış anlaşıldık, istismar edildik diyerek, fetva hattını kapatarak, işin içinden sıyrılacağını zannedenler, bir gün hem topluma, hem de Allah a hesap vereceklerdir. Geçmiş yıllarda başkanlık eden, Diyanet İşleri Genel başkanlarımızı çok arıyoruz.

Diyanet yetkililerine hatırlatırım, ARTIK KARŞINIZDA DÜŞÜNMEDEN, ARAŞTIRMADAN HER SÖYLEDİĞİNİZİ KABUL EDEN, SÜRÜ MİSALİ TOPLUM YOK.

Değerli din kardeşlerim. Bu örnek bizlere ders olmalıdır. Lütfen gelin İslam ı, bizzat Kur'an dan öğrenme çabası içinde olalım. Yalnız Kur'an yetmez diyenler, Kur'an a iftira atanlar, bizleri Allah ile aldatanlardır bunu unutmayalım. Allah sizleri, Kur'an dan sorumlu tutuyorum diye hüküm verdiyse, sizce Kur'an da hükmü olmayan, detayı verilmeyen bir konudan, bilgiden sorumlu tutar mı?

Karar ve yorum sizlerin. Hepimizin imtihan olduğu kitabın, Kur'an olduğunu söyleyen RAHMANIN UYARISINI, LÜTFEN KULAK ARKASI YAPMAYALIM. Din ciddiyet ister, onun içindir ki Allah, velilerin, şeyhlerin ardına düşmeyin, güvenilecek ve yardım istenecek yalnız Allah dır diye bizleri uyarır. Yoksa hesabın görüleceği o çetin gün, çok pişman oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

http://hakyolkuran.com/
http://hakyol1.sayfasi.net/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://halukgta.blogcu.com/
214

Cuma hutbesinde vaiz hocanın anlattıkları, günümüzde bizlere dini anlatanların, nasıl Kur'an dan uzak olduğunu bir kez daha bana hatırlattı. Konu, kadınların şahitlik yapma konusuydu. Vaiz hoca bir eve dini nikâh kıymak için gittiğinde, başına gelenlerden örnekler veriyordu hutbede.

Dini nikâh kıydırmak isteyen gelin, şahit olarak kız arkadaşlarını getirmiş. Tabi vaiz iki bayanın şahitliği yetmeyeceğini, bir erkeğin daha olması gerektiğini söylemiş ve açıklama yapmış. Ya iki erkek olacak, ya da bir erkeğin yerine, iki kadın olması gerekir demiş. Tabi bunu söyleyince, orta yaşlı namazında niyazında olan bir bayan, bunu vaizin sözlerinden anlıyoruz, itiraz etmiş ve demiş ki, Allah kadını ve erkeği eşit yaratmamış mıdır da, iki kadın bir erkeğin yerini tutuyor. Tabi bu sözleri duyan vaiz, bakın neler söylemiş bayana.

(Hanım, sözlerinize dikkat edin, bu Kur'an da Allah ın emridir, bilmeden konuşuyorsun, DİKKATLİ OL KILDIĞINIZ NAMAZIN, İBADETLERİN HEPSİ BOŞA GİDER. Erkekler kadınlara göre, daha akıllı ve daha güçlü yaratılmıştır. Kadınlar erkelere emanet edilmiş ve onların emrindedir. Kocası eğer karısından razı değilse, ondan memnun değilse, asla cennete dahi gidemez. Medeni kanun belki iki kadını şahit olarak kabul ediyor olabilir, ama dini bir nikâhta Allah kabul etmiyor.)

Tabi bu sözleri duyan kadınlar, dinimiz hakkında kim bilir neler düşündü. Ayrıca vaiz hoca, günümüzde çok nakledilen hurafe bir hadisi naklediyor ve peygamberimizin miraç da cehennemi ziyaret ettiğinde, ÇOĞUNLUĞUNUN KADINLAR OLDUĞUNU GÖRDÜĞÜ ÖRNEĞİNİ DE, ORADA BULUNAN HANIMLARA NAKLEDİYOR. Hiç utanmadan da kadınların, ÇOK ÇABUK KAZANIP, ÇOK ÇABUK HARCAYAN, FAZLA DÜŞÜNEMEYEN ÖZELLİKTE OLDUKLARININ DA ÖRNEĞİNİ, uydurma rivayet hadislerden veriyor. Kadınları korkutarak, Kur'an a ve peygamberimize de iftira atarak, susturmanın yolu ne yazık ki böyle bulunmuş.

Yanlış, hurafe bilgilere inanan bir insanın, bu sözlere de inanması çok normaldir. Miraç asla Kur'an da geçmez. Bu konuda anlatılanların tamamı da Kur'an ın özüne, adalet anlayışına aykırıdır. Hesap günü gelmeden, hiç kimsenin cennete ya da cehenneme gidemeyeceğine göre, peygamberimizin böyle sözleri söylemesi de asla mümkün değildir. Bu sözler peygamberimize iftiradır. Çünkü peygamberimiz in, ben gaybı bilmem dediği, özellikle Kur'an da belirtilmiştir.

Gelelim vaiz hocanın kadına söylediği, iki kadının şahit olamayacağı konusuna. Bakara suresi 282. ayette, TİCARİ HAYATTA bir birinden borç alan kişilerin, bunları kayıt altına almasından ve borcuda şahitler huzurunda kayda geçirilmesinden bahseder. Dikkatinizi özellikle çekmek isterim, bu ayette bahsedilen TİCARETTE, BORÇ ALIP VERME konusu ile ilgilidir. Başka konularla karıştırmayalım.

Bakara 282: ........Eğer borç altına girenin aklî veya bedenî bir zaafı varsa veya kendisi kaydettirebilecek durumda değilse, onun menfaatini kollamakla görevli olan kimse, onu âdil bir şekilde kaydettirsin. İçinizden iki erkeği şahit tutunuz; iki erkek bulunmazsa, kabul edebileceğiniz kimselerden bir erkek ile iki kadını şahit tutunuz ki ONLARDAN BİRİ HATA YAPARSA DİĞERİ ONA HATIRLATABİLSİN........ (Bayraktar Bayraklı meali)

Ayette bahsedildiği gibi, borcun şahitler huzurunda kayıt altına alınmasından bahsedilir. Gelelim Allah, neden iki erkek şahit üzerinde özellikle duruluyor, onu anlamaya çalışalım. Vaiz hocanın dediği gibi, KADIN ERKEKLERE GÖRE DAHA AZ AKILLI, YA DA AHLAKİ BAKIMDAN DAHA EKSİK OLDUĞUNDAN DEĞİL elbette. Kadınlar ticaret konusunda daha az deneyimli, konuya daha uzak oluşları nedeniyle, kadını garantiye almak, onu korumak, sözlerinin dinlenmesini sağlamak, DİĞER KADINA YARDIMCI OLMASI ADINA, İKİNCİ BAYAN ŞAHİT, BİR ÖNLEMDİR. Günümüzde bile kadın ticaret hayatında çok azdır. Genellikle ticarete erkekler hâkimdir. Birde peygamberimiz devrini düşünün. Dikkat ederseniz ayette iki kadın zikrediliyor, ama diğer kadın şaşırır, ya da sözlerinin ciddiye alınmaması durumunda devreye giriyor. YOKSA BİR KADIN, BİR ERKEĞİN ŞAHİTLİĞİ YETİYOR. İKİNCİ KADIN ŞAHİT, DİĞER KADIN ŞAHİDİN ZOR BİR DURUMUNDA DEVREYE SOKULUYOR.

Bu konuda sizleri bir an, düşünmeye davet etmek istiyorum. Kur'an ın indirildiği devri lütfen düşünün. Kadının toplumdaki yeri sizce nasıldı? CİDDİYE ALINMAYAN, HİÇ BİR HAKKI HUKUKU OLMAYAN, HATTA İNSAN YERİNE BİLE KONMAYAN BİR KONUMDAYDI. Böyle bir durumda kadın hiç ciddiye bile alınmazken, Kur'an sayesinde, koruma altına alınarak, onunda söz sahibi yapılması özellikle sağlanmıştır.

Gelelim vaiz hocanın sözlerine. Ayetleri rivayet ve sanı bilgiler ışığında topluma anlatarak, kadını küçümser ve erkeğin insafına bırakılmış bir hale sokan tavrı, Allah ın kitabına ve dinine büyük saygısızlıktır. KADIN VE ERKEK ALLAH KATINDA EŞİTTİR. Yaradılış gereği herkesin bu dünyada bir görevi vardır. FARKLILIĞI, YARADILIŞ CİNSİYETİ İLE İLGİLİDİR. Erkeğin kadından, bedenen daha güçlü yaratılması, onun kadından üstün yaratıldığından değil, bu dünyada verilen görevi ile ilgilidir. Bizler elimizin altındaki NURU, FURKANI anlayarak, düşünerek okumuyoruz. Okumadığımız içinde her anlatılanı Allah katından zannediyoruz. Böyle olunca da, bizleri Allah ile aldatanların yalanlarına inanıyoruz.

Düşünebiliyor musunuz, imam nikâhı kıydığını söyleyen hoca, ticari konularda Allah ın kadını koruması altına aldığı ayeti nerelere çekerek, yalan ve yanlış bir şekilde yorumluyor. Yetmiyor, günümüzde devletin kıydığı nikâhta, belki iki kadın şahit kabul ediliyor olabilir, ama bunu Allah şahit olarak kabul etmiyor diyerek, ALLAH A İFTİRA ATABİLİYOR. Tüm bu iftiraların hesabını bir gün, Rabbimize vereceklerdir.

