28 Nisan , 2024, 06:37:24

Haberler:

www.herseyibilen.co Durma! Merak ettiğin her konuda her soruyu sen de sor!


Show posts

This section allows you to view all posts made by this member. Note that you can only see posts made in areas you currently have access to.

Topics - halukgta

161
Kur'an ayetlerinin ne anlattığını, ameli ibadetlerimizi nasıl yerine getireceğimizi, Kur'an dan öğrenemez miyiz? Aslında böyle bir soruyu sormaktan utanıyorum. Çünkü bunun tersini düşünmek, Allah a ve kitabına saygısızlıktır. Düşünebiliyor musunuz, benzer bir soruyu, herhangi bir konuda kitap yazmış bir yazara yöneltsek ve desek ki, senin kitabında bahsettiğin bazı konuların açıklaması, izahı kitabında yok, gereken tüm bilgileri alamadık. Bu konuların anlaşılması için başka kaynaklara da ihtiyaç var desek, inanın yazar çok üzülür ve şöyle düşünür. "DEMEK Kİ KİTABIMI YAZARKEN BAŞARILI OLAMAMIŞIM, AMACIMA ULAŞAMAMIŞIM". Ne yazık ki bu soruyu sorup, doğru cevabı hepimiz bulmalıyız, çünkü Kur'an ne yazık ki, tek başına anlaşılması mümkün olmayan, her sorumuza cevap vermeyen bir kitap ilan edildi, bazı kişiler tarafından.

Lütfen hatırlayınız, Allah sizleri Kur'an dan sorumlu tutuyorum diyordu, ama bizler çok önemli olan ameli ibadetlerimizin açıklamasını ve nasıl yerine getireceğimiz konularının Kur'an da olmadığını söylüyoruz. Buna nasıl inanırız, hiç mi düşünmüyoruz? Bunu kabul edersek, Allah yarattığı kullarına, uyarılarını, ikazlarını anlatamıyor, izah edemiyor demek anlamına gelir ki, buna inanan bir insan, Allah a çok büyük saygısızlık yapmış demektir. NEDEN ALLAH, BİZLERİN YERİNE GETİRMEMİZİ İSTEDİĞİ KONULARIN, GEREKEN KADARINI AÇIKLAMASIN KUR'AN DA VERMESİN, BUNUN MANTIKLA, AKILLA, KUR'A İLE İZAHINI YAPABİLECEK VAR MI ARAMIZDA? Allah yeni doğan bir bebeğin, iki yıl anne sütünü emmesi gerektiğini Kur'an da yazacak, ama Allah a karşı kulluk görevlerimizi yerine getirmemiz ve ibadetlerimiz konusunda gereken açıklamayı yapmayacak öyle mi?

BİR ÖĞRETMEN SİZCE, ÖĞRENCİSİNE GEREKEN BİLGİYİ, GEREKTİĞİ ÖLÇÜDE VERMEDEN, İMTİHAN EDİP SORU SORAR MI? SORMAZ DİYORSANIZ, LÜTFEN AKLA VE MANTIĞA UYMAYAN BİR İSNATTA ALLAH A BULUNMAYALIM. İNANIN HESAP GÜNÜ, ŞAŞKINA DÖNENLERİN SAFINDA BULURUZ KENDİMİZİ.

Kur'an a baktığımızda, böyle bir şeyin asla olamayacağını, Kur'an ın anlaşılması için, nice örneklerle izah edildiğini, kolaylaştırıldığını onlarca ayetinde Allah bizlere bildiriyor. Eğer Kur'an ın okunduğunda anlaşılmasının mümkün olmadığına inanırsak, bu konuda Allah ın Kur'an ı anlaşılacak bir şekilde gönderdim dediği onlarca ayetini inkâr etmiş oluruz. O zamanda Müslüman olduğumuzu söylememizin, hiçbir anlamı kalmaz. Bazı kardeşlerimiz ise şöyle bir savunma yapıyorlar ve diyorlar ki;

"KUR'AN İTİKAT İMAN İÇİN YETERLİDİR, AMELİ YÖNDEN PEYGAMBERİN AÇIKLAMALARI GEREKMEKTEDİR. YOKSA KİMSE HACCINI YERİNE GETİREMEZ, NAMAZINI KILAMAZ, ORUCUNU TUTAMAZ, ZEKÂTINI VEREMEZ."

Bir an bu söylediklerini doğru kabul edelim. Eğer doğru kabul edersek, Allah ın Kur'an ın ipine sarılın, o sizi en doğruya ulaştıracaktır hükmü askıda kalır. Çünkü Allah ne diyordu, Kur'an da biz her konuda nice örnekleri değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız, sizi Kur'an dan hesaba çekeceğim. Yine Kur'an, dinde ruhban sınıfı olmadığını, sakın veliler edinip ardı sıra gitmeyin, güvenilecek yardım istenecek veliniz yalnız benim ayetlerine de inanmamış oluruz. Eğer yukarıdaki sözlere, düşünceye inanırsak, bizler Allah a karşı kulluk görevimizi nasıl yerine getireceğimizi Kur'an dan öğrenmemiz mümkün olmaz. NAMAZIMIZI KURANA GÖRE KILAMIYOR, ZEKÂTIMIZI KUR'AN A GÖRE VEREMİYORSAK, BİZLERİ İMAN ADINA YÖNLENDİRECEK BAŞKA KAYNAKLARIN OLMASI GEREKİR Kİ, BUDA KUR'AN IN KARŞISINA YA DA YANINA KOYMAMIZ GEREKEN KİTAPLAR VAR DEMEKTİR.

Hatırlayınız, Allah ne diyordu? "Hadi bir benzerini getirin bakalım." Bir benzerini bırakın, Kur'an da açıklanmayan çok önemli konuların açıklandığı, izah edildiği kitaplardan bahsediyoruz. Böyle kitaplar eğer varsa, Kur'an ı hiç kimse okumaz. Daha açık, izah edilen kitapları okumak daha akıllıca olmaz mı bu durumda. Bakın bu düşünceye inandığımızda, nasılda toplumu Kur'an dan uzaklaştırıyoruz.

Bu konuda düşünmeye devam edelim. Diyelim ki, peygamberimizin hadisleri olmasaydı, söyledikleri gibi namazımızı kılamazdık, orucumuzu tutamazdık, hacca gidemez gerekenleri doğru yerine getiremezdik diye düşünelim. Peki, peygamberimizin döneminden kayda alınmış, bu bilgileri izah ettiği, açıkladığı kitaplar nerede? Bırakın peygamberimizden bugüne ulaşan kitapların olmamasını, zaten Allah ın elçisi böyle yanlış bir düşünceyi asla kabul etmediği için, din ve iman adına hiçbir bilgiyi Kur'an hariç kayda aldırmamış yazdırmamıştır. PEYGAMBERİMİZDEN GÜNÜMÜZE ULAŞMIŞ KUR'AN DIŞINDAN HİÇBİR KAYNAK KİTAP YOKTUR. Hatırlayınız lütfen, bugün hadislerin tamamı, bir rivayete göre diye başlar ve bir kişinin düşünceleri ve sözleriyle nakledilir. İnancımızı sizce böylemi yaşamamızı isterdi Yaradan?

Çok daha ilginci, dört halifenin de böyle bir düşüncesinin olmadığının kanıtı olarak, onların döneminde bile Kur'an dışından bunlarda peygamberimizin sözlerdir diye herhangi bir sözün yazılması, nakledilmesi yasaktı, çünkü Allah ın resulü yasaklamıştı. Bu dönemde de asla kayda alınmış, bahsedilen bilgilerin yazıldığı bir kitap yoktur.

Bu durumda şöyle bir soru geliyor akla. Madem bizler nasıl namaz kılacağımızı, oruç tutacağımızı, zekat vereceğimizi Kur'an dan öğrenemiyoruz, neden bu ibadetlerimizi yerine getireceğimiz bilgileri, Allah ın elçisi Kur'an ın yanında kayda aldırıp bizlere iletmemiş? Şöyle düşünebilir misiniz, PEYGAMBERİMİZ BUNU DÜŞÜNEMEMİŞ, DÖRT HALİFENİN DE AKLINA GELMEMİŞ, AMA YAKLAŞIK 200 YIL SONRA BİRİLERİNİN AKLINA GELEREK, PEYGAMBERİMİZİN BU KONULARDAKİ SÖZLERİNİ/HADİSLERİNİ TOPLAMIŞ VE BİZLERİN İMANLARINI KURTARMIŞ. ÇOK ŞÜKÜR ONLARIN SAYESİNDE NAMAZIMIZI KILIYOR VE ZEKÂTIMIZI DOĞRU VERİYORUZ. Öylemi din kardeşlerim. Bizler buna mı inanıyoruz?

Lütfen batıl ve yanlış inançlarımızı aklamak adına aklı ve Kur'an ı devre dışı bırakmayalım, mahşer günü ne Allah ın nede Resulünün yüzüne bakamayız. Allah ın elçisi, özellikle Allah tarafından, ne Hıristiyanların nede Yahudilerin arasından değil, ÜMMİ toplumun içinden seçilmiştir. ÜMMİ söyledikleri gibi okuma yazma bilmeyen değil, hiçbir dini inanca tabi olmayandı. Bunu Kur'an birçok ayetinde izah ediyor, tabi anlayana anlamak isteyene.

Onun içindir ki, Allah ın resulünün din adına bildiği tek kitap KUR'AN dı. Ne öğrendiyse yalnız Kur'an dan öğrendi. Allah tüm emirlerini Kur'ân ile tebliğ etti ve Kur'an da açıkladı, daha doğrusu bunu Kur'an söylüyor. Anlattıkları gibi, namazın kılınmasını ve diğer ibadetlerin nasıl yerine getirileceğini Kur'an dışından sözlü yolla bildirmedi. Böyle bir bilginin olması da Kur'an a göre mümkün değil. Allah bizleri Kur'an dan sorumlu tutacağına hükmettiyse, onun tüm açıklamasını da Kur'an da yapmadığını nasıl düşünürüz. Akla ve mantığa Kur'an a uymayan bir düşünceyi, nasıl kabul ederiz?

Allah emin olmadığın bilginin sakın ardına düşme, sorumlu tutarım, sizler için kıstas ölçü, rehber yalnız Kur'an dır dedikten sonra, rivayetler yoluyla bizlere ulaşan sözlerle, nasıl olurda imanımıza yön veririz. Karar sizlerin. Allah ın elçisi örnek peygamberimiz, yalnız Kur'an a uymuş ve yalnız Kur'an ile hükmetme emri almıştır. İmtihan sizin imtihanınız, hep birlikte gerçekleri mahşerde göreceğiz. Bir Müslüman a düşen, din kardeşini, yalnız Kur'an ile uyarmak olmalıdır.

PEYGAMBERE DÜŞEN, APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. (Ankebut 18) Diyanet meali.

BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.  (Kehf 56) Diyanet vakfı meali

SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. (Rad 40) Diyanet meali.

BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM. (Ahkaf 9 ) Diyanet meali.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/

162

Toplum olarak din konusu açıldığında, bir birimize saygılı olmayı bir türlü öğrenemedik. Tabi bunun nedenleri var, ama bizler bu gerçeğin farkında değiliz. Tartışmalarımızda, aynı şeyleri söylemiyor da, farklı şekilde inançlarımızı anlatıyorsak, bazen karşılıklı küfürleşmeye, hakarete kadar varıyor tartışmanın sonu. Konu din değilse, bu tartışma yüksek boyutlarda her nedense olmuyor.

Peki, neden böyle bir tavır içinde oluyoruz, neden tahammülsüzce davranıp, saygının sınırlarını aşıyoruz diye düşündünüz mü? Bu konu yalnız dini konularda değil, her konuda geçerlidir ama konu din olunca çok daha farklı oluyor tepkiler. Eğer bir insan herhangi bir konuda, karşısındaki kişiye düşüncelerini zorla, hakaretle kabul ettirmeye çalışıyorsa, ya cahildir, konu hakkında doğru bilgisi yoktur, ya da inatla yanlışta ısrar ettiğinden, psikolojisi bozulmuştur. Psikolojide buna YANSITMA deniyor. BU ASLINDA RUHSAL BİR RAHATSIZLIKTIR. Tedavisi gerekir, ama kişi bunun farkında değildir. Bu rahatsızlık hakkında size kısaca bilgi vermek istiyorum, çünkü bu psikolojik rahatsızlık, ne yazık ki toplumuzu sarmış durumda.

"Özellikle paranoid bozukluklarda görülen, kişinin kendisinin çevresindekilere yönelik hissettiği öfkeyi "herkes bana karşı, bana düşmanlık besliyorlar" şeklinde ifade etmesidir. KENDİSİYLE YÜZLEŞEMEYEN KİŞİLERİN, BAŞVURDUĞU BİR KAÇIŞ YÖNTEMİDİR. ZAYIFLIĞINI, HATASINI KABULLENMEK İSTEMEYEN KİŞİLERİN, KAÇMAK İSTEDİKLERİ DUYGULARINI KARŞISINDAKİLERE AİTMİŞ, ONLARDAN KAYNAKLANAN BİR PROBLEMMİŞ GİBİ GÖRÜP, İŞİN KOLAYINA KAÇMAK İSTEMELERİDİR. Yansıtma kendisini iki şekilde gösterir:

1- Kendi eksikliklerimiz ve beceriksizliğimizden doğan aksaklıkları, başkalarına yüklemek şeklinde
2- İstenmeyen, kabul edilecek türden olmayan arzu ve tutumlarımızı, başkalarına yakıştırma eğiliminden kaynaklanır.

Bu konu psikoloji kitaplarında; BİREYİN KENDİSİNDE BULUNAN KUSURLARI BAŞKALARINDA GÖRME DAVRANIŞINA VERİLEN İSİM OLARAK GEÇER. BİREY, YANSITMA YOLUYLA KENDİNDE VAR OLAN OLUMSUZ ÖZELLİKLERİN, DİĞER İNSANLARDA DA OLDUĞUNU GÖSTERMEYE ÇALIŞIR, BÖYLELİKLE KENDİSİNE, HAKLILAŞTIRIM KAZANMAYA ÇALIŞMAKTADIR."

Gördüğünüz gibi bir kişi, herhangi bir konuda tartışırken, eğer karşısındaki kişiye saygılı davranmıyor, hakaretler edip kendi düşüncesini zorla kabul ettirmeye çalışıyorsa, bu kişi kendi düşüncesinden, ya da inancından emin değil demektir. KENDİSİ İLE YÜZLEŞEMEYEN İNSANLARIN TAVRIDIR, BU DAVRANIŞLAR. Böyle insanlar fikirlerinin, sözlerinin yanlış olabilme korkusuyla yaşarlar ama yinede düşüncelerini savunmaktan geri kalmazlar. Sürekli karşısındaki kişilerin düşüncelerine karşı, şiddetli tepki gösterirler, hakaret ederler ve onları suçlarlar. Böyle kişiler düşünmeyi, araştırmayı da devre dışı bırakırlar.

Gelelim dini konulardaki saygıdan çok uzak, hakaret dolu sözlerle yapılan tartışmalara. Eğer bir insan bu tartışma esnasında, kendisi gibi düşünmeyen fikre karşı, saygısızca davranıyor ve hakaret ediyorsa, böyle insanlarda mutlaka psikolojik bozukluk var demektir. BÖYLE İNSANLAR TEDİRGİNDİR, KENDİ İNANCININ, DÜŞÜNCESİNİN YANLIŞ OLABİLECEĞİ KORKUSU, O KİŞİNİN İÇİNİ KEMİRİR VE BÖYLE İNSANLAR ASABİ OLURLAR. Böylece karşısındaki kişiye karşı, normalin üstünde tepki verir.

Ne yazık ki toplum olarak özellikle dini konularda, ruhsal bozukluklar yaşıyoruz. Çünkü bizleri Allah ile aldatıp, inancımıza öyle batıl şeyler karıştırdılar ki, neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda, kafalar inanılmaz derecede karışık. Tabi tüm bunlar yaşamımızı da etkiliyor, toplum olarak doğruda buluşamıyor, hatta tartışamıyoruz. Bunun asıl nedeni, Allah ın sizleri sorumlu tutuyorum dediği Kur'an da buluşamamamız, büyük etken olmaktadır. REFERANSIMIZ, DELİLİMİZ, KANITIMIZ FARKLI OLUNCA, ELBETTE AYNI ÇATI ALTINDA DA BULUŞMAMIZ MÜMKÜN OLMUYOR. İşin kötüsü bu bölünmüşlük bizleri ruhsal olarak hasta ediyor, mutsuz bir toplum oluyoruz.

Onun içindir ki, dini konularda çok fazla tartışmaya ben girmem. Kur'an dan referans verir, bilgilendiririm. Tartışırken eğer saygısız bir üslup varsa, cevap dahi vermem. Çünkü böyle insanlarla tartışmanın, konuşmanın hiçbir yararı yoktur, sonuç alınamaz. Birbirimizi suçlamanın hiçbir anlamı yoktur, çünkü hangimizin en doğru yolda gittiğini Allah, yalnız ben bilirim diyor. Konuşurken kendimizi temize çıkarıp, en doğru benim düşüncemdir demeden, karşımızdaki kişiyi suçlamadan birbirimizle konuşmalı ve tartışmalıyız. Notumuzu verecek ve değerlendirmeyi yapacak yalnız Allah tır, lütfen unutmayalım.

Kur'an öğretisi ile düşündüğümüzde, zaten herkes bu dünyada kendi imtihanını yaşıyor ve hiç kimse bir başkasının imtihanına müdahale edemez. İmtihanımız da Kur'an dan olduğuna göre, hiç kimse de bir diğerinden sorumlu tutulmayacağından, bu saygısızca tartışmamızın hiçbir anlamı da yoktur. BU PSİKOLOJİK BASKI, BİZLERDE TAHRİBATA YOL AÇIYOR. YANLIŞ İNANÇLARIMIZ BİZİ BASKI ALTINA ALIYOR VE ONLARDAN KURTULAMIYORUZ. ÇÜNKÜ YANLIŞIMIZI GÖRMEKTEN KORKUYORUZ.

Bizlere düşen tek bir şey var, oda inancımızdan önce emin olmalıyız. Hatamızdan ne kadar önce dönersek bizler için kardır. Çünkü Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır. Önemli olan yanlışta ısrar etmemektir. Allah bizleri Kur'an dan sorumlu tutacağına hükmettiyse, onun sınırlarını aşan hiçbir bilginin takipçisi olmamaya, özen göstermeliyiz. Allah SİZLERE İNDİRDİĞİM KUR'AN YETMİYOR MU diye uyarıyorsa, bu uyarının gereğini yerine getirmeli ve bizler Kur'an ın yeteceğine önce gönülden iman etmeliyiz. İnanın yoksa kendimizi öyle bir psikolojinin içinde buluruz ki, hatalarımızı, yanlışlarımızı asla fark edemediğimiz gibi, doğru yolda olan kardeşlerimizin uyarılarından da, asla dersler alamayız. Allah yanlışta ısrar edenlerin, gözlerine perde çekerim, kulaklarını ve gönlünü mühürlerim derken, sanırım bu gerçeği bizlere hatırlatıyor.

Dilerim Müslüman toplumlar olarak, inancından emin olan, yalnız Kur'an ın ipine sarılan, batıldan, hurafeden uzak, aklını kullanabilen, böylece karşısındaki kardeşine saygıyla hitap eden, yalnız Kur'an ı tavsiye eden toplumlar oluruz. Unutmayalım lütfen Allah ın elçisi, örnek peygamberimiz, yalnız Kur'an a uymuş ve yalnız Kur'an ile hükmetme görevi almıştır.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/


163
Bu makalemde, sizleri üzerinde düşünmeye davet etmek istediğim konu, HZ. ÂDEM VE EŞİNİN CENNETTEN KOVULMASI KONUSU ÜZERİNE OLACAKTIR. İlginçtir, bizlere Hz. Âdem ve eşinin cennetten kovulmasına sebep olan, Âdem in eşi olduğu anlatılır. Onun içinde FIKIH inancının öğretisinde, kadın aşağılanır ve adeta şeytanla eş tutulur. Bu bilgiler gerçekten doğrumudur? Asla doğru değildir, bu inanç Kur'an a iftiradır.

Önce şunu söylemek isterim. KUR'AN DA ÂDEM İSMİ ÇOKÇA GEÇER, AMA EŞİ OLARAK HAVVA İSMİ ASLA GEÇMEZ, Âdemin eşi olarak bahsedilir Kur'an da. Hz. Âdemin eşi, isim olarak, Havva anamız olduğu konusunda, bizlere anlatılan rivayetlerin tamamı, günümüzde tahrif edilmiş ve bizlerin sorumlu olmadığı, Yahudilerin ellerinde bulunan ve adına Tevrat dedikleri kitapta geçer. Allah ın indirdiği Tevrat a elbette inanıyoruz, ama tahrif edilmiş, Kur'an da bahsedilmeyen, doğruluğundan emin olmadığımız, batıl ve yanlış bilgilerle karıştırılmış olana, asla inanmamız mümkün değil. Çünkü Allah bizleri, Kur'an dan sorumlu tutacağına, açıkça hükmetmiştir.

Hz. Âdemin ve eşinin, Kur'an da anlatılan, şeytan ın sözlerine inanıp, yasaklı ağacın meyvesinden yemesi ve cennetten kovulması konusu üzerinde birlikte düşünelim. Allah geleceği bildiği halde, Hz. Âdemin ve eşinin bu yasağa, nefsinin esiri olarak uymayacağını ve günaha gireceğini bilmiyor olabilir mi? Elbette mümkün değil, biliyordu. Demek ki Allah özellikle buna engel olmayıp, olayların yaşanmasına izin verdiği anlaşılıyor. Çünkü Allah çok affedicidir, bağışlayıcıdır, istese affedebilirdi. Affetmeyip cennetten kovduysa ceza verdiyse, bu kısadan bizler nasıl bir kıssadan hisse çıkarmalıyız, asıl ona bakmalıyız. BU OLAY, İNSANLIĞIN BU DÜNYADA YARATILIŞINA, BANA GÖRE DİKKAT ÇEKİCİ VE DÜŞÜNDÜRÜCÜ BİR ÖRNEKTİR.

Rabbimiz yarattığı insanların, çok önemli özelliğini anlatıyor ve bizleri uyardığını, dikkatimizi çektiğini, bu kıssadan öğreniyoruz. Çünkü Allah ne diyordu? SİZLERİ BU DÜNYADA, KİMLERİN DAHA GÜZEL İŞLER YAPIP YAPAMAYACAĞINI GÖRMEK, YANİ İMTİHAN İÇİN YARATTIM DİYORDU. TABİ İBLİSİNDE İMTİHANIMIZDA, NE DERECE ÖNEMLİ OLDUĞUNU, BU ÖRNEK KISSADAN DAHA İYİ ANLIYORUZ. İşte yaratılışımızın asıl amacı bu. ÂDEM VE EŞİNİN, BİR NEDENLE İNSANLIĞIN BAŞLANGICI OLMASI,( olayların gerçek amacını yalnız Allah bilir) Bu şekilde bizlere, dikkat çekici bir örnekle anlatılıyor.

Yanlış bir inancımıza, önce açıklık getirmek istiyorum. İblis/şeytan, Hz. Âdem in eşini kandırdığı için, cennetten kovulmadılar. Her ikisi de iblisin yalanına, vesvesesine kandılar ve bulundukları cennet bahçesinden çıkartıldılar. BU YANLIŞ BİLGİLER, YAHUDİ İNANÇLARINDAN BİZLERE GEÇMİŞTİR, bunu da hatırlatmak isterim. Bakın bu konuda Kur'an ne diyor.

Araf 19: "Ey Âdem! SEN VE EŞİN cennette kalın. Dilediğiniz yerden yiyin. FAKAT ŞU AĞACA YAKLAŞMAYIN. Yoksa zalimlerden olursunuz." (Diyanet meali)

Araf 20: Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: "RABBİNİZ SİZE BU AĞACI ANCAK, MELEK OLMAYASINIZ, YA DA (CENNETTE) EBEDÎ KALACAKLARDAN OLMAYASINIZ DİYE YASAKLADI." (Diyanet meali)

Araf 21: "Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim" diye de onlara yemin etti. (Diyanet meali)

Araf 22: BU SURETLE ONLARI KANDIRARAK YASAĞA SÜRÜKLEDİ. AĞAÇTAN TATTIKLARINDA KENDİLERİNE AVRET YERLERİ GÖRÜNDÜ. DERHAL ÜZERLERİNİ CENNET YAPRAKLARIYLA ÖRTMEYE BAŞLADILAR. Rab'leri onlara, "Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?" diye seslendi. (Diyanet meali)

Araf 23: Dediler ki: "RABBİMİZ! BİZ KENDİMİZE ZULÜM ETTİK. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz." (Diyanet meali)

Araf 24–25: Allah, dedi ki: "BİRBİRİNİZİN DÜŞMANI OLARAK İNİN(oradan). Size yeryüzünde bir zamana kadar yerleşme ve yararlanma vardır." Allah, dedi ki: "ORADA YAŞAYACAKSINIZ, ORADA ÖLECEKSİNİZ VE ORADAN (MAHŞERE) ÇIKARILACAKSINIZ."(Diyanet meali)

Ne dersiniz, siz bu ayetlerden, yalnız Hz. Âdemin eşinin mi sorumlu olduğunu anladınız, yoksa her ikisinin de bu yanlışı yaptığını ve Allah ın uyarısına uymadığını mı anladınız? Çok açıktır ki, Allah ın uyarısına uymayan, hem Hz. Âdem, hem de eşi. Ama bugün İslam topluluğunun neredeyse büyük çoğunluğu, Hz. Âdemin eşinin, Hz. Âdem i kandırdığına inanır. YANİ İNANÇLARIMIZ NE YAZIK Kİ, YAHUDİLEŞTİRİLMİŞ, AMA BUNUN FARKINDA BİLE DEĞİLİZ. İLGİNÇTİR, YAHUDİ İNANÇLARI, PEYGAMBERİMİZİN ADI KULLANILARAK, ONUN HADİSLERİ/SÖZLERİ DİYE DİNE SOKULMAYA ÇALIŞILMIŞTIR.

Sizce Hz. Âdem ve eşi nereden indirildi? Cennet neredeydi? Çünkü ayette, birbirinize düşman olarak inin ya da çıkın oradan diyor. Bu konuda birçok şey anlatılıyor, nereden indirildiği konusunda. Ben söylenenlerle sizin kafanızı karıştırmak istemiyorum. Allah ın Kur'an da, açıkladıkları bilgiler doğrultusunda konuyu anlamak ve konuşmak, bizleri daha doğruya ulaştıracağına inanıyorum.

Hz. Âdem ve eşinin nereden indirildiğinden çok, nasıl ve nerede yaratıldığı ve daha sonra hesabın görülmesi için, nerede tekrar canlandırılacağımız önemli. Âdem ve eşinin, cennet bahçesi, yani eşi benzeri olmayan bir mekândan çıkartıldıkları anlaşılıyor. Hatırlayınız Cebrail in Peygamberimize vahiy getirdiğini anlattığı Necm 13. ayette, "YEMİN OLSUN Kİ ONU BİR BAŞKA İNİŞTE DE GÖRMÜŞTÜ." Diye geçer. Cebrail nereden iniyor olabilir, herhalde gökyüzünden olmasa gerek. Allah cenneti tarif ederken, bizlerin bu dünyada çok hoşumuza giden, hatta hayallerimizi süsleyen sözlerle anlatır ve derki;" ALLAH ONLARI, ALTLARINDAN IRMAKLAR AKAN CENNETLERLE MÜKÂFATLANDIRMIŞTIR." Bizler yaşadığımız dünyada, böyle benzeri bir yere gelince, çok mutlu oluruz ve adeta ayrılmak istemeyiz. Cennet gibi yer deriz, hiç cenneti görmediğimiz halde.

Bakara 34. ayette Allah meleklere, Âdem e secde edin dediğinde, iblis hariç melekler secde etmişti hatırlayınız. Tam bu esnada sizlerin düşünmesini istediğim bir konu var. Hz. Âdem cennetteyken, topraktan, balçıktan yaratılmamış mıydı? Yaratılmıştı. Çünkü iblis ben ateşten yaratıldım, Âdem ise çamurdan yaratıldı, ben ondan üstünüm demişti ve secde etmemişti. Bu durumda Etten, kemikten oluşan Hz. Âdemin, cennette olduğu zamanda bizler gibiydi. Bu durumda farklı bir âlemde, mekânda olması mümkün mü sizce? Çok özel bir yerden/cennetten çıkartıldıkları belli, bu belirtilmiş.

Araf 24 ve 25. ayette Allah, İNDİRDİĞİ YERDE YAŞAYACAKLARINI, BURADA ÖLECEKLERİNİ VE ÇOK İLGİNÇTİR, BURADA DİRİLTİLEREK, MAHŞER GÜNÜ HESABA ÇEKİLECEĞİMİZİ SÖYLÜYOR AYETTE. Tabi bu dünyada, hesap görüldükten sonrada, Allah ın özellikle hazırladığı cennet ve cehenneme, farklı bir âleme göndereceğine dair bir bilgi yok. BU DURUMDA HER ŞEY BU DÜNYADA GERÇEKLEŞECEK DİYEBİLİR MİYİZ? Doğrusunu Allah bilir. 

