18 Nisan , 2024, 09:10:28

Haberler:

www.herseyibilen.co Durma! Merak ettiğin her konuda her soruyu sen de sor!


BEBEK HASTALIKLARI ..

Başlatan güneşş, 20 Nisan , 2011, 17:52:15

« önceki - sonraki »

güneşş

Kalça Çıkığı Kalça çıkıklığı doğuştan olduğu gibi, doğum sırasında (zor doğumlarda) da meydana gelebilmektedir. Bilhassa evde gerçekleştirilen doğumlarda kalça çıkığına sık rastlanmaktadır. Kız çocuklarında, erkek çocuklara oranla, kalça çıkığı olayları daha fazladır.

DIKKAT: Erken farkedilmez ve tedavisine yine erken başlanmaz ise; ileride ciddi yürüme bozukluğuna yol açar.

* Nasıl Anlaşılır?
Bebeğin bacaklarını düz bir şekilde uzattığınız zaman kalça çıkı ğı olan bacak diğerinden kısadır.
- Bacaklar serbest bırakıldığında çıkık olan bacak dışa doğru dönük durur.
- Bacakları yan yana getirdiğiniz de kalçaya bitişen yerlerin iç kısımlarındaki kıvrımlar simetrik (birbirine benzer) değildirler.
- Yukarıdaki belirtiler sizi şüpheye düşürecek olursa şu deneyi yapabilirsiniz: Bacağı dizden yukarıda elle kavrayın. İçeriden dışarıya doğru bir daire çizecek şekilde çeviriniz. Çıkık olan kalçanın eklem yerinden gıcırtılı bir ses duyulacaktır.

DIKKAT:
Her şeye rağmen kalça çıkığından şüphe ettiğiniz zaman mutlaka çocuk doktoruna gidip röntgen çektiriniz. Filmde kalça çıkığı kesin bir şekilde görüleceğinden tedavisine erkenden başlanacak; herhangi bir bozukluk bırakmadan çocuk sağlığına kavuşturulacaktır.

güneşş

Sarılık - Her Yenidoğan bebekte sarılık görülebilir.
- Sarılık alyuvarların yıkımı ile açığa çıkan biluribinin kanda birikmesi ile ortaya çıkar.
- Mikrobik bir durum olmayıp karaciğerin tam olgunlaşmamasından kaynaklanır.
- İkinci veya üçüncü günde bebeğin renginde sararma başlar ve 2–3 hafta sürebilir. Bu durum bebeğe zarar vermez. Biluribin değeri her bebek için farklıdır. Bebeğin haftası beslenme şekli, kilosu, kaç saatlik olduğu bulunarak değerlendirilir.
- Bebeğin iyi beslenmesi, bol kaka ve idrar yapması sarılığın ilerlememesi için gereklidir. Bebek 4 saatten uzun süre aç kalmamalıdır.
- Bebeklerin %60' ında görülen fizyolojik (normal) sarılık dışında kan grubu uyuşmazlığı, enzim eksiklikleri, kan hastalıkları, enfeksiyonlar, karaciğer hastalıkları da patolojik sarılığa neden olur. Kanda Biluribin düzeyinin artmasıyla vücut kademeli olarak baştan ayaklara doğru sararır.
- Kandaki biluribinin belirli düzeye ulaşması sarılığın tedavisini gerektirir. Tedavide fototerapi-cilde devamlı ışık sağlayan basit bir işlem uygulanır. Ciltteki Biluribin maddesi ışık etkisiyle parçalanır ve idrarla kolayca atılabilir hale gelir. Işığın bebeğin gözünü yormaması için işlem sırasında gözler kapatılır.
- Bebeğinizin rengi koyu sarı ise; günde 3–4 kezden az idrar yapıyorsa veya ilk ayın sonunda hala sarı ise doktorunuzu arayınız.

güneşş

Kabakulak Kabakulak,damlacık enfeksiyonu ile insandan insana bulaşmakta ve ateş,baş ağrısı,kulak ağrısı şeklinde belirtiler veren ve kulak memesi hizasında yanaklarda tek veya çift taraflı şişliğe neden olan tükürük bezlerinin iltihabıdır. Hastalık yapan kabakulak virüsü,vücuda girdikten sonra kan yoluyla yayılmakta ve ayrıca pankreasın iltihaplanmasına ,beyin ve omuriliği saran zarların iltihaplanmasına (menenjit) ,erkek ve kadınlarda yumurtalıkları iltihaplanmalarına da neden olabilmekte ve sağırlık,kısırlık gibi kalıcı hasarlara yol açabilmektedir.

Kabakulak AşısıHastalık yapan bu üç virüsün zayıflatılması ve hastalık yapıcı etkilerinin ortadan kaldırılması yoluyla geliştirilen üçlü kızamık,kızamıkçık ve kabakulak karma aşısı,yıllardır tüm dünyada güvenle kullanılmaktadır.
Bebekler anne karnındayken annenin bu hastalıklara karşı oluşturduğu bağışıklık cisimciklerini ( antikorlar) almakta ve bu şekilde yaşamın ilk aylarında doğal olarak korunmaktadırlar. Ancak,anneden geçen bu antikorların yavaş yavaş ortadan kalkması nedeniyle bebekler 9. Aydan itibaren korunmasız olarak kalabilmektedir. Bu nedenle tüm bebeklerin 9. Aydan itibaren mutlaka bir doz kızamık aşısı almaları gerekmektedir. Kızamık,kızamıkçık ve kabakulak karma aşısı,eğer bebeğe 9. Ayda kızamık aşısı yapılmadıysa 12. Aydan itibaren uygulanmalıdır. Fakat 9. Ayda kızamık aşısı uygulanmışsa kızamık,kızamıkçık ve kabakulak karma aşısının yapılma zamanı 15. Ay olmalıdır. Kızamık. Kızamıkçık ve kabakulak karma aşısı olan bebeklerde ,nadiren aşıdan 5 ile 12 gün sonra hafif ateş ve bazı hafif deri döküntüleri olabilmekte ve bu belirtiler tedaviye gerek kalmadan 1-2 günde kendiliğinden iyileşmektedir. Bu bebeklere doktor tavsiyesiyle bir iki gün süreyle ateş düşürücü şurup ya da fitil verilebilir . Kızamık. Kızamıkçık ve kabakulak karma aşısı ,bu hastalıklardan herhangi birini geçirmemiş erişkinlere de uygulanabilir. Aşı yapılacak kişinin örneğin önceden kabakulak geçirmiş olması,bu üçlü karma aşının yapılmasını engelleyici bir neden değildir. Sadece hamilelere uygulanmaması gerekir.

güneşş

Ağlama Nedenleri
Bebeğim neden ağlıyor?