İlginçtir Kur'an, ticaret hukukunda çok fazla ilgili olmayan kadını, şahitlik konusunda korumaya aldığı halde, NİKÂHTA ŞAHİTLİK KONUSUNDA BÖYLE BİR AYRIM YAPMAMIŞTIR. Yine çok önemli bir örnek olarak, Maide 106. ayette ölüm gelmeden önce şahitler huzurunda vasiyet yapılmasından bahseder Kur'an. Bu ayette, İÇİNİZDEN İKİ ADİL KİŞİNİN ŞAHİT OLMASI GEREKTİĞİNDEN BAHSEDER, ama asla kadın ya da erkek ayrımı yapmaz. Yine Nisa suresi 15. ayette zina yapan kadınlar için, ARANIZDAN 4 ŞAHİT GETİRİN DER, ama asla kadın ya da erkek ayrımı yapmaz.

Şimdi vereceğim örnek üzerinde, lütfen çok daha dikkatle düşünelim. Nur suresi 6-7-8. ayetlerde, kendisinden başka şahidi olmayan kocasının, eşinin zina yaptığını söylediği halde, şahit bulamadığı durumda, kadının kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına YEMİN VE ŞAHİTLİK ETMESİ durumunda, Allah ın kadının sözlerini kabul ederek, sözlerine inandığı örnek ayet düşündürücüdür. Lütfen dikkat, Allah eşinin sözlerini değil, KADININ ZİNA YAPMADIĞINA DAİR, YEMİN VE ŞAHİTLİK ETMESİNİ KABUL EDİYOR.

İmam nikâhı konusuna gelince. Nikâh tektir, evlilik kayıt altına alınır ve şahitler huzurunda yapılır. Şahitlerinde cinsiyetine, Kur'an müdahale etmemiştir, kadında olur erkekte. Onun içinde devletin kıydığı ve kayıt altına alınan nikâh, Kur'an ın emrettiği nikâhtır. Onun dışında kıyılan nikâh ancak gelenekseldir, yaptırımı ve gücü olmayan nikâhın, Kur'an ın emrettiği nikâhla da ilgisi yoktur. 

Değerli din kardeşlerim, Allah ın huzurunda yüzlerimizin gülmesini istiyorsak, gelin rivayet ve sanı bilgilere değil, yalnız ve yalnız Kur'an ın ipine sarılalım. Yoksa çok ama çok pişman oluruz. Dini yalan ve yanlış bilgilerle anlatırsak, hem İslam a zarar veririz, hem de toplumu yanlış yola sürükleriz. Bunun hesabı mahşerde çok çetin olur. Şeytanın ve şeytanlaşmış insanların oyuncağı olmak istemiyorsak, elde Kur'an, onu mutlaka anladığımız dilden okuyalım ve üzerinde düşünelim. ÇÜNKÜ RABBİMİZ BÖYLE YAPMAMIZI EMREDİYOR.

Dilerim cümlemiz, bu gerçeklerin farkına varabilen, Allah ın halis kullarından oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

http://hakyolkuran.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://hakyol1.sayfasi.net/
215
Din Bilgisi / Dini Kimden Ve Nereden Öğrenmeliyiz.
23 Aralık , 2015, 15:49:54
Bu yazımda sizleri, üzerinde düşünmeye davet etmek istediğim konu, DİNİ KİMDEN, NEREDEN ÖĞRENMELİYİZ, sorusu üzerine olacaktır. Gerçekten de bu soruyu kendimize sorup, en doğru cevabını bulamadığımız sürece, Allah ın yolunda olduğumuzdan asla emin olamayız.


Bu yazımı yazmaya neden olan bir makale okudum, daha sonrada bu konu üzerine düşüncelerimi yazma gereği duydum. Yazıda, dini anlattıklarını söyleyen birçok kişiler, televizyonlara çıkarak, aynı konularda bile bir birlerinden çok farklı şeyler anlatarak, toplumun kafasını karıştırdıklarını söylüyordu. Tabi bu sözlere katılmamak elde değil.


Yazıda, din adına yazılmış birçok kitapların olduğu söylenerek, bu çokluk toplumun kafasını karıştırdığına dikkat çekerek, bakın doğruyu bulmak adına,  nasıl bir yol izlememiz gerektiği önerisinde bulunuyor.


(Her şeyden önce biz ve sorumluluğunu taşıdıklarımız, temel dinî bilgileri öğrenmeliyiz. BUNLAR TEMEL İTİKAT VE İLMİHAL BİLGİLERİDİR. İslâmî konulara dair diğer her türlü bilgi, şuurlanma çabası, hatta tasavvufî yaşantı bu temel üzerine inşa edilebilir.


Bu nedenle öncelikle İYİ BİR AKAİT VE İLMİHAL BİLGİSİNE SAHİP OLMAMIZ GEREKMEKTEDİR. AYRICA İSLÂM'I YAŞAMAYI, YAŞATMAYI GAYE EDİNMİŞ BİR REHBER VE ONUN CEMAATİYLE BİRLİKTE HAREKET ETMELİDİR. SONRA ALLAH TEALÂ'NIN BİZLER İÇİN GÖNDERMİŞ OLDUĞU SON KİTABINI TERCÜMESİYLE BİRLİKTE BAŞTAN SONA OKUYABİLİRİZ. Bunu yapalım ki, kendimizi Rabbimizin kitabıyla doğrudan doğruya yüzleştirelim. BUNUN ARDINDAN DA KONULARINA GÖRE TERTİP EDİLMİŞ DERLEME BİR HADİS KİTABINI (MESELA İMAM NEVEVÎ RH.A.'İN RİYAZÜ'S-SALİHÎN, MERHUM ÖMER NASUHİ BİLMEN'İN 500 HADİS KİTABI GİBİ) OKUMAK GÜZEL OLUR. Bununla da Hz. Peygamber s.a.v.'in mübarek emir ve tavsiyelerini hayatımıza taşıma imkânı bulmuş oluruz.)


İşte bizlerin dine bakışımız ve dini anlamaya çalışma yöntemimiz ne yazık ki böyle. Dikkat ederseniz İslam ı doğru öğrenmemiz için önerdiği yolun başlangıcı yine beşeri kitaplar ve onların çizdiği yol üzerine. Bizlerin ilk önce öğrenmemiz gerekenin, temel dini bilgiler olduğunu söylüyor ve bakın bizleri nereye yönlendiriyor. İYİ BİR İLMİHAL VE AKAİT BİLGİSİNE SAHİP OLMAMIZ GEREKTİĞİ, İSLAM I YAŞAMAYI VE YAŞATMAYI GAYE EDİNEN BİR REHBER VE ONUN CEMAATİYLE BİRLİKTE HAREKET ETMELİDİR DİYOR. Rehberden neyi kast ettiğini, çok iyi biliyorsunuz.


Peki, iyi bir akait, ilmihal bilgisini nereden alacağız? Çünkü Akait, İslam dininde inanılması farz olan hususlar, iman esasları, dinin temel kural ve hükümleri" anlamına geliyor. İlmihalde terim olarak, Müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, Müslümanlığın gereğini yerine getirmenin vazgeçilmez şartı durumundaki temel bilgilere, ilmihâl denilmiştir. Tüm bu bilgileri en doğru öğrenmek istiyorsak başka kaynaklara değil, Kur'an a müracaat etmeliyiz. Bunu yapmadığımız içindir ki, her kafadan farklı sesler çıkıyor. ÇÜNKÜ BİZLERE ÖYLE YANLIŞ ŞEYLER ÖĞRETTİLER Kİ, ADETA ALLAH EMİR VERDİĞİ HÜKÜMLERİ AÇIKLAMAYAN VE BİZLERİ BEŞERİ KİTAPLARA MUHTAÇ EDEN BİR KONUMA GETİRDİLER. Bu düşünce Kur'an a şirk koşmaktır, Kur'an ı devre dışı bırakmaktır. Allah indirdiği ayetlerin/ hükümlerin detaylarını, Kur'an da bizlere anlatamıyor da, birilerinin yazdığı kitaplar mı açıklıyor? Din bu düşüncelere inandığımız için bölündü, parçalandı şimdide bir birimize düşman olduk.


Lütfen dikkat, İslam ı doğru anlamak ve yaşamak için öneride bulunan kardeşimiz, tüm bunları yapan bir Müslüman daha sonrada Kur'an ı anladığı dilden okumalıdır diyor. PEKİ, NEDEN KUR'AN I ANLADIĞIMIZ DİLDEN EN SON OKUYORUZ? Çünkü herkes Kur'an ı anlayamaz düşüncesi ve zihniyeti bu toplumun kafasına yerleştirildi de ondan. Bizlere öğretilen yanlış bilgilerle, Kur'an ı anlamaya kalkarsak asla doğru anlayamayız.


Görüyor musunuz, ilk müracaat edeceğimiz kitap Kur'an değil. Ama makaleyi yazan kardeşimiz, din adına onca farklı kitaplardan, bilgilerden şikâyetçi. Hatta böyle farklı anlatımların, toplumu dinden soğuttuğundan bile bahsediyordu yazısında. PEKİ, KENDİSİNİN ÖNERDİĞİ YOL VE YÖNTEM, ŞİKÂYETÇİ OLDUĞU KİŞİLERDEN ÇOK MU FARKLI? Elbette hiç farkı yok. Onlara sorsanız onlarda aynısını söyleyecek. BU BÖLÜNMÜŞLÜĞÜN ANA NEDENİ, DİNİ DOĞRU ÖĞRENMEK VE YAŞAMAK ADINA ANLAYARAK, ÜZERİNDE DÜŞÜNEREK OKUMAMIZ GEREKEN KUR'AN I EN SONA BIRAKMAMIZDIR.


İşin ilginç olanı, hangi cemaat ve önderi bizleri Allah a yaklaştıracak, kimler İslam ı en doğru anlatacak bunun garantisini kimler verebilir? Bizler eğer bu konuda, kişi ya da cemaat odaklı bir adres gösteriyorsak, daha başta yanlış yapmış oluruz. Arkadaşımız hadis kitaplarını isim vererek öneriyor. İslam ı yanlış anlattığını söyledikleri kişilerde, farklı insanların hadisleriyle İslam ı öğrenmiyorlar mı? Hepside peygamberimizin ismini kullanıyor. Ama peygamberimiz bu sözleri söylemiş midir diye, düşünen bile yok. Ne farkları var birbirlerinden, lütfen Allah aşkınıza tarafsız düşünür müsünüz? Bu yol ve yöntemle mi imanımızın temellerini sağlam atabiliriz sizce?