Dikkat çekici olan bilgi ise, Hz. Âdem ve eşinin yasaklı meyveden yediklerinde, cinsel bölgelerinin göründüğü bilgisidir. Demek ki normalde görünmez bir durumdalar ki, bunu söylüyor. TIPKI BUGÜN, MELEKLERİN VE CİNLERİN ARAMIZDAKİ DURUMU GİBİ. Bizler günümüzde Allah ve meleklerinden bahsederken, onların gökyüzünde olduğunu düşünürüz. Peki, bu bilgiyi bize Kur'an mı verdi? Elbette hayır. Hatırlayınız, her birimizin yanında, iki meleğin her zaman bizimle beraber olduğunu ve yaptıklarımızı kaydettiğini söyler Kur'an. Bu durumda onların başka bir âlemde olduklarını düşünmemiz, ne kadar doğru olur? HATTA CİNLER ÂLEMİNİN DE, BU DÜNYADA YAŞADIĞINI VE ARAMIZDA BİR ENGEL OLDUĞUNU, BİZİM ONLARI GÖREMEDİĞİMİZİ SÖYLEYEN, YİNE KUR'AN DEĞİL Mİ?

Bildiğiniz gibi Hz. Âdemin ve eşinin topraktan, balçıktan bu dünyada yaratıldığı çok açık bir şekilde anlatılır Kur'an da. İblisinde bu dünyada olduğunu Kur'an dan biliyoruz. Bizlere her an vesvese vererek aldatarak, tuzaklar kuracağı bilgisi de var Kur'an da. Araf suresi 25. ayette ne diyordu tekrar hatırlayalım.

"Allah, dedi ki: "ORADA YAŞAYACAKSINIZ, ORADA ÖLECEKSİNİZ VE ORADAN (MAHŞERE) ÇIKARILACAKSINIZ."(Diyanet meali)

NE DERSİNİZ, SİZCE HER ŞEY BU DÜNYADA GERÇEKLEŞECEK, HESAP BU DÜNYADA GÖRÜLECEK, DEMİYOR MU ALLAH?  Cenneti ve cehennemide, bu dünyanın dışında aramamız sizce doğrumu? Ben Allah ın ayetlerinden anladıklarımı yazdım, doğrusunu Rabbim bilir. Yanlışlarımdan dolayı, Rabbimin affına sığınırım.

Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
164
Günümüzde çok konuşulan bir kelime vardır, DİNDAR OLMAK. Peki, bizler bu kelime ile neyi kast ettiğimizi, gereği gibi biliyor muyuz? Önce şunu hatırlatmak isterim, dindar kelimesi Kur'an da geçmez. Bu kelime, Arapça "din" kelimesi ile Farsça "tutan, sahip olan" anlamlarına gelen "dar" kelimesinin birleşimi ile dilimize girmiştir. Dilimize Arapçadan ve Farsçadan giren birçok kelime vardır, ama dilimizde tam karşılığı olmadığından rahatlıkla kullanırız. Bu kelime bizim dilimiz de, çok daha farklı bir anlama gelmektedir. Bizler bu kelimeye, günümüzde şu anlamı veririz.

"Dini inancı güçlü, Allah a inanmış, dinini eksiksiz yerine getiren, din kurallarına bağlı."

İlginçtir bu kelime, bizim dilimizde DİN ve DAR kelimesiyle birleşik söylendiğinde çok farklı anlama geliyor. Bunu neden sorgulamıyoruz, tedirgin olmuyoruz doğrusu ben anlayamıyorum. Çünkü din kelimesinin anlamı ALLAH IN BUYRUKLARI, EMİRLERİ anlamında, dar kelimesinin anlamı da, İÇİNE ALACAĞI ŞEYE ORANLA, ÖLÇÜLERİ YETERSİZ OLAN ANLAMINDADIR. İki kelimeyi birleştirdiğinizde ise nasıl olurda bugün verdiğimiz anlamı alır, bunu doğrusu anlamakta zorluk çekiyorum. Allah dininde darlık değil bolluk, kolaylık vermiş ve yemin ederek, bu kitabı sizler için kolaylaştırdım demiştir.

Bizler toplum olarak, dindar bir toplum yetiştirmeliyiz deriz. Din inancı güçlü, dinini Kur'an dan eksiksiz yaşayan, Allah ın koyduğu kurallara bağlı bir nesilden bahsediyorsak, elbette buna hiç kimsenin itirazı olamaz. Peki, bugün günümüzde din nasıl yaşanıyor ve algılanıyor? Dindar kelimesinden toplum ne anlıyor? DİNİNİ EKSİKSİZ, DİN KURALLARINA BAĞLI YAŞAMAK SÖZÜNDEN, BİZLER NE ANLIYORUZ BURASI ÖNEMLİ.

Eğer bizler bu sözden, Allah ın sizleri sorumlu tutacağım dediği Kur'an ın hükümlerini anlıyor da, asla batılın, hurafenin, emin olamayacağımız bilgilere sapmadan imanımızı yaşamak diye anlıyorsak, buna bende katılıyorum ve dindar bir nesil yetiştirilmesini, yürekten onaylıyorum.

Bizler acaba, dindar nesil yetiştirmek sözüyle ne anlıyoruz? Eğer Allah a, Kur'an a iman ettiğimizi söyleyip, Allah ın sakın Kur'an ın sınırlarını aşmayın, kâfirlerden olursunuz sözlerine rağmen, Kur'an açık ve anlaşılır değildir, her bilgide zaten Kur'an da yoktur sözlerine inanırda, beşerin din adına koyduğu FIKIH inancını din diye yaşarsak, işte o zaman dindar kelimesini yanlış amaçlarla kullanmış ve de DİNİDAR kişilere dönüşmüş oluruz. Bu toplum için büyük tehlikedir.

Bizlere dini anlattığını zanneden bir müftü, sosyal paylaşımlardan şöyle bir açıklamayla iftira atmış saygısızlık yapmış, başını örtmeyen kadınlara. "MAĞAZALARDA AMBALAJI AÇILMIŞ, TEŞHİR ÜRÜNLERİ, HEP YARI FİYATINA SATILIR. ANLAYANA..." İşte böyle zihniyetler, dini kendi kafalarında daraltarak, Allah ın asla koymadığı bir kuralı, açıkça vermediği bir hükmü toplumda arayarak, bunu yerine getirmeyenlere de, böyle saygısızlık yapabiliyor ve insanların inancını bu şekilde yargılayabiliyor. Bu ve buna benzer insanlar, bizlerin anlam verdiği dindar kişiler değil, ancak DİNİDAR insanlar olabilir.

Kadını ambalajlanmış bir insan olarak gören bu kişi, acaba kendisini nasıl görüyor. Yine tesettürlü, toplum tarafından tanınan bir bayan, başı örtülü kendileri gibi tesettürlü olmayan kadınları, KABUĞU SOYULMUŞ DOMATESE BENZETMİŞTİ. Bu zihniyetler, kendileri gibi düşünmeyen, inanmayanlara karşı nasıl bir tavır aldıklarının ve nasıl saygısızlık yapabildiklerinin çok açık örneğidir. Kadın ister başı açık olsun, ister kapalı olsun, hiç kimsenin saygısızca bir söz söyleme hakkı yoktur. Saygısızlık yapan, saygısızca karşılık bulacaktır. Sizce bu ve bunun gibiler, bizlerin dindar diye bahsettiğimiz kişiler olabilir mi? Kendisi gibi yaşamayan, kendisi gibi düşünmeyen ve inanmayan kişilere, her türlü saygısızlığı hak gören insanlar, sizce bizim düşündüğümüz anlamda dindar olabilir mi? Böyle insanlara dindar dersek, dindar kelimesinin anlamını tahrif etmiş oluruz. Bir atasözü vardır hatırlatmak isterim. " MÜMİNLERİN İMAN YÖNÜNDEN EN FAZİLETLİSİ, AHLAKÇA EN İYİ OLANIDIR."

Bizler Kur'an dan o kadar uzaklaştık ki, kendi ellerimizle bir din yarattık adeta. Yarattığımız inançlarımıza uymayanları da öteledik, dışladık. Allah ın Kur'an da emrettiği kanunlarını, yeterli görmedik. Öyle olunca da toplum olarak birbirimizle hep kavgalı olduk. Öyle giyinmeyeceksin, şöyle giyineceksin kavgaları ile boşa geçirdik yıllarımızı. Allah, özellikle bizlerden ne istiyor diye sormayı inanın unuttuk. Beşerin kanunları her şeyin önüne geçti. TAKVA NEDİR BİLMEZ OLDUK. Öyle olunca da ilgisiz şeylerle uğraştık. NAMUS VE İFFETİMİZE, ALLAH IN TAKVA ELBİSESİNİ GİYDİRMEK YERİNE, BEŞERİ KIYAFETLER GİYDİRDİK. Allah ın bu konudaki bir uyarısını hatırlatmak istiyorum, belki faydası olur diye.

Araf 26: Ey Âdemoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. TAKVÂ ELBİSESİ... İŞTE O DAHA HAYIRLIDIR. Bunlar Allah'ın ayetlerindendir, belki düşünürler. (Bayraktar Bayraklı meali)

Ne dersiniz, hangimiz takva sahibi olma çabası içindeyiz? Allah ın kadın, erkek ve tüm canlılar için zaten örtü olarak verdiği saçın, örtülüp örtülmeyeceğini tartışıyoruz. BİR KONU DİN ADINA TARTIŞILIYORSA TOPLUMDA, LÜTFEN UNUTMAYALIM, O ALLAH EMRİ DEĞİLDİR. ÇÜNKÜ ALLAH AYETLERİNİ MUHKEM, YANİ TARTIŞILMASI MÜMKÜN OLMAYACAK ŞEKİLDE AÇIK VE NİCE ÖRNEKLERLE AÇIKLANMIŞİ, İZAH EDİLMİŞ OLARAK GÖNDERDİĞİNİ SÖYLÜYOR. Ama bu arada takva, yani Allah ın açıkça koyduğu kanunlarına uyup, günahtan sakınma çabamız, ne yazık ki göz ardı edildi. Kadında başın örtülmesi namus ve iffetli kadının simgesi oldu. Tabi sonucunu da hep birilikte görüyoruz. Başı türbanlı ve tanınmış dindar diye adlandırılan bir bayan basına, BEĞENDİĞİM ERKEKLE İMAM NİKÂHI YAPAR, BİRLİKTE OLURUM, diye beyanat veriyorsa, bu kişiye siz türban takıyor diye, dindar diyebilir misiniz? Dindarlığın simgesini türban yaparsak, toplum olarak sonuçlarına katlanmasını bilmeliyiz.

Eğer bizler dinimizi Kur'an merkezli yaşamayıp, beşeri bilgilerle dini farklı bir mecraya hapsederek, daraltarak yaşarsak, asla bizim anlamını günümüzde verdiğimiz dindar olamayız. Böyle olan kişiler, toplumlar ancak, DİNİDAR kişi olabilir. Yani inancını hapsetmiş, daraltmış, Allah ın yolundan sapmış anlamında olur.

Allah dinde zorlayıcı, yaşamımızı daraltıcı hükümler vermemiş, yanlışa sapmamamız için uyarılarda bulunmuştur. Onun içindir ki dilimizde yanlış anlama gelebilecek, din ve dar kelimesini yan yana kullanmak ve buna Kur'an i bir anlam vermek, bana doğru gelmiyor. BİZLER ALLAH IN KANUNLARININ ÖZÜNE İNEMEDİK, BUNU YAPAMADIĞIMIZ İÇİN KENDİMİZİ AVUTUYORUZ.

Elbette yılların kabul ettiği dindar kelimesini, değiştirmek amacında değilim. Amacım, bu kelimeye verilen anlamı Kur'an ile sorgulamak ve günümüzde yaşanan İslam ın, bu kelimeye verilen anlamla asla uyuşmadığını hatırlatmaktır amacım.

Eğer bizler inancımızı Kur'an sınırlarında yaşamazda, rivayet, sanı ve ataların sözleri, inançları ışığında yaşarsak, Allah ın dinini, yol ve yöntemini daraltmış ve başka yollara sapmış oluruz. Lütfen DİNİDAR değil, DİNİBÜTÜN olalım. YALNIZ KUR'AN IN BÜTÜNLÜĞÜNDE BİRLEŞELİM, ama hiç kimseyi ötelemeden, inancına saygısızlık yapmadan. Kim bilir kıyafetine bakarak, karşımıza aldığımız kişi, belki Allah katında bizden takvaca daha üstündür. Unutmayalım, Allah açıkça hükmünü vermiş ve BİZLERİ KUR'AN DAN HESABA ÇEKECEĞİNİ BİLDİRMİŞTİR. ONUN İÇİN KUR'AN DIŞINA, ASLA ÇIKMAYALIM.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
165
Bizler Kur'an dan öyle habersiz konuşuyor ve yaşıyoruz ki, hesabın görüleceği o çetin gün, kendi ellerimizle yaptıklarımız, söylediklerimiz bizlerin şahidi olacaktır. Hiç birimizin, beni bilmem kim kandırdı, ben doğru yoldaydım türünden bahaneler uyduramayacağını, çok açık bir şekilde bizlere Kur'an bildirmiştir.

Allah biz Kur'an ı sizler için kolaylaştırdık ve hiçbir eksik bırakmadık, anlayasınız diye nice örneklerle izah ettik, açıkladık dedikçe, ne yazık ki Allah ın uyarılarının tam tersi sözlere inanmakta hiçbir sakınca görmüyoruz. Bu makalemde de, Allah ın bu konularda yanlış yapanları, nasıl uyardığının, ikaz ettiğinin bir örneğini sizlere hatırlatarak, düşünmenize vesile olmak istiyorum. Bakın Rabbimiz nasıl uyarıyor.

Kıyame 14–15–16–17–18–19: ARTIK İNSAN, KENDİ KENDİNİN ŞAHİDİDİR. İSTERSE ÖZÜRLERİNİ SAYIP DÖKSÜN. (Resulüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir. O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et. SONRA ŞÜPHEN OLMASIN Kİ, ONU AÇIKLAMAK DA BİZE AİTTİR. (Diyanet vakfı meali)

Allah ayetinde, bakın ne kadar açık ve net bizlere ne diyor. İNSAN KENDİ KENDİSİNİN ŞAHİDİDİR. Bu sözlerle Allah, ne demek istiyor olabilir? Yani kim ne yaparsa kendi elleriyle, nefsiyle, aklıyla yapar, onun içinde her yaptığımız ve söylediğimiz kayıt altına alınacağından, hiç kimsenin herhangi bir olayda şahide ihtiyacı yoktur, herkes kendi yaptıklarının bizzat kendisi şahididir. Çünkü Allah ne diyordu bir başka ayetinde, yaptıklarınız bir bir kayıt altına alınıyor, mahşer gününü önünüze gelecek.

Devamındaki sözlerde de, istediğiniz kadar pişmanlığınızı, özrünüzü bildirin, beni falan kişi kandırdı, filan kişi beni yanıltı demeniz, asla kabul edilmeyecek diyor. Neden kabul edilmeyeceğini de Kur'an ın diğer ayetlerinden anlıyoruz. Çünkü Allah bizleri bu dünyada imtihan ediyor, hem de yalnız Kur'an dan. Bir kişi, imtihanını hiç kimseye havale edemez, onun bilgileri ışığında imtihanına hazırlanamaz. ASLA ALLAH, KULU ARASINDA HİÇ KİMSEYİ İSTEMİYOR. ELÇİSİNE BİLE, TEBLİĞ ETMEK SANA, HESAP SORMAK BİZE DÜŞER DEDİKTEN SONRA, KULUMLA ARAMDAN ÇEKİL DİYE BİLDİRİYOR. Ayetler üzerinde düşünerek, aklımızı kullanarak Kur'an ın sınırlarını aşmadan, imanımızı yaşamamızı, imtihanımızı vermemizi istiyor Rabbimiz bizlerden. Eğer bizler kendi imtihanımıza, Allah ın hükmettiği Kur'an dan çalışmayıp, beşerin rivayetlerinden çalışmış ve hayatımıza geçirmiş isek, öne süreceğimiz hiçbir bahanenin, asla kabul edilmeyeceğini, apaçık bildiriyor Allah bizlere.

Allah ın gönderdiği vahyi elçisine tebliğ edilirken, bakın nasıl bir uyarıda bulunuyor. Gönderdiğim vahyi aldığında hemen öğrenmeye, aklında tutmaya çalışmak için, sakın acele etme, telaşlanma diyor. Çünkü telaşla, aceleyle bir konu doğru anlaşılmaz. Düşünerek, akıl devreye girdiğinde en doğrusu anlaşılır. Allah bu konuda da bizleri Kur'an da uyarıp, YAVAŞ YAVAŞ, SİNDİRE SİNDİRE ANLAYARAK VE DÜŞÜNEREK KUR'AN I OKUMAMIZI EMREDER. Ayetin devamında, sana ayetleri nasıl okuman gerektiğini anlatacağız, bu bizim görevimiz. Önce ayetleri sakin bir şekil de, sana tebliğden sonra oku. DAHA SONRA HİÇ ŞÜPHEN OLMASIN Kİ, ANLAYAMADIĞIN, ŞÜPHEYE DÜŞTÜĞÜN KONULARI SANA AÇIKLAYACAĞIZ, İZAH EDECEĞİZ. BU AÇIKLAMA İZAH ETME GÖREVİ BİZİMDİR, TELAŞ ETME DİYOR. Bu cümleyi tekrar hatırlatmak istiyorum, çünkü çok önemli.

"SONRA ŞÜPHEN OLMASIN Kİ, ONU AÇIKLAMAK DA BİZE AİTTİR." Demek ki Kur'an ı açıklayan, izah eden Kur'an ın bizzat kendisiymiş. Elbette bu izah ve açıklama, yalnız elçisine değil, tüm kullarına yapılıyor Kur'an da. Çünkü tüm kullarını Allah, Kur'an dan hesaba çekecek. Bir örnek verelim.

Enam 55: Suçluların yolu da açığa çıksın diye, AYETLERİ İŞTE BÖYLE AYRI AYRI AÇIKLARIZ. (Diyanet meali)

Ne yazık ki bizler nefsimiz ağır bastığı için, bu gerçekleri fark edemiyor ve ataların batıl inançlarından vazgeçemiyoruz. Bazı ayetleri ilk okuduğumuzda hemen anlayamayabiliriz. Sanırım Allah ın elçisinin de aynı sorunu yaşamaması için, Allah elçisini uyarıyor ve diyor ki, ANLAYAMADIĞIN, KAVRAYAMADIĞIN BAZI KONULARI, DAHA SONRA GÖNDERECEĞİMİZ AYETLERDE, AYNI KONULARLA İLGİLİ ÖRNEKLER VERECEĞİZ, İZAH EDECEĞİZ. BU BİLGİLERDEN YOLA ÇIKARAK ANLAYACAKSIN. ÇÜNKÜ BİZ AYETLERİ KULLARIM ANLASIN VE HİÇ KİMSEYE MUHTAÇ KALMASIN DİYE, NİCE ÖRNEKLERLE AÇIKLADIK DİYORDU DİĞER AYETLERDE. Bunun onlarca örneğini, zaten Kur'an da görebiliyoruz.

ALLAH, AYETLERİMİZİ AÇIKLAMAK BİZLERİN GÖREVİDİR dediği halde, hala Kur'an açık değildir, özet bilgiler vardır dersek, acaba mahşer günü, kendi ellerimizle yaptıklarımız, bizlere şahit olarak önümüze geldiğinde, hangimiz inkâr etmeye çalışabilir, hangimizin inkârı kabul edilir, bunu düşünen var mı aramızda.

Bunca ayetleri gördükten sonra, bizler nasıl olurda sorumlu olduğumuz muhkem ayetleri peygamberimiz açıklamıştır, Kur'an açık değildir, ya da bizlerin anlayamayacağı ayetleri âlimler anlar, ayetleri din ulemaları açıklayabilir deriz. ALLAH IN GÖREVİNİ ÜSTLENENLER Mİ VAR ARAMIZDA? BU KADAR MI KUR'AN DAN UZAKLAŞTIK. ALLAH KUR'AN I AÇIKLAMAK, BİZİM GÖREVİMİZ DİYECEK, BİZLER HALA İNATLA AYETLER AÇIK DEĞİL, KUR'AN KAPALIDIR DEMEYE DEVAM EDECEĞİZ. Bizler yoksa kafamızı, sert bir taşa mı vurduk? Ne dediğimizin farkında mıyız?

Değerli din kardeşlerim. Lütfen Allah ın izah ettiği, açıkladığı Kur'an ın sınırlarını aşmayalım. En garanti yolu izleyelim, riskli ve tehlikelerle dolu yolu değil. Allah ın açıkladıkları, izah ettiklerinin dışında her bilgi batıldır, yanlış olma riski vardır. Allah ın bizzat açıkladığı Kur'an ın ipine sarılalım, yoksa hesap günü, kendi nefsimizin bizzat bizlere yapacağı şahitlikten, kaçacak delilik arayacağız, bunu lütfen unutmayalım.

Üzülmek istemiyorsak, birbirimizi yalnız Kur'an ile uyaralım, emin olmadığımız rivayet ve sanı bilgilerle değil. ALLAH SİZLERİ YALNIZ KUR'AN DAN SORUMLU TUTUYORUM, KUR'AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM DİYORSA, BİZLERİN SORUMLU OLACAĞIMIZ BİLGİLERİN, YALNIZ KUR'AN OLDUĞU, AÇIKÇA BELLİ OLMUYOR MU? SİZ ALLAH A GÜVENMİYOR MUSUNUZ? Karar sizlerin, imtihan sizin imtihanınız.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/

166
Genelde sorulan ve toplumun kafasını karıştırmaya çalıştıkları bir konu vardır. "Kur'an meallerinin hepsi farklı tercüme edilmiş, birçok yanlışlarda var. Bir tane doğru tercüme gösterin bana. Bu bilgilerle mi Allah ın mesajlarını anlayacağız ve İslam ı yaşayacağız." Bu sözler üzerinde, eğer düşünmeden karar verirde, Kur'an ın uyarılarını referans almazsak, bu sözlere hak verebiliriz. Sizleri bu düşüncenin, söylemlerin, doğru olup olamayacağı konusunda, düşünmeye davet etmek istiyorum.

Söyledikleri gibi, önümüze 10 tane Kur'an meali getirsek, hepsinde farklı kelimelerle ayetlerin tercüme edildiğini görürüz. Bu normaldir, yeter ki ayetin anlamı değişmesin. Her dilin bir konuyu anlatmak için, birçok kalıpla, farklı kelimelerle izah edildiği bir gerçektir. Bir yazarın yazdığı kitapta, başka dile çevrilirken, farklı kelime kalıplarıyla, anlamı değişmeden tercüme edilir. Ama hiç kimse bundan şikâyetçi olmaz, konuyu doğru bir şekilde anlar. İmamı Azam Ebu Hanife de, bu konuda bakın ne söylemiş. "KURAN KÂĞITLARDA YAZILMIŞ VE BİZİM OKUDUĞUMUZ LAFIZLAR DEĞİLDİR. ESAS KURAN, O LAFIZLARIN TAŞIDIĞI MANADIR "

Gelelim Kur'an mealine. SANIRIM KONU DİN OLUNCA, İŞ FARKLI ŞEKİLLERE ÖZELLİKLE DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR. ÇÜNKÜ ARAYA MENFAAT VE İNANÇ FARKLILIKLARI GİRİYOR. KUR'AN DA BAHSEDİLMEDİĞİ HALDE, KELİMELERLE OYNAYARAK, KENDİ İNANÇLARINA KANIT YARATMA ÇABALARI OLUŞUYOR. Kur'an dini bir kitap olmayıp, tercüme edilecek normal bir kitap olsaydı, inanın hiç kimse bugün söyledikleri sözleri söylemez, Kuran üzerinde oyunlar oynanmaz, tercüme edilmiş halini alır, hiç şüphelenmeden bilgilenir okurdu.  Kur'an ı tercüme edenlerin bir kısmı, eğer farklı bilgilerin etkisiyle tercüme ediyorsa, ne yazık ki kelimelere gerçek anlamı dışında anlamlar vererek tercüme ediyorlar ki, işte bu bizler için büyük sorun teşkil ediyor.

Bizim üzerinde durmamız gereken, özellikle ayette geçen kelimeye, ayetin anlamını değiştirecek manaların verilmesidir. Doğrudur bu yanlış, azda olsa yapılıyor. Ama lütfen dikkat, bu yanlış bilinçli yapılıyor ve çok özel konularda inançlarına kanıt olması adına yapılıyor. AYETLERİ EĞER BİZLER, KUR'AN IN AÇIKLAMALARINDAN, DİĞER AYETLERİNDEN YARDIM ALARAK ANLAMAYA ÇALIŞMAZDA, BEŞERİ RİVAYETLERDEN YOLA ÇIKARAK ANLARSAK, HEM AYETİN ANLAMINI DEĞİŞTİRMİŞ, HEM DE TOPLUMU, YANLIŞA YÖNLENDİRMİŞ OLURUZ. KUR'AN KENDİSİNİ ANLATAN, AÇIKLAYAN BİR NURDUR. GELİN ALLAH IN KİTABINA GÜVENELİM, BEŞERİ SÖZLERE DEĞİL.

Şimdide gelelim, bu yanlışların yapılmasından dolayı, bizler Kur'an mealini okumalı mıyız, yoksa okumamalı mıyız sorusuna. Allah boşuna bizlere aklınızı kullanın demiyor. Demek ki bu sorunumuzu da akılla çözebiliriz.

Önce şu fikrin, doğru olduğunu düşünelim. "Kur'an ın mealini/tercümesini okumak, bizleri yanlış bilgilere götüreceği için okumamalıyız." EĞER BİR FİKRE KARŞI ÇIKIYORSAK, BUNUN DOĞRU ALTERNATİFİNİ DE BULMALIYIZ. BULAMIYORSAK, EN DOĞRUYA YAKINI ÜZERİNDE, PROBLEMLİ SORUNLARA ÇARELER ARAMALIYIZ. Peki, ne yapacağız, Kur'an ı Arapçasından mı okumalıyız? Okursak, karşımıza çok daha büyük bir sorun çıkıyor. Biz Arapça bilmiyoruz, okumasını öğrensek de anlamını bilmiyoruz. Tüm topluma, herkes Arapça öğrenmelidir diyemeyiz, bu mümkün değil. Örneğin herkez İngilizce öğrenmek istiyor, ama ülkenin kaçta kaçı İngilizce biliyor çok istemesine rağmen. Belki azınlık bir kısım insan için mümkün. Ya çoğunluk, diğer insanlar için durum ne olacak? Bu durumda Allah ın tebliğini, bizler direk olarak Allah dan almamız hiç mümkün olamayacak. ALLAH IN EMİRLERİNİ, TEBLİĞİNİ, BİR BAŞKASINDAN ALMA YOLUNU SEÇERSEK, YA DOĞRU BİLGİYİ BİZLERE VERMEDİYSE. ONUN HATASINI DA BİZLER TEKRAR ETMİŞ VE YOLDAN SAPMIŞ OLMAZ MIYIZ? BU DÜŞÜNCE ZATEN, KUR'AN DAN İMTİHAN OLUŞUMUZ MANTIĞINA AYKIRIDIR. ANLAMADIĞIMIZ BİR KİTAPTAN, NASIL İMTİHAN OLURUZ.

Bu durumda bu düşüncenin, doğru olduğunu söyleyemeyiz. Şükürler olsun ki, Atatürk bizlerin Kur'an dan haberdar olmamız için, Kur'an ı tercüme ettirmiş, Rahmetli Elmalı Hamdi Yazır a. Onun sayesinde, din adına Kur'an dan bazı gerçekleri apaçık gördük ve bu konuda düşüncelerimiz netleşti ve korkmadan konuşabiliyoruz. Eğer Kur'an ın bazı gerçeklerinden haberdar olmasaydık, düşüncelerimizi netleştiremezdik. Kur'an dan gördük ki, Allah bizlere gönderdiği kitabı, anlayabilmemiz için kolaylaştırdığını, birçok kez yemin ederek söylüyor. AYETLER ÜZERİNDE DÜŞÜNMEMİZ GEREKTİĞİ KONUSUNDAN DA, ÖNEMLE BAHSEDİYOR. Daha da ileri giderek, çok önemli bir noktaya değiniyor ve diyor ki Rabbimiz; BİZ HERŞEYDEN NİCE ÖRNEKLERİ, ÖZELLİKLE DEĞİŞİK İFADELERLE VERDİK Kİ ANLAYASINIZ, ALDANMAYASINIZ.

Allah Kur'an da, hiç kimseye gücünün yeteceğinden fazla yük yüklemem, diye açıkça bizlere bildiriyor. Yine başka bir ayetinde de, O halde gücünüzün yeteceği ölçüde, Allah dan korkun ve sakının diyor. Çok daha dikkat çekici bir bilgi veriyor Allah ve bakın ne diyor.