Yeni anne ve babalar için bebeğin neden ağladığını açıklamak çok güçtür. Bebeğinizin ağlamasını dinlemek ve ne yapılacağını bilememek sabrınızı zorlayabilir. Hayatın ilk birkaç haftasında, bebeklerin çoğu zamanlarını ağlayarak geçirirler. Örneğin 6 haftalıkken ağlama süresi günde 2,5–3 saate varabilir; bu bir bebeğin uyanık olduğu zamanın yaklaşık %30'udur.
Bebekler aşağıdaki nedenlerle ağlayabilir!
- Karnım aç: Ağlamanın en sık nedenidir. Genelde, bu ağlamayı parmak emme, ağız şapırdatma takip eder.
- Yanlızım ve sıkıldım: Bebek kucağa alındığında ağlama aniden durur.
- Yorgunum.
- Rahat değilim.
- Sadece ağlamaya ihtiyacım var: Genellikle gün sonunda meydana gelir. Eğer bebeğiniz gün boyunca iyiyse genellikle sadece enerjisini boşaltmak için ağlamaya ihtiyaç duyabilir.
- Sinirliyim: Gözle görülür bir sebep olmadan çabuk kızıp ağlayabilir, zaman içinde değişebilir ve rastgele meydana gelebilir. Bazı bebeklerin doğalarında huzursuzluk vardır. Hassas, sinirli bebekler tüm gün boyunca ağlarlar ve sıkça gece boyunca ağlayarak uyanırlar. Yatıştırma teknikleri bu bebeklerde kolik bebeklerden daha çok işe yarar.
- Gazım var: Yeni doğanlarda gaz çok yaygındır ve yarısından çoğunu etkiler. Gaz baloncukları rahatsızlık verir, huzursuzluğa sürükler ve ağlatır. Birçok gazlı yenidoğan bacaklarını kaldırır, rahatlamak için kıvrılarak yatar.
- Diş çıkarıyorum: Yeni doğanların 4 ay ile 2 yaş arasında huzursuzluklarının çok genel nedenidir. Elini veya oyuncaklarını kuvvetli bir şekilde çiğnemesi, ağzının sulanması ve diş etinin bel vermesi belirtiler arasındadır.
- Kulağım ağrıyor: Eğer çocuğunuzun kötüye giden soğuk algınlığı ve ateşi varsa, gece boyunca farklı bir huzursuzluğu varsa; bunun kulak enfeksiyonu olması mümkündür. Ancak çocuğun soğuk algınlığı ve ateş belirtileri yoksa büyük ihtimalle kulak enfeksiyonu değildir.
- Midem bulanıyor: Emzirme ile beslenen yeni doğanlar, zaman zaman annenin gün içerisinde yediklerinden dolayı mideleri bozulabilir. Bu da saatler sürecek gaz ağrılarına neden olur.
- Böcek ısırdı: Özellikle örümcek ısırığı.
- Ağzımda yara var, boğazım ağrıyor: Enfeksiyonlar sırasında görülür.
Gazı olan bebeği rahatlatmak

Hava yutmak ve gaz çıkarmak büyümenin normal bir parçasıdır. Ama barsaklardaki aşırı gaz bebeğin keyfini kaçırır. Aşağıdaki yolları deneyerek gaz oluşumu azaltabilirsiniz:
- Daha az hava yutmasına ve daha çok gaz çıkarmasına çalışınız.
- Eğer bebeğinizi emziriyorsanız, areolayı (göğsün kahverengi bölgesi) bebeğin dudakları ile tamamen kavradığından emin olunuz.
- Eğer bebeğinizi biberonla besliyorsanız, biberonun sadece ucunu değil, tümünü alacak şekilde dudaklarının arasında olduğuna emin olunuz.
- Beslerken biberonu 30- 40 derece eğiniz, içindeki havayı yutmasını engelleyiniz.
- Eğer bebeğinizi emziriyorsanız, gaz yapıcı yiyecekleri listenizden çıkarınız.
- Bebeğinizi az miktarda çok sıklıkla besleyiniz.
- Bebeğinizi beslerken ve besledikten sonraki yarım saat içinde yarı oturur pozisyonda (45 derece açı) tutunuz.
- Emzik emzirmekten, boş biberon emziği emzirmekten veya boşaldıktan sonra anne göğsünü emzirmeye devam etmekten kaçınınız.
- Bebeğinizin ağlamasını geciktirmeden cevaplandırınız, kucağınıza alınız.
Ağlayan bebeğinizi sakinleştirmek için neler yapabilirsiniz?
- Bebeğiniz ağladığında, mümkün olduğu kadar çabucak yanına gidiniz. Heyecanlanmış ya da histerik hale gelmiş bir bebeği yatıştırmak çok daha zordur.
- Bebeğinizi yavaşça hareket ettirerek pozisyonunu kendi ayarlayabilmesi için fırsat veriniz.
- Bebeğinizle kibarca, sakin sesle konuşunuz. Onu yerinden kaldırmayı planladığınızı ve bunu yapmadan önce tamam olup olmadığını sorunuz.
- Konuşmak istediğinizde bebeğinizi kaldırınca kendinizden 20 cm uzak tutunuz. Bu mesafe bebeğinizin sizi odaklaması için idealdir.
- Eğer bebeğiniz aç değilse ama huzursuzsa, onu omzunuza koyunuz. Çevresine bakınca huzursuzluğu geçebilir.
- Bazı bebekler kafalarının kontrol edilmesinden hoşlanmazlar; bu yüzden kafasının arkasından göğsünüze doğru onu zorlamayınız ve giydireceğiniz T-Shirtler sıkı olmamasına dikkat ediniz.
- Eğer bebeğiniz kolaylıkla irkiliyorsa, onu ince bir battaniye ile sarınız, böylelikle kendini güvende hissedecektir.

güneşş

Gaz Sancıları Gaz Sancıları:
Gaz sancıları bilhassa bebekliğin ilk aylarında, genellikle akşam üstleri, ağlamalar ve huzursuzluk nöbetleri şeklinde görülür. Bebek kucağa alındığı halde ağlaması devam eder. Bacaklarını karnına doğru çekerek acı ile bağırır. Sancı geçince birden bire ağlamayı keserek uykuya dalar. İkinci bir gaz sancısına kadar her şey yolunda gider. İştahı ve neşesi yerindedir.