Bizler İslam ı en doğru anlamak ve yaşamak istiyorsak, DİNİ ÖNCE KUR'AN DAN, YANİ YÜCE RABBİMİZDEN ÖĞRENMELİYİZ, HİÇ BİR ARACI KOYMADAN. Önceliği başkalarına verdiğimiz sürece, mutlaka birileri bizleri menfaatleri yönünde aldatacaklardır. Allah yemin ederek, bizlerin anlayabilmesi için, dinin anası olan MUHKEM ayetlerin kolaylaştırıldığını, anlaşılması içinde nice örneklerle izah edildiğini söylüyorsa, BİZLER DİNİ ÖĞRENMEK İÇİN MUTLAKA ÖNCE KUR'ANA MÜRACAAT ETMELİYİZ. Bizlere herkes Kur'an dan anlayamaz, onu veli ve ilim sahibi insanlar anlar, her detay Kur'an da yok diyorlarsa, bu insanların bizlerden sakladıkları, gizledikleri art niyetleri var demektir.


Allah zulmedici, adaletsiz değildir. Allah sizleri Kur'an dan hesaba çekeceğim diyorsa, herkesin okuduğunda anlayamayacağı, sorumlu olduğumuz farz emirlerin detaylarının olmadığı bir rehber gönderip, daha sonrada bizleri O rehberden asla sorumlu tutmaz. Böyle bir adaletsizliği Rabbimize isnat etmekten, yine bağışlayıcı Rabbime sığınırım. Allah bizleri bu dünyada imtihan ettiğini söylüyor. Eğer imtihan olduğumuza iman ediyorsak, nasıl olur da başkalarının sözleriyle, emin olmadan, ilk önce Kur'an a müracaat etmeden, verdiği bilgilerle imtihanımızı yaşarız. Böyle bir imtihandan, başarılı çıkma şansımız sizce var mı?


Allah ayetinde din ve iman adına güvenilecek, yardım istenecek veliniz yalnız benim diyor ve sakın velilerin ardına düşmeyin diye uyarıyorsa bizleri, nasıl olur da bizlerin İslam ı doğru anlamak ve yaşamak için birilerine muhtaç olduğumuzu ve bir cemaate ve onun liderine bağlanmamız gerektiğini söyleriz. Bu düşünce Kur'an ın tamamına ters düşer. ÖNCE KUR'AN I OKUYAN VE ÖZÜMLEYEN BİR MÜSLÜMAN, ZATEN BU SÖYLENENLERİ ASLA KABUL ETMEZ. Onun için bizler önce KUR'ANA MÜRACAAT ETMELİYİZ, daha sonrada elbette her bilgiden, kitaptan yararlanmalıyız. Çünkü hepimiz aynı kapasitede değiliz. Birbirimize anlatmalıyız, yardım etmeliyiz ama asla Kur'an ın sınırlarını aşmadan.


Öyle cemaat, tarikatlar ve onların önderleri var ki, ayetleri kendi nefis ve düşünceleri doğrultusunda değiştirip, anlamlarını saptırıyorlar, böylece artık Kur'an ı anlamanız mümkün görülmüyor. Kur'an devre dışı kalıyor. Kişiler korkutularak, bu ayetin bilmem kaç tane anlamı var, siz nereden bileceksiniz, bugünkü aklınızla ilminiz ne deniyor ve topluma korku salınıyor. İnsanlarda yanlış anlarım endişesiyle, kabul etmek zorunda kalıyorlar, çünkü ilk müracaat Kur'an olmayınca, Allah ın kelamından habersiz oluyorlar.

Benim yazılarımı ve okuduğunuz tüm yazıların doğru olup olmadığını, doğru bilgiler verip vermediğini anlamak istiyorsanız, önce Allah ın bizleri sorumlu tuttuğu Kur'an ı anlayarak, özümseyerek, düşünerek bolca okumalıyız.

Peygamberimiz ÜMMİYDİ, bazı kişiler ümmi kelimesine Kur'an ın vermediği bir anlamı vererek, okuma yazma bilmeyen anlamındadır diyorlar. Hâlbuki peygamberimiz ticaretle uğraşan ve toplumda emin bir insan konumuna gelmiş güvenilir bir kişiydi. Nasıl olur da böyle bir insan okuma yazma bilmez.

ÜMMİ, hiçbir Ehli kitaba tabi olmayan demektir, Kur'an a göre. Yani peygamberimiz o günkü bozulmuş, yoldan çıkmış hiçbir inanca tabi değildi. Onun içindir ki peygamberimizin din adına başvuracağı tek bir kaynağı vardı, ODA YALNIZ KUR'AN I KERİMDİ. Bunun yanında istifade edilecek hiçbir bilgiyi de peygamberimiz sağlığında yazdırmamıştır, kayda geçirmemiştir. Peygamberimizin din ve iman adına, tek kaynağı Kur'an ise, nasıl olur da öncelik beşeri bilgiler olur bizler için, hiç mi düşünmüyoruz. Peygamberimiz bizler için elbette örnek bir insandı. Onun örnek hayatı ve yaşantısını bizler öğrenmeli ve onun adalet anlayışı ile hayatımıza yön vermeliyiz.


Bizlere Kur'an ın hiç bahsetmediği, öyle şeyleri din adına öğrettiler ki, şimdide bunlar olmazsa din yaşanmaz dediklerinde, inanmak zorunda kaldık. Çünkü dinimizi Kur'an dan öğrenmedik. Mezheplerin, tarikatların dine yapılan ilavelerini, bizler Kur'an da bulamadığımızda, demek ki söyledikleri doğruymuş, bizler yalnız Kur'an ile imanımızı yaşayamazmışız diyenlere inandık. Çünkü inancımızı öğrenmeye çalışırken, ilk müracaat ettiğimiz yer yanlıştı.


Allah ile aldatıcılar, ne yazık ki bizlerin izlediği yolun yanlışlığından istifade ederek, bugün Müslümanlar arasında korku salıyor ve toplumu tedirgin etmeye devam ediyorlar. Elleriyle yazdıkları ve bunlarda Allah katındandır dedikleri, beşeri kitaplar olmasaydı, namazımızı nasıl kılacağımızı, orucumuzu nasıl tutacağımızı, zekâtımızı nasıl vereceğimizi, Hacca nasıl gidip, gerekenleri yapacağımızı bilemezdik diyerek, ALLAH IN KELAMI KUR'AN IN, TOPLUM ARASINDA YETERLİ GÖRÜLMEMESİNE NEDEN OLMUŞLARDIR. Halbuki Allah bu konularda bizlere, gereken bilgileri gerektiği kadarını Kur'an da açıkça vermiştir. Ne yazık ki İslam toplumunda bu düşünce ve fikirler doğrultusunda, KUR'AN ARTIK DEVRE DIŞI KALDI.


Hiç düşünmüyoruz, Allah sizlere rehber, nur, ışık olsun diye gönderdim dediği kitapta, bizlere emrettiği farz görevlerin gerekli detayını yazmayıp, bizleri rivayet ve sanı bilgilere muhtaç bırakır mı? Elbette bırakmaz. Ama düşünme melekemizi ellerimizden aldıkları için, bizler kendimize bu soruyu bile soramıyoruz. Çünkü sormaya korkuyoruz.


Bir Müslüman ın görevi, din kardeşini yalnız Kur'an ile uyarıp, yalnız Kur'an a davet etmektir. Bende onu yapıyorum, Allah şahittir. Gelin önce Kur'an ı anlayarak, ayetler üzerinde düşünerek ve ayetler arasında bağlantı kurarak anlamaya çalışalım. Doğru bilgiye sahip olanı hiç kimse aldatamaz. Bunu yaparsak inanın her şey çok daha kolay olacak, çünkü Allah böyle yapanların, GÖNÜL GÖZÜNÜ AÇARIM DİYOR.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

http://hakyolkuran.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://halukgta.blogcu.com/
216
Bu yazımda sizleri, Bakara suresi 196. ayet üzerinde, düşünmeye davet etmek istiyorum. Önce ayeti yazalım, daha sonrada üzerinde birlikte düşünelim.

Bakara 196: Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir.

(Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir. Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun. Biliniz ki Allah'ın vereceği ceza ağırdır. (Diyanet vakfı meali)

Bu ayeti iki bölümde anlamaya çalışmamız en doğrusu olacaktır. Birinci bölüm, Hac ve umreye gidemeyenlerin engellenenlerin, yapması gerekenleri anlatıyor. İkinci bölümde de, Hac ve Umreye gidebilecek şartların oluştuğu, engel ortadan kalktığı bir ortamdan bahsediliyor. Hac ya da Umreye gidemeyen, tabi bu gidemeyen kelimesinden birçok şey anlayabiliriz. Hastada olabilir, Ya da Hac ve Umreye gidebilecek ortam yoktur, savaş vardır engellenmişlerdir. Çünkü peygamberimiz devrinde iman edenler, savaş nedeniyle engelleniyordu.

İlk bölümde, Hac ve Umreye gitmek isteyip de, önüne bir engel çıkanların yapması gerekenlerden bahsediyor ve bakın ne diyor. Böyle durumda olanlar kolayına gelen Kurban kessin. Kurban yakınlık, yaklaşmak anlamındadır. Allah a sığınılacak, yaklaşılacak, onun rızasını kazanacak davranışlar arasında, Kurban kesmekte var. Daha sonrada kurban, ulaştırılması gereken insanlara ulaşıncaya yani Kurban dağıtılıncaya kadar başlarınızı tıraş etmesin diyor. Dikkat ederseniz, Hacca niyet etmiş ama önünde çok uzun bir engel olmayan kişilerden bahsediyor gibi geldi bana. Devamında tıraş olma konusuna açıklık getiriyor.