Tevbe 115: Doğru yola ilettikten sonra, SAKINACAKLARI ŞEYLERİ KENDİLERİNE APAÇIK BİLDİRMEDİKÇE, Allah bir toplumu saptıracak değildir. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. (Diyanet meali)

Bakar mısınız lütfen, Allah ne diyor. Bizlere doğru yolu gösterdikten sonra, SAKINACAKLARI ŞEYLERİ BİZLERE APAÇIK BİLDİRMEDİKÇE, ASLA SORUMLU TUTUP HESAP SORMAYACAĞINI BİLDİRİYOR. Bu hükmü veren Rabbimiz, sizce başka dile tam çevrilmeyen bir rehber gönderip, bizleri tüm ayetlerden haberdar olmadan, sorumlu tutar mı? Allah Kur'an ı neden Arapça indirdiğini söylüyordu Araplara? Özellikle sizin dilinizde indirdik ki anlayasınız. Diyelim ki bütün Kur'an tercümelerinde, bir konuda yanlış çeviri yapıldı ve herkes de bunu yanlış öğrendi. Siz bu ayetleri okuduktan sonra, Allah bu konuda bizleri sorumlu tutar, diyebilir misiniz? GERÇİ BÖYLE BİR ŞEYİN OLMASI MÜMKÜN DEĞİL, ÇÜNKÜ ALLAH KUR'AN I BEN KORUYORUM DİYOR. ALLAH YALNIZ ARAPÇASINDAN KORUMUYOR KUR'AN I, LÜTFEN BU GERÇEĞİ UNUTMAYALIM. Kur'an ayetinin doğru çevirisini yapmayan, Arapçasından ayeti anlatırken de doğru anlatmayacaktır zaten topluma. Suçlu ve sorumlu olan, doğrusunu bilip de, topluma yanlış bilgi aktarandır. Lütfen bu gerçeği göz ardı etmeyelim. Onun içinde korkmadan anlayarak, bilerek okuyalım ama mutlaka araştıralım. ALLAH İYİ NİYETLE KUR'AN A MÜRACAAT EDENİN, GÖNÜL GÖZÜNÜ AÇARIM DİYOR. Unutmayın lütfen, geleceği gördüğü için, Allah, her şeyin hesabını önceden yapar, önlemini alır ve kullarını asla zor durumda bırakmaz. ONUN İÇİNDE SORUMLU TUTACAĞINA HÜKMETTİĞİ KUR'AN I, MUTLAKA TÜM KULLARINA ULAŞTIRMANIN DA PLANINI YAPTIĞINI UNUTMAYALIM, kendimizi kuruntuya sokmayalım.

Bu durumda anlamını hiç bilmeden okumanın, Allah ın istediği bir okuma olmadığını, bunun hiçbir mantığı olmadığını da görüyoruz. Bu yöntem bizler için çok daha riskli, çünkü hiç bir bilgiyi kendimiz tebliğ alamıyoruz. Aracısız anlayamıyoruz. Allah Kur'an da bizlerin düşünerek, aklımızı kullanarak doğru bir sonuca ulaşacağımızı özellikle belirtmiş. Anlamını bilmeden nasıl düşünürüz? Peki, bizler bu durumda ne yapmalıyız? Bizlerin yapacağı en önemli konu, Kur'an ın tamamını bir öğrenci misali özümsememiz, Allah bizlerden ne istiyor, önce bunu anlamamız gerekir. EĞER BUNU YAPARSAK, HERHANGİ BİR AYETİ DİLİMİZE ÇEVİRİRKEN, KULLANILMIŞ YANLIŞ BİR KELİMENİN, YANLIŞ TERCÜMENİN HEM YANLIŞLIĞINI FARK EDERİZ, HEM DE DOĞRUSUNU, BİR BAŞKA AYETTE VERİLEN ÖRNEKLERDEN ANLARIZ.

Örnek vermek gerekirse, bazı kişiler Kur'an ı tercüme ederken, kadın söz dinlemezse, erkek hafifçe dövebilir şeklinde ayette bir kelimeyi tercüme etmişler. Bir kısım tercümelerde ise bunun farklı olduğu, dövülme kelimesinin hiç olmadığını görürüz. Peki, bunun hangisi doğru olabilir? Söylediğim gibi, eğer Kur'an ın felsefesini, adalet anlayışını, aynı kelimenin başka bir ayette hangi anlamda kullanıldığını bilirsek, bu ayette geçen kelimenin, kadını dövme olmadığını çok rahatlıkla anlarız. Çünkü Allah işlenen bir suçun cezasını, ya kendisi vereceğini, ya da yargılanma sonucu kanunların verebileceğini söyler. Hiç kimse bir suçun, hem hâkimi hem de uygulayıcısı olamayacağını öğretir Kur'an bizlere. Kişinin kişiyi cezalandıracağına dair, tek bir örnek yoktur Kur'an da.

Yanlış bilgileri, tercümeleri nasıl yine Kur'an ile doğrulayacağımıza dair, bir örnek daha verelim. Allah açıkça, şefaat tümden Allah a aittir, hiçbir şefaatin fayda etmediği o günden sakının diye apaçık hükmünü vermiştir. Bunca açık ayet dururken farklı bir ayette, bazı kişilerin tercümelerinde, bakın Allah bu ayette şefaat yetkisini Allah istediği velilere, âlimlere de veriyor, diye ayeti tercüme etmeye çalışıyorlarsa, elbette bu yanlış tercümeyi, yine Allah ın diğer ayetleri ile düzeltmeli, yanlış olduğunu söylemeliyiz. Allah bir yerde verdiği emrini, diğer ayette tam tersini asla vermez. Bu düşünce Kur'an da çelişki yaratır. Buda bizlerin çok dikkat etmemiz gereken, zorlu imtihanlarımızdan olsa gerek.

Bazı art niyetli kişilerin, dinde ruhban sınıfı yaratarak, kendilerine toplumu bağlamaya çalışan zihniyetin yanlış, tedirgin edici, hatta korkutucu söylemlerine lütfen kanmayınız. Çünkü Allah tüm kullarının anlayamayacağı, her dile tam olarak çevrilmeyen bir rehber gönderip, daha sonrada bizleri asla sorumlu tutmaz. Sorun Kur'an mealinde değil, sorun uslanmaz nefislerimizdedir. Kur'an mealiyle İslam ı anlayamazsınız, onlarda yanlış tercümeler var diyerek, topluma korku salanlar, Kur'an ı tercüme ettikleri yöntemle, Allah ın kitabındaki Arapça metnindeki kelimelere de aynı tahrifatı yapıp, topluma yanlış bilgiler vermektedirler. Böyle insanlardan, anladığımız dilden Kur'an ı akılla, mantıkla ve Allah ın yardımıyla okuyarak ancak kurtulabiliriz. Yoksa bunların tuzaklarından, asla kurtulamayız.

Bu insanların amacı, Kur'an ı doğru anlamak ya da anlatmak değildir, lütfen bu gerçeği unutmayalım. Kur'an ile yalnız iman olmaz diyen zihniyetin asıl amacı, atalarından intikal eden, batıl ve hurafe inançlarının yanlışlığını, Allah ın apaçık ayetlerin üstünü örterek, ortaya çıkmasını engellemek ve hükümranlığını sürdürmektir asıl amaçları. Onun için batıl inançlarını Kur'an a ilave ederek, Kur'an dan kanıt gösterme çabasındalar. Rabbimiz gelecekte olacakları da bildiği için, Kur'an ın üzerinde oynayacakları oyunları sonuçsuz bırakmak adına, birçok konuyu diğer ayetlerinde de özellikle bahsetmiş, açıklamış ve izah etmiş ki, yalan ve iftiracıların foyası meydana çıksın.

TÜM BU BİLGİLER IŞIĞINDA, ŞUNU AÇIKÇA VE GÖNÜL RAHATLIĞIYLA SÖYLEYEBİLİRİZ. ANLAMINI BİLMEDEN OKUDUĞUMUZDA, KUR'AN IN TAMAMINDAN HABERDAR OLAMAYIZ. MEALİNDEN/TERCÜMESİNDEN OKUDUĞUMUZDA, YÜZDE 95–97 SİNDEN DAHA FAZLASINDAN BİLGİ SAHİBİ OLUR VE ANLARIZ. GERİYE KALAN ÇOK AZ KISIM İÇİN NE YAPMALIYIZ. DAHA ÖNCE SÖYLEDİĞİM GİBİ, BUNUDA ANLAMAK BİZLERE DÜŞÜYOR. BU BİZLERİN ZORLU İMTİHANIDIR. İHTİLAFLI, FARKLI ÇEVİRİ OLAN AYETLERDEKİ KONULARIDA, YİNE KUR'AN A DANIŞLARAK, DİĞER AYETLERİ ARAŞTIRARAK ANLAMAYA ÇALIŞMALIYIZ. ÇÜNKÜ ALLAH, BİZ HERŞEYDEN NİCE ÖRNEKLERİ, DEĞİŞİK İFADELERLE VERDİK Kİ ANLAYASINIZ DİYOR. SİZCE HANGİ YOLU İZLEMEMİZ MANTIKLI. YORUM VE KARAR SİZLERİN.

Bizleri tedirgin etmeye çalışan ve özellikle ayetlerde yaptıkları yanlış tercümelerden korkmayın. Çok değerli doğru tercüme yapan yazarlardan, Allah razı olsun. Bunların sayıları gittikçe artıyor. Bizlerde hiç kimseye sonsuz güvenmeden, kendi çabalarımızla, öğrenme azmimizle, yapılan yanlışları fark edebiliriz. Allah boşuna dememiş, Kur'an ı düşünerek okuyan kulumun gönül gözünü açarım diye. Yeter ki Kur'an ı bir bütün olarak anlamaya çalışalım. Allah bizlere yardımcı olacaktır.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
167
Bizler Kur'an ı anlamaya, İslam ı yaşamaya çalışırken, doğru bir yöntem kullanmıyorsak, büyük yanlışlar yapmamız kaçınılmaz olur. ÖNCE YÖNÜMÜZÜ KUR'AN A DÖNMELİYİZ. HEM DİNİMİZİ YAŞARKEN, HEMDE KUR'AN I ANLAMAYA ÇALIŞIRKEN, REFERANSIMIZ YALNIZ KUR'AN OLMALIDIR. ÇÜNKÜ ALLAH IN ELÇİSİNİNDE REFERANSI, ÜMMETİNE HÜKMETTİĞİ REHBER, YALNIZ KUR'AN DI. Bu durumda bizlerin farklı kaynakları referans almamız, nasıl mümkün olur? Bazı kardeşlerimizle tartışırken öyle cevaplar veriyorlar ki, yanlış inançlarına delil bulmak adına, Kur'an ın uyarılarından çok uzak, aklın-mantığın kabul etmeyeceği cevaplar alıyorum. Kur'an ın hiç bahsetmediği bir konuda, tedirgin olduğu ama nefsini memnun etmek için olsa gerek, bakın bana nasıl bir cevap vermiş bir kardeşimiz. Üzerinde birlikte düşünelim.

"Kur'an'da bazı şeyleri biliyoruz, bazı şeyleri bilmiyoruz. Bazı şeyleri de yanlış biliyoruz. BAZI ŞEYLERİ DE, ANLAMLANDIRAMIYORUZ."

Bu söyledikleri konu, hatırlatmak isterim MUHKEM, yani bizlerin dinen sorumlu olduğumuz, dinin anası temeli olan ayetler için verilmiş bir cevap. Çünkü müteşabih ayetler konusu çok farklı. Kur'an da açıklanan ve sorumlu olduğumuz ayetlere Allah, MUHKEM ayetler diyor. Bu ayetlerinde arkadaşımızın söylediği gibi, bazılarını anlamamız mümkün değildir, asla diyemeyiz. Çünkü Allah bu ayetlere açık ve anlaşılır diyor. Anlam veremediğimiz ve zamanla ilim ve araştırmalarla ortaya çıkacak ayetler, Müteşabih ayetlerdir ki bu ayetler zaten din ve iman konularının dışındadır. Anlayamayacağımız bir hükümden zaten, sorumlu olmamız mümkün değildir.

Allah bizleri sorumlu tutacağı ayetleri, anlaşılması zor bir şekilde göndereceğine nasıl inanırız. Buna inandığımız andan itibaren, Kur'an ı anlayabilmek için, mutlaka birilerini devreye sokmamız gerekir ki, bu mantık ve düşünce Kur'an ın temeline aykırıdır. BU YÖNTEM BİZLERİ, ALLAH IN YOLUNDAN UZAKLAŞTIRIP, İNANILMAZ YANLIŞ İNANÇLARA YÖNLENDİRİR. Allah Ali İmran 7. ayetinin ilk cümlelerinde bakın ne diyor, MUHKEM ayetler konusuyla ilgili.

"ONUN BAZI AYETLERİ MUHKEM/ANLAMLARI TAM BİLİNEN OLDUĞUNDAN, KİTABIN ESASINI/TEMELİNİ TEŞKİL EDERLER...."( Ali İmran 7)

Eğer Allah ın sözlerine inanıyorsak, bizlerin din ve iman adına sorumlu olduğumuz ayetlerin, bir kısmının anlaşılamayacağını, farklı anlamlara geldiğini asla söyleyemeyiz. Ne diyor Allah muhkem ayetler için? ANLAMLARI TAM BİLİNEN. Bu ayetleri gördükten sonra, hala sorumlu olduğumuz ayetlerin bir kısmını anlayamayız demek, Allah ın adaletini sınamak ve de açıkça saygısızlık yapmak demektir.

Allah sizleri Kur'an dan imtihan ediyorum diye hükmünü verdiyse, nasıl olurda sorumlu olacağımız ayetlerin bir kısmını anlamlandıramayız deriz. Böyle bir adaleti, nasıl olurda Allah a nispet ederiz. Okulda öğretmenlerimiz, bizlerin anlayamayacağı, cevap veremeyeceğimiz bir soruyu imtihanda bizlere sorar mı? Sormaz diyorsanız, bu adaletsizliği Rabbimize lütfen nispet etmeyelim.

Eğer İslam ı bu yanlış düşünceyle yaşıyorsak, inanın hesap günü çok üzülürüz. ÖNCE BİZLER, ALLAH A GÜVENMELİYİZ, BEŞERİ BİLGİLERE DEĞİL. ALLAH IN ELÇİSİ DE BUNU YAPMIŞ VE BEN SİZLERİ YALNIZ KUR'AN İLE UYARIYORUM DEMİŞTİR. Allah kullarını zor durumda asla bırakmaz, bunu unutmayalım. Anlayamayacağımız ayetleri Allah gönderip, sizce bizleri birilerine muhtaç bırakırsa, bu yöntemle hangimiz doğru bilgiyi nereden, kimlerden alırız? Böyle bir karmaşayı nasıl mantıklı görürüz, hiç düşünemiyor muyuz? Allah veliler edinmeyin, güvenilecek yardım istenecek veliniz yalnız benim dedikten sonra, bizler hangi söze inanıp da İslam ı yaşayacağız? SİZLERE İNDİRDİĞİM KUR'AN YETMİYORMU DİYEN RABBİMİZE, EVET RABBİM, KUR'AN YETMİYOR, MU DİYORSUNUZ YOKSA SİZ?

Okullarda bile öğretmenler, ders kitabı olarak tek bir kitap okuturlar. Elbette öğretmenler yardımcı kitaplar tavsiye ederler, ama tavsiye ettikleri kitaplar, ana ders kitabına ters düşecek, kitapta olmayan tek bir bilgiyi yazmaz. Çünkü böyle olursa öğrenciler ikilemde kalır, hangisinin doğru olup olmadığı konusunda bocalar, arada kalırlar. Ne yazık ki günümüzde İslam ı, işte böyle bocalamış, iki arada bir derede kalmış bir şekilde yaşıyoruz. Çok daha kötüsünü yapıyoruz. Bizlerin ana kitabı olan, Allah ın Kur'an da emrettiklerini, bizlere Kur'an ı açıkladığını söyledikleri kitaplarda, tam tersinin olduğunu görüyoruz ama Kur'an a değil, beşeri rivayetlere inanıyoruz. Bu işin sonu sizce nereye varır, hiç düşündünüz mü? Allah kullarını böyle bir yolla uyaracağına, yol göstereceğine, emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin dediği halde, doğruluğundan emin olamayacağımız bilgilere bizleri yönlendireceğine, nasıl inanırız? Karar sizlerin.

Tekrar söylüyorum, bizler önce Kur'an a bakış açımızı, İslam ı anlayışımızı değiştirmeliyiz, yoksa Allah ın doğru yolunu asla bulamayız. Yöntemi yanlış olan, doğru sonucu bulması mümkün değildir. Bakın Allah Kur'an ayetleri için ne diyor.

Hud 1: Elif, lâm, râ. Bu, hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan ALLAH TARAFINDAN AYETLERİ ÖNCE SAĞLAM KILINMIŞ, SONRA DA DETAYLANDIRILIP AÇIKLANMIŞ BİR KİTAPTIR. (Bayraktar Bayraklı meali)

Allah dinin anası, temeli olan muhkem ayetler için bakın ne diyor. Anlaşılabilmesi için önce sağlam ve anlaşılacak bir şekilde gönderdik, daha sonrada daha iyi anlaşılsın, Allah ile kulu arasına hiç kimse girmesin, kimseye muhtaç olmasın kullarım diye, ayetlerimizi detaylandırıp, nice örneklerle açıkladık diyor. Bizler Allah ın bunca açık sözlerine inanmayıp, hala birilerinin hükümranlığı devam etsin diye, ayetler açıkta ne kadar açık, herkes ayetleri anlayamaz. Bazı ayetlerin anlamlarını bizler bilemeyiz, veli, âlim kişiler anlar diyebiliyoruz.

Bu söylenenlere inanırsak, kendi ellerimizle Allah ın yasakladığı, RUHBAN SINIFINI YARATMIŞ VE ONLARINDA KÖLESİ OLMUŞ OLURUZ. Ayrıca yüzlerce ayetin hükmüne de muhalif, imanımızı yaşarız. İşte Allah böyle insanlara Fasık diyor.

Değerli kardeşlerim, lütfen şu gerçeği unutmayalım. Allah açıkça hüküm vermediği, izah etmediği hiçbir bilgiden, Allah bizleri sorumlu tutmaz, bunu unutmayalım. Bizlere Allah hüküm vermediği halde, bunlarda Allah katındandır diyenler varsa, bu kişiler bizleri Allah ile aldatan, Allah a ve elçisine iftira atanlardır. Lütfen bunlara da inanmayınız, inanırsanız mahşer günü üzülenlerin safında olursunuz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/





168


—Allah Kur'an da, nelerin haram olduğunu saymış ve bunların dışında her temiz şey sizler için helaldir demiştir. Bugün Allah ın saydığı haramların dışında, fıkıh inancının Müslüman toplumuna dayattığı, tek tırnaklı, çift tırnaklı, yırtıcı kuşlar, denizden çıkan kalamar, karides, midye, ıstakoz türü şeylerinde haram olduğu anlatılır. BU BİLGİLERİN TAMAMI, YAHUDİLERİN İNANÇLARINDAN BİZLERE GEÇMİŞTİR.

—Allah Kur'an da kadınların ay halinde, ibadet yapamayacağını, oruç tutamayacağına hükmetmemiştir. Bu yasak YAHUDİLERİN İNANCINDAN, BİZLERİN BEŞERİ FIKIH İNANCINA GEÇMİŞTİR.

—Allah kadın saçlarını örtmelidir, ya da çarşaf giymelidir şeklinde asla bir emir Kur'an da vermemiştir. Bu inanç YAHUDİLERİN İNANÇLARINDA VARDIR VE ORADAN BİZLERE GEÇMİŞTİR. HATTA KADIN ÇARŞAF GİYMELİ VE PEÇE TAKMALIDIR DİYE İNANIRLAR.

—Hz. Âdem in eşinin ismi, HAVVA ismiyle Kur'an da geçmez. Daha doğrusu Allah ın elçilerinin eşlerinden, isim olarak bahsedilmez. Onun içinde Hz. Âdem den bahsederken, onun eşi diye geçer. İLGİNÇTİR BUGÜN NEREDEYSE HEPİMİZ, HZ ÂDEMDEN BAHSEDERKEN, EŞİNİN HAVVA OLDUĞUNU SÖYLERİZ. BU BİLGİDE YAHUDİLERİN ELLERİNDEKİ, TAHRİF EDİLMİŞ KİTAPLARINDA GEÇER. NEDEN BU BİLGİLERİ SORGULAMA GEREĞİ DUYMUYORUZ? YOKSA DİN VE İMAN ADINA, SORUMLU OLDUĞUMUZ KİTAPLARIMI KARIŞTIRDIK.

—Yahudi inancında dinin kaynağı, yalnız Tevrat değildir. Yazılı yani Tevrat, rivayet yoluyla sözlü kendilerine ulaşmış inanç, fıkıh inançları olan TALMUD olduğu kabul edilir. Bu inanç sistemi de bizlere Yahudilerden geçmiş ve dinin ana kaynakları olarak, yalnız Kur'an yetersiz görülmüş ve sözlü rivayet yoluyla ulaşan bilgiler, yani FIKIH inancıda dinin temel ana kaynakları olarak kabul edilmiştir.

— Kur'an zina yapan erkek ya da kadın ayırmadan, nasıl bir ceza verileceğinden bahseder ve anlatır. Bu konuda apaçık ayet olduğu halde, hala zinanın cezası aslında Kur'an dada RECM EDİLMEKTİ AMA KUR'AN A GEÇMEDEN KAYBOLMUŞ, diyecek kadar Kur'an a saygısızlık yapıyoruz. ZİNANIN RECM, YANİ TAŞLANARAK ÖLDÜRME İNANCI, YAHUDİLERİN İNANÇLARIDIR VE NE YAZIK Kİ BU İNANÇ ONLARDAN BİZE GEÇMİŞTİR. TABİ AÇIKÇA KUR'AN A SAYGISIZLIK YAPARAK. Hâlbuki Allah, Kur'an ı biz koruyoruz ve hiçbir eksik yoktur dediği halde, Allah ın kelamını dinlemek yerine, Yahudi inançlarını, Kur'an ın önüne geçirmekten çekinmiyoruz.

—Erkeklerin sünnet olma konusu, Kur'an da tek kelime bile geçmez, bahsedilmez. BU İNANÇTA MÜSLÜMAN TOPLUMLARINA YAHUDİLERİN İNANÇLARINDAN GEÇMİŞTİR. İlginçtir, Müslüman olmak isteyen bir kişiye erkekse, önce Müslüman olmak istiyorsan sünnet olmalısın denmektedir. Ne kadar ilginç ve düşündürücü değil mi sizce. ALLAH IN BİZLERİ SORUMLU TUTTUĞU KUR'AN DA, TEK KELİME BİLE GEÇMEYEN BİR HÜKÜM, NASIL OLURDA MÜSLÜMAN OLMANIN İLK ŞARTI OLUR.

— Herhangi bir Müslüman a sorduğunuzda, insanların canını alan meleğin adı nedir deseniz, hiç düşünmeden AZRAİL diye cevap verir. Hâlbuki AZRAİL ismi Kur'an da hiç geçemez. Kur'an da insanların canını alan melek, ölüm meleği diye geçer. Ne yazık ki bu isimde, Yahudilerin FIKIH inancından, Yahudi din âlimlerinin/hahamların yazdığı kitaplarda geçer.

—Camilerde kadın ve erkeklerin, ayrı yerlerde ibadet etme geleneği de Yahudilerden bizlere geçmiştir. Yahudilerde sinagoglarda, ayrı yerlerde ibadet ederlerdi. Yahudilerde kadınlar ve erkekler bir arada oturmaz. Kadınların yeri genelde, arka bölümde yer alır. Erkek ve kadın arasında perde ile kapatılırdı. Günümüz Yahudileri bu adaletsiz ve yanlış inancı terk etmiş, kadınlar ve erkekler kendilerine ayrılan yerlerde oturmaya başlamışlardır. Bu inancında bizlere, Yahudilerden geçtiği çok açıktır. Çünkü Kur'an ın böyle bir emri asla yoktur.

— Hatim, baştan sona okunma anlamındadır. Allah Kur'an ı anlayarak ve yavaş yavaş okumamızı, üzerinde düşünmemizi ister. Kısa bir zaman içinde, baştan sonuna kadar okuyup bitirmek, yani hatim etmek, Kur'an ı okuma amacına uygun değildir. Kur'an ı okumamızdaki amaç, sindire sindire ayetlerin ne anlattığını kavramaktır asıl amaç. Onun için Kur'an bir seferde indirilmemiştir.  İslam da "Kuranı hatmetme, hatim indirme âdeti gelenek ve anlayış olarak, Yahudilikten alınmadır. YAHUDİLİKTE "SİMRA TARA" ADIYLA ANILAN BU GELENEK DE, TEVRAT HER YIL BİR KEZ HATMEDİLİR OKUNUR VE BUNUN SONUNDA'DA BAYRAM YAPILIRDI. "Abdurrahman Küçük-Günay Tümer–Dinler Tarihi."

—Birlikte yaşayan iki erkek kardeşten birisi, oğlu olmadan ölürse, diğer kardeşin yengesiyle evlenmesi gerektiği geleneği, hala bazı bölgelerimizde uygulanmaktadır. BU İNANÇTA YAHUDİ İNANCIDIR, KANIMIZA KADAR İŞLEMİŞ, AMA FARKINDA BİLE DEĞİLİZ. Bakın kendi kitaplarında bu konu ile ilgili ne diyor. 

"Yas.25: 5 "Birlikte oturan kardeşlerden biri oğlu olmadan ölürse, ölenin dulu aile dışından biriyle evlenmemeli. Ölenin kardeşi dul kalan kadına gidecek. Onu kendine karı olarak alacak, ona kayınbiraderlik görevini yapacak." 

— Kur'an kadının ya da erkeğin, iffetli ve namuslu olmasının öneminden, birçok ayetinde bahseder. Ama kadının kızlık zarından ve evlenirken kız olduğuna dair, bu zarın kanamasının gerektiğinden bahsetmez. Çünkü bazı kadınlarda bu zar kolay yırtılmaya bilir, doğumda yırtılabilir. Bu yüzden yeni evlilerin yuvalarının yıkıldığını hepimiz duyarız. İŞTE BU GERDEK GECESİ KANLI ÇARŞAF GELENEĞİDE, NE YAZIK Kİ YAHUDİLERDEN BİZLERİN İNANCINA GEÇMİŞTİR. Bakın kitaplarında ne yazar. 

"YASANIN TEKRARI 22:/16- Kadının babası ileri gelenlere, 'Kızımı bu adamla evlendirdim ama o kızımdan hoşlanmıyor diyecek, 'Şimdi kızımı suçluyor, onun erden (kız) olmadığını söylüyor. İşte kızımın erden olduğunun kanıtı! SONRA ANNE-BABA KIZLARININ ERDEN OLDUĞUNU KANITLAYAN YATAK ÇARŞAFINI İLERİ GELENLERİN ÖNÜNE SERİP GÖSTERECEKLER."

—Loğusa kadın belli bir süre yalnız bırakılmaz. Çocuk bezleri dışarıya gündüz asılmaz, çocuk yalnız bırakılmaz. Doğumdan sonra 40 gün anne ve çocuk dışarı çıkmaz. Loğusanın bulunduğu yere süpürge, sopa, kesici aletler, soğan, sarımsak konur. Al karası, yani alkansı çocuklara zarar verir bunu önlemek için, bunlar yapılır diye inanılır. HÂLBUKİ BU İNANÇTA YAHUDİLERDEN, FARKLI ŞEKİLLERE BÜRÜNEREK, BİZLERİN İNANCINA GEÇMİŞTİR. Yahudiler Âdem in ilk eşinin Havva olmadığı, ilk eşinin LİLİTH diye birisi olduğu, ama Hz. Âdem ile anlaşamadığı için ayrıldığına inanırlar. Bu bilgiler Yahudilerin FIKIH kitaplarında geçer. Daha sonra Kur'an da ismi geçmeyen, bizlerinde inancına girmiş, Havva anamızla evlendiğine inanırlar. LİLİT de kıskançlığından, Âdem ve Havva nın soyundan doğacak çocukları, öldüreceğini söylediğine inanılır. Bu konudaki inançlarına bakalım şimdide.

"İnanışa göre kötü bir ifrit haline gelen Lilith, gece hava karanlıktan sonra, yeni doğum yapmış evlere girerek, loğusa kadınların bebeklerini boğmaktadır. Bu sebeple günümüzde bazı Museviler arasında bir adet olarak, Loğusa kadın akşamları evde yalnız kalmaz ve akşamları çamaşır ipinde çocuk bezi bırakılmaz, çünkü bunları gören Lilith'in, o evde çocuk olduğunu anlamasından endişe edilir."

— Kur'an, erkek ve kadının yaratılış olarak topraktan, balçıktan yaratıldığını söyler bizlere. Yani kadının yaratılışının, erkekten farkı olmadığını, özellikle kadının Âdem in yaratıldığı gibi yaratıldığını açıkça söylediği halde, bizler günümüzde Kur'an ın açıklamalarına değil, YAHUDİLERİN İNANCINDA OLAN, KADIN ÂDEMİN KABURGA KEMİNDEN YARATILMIŞTIR, SÖZLERİNE İNANIRIZ.

—Kur'an da, asla geleceği iddia edilen, MEHDİ VE DECCAL ile ilgili bir bilgi yoktur. Ama İslam toplumlarının genel çoğunluğu, Müslümanları kurtarıcı olarak MEHDİNİN GELECEĞİNE İNANDIRMIŞLARDIR. BU BİLGİYİ KUR'AN ASLA ONAYLAMAZ. ÇÜNKÜ MEHDİ VE DECCAL İNANCI, YAHUDİLERİN İNANCIDIR VE BİZLERİN İNANCINA SOKULMUŞTUR.
— İslam Fıkıh inancının öğretisinde, Allah Kur'an ın yanında, elçisine Kur'an gibi hükümler koyma yetkisinin verildiği anlatılır. Aslında bu inançta Yahudilerin Fıkıh inancı TALMUD DA GEÇER VE BU İNANÇ YAHUDİLERDEN BİZE GEÇMİŞTİR.

"Gayri matluv" vahiy inancı.( Peygambere Tevrat dışından gelen vahiy) Hahamlara göre Musa'ya Tevrat'ın bir benzeri verilmiştir. O da Talmud'dadır."

—İslam toplumunda farkında olmadığımız öyle inançlar vardır ki, Yahudilerin FIKIH inancı TALMUD da geçer. Yahudilerin bazı inançlarını sizlere yazmak istiyorum. Bazı inançlarımızın nereden geldiğini, o zaman çok daha iyi anlayacaksınız.