* Ne Yapmalı
- Ağlama nöbeti sırasında bebeği yüzükoyun diz üzerine veya omuza yatırarak sırtını hafif darbelerle sıvazlayınız. Bu hareketiniz, aşırı gazların boğaz yoluyla dışarı çıkmasını sağlayacak; gazın çıkması ile beraber bebek eski neşesine kavuşacaktır.
- Dört aydan sonra görülen gaz sancıları, gelişigüzel yanlış beslenmenin işareti sayılmalı; çocuğun hazmedemeyeceği yiyecekler ve gaz yapıcı şeyler verilmemelidir.

NOT:
Süt çocukları dört aylık oluncaya kadar gaz sancılarının önüne geçmek zordur. Çünkü bebeğin midesi ve barsakları yavaş yavaş sindirime alışmaktadır.

DIKKAT:
Gaz çıkarma teşebbüsünüz netice vermez de bebek acı ile ağlamaya devam ederse; bir sindirim yolu hastalığından şüphe etmeli, onu derhal çocuk doktoruna götürmelisiniz.

güneşş

KANLI İSHALLER
Dışkıda çıplak gözle kanın görüldüğü ishallere, kanlı ishal denir. İshalle seyreden hastalıklar, gelişmekte olan ülkelerde halen önemli ölüm sebepleri arasındadır. Özellikle bebeklerde, küçük çocuklarda ve yaşlılarda bunun önemi bir kat daha artar. 

Kanlı ishaller dizanteriform ishal olarak da adlandırılır.

Çeşitli etkenler söz konusudur. En sık bakteriyel (Shigella cinsi bakteriler ve EHEC) ve paraziter (en sık E.histolytica) etiolojik ajanlar sorumlu tutulmaktadır.

İshalli tablolarda sıklıkla kusma eşlik edebilir. Genelikle kendi kendini sınırlayan bir tablo olmasına rağmen ishalin kanlı olması önem taşır. Sıklıkla okullarda, mahallelerde ve ailelerde küçük salgınlar yapar.

Bakterilerde en sık Shigella ve EHEC kanlı ishal yaparken, protozoonlardan ise en sık Entamoeba histolytica nedendir.

Ishallerden korunmada genel hijyen kuralları geçerlidir. El yıkama ve gıdalarla temas önemlidir. Gıda sektöründe çalışanlar kaynak olabilir.

Tedavide etkene yönelik antibiyoterapi uygulanır. Yaşlılarda ve küçük çocuklarda eletrolit ve sıvı dengesinin korunması önemlidir.

Zaman zaman antibyotiklere bağlı da kanlı ishal gelişebilir. Bu durumda antibiyotik tedavisi kesilip, uygun tedavi başlanılmalıdır.

güneşş

AMİPLİ DİZANTERİ
Amipli Dizanteri
Tanım: Amipli dizanteri, amip adı verilen küçük tek hücreli canlılar arasında yer alan ve protozoon olarak adlandırılan mikroplarla oluşan ve esas olarak kanlı-sümüklü ishal ile seyreden bir barsak enfeksiyonudur.

Etken: Entamobea histolytica ismi verilen bir amip tarafından meydana getirilen dizanteri şeklidir. Bu amip, insanlara ait bir parazittir. Bunun bir canlı hareketli şekli, bir de kist şekli vardır. Tabiatta ancak kist şeklinde bulunur.

Taşıyıcı: Kara sinekler mekanik vektör olarak hastalığı ayakları ile taşırlar.

Epidemiyoloji: Amipli dizanteri tropik ve subtropik iklim bölgesinde yaygındır. Birinci Dünya Savaşı'nda Mısır'daki kamplarda esir kalan er ve subaylarımızla yurdumuza gelmiş ve Anadolu'nun soğuk sıcak her bölgesine yayılmıştır. Amibin kaynağı insanlardır. Canlı şekli dayanıksız olduğundan, bulaşmada önemli değildir. Bulaşmada dayanıklı olduklarından kistler rol oynamaktadır. Kistler sulara, çiğ yenen besinlere karışarak hastalığa yol açar. Hastalığın bulaşmasında vektör olarak karasineklerin de rolü büyüktür. Amipli dizanteri tek tük rastlanan bir hastalıktır. Basilli dizanteri gibi salgınlara pek yol açmaz. Ağızdan alınan kistler, doku içinde ilerler, barsakta ülserlere neden olur. Amipler bazen portal damar (karaciğer kapı toplardamarı) içine girerek karaciğere ulaşır, sonuçta apselere yol açar. Kan yoluyla ulaştığı diğer organlarda da apse yapabilir. Akut amipli dizanteri genellikle kistler ağız yoluyla alındıktan 8-10 gün sonra ortaya çıkmaktadır.

Klinik: Belirtilerin derecesi iklime, kişinin bünyesine ve amibin cinsine göre değişiklikler gösterir. Akut amipli dizanteri, hastalığın klasik şeklidir. Dizanteri olarak adlandırılan ishal tipi; karın ağrısı ile seyreden ve kanlı- sümüklü dışkılama ile birlikte olan ishaldir. Belirtiler basilli dizanteriye benzer. Farklı olarak, bunda genellikle ateş yoktur. Ancak barsakta gelişen diğer bir enfeksiyon veya karaciğer apsesi gibi bir komplikasyon olursa ateş yükselir. Hafif belirtiler ve nöbetlerle tanınmayan amipli dizanteri veya akut evredeyken yeterli tedavi görmeyen veya hiçbir hekim tarafından müdahale edilmeyen vakalar kronikleşir. Barsak gangrenleri, barsak kanamaları ve delinmeleri, hepatit(karaciğer iltihabı), karaciğer apsesi ve diğer organ apseleri, gelişebilecek komplikasyonlar arasında sayılabilir. 

Amipli dizanteri;

ishal yapan diğer hastalıklarla ve en çok da basilli dizanteri ile karışır.

Tanı: Kesin tanı; dışkıdan (tazeyken) alınan bir parçanın mikroskopla incelenip amiplerin görülmesiyle olur.