Dikkatinizi çekmek istediğim konu, Kurban kesilip dağıtılması ve daha sonra tıraş olunması, Hacca gitmiş olanlar için değil, tam tersine Hacca gitmek istemiş, ama önünde bir sorunla, engelle karşılaşmış kişilerin, en son yapması gerekenler içinde sayılıyor. Tabi tıraş olduktan sonra ne yapılır, bu konuda Kur'an da verilen örneği hatırlayalım.

Şimdide ikinci bölüme bakalım. Hacca ya da Umreye gitme konusunda hiçbir engelimiz yoksa, engel ortadan kalkmışsa, bakın neler yapın diyor bu durumda. Hac yapmak niyetiyle gelenler içinden, her kim önce umre yapmak isterse, yani ziyaret maksadıyla gezerse, ona da kolayına gelen bir kurban gerekir diyor. Tabi kesilen Kurban, oraya gelen ziyaretçilere ikram etmek için. Bunu bulamayanlar içinde üç gün Hac da, yedi günde döndüğünde oruç tutması gerektiğini açıkça bildiriyor. Oruç tutabileceklerin ise, yalnız Mescidi Haram dışından ziyarete gelenler olacağını da belirtiyor.

Şimdi düşünmenizi istediğim bir konu var. Siz ayeti okudunuz ve iki bölümde verilen bilgiler ışığında, Hacca gittiğinizde keseceğiniz kurbandan sonra başınızı tıraş edeceğinizi mi anladınız, yoksa Hacca, Umreye gidemeyenlerin Kurban kestikten ve kesilen kurban yerine ulaştıktan belirli bir zaman sonra, yapacakları bir emir olarak mı anladınız? Ayet çok açık bir şekilde Hac ve Umreden alıkonanların yapacakları içinde sayıyor bu uygulamayı. Peki, bizler ne yapıyoruz? Hacca ve Umreye gittiğimizde yapıyoruz. Hem de ibadetimizi, tavafımızı yapıp ihramdan çıkarken. Yorum ve karar sizlerin.

Şimdide bu konuyla ilgili vereceğim diğer bir ayete göz atalım. Ayette peygamberimizin ve iman edenlerin Mescidi Haram a girmekte zorlandıkları, engel olunduklarından bahsediyor ve bakın ne diyor.

Fetih 27: Andolsun ki Allah, Peygamberine rüyayı doğru çıkardı. Allah dilerse, MESCİD-İ HARÂM'A GÜVEN İÇERİSİNDE, BAŞLARINIZI TIRAŞ EDEREK VE SAÇLARINIZI KISALTMIŞ OLARAK KORKUSUZCA GİRECEKSİNİZ. Allah sizin bilmediğinizi bilir. Bu rüyadan sonra size yakın bir fetih nasip edecektir.( Bayraktar Bayraklı meali)

Buradan da anlaşılıyor ki, Mescidi Harama gitmek için engellenenler, tertemiz tıraş olmuş bir şekilde Kabeyi ziyarete girebileceklerini Allah müjdeliyor. BU AYETTE DE TIRAŞ OLMA KONUSU, MESCİDİ HARAMA GİDERKEN YAPILDIĞI ANLAŞILIYOR.

Bakara suresi 196. Ayetinde geçen, Hacca ya da Umreye gitmek için engellenen kişilerin, kurban kesmesi ve daha sonra kesilen kurbanın yerine varıncaya kadar başlarının tıraş edilmemesi konusunu, Fetih suresi 27. Ayetle birlikte anlamalıyız. Fetih suresi 27. Ayetinde, Allah resulünün rüyasını gerçekleştiriyor ve başları tıraş edilmiş bir şekilde Mescidi harama girecekleri bilgisi veriliyor.

Demek ki Hac ya da Umreye gitmek isteyen, ama engellenen kişiler, kurban kestikten belirli bir zaman geçtikten sonra, kurbanın yerine varması sözlerinden çok uzun bir zaman değil, sanki engel kalkıncaya kadar geçen bir zamandan bahsediliyor. Yani Hac ve umreye niyet devam ediyor ki, bu arada bir zaman tanınıyor. Hacca ve Umreye gideceklerin engel ortadan kalktıktan sonra, Mescidi Harama gitmeden tıraş olunması isteniyor, diye ayeti anlamamız sanırım yanlış olmaz. Bu konunun, daha farklı anlamları da olabilir, bunları da araştırmalıyız. Çünkü hacca ya da Umreye niyet edilmiş, geçici bir engelle karşılaşılmış, bu engel geçinceye kadar bir zaman tanınmış.

Çünkü Kur'an ayetlerinin mutlaka akıl ve mantıklı bir açıklaması vardır. Allah bir emir veriyorsa, bunun akla ve mantığa uyan bir nedeni vardır. Yoksa Allah emir vermiş biz yapalım, araştırmaya gerek yok mantığıyla iman etmek, sağlam bir iman olmaz. ELBETTE ÖNCE VERİLEN EMRİ YERİNE GETİRMELİYİZ, AMA DAHA SONRA ONUN HİKMETİNİ, NEDENLERİNİ AYETİN NE ANLATMAK İSTEDİĞİNİ ARAŞTIRMALIYIZ.

Buradan da şunu anlıyoruz. Hacca ya da Umreye niyet ederek, İhrama giren bir insan, tırnaklarını kesecek, dış ve iç temizliğini yapacak, toplumun içine çıkmadan tertemiz tıraşını olarak gidecektir. Yoksa Allah ın huzuruna tıraş olmadan, gereken temizliğini yapmadan çıkıp, tavafını yaptıktan sonra tıraş olunmasının hiçbir mantığı olmadığı gibi, Kur'an a da uymaz. Tavaf ve ibadetten sonra, saçların kesilmesini, Allah a kendi vücudumuzdan saçlarımızı kurban ettiğimizi söylemek, Kur'an öğretisine uymaz. Lütfen rivayetleri değil, Kur'an ın uyarılarını dinleyelim ve dikkate alalım.

Allah emrettiği tüm ibadetleri, bizlere gerektiği kadar Kur'an da açıklamıştır. Bizler ne yazık ki İslam ı Kur'an sınırlarında değil, atalarımızdan intikal eden, rivayet ve sanı bilgilerin ışığında yaşadığımız için, ibadetlerimizi kendi ellerimizle zorlaştırmış ve sonunda işin içinden çıkamaz bir hale sokmuşuz. Kur'an Hac ibadetimizi yapabileceğimiz vakitleri açıklar. Haccın bilinen aylarda, yani haram aylarda, yapılacağını bildirir. İbrahim peygamberimiz döneminde de, bu aylarda yapılmasına rağmen, bugün Hac vakti olarak, yılın birkaç gününe indirgenmesini anlamak, hiç mümkün değildir.

Değerli din kardeşlerim. Kur'an Hac aylarında, yani haram aylarda, savaşı yasaklıyor ve böylece Hac görevinin huzur içinde yapılması için ortamı sağlıyor. Bizler bugün, bu gerçekleri görmemekte ısrar ediyoruz. Haram aylar Recep, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Üçü Ramazan ayından sonra başlayıp, art arda gelir. Recep ise bunlardan üç ay önce gelen aydır. Farklı bir düşünce de bu ayların, hepsinin ard arda gelmesi gerektiğini, günümüzde ise farklı kabul edildiğinden bahsedilir. Doğrusunu Allah bilir. Bu konuda elimizde kesin bir kanıt yok. Onun için bugün kabul edileni, bizlerde kabul etmek durumundayız.

Allah Kur'an da bahsedilen, haram ayların yalnız sayısını belirlemiş, ama hangi aylar olduğunu, İbrahim peygamberimizden bu yana, değiştirmemek şartıyla, o günkü toplumun kararına bırakmıştır. Ama karar verildikten, mutabakat sağlandıktan sonrada, bir daha bu ayların yerlerinin değiştirilmesinin doğru olmadığı konusunda, Kur'an da bizleri uyarmıştır. Çünkü İbrahim Peygamberimiz zamanında belirlenen bu ayların, bazılarını daha sonraları kendi istedikleri gibi, sayısını sabit tutarak, yerlerini değiştirmeye çalışanların olduğunu, Kur'an da verilen örnekten anlıyoruz.

Günümüzde haram ayların, tüm İslam toplumları tarafından kabul gördüğü aylar bellidir. Buna kimsenin de itirazı bugüne kadar olmadığına göre, bizler bu ayları haram aylar kabul edip, Hac görevimizi bu aylarda yerine getirebiliriz. Bakara suresi 197. Ayetinde (Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse...) diye hükmünü veren Allah ın sözlerini, lütfen göz ardı etmeyelim. Ben Kur'an dan bunları anladım. Sizlere de düşen, hiçbir batıl inancın etkisinde kalmadan, Kur'an ı rehber alarak, konuyu Kur'an ışığında anlamaya çalışmak olmalıdır.

Ne diyelim bizler Kur'an ı, öpüp başımıza koyuyoruz ve ona böylece saygı gösterdiğimizi zannediyoruz. AMA KUR'AN I AKLIMIZIN İÇİNE, BİR TÜRLÜ SOKAMIYORUZ. Onun içindir ki Allah, İslam toplumunun gönül gözlerini açmıyor, hatta gözlere perde çekiyor, gönülleri mühürlüyor. Lütfen unutmayalım, Rabbimiz sizleri Kur'an dan sorgu suale çekeceğim diye, apaçık hükmünü vermiştir.

Rabbimiz, biz İslam toplumları olarak, yaptığımız büyük yanlışımızın farkında olmamızı sağla ne olur. Yoksa bataklığın içinde debelenmekten ve daha da kötüsü namerde muhtaç olmaktan, asla kurtulamayacağız.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


http://hakyolkuran.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://hakyol1.sayfasi.net/
217
Günümüz İslam toplumlarını, İslam ı yaşarken yönlendiren ve çok ciddi etkisi olan bir makam vardır.  FETVA VERME MAKAMI. Hiç düşündünüz mü, Kur'an böyle bir makamın oluşumuna onay veriyor mu? Önce fetva ne anlama geliyor ona bakalım.