"Muska yapma inancı. Ayrıca el içinde göz biçiminde bir simge olan "hemse" de Yahudilerden geçmedir. Kâbe'nin çevresinde 7 kez dönmek. Hoşana Rabba töreninde havranın çevresinde 7 kez dönülür. Kutsal dil inancı. Tevrat geleneksel olarak İbranice okunur. Kutsanan yalnızca İbranicesidir. Ezgili okuma. Tevrat ezgili okunur, sallanarak okunur. Tıpkı geleneksel Kur an okumaları gibi. İbranicesinden Tevrat okumanın "sevap" olduğu inancı da aynen Yahudilerden bize geçmiştir."

—Camilerde takılan takkede, namazdan sonra çekilen tespih, Kur'an ın emri değil, YAHUDİ İNANÇLARINDAN BİZLERE GEÇMİŞTİR.

—HAREM SELAMLIK OTURMA İNANCIDA, YAHUDİ FIKIH İNANCIDIR. Kur'an açıkça eş, dost, arkadaş ve akrabalarımızda birlikte oturmamızda, yemek yememizde bir sakınca yoktur diye açıkça bildirmiştir. Ne yazık ki Kur'an ın önüne, batıl Yahudi inançları geçirilmiştir, ama farkında olan bile yok.

—Ruhbanlık Yahudi geleneğidir. Dini ve Allah ın kitabını, yalnız HAHAMLARIN ANLAYABİLECEĞİNİ ve dinin onların tek elinde olduğuna inanırlar. İslam inancında ruhbanlık olmadığı halde, bu inanç bizlere de Yahudilerden geçmiş ve Kur'an ı herkesin anlayamayacağı, çok özel hocaların, şeyhlerin, efendilerin veli kişilerin anlayacağı söylenerek, Allah ın yasakladığı RUHBAN SINIFINI, İSLAM İNANCINA SOKMUŞLARDIR.

Bu konularda söylenecek çok şeyler var ama bizler, her şeyin Kur'an da olamayacağına inanmaya devam ettiğimiz sürece, inancımıza Yahudilerinde, Hıristiyanlarında inançlarının karışması önlenemez. Elimizde tertemiz, arı duru, berrak kolaylaştırılmış bir kitap var. Ona sarılacağımıza, ellerimizle zorlaştırdığımız ve nereden geldiğinden emin olmadığımız bilgilerin ardına düşüyoruz.

Bizler aldanmak ve kandırılmak istemiyorsak, Allah ın uyarılarına dikkatle uymalıyız. Allah sizleri yalnız Kur'an dan hesaba çekeceğim diye hükmünü verdiyse, Allah sözünde durandır unutmayalım. Asla Kur'an da bahsetmediği, hükmetmediği hiç bir şeyden hesap sormayacağını, aklımızdan çıkarmamalıyız.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
169
Sayın Ömer Tuğrul İnançer beyin, ben sadece Kur'an a bakarım, diyenlere cevap niteliğinde konuşmasını ibretle izledim.  Ne yazık ki bizler inançlarımızı Kur'an ile sorgulamak yerine, bizlere öğretilen beşeri fıkıh bilgileri ile inancımızı sorguladığımız için, inanılmaz büyük hatalara düşüyoruz. Ömer Bey, öncelikli olarak Kur'an a bakmalıyız, onun süzgecinden geçmeyen hiçbir bilgi bizleri bağlamaz diyenlere karşı, verdiği örnekler, gerçekten düşündürücüdür. Gelin Ömer Beyin konuşmalarından ve verdiği örneklerden bölümler alalım ve konuyu birlikte düşünelim.

"Kur'an açık ama ..... Bugünkü hukuk sistemini ben okusam, Türk hukuk sistemini anlar mıyım?  Mesela mahkemeye dilekçe yazmasını bilir miyim? Anayasa kitabı dilekçe yazmasını yazmaz ki. Veya anatomi kitabı okusam, tabip diye ortaya çıkabilir miyim? Bunları kabul ediyoruz da, KUR'AN I OKUDUĞUMUZDA, BEN DİNİMİ ÖĞRENİRİM DİYENLER NE YAPIYORLAR. Farkındalar mı ne yaptıklarının."

Ne yazık ki verilen örnekler, Kur'an ı zerre kadar anlamadığımızı gösteriyor. KUR'AN BİZLERE MESLEK EDİNDİRME KİTABI DEĞİLDİR. Önce bunu doğru anlamalıyız. Kur'an doğru yolu gösteren, eşi benzeri olmayan, Allah katından indirilmiş bir NURDUR, IŞIKTIR. Onun içinde hiçbir beşeri kitapla karşılaştırılamaz. Örnek gösterilemez. Tur suresi 34. ayette, Allah açıkça bizlere meydan okuyarak bakın ne diyor. "HAYDİ, KUR'AN GİBİ BİR SÖZ GETİRSİNLER, EĞER DOĞRU SÖYLEYENLERSE..." Kur'an ın bir benzerini getirecek hiçbir kul yoksa nasıl olurda kulun, beşerin yazdığı kitaplarla, Allah ın güneş gibi parlayan, eşi benzeri olmayan NURUYLA KARŞILAŞTIRIRIZ VE O BİLGİLERLE KUR'AN I ANLAYACAĞIMIZI SÖYLERİZ. Karşılaştırma aynı değerler arasında yapılır, lütfen unutmayalım. Alıntı yapamaya devam edelim.

"KUR'AN I KERİM BİR KERE SANA İNMEDİ. Habibullah a indi. Karşısındaki soruyor. Hocam anlayasınız diye size indi Kur'an diyor ama. Cevaba bakalım. AMA ANLAMAK İÇİN ÖN ŞARTLARI ÖNCE YERİNE GETİR. OKUR OKUMAZ ANLAMAK... Bugün okuduğu gazete makalesini 80 milyonda kaç kişi anlar. Havanda su dövüyorlar."

KUR'AN IN YALNIZ ELÇİSİNE İNDİĞİNİ VE YALNIZ ELÇİSİNİN ANLADIĞINI SÖYLEMEK, İFTİRANIN VE GÜNAHLARIN, SAYGISIZLIĞIN EN BÜYÜĞÜDÜR. Bunu söyleyen kişi, acaba hiç düşünüyor mu? Madem Kur'an ı yalnız Allah ın elçisi anladı, neden bizlere naklederken, anlaşılır şekliyle bizlere iletmedi, yazdırmadı. NEDEN ALLAH, YALNIZ ELÇİSİNİN ANLAYACAĞI ŞEKLİYLE GÖNDERSİN KUR'AN I? Hangi yazar çok geniş bir topluma hitap edecek bir yazı yazıyorsa, çok azınlık kişilerin anlayacağı üslupta yazar kitabını? Bu nasıl bir mantık böyle. Allah yalnız elçisinin anlayacağı şekliyle gönderecek ve daha sonra bizleri Kur'an dan mı sorumlu tutacak? Sizce yalnız peygamberimiz anladı, daha sonra tıpkı peygamberimiz gibi anlayanlar mı var aramızda da, onların kitaplarından mı okuyup anlayacağız? Kim bunlar, seçimi kim yapacak? Kur'an ı anlayabilmemiz için, önce Allah ın değil lütfen dikkat, beşerin öğretisinden kaynaklanan, ÖN ŞARTLARI YERİNE GETİRMEMİZ GEREKTİĞİNİ SÖYLÜYOR. Acaba bu ön şartları kimlerden öğreneceğiz? Kimler garanti veriyor doğruluğu konusunda. Konuşmasına bakmaya devam edelim.

"Dünkü ekmek bugün yenir, dünkü gazete bugün okunmaz. Onu bile anlamaktan aciz. Kur'an ı kerimi sen....Tıp talebeleri ilk orta lise 12 sene okuyorlar mı? Sonra bir sene fizik, kimya, biyoloji okuyorlar mı? Sonra tıp da başlıyorlar. Ayrıca 6 senede bitirdiler fakülteyi. Sonra ne oldu hiç. Sonra Uzmanlık sınavı tus sınavına giriyorsun, o zor imtihanı kazanıyorsun, senelerce kılıniklerde hocaların nezaretinde dersler görüyorsun, yaşın 40 a yaklaşırken, filanca mütehassısı oluyorsun. Bu bedeninle ilgili ihtisas.

Biz din konuşurken ne konuşuyoruz. Ebedi bir hayat konuşuyoruz. Ebedi hayata hizmet edecek ilimleri elde etmeden.... Senin dediğin söz batıl, evet anlaşılsın diye indirdik, ama cahillere değil. Peki, cahillik bir suç mudur? Evet suçtur. Cahil kalmak suçtur. Herkes mi âlim olacak, hayır. Herkes kendi kapasitesini dolduracak kadar öğrenecek."

Verdiği örnek çok ilginç. Dünkü ekmek bugün yenir diyor ama dünkü gazete bugün okunmayacağını söylüyor. Bu örneği neden ve ne maksatla verir bir insan Kur'an ı, dini anlatırken doğrusu anlayamadım. Yoksa Kur'an çok eskide kaldı artık, onu günümüzde bizler anlayamayız, anlayan âlimlerden öğrenmeliyiz mantığını anlatabilmek için mi söyledi? Onu Allah bilir. Kur'an ı hiçbir beşeri ilimle, meslekle asla karşılaştıramayız örneğini bile veremeyiz, önce bunu aklımıza iyi sokalım. ÇÜNKÜ DİN, BİR MESLEK DEĞİLDİR. ALLAH IN YOL GÖSTERİCİ REHBERİDİR. ONUN İÇİN BU REHBERİNDE ANLAŞILMASI İÇİN, HİÇ KİMSEYE İHTİYACI OLMADIĞINI ALLAH SÖYLÜYOR VE NE DİYORDU BİRÇOK KEZ?

PEYGAMBERE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. (Ankebut 18)  BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.  (Kehf 56) SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. (Rad 40)  BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM. (Ahkaf 9 )

Ebedi hayata hizmet edecek ilimler, beşeri kitaplarda değil, yalnız ve yalnız Allah ın yemin olsun ki, anlayasınız diye kolaylaştırdık dediği, Kur'an da yazmaktadır, beşerin kitaplarında değil. Düşünebiliyor musunuz cahillerin Kur'an ı anlayamayacağını söylüyor. İyide bir konuda cahil olan insan, nereden giderecek cahilliğini de, bilgi sahibi alacak?  Hangi kaynaktan okuyacak? Bu sözleri söyleyene göre, kendisi Kur'an ı okuyunca anlayamaz? Peki neden? HÂŞÂ ALLAH KULLARINA ANLATAMIYOR, İZAH EDEMİYOR DA, BİRİLERİMİ BAŞARIYOR KUR'AN I AÇIKLAMAYI, ANLATMAYI? Bu nasıl bir saygısızlık böyle.

"Şimdi hiç bir şey okumamış, Kur'an okumuş. Şimdi ben sorayım öyle diyenlere. Öğle namazı kaç rekât. Cevap veriyor karşısındaki 4 rekât. Sabah namazı 2. Nerede yazıyor. Cevap veremeyince sunucu. Ne oldu yüzün soldu diye övünüyor ve gülüyor.

O kitap kime geldi. Cebrail, gerek peygamberimiz gerek diğer peygamberler arasında, Allah arasında ne yapıyor? Allah kullarına isteseydi şöyle yapın, şöyle yapın diye kalplerimize veremez miydi? Niye insandan peygamber gönderiyor.

Cebrail peygamberimize, diyelim ortalama yüz defa gözüktüyse, bunun yüzde 99 unda insan şeklinde gözüktü. Neden? Niçin cenabı Musa ya ateşten dağın parçalanmasından, tecelli eden hak, aleyhivessalatüvesselama, insan şeklindeki Cebrail den tecelli etti. Cevabı basit. ALLAH İNSANDAN İNSANA TECELLİ EDER. KİTAPTAN DEĞİL. Hangi kitaptan bahsettiğimizin farkındayım. Kitabullahtan bahsediyorum. ORADAN TECELLİ ETMEZ. İNSANDAN TECELLİ EDER.

Ne yazık ki, buna benzer örnekler çok veriliyor. Toplumda FIKIH inancının öğretisini, dinin gereği zannettiği için tereddüde düşüyor ve bu kişilere inanıyor. Hiç bir şey okumamış, yalnız Kur'an ı okumuş kişilerin söyledikleri şeyleri bilemeyeceğini, Kur'an da göremeyeceğini söylüyor. Bunu söyleyen kişi aslında Kur'an ile İslam ı yaşayamazsın demiş oluyor. BUDA KUR'AN A ŞİRKTİR. KUR'AN I TERK ETMEKTİR.

Allah biz kitapla hiçbir eksik bırakmadık, her şeyden nice örnekleri verdik ki anlayasınız, sizleri Kur'an dan hesaba çekeceğiz, onun için yalnız Kur'an ın ipine sarılın, sakın veliler edinip ardı sıra gitmeyin, sizlerin güveneceğiniz veliniz yalnız benim diyecek, ondan sonrada namaz kılın, oruç tutun, zekat verin diye emir verip detaylarını vermeyecek Allah öylemi? Allah namazın kısaltılmış tarifini yapıp, normal zamanda bir sınırlama koymadıysa rekât sayısı olarak, nasıl olurda bunu bir eksiklik gibi görebilirsiniz.

Yine çok ilginç ve Kur'an ayetlerinden çok uzak bir örnek. Allah elçisini özellikle bir insandan seçmesini örnek verip, isteseydi Kur'an ı kullarının kalplerine indirebilirdi diyor ve verdiği örnek, Kur'an ın öğretisinden uzak, nereye gittiği belli olmayan bir yola götürür insanı, Allah korusun.

Söylenenlere bakar mısınız lütfen. ALLAH, İNSANDAN İNSANA BİLGİLERİNİ AKTARIR, KİTAPTAN DEĞİL DİYOR. TABİ BÖYLECE KUR'AN, TAMAMEN DEVRE DIŞI KALMIŞ OLUYOR. Bu sözler Kur'an ın yüzlerce ayetine aykırıdır. Peygamberimizin mahşer günü söyleyeceği o üzücü gerçeğin mayasını atan, ne yazık ki bu zihniyet. Ne diyecek Allah ın elçisi? "BENİM ÜMMETYİM, KUR'AN I DEVRE DIŞI BIRAKTILAR."

İlginçtir Allah ayetinde; "Söz bakımından Allah'tan daha doğru kim vardır!". "O halde Kur'ân'dan sonra hangi söze inanacaklar?",  Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Diyecek, daha sonrada Allah ın sözü olan Kur'an ın muhkem ayetleri, okuyan her kulu tarafından anlaşılamayacak, öylemi? Karar sizin. İslam dininde ruhban sınıfı olmadığı halde, kendilerini ruhban sınıfından ilan edenleri, lütfen dikkatle takip edelim, yoksa mahşer günü çok üzülenlerin safında oluruz. Konuşmacının sözlerine devam edelim.

"Karşısındaki sunucu cevap veriyor. Oradan tecelli etseydi, herkesin kalbine ilham ederdi.  SİZ HİÇ KİTAP OKUYARAK YÜZME ÖĞRENEN GÖRDÜNÜZ MÜ? Görmedim diye cevap alıyor......... SUYA GİRMEDEN YÜZME ÖĞRENİLMİYOR.  Yahu yüzmeyi bile kitap okuyarak öğrenemiyorsun da, dinimi kitap okuyarak öğreneceksin.

Şimdi diyecek olanlar vardır. O ALLAH IN KİTABI. İYİDE AYNI ZAMANDA KİTABI KERİM BİR MEKTUP MUDUR? MEKTUP, ARASI İYİ OLANLAR ARASINDA ANLAŞILIR. ALLAH İLE ARAYI İYİ EDENLER KUR'AN I KERİMİ ANLAR."

Ne yazık ki batıl inançlarımızı aklayabilmek için, öyle yanlış örnekleri veriyoruz ki, aklını zerre kadar kullanan, bu örnekleri asla kabul etmez. Hele biraz Kur'an ı anlayarak ve üzerinde düşünerek okuyorsa bir Müslüman, bu sözlerin yanlışlığının farkına varır. Onun için Kur'an ı anlayarak ve düşünerek okunmasını istemiyorlar. Allah bizlerin düşünerek, aklımızı kullanarak Kur'an ı okumamızı istiyorsa, aklı başında her kulunun Kur'an ın muhkem ayetlerini anlamaması mümkün değildir. Allah okuyun ve düşünün emrini birçok kez veriyor. Ama birileri çıkıyor, siz anlayamazsınız diyor. Allah herkesin anlayamayacağı bir kitap gönderip, daha sonra asla hesap sormaz. LÜTFEN ALLAHIN ADALETİNİ KÜÇÜMSEMEYELİM, ADALETİNE SAYGISIZLIK YAPMAYALIM.

KUR'AN BİR MEKTUP DEĞİLDİR. MEKTUP AYNI DEĞERDE KİŞİLER ARASINDA GÖNDERİLİR. KUR'AN BİR BİLDİRİDİR, MESAJDIR, TEBLİĞDİR. ONUN İÇİNDE TEBLİĞİ, MESAJI OKUYAN TARAFINDAN ANLAŞILACAK ÜSLUPTA GÖNDERİLİR Kİ MESAJ, TEBLİĞ YERİNİ BULSUN ANLAŞILSIN.

İbrahim 52: Bu Kur'an; kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak tek ilâh olduğunu bilsinler ve AKIL SAHİPLERİ DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALSINLAR DİYE İNSANLARA BİR BİLDİRİDİR. (Diyanet meali)

Maide 99: PEYGAMBERİN ÜZERİNE DÜŞEN ANCAK TEBLİĞDİR. Allah, sizin açıkladığınızı da, gizlediğinizi de bilir. (Diyanet meali)

Allah ile arasını iyi eden, Kur'an ı iyi anlayacağını söyleyen Ömer Beye sormak isterim. Acaba siz Allah ile arası iyi olan kişileri biliyorsunuz da, onların sözlerine mi inanıyorsunuz. Bu kişiler mi size Kur'an ı açıklıyor ve anlatıyor. Yoksa size HÂŞÂ, Rabbim mi bildirdi bu kişileri.

İsra 84: De ki: "Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. BU DURUMDA KİMİN DOĞRU BİR YOL TUTTUĞUNU, RABBİNİZ EN İYİ BİLENDİR."

Söyleyecek, anlatacak çok şeyler var. Sayın Ömer Tuğrul Bey, dini anlatacak kişilerin din adına eğitimlerinin yalnız Kur'an olmadığını söylüyor. Acaba dini öğrendiği diğer kaynakların doğruluğuna, Kur'an gibi garanti veren bir kaynak var mı? Sayın Ömer Beyin, bir avukat ve iyi bir müzisyen olduğunu okudum biyografisinden. Bakın kendisi dini anlamış ve bir şekilde kendince anlatıyor. Diğer insanların bunu yapamayacağını, neye göre bu ayrımı yaptığını, doğrusu çok merak ettim.

Değerli din kardeşlerim. Kur'an peygamberimizin aracılığıyla bizlere iletilmiş bir tebliğdir, lütfen bu tebliği aracısız okuyun ve üzerinde düşünün. Tebliğ, mesaj göndericisi tarafından, asla anlaşılmaz olamaz. Böyle olsaydı tebliğ ve mesaj ulaşması gereken yere ulaştığında, anlaşılamazdı. Tabi böylece AMACINADA ULAŞMAZDI. Lütfen Allah ın kelamı ile oynamayalım. Ebedi hayatımızı mahvederiz. Peygamberimiz elçiydi unutmayalım. Elçi aldığı mesajı, asla değiştirmeden ileten, tebliğ eden demektir. SİZLERİ ALLAH IN TEBLİĞİNE, MESAJINA DAVET EDİYORUM.

Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/











170

Bu makalemde, sizleri üzerinde düşünmeye davet etmek istediğim konu, "ALLAH BİZLERDEN BİR KUL OLARAK, NASIL BİR İNSAN OLMAMIZI İSTİYOR." Allah ın bu dünyada ilk olarak bizlerden istediği, kendisine ibadet etmemiz mi? Yoksa......? Gelin bu konuyu birlikte, Kur'an dan araştırmaya, anlamaya çalışalım. Bakın Allah bizleri, ne için yaratmış.

Mülk 2: O, HANGİNİZİN DAHA GÜZEL İŞ YAPACAĞINIZI DENEMEK İÇİN ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır. ( Elmalı meali)

Buradan da anlıyoruz ki, Allah ın bizleri yaratmasındaki asıl amacı, hangimizin bu dünyada güzel işler yapacağı, insanlara faydalı olup, güzel davranışlarda bulunup bulunmayacağını görebilmek için yarattığını söylüyor. Bunu başka bir ayetinde de açıklıyor ve sizleri, bu konuda imtihan ediyorum, hiç biriniz bu dünyadan, imtihan olmadan gitmeyeceksiniz diyor.

Ankebut 2: İnsanlar, "İnandık" demekle İMTİHAN EDİLMEDEN BIRAKILACAKLARINI MI ZANNEDERLER.( Diyanet meali)

Yani bu dünyada Allah ın katında, onun sevgili kulu olmak istiyorsak, önce iyi, güzel ameller, davranışlar sergilemeliyiz ki, Allah ın huzurunda yüzleri gülen kullarından olalım. Dikkat ederseniz Allah, bana en çok namaz kılan, oruç tutan benim en sevdiğim kulum olacaktır demiyor Kur'an da. BİRİNCİ ÖNCELİK, GÜZEL DAVRANIŞLARDA BULUNMAK OLDUĞUNU, ÜSTÜNE BASA BASA SÖYLÜYOR.

Bu satırları okuyan bazı kardeşlerimiz, namazın hiç önemli olmadığını söylüyor bu kişi, iyilik yap gerisini boş ver diyor, şeklinde yorumlayabilir. Bunu aklı başında hiç kimse söylemez. Kur'an ın emrettiği salât/namaz/dua, insanın yaratıcısı ile bağlantısıdır. Bu kapıyı kim kapalı tutar, açmak istemez. Allah ın Kur'an da geçen emirlerini, doğru yerine getiren bir insan, yaşamında da her zaman, Allah ın bizlerden öncelikle istediği, adaletli, güzel davranışlarda bulunan örnek bir insan olmaya çalışır. BÖYLE BİR İNSANIN, ALLAH IN HUZURUNA NAMAZA DURUP, ALLAH IM İSTEDİKLERİNİ YERİNE GETİRDİM, DİYECEK YÜZÜ DE OLACAKTIR.

Allah ın bizlerden öncelikli istediği konuları, gereği gibi öğrenememiş bir Müslüman ise, namazını istediği kadar kılsın, amacına asla ulaşmayacaktır. Bu namaz gösterişten öte gidemez. Onun için Allah önce istediğim doğru bir kul ol, ondan sonra BANA SAYGINI GÖSTER DİYE EMREDİYOR.  Maun suresinde, bu konuda Allah ın uyarılarını hatırlayınız lütfen, ne diyordu Rabbimiz.

"İŞTE O, YETİMİ İTİP KAKAR. YOKSULU DOYURMAYA TEŞVİK ETMEZ. YAZIKLAR OLSUN O NAMAZ KILANLARA Kİ, ONLAR NAMAZLARINI CİDDİYE ALMAZLAR."

Demek ki namazdan önce yapmamız gerekenler var. Eğer bizler Allah ın istediği doğru, adaletli ve hayırda yarışan, ahlaklı bir insan olamadıysak, kıldığımız namazında ne hayrını görebiliriz, nede faydasını. Müslüman toplumlarının acıklı hali, bizlere çok şey anlatıyor. Önce ahlaklı ve topluma faydalı şeyleri yapmayı amaç edinmeliyiz. Bu konuda dikkat çekici bir örnek vermek istiyorum Kur'an dan. Maide suresi 8. ayetinde, bizlerin dikkatini çekiyor ve bakın ne diyor Allah.

"EY İMAN EDENLER! ALLAH İÇİN HAKKI TİTİZLİKLE AYAKTA TUTAN, ADALET İLE ŞAHİTLİK EDEN KİMSELER OLUN. BİR TOPLUMA OLAN KİNİNİZ, SAKIN HA SİZİ ADALETSİZLİĞE İTMESİN. ÂDİL OLUN."

Bu ayeti okudunuz. Günümüzde dindarlıklarıyla ön plana çıkan, camilerde boy boy poz vererek resim çektiren cemaatlerin, tarikatların ya da kişilerin davranışlarına, adalet anlayışlarına da şahit oldunuz, oluyorsunuz da. Sizce bu işte bir gariplik yok mu? Bizler Allah ın Kur'an da istediği, uyarıları ışığında mı yaşıyoruz? Bizden olmayana, bizim gibi düşünmeyene adaleti layık görmeyenler, sizce Allah ın maun süresinde, YAZIKLAR OLSUN O NAMAZ KILANLARA dediklerinden farkı var mı?

Bizler bir işe başlarken, eğer baştan doğru başlamadıysak, yaptığımız hiçbir işten verim alamayız, doğru bir sonuca ulaşamayız. Önce imtihanımız gereği, dosdoğru bir insan olmalıyız, topluma faydalı işler yapmalıyız ki, Allah ın hoşnutluğunu kazanabilelim.

Eğer adalet adına, işimize gelmeyen, nefsimizin hoşnut olmadığı şeyleri yapmıyorsak yaşamımızda, kendimizi kandırıyoruz demektir. Allah biz kullarını tarif ederken Kur'an da, TARTIŞMAYA MEYİLLİDİR, ACELECİ TABİATTA VE ZAYIF YARATILMIŞTIR, diye açıklama yapar. Tabi hepsinin üzerinde hâkim olan bir gücüde, biz kullarına verdiğini söyler Allah, AKIL, MUHAKEME GÜCÜ. Eğer aklı devre dışı bıraktıysak, ya da birileri bıraktırdıysa, bu zafiyetlerimizin hiç birisinin üstesinden gelemeyiz. ONUN İÇİN ALLAH KUR'AN DA DÜŞÜNMEYE, AKLIMIZI KULLANMAYA ÇOK ÖNEM VERMİŞ VE DİKKATİMİZİ ÇEKMİŞTİR. Hatta aklını kullanmayanı Allah, pislik içinde bırakırım demiştir. Hatırlayınız bazı cemaatlerde, akılla İslam yaşanmaz diyenleri duyarsınız. Bu zihniyet bizleri, Allah a mı ulaştırır yoksa.....? Yoksanın cevabını herkes, kendi nefsine vermelidir.

Dikkatinizi çekmek isterim, bizleri amacından uzak, çok kılacağımız namazlar değil, KUR'AN IN REHBERLİĞİNDE, AKLIMIZI KULLANIP KULLANMADIĞIMIZ KURTARACAK ve doğru yolu bulmamıza yardım edecektir. Yine bazı kardeşlerim, bu sözlerimden de yanlış anlamlar çıkartabilir. Namazı devre dışı bırakmaya çalışıyor, bu kişi diyebilirler. Bunu düşünmek, Allah a yapılacak en büyük saygısızlıktır.

Eğer bizler, Allah ın istediği bir kul olmadan, adaletten Kur'an dan uzak, Kur'an a şirk koşan, Allah dan başka şefaatçiler edinerek, onun huzuruna durup, ona şükranlarımızı sunarak ondan yardım diliyor, ona kulluk görevimizi yapıyorsak, inanın boşa çaba harcıyoruz demektir. Bunu yapanların Allah, mahşer günü asla yüzüne bile bakmayacağı uyarısını Kur'an da yapıyor. ALLAH IN HUZURUNA DURMADAN, ONDAN YARDIM İSTEMEDEN, ONA KULLUK GÖREVİMİZİ YAPMADAN ÖNCE, ALLAH IN YÜZÜNE BAKACAK DURUMDA OLMAMIZ GEREKİR. Allah ın emirlerini yerine getirmeyen, onun ipine sarılmayıp, beşerin rivayetlerine sarılan bir kul isek, istediğimiz kadar huzura duralım, KAPI ASLA AÇILMAYACAK, DUALARIMIZ KARŞILIK BULMAYACAKTIR. NE YAPTIK Kİ NE İSTEYELİM.

İslam toplumlarının, bugünkü halini isterseniz bir düşünün, ne demek istediğimi anlayacaksınız. Onun için önce bizler, Allah ın istediği, yardım sever, adaletli bir insan olmalıyız. Daha sonrada onun huzuruna durup, onu tespih ettiğimizde, ona şükranlarımızı sunduğumuzda, bizlere yardım elini uzatacak, bizleri hem bu dünyada, hem de huzurunda, yüzleri gülen kulları arasına alacaktır.

Bizler İslam ı, Allah ın indirdiği dinden öyle uzaklaştırdık ki, Allah ın bizlerden istedikleri tamamen devre dışı bırakıldı. Çünkü Kur'an yetersiz ve açıklanmamış ilan edilerek, beşerin rivayetleri din adına yaşanır oldu. Allah doğru yolu gösterip, bizleri yinede boş bırakmayıp teşvik ederek, söylediklerimi yapan ve yerine getiren kullarım için, hayal bile edemeyeceğiniz cennet hazırladım sizlere, yapmayanlara da cehennemi hazırladım diyerek uyarmıştır.