Tedavi: Sıvı- elektrolit tedavisi yanında, tedavide antibiyoterapi esastır. Metronidazol seçkin ilaçtır.

Korunma: En önemli konu, hastaları tedavi etmek, portörlük (taşıyıcılık) ile bulaşmasına engel olmaktır. El yıkama ve hijyen, korunmanın esasını teşkil eder.

güneşş

Basilli DizanteriTanım: Hastalığa adını veren "dizanteri" kanlı ishal anlamındadır ve hastaların belirgin olarak ateşi ve karın ağrısı vardır. Çomak şeklini taşıyan bakterilerle oluşan ve kanlı ishalle seyreden ve hijyen şartlarına bağlı olarak salgınlar oluşturan bir gastrointestinal sistem enfeksiyonudur.

Etken: Shigella grubu mikroplar tarafından meydana getirilir. Tek tük vakalar halinde yurdumuzun her yerinde devamlı olarak vardır. Şartlar uygun olunca salgınlar da yapar. Dizanteri basilinin kaynağı insanlardır. Gram negatif bir basildir ve 50-60 tane basilin ağız yolundan alınması bile hastalık oluşturabilir.

Taşıyıcı: Hastalığın yayılmasında rol oynayan canlılar arasında en önemlisi mekanik bir vektör olarak ayakları ile basili taşıyan karasineklerdir. Hastanın dışkısı ile atılan basiller tuvaletlerdeki karasineklerin ayakları ile besin maddelerine taşınır. Açık tuvaletlerin varlığı salgınlara neden olmaktadır.

Epidemiyoloji: Hastalık, direkt temas veya su ve besin maddeleri ile dolaylı yoldan bulaşır. Direkt bulaşmada, hastanın ellediği kapı tokmakları, çatal, kaşık, bardak, havlu veya tuvalet musluklarından alınan basiller söz konusudur. Dizanteriyi hafif geçirenler, yatmaya ihtiyaç duymadan ayakta gezenler, hastalığı kolayca yayarlar. Bir insanda hafif hastalık yapan dizanteri basili, diğer bir insanda ağır bir hastalık tablosuna yol açabilir. Hastalığı hiçbir belirti vermeden geçiren dizanteri taşıyıcıları da vardır. Dolaylı bulaşmada besin maddelerinin mikropla kirlenmesi durumu görülür. Portör(hastalığı belirti vermeden taşıyan) satıcı, aşçı, garsonların ve diğer gıda ile uğraşanların basili bulaştırması ile ekmek, süt, salata, meyve gibi pişmeden yenen ve içilen maddelerden, hastalık kolayca alınmaktadır. Dizanteri salgınları yaz aylarında çıkar. Denize dökülen lağımlardan karışan basillerle plajlarda hastalığı almak mümkündür. Dizanteriye her cins ve yaştaki kişiler yakalanabilir. Çocuk ve yaşlılarda, diğer bir hastalığın nekahatinde bulunanlarda, dolaşım yetmezliği olanlarda, hamilelerde ve veremli olanlarda ağır seyreder. Hastalığın kuluçka süresi, ortalama olarak 3-6 gün arasında değişir.

Klinik: Kuluçka dönemini takiben ani olarak baş ağrısı, halsizlik, kusma, titreme ile ateş yükselir. Karın ağrısı ile birlikte ishal başlar. Hasta günde 10 kez ya da daha fazla sayıda tuvalete gider. Dışkı içinde kan, balgam ve cerahat mevcuttur. Dışkılama, karın ağrısını takip eden burultuyla başlar. Arkasından şiddetli bir ağrı ile dışkılama yapılır. Bazen hasta tuvalete gidemeden yatağa dışkılar. Ayrıca, mide-barsak sindirim salgısında azalma olduğundan hazımsızlık da ortaya çıkar. Barsakta gaz vardır. İdrar yaparken yanma, bazen durdurulamayan hıçkırık vardır. Tansiyon, hastalığın ikinci günü düşer, nabız sayısı artar. Çocuklardaki dizanteri daha değişik seyreder. Çocuklarda sinir sistemi belirtileri fazladır, huzursuzluk, durgunluk, havaleyle seyreder. Su kaybı belirtileri çoktur. Dışkıda balgam boldur. Dışkı yeşil renktedir. Dizanteri erişkinlerde 10-15 gün sürer. Kronikleşen dizanteri ise gelip geçici iyileşmelerle senelerce sürebilir.

Tanı: Hastalığın tanısı klinik olarak şüphelenildiğinde dışkı kültürü yapılması ile konur.

Tedavi: Hasta, yatak istirahatine alınır. Beslenmesi ayarlanır. Bol sıvı verilir. Posa bırakan gıdalar verilmez (sebze, meyve gibi). Çok sayıda ishali olan, kusma ve ateşi olan ve yaşlı ya da başka hastalığı olanların hastaneye başvurması ve uygun şartlarda tedavisi gereklidir. Mikroba etkili antibiyotiklerle tedavi edilir.

Korunma: Hastalar, sağlamlardan ayrılır, dışkı dezenfekte edilmeden tuvaletlere dökülmez. Dizanteri hastaları ve taşıyıcıları, besin maddeleri işçiliğinden muaf tutulur. Sular klorlanır. Sütler iyi kaynatılır ve pastörize edilir, çiğ sebze ve meyveler temiz ve bol su ile yıkanır. Salgınlar esnasında çiğ sebze ve meyve yememelidir. Besinler kara sineklerden korunmalı, el temizliğine dikkat edilmelidir. Korunmada yaygın olarak kullanılan bir aşısı yoktur. Korunmada toplumsal alt yapı ve hijyen şartları son derece önemlidir. İnsan çıkartıları ile su ve besin maddelerinin kirlenmesi salgınlara yol açacağından mutlaka uygun şartlar şağlanmalı , sular yeterince klorlanmalı ve gıda işi ile uğraşanların sürekli kontrolleri yapılmalı ve bir olgu saptandığında mutlaka çevresinde kaynak araştırması yapılmalıdır.

güneşş

Zatürre Halk arasında "zatürre" olarak bilinen pnömokok enfeksiyonları, özellikle risk grubu hastalarda ölümle sonuçlanabilecek ciddi bir akciğer hastalığıdır.
   
Streptokokus pnömoni bakterisinin neden olduğu pnömoni (pnömokok pnömonisi), küçük çocuklarda, ileri yaştakilerde ve halihazırda kronik bir hastalığı bulunan kişilerde daha ağır seyreder ve ölümle sonuçlanabilir.