(İslam hukuku ile ilgili bir sorunun, dinî hukuk kurallarına göre çözümünü açıklayan, şeyhülislam veya müftü tarafından verilebilen belge.)

(Fetva, bir hususun dine uygun olup olmadığını, hangi fıkıh kitabının neresinden alındığını bildiren hüküm, belge demektir.)

Demek ki bu konuda, öyle bir makam ihdas edilmiş ki, herhangi bir konunun dine uygun olup olmadığına karar ve belge veriyor. Bu sözler ve düşüncenin, inancın tamamı Kur'an öğretisine ters düşer. Çünkü Allah bizlerin din adına sarılacağımız kitabın, rehberin, hatta sorumlu olacağımız kaynağın, yalnız KUR'AN olduğunun hükmünü, açıkça Kur'an da vermiştir. Kur'an dan başka kaynak, belge nasıl olurda kabul ederiz.

Bizler gereken açıklamayı, Kur'an da bulamıyoruz da, onun için mi birilerinin fetvasına ihtiyaç duyuyoruz? Eğer evet dersek bu soruya, Allah ın Kur'an da ki uyarılarını kulak arkası yapıyoruz demektir. Çünkü Allah biz Kur'an da hiçbir eksik bırakmadık, Allah unutucu değildir, her konuda nice örnekler verdik ki anlayasınız ayetlerini göz ardı ediyoruz, görmezden geliyoruz demektir.

Kur'an da fetva konusuna örnekler vardır. Örnek vermek gerekirse, Nisa 127. Ayetinde, peygamberimize hitaben Allah, senden kadınlar hakkında fetva istiyorlar diyor ve bakın Rabbimiz devamında ne diyor. (De ki, onlara ait hükmü size Allah açıklıyor.) dedikten sonrada ayet indirerek, gereken bilgiyi Yaradan veriyor. Yine nisa 176 ayetinde, miras konusunda peygamberimizden fetva isteyenlere, Allah fetvasını açıklıyor ve gereken bilgileri veriyor. Yani fetva makamı yalnız Allah tır. O hükmeder ve gereken açıklamayı yapar. Daha doğrusu açıklama yaptığını, yine Kur'an söylüyor ve diyor ki, ALLAH HÜKMÜNE HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEZ.

Kur'an çok dikkat çekici bir uyarı yapar ve derki, HÜKÜM YALNIZ ALLAH INDIR. Birçok ayetinde de bu hükümlerin açık seçik açıklandığından bahseder. Bizlerde şöyle deriz. Kur'an kendisini açıklayan, eşsiz bir nurdur. O halde bizler hangi konuda, neyin açıklamasını, fetvasını istiyoruz? İşte burası çok önemli. 

Fetva veren makamı tarif ederken, bu makamın dine uygunluk belgesi verdiğini söylüyorlar. BİZLER NEYİN BELGESİNİ ARIYORUZ, KUR'AN APAÇIK DURURKEN? Hemen nasıl bir cevapla karşılaşacağımı çok iyi biliyorum. "HER ŞEY KUR'AN DA YOK Kİ." İşte bu düşünce, İslam toplumuna kabul ettirildiği içindir ki, böyle bir makam oluşturulmuş ve Kur'an ın dışından dine hükümler sokan inançlarında, bu yolla topluma kabul ettiren makamlar olmuş fetva makamları. Fetvayı tarif ederken, hangi fıkıh kitabından alındığı belirtilmelidir diyor. İşte mezheplerin inançları, bu yolla topluma kabul ettiriliyor. BUDA BÜYÜK BİR TEHLİKENİN, ANA GİRİŞ KAPISIDIR. Hele toplum din konusunda cahil bırakılmış ve Kur'an dan uzaklaştırılmışsa. 

İslam devleti ve şeriatla yönetildiğini söyleyen ülkeler, sizce Kur'an ın apaçık hükümleri ile mi yönetiliyor. Eğer öyle olsaydı, bugünkü dinde bölünmüşlük ve bir birine düşmanlık asla olmazdı.  Her İslam ülkesinin fetva makamının, açıkladıkları fetvalara bakarsanız, işin ne derece riskli ve yanlışlarla dolu olduğunu anlarsınız. Küçük bir örnek. Suudi Arabistan fetva makamı, kadınların araba kullanması, hatta oy vermesini bile dine uygun düşmediğine karar vermişti. Küçük yaşta kız çocuklarının, evlenebileceğine hükmeden fetva makamının, sizce İslam diniyle ve Kur'an ile bir bağlantısı olabilir mi?


Din adına biz Müslümanları bağlayan FETVAYI, Yüce Rabbimiz Kur'an da vermiş ve SİZLERİ KUR'ANDAN SORUMLU TUTUYORUM DEMİŞTİR.  Bu hükmü, fetvayı Allah dan alan bizler, daha ne fetvası arıyoruz birilerinden? Allah elçisine bile, sana indirdiğimle onlara hükmet diyor da, elçisine sorulan her soruya cevabı, indirdiği ayetlerle Allah cevap veriyorsa, bizler nasıl olurda Kur'an ın dışından, Kur'an ın tek kelime bile bahsetmediği konularda, beşeri fetva makamı ararız.

İşin ilginç ve düşündürücü olanı, şeriat hükümleri ile yönetilen ülkelerde, fetva makamının din adına verdiği kararlara uymak zorunludur. Uymayan cezalandırılır. Hiç kimse, Allah bu konuda hüküm vermemiş, bu Allah ın emri değildir diyemez. Bu makamların vereceği hükümler tartışılamaz bile. İŞTE BU DÜŞÜNCE VE UYGULAMA BİLE KUR'AN A AYKIRIDIR. Çünkü dinde zorlama yoktur. Din adına herkes, kendi imtihanını yaşar ve HESAP VERECEĞİ MAKAM, YALNIZ ALLAH DIR.

Şöyle düşünelim. Bugün ülkemizde bulunan, Diyanet İşleri başkanlığını, fetva verme makamı olarak, tüm ülke Müslümanları kabul ediyor mu? Tabi ki mümkün değil. Çünkü dinde öyle bir bölündük ki, artık Kur'an referans alınmak yerine, Kur'an da tek kelimesi dahi olmayan, ama mezheplerin inandığı, rivayet bilgiler referans alınıyor. Onun içinde kendi mezhebine uyan fetvalar kabul görüyor. Allah ın sizleri Kur'an dan sorumlu tutuyorum, sakın emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin uyarılarını duyan, hatırlayan ne yazık ki yok. Çünkü peygamberimizin mahşerde söyleyeceği gibi, KUR'AN DEVRE DIŞI KALDI.

Toplumu din adına bilgilendirmek, uyarmak her Müslüman ın görevidir. Ama hiç kimse din adına bir başkasını zorlayıcı ve bağlayıcı kararlar alamaz, İSLAM DİNİNDE BÖYLE BİR MAKAM YOKTUR. Bizleri bağlayan kuralları Allah, Kur'an da vermiştir. Kur'an da açıklanmayan, verilmeyen bir hükümden de asla sorumlu olmayacağımıza göre, neyin fetvasının peşindeyiz, işte onu anlamakta zorluk çekiyorum.

Peygamberimizin adını kullanarak, dine nifak sokanların, dini bölüp parçalayanların lütfen safında olmayalım. Peygamberimiz ümmetine yalnız Kur'an ile hükmetmiş ve yalnız onun hükümlerini tebliğ etmiştir ve onun dışından tek kelime bile ilave etmemiştir. Bu açıklamayı Kur'an yapıyor. Sizlere peygamberimizin bu konudaki uyarılarından, bazı hatırlatmaları nakletmek istiyorum.

Allah bazı farizalar vazetmiştir, onları aşmayın. Bazı hadler koymuştur, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri haram kılmıştır, onları yapmayın. BAZI ŞEYLERİ DE UNUTMAKSIZIN SİZE RAHMET OLMASI İÇİN HATIRLATMAMIŞTIR, ONLARI DA ARAŞTIRMAYIN. (Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, sayfa 403)

Allah'ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. HAKKINDA SUSTUĞU İSE SERBESTTİR. Allah'ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve bilin ki Allah hiçbir şeyi unutucu değildir. (Ebu Davud K. Etime 39/Tırmizi K. Libas 6 İbni Mace K. Etime 60/ El-Müracaat sayfa 20)

4106 - el-Muttalib İbnu Abdillah İbni Hantab radıyallahu anh anlatıyor: "Zeyd İbnu Sabit Hz. Muaviye radıyallahu anhüma'nın yanına girmişti. Hz. Mu'aviye ona bir hadisten sual etti. Zeyd de hadisi ona söyledi. Hz. Muaviye (orada hazır bulunan bir adama) hadisi yazmasını emretti. Zeyd müdahalede BULUNARAK RESÛLULLAH ALEYHİSSALÂTU VESSELÂM, HADİSLERİNDEN HİÇ BİR ŞEY YAZMAMAMIZI EMRETMİŞTİ" dedi. Bunun üzerine Hz. Muaviye yazılanı DERHAL İMHA ETTİ."
Ebu Davud, İlm 3, (3647).

Tüm bu bilgilerden de anlıyoruz ki, peygamberimiz ümmetine yalnız Kur'an ile hükmetmiş ve Kur'an ın sınırları dışına asla çıkmamıştır. Allah ın elçisi bile fetvayı Kur'an dan aldıysa, onun apaçık hükümleri ile ümmetine hükmettiyse, bizlerin beşeri fetvalar peşinden gitmemiz, bizleri yanlış yollara götürecektir.