Dini yozlaştıranlar, Allah ın dinini batıl ile sulandıranlar, Allah ın her konuda emirlerine yaptıkları gibi, bunu da değiştirmeye kalkmışlar ve ALLAH DAN BAŞKA İLAH OLMADIĞINI SÖYLEYEN BİR MÜSLÜMAN, PEYGAMBERİMİZİN ŞEFAATİYLE, CEHENNEM YÜZÜ GÖRMEYECEKTİR DEMİŞLER VE TOPLUMU BUNA İNANDIRMIŞLARDIR.  Hâlbuki Allah, zerre kadar yapılanın karşılığının görüleceğini bildirmiştir bizlere. Buna inanan bir insan, nasıl olsa cehennem azabı görmeyeceğim düşüncesiyle, kim bilir neler yapar, yapıyor da zaten. Yakın zamanda örneğini gördük, din kardeşine silah çeken, uçaklarla bombalayacak kadar hainleşen bir düşünce, inanç SİZCE HANGİ MANTIĞIN, DÜŞÜNCENİN ÖĞRETİNİN ÜRÜNÜDÜR? KUR'AN IN OLMADIĞI ÇOK AÇIK. Buna benzer itikatlar, İslam toplumunda olduğu sürece, din Allah ın dininden sapmış, şeytanın oyuncağı olmuş demektir.

Değerli din kardeşlerim. Allah ın hoşnut olduğu sevgili kullarından olmak istiyorsak, önce birey olarak bizlere düşen, aklını kullanan, adaletli ve çevresinde insanlara yardım etmekte yarışan ÖRNEK insanlar olmalıyız. Daha sonrada, Allah a karşı kulluk görevimizi yapmak adına, Rahmanın huzuruna durduğumuzda, bakın her şeyin çok daha farklı olduğunu, dualarımızın nasıl karşılık bulduğunu göreceksiniz.

KUR'AN, HER YÖNÜYLE BIR HARİTADIR. KENDİMİZİ O HARİTANIN BİR YERİNDE BULAMAZSAK, HAKİKATİN PARÇASI DA ASLA OLAMAYIZ.

Saygılarımla   

Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
171

Bu makalemde, sizleri üzerinde düşünmeye davet etmek istediğim konu, "ALLAH BİZLERDEN BİR KUL OLARAK, NASIL BİR İNSAN OLMAMIZI İSTİYOR." Allah ın bu dünyada ilk olarak bizlerden istediği, kendisine ibadet etmemiz mi? Yoksa......? Gelin bu konuyu birlikte, Kur'an dan araştırmaya, anlamaya çalışalım. Bakın Allah bizleri, ne için yaratmış.

Mülk 2: O, HANGİNİZİN DAHA GÜZEL İŞ YAPACAĞINIZI DENEMEK İÇİN ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır. ( Elmalı meali)

Buradan da anlıyoruz ki, Allah ın bizleri yaratmasındaki asıl amacı, hangimizin bu dünyada güzel işler yapacağı, insanlara faydalı olup, güzel davranışlarda bulunup bulunmayacağını görebilmek için yarattığını söylüyor. Bunu başka bir ayetinde de açıklıyor ve sizleri, bu konuda imtihan ediyorum, hiç biriniz bu dünyadan, imtihan olmadan gitmeyeceksiniz diyor.

Ankebut 2: İnsanlar, "İnandık" demekle İMTİHAN EDİLMEDEN BIRAKILACAKLARINI MI ZANNEDERLER.( Diyanet meali)

Yani bu dünyada Allah ın katında, onun sevgili kulu olmak istiyorsak, önce iyi, güzel ameller, davranışlar sergilemeliyiz ki, Allah ın huzurunda yüzleri gülen kullarından olalım. Dikkat ederseniz Allah, bana en çok namaz kılan, oruç tutan benim en sevdiğim kulum olacaktır demiyor Kur'an da. BİRİNCİ ÖNCELİK, GÜZEL DAVRANIŞLARDA BULUNMAK OLDUĞUNU, ÜSTÜNE BASA BASA SÖYLÜYOR.

Bu satırları okuyan bazı kardeşlerimiz, namazın hiç önemli olmadığını söylüyor bu kişi, iyilik yap gerisini boş ver diyor, şeklinde yorumlayabilir. Bunu aklı başında hiç kimse söylemez. Kur'an ın emrettiği salât/namaz/dua, insanın yaratıcısı ile bağlantısıdır. Bu kapıyı kim kapalı tutar, açmak istemez. Allah ın Kur'an da geçen emirlerini, doğru yerine getiren bir insan, yaşamında da her zaman, Allah ın bizlerden öncelikle istediği, adaletli, güzel davranışlarda bulunan örnek bir insan olmaya çalışır. BÖYLE BİR İNSANIN, ALLAH IN HUZURUNA NAMAZA DURUP, ALLAH IM İSTEDİKLERİNİ YERİNE GETİRDİM, DİYECEK YÜZÜ DE OLACAKTIR.

Allah ın bizlerden öncelikli istediği konuları, gereği gibi öğrenememiş bir Müslüman ise, namazını istediği kadar kılsın, amacına asla ulaşmayacaktır. Bu namaz gösterişten öte gidemez. Onun için Allah önce istediğim doğru bir kul ol, ondan sonra BANA SAYGINI GÖSTER DİYE EMREDİYOR.  Maun suresinde, bu konuda Allah ın uyarılarını hatırlayınız lütfen, ne diyordu Rabbimiz.

"İŞTE O, YETİMİ İTİP KAKAR. YOKSULU DOYURMAYA TEŞVİK ETMEZ. YAZIKLAR OLSUN O NAMAZ KILANLARA Kİ, ONLAR NAMAZLARINI CİDDİYE ALMAZLAR."

Demek ki namazdan önce yapmamız gerekenler var. Eğer bizler Allah ın istediği doğru, adaletli ve hayırda yarışan, ahlaklı bir insan olamadıysak, kıldığımız namazında ne hayrını görebiliriz, nede faydasını. Müslüman toplumlarının acıklı hali, bizlere çok şey anlatıyor. Önce ahlaklı ve topluma faydalı şeyleri yapmayı amaç edinmeliyiz. Bu konuda dikkat çekici bir örnek vermek istiyorum Kur'an dan. Maide suresi 8. ayetinde, bizlerin dikkatini çekiyor ve bakın ne diyor Allah.

"EY İMAN EDENLER! ALLAH İÇİN HAKKI TİTİZLİKLE AYAKTA TUTAN, ADALET İLE ŞAHİTLİK EDEN KİMSELER OLUN. BİR TOPLUMA OLAN KİNİNİZ, SAKIN HA SİZİ ADALETSİZLİĞE İTMESİN. ÂDİL OLUN."

Bu ayeti okudunuz. Günümüzde dindarlıklarıyla ön plana çıkan, camilerde boy boy poz vererek resim çektiren cemaatlerin, tarikatların ya da kişilerin davranışlarına, adalet anlayışlarına da şahit oldunuz, oluyorsunuz da. Sizce bu işte bir gariplik yok mu? Bizler Allah ın Kur'an da istediği, uyarıları ışığında mı yaşıyoruz? Bizden olmayana, bizim gibi düşünmeyene adaleti layık görmeyenler, sizce Allah ın maun süresinde, YAZIKLAR OLSUN O NAMAZ KILANLARA dediklerinden farkı var mı?

Bizler bir işe başlarken, eğer baştan doğru başlamadıysak, yaptığımız hiçbir işten verim alamayız, doğru bir sonuca ulaşamayız. Önce imtihanımız gereği, dosdoğru bir insan olmalıyız, topluma faydalı işler yapmalıyız ki, Allah ın hoşnutluğunu kazanabilelim.

Eğer adalet adına, işimize gelmeyen, nefsimizin hoşnut olmadığı şeyleri yapmıyorsak yaşamımızda, kendimizi kandırıyoruz demektir. Allah biz kullarını tarif ederken Kur'an da, TARTIŞMAYA MEYİLLİDİR, ACELECİ TABİATTA VE ZAYIF YARATILMIŞTIR, diye açıklama yapar. Tabi hepsinin üzerinde hâkim olan bir gücüde, biz kullarına verdiğini söyler Allah, AKIL, MUHAKEME GÜCÜ. Eğer aklı devre dışı bıraktıysak, ya da birileri bıraktırdıysa, bu zafiyetlerimizin hiç birisinin üstesinden gelemeyiz. ONUN İÇİN ALLAH KUR'AN DA DÜŞÜNMEYE, AKLIMIZI KULLANMAYA ÇOK ÖNEM VERMİŞ VE DİKKATİMİZİ ÇEKMİŞTİR. Hatta aklını kullanmayanı Allah, pislik içinde bırakırım demiştir. Hatırlayınız bazı cemaatlerde, akılla İslam yaşanmaz diyenleri duyarsınız. Bu zihniyet bizleri, Allah a mı ulaştırır yoksa.....? Yoksanın cevabını herkes, kendi nefsine vermelidir.

Dikkatinizi çekmek isterim, bizleri amacından uzak, çok kılacağımız namazlar değil, KUR'AN IN REHBERLİĞİNDE, AKLIMIZI KULLANIP KULLANMADIĞIMIZ KURTARACAK ve doğru yolu bulmamıza yardım edecektir. Yine bazı kardeşlerim, bu sözlerimden de yanlış anlamlar çıkartabilir. Namazı devre dışı bırakmaya çalışıyor, bu kişi diyebilirler. Bunu düşünmek, Allah a yapılacak en büyük saygısızlıktır.

Eğer bizler, Allah ın istediği bir kul olmadan, adaletten Kur'an dan uzak, Kur'an a şirk koşan, Allah dan başka şefaatçiler edinerek, onun huzuruna durup, ona şükranlarımızı sunarak ondan yardım diliyor, ona kulluk görevimizi yapıyorsak, inanın boşa çaba harcıyoruz demektir. Bunu yapanların Allah, mahşer günü asla yüzüne bile bakmayacağı uyarısını Kur'an da yapıyor. ALLAH IN HUZURUNA DURMADAN, ONDAN YARDIM İSTEMEDEN, ONA KULLUK GÖREVİMİZİ YAPMADAN ÖNCE, ALLAH IN YÜZÜNE BAKACAK DURUMDA OLMAMIZ GEREKİR. Allah ın emirlerini yerine getirmeyen, onun ipine sarılmayıp, beşerin rivayetlerine sarılan bir kul isek, istediğimiz kadar huzura duralım, KAPI ASLA AÇILMAYACAK, DUALARIMIZ KARŞILIK BULMAYACAKTIR. NE YAPTIK Kİ NE İSTEYELİM.

İslam toplumlarının, bugünkü halini isterseniz bir düşünün, ne demek istediğimi anlayacaksınız. Onun için önce bizler, Allah ın istediği, yardım sever, adaletli bir insan olmalıyız. Daha sonrada onun huzuruna durup, onu tespih ettiğimizde, ona şükranlarımızı sunduğumuzda, bizlere yardım elini uzatacak, bizleri hem bu dünyada, hem de huzurunda, yüzleri gülen kulları arasına alacaktır.

Bizler İslam ı, Allah ın indirdiği dinden öyle uzaklaştırdık ki, Allah ın bizlerden istedikleri tamamen devre dışı bırakıldı. Çünkü Kur'an yetersiz ve açıklanmamış ilan edilerek, beşerin rivayetleri din adına yaşanır oldu. Allah doğru yolu gösterip, bizleri yinede boş bırakmayıp teşvik ederek, söylediklerimi yapan ve yerine getiren kullarım için, hayal bile edemeyeceğiniz cennet hazırladım sizlere, yapmayanlara da cehennemi hazırladım diyerek uyarmıştır.

Dini yozlaştıranlar, Allah ın dinini batıl ile sulandıranlar, Allah ın her konuda emirlerine yaptıkları gibi, bunu da değiştirmeye kalkmışlar ve ALLAH DAN BAŞKA İLAH OLMADIĞINI SÖYLEYEN BİR MÜSLÜMAN, PEYGAMBERİMİZİN ŞEFAATİYLE, CEHENNEM YÜZÜ GÖRMEYECEKTİR DEMİŞLER VE TOPLUMU BUNA İNANDIRMIŞLARDIR.  Hâlbuki Allah, zerre kadar yapılanın karşılığının görüleceğini bildirmiştir bizlere. Buna inanan bir insan, nasıl olsa cehennem azabı görmeyeceğim düşüncesiyle, kim bilir neler yapar, yapıyor da zaten. Yakın zamanda örneğini gördük, din kardeşine silah çeken, uçaklarla bombalayacak kadar hainleşen bir düşünce, inanç SİZCE HANGİ MANTIĞIN, DÜŞÜNCENİN ÖĞRETİNİN ÜRÜNÜDÜR? KUR'AN IN OLMADIĞI ÇOK AÇIK. Buna benzer itikatlar, İslam toplumunda olduğu sürece, din Allah ın dininden sapmış, şeytanın oyuncağı olmuş demektir.

Değerli din kardeşlerim. Allah ın hoşnut olduğu sevgili kullarından olmak istiyorsak, önce birey olarak bizlere düşen, aklını kullanan, adaletli ve çevresinde insanlara yardım etmekte yarışan ÖRNEK insanlar olmalıyız. Daha sonrada, Allah a karşı kulluk görevimizi yapmak adına, Rahmanın huzuruna durduğumuzda, bakın her şeyin çok daha farklı olduğunu, dualarımızın nasıl karşılık bulduğunu göreceksiniz.

KUR'AN, HER YÖNÜYLE BIR HARİTADIR. KENDİMİZİ O HARİTANIN BİR YERİNDE BULAMAZSAK, HAKİKATİN PARÇASI DA ASLA OLAMAYIZ.

Saygılarımla   

Haluk GÜMÜŞTABAK

172
Kur'an evlenme, nikâh konusunda belirli kurallar koymuş ve aileyi koruma altına almıştır. Evlenme yaşı olarak da, kadın ya da erkeğin aile içinde görevlerini yapabilecek olgunluğa ermesini şart koşmuştur. Evlenirken koyduğu kuralların benzerlerini, çiftler boşanmak istediğinde de koyarak, boşanmanın evlenirken takip edilen bazı yollardan geçmesini özellikle istemiştir. Çünkü evlilik, eşler arasında nikâh, Allah katında çok ciddiye alınmıştır. Allah bu konuda, bakın bizlerin nasıl dikkatini çekiyor.

Nisa 1: Ey insanlar! SİZİ BİR TEK NEFİSTEN YARATAN VE ONDAN DA EŞİNİ YARATAN; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının.......(Diyanet meali)

Buradan da şunu anlıyoruz, kadında erkekte aynı özelliklerle yaratılmış ki anlaşabilsinler. Evlenmenin, Allah ın bir kanunu olduğunu görüyoruz. Bundan kaçmak, ertelemek bizleri yanlışa sürükleyecektir. Yaratılmışlığımızın kanununa asla karşı koyamayız.  Kur'an her konuda olduğu gibi evlilik, nikâh konusunda da elbette kurallar koyuyor ve bu işin çok ciddiye alınması gerektiği örneklerini veriyor. Evlenme, yuva kurma konusunda ilk devreye girenlerin aile büyükleri, anne- baba olduğunu görüyoruz. Bu kişilerin evlenecek çiftlere hem evlenirken, hem de aile içinde bir sorun çıktığında, boşanmaya niyetlendiklerinde, ara bulucu olarak yardımcı olmaları uyarısında bulunuyor. Evlilikte anne babanın rızası önemlidir, bunun örneğini Kur'an da görüyoruz.

Bakara 237. ayette, NİKÂH DÜĞÜMÜNÜ ELİNDE BULUNDURANLARDAN bahsedilir. Bu sözlerden, Allah ayette söylemediği halde, evlilikte nikâh düğümü erkeğin elindedir diyerek, Allah bu yetkiyi erkeğe vermiştir, onun için kadın erkeği boşayamaz, erkek isterse boşanma iznini kadına verebilir, hükmünü çıkarmışlardır. Hâlbuki yeni evlenmeye niyet eden gençlerin, evlenmeye ilk adımını atarken, evlilik iznini veren ailedir, anne-babadır. Onun içinde NİKÂHIN DÜĞÜMÜNÜ SAĞLAYAN, DÜĞÜMLEYENDE AİLEDİR, ANNE-BABADIR. Onun için evlilikte, anne babanın rızası çok önemlidir. Evli iken sorunlarından dolayı ayrılmak üzere olan çiftler, eğer barışmak isterse, ailelerin buna engel olmaması konusunda, Allah ayetinde velileri uyarır. Ayetleri kendi nefislerimizde, beşeri FIKIH inancının etkisiyle anlamaya çalışırsak, hata yaparız.

Her şeyden önce evlilik gizli değil, toplum huzurunda ve şahitlerle yapılması gerektiği, böylece bu çiftlerin toplum tarafından evliliklerinin bilinmesi önemlidir. Evlilik, nikâh kişiler arasında, biz evlendik demekle olmayacağı, bunun kurallara bağlanması, kayıtlara alınması gerektiğini, boşanmaya niyetlenen bir çiftin, hangi yollara başvurması gerektiğini anlatan ayetlerden çok açık anlıyoruz.

Evlilikte erkek boşanmayı, kadına karşı bir tehdit haline getirmesin diye, Allah ın bu konuda çok önemli kurallar getirdiğini de görüyoruz. Hatta iki kez aynı kadından boşanan bir erkeğin, artık üçüncüsünde tekrar aynı kadınla evlenebilmesinin önüne büyük bir engel koyarak, neredeyse hiçbir erkeğin kabul edemeyeceği bir kural koyuyor ve diyor ki; Aynı kadınla üçüncü kez evlenebilmen için, o kadın başka bir erkekle evlenip, boşanırsa ancak evlenebilirsin diyerek, erkeğin boşanma silahını adeta elinden alıyor. Kur'an da başka bir örnekte, kendisinden başka hiçbir şahidi olmadığı halde, eşim zina yapmıştır diye mahkemeye başvurduğunda, mahkeme kadının, eşim yalan söylüyor ben zina yapmadım diye yemin ettiğinde, Allah ın koyduğu kanun gereği, kadının yemini kabul görüyor ve kadına zina suçu yüklenemediği için bu sebeple erkek eşini de boşayamıyor. Çünkü zina Kur'an a göre suçtur ve böyle bir kadınla da evli kalınmaz, boşanma nedenidir.

Demek ki evlenme, nikâhlanma konusunu Kur'an, kanun ve kurallarla güvence altına almıştır. Kesin bir sınırlama koymamış, geleneklere bırakmıştır detayını. Evlenirken takip ettiğimiz o ince hassas yol ve yöntem, boşanmak isteyen çiftler içinde geçerlidir.  Hiç birimiz biz evlendik diyerek ortaya çıkamıyor, bazı yollardan geçerek kayıt altına alınıyorsa, BOŞANIRKEN DE BİR ERKEK EŞİNE ÜÇ KEZ SENİ BOŞADIM, BOŞ OL DEMEKLE DE, BOŞANILMAYACAĞINI BİLMELİYİZ. Bu sözler Kur' an ın öğretisi değil, uslanmaz nefislerimizin oluşturduğu, FIKIH inancının öğretisidir. Onun için Allah bu konularda hükümlerini açıkça bildirmiş ve özellikle kadının haklarını koruma altına almıştır. Çiftlerin aileleri, yakınları gençler üzerinde bir hakem ve uzlaştırıcı olarak her zaman görev yapmalıdır. Bu Allah ın emridir.

Bir erkek gerçek bir neden olmadan, nefislerinin etkisiyle eşini Kur'an a göre boşayamaz. Bunun örneklerini Kur'an da görüyoruz. Arap gelenekleri gereği, eşine ZIHAR eden yani artık eşimi, anam gibi görüyorum diyen bir erkek, eşini boşayabilirmiş. Allah bununda yolunu kapatıyor ve bu yöntemle boşanmanın yolunu da kapatıyor.

KUR'AN BİRDEN FAZLA EVLİLİĞİ YASAKLAMAMIŞ AMA ASLA TAVSİYE ETMEMİŞTİR. HATTA ADALETLİ BİR EVLİLİK İSTEYEN, TEK EŞLİ OLSUN DİYE DE, TAVSİYESİNİ BİZLERE BİLDİRMİŞTİR. ALLAH IN TAVSİYESİNE UYAN, TEK EŞLİ OLUR. Nefisinin etkisinde adaletsiz bir evliliği seçenlerde, birden fazla eş alır.  Tabi böyle bir evlilikte huzuru da bulamaz.

Gelelim günümüzde bahsedilen, İMAM/HOCA NİKÂHI kıyarak evlenme konusuna. KUR'AN DA BÖYLE BİR TABİR, EVLENME ŞEKLİ YOKTUR. Daha doğrusu imam, hoca diye bir meslek yoktur İslam dininde. Allah Kur'an da, kadının ve erkeğin haklarının korunduğu bir sistem koymuştur. BU KORUMANIN KABUL EDİLMEDİĞİ HİÇBİR EVLENME, NİKÂH ALLAH HUZURUNDA ASLA KABUL EDİLEMEZ.

Günümüzde devletin kıydığı nikâhı kıymayıp, hoca/imam nikâhı kıydık, bu bizim için yeterlidir diyenler, lütfen unutmasınlar, BUNLAR ALLAH IN KOYDUĞU EVLENME KONUSUNDAKİ KURALLARI, KANUNLARI KARŞILAMAMAKTADIR.  Kayıt altına alınmayan, özellikle kadının haklarını kanunlarla korumayan bir nikâh, Allah katında geçerli değildir.  İki eşinizin olduğunuzu düşünün ülkemizde, birisi resmikabul gören ve her hakkının korunduğu bir nikâh, diğer eşin hiçbir hakkı yoksa kanun karşısında, hatta onu istediğin zaman seni boşadım dediğinde, hiçbir hak iddia edemiyorsa, bunun Allah katında kabul gören bir nikâh olduğunu, nasıl söyleriz ve kabul ederiz?

Ne yazık ki bizler Allah ın ayetlerini, işte böyle nefsimizde şekillendirdik ve kendimize uydurduk. Medeni kanunlarımız, evlilik konusunda Allah ın tavsiyesi üzerine oluşturulmuştur. Birden fazla evlilik kanunlarımızda kabul edilmediği ve evlenen tüm eşlerin kanun karşısında eşit haklara sahip olmadığı sürece, geleneğin ve fıkıh inancının öğretisi olan imam/hoca nikâh ı diye adlandırılan nikâh, Allah katında geçerli olamaz. Çünkü bu nikâh, Allah ın evlilikte koyduğu kural ve kanunları, kadının haklarını koruma altına almıyor. LÜTFEN KENDİMİZİ KANDIRMAYALIM, NEFSİMİZİN ESİRİ OLMAYALIM, inanın bunun hesabını veremeyiz. 

Kanunlarımız nikâh kıyabilecek makamları açıkça belirlemiştir. Belediyeler, gemi kaptanları ve konsoloslar. Bunların dışında hiç kimse nikâh kıyamaz evlendiremez. KANUNLARIMIZA, MÜFTÜLÜKLERDE NİKÂH KIYABİLİR DİYE BİR MADDE EKLENMEDİĞİ SÜRECE, BU MAKAMLAR EVLENME AKDİ OLAN NİKÂHI ASLA KIYAMAZ. Yapanlarda gösterişten öteye gidemez, kendisini kandırır.  Lütfen bu gerçeği görelim ve Allah ile aldatıcıların tuzağına düşmeyelim, hesabını veremeyiz.

Fıkıh inancı bazı mezheplerde, nikâh konusunu öyle sapkın bir hale sokmuştur ki, adeta ZİNAYI MEŞRULAŞTIRMIŞTR. Muta yani bedeli verilip, kısa süreli cinsel arzularımızı tatmin için, nikâh kıymak şekline dönüştürülüp, adeta beğendiğimiz, hoşumuza giden kadınlarla saatle, ya da birkaç günlüğüne nikâh kıyılmaya kadar ileriye götürülmüştür. Bu anlayış, Kur'an ın tavsiye ettiği nikâhlanma şekline tamamen ters düşer. Allah Evliliği, yalnız cinsel arzular için bizlere önermemiştir. Ne yazık ki bizler yalnız bu konuda değil, birçok konuda Allah ın ayetlerini nefsimize uydurmuş, bununda kaynağı olarak, FIKIH İNANCIMIZ BUNA İZİN VERİYOR DİYEBİLİYORUZ. ALLAH BU KONUDA NE DİYOR DİYEN YOK. Allah bizleri affetsin, demekten başka elimden başka bir şey gelmiyor. NE YAZIK Kİ BİZLER, SORUMLU OLDUĞUMUZ KUR'AN I TERK ETTİK.

Kur'an ın apaçık hükümlerini görmezden gelip, ellerimizle yarattığımız beşeri FIKIH inancıyla yaşamaya devam ettiğimiz sürece, inanın huzuru ve mutluluğu bulamayacağız, huzura vardığımızda da, şaşkınlığımızdan köşe bucak kaçmaya çalışanların safında olacağız. Bunu yaşamak istemiyorsak, GELİN EL BİRLİĞİYLE DİNDE BÖLÜNMEDEN, YALNIZ KUR'AN IN ÇEVRESİNDE TOPLANALIM. ONUN VERDİĞİ HÜKÜMLERİN ASLA DIŞINA ÇIKMAYALIM, ALLAH IN ÖNERDİĞİ GİBİ, YALNIZ KUR'AN IN İPİNE SARILALIM. ÇÜNKÜ ALLAH NE DİYORDU, HATIRLAYALIM.

Zuhruf 44: Şüphesiz bu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ONDAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ.(Diyanet meali)

Saygılarımla
Haluk Gümüştabak


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
173

Dini konular anlatılırken, hepimizin dikkatini çeken ve de toplum olarak adeta bizlere korku salan bir konu vardır. Her ne hikmetse, aynı konularda olmasına rağmen, dini anlatan konuşmacıların genel çoğunluğu farklı şeyler anlatır ve bununda Allah ın emri olduğu söylenir. Tabi bu durumda toplum olarak bizler, kimin doğru söylediğine inanmakta zorluk çekeriz.

Bu durumda sizce ne yapmamız gerekir? Bunun bir çıkar yolu olması gerekmez mi? Çünkü Allah sizleri, Kur'an dan sorumlu tutuyorum diye hükmünü vermiş. SİZCE TELEVİZYONLARA ÇIKIP DA, AYNI KONUDA FARKLI ŞEYLER SÖYLEYENLERDE, BİR SORUN YOK MU? Elbette olmalı, doğru tektir ve onunda din adına kaynağı yalnız Kur'an dır. Çünkü kanun koyucu yalnız Allah dır. Bunu söyleyen, Kur'an ın bizzat kendisidir. Doğruyu arayıp bulmak, bizlerin görevidir, imtihanıdır.

Şöyle düşünün. Beşerin yazdığı bir bilim kitabını okuyan, hangi ülkede olursa olsun, hangi dile çevrilirse çevrilsin, aynı şeyi anlıyor ve bilim adamı oluyorlar. Hiç biriside farklı şeyler söylemiyor. Aralarındaki farkı, aynı bilgiler üzerinde, daha derin düşüp araştırarak, yeni buluşlar yapmalarıdır.

İYİDE KUR'AN I OKUDUKLARINI SÖYLEYEN, ONCA İNSAN NEDEN AYNI KONUDA FARKLI KONUŞABİLİYOR. Hem de onca tahsil görmüş İLAHİYAT PROFÖSÜRLERİ BUNU YAPIYPOR. Dini, yani Kur'an ı anladığını ve bu işin profesörü yani uzmanı, hocası olduğunu söyleyen ve bu konuda bir unvanı alan bunu yapıyor. Diğerlerini hadi dikkate almayalım diyelim.

Bu farklılığı araştırdığınızda, çok açık sorunun nereden kaynaklandığı ortaya çıkıyor. Bir kısım kişiler yalnız Kur'an ı referans, rehber alıyor. Bir kısmı hem Kur'an, hem rivayet fıkıh zincirini referans ve kanıt alıyor. Bir kısmı ise çok daha ileri giderek, Kur'an ı herkes anlayamaz ve zaten Kur'an detay vermemiş ve özet bilgiler içermektedir diyor. Onun içinde FIKIH bilgileri ve rivayet hadisler olmasaydı Kur'an ı anlayamazdık, Kur'an kapalı kalırdı. Kur'an ı anlamak istiyorsak veli, âlim kişilerin kitaplarını okumalıyız, diyenler olarak sınıflandırabiliriz.

BÖYLE OLUNCA DA, DİNDE TEK SES VE TEK YUMRUK OLMAK MÜMKÜN OLMUYOR. Bu sözleri söylediğimde bir atasözü geldi aklıma. "TEK SAATI OLAN, SAATIN KAÇ OLDUĞUNU BİLİR. İKİ SAATİ OLANSA, ASLA EMİN OLAMAZ." Buradan da anlaşılıyor ki, din adına tek çatı altında, tek yumruk olamamamızın tek nedeni, İSLAM A AYNI PENCEREDEN BAKMADIĞIMIZDAN, KAYNAĞIMIZIN TEK KAYNAK OLMADIĞINDAN KAYNAKLANIYOR. Onun için Allah yalnız Kur'an ın ipine sarılın diyor bizlere.

Düşünebiliyor musunuz okullarda okutulan, ilim sahibi kişilerin yazdığı kitaplar, hiç şüphe duyulmadan okunuyor ve kabul görüyor ve herkes aynı konuda buluşabiliyor anlaşıyor, ama konu din yani Allah ın kanunları olunca, Rabbimizin bizlere rehber olsun diye indirdiği Kur'an yeterli görülmüyor, neredeyse devre dışı bırakılıyor. Tabi bu boşluğu da çok ilginçtir, beşerin koyduğu kurallar olan, FIKIH inancı dolduruyor. YANİ ALLAH İLE ARASINDA, ELÇİSİNİN BİLE OLAMAYACAĞINI SÖYLEYEN KUR'AN A İNAT, ALLAH İLE ARAMIZA YARATILMIŞ BEŞERİ VE KİTAPLARINI SOKUYORUZ.