39 dereceyi geçen ateş
öksürük
çoğu zaman pas renginde olan koyu kıvamlı balgam

hastalığın başlıca belirtileridir.
Hastalık bazen genç erişkinlerde şiddetli bir titremenin ardından ateş yükselmesiyle birlikte aniden başlayabilir.

Buna karşılık yaşlılarda son derece sinsi bir şekilde başlayabilir ve zatürre izlenimi vermeyebilir. Çok yaşlı hastalarda öksürük pek az olabilir, hiç balgam çıkmayabilir ve ateş de yükselmeyebilir. Ancak hasta yorgun görünür ya da bilinci bulanıklaşır. Vücut ısısı düşer ve şok tablosu ortaya çıkabilir.

Zatürre olan hastalar tipik olarak grimsi renktedir, kaygılı görünürler ve ateş genellikle 39 derecenin üzerindedir.

Zatürreye neden olan bakteriler, aynı zamanda kan ile tüm vücuda yayılarak bakteriyemi adı verilen tablo ve beyin zarında da menenjit gibi ciddi enfeksiyonlara neden olabilirler.

Bu bakteriler zatürreye neden olduklarında, her 20 vakadan biri ölümle sonuçlanmaktadır.

Aynı şekilde her 10 bakteriyemi vakasından 3'ü ölümle sonuçlanmaktadır.

Zatürre nasıl bulaşır ?
Zatürreye neden olan Streptokokus pnömoni (pnömokoklar), üst solunum

yollarında normal florayla birlikte hastalığa neden olmadan barınabilen bir bakteridir. Bu durumda, bu bakteriyi taşıyan kişi diğer insanlara bulaştırma ve bağışıklık sistemini zayıflatan herhangi bir durumda hastalanabilme riskine sahiptir.

Pnömokoklar kişiden kişiye, bir iki metrelik mesafelerden yakın temas sonucu bulaşırlar. Bakteriler, tek başına ya da solunum damlacıklarıyla birlikte solunum yolundan vücuda girerler ve nazofarinkste (burun ve ağız boşluklarının birleştiği yer) bakteri kolonileri oluştururlar.

Bakteri genellikle aile içinde, özellikle küçük çocuklar ve okul çoçukları arasında yayılma eğilimindedir. Hastalığın yayılması çoğu zaman viral üst solunum yolları enfeksiyonları ile birlikte olur. Bu enfeksiyonlar sonrasında, vücudun savunma sistemi zayıflayarak pnömokokların daha kolay bir şekilde hastalık oluşturabilmesine zemin hazırlar.

Pnömokok enfeksiyonu grip kadar bulaşıcı olmamakla birlikte insanların kalabalık şekilde bir arada yaşadığı yerlerde, askeri kamplarda, tutukevlerinde ve yatılı okullarda zatürre salgınları görülebilir.


Ne sıklıkta görülür ?
Dünya sağlık Örgütü'nün verilerine göre dünyada her yıl her 1000 kişden 10-15'i zatürreye yakalanmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri'nde her yıl Pnömokoklara bağlı zatürreden 100 000 - 175 000 kişi, bakteriyemiden 50 000 kişi ve menenjitten 3000 kişi hastaneye yatmaktadır. Yaklaşık 20 000 ila 40 000 kişinin de hayatını kaybettiği bildirilmektedir.

Türkiye'de her yıl Sağlık Bakanlığı istatistiklerine göre yaklaşık 90 000 zatürre vakası görülmekte ve 2500 civarında kişi hayatını kaybetmektedir. Ancak uzmanlar Türkiye için gerçek rakamın çok daha yüksek olduğunu ifade etmekte ve yaklaşık 500 000 kişinin her yıl zatürreye yakalandığını belirtmektedirler.

Zatürreden korunmak neden önemli?
Zatürre (pnömoni), en gelişmiş ülkelerde bile, tanı ve tedavi yöntemlerinin, hastane ve yoğun bakım olanaklarının çok artmasına rağmen sık görülen ve ölümlere neden olan dünyanın bilinen en eski hastalıklarından biridir.

Türkiye' de her yıl ortalama 500 bin kişinin bu hastalığa yakalandığı tahmin edililmektedir. Özellikle;

küçük çocuklar,
yaşlılar,
kalp,
şeker,
böbrek ve
akciğer hastalarında (KOAH, bronşit)
ölümlere yol açabilmektedir.

Tüm zatürre vakalarının yarısından pnömokok bakterisi sorumludur. Ayrıca, pnömokokların giderek penisilin ve başka birçok antibiotiğe karşı direnç kazanmakta oldukları saptanmıştır. Üstelik de, tıptaki tüm gelişmelere rağmen en gelişmiş ülkelerde bile kana mikrop karışan zatürrelerde ölüm oranı çok yüksektir.

Bu nedenlerden dolayı zatürre hastalığından korunmak önemlidir.

Pnömokokların yol açtıkları zatürre vakalarını önleyici bir aşı, bir çok kişinin yaşamını kurtaracak bir yöntemdir.

Zatürre aşısı, pnömokoklara karşı koruyucu antikorların yapımını sağlayarak organizmayı bunlara karşı kuvvetli hale getirir. Pnömokokların 80'den fazla türü vardır. Aşı içinde bunların en çok hastalık yapabilme özelliği olan 23 tanesi bulunur. Bunlar da zatürreye neden olan pnömokokların %90'ını kapsamaktadır.

Tek bir doz aşı ile yıllar süren bir bağışıklık elde edilmektedir. Bağışıklık sistemini zayıflatan hastalıklarda aşının 5 yıl sonra tek bir kez tekrarlanması önerilmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü, ölümcül sonuç doğurabilecek bu hastalık için özellikle risk gruplarının, özetle kalp, akciğer, böbrek hastaları, diyabet gibi kronik hastalıkları olan kişilerle, 65 yaşını aşmış insanlar, huzurevi gibi toplu yerlerde yaşayanların aşılanarak zatürre'den korunması gerektiğini vurgulamaktadır.

güneşş

Kızamık Daha ziyade 3-10 yaşları arasında görülen bulaşıcı bir hastalıktır. Tıp dilinde morbilli denilen bu hastalığın nedeni, bir çeşit virüstür. Kızamıklı hastanın tükürük damlacıkları aracılığı ile sağlamlara da bulaşır. Bu nedenle, kızamık lekeleri kaybolduktan sonraki 10 gün içinde de hastayı, sağlıklı kimselerle görüştürmemek gerekir.