Tekrar hatırlatmak isterim, her Müslüman a düşen görev, din kardeşini Kur'an merkezli bilgilendirmek, Allah ın hükümlerini öğretmektir. Hepimiz aynı kapasitede değiliz, onun için daha iyi anlayan, diğer din kardeşlerini bilgilendirmelidir. Ama tek bir şartla, ASLA KUR'AN IN SINIRLARINI AŞMADAN.

Her Müslüman, kendi yaptıklarından ve söylediklerinden sorumludur. Onun içinde din adına bilgiyi, önce Kur'an dan bizzat kendisi almak için çaba göstermeli, daha sonrada güvenilir kaynaklardan bilgilerini, sağlamlaştırmalıdır. Allah bizleri uyarıyor ve diyor ki,  "KİMDİR SÖZÜ ALLAH'IN KİNDEN DAHA DOĞRU OLAN." Bu uyarıları duyduğumuz halde, ne yazık ki bizler, güvenebileceğimiz fetva makamları arayışına giriyoruz, Allah yardımcımız olsun.

Beşer her zaman şaşabilir. Şaşmayan yalnız ve yalnız Allah tır. Onun içindir ki şaşmadan dosdoğru yolda yürünmek istiyorsak, sorumlu olduğumuz yalnız Allah ın fetvalarına sarılmalıyız. Çünkü peygamberimizde yalnız, Kur'an ın kulpuna sarılmıştı.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

http://hakyolkuran.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://halukgta.blogcu.com/
218


İslam dini demokrasiye, yani toplumun seçimle ehil insanlar tarafından yönetilmesine önem verir. Onun içinde Allah iman edenleri uyararak, bakın ne tavsiyede bulunur.

Nisa 58: Allah, size, EMANETLERİ MUTLAKA EHLİNE VERMENİZİ ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman ADALETLE HÜKMETMENİZİ emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. (Diyanet meali)

Demek ki Allah ın emri, bizleri yönetecek kişilerin adaletten ayrılmayan, ehil insanlardan seçmemizi özellikle istiyor. Seçilmiş yöneticilerinde, adaletle hükmetmesi uyarısını yapıyor. Ya bu emri toplum olarak yerine getirmiyorsak, sonuç ne olur? Ya bu toplum, yine Kur'an ın uyardığı gibi, yalnız Kur'an ın ipine sarılın, sakın Kur'an ın sınırlarını aşmayın emri yerine, batıl inançların ardı sıra gidiyorsa ne olacak. Onun içinde uyarıyor Yaradan ve bakın ne diyor.

Rad 11: Her insan için önünden ve arkasından takip edenler vardır. Allah'ın emrinden dolayı onu gözetirler. ALLAH BİR KAVME VERDİĞİNİ, O KAVİM KENDİSİNİ BOZUP DEĞİŞTİRMEDİKÇE DEĞİŞTİRMEZ. Allah bir kavme de kötülük murad etti mi, artık onun geri çevrilmesine de imkân yoktur. Onlar için Allah'dan başka bir veli de bulunmaz. (Elmalı meali)

Yukarıdaki ayet aslında, içinde yaşadığımız yanlışların tam özünü anlatıyor ve diyor ki, sizleri takip ediyorum. Bana Müslüman olduğunuzda, iman ettim dediğinizde verdiğiniz sözü tutup tutmadığınıza bakıyorum. Verdiğiniz sözden dolayı, sizlere verdiğim bereket, sağlık ve mutluğu, huzuru sizler verdiğiniz sözü tuttuğunuz sürece değiştirmem. Eğer sözünüzü tutmayıp, gönderdiğim rehberin dışına çıkarda, batılın ve hurafenin yolcusu olursanız, verdiğim tüm nimetleri sizden geri alırım diyor. Beni bunu yapmaktan, kimse alı koyamaz diye de ekliyor. Buradan şunu çıkartabiliriz, bizleri yöneten kişileri eğer düşünmeden, menfaatlerimiz ağır basarak ehil insanlardan seçmiyorsak, bunun sonucuna da katlanmasını bilmeliyiz.

Bu konuda peygamberimizin çok güzel bir duasını, sizlere hatırlatmak istiyorum.

(ALLAH IM, MERHAMETSİZLERİ BİZLERE MUSALLAT ETME.)

Yine peygamberimizin çok dikkat çekici bir hadisini hatırlatmadan geçemeyeceğim. (NASILSANIZ, ÖYLE İDARE EDİLİRSİNİZ.) Lütfen peygamberimizin bu uyarılarından dersler çıkartalım, yoksa Allah ın gazabından asla kurtulamayız. Menfaatlerimiz için, merhametsiz ve adaletsiz insanları, yöneticiler olarak seçersek eğer, BİR GÜN MERHAMETSİZLİK VE ADALETSİZLİK, BİZLERİ DE İÇİNE SÜRÜKLEYECEKTİR. Son pişmanlık fayda etmez unutmayalım. Kur'an ın ışığında, onun uyarıları doğrultusunda şöyle bir sonuç çıkartırsak, sanırım yanlış olmasa gerek. Ne dersiniz?

HALKIN ADALETSİZ, KENDİ ŞAHSİ ÇIKARLARINI DÜŞÜNEN, KÖTÜ YÖNETİCİLERİ İŞ BAŞINA GETİRMELERİ, ALLAH'IN ONLARA GAZAP ETMEKTE OLDUĞUNUN, İYİ YÖNETİCİLERİ İŞ BAŞINA GETİRMELERİ İSE, KULLARINDAN MEMNUN OLDUĞUNUN İŞARETİDİR.

Allah bizleri böyle durumlardan korusun inşallah. Yine konu ile ilgili bir uyarı ayeti daha hatırlatmak istiyorum. Bu konuda toplum olarak bilinçlenmediğimiz takdirde, sonumuz aşağıdaki ayetin hükmüyle sonuçlanacaktır.

İsra 16: Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de onun altını üstüne getiririz. (Yaşar Nuri meali)

Bu ayetten de anlıyoruz ki, toplum olarak dinde bölünmeyin diyen yaradan ı dinlemeyip bölünürsek, benden başka din adına veliler edinmeyin, yardım istenecek, güvenilecek veliniz yalnız benim  dediği halde, hala velilerin, şeyhlerin, efendilerin ardına düşüyorsak, sizleri Kur'an dan sorumlu tutuyorum, yalnız Kur'an ın ipine sarılın dedi halde, Kur'an da her şey yoktur, yalnız Kur'an ile olmaz diyerek Allah ın kitabını yeterli görmüyor da, edindiğimiz velilerin, efendilerin kitapları sözleriyle İslam ı yaşıyorsak, İŞTE O ZAMAN BU AYETİN HÜKMÜ, HAK VAKİ OLMUŞ DEMEKTİR.  Rabbim ne olursun, gerçek halis kullarının hatırına, bizlere yardım et. Gözlerine perde çektiğin, gönüllerini mühürlediğin kullarının, gerçekleri görmesini sağla.

Hayatımızda çok karşılaşırız ve deriz ki, zalimler menfaatleri, çıkarları için, bir birlerini yok etmekle meşguller. Gerçektende zalim ve adaletsizleri yok etmek, onlarla mücadele etmek çok zordur. Ancak onlar birbirilerini yok ederler ve o zaman bizler deriz ki, İLAHİ ADALET TECELLİ ETTİ. İşte bu konuda da Yaradan, bizlere uyarısını yapıyor yüreğimize su serpiyor ve bakın ne diyor.

ENAM 129: İŞTE BÖYLECE İŞLEDİKLERİ GÜNAHLARDAN ÖTÜRÜ, ZALİMLERİN BİR KISMINI, DİĞER BİR KISMININ PEŞİNE TAKARIZ. ( Diyanet vakfı meali)

Bizler lütfen şunu asla unutmayalım. Adaletsizlikle hükmedenler, adaletsizliğin batağında bir gün mutlaka boğulurlar. Ben yaptım oldu, istediğimi yaparım diyenlere, kontrolsüz gücünün kontrolünün, Allah katında olduğunu hatırlatmak isterim.

MÜHLET TANIYAN RABBİMİZİN MÜHLETİNİ SINAYANLAR, BİR GÜN CEVABINI ALLAH DAN ALACAKLARDIR.

Kur'an ın uyardığı gibi, adaletle hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendisidir.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

http://hakyolkuran.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://halukgta.blogcu.com/
219

Bugünkü yazımın konusu, ruhbanlık üzerinde olacaktır. Bizler Müslüman olarak, bizim inancımızda ruhbanlık yoktur deriz. Gerçekten de bugün yaşanan İslam inancında, ruhbanlık yok mu sizce? Gelin önce ruhbanlık ne anlama geliyor, onu anlamaya çalışalım. Daha sonrada kendimizi, bu konuda sorgulayalım.

Ruhbanlık sınıfı, başta Hristiyanlıkta ön plana çıkmakla birlikte, birçok inançta görülmektedir. Bu sınıf dini, topluma anlatmakla görevli olduklarını, hatta bu dünyada Allah ın temsilcileri olarak, Allah ile kulları arasında aracı olduklarına inanırlar. Hristiyanlıkta çok önemli bir yeri olan Papa, bu dünyada Allah ın temsilcisi olarak görür kendisini. Papa ve kilisedeki papazlar, Allah dan aldığı yetkilerle, insanların günahlarını bile bağışladıklarına inanırlar. Bir başka deyişle ruhban sınıfı diğer insanlardan imtiyazlı, dini tek ellerinde bulunduran ve istedikleri gibi şekillendiren, ALLAH İLE KULU ARASINDA, ARACI OLAN BİR SINIFTIR.

Gelelim İslam inancına. Kur'an İslam dininde, hatta Allah ın gönderdiği tüm kitaplarda, ruhban sınıfının asla olmadığını, bunu kendilerinin uydurduklarını söylemiştir. Kur'an a birlikte bakalım.