Bir kardeşimiz, ben peygamberimiz nasıl namaz kıldıysa öyle kılmak istiyorum, bunda ne sakınca var şeklinde serzenişte bulunmuş. Bugün peygamberimizin kıldığı namazı kılıyoruz diyenlerin, peygamberimizin böyle kıldığına dair kanıtı, delili nedir? Kim garanti verebilir, peygamberimiz böyle kılmıştır diye. Rivayetler dinde kanıt olabilir mi? Günümüzde kılınan namazı, beşeri FIKIH inancı şekillendirmiştir. Hatta mezheplerde de farklılıklar arz eder. Hepsinin savunması, peygamberimiz böyle kılıyordu der. Sizce Allah ve elçisi, bizlerin namazı bu yolla kılmamızı, öğrenmemizi istemiş olabilir mi? Mümkün değil. Peygamberimiz namazını ve diğer ibadetlerini, Allah ın Kur'an da açıkladığı şekliyle yerine getirdiği çok açıktır. Lütfen beşeri fıkıh inancının şekillendirdiği namazın, peygamberimize ait olduğunu söylemeyelim. Elbette günümüzdeki şekilde de kılabiliriz, ama bazı konularda daha dikkatli olmak şartıyla.

Dini anlattığını söyleyen, hatta bu işi de herkes anlatmasın, bu bizim işimiz diyen, kendisini ruhban sınıfının görevlisi sayan, bazı İlahiyat profesörleri, Kur'an ın değil rivayetlerin, sanı bilgilerin profesörü olmaktan ileri gidemiyorlar. Bazılarının şöyle övündüklerini duyarız. BENİM FIKIH VE HADİSLER KONUSUNDA, MASTIRIM VAR. Uzmanlık alanım hadisler konusudur, kitaplarım var. BU KONUDA TEZ HAZIRLAMIŞTIM DİYENLERİ DUYARIZ.  Okumuş unvan sahibi bazı kişilerin, din adına ne yazık ki eğitim ve uzmanlıkları, RİVAYET VE EMİN OLAMAYACAĞIMIZ BİLGİLER. Çünkü günümüzde din adına uzmanlık artık rivayet ve fıkıh üzerine olunca, daha revaçta ve kabul görüyor. KUR'AN IN UZMANLIĞINI ARAYAN YOK.

BU KONUDA ALLAH NE DİYOR DİYEN VE ARAŞTIRAN, NE YAZIK Kİ ÇOK AZINLIK. Kur'an a danışılmış olsa, tek bir çatı altında buluşmamak zaten mümkün değil. Peygamberimizin mahşer günü söyleyeceği gibi, ne yazık ki Kur'an artık devre dışı kaldı. Şunu söylemeden geçemeyeceğim. GEMİSİNİ KURTARAN KAPTAN MİSALİ, HEPİMİZ GERÇEKLERİN ARAYIŞINDA, BİZZAT ÇABA GÖSTERMELİYİZ. YOKSA GEMİNİN BATTIĞINI, NAHŞER GÜNÜ ANLARIZ.

Allah ın bizlerden ne istediğini doğru anlamak istiyorsak, sorumlu olduğumuza hükmettiği ve yemin ederek kolaylaştırdığı Kur'an ın penceresinden bakmalıyız ki, Allah ın bizlerden istediklerini görebilelim, fark edebilelim. EĞER DİN ADINA KENDİMİZE, FARKLI PENCERELERDE AÇTIYSAK, DİNİMİZİ İNANCIMIZI ANLAMAK ADINA, FARKLI KAYNAKLARI KANIT OLARAK KABUL ETTİYSEK, BU YÖNTEM BİZLERİN KAFASINI KARIŞTIRACAK VE ASLA İMANIMIZDAN DA EMİN OLMAMIZ, MÜMKÜN OLMAYACAKTIR.

Bizlerin en büyük hatası, Allah ın kelamı FURKAN ile direk bir bağlantı kuramadığımızdan kaynaklanıyor. Furkan eğriyi doğrudan ayırandır. KİMİN HADDİNE, EĞRİYİ DOĞRUDAN AYIRABİLECEK BAŞKA KİTAPLAR YAZMAK ve bu kitaplarda Allah katındandır demek. Ne yazık ki bizler bu gerçekleri fark edemediğimiz sürece, televizyonlarda adeta Allah ın dini ile alay edenleri, hep görmeye devam edeceğiz. İşin kötüsü, yalan ve iftiraları da doğru zannedeceğiz.

Toplumun içinden adeta din satan, din tüccarlarının çıkmasına, bizler neden oluyoruz. Çünkü bu simsarların tuzağına, yaptığımız hatalarımızla bizler düşüyoruz da ondan. Onların sözlerine hiç düşünmeden ve araştırmadan kandık ve bizleri Kur'an ın uyarısında olduğu gibi,  ALLAH İLE ALDATTILAR. Sanırım bu yol ve yöntem bizlerin kolayımıza, işimize de geldi. GELİN BU ZALİMLERİN, ALLAH İLE ALDATICILARIN, BİZLERE VURDUĞU PRANGAYI KIRALIM. BAKIN O ZAMAN, ANLATTIKLARI MASALLARI DİNLEYECEK, KİŞİLER BULABİLECEKLER Mİ?

Allah emin olmadığınız bilgilerin, sakın ardına düşmeyin hesabını sorarım, diye bizleri uyarır. Allah dan başka şefaatçiler, yardımcılar, veliler edinmeyesiniz diye, sizlere Kur'an ı kolaylaştırdık, açıkladık ve izah ettik der. Din tacirleri, buna benzer yüzlerce ayetleri toplum fark etmesin diye, bizlerin Kur'an ı anladığımız dilden okumamızı engellemek için, Kur'an da her bilgi zaten yoktur, Kur'an başka dillere tam olarak çevrilemez, siz Kur'an ı anlayamazsınız, her kelimenin onlarca anlamı vardır iftirasını uydurdular. AMA HER NE HİKMETSE, HÂŞÂ ALLAH IN TÜM KULLARINA ANLATAMADIĞINI, ONLAR ANLAMIŞ VE UTANMADAN ANLATTIKLARINI SÖYLEYEBİLİYORLAR. Bizlerde aklı devreden çıkardığımız için, kabul ediyoruz ve bu zalimlere inanıyoruz.

Allah bizlerin yalnız Kur'an a sarılmamızı ve yalnız Kur'an ın hükümlerinden sorumlu olduğumuza hükmetmiştir. Allah ile aldatıcılar, bizleri Kur'an dan uzaklaştırıp, elleriyle yazdıkları ve bunlarda Allah katındandır dedikleri kitaplara toplumu, yüzlerce yıldır yöneltmişlerdir. Toplum arasında ektikleri zehir, nifak, rivayet ve batıl, toplumların içinde yeşerdiği ve kök saldığı için, genlerimize işlemiş yanlış bilgilerin etkisiyle, bu zalimlerin şu sözlerinden etkilenip, hatta korkar olmuşuz.

"RİVAYET HADİSLER VE FIKIH OLMASA NE NAMAZIMIZI KILABİLİRİZ, NE ORUCUMUZU TUTABİLİRİZ, NE ZEKÂT VEREBİLİRİZ, NEDE HACCA GİDEBİLİRİZ. TÜM BUNLARI PEYGAMBERİMİZİN RİVAYET HADİSLERİNDEN VE FIKIH İNANCINDAN ÖĞRENİYORUZ. BU BİLGİLER OLMASAYDI KUR'AN I ANLAYAMAZDIK VE KUR'AN KAPALI KALIRDI."

Bu sözlere inanan bir Müslüman, önce Kur'an ı devre dışı bırakır ve Allah ın doğru yolundan sapar. YANİ BUNDAN SONRA, BU SÖZLERE İNANAN BİR İNSANIN YOLDAŞI ŞEYTAN OLUR. Bunu Allah Kur'an da söylüyor hatırlatırım. Size sormak isterim. Allah bizlerden namaz kılmamızı, oruç tutmamızı, zekât vermemizi isteyecek, ondan sonrada bu konuları açıklamayacak, izah etmeyecek öylemi? Daha sonrada bizleri Kur'an dan sorumlu tutacak. Bu nasıl bir mantık, nasıl bir adalet anlayışı. Bunu nasıl düşünür ve inanırız. Allah yerine getirmemizi emrettiği ibadetleri, kolay ve açık bir şekilde bizlerden istemiştir Kur'an da. Lütfen bunu unutmayalım ve bu bilgileri Kur'an dan öğrenelim, araştıralım. İşte o zaman, var olduğunu nasıl göreceğiz.

Bizlerin hatası, yüzlerce yıldır beşerin yarattığı FIKIH İNANCININ, dine soktuğu ve tüm ibadetlere ilaveleri, bizler Kur'an da bulamadığımızda, bu yalanlara inanıyoruz ve bakın demek ki Kur'an da her şey olmuyormuş, namazın rekât sayısı bile Kur'an da yok, namazda neler okuyacağımız bile yazmıyor diyebiliyoruz. Hâlbuki Allah ın böyle bir sınırlaması Kur'an da yoktur. ALLAH IN KUR'AN DA SINIRLAMADIĞINI SINIRLAMAK VE ŞEKİLLENDİRMEK KİMİN HADDİNE. En az kılabileceğimiz kısaltılmış namaz, rekât örneği Kur'an da verilmiş, normal şartlarda rekât sayısı sabitlenmemiş bizlere bırakılmıştır. Namaz esnasında da Allah a nasıl hitap edeceğimiz, onu nasıl zikredeceğimiz, ondan nasıl yardım isteyeceğimizde bizlere kalmıştır. Zaten Kur'an da bunların örnekleri de vardır. Ama bu gerçeği fark edemiyoruz. ÇÜNKÜ BİZLER KUR'AN IN ETKİSİNDE DEĞİL, BEŞERİN FIKIH İNANCININ ETKİSİNDE KALMIŞIZ.

Dilerim bu gerçekleri fark edebilen, azınlık Allah ın kulları arasında oluruz. Kur'an ın penceresinden bakamayan, araya beşeri pencereler açanların ve edindikleri velilerin gölgesinde İslam ı yaşayanların, mahşer günü pişman olacaklarını unutmayalım. Din ve iman adına, bakacağımız, izleyeceğimiz, örnek alacağımız tek pencere, ALLAH IN BİZLERE AÇTIĞI KUR'AN PENCERESİDİR, lütfen unutmayalım.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/
174
Genelde her yazımda anlatmaya çalıştığım ve üzerinde durduğum bir konu vardır. Bizler ile Kur'an ın arasına girenler, Allah ın mesajlarını anlamamızı engellemiş ve bizleri Allah ın istediği doğru yoldan saptırmışlardır. Bu yazımda da, bu sapkınlığın zirve yaptığı bir örnek verip, dikkatinizi bu konuya tekrar çekmek ve sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum. Bizleri Allah ile aldatanlar, bakın yüzlerce yıldır topluma neler anlattılar ve Kur'an dan nasıl uzaklaştırdılar.

"KUR'AN DAN KENDİ AKLI İLE, KENDİ DÜŞÜNCESİ VE BİLGİSİ İLE MANA ÇIKARAN KÂFİRDİR! [Mek. Rabbani]

Yani kendiliğinden verdiği mana doğru olsa bile, MEŞRU YOLDAN ÇIKARMADIĞI İÇİN HATA OLUR. Verdiği mana yanlış ise imanı gider.

KUR'AN-I KERİM, HİÇBİR DİLE, HATTA ARAPÇAYA BİLE TERCÜME EDİLEMEZ. Her hangi bir şiirin kendi diline bile tam olarak tercümesine imkân yoktur. Hadis-i şeriflerde de durum aynıdır. Hadis kitaplarından hadis nakletmek için, hadis âlimlerinden icazet almak gerekir. (Berika c.1)

Hadis-i şerifleri ve ÂYET-İ KERİMELERİ, HADİS KİTAPLARINDAN VE KUR'AN-I KERİMDEN DEĞİL, HAKİKİ İSLAM ÂLİMLERİNİN KİTAPLARINDAN NAKLETMELİDİR. Mesela, (İhya'daki hadis-i şerifte) veya (MEKTUBAT'TAKİ ÂYET-İ KERİMEDE BUYURULUYOR Kİ...) diyerek nakletmek gerekir.

Peygamber efendimiz bir gün, bir ayetin manasını Hz. Ebu Bekir'e anlatırken, orada bulunan Hz. Ömer, yapılan izahtan hiçbir şey anlamamıştır. Halbuki hadis-i şerifte (Eğer benden sonra Peygamber gelseydi, Ömer Peygamber olurdu) buyuruldu. BÖYLE YÜKSEK OLDUĞU VE ARABİYİ ÇOK İYİ BİLDİĞİ HALDE, HZ. ÖMER KUR'AN-I KERİMİ DEĞİL, TEFSİRİNİ BİLE ANLAYAMADI. Kur'an-ı kerimin manasını yalnız Muhammed aleyhisselam anlamış ve hadis-i şerifleri ile bildirmiştir. Hadis-i şerifler Kur'an-ı kerimi, mezhep imamları hadis-i şerifleri, İslam âlimleri de mezhep imamlarının sözlerini açıklamışlardır. Kur'an-ı kerimde, namazların kaç rekât olduğu, bayram ve cenaze namazlarının nasıl kılınacağı, zekât nisabı, orucun ve haccın farzları ile hukuk bilgileri açıkça bildirilmemiştir.

Kur'an-ı kerimin hakiki manasını öğrenmek isteyen bir kimse, din âlimlerinin kelam, fıkıh ve ahlak kitaplarını okumalıdır."

Bu söylenenlere inanan bir toplumun, Kur'an ile direk bağı tamamen kesilir ve birilerinin düşünceleri ile inancını yaşamaya başlar. Böylece Allah ın yolundan değil beşeri, kişilerin yolundan gitmiş olur. Düşünebiliyor musunuz, akıl bir kenara konuyor ve birilerinin aklıyla İslam yaşanıyor. BU SÖZLER KUR'AN IN TAMAMEN KARŞITI SÖZLERİDİR, HATIRLATMAK İSTERİM. HÂŞÂ ALLAH IN KULLARINA ANLATAMADIĞINI, BİRİLERİ Mİ ANLATMA ÇABASI İÇİNDELER.

Allah birçok kez, Kur'an ı yemin ederek kolaylaştırdığını söyleyecek, ama Kur'an ı okuyan Allah ın tüm kulları, sorumlu tutulduğu kitabı anlayamayacak öylemi? Bizlerde buna inanacağız. Ne yazık ki inandırılmışız yüzlerce yıldır, inanmaya da devam ediyoruz. Kur'an a göre aklını kullanmayanın Allah üzerine, pislik yağdırdığını ve cezalandırdığını söyler. Allah ın mesajlarıyla, ah bir buluşabilsek.

Öyle sapkın ve öyle yanlış bilgilerle İslam ı anlıyor ve yaşıyoruz ki, bu sözlere inanan bir insan, Kur'an a şirk koştuğu gibi, Allah ın kitabına da saygısızlık yapmış olur. Bir insan kendi aklıyla, düşünerek ayete verdiği mana doğru olsa bile, meşru yoldan anlamını çıkarmadığı için, hata olur diyebiliyor. YANİ ALLAH IN KİTABINA DİREK MÜRACAAT ETMEK MEŞRU YOL DEĞİL, EDİNDİĞİMİZ VELİ KİŞİLERDEN ÖĞRENMEMİZ, MEŞRU BİR YOL OLARAK GÖSTERİLİYOR. Bu sözler KUR' AN a saygısızlığın en büyüğüdür.

Kur'an ın hiçbir dile, hatta Arapçaya bile tam çevrilemeyeceğini söylemek, sapkınlığın tepe noktası olsa gerek. İşte toplumlar böyle korkutuluyor, ALLAH A BAĞLANMAK YERİNE, KİŞİLERE BAĞLANMALARI SAĞLANIYOR. Hadisleri ve ayetleri kitaplardan, Kur'an dan değil, hakiki İslam alimlerinin kitaplarından nakletmelidir diyorlar. TABİ BU YOLLA ALLAH IN KİTABI DEVRE DIŞI KALIYOR, VELİ EDİNİLEN KİŞİLERİN KİTAPLARI ÖN PLANA ÇIKIYOR. Verdiği örnek, işin ne derece tehlikeli boyutta olduğunu gösteriyor ve diyorlar ki, "Mektubat'taki ayet-i kerimede buyuruluyor ki..." diyerek nakletmek gerekir. Hangi kitaplardan bahsedildiğini anlamışsınızdır.

Tam bu esnada, Said Nursi nin kitaplarını okuyan, bir cemaat ile yaşadığım bir anımı nakletmek istiyorum. Toplantılarına davet ettikleri ve bahsettiğim kişinin kitaplarını okudukları bir günde, bende söz almak istedim ve kendilerine şu sözleri söyledim. "Elbette her kitabı okuyalım ama Allah ın kitabı Kur'an ı da okuyalım ki, okuduğumuz kitapların doğru bilgiler verip vermediği anlaşılsın dediğimde, aldığım cevabı hatırladıkça, beni çok üzmektedir. " SİZ KUR'AN I OKUYUN, BİZLERİN KAYBEDECEK VAKTİMİZ YOK. BİZ BU KİTAPLARDAN, KUR'AN I DAHA DOĞRU ANLIYORUZ."

Bizler öyle kandırıldık, aldatıldık ki, Ülkesine ihanet edebilecek, hatta kendi vatandaşını öldürmekten çekinmeyerek, devletine, milletine isyan edecek duruma geldik. Şimdide neyin doğru, neyin yanlış olduğunun farkında bile değiliz.  İlginç olan, HÂŞÂ ALLAH IN VE ELÇİSİNİN BİLE ANLATAMADIĞINI, ARAMIZDAN ÇIKAN BAZI KİŞİLERİN ANLATABİLECEĞİNE İNANABİLMEMİZDİR. Allah yüzlerce ayetinde akla, düşünmeye önem verdiğini söylediği halde, veliler edinip ardı sıra sakın gitmeyin, sizleri Allah ile aldatıcılar çıkacaktır, onun için kitabı anlayasınız ve doğru yolda gidesiniz diye kolaylaştırdık dediği halde, bizler bunca ayetleri ve uyarıları görmezden geliyor ve şeytanın kazdığı karanlığa düşüyoruz, yani kendi ellerimizle aldanıyoruz. Bunun tek nedeni, Kur'an ile bağımızın hiç olmamasındandır. Çünkü anladığımız dilden Kur'an ın okunmasının önüne geçmişler ve bunun günah olduğunu topluma kabul ettirmişlerdir. İMTİHANIMIZI KENDİMİZ KUR'AN DAN YAŞAMADIĞIMIZ SÜRECE, HER ZAMAN ALDANACAĞIMIZI LÜTFEN UNUTMAYALIM.

Kur'an ın gerçek manasını, yalnız peygamberimizin bileceğini söyleyen bir zihniyete sormak isterim. HZ. ÖMER İN BİLE ANLAYAMADIĞINI, ARAMIZDAN ÇIKAN BAZI KİŞİLER Mİ ANLADI DA, ONLARIN KİTAPLARINDAN KUR'AN I ANLAMANIN EN DOĞRU YOL OLDUĞUNU İDDİA EDİYORSUNUZ. Bu ne saygısızlıktır, bu ne mantıksızlıktır. Kur'an ı yalnız Allah ın elçisinin anladığını söyleyenlere sormak isterim. Allah ın resulü sağlığında, kendi sözlerini yazdırmamış, hatta yazımını yasaklamıştır. Bu yasak dört halife devrinde de devam etmiştir. Eğer dedikleri doğru olsaydı, böylemi yapardı? YOKSA HÂŞÂ, PEYGAMBERİMİZİN EKSİKLİĞİNİ DÜZELTMEYE KALKAN MI VAR ARAMIZDA.

Tüm verdiğim örnekleri bir kenara bırakalım ve onların kullanmamızı istemediği aklımızı kullanarak düşünelim. SÖYLEDİKLERİNİN DOĞRU OLDUĞUNU, BİR AN DÜŞÜNELİM. ALLAH BİZLERİN ANLAYABİLECEĞİ BİR REHBER, NEDEN GÖNDERMEDİ? NEDEN YALNIZ ELÇİSİNİN ANLAYACAĞI ŞEKİLDE GÖNDERDİ DE, DAHA SONRA ALLAH TÜM KULLARINI, SİZLERİ KUR'AN DAN SORUMLU TUTUYORUM DİYE HÜKMÜNÜ VERDİ. BAKIN BÖYLE KABUL EDERSEK, NASIL MANTIKSIZ BİR SONUÇ ÇIKIYOR ORTAYA. Allah ın adaleti ile böyle oynayanlar, mutlaka karşılığını bulacaklardır. Bu yalanların ardı sıra gidip, Kur'an dan uzaklaşanlarda, aynı sonu yaşamaktan kaçamayacaklardır.

Allah ile aldatıp, dini kendi menfaatleri doğrultusunda kullanan dinden saptırıcılar, Kur'an ın asıl manasını öğrenmek isteyenlerin, veliler, efendiler, âlimler diye adlandırdığı kişilerin Kur'an ı anlama metotlarını, yani beşerin yazdığı kuralların olduğu FIKIH, kelam ve ahlak kitaplarını okumamızı öneriyorlar.

HÂŞÂ RABBİMİZ KULLARINA ÖĞRETMENLİK YAPAMIYOR DA, YARATILMIŞ KULLARIMI ÖĞRETMENLİK YAPMA CESAREİNİ GÖSTERİYOR ve sorumlu tutulacağımıza Allah ın hükmettiği kitabı anlatıyorlar ve bizlere öğretmenlik yapıp yol gösteriyorlar. BUNU SÖYLEMEK, KİMİN HADDİNE. Söyleyecek çok şeyler var ama Kur'an dan habersiz İnancımızı yaşıyorsak, söylenenlerin hiçbir faydası olmayacaktır. Lütfen şunu asla unutmayalım. Allah hiçbir dile çevrilmeyen bir REHBER, NUR, IŞIK gönderip, daha sonrada tüm kullarını bu kitaptan hesaba çekmez. Bu adaletsizliği Allah a nispet edenlere Allah, Kur'an ın kapalı olduğunu bildiriyor bizlere. Allah ın bizleri uyarıları ile sizleri baş başa bırakıyorum. Karar ve yorum sizlerin.

Kamer 22: Andolsun biz, Kur'an'ı DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALMAK İÇİN KOLAYLAŞTIRDIK. Var mı düşünüp öğüt alan? (Diyanet meali)

Araf 174: Hakka dönsünler diye işte ayetleri böylece AYRI AYRI AÇIKLIYORUZ. (Diyanet meali)

Ankebut 18: "Eğer siz yalanlarsanız bilin ki, sizden önce geçen birtakım ümmetler de yalanlamışlardı. PEYGAMBERE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR." (Diyanet meali)

Nisa 87: Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Andolsun, sizi kıyamet gününde mutlaka bir araya toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. KİMDİR SÖZÜ ALLAH'INKİNDEN DAHA DOĞRU OLAN? (Diyanet meali)

Araf 185: Göklerin ve yerin hükümranlığı konusunda, Allah'ın yarattığı her şeyi ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğini düşünmediler mi? O HALDE KUR'ÂN'DAN SONRA, HANGİ SÖZE İNANACAKLAR? (Bayraktar Bayraklı meali)

Muhammed 24: ONLAR KUR'AN'I DÜŞÜNMÜYORLAR MI? YOKSA KALPLERİNİN ÜZERİNDE KİLİTLERİ Mİ VAR? (Elmalılı meali)

Rad 19: Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kişi, kör olan biri ile aynı mıdır? SADECE AKIL SAHİPLERİ DÜŞÜNÜRLER. ( Bayraktar Bayraklı meali)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/


175
Bizler İslam ı yaşarken, gelenek ve beşeri fıkıh inancının o kadar etkisinde kalıyoruz ki, Allah ın ayetlerini bile görmezden gelebiliyoruz. İslam dininde, ruhban sınıfının olmadığını söyleyen Kur'an a inat, bizler kendi ellerimizle yarattığımız ruhban sınıfının, kurallarına göre yaşıyoruz İslam ı. Çünkü bu kişiler Kur'an ile bizlerin aramıza girip, Kur'an gerçeklerini bizlerden gizlediler.

Allah Kur'an ı elçisine tebliğ görevini verdikten sonra, çok dikkat çekici uyarılarda bulunmuştur. Rad suresin 40. ayetinde "SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. HESAP GÖRMEK İSE BİZE AİTTİR." Der. Daha da dikkat çekici olanı ise,  Müddesir 11. ayetinde Allah elçisine seslenerek bakın ne diyor. "BENİ, YARATTIĞIM KİŞİYLE BAŞ BAŞA BIRAK." Ne dersiniz, Allah ın bu uyarılarından dersler aldık mı? Yoksa Allah, elçisinin bile kuluyla arasında olamayacağını ve Allah bizzat kuluyla baş başa kalması gerektiğini anlatıyorsa bizlere, acaba bu gerçeği hayatımıza geçirebildik mi, anlayabildik mi, YOKSA ALLAH İLE ARAMIZA, ŞEFAATÇİLER Mİ SOKTUK.

Arapçayı kutsal bir dil ilan edip, Allah böyle bir bilgi vermediği halde, cennet lisanının bile Arapça olduğunu söyleyebildiler. ALLAH IN MESAJLARINI, UYARILARINI ANLADIĞIMIZ DİLDEN OKUMAMIZI ENGELLEDİLER. Kur'an ın başka dillere tam olarak çevrilemeyeceğini, kelimelerin, ayetlerin çok daha farklı anlamalara geldiğini söyleyerek, bu toplumu korkuttular, tedirgin ettiler. Hâlbuki Allah, Kur'an ın neden Arapça indirildiğini açıklamış ve bizleri bilgilendirmişti. Bakın Allah ayetinde, bu konuda bizlere anlatılanları yalanlayarak, ne kadar açık ve akılcı bilgiler veriyor, Kur'an ın neden Arapça indirildiğine dair.

Zuhruf 2–3: Apaçık Kitab'a andolsun ki, İYİCE ANLAYASINIZ DİYE biz, onu Arapça bir Kur'an yaptık. (Diyanet meali)

Fussilet 44: Eğer biz bu Kur'ân'ı yabancı bir dilde indirseydik, onlar kesinlikle, "Âyetlerinin açıklanması gerekmez miydi? Bir Arap'a yabancı bir dille söylenir mi?" diyeceklerdi. De ki: "O, inananlar için bir yol gösterici ve gönüllerine şifadır. Kâfirlerin kulaklarında ağırlık vardır ve KUR'ÂN ONLARA KAPALIDIR; sanki onlara uzak bir yerden sesleniliyor." (Bayraktar Bayraklı meali)

Allah ayetinde Kur'an ın, apaçık yani anlaşılan bir kitap olduğunu söylemesine rağmen, bizlere Kur'an ı herkesin anlayamayacağını, her bilginin Kur'an da detaylı olmadığını söylemediler mi? KUR'AN I ANLAYARAK VE DÜŞÜNEREK OKUYAN BİR MÜSLÜMAN ASLA KANDIRILAMAZ, ALDATILAMAZ. Onun için Allah ayetleri önce okuyun ve anlayın, sonrada üzerinde düşünün emrini vermiştir.

Ayetleri anlamadan okutan, siz anlamasanız da okuyun, Allah sevap yazar zihniyetini topluma yerleştiren ruhban anlayışı, bizlerin düşünmesini de engellemişlerdir. Allah bakın Arap toplumuna neden Arapça indirdiğini söylüyor. "İYİCE ANLAYASINIZ DİYE ARAPÇA İNDİRDİK." Yani Araplara, kendi dillerinden indirdik ki anlasınlar diyor Rabbimiz. Din tacirlerinin tuzağına düşen bizler, bu gerçeklerle buluşamadığımız sürece, Kur'an ı anlamamız da asla mümkün olmayacaktır. Allah anlamını bilmeden, üzerinde düşünmeden okuyacağımız bir bilginin, bizlere fayda sağlayamayacağını çok iyi biliyor. Onun içinde lütfen, özellikle içinde bulunduğumuz bu Ramazan ayı içinde, KUR'AN I MUTLAKA ANLAYARAK VE DÜŞÜNEREK BOLCA OKUYALIM.

Devamındaki ayet, konuya çok güzel açıklama getiriyor ve bakın ne diyor. EĞER KUR'AN I ARAP TOPLUMUNA, BAŞKA DİLDE GÖNDERMİŞ OLSAYDIK, AYETLER AÇIKLANMASI GEREKMEZ MİYDİ, BİZLERİN ANLAYACAĞI DİLDE GÖNDERMENİZ GEREKMEZ MİYDİ, BİR ARABA YABANCI DİLDE KİTAP MI İNDİRİLİR, DERDİNİZ DİYOR. Çok doğru değil mi? Araplara Türkçe bir Kur'an indirildiğini düşünün, bu durumda ne yapmaları gerekirdi? Tüm toplum şaşırır kalırdı, ALLAH IN TEBLİĞİNİ DE ALAMAZLARDI? Hem Arap peygamber göndereceksin, hem de farklı dilde Kur'an ı indireceksin. Bakın böyle olsa nasıl mantıksız olurdu değil mi?