Hastalık mikrop alındıktan sonra 10 gün içinde ortaya çıkar. Hastanın gözleri kızarır, burnu akar, hapşırır, öksürür. Ateş yükselir. Baş ağrılarından şikayet eder. Kuvvetli ışıktan rahatsız olur. Bu belirtilerden aşağı yukarı 4 gün sonra küçük kırmızı ufak lekeler görülmeye başlar. Bunlar grup halindedir. Bu dönemde dudaklarda kuruluk ve dilde paslanma dikkati çeker. Bir süre sonra da kızamık lekeleri yüzün her tarafına, boyuna, göğse, kollara, karına, ve bacaklara yayılır. Bu dönem 3-4 gün devam eder. Sonra ateş yavaş yavaş ya da birdenbire düşerek belirtiler kaybolur.
Hastanın odası güneş görmeli ve çok temiz olmalıdır. Oda ısısı
18-20 derece arasında tutulmalı, günde en az iki kere havalandırılmalı ve hastanın üşütmemesi için azami dikkat gösterilmelidir. Ayrıca, hastanın ağız, burun ve beden temizliğine özen gösterilmelidir. Bunlara dikkat edilmediği takdirde hastalık, zatürree, bronkopnömoni, zatülcenp, ortakulak iltihabı veya ensafalit gibi tehlikeli hastalıklara neden olabilir.

Kızamık geçirenler, bağışıklık kazanıp bir daha kızamık olmazlar. Ayrıca çocuklara 2 yaşında yaptırılacak kızamık aşısı da bağışıklık sağlar.

güneşş

Yeni Doğan Sarılığı • Yenidoğan bebeklerde en sık görülen klinik bulgulardan biri olan "sarılık", büyük oranda vücuttaki yaşlı veya işlevsiz alyuvarların karaciğer, dalak ve kemik iliğinde parçalanması sonucunda oluşan "hemoglobin"' in yıkım ürünlerinden "bilirübin" denilen maddenin kanda artması sonucu ciltte oluşturduğu bulgudur.
• Cilde sarı rengi veren "bilirübin" denen maddedir.
• Bu maddenin vücuttan atılabilmesi için; karaciğerde dönüştürülmesi gerekir. Bu işlemden sonra safra yoluyla bağırsaklara geçerek atılabilir.
• Eğer altta yatan ciddi bir neden yoksa yenidoğan sarılığı, yaşamın ilk 24 saatinden sonra görülür.
• Zamanında doğmuş bir bebekte ilk 7 günden sonra, erken doğmuş bebeklerde ise ilk 10 günden sonra görülmez. Aksi halde uzamış sarılıktan söz edilir ve ayrıntılı incelenmesi gerekir.

Neden olur ?Doğum öncesi yaşamda bebeklerin alyuvarlarının oksijen taşıma kapasiteleri daha fazla olması gerektiğinden alyuvar kitlesi erişkin insana göre daha fazladır. Öte yandan kandaki ömürleri erişkine göre daha kısadır. Dolayısıyla erişkine göre yenidoğan bebekte daha fazla sayıda alyuvar daha kısa sürede parçalanır. Artmış bilirübin yüküne karşın yenidoğan bebeğin karaciğeri bu yükü arındıracak kadar olgunlaşmış değildir. Bu nedenle bilirübinin kandan temizlenmesi zaman alır ve ciltte sarılık ortaya çıkar.

"Prematüre" dediğimiz zamanından önce doğmuş bebeklerde ise; yeterince olgun olmadıklarından sarılık daha sık ve daha yüksek değerlerle karşımıza çıkar.

Anne sütüyle beslenen bebekler (özellikle sezaryen ile doğum yapmış annelerin sütünün gerek yeterli olmaması gerekse annenin bebeği beslemede yetersiz kalmasından dolayı) erken dönemde sararabilirler. Ancak bu durumda bebeğin temel besin kaynağı olan anne sütü kesilmemelidir. Tersine daha sık emzirilerek bebeğin sıvı ve kalori gereksinimi giderilmelidir. Anne sütüne bağlı sarılıklarda bilirübinin çok yüksek düzeylere erişmediği bilinmektedir.

Bilirübin kanda çok yüksek düzeylere eriştiğinde yenidoğan bebeğin sinir sistemi üzerinde çok ciddi kalıcı hasarlara neden olabilir ve tedavi edilmesi şarttır.

Bilirübin suda erimeyen, yağda çözünen bir maddedir. Kanda çok yüksek düzeylere eriştiğinde, kan-beyin engelini aşarak yağdan zengin bir organ olan beyinde birikerek ciddi zedelenmelere yol açar. Bu zedelenmeler, etkilenmenin derecesine göre; sağırlık, öğrenme güçlüğü, istemsiz hareketler, spastisite, zeka geriliği olabilir.

Yenidoğan sarılığı önce gözlerin beyazında ortaya çıkar, bilirübin düzeyleri arttıkça yüzde, gövdede belirgin hale gelir. Özellikle sarılık bacakların üst kısmında görülmeye başlandığında cilde basmakla kaybolmayan sarı bir renk gözleniyorsa; bu durum, bilirübinin kanda yüksek düzeylere eriştiğinin işareti olabilir. Ancak özellikle deneyimsiz anne-babaların gövdede sarılık belirgin hale geldiğinde hekimlerine başvurması önerilir. Eğer gerekli görülürse bebekten topuktan alınacak az bir miktar kanla kandaki bilirübin düzeyleri tetkik edilebilecektir.

Sarılık nasıl tedavi edilir?

Tedavide ilk seçenek olan "ışık tedavisi"; derideki bilirübini karaciğerde konjugasyona gerek kalmaksızın suda çözülebilir hale dönüştürür ve bu bilirübin vücuttan kolaylıkla atılabilir. Hızlı etkiler; ciddi yan etkisi yoktur (ciltte hafif kırmızı döküntüler, gaita kıvamında yumuşama, hafif su kaybı dışında). Gözleri ışıktan korumak amacıyla gözler kapatılır. Genellikle birkaç gün içersinde tedaviye yanıt alınır. Ancak hastanede kullanılan fototerapi aletlerinin yaydığı özel dalga boyundaki ışık etkilidir.