Hadid 27: Sonra onların ardından da peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da onların ardından gönderdik ve ona İncil'i verdik. Ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duyguları koyduk. RUHBANLIĞI İSE KENDİLERİ UYDURDULAR. BİZ ONU KENDİLERİNE YAZMADIK. Ancak onlar Allah'ın rızasını kazanmak arzusu ile bunu yaptılar; AMA BUNA GEREĞİ GİBİ DE UYMADILAR. Onlardan da inananlara ödüllerini verdik. Onların çoğu yoldan çıkmışlardır. (Bayraktar Bayraklı meali)

Ayete baktığımızda, asla ruhban sınıfı diye bir sınıfın olmadığını, bunları kendilerinin uydurduklarını söylüyor. İlk önceleri iyi niyetle başlayan bu çabalarının, daha sonra kötü amaçlara yöneldikleri özellikle vurgulanmaktadır. Aşağıdaki ayet konuyu, daha iyi açıklıyor.

Tevbe 34: Ey iman edenler! HAHAMLARDAN VE RAHİPLERDEN BİRÇOĞU İNSANLARIN MALLARINI HAKSIZ YOLLARDAN YERLER VE ALLAH'IN YOLUNDAN ALIKOYARLAR. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele! (Bayraktar Bayraklı meali)

Demek ki önceleri iyi niyetle başlayan bu çabalar, daha sonra şahsi menfaatlerin ağır basmasıyla, haham ve rahiplerin birçoğu, toplumu çıkarları doğrultusunda, Allah ın gerçek yolundan alıkoydukları belirtiliyor. İşte burası çok önemli. İNSANLARA DİNİ ANLATTIĞINI SÖYLEYEN BU KİŞİLER, ASLINDA ALLAH IN YOLUNDAN TOPLUMU SAPTIRIYORLAR. Bu uyarıyı yapan Rabbimizi, lütfen bugün bizler, dikkatle anlamaya çalışalım ki, kıssadan hisse alabilelim. Bugün günümüzde, bizlere dini anlattığını söyleyenlerin genel çoğunluğu da, aynı menfaatlerle toplumu aldatmıyor mu? Günümüzde hem maddi, HEM DE SİYASİ ÇIKARLAR İÇİN DİN, öyle bir kullanılıyor ki, toplum eğriyle doğruyu ayıramaz olmuş.

İŞTE RUHBAN SINIFI, ONUN İÇİN TEHLİKELİ VE ALLAH BÖYLE BİR SINIFI, ONUN İÇİN EMRETMEDİM BEN DİYOR. Ne yazık ki bizlerde Kur'an dan ders alamadığımız için, aynı hataya düşerek ruhban sınıfını bizlerde yarattık.

Geçmiş günlerin birinde televizyonda, bir İlahiyatçı; DİNİ HERKES ANLATIYOR, KONUŞUYOR, BIRAKINDA BU İŞİ BİZLER YAPALIM, BU İŞ BİZİM İŞİMİZ DEMİŞTİ. O günden beri bu sözleri hiç unutamam. Demek ki bizler İslam dininde, ruhban sınıfı istediğimiz kadar yok diyelim, aslında çok açık ve güçlü bir ruhban sınıfını bizler ellerimizle yarattık. Kendi aramızda da hep konuşuruz,  bizler dini bilemeyiz, Kur'an dan anlayamayız hocalarımıza, şeyhlerimize soralım deriz. HANİ BÖYLE BİR SINIF YOKTU? Tabi toplumu bu duruma getirenler, hükümranlığını sürdürmek isteyen din simsarcılarıdır. Onları fark edemediğimiz sürece, bu aldatmaca, sömürü devam edecektir.

Çok duymuşsunuzdur, din adına FETVA VERME MAKAMINDAN BAHSEDERİZ. Halbuki İslam dininde din adına fetvayı, emri Allah dan, yani KUR'AN dan başka kimse veremez diyor. HÜKÜM YALNIZ ALLAH IN DIR diyen, Rabbimizi duyan bile yok. Dini birilerinin sözleri ile değil, yalnız Allah ın Kur'an da ki emirleriyle yaşamamız gerekir. Kur'an ayetleri kişilere göre, asla esnetilemez ya da görmezden gelinemez. Ama yaşantımızda bunun tam tersini yapıyoruz. Onun içinde Allah, dinde sakın bölünmeyin dediği halde dinde bölünüp, mezheplere ayrıldık. Yetmedi, bir birimize düşman olduk.

İçimizde yarattığımız ruhban sınıfının, Hristiyan ve Yahudilerden hiç farkı yok. Onlar günahlarını papazlara, hahamlara bağışlatmaya çalışırken, bizlerde edindiğimiz kendi yarattığımız ruhban veli, şeyh, efendilerimizden şefaat bekliyoruz. ŞEYHİ, VELİSİ OLMAYAN CENNETE GİDEMEZ DİYEN BİR DÜŞÜNCENİN, PAPANIN YA DA PAPAZLARIN, GÜNAHLARI BAĞIŞLAYIP, CENNETİ VAAT ETMESİNDEN NE FARKI VAR?

Allah din ve iman adına, hiç kimseyi kulu ile arasında aracı yapmamıştır. Hatta Kur'an da elçisine hitaben; Kur'an ı tebliğ etmek sana, hesap sormak bana düşer, KULUMLA BENİM ARAMDAN ÇEKİL DİYEREK, Allah ile kulu arasında, elçisi dâhil, hiç kimsenin olamayacağını özellikle belirtmiştir. Peki bizler, böyle mi yaşıyoruz inancımızı?

Hepimiz bu dünyada imtihandayız. İmtihan olacağımız ve sorumlu olduğumuz kitabında yalnız Kur'an olduğunu Allah söylüyorsa, din adına hala aracılar edinerek, veliler, şeyhler, efendiler edinenlerin, ALLAH IN AYETİNDE UYARDIĞI GİBİ, ALLAH IN YOLUNDAN SAPTIRILACAKLARI, KAÇINILMAZ OLACAKTIR.

Değerli din kardeşlerim. Allah özellikle ruhban sınıfının dinde olmadığını söylüyor ve sakın sizleri Allah ile aldatmasınlar diye de bir çok kez uyarıyorsa bizleri, gelin dinimizi ve inançlarımızı birilerinden değil, önce bizler bizzat Kur'an dan anladığımız dilden okuyalım, araştıralım ve üzerinde düşünelim. Daha sonrada elbette, daha iyi anlayabilmek için yardım alalım.

Sizler Kur'an ı anlayamazsınız diyenlere de, Allah ın ayetlerini hatırlatalım ve diyelim ki, Allah yemin ederek, bu kitabı anlayasınız diye sizler için kolaylaştırdım diyor ve bizleri Kur'an dan sorumlu tutuyorsa, BU KUR'AN ASLA ANLAŞILMASI ZOR OLAMAZ. Böyle bir adaletsizliği Rabbimize isnat edenlerden, lütfen uzak duralım.

Kur'an nurlu bir ışıktır. Rabbimiz bizlerin Kur'an ı keşfetmemizi bekliyor. Onu anlama çabası içinde olanlarında, gönül gözlerini açacağını, onların gönüllerini nurlandıracağının müjdesini de bizlere veriyor ve bakın ne diyor.

Casiye 20: Bu (Kur'an) insanların kalp gözünü açan bir nur, kesin bilgi edinmek isteyen bir toplum için de Hidayet ve rahmettir. ( Elmalı Hamdi meali)

Dilerim toplum olarak Allah ın kitabına sarılarak, gönül gözleri açılan, rivayet ve sanı bilgilerden uzak Allah ın en doğru, kesin bilgilerini öğrenme çabasında olan, Rabbin halis kullarından oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

http://hakyolkuran.com/index.php
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
220
Bugünkü yazımın konusu, İslam toplumunda kafaların çok karışık olduğu konu, sihir/büyücülük konusu olacaktır.  Gerçektende anlatılanlara inandığımızda, kafaların karışmaması, hatta korkmamak mümkün değil. Gelin önce büyü konusunda, toplumumuzda neler anlatılıyor, kısaca göz atalım.

(Büyü, "Tabiatüstü gizli güçlerle ilişki kurularak zararlı, faydalı veya koruma gayeli bazı sonuçlar elde etmek için yapılan işler" şeklinde tarif ediliyor. Başlıca gayesi ise daima çıkar odaklı olması... Büyü, olağanüstü etkileyici bir güç veya bilgiye sahip olduğuna inanılan kişilere yaptırılıyor. Bu kişilerin yeteneklerini iyiye de kötüye de kullanabileceklerine inanılıyor. Araç olarak ise; ruhlar, cinler, şeytanlar, canlı veya ölmüş bazı hayvanlar kullanılıyor. Eşlerin veya başka kişilerin arasını açmak, insanın bazı kabiliyetlerini, dilini, bahtını bağlamak, malına ve canına zarar vermek, kız veya erkeklerin bahtını bağlamak gibi durumlarda bu yola başvuruluyor.)

Anlatıldığı güçte insanlar varsa ve bu insanlara engel olamıyorsak, bu insanlardan korkmamak sizce mümkün mü? Tabiatüstü gücün olmadığını, tek güç Allah ın olduğunu asla unutmayalım. Bu söylenenleri, Kur'an ışığında basitçe düşünelim önce. Hatırlarsanız Allah Kur'an da birçok ayetinde, İNSANLARDAN KORKMAYIN, BENDEN KORKUN diye uyarıyordu. Ali İmran suresi 175. ayetinde de yine bakın nasıl uyarıyordu bizleri.

(İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, eğer müminlerseniz, Benden korkun.)

Allah yalnız benden korkun, bu türlü sözlerle şeytan ancak, kendi dostlarını korkutur diyor. Ne dersiniz, yoksa farkında olmadan bizler, şeytanın dostlarımı olduk? Allah bizleri bu dünyada, özgür irademizle bırakarak, imtihan ettiğinden bahseder. ENGELLENEMEZ, BÖYLE GÜÇLERİ OLAN BİR TOPLUMDA, ÖZGÜRCE BİR İMTİHANDAN NASIL SÖZ EDERİZ? Her istediğini yaptırabilecek bir gücün, Allah tarafından, bazı kişilere verildiğini kabul edersek, Kur'an ın yüzlerce ayetini görmezden gelmiş, üstünü örtmüş oluruz. Lütfen bunu unutmayalım.