Eğer mantıksız olduğunu kabul ediyorsanız, bizlerinde anlamadığımız dilden, yani Arapça Kur'an ı okumamızın gerekli olduğunu söyleyemezsiniz. KUR'AN ALLAH IN KULLARINA MESAJIDIR, TEBLİĞİDİR. Bu tebliğin her dile çevrilemeyeceğini, çok farklı anlamlara geleceğini söylemek, Allah a saygısızlıktır, iftiradır. Allah yemin ederek, bu kitabı anlayabilmemiz için kolaylaştırdığını söyleyecek, daha sonrada her dile tam olarak çevrilemeyen bir mesaj, uyarı gönderip, tüm kullarını bundan sorumlu mu tutacak? Lütfen aklımızı başımıza toplayalım, kendimize gelelim. Bunun hesabını veremeyiz.

Fussilet 44. ayette dikkat ederseniz Kur'an ın KÂFİRLERE kapalı olduğunu, onların anlayamayacağını söylüyor. Peki, burada bahsedilen kâfirler sözünden kimleri anlamalıyız? Yalnız Kur'an ı inkâr edip, İslam ı kabul etmeyenlerimi anlamalıyız. Kesinlikle hayır. Allah Maide 44. Ayetinde Bakın Ne Diyor. ALLAH'IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMETMEYENLER, KÂFİRLERİN TA KENDİLERİDİR.  Araf 37. ayette de, Allah hükmetmediği halde, BUNLARDA ALLAH KATINDANDIR DİYEREK, ALLAH A İFTİRA EDENLERİN, Allah yasakladığı halde, Allah dan başka yardım istedikleri, veli ve şefaatçi edindikleri kişilerin, mahşer günü hani şefaatçileriniz, yardımcılarınız dendiğinde, hiç kimseyi yanlarında bulamayacakları ve BU KİŞİLERİN KAFİR OLDUĞU ÖRNEĞİNİ VERİYOR. Yani ben Müslüman'ım diyen, ama İslam ın, Kur'an ın gereklerini tam olarak yerine getirmeyenler bunlar. İşte böyle kişilere Allah Kur'an ı kapattığını, kulaklarına ağırlıklar bağladığını, gönüllerini mühürlediğini söyler bizlere. Allah cümlemizi bu yanlıştan korusun.

Allah birçok ayetinde, ayetleri bizlerin düşünmesini emrediyorsa, önce ayeti anladığımız dilden okumalıyız ki, daha sonra ayetler üzerinde düşünüp öğütler alabilelim. Bunun tersini söyleyenler, Allah ın gerçeklerinin üstünü örtenlerdir. Bu yanlış düşüncelere uyan insanlar düşünemediği, Kur'an ın sınırlarını aştıkları içinde, KÂFİRLERİN SAFINDA OLMAKTAN, asla kurtulamazlar.

Kur'an gerçeklerine kulaklarını kapatanlar, gönül gözleriyle asla gerçekleri göremezler. ALLAH BÖYLE İNSANLARA, TEKRAR HATIRLATMAK İSTİYORUM, KUR'AN IN KAPALI OLDUĞUNU SÖYLÜYOR. Allah cümlemizi, batılın ve hurafenin etkisinde kalmayan, kulakları ve gönlü mühürlenmemiş, gözleri perdelenmemiş kulları arasında olmayı, nasip etsin inşallah.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/




176
Bugünkü yazımda, sizlerin dikkatinizi çekmeye çalışacağım konu, BİR MÜSLÜMAN İNANCINI, HANGİ SINIRLAR İÇİNDE YAŞAMALIDIR. PEYGAMBERİMİZİN DİN ADINA SINIRLARI NEYDİ? BİZLERİN SINIRLARININ NE OLMASINI ALLAH BİZLERDEN İSTİYOR. Gelin bu soruların cevabını, sorumlu olduğumuz ve bizlere yol gösterici olarak gönderilen, Kur'an dan anlamaya çalışalım.

Allah bazı ayetlerinde dikkatimizi çekerek, şöyle bir uyarıda bulunur. " ALLAH SINIRI, HADDİ AŞANLARI SEVMEZ." Bu uyarıda yapılan had, sınır nedir burası önemli. Bakın size öyle bir örnek vermek istiyorum ki, peygamberimiz daha yaşıyor. Bu durumdayken elçisinin bazı tebliğlerine uymak istemeyenleri uyarıp, hangi kitaba, kime sıkıca bağlanmalarını istiyor Allah.

Ali İmran 101: Size Allah'ın ayetleri okunup dururken ve Allah'ın Resulü de aranızda iken dönüp nasıl inkâr edersiniz? KİM ALLAH'A SIMSIKI BAĞLANIRSA, KESİNLİKLE O, DOĞRU YOLA İLETİLMİŞTİR.

Ayete lütfen dikkat edelim. Hitap edilen insanlar Allah a, elçisine ve kitaba iman etmeyenler değil, ÇÜNKÜ AYETLERİ OKUYORLAR, TEBLİĞ ALIYORLAR. Yoksa Allah elçisine ve kitaba iman etmeyenlere neden söylesin bunları. Ama inananlar arasında, yapılan bir yanlışa dikkat çekiliyor. Bir problem var elçisi ile bir kısım iman etmekte zorlananlar arasında. Bazı ayetlere yüz çeviriyorlar, inanmak istemiyorlar. Çünkü ne diyor, Allah ın resulü de aranızda. Lütfen bunu doğru anlamaya çalışalım. Hatırlarsınız cahiliye döneminden örnekleri verilir Kur'an da. Bazı kişiler Kur'an a inanalım ama atalarımızın inançlarını da yaşayalım dediklerini biliyoruz ama Allah bu istekleri asla kabul etmiyor. Demek ki iman edilecek, rehber alınacak, yalnız Allah ın katından gelen kitap olduğu çok açık anlaşılıyor. Ona asla ilave edemeyiz, emin olmadığımız bilgileri din diye yaşayamayız. HÜKÜM VEREN YALNIZ ALLAH DIR, HÜKMÜNE HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEZ, Lütfen bu ayetleri unutmayalım.

Bu ayetin iki ayet sonrasında, Allah bizlerin uymamız ve bağlanmamız gereken kitabın Kur'an olduğunu da bakın nasıl açıklıyor." HEP BİRLİKTE ALLAH'IN İPİNE (KUR'AN'A) SIMSIKI SARILIN. PARÇALANIP BÖLÜNMEYİN." Buradan da çok açık anlıyoruz ki, Allah ın hududu sınırları Kur'an mış. Allah ın koyduğu sınırları aşan, haram demediği şeylere de haram diyenleri de uyarıyor ve bakın ne diyor.

Maide 87: Ey iman edenler! Allah'ın size helâl kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın. ALLAH SINIRI AŞANLARI SEVMEZ. (Diyanet vakfı meali)

Demek ki Allah ın sınırları, Kur'an da belirtilmiş. Hatta Kur'an bir ayetinde şöyle uyarır. "ALLAH'IN İNDİRDİĞİYLE HÜKMETMEYENLER. SAPIKLARIN TA KENDİLERİDİR.". Rabbimizin haram demediği bir şeye haramdır, yasaktır dersek, Allah ın sınırlarını aşmış oluruz. Allah ın da, bu sınırları aşanları sevmediğini açıkça belirtiyor. Ne dersiniz, bu ayetten alacağımız kıssadan hisseyi düşünürsek, bizler İslam toplumu olarak, Allah ın sınırlarını aşmayan bir toplum olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Yüzünüzdeki tebessümü hissediyorum. Peki, peygamberimizin durumu nasıldı. Kur'an ın dışından, dini yönlendirme ve ilaveler yapma gibi bir düşüncesi var mıydı?

Enbiya 45: De ki: BEN, SADECE, VAHİY İLE SİZİ İKAZ EDİYORUM. Fakat sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar. (Diyanet vakfı meali)

Enam 19: ....BU KUR'AN BANA, KENDİSİYLE SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARMAM İÇİN VAHYOLUNDU....

Ahkaf 9: De ki: "Ben türedi bir peygamber değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım." (Diyanet meali)

Ayetlerden de anlaşılacağı gibi, Allah özellikle elçisinin, yalnız Kur'an a uyacağını belirtiyor ayetlerde. Sizce neden olabilir? Allah bilmiyor mu elçisinin yalnız Kur'an a uyacağını. Elbette biliyor. Bu uyarılar bizlere, uyarı niteliğinde din kardeşlerim. Lütfen düşünmeden okuyup geçmeyelim. Peygamberimiz, ben yalnız Kur'an a uyarım dedikçe, bugün bizlerin genel çoğunluğu inatla, yalnız Kur'an ile olmaz, fıkıh olmasaydı ne namazımızı kılabilirdik ne orucumuzu tutabilirdik deme yanlışını yapıyoruz ve peygamberimize Allah, Kur'an ın misli kadar hüküm koyma yetkisi vermiştir diyoruz. Böylece Kur'an ın sınırlarını aşmış, kendimize yeni bir din yaratmış oluyoruz, ama bunun farkında bile değiliz. Ne kadar ilginç, ALLAH IN RESULÜ BEN YALNIZ KUR'AN A UYARIM DİYOR, BİZLER İSE KUR'AN YETERSİZDİR, ÖZETTİR, HER BİLGİ YOKTUR DİYEREK KÂFİRLERİN SAFINDA YER ALIYORUZ. Hâlbuki Kur'an peygamberimizin yetki ve sorumluluklarından bahsederken, bakın neler diyor.

PEYGAMBERE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. (Ankebut 18) Diyanet meali.

BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.  (Kehf 56) Diyanet vakfı meali

SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. (Rad 40) Diyanet meali.

Cahiliye devrinde de yapılan yanlışı, bakın Allah nasıl uyarıyor.

Maide 77: De ki: "Ey Kitap ehli! HAKKIN DIŞINA ÇIKARAK DİNİNİZDE AŞIRI GİTMEYİN. Daha önce sapmış, birçoklarını da saptırmış ve dümdüz yoldan da şaşmış bir milletin arzu ve keyiflerine uymayın." (Diyanet meali)

Hak olanın ne olduğunu Allah, birçok ayetinde söylüyor ve HAK YALNIZ ALLAH KATINDAN GELENDİR açıklamasını yapıyor. Allah sizleri Kur'an dan sorumlu tutuyorum diyerek, HAK olanın en son gönderilen, yalnız Kur'an olduğu belirtiyor. Cahiliye dönemindeki insanlar, Allah ın gönderdiği kitabın sınırlarını aşarak, atalarının rivayet inançları ile şekillendirdiği itikatlarından dolayı Rabbimiz uyarıyor ve ne diyor? "HAKKIN DIŞINA ÇIKARAK, DİNİNİZDE AŞIRIYA GİTMEYİN" NE YAZIK Kİ BİZLERİN İNANCINDA SINIR KALMADI, HAKKIN SINIRINI İSE BİLEN YOK. Cahiliye dönemindeki toplumlara hitaben Kur'an, çok düşündürücü bir uyarıda bulunuyor. Allah ın gönderdiği kitapların sınırını aşanlara, Allah hüküm vermediği halde, bunlarda Allah katındandır diyenleri, bakın nasıl uyarıyor. Kıssadan hisse alana ne mutlu.

Kalem 36–37: Size ne oluyor, NASIL HÜKÜM VERİYORSUNUZ? YOKSA SİZE AİT BİR KİTABINIZ VAR DA (BU BATIL HÜKÜMLERİ) ONDAN MI OKUYORSUNUZ?(Diyanet meali)

Bu ayetten ders alarak, Allah ın rehberi Kur'an ı yeterli görmeyip, Rahmanın sınırlarını aşanlara, Allah hüküm vermediği halde, bunlarda Allah ın katından dır diyenlere sormak istiyorum.

SİZLER NASIL HÜKÜM VERİYORSUNUZ. BU SÖYLEDİKLERİNİZ KONUSUNDA, ALLAH KUR'AN DA HÜKÜM VERMEMİŞTİR. YOKSA ALLAH IN KİTABININ EŞ DEĞERİNDE, SİZE AİT BİR KİTABINIZ MI VAR. ONDAN MI OKUYORSUNUZ.

İnanın çok büyük yanılgılar içindeyiz. Bu sapkınlık derecesine varmış, yanılgılarımızı fark edebilmek adına, hep birlikte batıldan uzak, Kur'an ın sınırlarını aşmadan, FURKAN ın ipine sarılalım. Allah Kurtuluşa ereceklerin bakın kimler olduğunu söylüyor. Lütfen bu uyarıları dikkate alalım, hesap günü çokkkkkk ama çok pişman oluruz.

Bakara 5: İşte onlar, RABLERİNDEN GELEN BİR HİDAYET ÜZEREDİRLER ve KURTULUŞA ERENLER DE ANCAK ONLARDIR.(Diyanet vakfı meali)

Muhammed 2–3: İman edip yararlı işler yapanların, RABLERİ TARAFINDAN HAK OLARAK MUHAMMED'E İNDİRİLENE İNANANLARIN GÜNAHLARINI ALLAH ÖRTMÜŞ ve hallerini düzeltmiştir. BUNUN SEBEBİ, İNKÂR EDENLERİN BATILA UYMALARI, İNANANLARIN DA RABLERİNDEN GELEN HAKKA UYMUŞ OLMALARIDIR. İşte böylece Allah, insanlara kendilerinden misallerini anlatır. (Diyanet vakfı)

Ayette açıkça Rabbimiz, Allah katından gelen Kur'an a uyan, onun sınırlarını aşmayan, yalnız onun ipine sarılan, emin olmadığı bilginin ardına düşmeyen kullarım, KURTULUŞA ERECEKTİR, ONLARIN GÜNAHLARI BAĞIŞLANACAKTIR dediği halde, bizler korkmadan, utanmadan yalnız Kur'an ile olmaz, Kur'an iman adına bizlere yetmez demekten çekinmiyoruz. Allah daha önce gönderdiği kitapların dışına çıkan, kitabı yeterli görmeyip, atalarından intikal eden rivayetleri dinleştirip, Allah ın sınırlarını aşanlara bakın ne diyor.

Hucurat 16: De ki: "DİNİNİZİ ALLAH'A MI ÖĞRETİYORSUNUZ? Oysa Allah göklerde olanları da yerde olanları da bilir, Allah her şeyi bilendir." (Diyanet meali)

Lütfen bu ayet üzerinde dikkatle düşünelim. Ehli kitap, bugün bizlerin yaptığı gibi, Allah ın gönderdiği kitabı yeterli görmeyip, her bilginin olmadığı, herkesin anlayamayacağı bir kitap ilan ederek, Rahmanın sınırlarını aşarak bir din yaratanlara, çok dikkat çekici uyarıda bulunuyor. DİNİNİZİ ALLAH'A MI ÖĞRETİYORSUNUZ? Evet, ne yazık ki bizlerde aynı yanlışı yapıyoruz ve Allah ın indirdiği dini, detaysız, açıklanmamış bularak, HÂŞÂ ALLAH IN DİNİNİ, ALLAH A ÖĞRETMEYE KALKIYORUZ. Sonucunu da tüm İslam âleminde görüyoruz.

Değerli din kardeşlerim. Peygamberimizin kayıtsız şartsız uyduğu kitabın, yalnız Kur'an olduğunu bizzat Kur'an söylüyorsa, bizlerin de yalnız ve yalnız din ve iman adına uyacağımız kitabın, yalnız Kur'an olduğunu unutmamalıyız. BİR BAŞKA DEYİŞLE, ALLAH IN SINIRLARI KUR'AN DIR. KUR'AN IN SINIRLARININ DIŞINA ÇIKAN, ALLAH IN SINIRLARINI AŞMIŞ DEMEKTİR. Kur'an dan son bir uyarı ile yazıma son vermek istiyorum. Rabbim cümlemizi, Kur'an ın sınırlarını aşmayan, Rabbin halis kulları arasına alsın inşallah.

Casiye 6: İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir. Onları sana gerçek olarak okuyoruz. ARTIK ALLAH'TAN VE O'NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR? (Diyanet meali)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/

177
Kur'an bizlere birçok konuda bilgiler verir ve bizlerin düşünmesini ister. Tabi bizler Kur'an ın verdiği bilgilerle yetinmediğimiz içinde, öyle yanlış ve emin olamadığımız bilgilere de inanırız ki, Kur'an bunların hiç birisini onaylamaz. Ama Kur'an ın onaylamaması, bizleri her nedense çok fazla tedirgin etmez. Halbuki Allah bizleri bu konuda uyarıp, sakın Kur'an ın sınırlarını aşmayın, Kur'an ın ipine sarılın, çünkü sizleri Kur'an dan sorumlu tutuyorum diye uyarmıştır.

Bu makalemde sizleri, düşünmeye davet etmek istediğim iki ayet olacak. Lütfen bu iki ayet üzerinde birlikte dikkatle düşünelim.

Hac 47: Bir de senden acele azap istiyorlar. Hâlbuki Allah asla va'dinden caymaz. ŞÜPHESİZ RABBİNİN NEZDİNDE BİR GÜN, SİZİN SAYDIĞINIZ BİN YIL GİBİDİR. (Diyanet meali)

Zümer 42: Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları esnasında ruhlarını alır. ÖLMELERİNE HÜKMETTİĞİ KİMSELERİNKİNİ TUTAR, DİĞERLERİNİ BİR SÜREYE KADAR SALIVERİR. Doğrusu bunda düşünen kimseler için dersler vardır. (Diyanet meali)

Hac suresi 47. ayette Allah bizlere, çok önemli ve dikkat çekici bir bilgi veriyor ve diyor ki, SİZİN YAŞADIĞINIZ DÜNYADA GEÇEN BİN YILINIZ, BENİM KATIMDA BİR GÜN GİBİDİR. Çok dikkat çekici ve önemli bir bilgi. Demek ki Allah ın katında geçen zaman dilimi ile bizlerin yaşadığı dünyada geçen zamanın akışı, düşünemeyeceğimiz kadar farklı.

Şöyle söylediğimizde yanlış düşünmemiş oluruz. Peygamberimizin yaşadığı dönem, Allah ın katında yaklaşık bir buçuk gün geçmiş. Şu zaman farklılığına bakar mısınız lütfen. Bu zaman farkına, ilk baktığımızda akıl erdiremiyoruz, AMA İLMİN IŞIĞINDA ZAMANLA AYETLER, ÇOK DAHA GÜZEL ANLAŞILIYOR.

Bazı kardeşlerimiz Kur'an da geçen, Müteşabih ayetlerin anlamlarını yalnız Allah bilir diyor. Hâlbuki ayette, bu ayetler hakkında ilim adamlarına atıfta bulunuyor ve bunların da inandıklarını belirtiyor. NEDEN İLİM ADAMLARI İNANIYOR DİYE DÜŞÜNMELİYİZ. İlim adamı olmayanları ilgilendirmiyor mu bu ayetler? Elbette ilgilendiriyor ama ilim adamlarının ayetlerde bahsedilen konuları, ortaya çıkarmasından sonra, her şey anlaşılıyor. Burada bahsedilen, anlatılmak istenen, bazı konular zamanla ilim adamları tarafından ortaya çıkaracakları ve manalarının çok daha doğru anlaşılacağı anlatılıyor.

Müteşabih kelime anlamı olarak, hemen anlamı anlaşılamayan, benzer farklı anlamlara gelebilen, daha açıkçası zihin karıştıran anlamına gelir. ALLAH KUR'AN DA BİZLERİN HİÇ BİR ZAMAN ANLAYAMAYACAĞI HİÇ BİR BİLGİYİ, BİZLERLE ASLA KUR'AN DA PAYLAŞMAZ. ÇÜNKÜ ANLAMADIĞIMIZ BİR BİLGİNİN, BİZLERE FAYDASI OLMAZ DA ONDAN. HATTA TAM TERSİNE KAFA KARIŞTIRIR, BİZLERİ ŞÜPHEYE DÜŞÜRÜR. Ama ayetlerin anlamları ilmin ışığında, zamanla anlaşıldığında, imanımız güç kazanacaktır.

Allah katında geçen zamanın, bizim zamanımızla çok farklı olduğunu, ilim adamları günümüzde keşfetmişlerdir. Yukarıda yazdığım, Zümer suresi 42. ayette geçen, çok önemli bir bilgi var. Allah ölüm konusunda bilgi veriyor bizlere ve diyor ki, UYUDUĞUNUZ ZAMAN, ÖLÜM ANINI GEÇİCİ OLARAK YAŞIYORSUNUZ.

Peki, bu ne anlama geliyor. Allah bizlere ölümü anlatıyor ve diyor ki, aslında sizler uyuduğunuzda, ölümü yaşıyorsunuz. Hakkınızda kesin ölüm kararı verdiğimiz bir daha uyanamıyor, yaşamasına izin verdiklerimiz ise takdir ettiğimiz yaşamın sonuna kadar, ruhlarını iade ediyoruz. Buraya kadar ayet açıkça bizlere bildiriyor.

Günümüz ilmi ise, bu konuda son yıllarda, çok daha geniş bilgilere sahip ve gerçekten rüyamızda, Allah ın katında geçen zaman farkı ile bizlerin günümüzde yaşadığımız zaman farkını, ilimle ortaya çıkarmıştır. Kur'an ın sözlerinin doğru olduğunu böylece ortaya çıkmıştır. Hem de Allah ın verdiği RÜYA örneğinden yola çıkarak.

Günümüz ilmi, uyurken gördüğümüz çok uzun rüyaların, çocukluğumuzdan tutun, bütün yaşantımızda geçen zamanı rüyalarımızda, BİRKAÇ SANİYE İÇİNDE GÖRDÜĞÜMÜZÜ KANITLAMIŞLARDIR. ÇÜNKÜ UYUDUĞUMUZDA, ALLAH IN ZAMAN DİLİMİNE TABİ OLUYORUZ. Bunları gören, anlayan bir Müslüman, Kur'an ın Allah katından geldiğini ilimle fark ediyor, imanları çok daha fazla güçleniyor. Bu ayetlerin amacı da budur zaten.

Bizler bu dünyadaki imtihanımızı, eğer Kur'an da bahsedilmeyen, emin olamayacağımız bilgiler ışığında yaşarsak, asla Allah ın istediği bir yolda yürümüş olamayız. Onun için bizlere düşen, hurafeden ve batıldan uzak, yalnız Allah ın apaçık sözlerine, ayetlerine bakmalı ve onun verdiği hükümleri hayatımıza geçirmeliyiz.

Ahkaf 9: De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. BANA VAHYEDİLENDEN BAŞKASINA DA UYMAM! VE BEN, AÇIKÇA UYARAN BİR ELÇİDEN BAŞKASI DA DEĞİLİM." (Yaşar Nuri meali)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/



178
Günümüzde halk arasında, çok konuşulan hatta tartışılan bir konu vardır. "ALLAH KUL HAKKINI AFFETMEZ". Bazı kişilerde, Allah ın Kur'an da böyle bir hükmü yok, Allah bana şirk koşmadığınız sürece, affetmeyeceğim günah yoktur, şeklinde cevap verirler. Bu karşılıklı düşünceden yola çıkarsak, Allah kendisine yapılan suçu affetmiyor ama insanların birbirlerine yaptıkları adaletsizlikleri affedebiliyor, gibi bir sonuç çıkar ki, buda bizleri yanlışa götürür. Bu konu üzerinde düşünmeye başlamadan önce, sizlere hatırlatmak istediğim bir ayet var.

Nisa 31: Eğer YASAKLANDIĞINIZ BÜYÜK GÜNAHLARDAN KAÇINIRSANIZ, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız. (Diyanet vakfı meali)

Peki, bu büyük günahlar neler olabilir sizce. Eğer bizler nefislerimizin esiri olmadan, bunların ayrımını doğru yaparsak, Allah elbette çok bağışlayıcıdır, günahlarımızın bir kısmını, belki de hepsini affedecektir. TABİ İŞLEDİĞİMİZ ONCA GÜNAHLARIN, HİÇBİRİNİN KARŞILIĞINI GÖRMEDEN AFFEDİLEREK, CENNETE GİDECEĞİMİZİ ZANNETMEYELİM.

Şura 42: Ancak insanlara ZULMEDENLERE VE YERYÜZÜNDE HAKSIZ YERE TAŞKINLIK EDENLERE ceza vardır. İşte acıklı azap bunlaradır. (Diyanet vakfı meali)

İnsan 31: O, dilediği kimseyi rahmetine sokar. ZALİMLERE İSE ELEM DOLU BİR AZAP HAZIRLAMIŞTIR. (Diyanet meali)

Rum 57: O gün ZULMEDENLERE MAZERETLERİ FAYDA SAĞLAMAZ, Allah'ı razı edecek amelleri işleme istekleri de kabul edilmez. (Diyanet meali)

Nisa 168: Muhakkak Allah, İNKÂR EDENLERİ VE ZULMEDENLERİ NE BAĞIŞLAR, ne de doğru bir yola eriştirir. (Elmalı meali)

Nisa 48: Allah, KENDİSİNE ORTAK KOŞULMASINI ASLA BAĞIŞLAMAZ; BUNDAN BAŞKASINI, (GÜNAHLARI) DİLEDİĞİ KİMSE İÇİN BAĞIŞLAR. Allah'a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur. (Diyanet vakfı meali)

Demek ki Allah ın bağışlamayacağına hükmettiği günahlar yalnız kendisini inkâr eden, ya da şirk koşanlar değil, topluma zulüm ederek haksız yere taşkınlıklar çıkaranları, adaletsizce halka hükmedenleri asla bağışlamayacağını söylüyor. Eğer Allah ın ayetlerinden, kendisine şirk koşmak hariç, her günahı bağışlarım diye anlarsak, adaletsiz bir hüküm çıkarmış oluruz Kur'an dan. Allah kendisine karşı işlenen bir suçu affetmiyor ama kulunun kuluna karşı işlediği suçları affedebiliyor sonucuna varırız ki, bu anlayış asla Kur'an ın adalet anlayışı değildir.

BU DÜNYADA HATASINI GÖREN, KABUL EDEN, PİŞMAN OLARAK ALLAH DAN BAĞIŞLANMAYI DİLEYEN HER İNSANI ALLAH AFFEDEBİLİR. Hatta kendisine bir zamanlar şirk koşmuş olsa bile. Bakın Musa peygamberimizin kıssasından, bu konuda bir örnek ayet.

Bakara 54: Musa, kavmine "Ey kavmim! Buzağıyı tanrı edinmekle kendinize büyük kötülük ettiniz. Hemen yaratanınıza tövbe ediniz ve kendinizi ıslah ediniz. Böyle yapmanız yaratanınız katında sizin için hayırlıdır" demişti. ALLAH DA TÖVBELERİNİZİ KABUL ETTİ. ÇÜNKÜ O, TÖVBELERİ KABUL EDENDİR; MERHAMET SAHİBİDİR. (Bayraktar Bayraklı meali)

BURADAN DA ŞUNU ANLIYORUZ. HATALARIMIZDAN DÖNEBİLECEĞİMİZ, PİŞMANLIKLARIMIZLA BAĞIŞLANMA DİLEYEBİLECEĞİMİZ YER BU DÜNYADIR. Eğer bu dünyada, imtihanımızı noktalamış ve son nefesimizi vermiş isek, bu konuda bağışlanma hakkımızı da kaybetmişiz demektir. Yalnız bağışlanma, affedilme konusunu doğru anlamalıyız.

Bağışlayan, affeden yani şefaat gösteren yalnız Allah dır. Onun adalet terazisinde de asla şaşma olmaz. Allah ın adalet anlayışını lütfen, kendi nefsimizde değerlendirmeyelim, hata yaparız. Allah ın affedeceği, bağışlayacağı konuları bizler çok fazla tahmin edemeyiz, ama kolay kolayda yaptıklarımızdan cezasız kurtulacağımızı zannetmeyelim.

Farkında değiliz Allah, yaptıklarımızın cezasını ya da mükâfatının bir kısmını, bu dünyada bizlere veriyor. Kur'an a baktığımızda, Allah kendisine karşı nefsimizin etkisiyle yaptığımız yanlışların bir kısmını affedebileceğini söylüyor. Peki, kulun kula yaptığı adaletsizliği, zulmü, haksızlığı sizce affedeceğini söylüyor mu? İşte bu kısmı bence hepimiz çok dikkatle düşünmeliyiz. Kendimizi avutarak, yaptıklarımızdan bir çırpıda kurtulacağımızı zannetmeyelim. Yaptığımız adaletsizliklerin mutlaka karşılığını, huzuru mahşerde alacağız. Aşağıdaki ayet üzerinde, lütfen dikkatle düşünelim.

Ali İmran 185: Her can ölümü tadacaktır. ANCAK KIYAMET GÜNÜ YAPTIKLARINIZIN KARŞILIĞI SİZE TASTAMAM VERİLECEKTİR. KİM CEHENNEMDEN UZAKLAŞTIRILIP CENNETE KONURSA o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Zira bu dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir. (Bayraktar Bayraklı meali)

Buradan da anlıyoruz ki, ben iman ettim demekle her türlü suçtan kurtulmak yok. Yaptıklarımızın mutlaka karşılığını göreceğiz. Az ya da çok. Adaletin temeli de bu anlayış değil midir? Hangimiz bizlere yapılan adaletsizlikleri, zalimlikleri, ihaneti sebepsiz affeder? BİZLER AFFETMİYORSAK, ALLAH DA AFFETMEZ.