Kan değişimi: Eğer bilirübin düzeyleri çok yüksek düzeylere ulaşırsa bilirübin içeriği yüksek kan, bilirübinsiz banka kanıyla değiştirilir. Özellikle anne ve bebek arasında "kan uyuşmazlığı" (Rh uyuşmazlığı, ABO uyuşmazlığı vb.) olduğu durumlarda, anneden geçen antikor denen maddelerin bebeğin kan hücrelerini parçalamasını önlemek için bebeğin kanını değiştirerek kanın bu antikorlardan arındırılması sağlanır. Uygun steril koşullarda deneyimli hekimler tarafından yapıldığında sonuç başarılıdır.

İlaç tedavisi: Uzamış sarılık olgularında kısa süreli olarak kullanılır. Bilinçsiz kullanıldığında ciddi yan etkileri oluşabildiğinden hekim önerisiyle ve kontrollü kullanılmalıdır.

Anne sütü sarılığı nedir?

Anne sütüyle beslenen bebeklerin % 1-2' inde görülebilir. Yaşamın ilk 4-7 gününde başlayıp, 3-12 hafta içersinde sonlanır. Hemen hiçbir zaman zararlı değildir. Anne sütünü kesmek gereksizdir.

Kan uyuşmazlığı nedir?

Rh uyuşmazlığı: Annenin Rh negatif, bebeğin Rh pozitif olduğu durumda; annenin bebeğin Rh pozitif alyuvarlarına karşı oluşturduğu "antikor" denilen maddeler doğum öncesi ve bazen de doğum sırasında bebeğe geçerek bebeğin alyuvarlarının parçalanmasına neden olur. Oluşan aşırı yıkım faaliyeti sonunda, bebekte anemi ve aşırı bilirübin oluşumu görülür. Hem bebeği etkileyen bu antikorların temizlenmesi hem de bebeğe Rh negatif kan verilerek yıkımın durdurulması hem de aşırı bilirübinden arındırmak için çoğu kez kan değişimi şart olur. Genellikle ilk gebelikte görülmez. İkinci gebelikten doğacak bebekte Rh pozitifse şiddetli bir alyuvar yıkımı olacaktır. Bu durumu önlemek için ilk gebelikte doğan bebek Rh pozitif ise; doğumdan sonraki 72 saat içinde anneye "Rh immunglobulini (Rhogam(r))" enjeksiyonu yapılır.

ABO uyuşmazlığı: Annenin kan grubunun "0", bebeğin kan grubunun "A" veya "B" olduğu durumlarda; Rh uyuşmazlığında olduğu gibi anneden geçen antikorlar bebeğin alyuvarlarının parçalanmasına yol açarlar. Ancak bu durum Rh uyuşmazlığında olduğu kadar ciddi boyutta değildir, nadiren kan değişimi gerekir.

Dikkat Edilecek Konular

Bebeğin anne tarafından sık sık emzirilmesi teşvik edilmeli ve anneye yardımcı olunmadır. Uzun süre beslenemeyen bebeklerin daha çok sararacağı unutulmamalıdır.

Her ne kadar yenidoğan bebeklerin büyük çoğunluğunda sarılık gözleniyorsa da, bunların bir kısmı tedavi gerektirdiğinden; sarılık fark edildiğinde bebek dikkatle gözlenmeli, sarılık gövdede belirgin olduğunda bir çocuk hekimiyle temas kurulmalıdır.

Özellikle emmede zayıflık, sürekli uyuma, normal hareketlerinin azalması, geç dönemde tiz sesli ağlama ve vücutta kasılma kanda bilirübinin çok artığının göstergesi olabilir. Zaman yitirmeden hekime başvurulmalıdır

güneşş

Çocuk Felci Çocuk felci, poliomyelit (poliomyelitis) veya polio isimleri ile bilinen hastalık; poliovirus adı verilen bir virüs tarafından meydana getirilir ve sinirler ve kaslar da  dahil olmak üzere tüm vücudu etkileyebilir. Şiddetli hastalık durumunda sürekli felç veya ölüm meydana gelebilir. Polio bulaşıcı bir hastalıktır.

Hastalık etkeni virüsün bulaşması hastalıklı kişiye doğrudan temasla, hastanın ağız ve burnundan çıkan sıvılarla veya hastalıklı kişinin virüs içeren dışkısı ile temasla olabilir. Virüs ağız veya burun yolu ile sağlam kişinin vücuduna girer, boğazda veya sindirim sisteminde yerleşerek çoğalır ve kan ve lenf (damarları) aracılığı ile vücuda yayılır. Hastalığın kuluçka süresi ortalama 7-14 gündür (5-35 gün arası).

Riskli Durumlar
- polio aşısının yapılmaması
- polio salgını olan bölgeye yolculuk yapmak
- hamilelik
- çok yaşlı veya bebek olmak
- ağız, burun veya boğazda yaralanma meydana gelmesi (diş tedavisi, bademciklerin alınması)
- virüsü aldıktan sonra bağışıklık sistemimizi bozacak anormal bir stres meydana gelmesi (duygusal veya fiziksel)

Çocuk felci dünya çapında görülen bir hastalıktır. Ancak aşılamaya yeterli özen gösteren ülkelerde nadiren gözlenir. Yaz ve sonbahar aylarında daha sık gözlenir. Kızlarda daha sık gibi görülmekle birlikte felçler erkek çocuklarda daha sık gözlenir. Salgınlar aşılamanın yapılmadığı bölgelerde gözlenir. 1840 ile 1950 li yıllar arasında poliomyelit dünya çapında salgınlara neden olmakta idi.

Korunma
Polio aşısı, yapıldığı insanların hemen hepsini hastalıktan korumaktadır. Koruma oranı %90 ın üzerindedir.

Ülkemizde bebeklerde 2, 3, 4 üncü aylarla 16-24 ay arasında ve ilkokul 1.inci sınıfta (yani toplam 5 defa) oral polio aşısı yapımaktadır (Aşı Takvimine bakınız).