Şimdide büyü/sihir konusuna, gelin birlikte Kur'an a bakalım. Bu konuyu rivayet ve emin olamayacağımız bilgiler ışığında değil, Kur'an ın genel hükümleri ışığında anlamaya çalışalım. Büyü/sihir Kur'an da vardır deriz ve bu kelimeye öyle yanlış anlamlar yükleriz ki, Kur'an ın neredeyse tamamına ters düşer. Önce bahse konu örnek gösterilen ayeti yazalım, daha sonra ayette geçen büyü/sihir kelimesi üzerinde, birlikte düşünelim.

Bakara 102: Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tabi oldular. Hâlbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Lakin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil'de Harut ile Marut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Hâlbuki o iki melek, herkese: BİZ ANCAK İMTİHAN İÇİN GÖNDERİLDİK, SAKIN YANLIŞ İNANIP DA KÂFİR OLMAYASINIZ, demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekden, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. OYSA BÜYÜCÜLER, ALLAH'IN İZNİ OLMADAN HİÇ KİMSEYE ZARAR VEREMEZLER. ONLAR, KENDİLERİNE FAYDA VERENİ DEĞİL DE ZARAR VERENİ ÖĞRENİRLER. Sihri satın alanların (ona inanıp para verenlerin) ahiretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu anlasalardı! (Diyanet Vakfı meali)

Ayette bahsedilen büyü/sihirden ne kast ediliyor, önce bunu doğru anlamalıyız. Ayeti öyle anlatıyorlar ki, Kur'an ın diğer ayetleri ile ters düşebiliyor.  Acaba günümüzde bizlere öğretilen, insanlara her türlü kötülüğün yapılabileceği, olağan üstü bir güçten mi kast ediliyor? Ayetten bunu anlar ve kabul edersek, ALLAH IN YALNIZ BENDEN KORKUN, SİZLERE ÖDÜLÜ DE CEZAYI DA YALNIZ BEN VERİRİM öğretisine, uyarısına tamamen ters düşmüş oluruz. Şimdide bu bilgiler ışığında ayeti anlamaya çalışalım.

Ayette şeytanın vesvese verdiği, yani insanları yanılttığından bahsediliyor ve Süleyman peygamberimizin büyü/sihir yapmadığını söylüyor. Ayetin devamında şeytanların kâfir olduğunu söyleyip, Harut ve Marut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı diyor. Peki, bu sözlerden ne anlamalıyız? Melekler ne öğretiyor olabilirler?

Eğer bahsedildiği gibi Harut ve Marut melek ise ve Allah büyü/sihir yapmanın günah olduğunu söyleyip, yapanların kâfir olacağından da bahsediyorsa Kur'an da, bu meleklerin günümüzde anlatılan, insanlara her türlü kötülüğü yapabilecek dağa üstü bir ilmi, yani büyücülüğü anlattıklarını, öğrettiklerini kabul etmemiz mümkün değil.

Ayetin devamında bu söylediklerime açıklık getiriyor ve bizler sizlerin imtihanı için gönderildik, SAKIN YANLIŞA İNANIP DA KÂFİR OLMAYIN diye melekler uyarıyor ve onlara bir şeyler öğrettiğinden bahsediyor, ama ayeti tercüme eden parantez içinde sihir ilmini öğrettiklerini yazmış. Ayette böyle bir detay yok.  Böyle anlayınca da, hem Kur'an içinde, hem de ayet kendi içinde çelişki yaratıyor. Demek ki melekler, doğruyu ve yanlışı öğretiyor ve insanların doğruyu seçmesini özellikle istiyor. Ayetin devamında yine bakın ne diyor.

(Onlar, o iki melekten, karı ile kocanın arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı.)

Melekler topluma, sakın yanlışa inanmayın dedikten sonra, bu iki melek günümüzde bile hiç istenmeyen, Allah ın yasakladığı, kötü ve art niyetli insanların zihinlerinde olan büyünün yapılmasını öğretiyor olabilir mi? Hem melekler, bizler sizlerin imtihanı için gönderildik yanlış yapmayın diyecekler, hem de böyle kötü şeylerin, büyünün yapılmasını öğretecekler öylemi? Bu nasıl bir mantık böyle.

Peki, burada bahsedilen, karı kocanın arasını açacak şeylerin öğrenilmesinden, ne anlamalıyız? Bunun açıklaması da, ayetin devamında yapılıyor. ASLINDA BURADA BAHSEDİLEN MELEKLERİN TOPLUMA, FAYDALI ŞEYLERİ KAPSAYAN İLMİN ÖĞRETİLDİĞİNİ, AYETİN DEVAMINDA ANLIYORUZ. Fakat kötü niyetli insanların, bu bilgileri iyi ve güzel amaçlarla değil, kötü amaçlarla kullandıklarını, verilen örnek bizlere anlatıyor. Bakın ayetin devamında ne diyor.

(ONLAR, KENDİLERİNE FAYDALI OLANI DEĞİLDE, ZARARLI OLANI ÖĞRENİRLER.)

Demek ki burada bahsedilen büyüden kasıt, DOĞRU BİLGİLERİ KÖTÜ AMAÇLARLA KULLANAN, İNSANLAR KAST EDİLİYOR. Yoksa sınırsız ve kişilere istediği kötülüğü yapabileceği doğaüstü bir güçten bahsedilmiyor. Melekler insanlara gerekli olan güzel şeyler öğretiyorlar, ama insanlar bu bilgileri kendi çıkarları adına kötü amaçlarla kullanıyorlar. Örneğin Elektrik günümüzde çok yararlı bir buluştur. Ama insanları öldüren bombaları ateşleyende elektriktir. Büyücülük konusunda, günümüzde yanlış anlatılan bu ayetin devamında yapılan uyarı, aslında söylediklerimi onaylıyor ve bakın ne diyor.

(OYSA BÜYÜCÜLER, ALLAH'IN İZNİ OLMADAN KİMSEYE ZARAR VEREMEZLER.)

Buradan da anlaşılıyor ki, büyücüler yani Allah ın insanlara faydalı olacak ilmini, bilgiyi kötü amaçlarına alet edenler, asla emellerine ulaşamayacaklarını, ALLAH İSTEMEDİKÇE KİMSEYE ZARAR VEREMEYECEKLERİNİ, APAÇIK AYETİNDE BİZLERE BELİRTİYOR.  Ama bizler ne yazık ki yüce Rabbimizi değil, bizlere anlatılan rivayet ve sanı inançlarımıza inanmaya devam ediyoruz. Böyle yaparak bizler, büyücüleri kendi ellerimizle,  GÜÇ SAHİBİ YAPIYORUZ. Bu inanç öyle güçlü ki, Kur'an ı işiten-duyan bile yok.

Büyücülerin, yani Allah ın verdiği ilmi kötü amaçlarla kullananların, ahrette nasiplerinin olmayacağını, bu tür insanların cezalarını bulacaklarını, ayetin sonunda belirtiyor. Büyücüler yani art niyetli kötü amaçlı kişiler kast ediliyor ve Allah Felak suresinde, bakın bizleri nasıl uyarıyor.

(Ve düğümlere üfleyen BÜYÜCÜLERİN ŞERRİNDEN ve hased ettiği zaman, HASETÇİNİN ŞERRİNDEN SANA SIĞINIRIM.) 

Aslında bu ayet, yazdıklarımın adeta bir özeti. Büyücü, yani kötü amaçlar peşinde olan kişilerin şerrinden, hasedinden bizlerin, YALNIZ ALLAH A SIĞINMAMIZ GEREKTİĞİ ANLATILIYOR. ALLAH A SIĞINANA KİM ZARAR VEREBİLİR? Bunu düşünemiyor muyuz? Eğer böyle insanlara Allah, bizlerin karşı koyamayacağımız güç ve ilim vermiş olsaydı, sizce adaletli olur muydu? Tüm bunlara inanmak, Kur'an ın adaletini hiç ama hiç anlamamakla aynıdır.

Kur'an da birçok yerinde müşrikler, peygamberimize büyücü/sihirbaz derler. Allah da o ne büyücüdür ne kâhindir, Allah'ın peygamberidir diye geçer. Büyücü gerçekleri çarpıtan, toplumu korkutan, yanlışı doğru gibi gösteren anlamında kullanılmıştır Kur'an da.

Taha 69: "Sağ elindekini atıver, o, onların yaptıklarını yutar. Çünkü onların yaptıkları ancak bir büyücü tuzağıdır. Büyücü ise, HER NEREDE OLURSA OLSUN BAŞARIYA ULAŞAMAZ." (Elmalı Hamdi meali)

Bu ayet Musa peygamberimizin kıssasında geçiyor. Büyücülerin/sihirbazların gerçekleri saptırarak, insanları aldattığını, korkuttuğunu söylüyor ve son noktayı koyuyor ve diyor ki, BÜYÜCÜLER HER NEREDE OLURSA OLSUN, BAŞARIYA ULAŞAMAZLAR. Ama bugün bizlere toplum içinde, öyle bir korku saldılar ki, NE YAZIK Kİ TOPLUM DERTLERİNİN ÇARESİNİ KUR'AN DA DEĞİL, BÜYÜCÜLERDE ARAR OLDU.

Allah cümlemize akıl, fikir versin. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki batıl, hurafe toplum içinde korku salmış, güç kazanmış. Kur'an ın uyarıları ise göz ardı edilir olmuş. Çünkü peygamberimizin mahşerde söyleyeceği o acı gerçek, toplumda yaşanır olmuş.

Furkan 30: Peygamber der ki: Ey Rabbim! KAVMİM BU KUR'AN'I BÜSBÜTÜN TERK ETTİLER. (Diyanet Vakfı meali.)


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

http://hakyolkuran.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/