Bizler affedilme konusunu, yani şefaati sanırım adalet anlayışından uzak anlıyoruz. Şöyle düşünelim, bu dünyada hapishaneler kimler içindir? Suç işlemiş insanlar için elbette. Bu kişilerin bir kısmı burada belirli bir zaman tutulur, yaptıklarına pişman olurlar cezalarını çekerler ve hapisten çıkar. Bir kısmı da öyle suçlar işlemiştir ki uslanması ve topluma ayak uydurması mümkün değildir, bunlarda ebedi hapiste kalır. BU ÖRNEKTEN YOLA ÇIKARSAK ŞEFAATİ, AFFEDİLMEYİ, EBEDİ CEHENNEMLİKLERİN HARİCİNDE, İŞLEDİKLERİ SUÇUN CEZASINI CEHENNEMDE ÇEKTİKTEN SONRA, ALLAH IN BAĞIŞLADIKLARI, ŞEFAAT ETTİKLERİ VE CENNETİNE ALDIKLARI DİYE ANLAMALIYIZ. Bunun ölçüsünü, sınırını bizler bilemeyiz, takdir edemeyiz. BİLDİĞİMİZ TEK ŞEY, HERKESİN YAPTIĞININ KARŞILIĞINI BULACAĞI HÜKMÜDÜR. Allah ın kesin bir hükmünü sizlere hatırlatmak istiyorum. Bakın ne diyor.

Meryem 71–72: İçinizden, ORAYA UĞRAMAYACAK HİÇBİR KİMSE YOKTUR. Bu, Rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür. SONRA BİZ, ALLAH'TAN SAKINANLARI KURTARIRIZ; zalimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız.  (Diyanet vakfı)

Ayetten de anlıyoruz ki, hepimiz cehenneme uğrayacak, bu Allah ın kesin bir hükmü. Ali İmran 185. ayette de dikkat ederseniz, KİM CEHENNEMDEN UZAKLAŞTIRILIP CENNETE KONURSA, O KURTULUŞA ERMİŞTİR DİYOR. Peki, bu uğramak, cehennemden kurtulmanın süresi ne kadar olacak? Bazı kişiler, Allah açıklık getirmediği halde, ben Müslüman'ım diyen cehenneme gitmeyecek ve cehennemin azabını Müslüman ibret için uzaktan görecek, oradan hemen cennete gidecek diyenler var. BUNU KİM SÖYLEDİ? KUR'AN DA BÖYLE BİR AÇIKLAMA YOK. BU ANCAK BİZLERİN ADALETSİZ NEFİSLERİMİZİN, ADALET ANLAYIŞIDIR.  İşte Allah ın adaletini böyle basitleştirebiliyoruz, nefislerimizin işine öyle geliyor. 

Hâlbuki ayetin son bölümünde ne diyor. Allah dan sakınanları KURTARACAĞIZ. Peki, kurtarmak ne demek? Cehennemden alıp çıkarmak demek. Demek ki cezamızı çekeceğiz. Yaptıklarımızın karşılığını mutlaka bulacağız. Elbette Allah istediği kulunu, hemen cennetine de koyar onu bizler bilemeyiz, yorum dahi yapamayız. ÖNEMLİ OLAN CEHENNEMDEN KURTULMAKTIR, EBEDİ KALMAKTAN AFFEDİLMEKTİR, BAĞIŞLANMAKTIR. Bazı kişiler cehenneme giren bir daha çıkamaz diyor. Onlara sormak isterim, işlenen onca farklı suçun cezası hiç ayrım yapmadan, cehennemde ebedi kalmak mıdır ya da hiç cezasız cennete gitmek midir? Onca farklı derecelerde yapılmış adaletsizlikler, haksızlıklar karşılığını nasıl bulacak? BU DÜNYADA BEŞERİN ADALETİNE BİLE YAKIŞTIRAMADIĞIMIZ BİR ADALET ANLAYIŞINI, NASIL ALLAH A NİSPET EDERİZ.

KUR'AN DA CEHENNEMİN, YALNIZ EBEDİ KALICILAR İÇİN YARATILDIĞINA DAİR HİÇBİR BİLGİ YOKTUR.  TAM TERSİNE ÖZELLİKLE, BAZI SUÇLARI ALLAH KUR'AN DA SAYAR VE BUNLARI İŞLEYENLER, EBEDİ CEHENNEMDE KALIR DİYE DE ÖZELLİKLE BELİRTİR. Demek ki bunun dışında kalanlar, cezalarını çektikten sonra çıkıyor, cennete giriyor demektir. Allah öyle adaletli ki cennette, cehennemde kat kat ve farklı değerde hazırlanmış, yaptıklarımızın karşılığı burada, hiç eksiksiz bizlere sunulacak.

Allah yinede ümitsizliğe kapılmasın diye kulları, kendi nefislerine karşı haddi aşanlara moral vererek, karamsar olmayın, sizler pişman olup doğru yola yönelirseniz, nefislerinin esiri olanları affedebilirim diyor.  Nefislerin esiri olma konusunu, lütfen doğru anlamaya çalışalım.

Zümer 53: De ki: EY KENDİ NEFİSLERİ ALEYHİNE HADDİ AŞAN KULLARIM! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! ÇÜNKÜ ALLAH BÜTÜN GÜNAHLARI BAĞIŞLAR. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir. (Diyanet vakfı meali)

Tüm bu bilgilerden yola çıkarak şunu söyleyebiliriz. Allah zulmedenlerin, zalimlerin mutlaka karşılığını verecektir. İster kul hakkı, ister kamu hakkı yiyenler olsun, mutlaka Allah katında cezasını bulacaktır. BU KONULARDA AFFIN SINIRINI, DERECESİNİ YALNIZ ALLAH BİLİR. Kişinin hakkına tecavüz etmiş, kişiyi geri dönüşü olmayan zarara sokmuş bir kişiden, helallik alması dahi, Allah katında onu kurtarmayabilir. ÇÜNKÜ BU DÜNYADA DİN VE İMAN ADINA BİR SUÇUN CEZASININ VERİLMESİ, YA DA AFFEDİLMESİNİN YETKİSİ, YALNIZ ALLAH A AİTTİR.

Bizlere düşen, yaptığımız yanlışları farkına vararak, tekrarlamamak olmalıdır. Allah, nasıl olursa bizi affeder anlayışı, bizleri doğruya götürmez, tam tersine hatada azgınlaşmamızı sağlar. Bir Müslüman Allah a ve elçisine iman ediyorsa, cehenneme gitmez, ceza çekmez, peygamberimizin şefaatiyle cehennem azabından kurtulur anlayışı, bizleri ne yazık ki Kur'an yolundan saptırmış ve rehavete düşürmüştür. LÜTFEN ALLAH IN ADALETİNİ, KENDİ NEFİSMİZDE BASİTLEŞTİRMEYELİM, YA DA ZORLAŞTIRMAYALIM, YOKSA CEHENNEMİN KALICILARINDAN OLURUZ.

Allah bağışlayıcıdır, sınırsız affedicidir ama asla adaletsiz değildir. Bunu da lütfen unutmayalım. Bizlerin istemediği bir adalet anlayışını, lütfen Allah a nispet etmeyelim. Unutmayalım ki yapılan her şeyin bir karşılığı vardır.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/










179
Bizler yaşadığımız yanlış inançlarımızı, öyle inatla savunmaya geçiyoruz ki, bunun hesabını inanın, Allah ın huzurunda veremeyiz. Aslında bir Müslüman olarak işimiz çok kolayken, kendi ellerimizle zorlaştırıyoruz, işin içinden çıkılmaz bir hale sokuyoruz. Daha sonrada neyin doğru, neyin yanlış olduğu konusunda da karar veremiyoruz.

Allah Kur'an da, inancımız ve bu konuda izlememiz gereken yolu anlatırken, sakın emin olmadığınız bilginin ardına düşmeyin der ve emin olacağınız kitabında yalnız Kur'an olduğunu bildirerek, Kur'an ın ipine sarılmamızı emreder. Çok daha açık bir şekilde Zuhruf 44. ayetinde, SİZLERİ KUR'AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM diye de uyarır. Böyle bir hüküm veren Rabbimiz, Kur'an da hiç bahsedilmeyen, konusu bile geçmeyen, FIKIH inancının dine ilaveleri olan bilgilerden, hükümlerden hesaba çeker mi bizleri? Madem Allah bizleri bu şekilde uyarıyor, bunun tam tersine inancımızı yaşamak niye? İşte bunu anlamakta zorluk çekiyorum.

Fıkıh inancının çok fazla etkisinde kalan bazı kardeşlerimiz bana, milletin kafasını karıştırıyorsun, ayetleri kendi kafana göre yorumluyorsun diyorlar. Böyle bir yanlış yapmaktan Rabbime sığınırım. Dinin anası, temeli olan Muhkem ayetler adı üstünde muhkem, yani şüphe duyulmayacak kadar açık ayetlerdir ve bu ayetler yoruma kapalıdır. Birisi bu ayetler üzerinde yorum yapıyorsa, ayeti amacından saptırıyor demektir. Onun için bizler muhkem ayetler üzerinde yorum yapamayız, Allah ne emrediyorsa kabul eder ve iman ederiz.

Günümüzde Kur'an ın yanında, tıpkı Kur'an değerlerinde olduğunu söyledikleri öyle rivayet bilgilere ve onun kitaplarına inanıyoruz ki, adeta bu inanç bizleri kâfirlerin safına doğru itiyor. ALLAH KUR'AN I BEN KORUYORUM DİYE BİZLERE BİLGİ VERİR ve bu kitabın vereceği bilgiler konusunda, emin olmamızı sağlar. Bunun dışından ise hiçbir bilgiyi, Kur'an ın onayından geçirmeden kabul edemeyeceğimiz konusunda, birçok uyarılar yapar bizlere. Hatta Kur'an ı kast ederek, hadi bir benzerini getirin bakalım diyerek meydan okur.

Günümüzde batılı ve hurafeyi savunmak adına, yaptığımız öyle bir yanlış var ki, bizleri günahların ve sapkınlığın zirvesine taşıyor. Hadislere dikkatle yaklaşmalıyız ve bu bilgiler hakkında, mutlaka Kur'an dan onay almalıyız dedikçe, bazı kişilerin inanılmaz sözlerle saldırıya geçmeleri ve adeta Kur'an ile rivayet hadisleri aynı kefeye koyarak, şirk koşmalarını üzülerek görmekteyiz. Bu yazımda bu yanlışa çok çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. Bakın bir arkadaşlarımız, rivayetleri savunmak ve aklamak adına neler söylüyor.

"Kur'an ın Allah ın kitabı olduğuna dair, bir deliliniz var mı? Kur'an da günümüze rivayetlerle gelmiştir. Hadisler hakkında ileri geri konuşuyorsunuz, Kur'an da bir hadis olmadığına deliliniz nedir?"

Ben Müslüman ım diyen bir insanın, söyleyeceği sözler değildir bunlar. Kur'an ın Allah katından indirildiğine, Kur'an ın bizzat kendisinden başka delil arayanlar, zaten Allah ın istediği gibi iman etmemiş demektir. Kuşku duyulmadan iman edilecek kitabın, bilgilerin yalnız Kur'an olduğunu fark edemeyenlere, elbette gerçekleri anlatmamız mümkün olamaz. Çünkü peygamberimizde müşriklere bu gerçeği anlatamamıştı. Onun anlatamadığını, bizlerin anlatması elbette mümkün olamaz.

Kur'an ın günümüze, rivayetler yoluyla geldiğini söyleyenlere ve bunlara inananlara şunu hatırlatmak isterim. BU SÖZLER, ÖNCE ALLAH A VE DAHA SONRA ELÇİSİNE İFTİRADIR. Peygamberimiz sağlığında, Allah ın indirdiği vahiylerin tamamını kayda aldırmış, yazıya geçirmiştir. Hatta ilk önceleri yalnız ezberletildiği halde, daha sonra ezberleyenlerin ölümü, bu yöntemin tehlikeli olduğunu anlamaları üzerine, tüm ayetler kayda geçirilmiş yazılmıştır.

Peygamberimizin devrinde ayetler, Mushaf yani kitap haline getirilmemiştir. Elbette bunun nedeni vardı. Çünkü peygamberimiz yaşıyordu, yaşadığı sürece vahiy devam edeceği düşüncesi ile birleştirilip, kitap haline dönüştürülmemişti. Mushaf haline getirilmesi dört halife devrinde olmuştur. Tekrar söylüyorum, vahiylerin tamamı, peygamberimiz tarafından sağlığında kayda geçirilmiştir, onun içinde günümüze rivayetler yoluyla değil, bizzat kayıt altına alınmış ve çok daha önemlisi, ALLAH IN KONTROLÜNDE, KORUMASINDA GÜNÜMÜZE KADAR GELMİŞTİR.

GÜNÜMÜZE ULAŞAN, RİVAYET HADİSLERE GELİNCE.  BU BİLGİLERİN, SÖZLERİN HİÇ BİRİSİ PEYGAMBERİMİZ TARAFINDAN YAŞADIĞI DÖNEMDE KAYDA ALINMAMIŞ, YAZILMAMIŞTIR. YAZILMIŞ OLSAYDI, HADİSLER BİR RİVAYETE GÖRE DİYE BAŞLAMAZDI. Bu sözlerin kayda alınmadığının, dilden dile nakledildiğinin bir kanıtıdır, bir rivayete göre diye hadislerin başlaması. Lütfen bu konu üzerinde, dikkatle düşünelim. Hatta tam tersine, kendi sözlerinin yanlış nakledildiğini gören Allah ın elçisi,  bundan sonra Kur'an dışından bir şey benden nakletmeyin diye uyarmıştır. Elbette bunun nedeni, Kur'an ın kayda geçirilmiş olması, yanlış nakledilmesi durumunda, karşısındaki kişinin bu bilginin doğru olup olmadığını, kontrol etme şansının olduğu gerçeğidir. Dört halife devrinde de hadisler kayda geçirilmemiş, hatta peygamberimizin hadis nakli yasağı, bu dönemde de titizlikte uygulanmıştır. Günümüze ulaşan hadislerin ise, peygamberimizin ölümünden ve dinin mezheplere bölünmeye başlamasıyla, yaklaşık 250 yıl sonra, halkın arasında dolaşan sözlerin/rivayetlerin bir araya getirilmesi ile oluşmuştur. SİZCE BU BİLGİLER NE KADAR DOĞRU OLABİLİR? BU BİLGİLERE GÖRE İMANIMIZI YAŞAYABİLİR MİYİZ? Yaşayamayacağımızı Kur'an söylüyor. Elbette kimin sözlerine inanılacağı konusu, sizlere kalmıştır. İmtihan olmanın gerçeği de budur.

Ne yazık ki bugün bizler bu gerçeği anlamak istemiyoruz. Öyle yanlışlar yapıyoruz ki, cahiliye dönemindeki müşrikleri aratmıyoruz. Atalarımızın inancını aklamak ve tıpkı Kur'an değerini onlara vermek için, Kur'an ın günümüze rivayetler yoluyla geldiğini, onun içinde rivayet hadislerden şüphe duymamızın, yersiz ve yanlış olduğunu savunabilmekteyiz. Çok daha ilginci, Kur'an ın da bir hadis olmadığına deliliniz nedir diyebiliyoruz. Hadis kelime anlamı olarak söz, haber, bilgi anlamındadır. Kur'an da da geçer, örneklerini verelim.

Casiye 6: İşte şunlar, Allah'ın ayetleridir, onları sana gerçek ile okuyoruz. ALLAH'TAN VE O'NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ HADİSE (SÖZE) İNANACAKLAR? (febi-eyyi hadîśin) (Süleyman Ateş meali)

Araf 185: Onlar göklerdeki ve yerdeki sınırsız hükümranlık ve nizama, Allah'ın yarattığı her şeye, ecellerinin yaklaşmış olabileceğine hiç bakmadılar mı? PEKİ, BUNDAN SONRA ARTIK HANGİ SÖZE İNANACAKLAR. (febi-eyyi hadîśin ) (Diyanet meali)

Bu ayetlerden de açıkça anladığımız gibi hadis, söz, bilgi anlamındadır. Allah da bizlere rehber olacak güvenilecek sözlerin/hadislerin yalnız Allah ın hadisleri olduğunu apaçık söylüyor ve bakın ne diyor tekrar hatırlayalım.

—ALLAH'TAN VE O'NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ HADİSE (SÖZE) İNANACAKLAR?

— PEKİ, BUNDAN SONRA ARTIK HANGİ SÖZE/HADİSE İNANACAKLAR.

Ama bizlerin uslanmaz nefisleri, atalarımızın inancını aklamak ve yaşamak adına, Allah ın hadislerini/sözlerini görmezden gelerek, Kur'an ın ayetleriyle, rivayetler yoluyla bizlere ulaşan ve asla emin olamayacağımız sözleri/hadisleri, Allah ın sözleri/hadisleriyle eş tutabiliyoruz. Allah bizleri affetsin.

Değerli din kardeşlerim, ömür hızla akıp gidiyor. Emaneti teslim etmeden, imtihanımızı tamamlamadan önce, gelin yalnız Kur'an ın ipine sarılalım ve onu anlayarak, düşünerek okuyalım. Bizlere öğretilen sözleri/hadisleri de mutlaka Kur'an ın süzgecinden geçirelim. Kur'an ın onayını alan her bilgi, elbette başımızın tacıdır, bizlere örnektir. Ama Kur'an dan onay almayan her bilgi de, inancımız için fitnedir, bizleri dinden uzaklaştırıp, kâfirlerin safında yer almamızı sağlar.

İMAN, İNANÇ GÜVEN VE SADAKATLE OLUR. BİZ İMAN EDENLER, KUR'AN IN ALLAH KATINDAN GELDİĞİNE VE ALLAH TARAFINDAN KORUNDUĞUNA İNANDIK, İMAN ETTİK. Kur'an asla rivayet değil, Allah katından bizler için HAK OLAN, ALLAH IN HADİSLERİ, SÖZLERİDİR. Onun dışından yol gösterici sözler/hadisler aramayalım. ÇÜNKÜ ALLAH KUR'AN IN DIŞINDAN, HADİSLERE/SÖZLERE SAKIN İNANMAYIN DİYE, BİZLERİ UYARMIŞTIR. ALLAH IN RESULÜDE YALNIZ KUR'ANA UYMUŞ VE YALNIZ KUR'AN İLE ÜMMETİNE HÜKMETMİŞTİR, LÜTFEN BUNU UNUTMAYALIM. Bakın Allah ın elçisi, ben yalnız bana vahyedilene yani Kur'an a uyarım diyor. Sizler yalnız peygamberimizin uyduğu vahye uymuyor musunuz? Karar sizlerin.

Ahkaf 9: De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım. (Diyanet vakfı meali)

Ankebut 18: "Eğer siz yalanlarsanız bilin ki, sizden önce geçen birtakım ümmetler de yalanlamışlardı. PEYGAMBERE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR." (Diyanet meali)

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK


https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/




180
Biz Müslümanlar olarak acaba, Kur'an ı gereği gibi tanıyor muyuz? Kur'an ın indirilme amacını biliyor muyuz, burası çok önemli. Eğer bunun farkında değilsek, ondan gereği gibi faydalanmamızda mümkün olmayacaktır. Bir okurum bana şöyle bir soru sormuş, aslında bu soru, bizlerin Kur'an gerçeklerini anlamadığımızı ve bizlerin Kur'an dan gereği gibi faydalanamadığımızı gösteriyor.

"Allah Kur'an ı düşüne düşüne okuyun diyor ama meali düşüne düşüne okuyun demiyor, yanlış mı anlıyorum acaba."

Bunu söyleyebiliyor ya da düşünebiliyorsak, bizler Kur'an ın ne olduğunu bilmiyoruz ve indiriliş sebebini de anlamamışız demektir. Allah Kur'an ı neden Arapça indirdiğini anlatırken, siz Arap bir toplumsunuz, onun için Arap bir peygamber ve sizin dilinizden bir rehber Kur'an gönderdim diyor. Açıklamasını da yaparken, böyle indirmemizin nedeni anlayasınız ve üzerinde düşünmeniz içindir diyor. Konuyu Allah kullarının daha iyi anlayabilmesi içinde, daha da net bir açıklama yaparak, eğer anladığınız dilden Kur'an ı göndermemiş olsaydım, Arap bir topluma, başka dilde bir Kur'an mı gönderdin diye itiraz ederdiniz diye de açıklama yapıyor. Bu bilgileri Kur'an dan öğrenen bir Müslüman, sizce bana sorulan bu soruyu sorması normal mi? Yorum sizlerin.

Kur'an dendiğinde, aklımıza ne gelmelidir. Sanırım aklımıza gelmesi gereken, bizlerin sorumlu olduğu Allah ın hükümleri, yerine getirmemiz gereken kuralların açıklandığı, bir rehber kitap olduğu aklımıza gelir. Örneğin şunu söyleyebilir miyiz; Bu emirleri Türkçe tebliğ alamayız, özellikle Arapların tebliğ aldığı gibi Arapça tebliğ almalıyız, diyen var mı aramızda? Eğer evet Arapça okumalı ve Arapça tebliğ almalıyız, yoksa Kur'an okumuş sayılmayız, diyorsa bir Müslüman,  bu kişi Kur'an ın evrenselliğine inanmıyor, Kur'an ı Allah ın neden Arapça indirildiğini de bilmiyor demektir. Buna inanan bir Müslüman ın, Kur'an gerçekleri ile buluşması da mümkün olmayacaktır.

DEĞERLİ DİN KARDEŞLERİM, BİZLER KUR'AN I SEVAP KAZANMAK İÇİN OKUMAMALIYIZ, YOLUMUZU ŞEYTANIN YOLUNDAN UZAKLAŞTIRIP, ALLAH IN DOĞRU YOLUNA YÖNELMEK İÇİN OKUMALIYIZ. OKUYARAK DEĞİL, KUR'AN HÜKÜMLERİNİ YAŞAYARAK, HAYATIMIZA GEÇİREREK SEVAP KAZANABİLİRİZ. KUR'AN BİZLER İÇİN REHBERDİR. BUNU YAPABİLMEK İÇİNDE ANLADIĞIMIZ DİLDEN OKUYUP, KUR'AN I HAYATIMIZA GEÇİRDİĞİMİZDE, ALLAH IN İSTEDİĞİ BİR KUL OLACAĞIMIZI ARTIK FARK EDELİM.

Söyle düşünün lütfen, okulda öğretmen öğrencilerine, bu dili bilmedikleri halde, Çince bir kitap dağıtıp, bu kitaba çalışın, sizleri bu kitaptaki bilgilerden imtihan yapacağım 3 ay sonra demiş olsa, öğrencilerin tavrı ne olurdu öğretmenlerine karşı? Elbette öğrenciler ciddiye almaz, öğretmenlerinin şaka yaptıklarına inanır, güler geçerlerdi. Böyle bir durumda öğrencilerin, hocalarına takınacağı kesin olan bu tavrı, lütfen bizlerde Kur'an için söylenen aklın ve mantığın kabul etmediği bu düşüncelere karşı, aynı mantıkla cevap verelim. Yoksa yanlış da ısrar eder, kendimizi kandırırız.

Bizlere öyle yanlış bilgiler öğretiyorlar ki, ARAPÇANIN CENNET LİSANI OLDUĞU SÖYLENİYOR. Böyle yanlış bilgilere inandığımız sürece, yanlış inançların peşi sıra gitmemiz kaçınılmaz olacaktır. Allah indirdiği hükümleri, kanun ve kuralları anlayabilmemiz ve üzerinde düşünebilmemiz için, gönderdiği tüm kitapları, o toplumun dilinden indirmiştir. ÖRNEĞİN İNCİL ARAMİCE DİLİNDE, TEVRAT İBRANİCE İNDİRİLMİŞTİR.  Bugün bu kitaplara inanan toplumların hepsi, kitapları kendi dillerinden okumaktadırlar. Hiç kimse bilmediği dilden okumaya çalışmamakta ve inandıkları kitapta Allah ın ne anlattığına, ne istediğine toplumlar önem vermektedir. Yani hiçbir ülke kendi dillerine çevrilmiş kutsal kitapları hakkında, bu orijinal dilinde değil, bu asıl İncil sayılmaz gibi düşünceyi akıllarından bile geçirmiyorlar. Peki, bizler nasıl düşünebiliyoruz, işte onu anlamak mümkün değil.

İlginçtir bizlerin tartıştığı bu konuyu, yüzlerce yıl önce Müslüman toplumlar, yaşadığı devirde sormuşlar, tartışmışlar ve açıkça peygamberimizden bile cevap almışlar. Yani kendi dili Arapça olmayan ülkeler, bizler Arapça bilmiyoruz, doğru telaffuz edemiyoruz ayetleri, onun için kendi dilimize çevirebilir miyiz, diye Allah ın Resulüne sorduklarında, elbette kendi dilinizden okuyabilirsiniz cevabını almışlardır. BU DURUMDA BİZLER NASIL OLURDA KUR'AN I ARAPÇA OLDUĞUNDA KUR'AN, TÜRKÇE YAZILDIĞINDA KUR'AN DEĞİL DERİZ.

Kur'an Allah ın emirleri, hükümleri, yol gösteren rehberidir. KUR'AN YAZILAN DİLİ DEĞİLDİR. KUR'AN   MANADIR, ANLAMIDIR. Önce bu gerçeğin bilincinde olalım ve o yaman aldatıcıların esiri olmayalım. Bakın İmamı Azam Kur'an ın ne olduğunu nasıl anlatıyor. Ders alabilenlere ne mutlu.

"İmamı Azam görüşünün Hanefi FUKAHASINCA ayrıntılanan gerekçesi söyle özetlenir.

KURAN KÂĞITLARDA YAZILMIŞ VE BİZİM OKUDUĞUMUZ LAFIZLAR DEĞİLDİR. ESAS KURAN O LAFIZLARIN TAŞIDIĞI MANADIR Kİ, bir kelam-i nefsi ( ALLAH ın zati ile var olmaya devam eden söz ) olarak kalıptan kalıba dökülür. O kalıplar sonradan yaratılmış ( Muhdes ) Varlıklardır. OYSAKİ ESAS KURAN, MAHLÛK OLMAYAN BİR MANADIR. Hiç kuskusuz O,öncekilerin Zübürlerinde de vardı buyrulması da bu gerçeği gösterir.

O HALDE ESASİ İTİBARİ İLE MANA OLAN KURAN I ARAPÇA LAFIZ YERİNE, BAŞKA LAFIZLARDAKİ ÇEVİRİSİNDEN OKUMAK MÜMKÜNDÜR."

Allah bizlere Kur'an ı düşüne düşüne okuyun diyorsa, emrettiği hükümleri anlayarak, içimize sindirip ne anlama geldiğini kavrayabilmemiz için düşünmemizi ister. Bu emri Araplar Arapça okuyacak ki anlasın ve yerine getirsin, Türkler Türkçe okusun ki gereğini yapsın, İngilizler İngilizce okuyacak ki, hayatlarına geçirsin. Bunu eğer hala anlayamıyor da,  KUR'AN YALNIZ ARAPÇA OKUNDUĞUNDA KUR'AN DIR DİYORSAK, KENDİMİZİ ALDATMIŞ OLURUZ. AYRICA KUR'AN İLE ARAMIZA YÜKSEK BİR DUVAR ÖREREK, KUR'AN GERÇEKLERİNDEN DE UZAKLAŞIRIZ, ALLAH IN EMİRLERİNDEN HABERSİZ YAŞARIZ. Tabi o zaman rivayetleri, hurafe ve batılı FIKIH inancını din zannederiz. ŞUNU NASIL DÜŞÜNEMİYORUZ, EĞER BİZLER KUR'AN I ANLAMADAN ARAPÇA OKURSAK, ALLAH IN EMRİ OLAN DÜŞÜNE DÜŞÜNE OKUYUN EMRİNİ, NASIL YERİNE GETİRECEĞİZ? YORUM SİZLERİN.

Bugün dilimize çevrilen hadisleri düşünün lütfen, hepsi orijinali Arapçadır. Bu bilgilerin, sözlerin Türkçeye çevrilmesinden hiç birimiz şikâyetçi değiliz. HİÇ BİRİMİZ HADİSLER HAKKINDA, KUR'AN A TAKINDIĞIMIZ TAVIRDA OLDUĞU GİBİ, BUNLAR ORİJİNAL DEĞİL, GERÇEK HADİS SAYILMAZ, ÇÜNKÜ HADİSLERİN ORİJİNALİ ARAPÇADIR, TÜRKÇEYE TAM OLARAK ÇEVRİLEMEZ demiyorsak, lütfen çok değil biraz aklımızı başımıza toplayalım ve bizleri Allah ile aldatanların artık tuzağına düşmeyelim. Haşa Allah tüm aleme, rehber olsun diye gönderdiği Kur'an ı, başka dillere tam olarak çevrilemeyecek şekilde gönderip, daha sonrada tüm kullarını asla Kur'an dan sorumlu tutmaz. Beşerin kitaplarına, sözlerine dahi göstermediğimiz bu saygısızlığı, haksızlığı lütfen Allah ın NURUNA, FURKANINA göstermeyelim.

Ne yazık ki toplum olarak, bu hatayı yapıyoruz. Bu yanlışa inandığımız içindir ki, Kur'an ı anlamadan okuyor ve Allah ın uyarılarını ilk elden alamıyoruz. ALLAH İLE ARAMIZA BİR BAŞKASINI SOKUP, KUR'AN I ONLARIN DÜŞÜNCE VE ANLAYIŞLARINA GÖRE ANLADIĞIMIZ İÇİNDE, TOPLUM OLARAK NE YAZIK Kİ ALDATILIYORUZ VE KİŞİLERİN YANLIŞLARINI BİZLERDE YAPIYORUZ. Allah elçisine bile, tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer der Kur'an da. Çok daha ilginci elçisine hitaben, yarattığım kulumla aramdan çekil diyerek, Allah ile kulunun arasında hiç kimsenin olamayacağını bizlere anlatmıştır. Ders alabile ne mutlu.

Saygılarımla
Haluk Gümüştabak

https://www.facebook.com/Kuranadavet1/?ref=aymt_homepage_panel
http://halukgta.blogcu.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://hakyolkuran.com/