Belirtiler
Polio mikrobu alındıktan sonra gelişebilecek hastalıklar 3 temel grupta incelenebilir: polio belirtileri oluşmayan hastalık, felce neden olmayan hastalık ve felç gelişen hastalık. Hastaların %95 inde polio belirtileri gelişmeyen hastalık meydana gelir ve fark edilmeden atlatılır. Diğer iki grupta merkezi sinir sistemini etkilenir. Polio belirtileri gelişmeyen hastalık atlatıldıktan sonra diğer grup hastalıklar ortaya çıkabilir.

güneşş

1) Polio belirtileri oluşmayan hastalık:- aşağıdaki belirti olmayabilir veya belirtiler 72 saat ve altında ortadan kaybolur.
- hafif ateş
- başağrısı
- genel bir rahatsızlık hissi
- boğazda yanma
- boğazda kızarıklık
- kusma


(2) Felce Neden Olmayan Polio
-[/size] [/color] aşağıdaki şikayetler 1-2 hafta sürebilir
- orta dereceli ateş
- başağrısı
- boyun sertliği (ense sertliği)
- kusma
- ishal
- aşırı yorgunluk, halsizlik
- huzursuzluk
- sırt, kol, bacak, boyun ve karında ağrı ve sertleşme
- herhangi bir bölgede kas spzmları ve hassasiyet
- ense ağrısı (boyun ağrısı)
- ciltte kızarıklıklar

(3) Felç Gelişen Polio- diğer belirtilerden 5-7 gün önce ateş görülür
- başağrısı
- sırt ve ense sertliği
- kas zayıflığı (simetrik değildir) gelişir ve felce doğru ilerler
- felç, omuriliğin tutulduğu yere göre değişiklik gösterir.
- bazı bölgelerde dokunma hissinde değişiklik
- dokunmakla bazı yerler ağrır/acır
- idrar yapma zorluğu
- kabızlık
- karında şişlik hissi
- yutma zorluğu
- kas ağrıları
- özellikle sırt ve boyunda kas spzmları ve kasılmaları
- ağızdan salya (sıvı) gelmesi
- solunum güçlüğü
- duygusal kontrol güçleşir
- Babinski refleksi pozitif hale geçer

TestlerMuayene ile beyin zarlarının etkilendiğine dair bulgular saptanabilir.

Boğaz çalkantı sularında, dışkıda ve beyin omurilik sıvısında (BOS) yapılacak analizlerle virüsün varlığı saptanabilir. BOS analizi normal olabilir veya basıncında, protein ve beyaz küre miktarında hafif artış saptanabilir.

Tedavi
Enfeksiyon geçirilirken, tedavinin amacı şikayetleri kontrol altında tutabilmektir.

Şiddetli hastalarda özel uygulamalar gerekebilir (solunum desteği gibi).

Şikayetlere ve şikayetlerin şiddetine göre tedavi yöntemi değişir, ancak amaç şikayetleirn giderilmesidir.

Aktivite sadece kas zayıflığı döneminde ve geçici olarak kısıtlanır. Kas ağrıları için ısı uygulanabilir. Kasların güçlendirilmesi amacı ile destek uygulamaları ve tedaviler denenebilir.

Sonuç
Beyin ve omuriliğin tutulmadığı durumlarda hastalıın tamamen düzelme olasılığı %90 ın üzerindedir.

Beyin veya omuriliğin tutulması acil bir durumdur ve felç veya ölümle sonuçlanabilir. Ölümler genelde solunum güçlüğünden meydana gelir.

Felç, ölümden daha sık olarak gözlenir.

Polio sonucunda; akciğer ödemi, şok, felç, aspirasyon pnömonisi (yutmaya bağlı gelişen zatüre ?) hipertansiyon, idrar yolu enfeksiyonları, böbrek taşları, paralitik ileus (barsak hareketlerinin ortadan kalkması), kalp kası iltihabı (myokardit) gelişebilir.

güneşş

Anemiler Anemi sözcük olarak kanın ya da kandaki hemoglabin miktarının yaşa göre olması gereken değerden daha düşük olması anlamına gelir. Kendi başına bir hastalık olmayıp var olan bir hastalıkların bir bulgusudur.

Anemiye neden olan hastalıklar kanın yapılamadığı durumlar, kan yapımı yeterli olduğu halde yıkımın çok olması sonucu gelişen durumlar ve kan kaybı olarak ayrılabilir. Kan kaybı bir kaza sonrası görülen açık kanamanın yanı sıra, fark edilmeyen bir mide kanaması gibi gizli de olabilir. Kanın iyi yapılamadığı durumlar içinde en sık görüleni kan yapımı için gerekli olan demir, B12 vitamini, folik asit gibi maddelerin besinlerle yeterince alınmamasıdır.
Kan yıkımının arttığı durumlar içinde de kalıtsal olarak kırmızı kürelerin yapısının ya da içlerindeki hemoglobinin bozuk olduğu durumlar sayılabilir. Kalıtsal anemilerin ortaya çıkmasında en önemli etken, akraba evliliğidir.

güneşş

Demir Eksikliği AnemisiÇocuklarda en sık görülen anemidir. İlk aylarda anneden geçen demir depoları ve anne sütündeki yeterli demir nedeniyle 6 aydan küçük bebeklerde sık görülmez. 9-12 aylar arasında, özellikle inek sütü ile beslenen çocuklarda sık görülür, çünkü inek sütünün içindeki demir miktarı yeterli olmadığı gibi, bağırsaklardan emilim sırasında gizli kan kaybına neden olarak demir eksikliği ayartır.
İlk yaş, bebeğin en hızlı büyüdüğü dönemdir; bu nedenle demir gereksinimi fazladır. Eğer çocuk kırmızı et gibi çok demir içeren besinleri yeterince almaz, anne sütü yerine inek sütü verilirse bu çocuklarda demir eksikliği anemisi gelişmesi kaçınılmazdır.
Toprak ya da duvar sıvaları gibi yenmeyecek şeyleri yemeğe istek görülebilir. Ayrıca tanıda kansızlık yapan diğer hastalıklardan ayırt etmek önemlidir. Tedavisi demir içeren şurup ya da damlaların ağızdan verilmesiyle yapılır.
Demir şuruplarının iyi emilmesi için, çocuk açken verilmesi gereklidir. Demir eksikliğinden korunmak için bebeklere en az 6 ay anne sütü verilmesi, 6-12 ay arasında varsa anne sütü, yoksa demirle zenginleştirilmiş mamalar kullanılması, inek sütünün verilmesine 1 yaştan önce başlanmaması önerilmektedir. 6-12 ay arasında ayrıca demir yönünden zengin olan sakatat, köfte, kırmızı et gibi ek besinlere başlanmalıdır.